SlideShare una empresa de Scribd logo
1 de 233
Descargar para leer sin conexión
www.galibivakfi.com


      Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
                     Sitemizden Ulaşabilirsiniz.




                  H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
                TASAVVUF VE ZİKRULLAH
 Tasavvuf ve Zikrullah
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

TASAVVUF VE
 ZİKRULLAH
İÇİNDEKİLER


BAŞYAZI ...........................................................................................11
   Gerçeklere Neden Karşı Oldular? ............................................................ 25
   Zikrullah’a, Tasavvuf’a Karşı Yanlış Tutum ........................................... 29
    Allah’ın Mescitlerinde Allah’ın Zikrini Men Eden Zalım....................... 32
   Hazreti Ali (R.A.)’In Veciz Beyanları ..................................................... 34
   Beni Zikredin Ki Ben De Sizi Zikredeyim ............................................... 36
   Zikr’i Celî, Şedit Zikredin ........................................................................ 37
   Kadirî, Rufaî Tarîki’nden Gâlibiliğin Verilmesi ...................................... 39
   "Bu Zamanda Mürşit Yoktur" Demek Küfürdür ...................................... 42
   Münafıklar Allah’ı Zikretmezler, Yâd Etmezler ...................................... 44
   Rablarının Cemâlini İsteyerek Sabah Akşam Zikredenleri Yanından
   Kovayım Deme......................................................................................... 46
   Üzerine Allah’ın Adı Zikredilmeden Kesilen Hayvanın Etinden Yemeyin.
   .................................................................................................................. 49
   Tasavvufî Müracaat (Rabıta) .................................................................... 51
   İrşat Vazifemin Verilmesi, Manevî Zuhurat ............................................ 53
   Gâlibîlik .................................................................................................... 56
   Mü’minler Allah Zikredildiği Zaman Yürekleri Titrer ............................ 58
   Allah’ı Çok Zikredin Ki Başarıya Erişesiniz............................................ 59
   Bilmediklerinizi Ehli Zikre Sorunuz Velayet Makamı Erkek İçindir Kadın
   O Makama Çıkamaz ................................................................................. 61
   Yedi Gök, Dünya Ve Bunlarda Bulunan Herkes Onu Tesbih Ederler. Zikir
   Ve Tesbih Etmeyen Bir Şey Yoktur. ........................................................ 63
   Rahmeti İlâhiye Vesile Yaratılan Allah Evliyası ..................................... 65
   İslâmı Yaşamak İçin İllâ Arap Olmak, Arabça Bilmek Yeterli Değil,
   Âlemlerin Rabbıdır, Hazreti Allah ........................................................... 68
   Bizi Zikretmekden Gâfil Kıldığımız, Kötü Arzularına Uymuş, İşi Gücü
   Aşırılık Olan Kimseye Boyun Eğme ........................................................ 70
   İlim Allah’ın Yed-İ Kudretindedir ........................................................... 72
Söz Allah'a Verilir. Biat Allah Elçisine Olur. Mürşide Biat Veraset Yolu
İle Peygamberinedir ................................................................................. 73
Habibim Sana Biat Edenler Ancak Allah’a Biat Etmektedirler ............... 75
Zikrullah Veliliğin Diplomasıdır. Ancak Razı Olduğu Kulunaihsan Eder
.................................................................................................................. 76
Mürit Ve Murat ........................................................................................ 78
Habibim Sen Onları Yüzlerinden Tanırsın Konuşmalarından Daha İyi
Tanıyacaksın............................................................................................. 80
Onlar Allah’ı Zikrettikleri Zaman Kalpleri Titrer, Başlarına Gelene
Sabrederler................................................................................................ 83
Namaz, Oruç,Hac Ve Zekat Emri İlâhîdir. Kulların Kazanç Ve
Kemâlatına Sebepdir. İslâm'ın Şartı Olamaz ............................................ 84
Tevhit ....................................................................................................... 85
Bütün Semavi Dinler İslâmiyet'tir ............................................................ 87
İnsan Hakları Ve Lâiklik .......................................................................... 88
Ey İnsan, Bu Âlemi Ben Yarattım, Sen Düzene Sokacaksın ................... 89
Allah'ın İsmi Bol Bol Zikredilen Manastırlar, Kiliseler, Havralar Ve
Mescidler Bizim Rahmetimiz Olmasa İdi Yıkılır Giderdi ....................... 90
Allah’a İman ............................................................................................. 92
Vahşi Tarik ............................................................................................... 93
Allah’ı Zikreden Kişiyi Hor Görene Zikrullâh’ı Unuttururuz .................. 95
Mü’min, Müslim, Kâfir, Münafık, Gâvur (Ateist) ................................... 97
Allah’a İnanan Ehli Kitâba "Kâfir Veya Gâvur" Diyemezsin .................. 99
Terbiye Allah'ın Tertib Ve Bildirisine Göredir, Ruhi Ve Nefsîdir, Edepdir,
Kulun İradesine Verilmiştir. ................................................................... 100
Sizden Ücret İstemeyen Kimselere Tâbi Olun, Onların Sözlerine Kulak
Verin. Onlar Hidayete Ermiş Kimselerdir .............................................. 102
Allah’ın, Ziyaret Edilip Hâl Ve Hatırlarının Sorulmasını İstediği
Kimseleri Ziyaretten Vazgeçmeyin. ....................................................... 103
Hazreti Allah Arzı Yarattı "Bilinmekliğimi Diledim" Buyurdu.
Yeryüzünde Halifesi Benîâdemi Yarattı ................................................ 105
Ey Beniâdem! Kuş Kadar Da Mı Allah'ı Tanıyamadın? Onu Tesbih
Etmekten Nefsini Mahrum Ettin! ........................................................... 108
Rızka İman, İmanın Zirvesidir. Rızık Allah’ın Yed’inde Olup Beniâdem'in
Say-İ Gayretinde Zuhur’u Görülür. ........................................................ 109
Ehli Zikir, Ehlihal, Allah Fakiridirler: Servet, Mal, Mülk Fakiri Değil . 112
Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan Hakları Ve Lâiklik Yaşanıyor İse Güzeldir
................................................................................................................ 114
Sanatkar Oldum. Kastım Kimseye Yük Olmamak, Minnetsiz Yaşamaktı.
Bugüne Öyle Geldim .............................................................................. 116
Şeyh Nasıl Olunur? ................................................................................ 118
Sonra Gelen Din Evvelki Dini İptal Etmez. Daha Sonra Gelen Allah
Elçileri Evvelki Gelenleri Tasdik, Sonra Gelenleri Müjdeleyici Olarak
Gönderildiler. Cümlesinin Dini İslâm, Tevhit Dinidir. .......................... 119
Mürşidim, Efendime Nasıl Eriştim? ....................................................... 120
Dünyada Hakiki Mürşit İlimdir. İlim Allah’ı Bilmektir. Kişi Allah'ı
Bildiği Kadar Âlimdir. Âlimse Mürşittir. ............................................... 122
Deve Kuşu Yalnızca Başını Kuma Gömmekle Avcıdan Gizlendim Sanır
................................................................................................................ 128
Vazifen Yalnız Korkutmaktan İbaretmiş Gibi Olmasın ......................... 130
Habibim Onlar Hayvandan Da Aşağıdırlar ............................................ 132
Nafi İlim Salih Amel .............................................................................. 134
Sizin En Hayırlınız Dünya İçin Ahiretini, Ahireti İçin Dünyasını
Terketmeyendir ...................................................................................... 138
Bazı Fıkıh Âlimleri Mutasavvıflarla Beraber Yürümeyi Reddetmiş, Bu
Gerçeklere Tarih Boyu Kulağını Tıkamışlar .......................................... 140
Mürşidin Vazifesini Hazreti Allah Verir, Şeyhi Tebliğ Eder. ................ 143
Bişr-İ Hafî: Yalınayak Bişr .................................................................... 149
Allah'ı Zikretmek İbâdetlerin En Büyüğüdür ......................................... 155
Er’rahman Er’rahim ............................................................................... 157
"Varsın Derviş Öyle Bilsin" Bu Dün İdi. Bu Gün Böyle Değil ............. 159
Vesile, Her Şey Rahmete Vesile ............................................................ 161
Ben İlim Şehriyim, Ali Kapısıdır ........................................................... 164
Zikir, Fikir, Mana Fakiri......................................................................... 166
Hilâli Görün Oruç Tutun, Hilâli Görün Bayram Edin ............................ 168
Zikirsiz İbadet, Tasavvufsuz Tariksiz Semâvi Din Yoktur .................... 172
Onlar Allah’ı Unutmuşlar, Allah Da Onlara Kendilerini Unutturmuştur175
İstihare Sünnet’i Resûlullah’tır............................................................... 178
Tenasüh (Reenkarnasyon) ...................................................................... 181
Allah’ın Zâtı Sıfatı Baş Gözüyle Görülmez. .......................................... 182
İslâm Ve Mekarim’i Ahlâk..................................................................... 183
Ehli Tarik, Vahşi Tarik........................................................................... 186
Âdem Ve İnsan!...................................................................................... 189
İlk Hitabı İlâhi: Oku! .............................................................................. 191
Her Ne Kılmışsa Adalettir, Cenab-I Kibriya .......................................... 194
Yok Mu Çaresi Dostlar? ......................................................................... 196
Arabça Bilmek, Allah'ı Bilmek İçin Yeterli Olmuyor............................ 198
Azık Torbana Depo Ettiklerin İki Âlemde De İşe Yarasın .................... 200
Rüya ....................................................................................................... 202
Evrat Ve Ezkar ....................................................................................... 204
Dervişin Günlük Evradı.......................................................................... 206
Allah’ın Emri Dervişin Virdi.................................................................. 208
Kâdirî-Rufâî’nin Kolu Gâlibî Virdi ........................................................ 209
Hatme-İ Rufâî ......................................................................................... 211
Hatme-İ Kadirî ....................................................................................... 214
Evradı Şerife-İ Kâdirîye ......................................................................... 216
Evrat Ve Ezkar Nasıl Okunur? ............................................................... 219
Mânâma Düzen Veren Hikmet’i Kayısı ................................................. 222
Zikir Hakkında Bazı Hadisler Ve Vecizeler ........................................... 229
Sözlük ..................................................................................................... 231
RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN
ADI İLE BAŞLARIM


HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.


DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH
DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.


DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE
RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI


DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN


RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.
BAŞYAZI



    Dünya ve ahirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul
olmanın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza layık kul olmanın
hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmeti ilâhiden
nasipli, ihya olmuş Rahmeti ilâhiyeye vesile kılınmış bahtiyar
kullarının saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk
vazifemizi iman ve samimiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın
rahmeti olan mana ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar        11
bilmek... Rahmetinden mahrum eylemesin..
     Hazreti ALLAH’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisan-ı
hâl ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargah-ı ilâhi olan kalbe yolu
uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender
görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehli hâlin ehliaşkın
yoludur. Beyinden kalbe akış ise ilmel yakından öteye yolu
muhaldir. Muhammet İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle,
tefekkür et. Rahmeti ilâhi olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de
manayı da elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık
tertemiz safiyet değil, kusura bakma, salaklıktır.
    “İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin
servete acıyorum.”
     Ey Beniâdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahluk ve eşya
değilsin. Hazreti ALLAH’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın
sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlukata benzer yönün aşikar, amma
sen mana denizi insan olmaya müsait yaratılmış Beniâdemsin. Aşkı
ilâhiden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Aczini
bildiğin kadar yaratıcını bilmene imkan ve fırsat verildi.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

          Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek,
     kesir zikrederek, emri ilâhiye intibak etme zevki ile hayatını idame
     ettirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek,
     yaratıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu
     meziyetlerin hepsi şahit ki, sen yaratanına aşıksın.
         Aşk mana itibariyle ilâhidir. Mecazi aşk olmaz. Mecazi olan
     istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecazi aşk özlemini duyduğu
     o nesneye vuslatla biter. İlâhi aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda
     ilâhi aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhinin tecellisi nefsin hazzının
     dışında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, İnsanlığın hâl
     belgesi... mana anlamı “TASAVVUF”tur!
          Hazreti ALLAH’ın tanzim ve tertip ettiği ile kullarını vazifeli
     kıldığı “ey insan arzı ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabını
     hiç hatırdan çıkarmadan, emri ilâhiye uygun, kulun aczine uygun,
     kulluğuna uygun vazifelerimizi iyi bilelim. ALLAH’ın tertip ve
     tanzimine teslimiyette kusur etmeyelim. Üzerimize terettüb eden
     kulluk vecibesini yerine getirmeyip, “bunu da, sana havale ediyoruz,
12   bu işlemlerimizi de sen yapıver” diye köşeyi vahdete çekilip, aczini
     bilip, kulluğunun dışına çıkmayasın. Bu küstahlığın adına sakın
     “teslimiyet ve kulluğumuzun aczi, falan” diye ahkam kesme. Yaptığın
     bu tembelliğine sakın tasavvuf, tarikat, şeriat, İslamiyet de demeyesin.
     ALLAH’ın emri hilafına yaşayanlarda küllî rahmet olan kıymetli
     sıfatlar bulunmaz. gafil olma!...
         Eşi, şeriki, benzeri olmayan ALLAH’ın iradesine bağlanmak
     İslâmiyet’tir. Amma sen bu bağlılığı yanlış düşünüyorsun. Niye
     yanlış? Beraber araştıralım. “Kur’an’dan başka bir şey tanımam”
     diyorsun, “yalnız kelâmullahtan başka bir şey tanımam” diyorsun,
     amma bazı ayetlerin manalarını yaptığın meallerde kendi hissiyatına
     göre tanzim etmekten çekinmiyorsun. Hazreti Resulullah’ın hayatı
     Kur’an değil mi? Niçin sünnetlerine ve tevatüren zamanımıza kadar
     sıhhatını koruyan hadislere, tasavvuf, tarikat, cemaatle ve ferdi
     yapılan zikrullaha, adet tertip ve tanzimine kütüb-i sittede geniş yer
     verildiği halde soğuk bakıyorsun ve onları İslamiyet’in dışında
     gösterme gayretindesin. ALLAH’a ve Resulüne inanmayan bir toplum
     var ki, onlarda dinlere düşmanlık ve dinsizliğin ilericilik olarak
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

algılandığının acı faturasını nasıl ödüyoruz görelim lütfen!... ALLAH
cümlesini hidayete erdirsin.
    Büyük bir kesim var ki, ALLAH’a ve elçilerine inanmış,
namazında, niyazında, haccında, zekatında, hayır ve hasenatında..
Bu mana zenginlerinin ALLAH adetlerini artırsın amin!. Bir
zümre daha varki dindar kesimde ekseri görülen bunlardır.
Akıldan öteye yolu olmadığı gibi, azab-ı ilâhiden başka
sermayeleri de yoktur. Gazabı ilâhiyi ve rahmeti ilâhiyeyi de
kalıplaştırdığı gibi, bu tutumlarıyla Hazreti ALLAH’ı çarpık
zihniyetlerine ram ettiğinin zannı ile cennet aşkı ve cehennem
korkusundan başka zevki olamayan, “gönül” diye bir rahmet
tanımayan, ihlas, takva, veradan habersiz toplumların rehberi,
üstadı tabir caizse mürşidi... Manası olmayan şeriat, arısı ve balı
olmayan boş kovan misali, gerçek iman zafiyeti çeken, yalnız
samimiyetine güvenmekle ferahlık duyan, dindar geçinen
kitleler!.. Bu zümre samimiyetleri derecesinde rahmeti ilâhiyeden
nasiplerini alacaklar, amma bu çarpık hâli alkışlayan bilge
kişiler: Bu tahribatın hesabını verebilmen için güvencen nedir?!...        13
Pek inanmazsınız amma belki inanan bulunur. Peygamber
Efendimiz öyle buyurdular: “Onlar kurtarıyoruz zannediyorlar,
öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor.” Bu kadarlıkla iktifa et. Uyan!
     Beşeri Kanunlar kanun-u ilâhiyeye uygun gibi görülse de “Şeriat
devleti” “şeriat hükümeti” ifadeleri her zaman hakikatı yansıtamazlar.
Zamanla değişen görünümleri kanun-u ilâhiye ters düşmediği
müddetce içtihada lüzumlu kılınmıştır. Dünya nizamı kulun içtihadına
bırakılmıştır. Zamanla değişen güzellikler ehlinin içtihadı ile
toplumların yaşantılarında ilâhi yakınlığı sağladığı gibi, sâlikını emri
ilâhiyi yaşantısında kalbi mutmain kılar. Tertibi ilâhi budur. Bazı
ayetler muhkem, bazısı müteşabihtir. Zaman bunlar üzerinde
değişiklik yapamaz. Kıyamete kadar geçerlidir. İçtihada tâbi ayetler
vardır ki, şeriattır. Zamana göre, ehli o günkü güzelliğe uygun içtihat
yapabilir. Örneğin Peygamber Efendimiz’e ashâb sordular “Ya
Resulallah, şu dünya işini nasıl yapalım?” diye. En son gelen şeriat
mimarı, ilmi ledün sultanı, gerçek gönüller fatihi, nuru
muhammedînin peygamber efendilerimizde zuhurunun son karargahı,
en mütekâmil şeriat-ı garranın yetkili sahibi buyurdular ki:
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

         “Sizler dünya işini benden iyi bilirsiniz.”
          Yeri gelmiş iken, fakirin zevki ile ihya olduğum, Hazreti
     ALLAH’ın rahmeti, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında bu abdiâcize
     lutfettiği mesajı tekrar etmekle İslâmi gerçeklere vesile kılındığım için
     manevî hazzımı ve mana zevkimi izahtan acizim!...
         30 Ocak 1995, Mekke-i Mükerreme’de otelde sabah namazından
     sonra Peygamberimiz Efendimiz hâli yakazada şu mesajı ihsan ettiler!
         “ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL,
         YAŞAYACAĞI ZAMANA GÖRE HAZIRLANSIN”
          Yataktan fırladım. Unuturum korkusu ile not aldım. Yazdığım
     yazı ile ilgili gördüğüm için inanan din kardeşlerime tekrar tekrar
     duyurmak istedim. Sene 2006, 50 senedir veraset vazifesini
     taşıyorum!...
          Her devirde geçerliliğini koruyan gerçek ifşaat-ı peygam-
     beriyye!... Seksen sekize yaklaştım, Rabbımın verdiği irşat vazifesini
     taşıyorum. Vazifem haricinde ALLAH’ın kuvvet ve kudreti karşısında
14   aciz kulum. Beşer karşısında inandığım gerçekleri anlatmak için
     kimseyi kırmadan, incitmeden, enaniyyete düşmeden, imanımdan ve
     vazifemden pirim vermeden, Yerlerde ve göklerde bütün alemde
     zuhur eden Peygamber Efendilerimizin, bilcümle evliyaullahın, insan-
     ı kâmilin ve aklı selimin hassasiyetle üzerinde durdukları ayetler ve
     indî ilâhiden uyarılar!..: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki,
     onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Sûresi, 105)
         Hazreti ALLAH’ın ilim ve iradesinin tenezzülen lutuf ve ihsan
     eylediği ayetler manzumesinin çekirdeği Beniâdem!.. arzda ve
     bilemediğimiz nice alemde adaleti ve rahmeti ile tecellisi Hazreti
     ALLAH’ın fiiliyatı, fiili sıfatlarının bizatihi olmayan zuhuruna
     vesile kılınan nizamı alem!.. Hazreti ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile
     anlaşılacak olan ilmi manayı ilmel-yakin ile çözemeyeceğinin
     bilgisine ne zaman varacaksın? Sıkıştığın zaman kabul etmiş gibi
     görünsen de, kendi düşünce ve davranışlarını daha üstün görme
     hastalığın, dışarıya nüksetmiş. Zahmet etme, gizleyemiyorsun.
     Haddi aşmışsın. Settarü’l-uyub rahmeti üzerinden kaldırıldı. Takke
     düştü. Kel göründü misali. İyi bil. ALLAH’a karşı günah işliyorsun.
     İslâm’a karşı, resullerine karşı, İslam’ın ne olduğunu müdrik
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yaşayan mü’minlere karşı, veraset taşıyan vãrisün-nebiye nedimi
ilâhiye karşı bu tutum ve davranışların beşere karşı ayıp, ALLAH’a
karşı günah oluyor.
    Şunu bilesin ki, akli ve nefsani duygularını cihan-şumül dini
İslâm’dan, en mütekâmil şeriatı garradan ve vahyi ilâhiden daha cazip
gördüğün için Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî
teşkilata küfür gözü ile bakıyorsun. İman zannettiğin küfür buradan
başlıyor.
    Bu türlü ilimler nâ-ehil toplumlarda her zaman alkışlanmıştır.
Sakın aldanma, o alkışlara. Dikkat edersen hakikat gözü ile
bakabiliyorsan göreceksin ki, şakşaklardan çıkan ses emri ilâhiye
muhalefet..
     Nefsi duyguların sesi insanî kâmil’i tanımayıp, kendini
insandan üstün görüp, bunu kanıtlamak için Hazreti ALLAH’tan
kıyamete kadar sapıtmak için ruhsat alan şeytanın sevinç
çığlıklarını duyamıyor musun? Alkışların sesinde bir yerde nefis
akılla şirket kurar, müşterek çalışırlar. Put üretmekte
                                                                         15
mahirdirler. Nefsin ürettiği put aşikardır. Aklın ürettiği put
kabiliyeti nispetinde avamdan gizlenmeye çalışır. Âmâ ehlinden
gizlenemez. ALLAH’tan hiçbir şey gizli değildir.
    Rica ediyoruz, manevî teşkilata inanmasan da na-ehlin küfrüne
ortak olma. Gavs’ül-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni buyurdular ki:
“Atan bizdendir, attıran değil.” Bir kişi inanmadığını açıkça ilan
eder, hatır için konuşmaz. Sözünün eri ve merttir. Böyle insanların bu
halleri de meziyettir. Rahmettir. Bizim rahmet topluluğumuzun
üyesidir. Mutlaka bir gün gelecektir. Çünkü mizaç ve manası bize
uygundur. Kendisi kenarda durup, sinsi sinsi attıranda makbul meziyet
yoktur. Bizden değildir, Bazı hakikat fukaralarına hakikat dışı
telkinlerinle ehli tarika karşı hakaret ve küfrettiriyorsun. Buna
hakkın var mı? Hesabını Hazreti ALLAH sormayacak mı?
    Muhammet İkbal’in veciz gerçeklere uygun bir hitabını dinle:
“Milletler manevî büyüklerinin kalplerini incitmedikçe ALLAH
hiç bir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.” Yaptığın bu tahribatı
Kur’an-ı Kerimin manasını, bazı ayetleri nefsinin hazzına göre ilan
edip, semavi tevhit dini ki islamiyettir sâliklerini Hazreti Kur’an’a
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     düşman kıldığının hesabını ALLAH’a verebilecek misin? ALLAH
     affetse dahi, masum kulların manalarını iteklediğinin farkında değil
     misin?...
          İsmini henüz düşünmediğim bu kitapçığı daima sitem ve kahır
     etmek kastı ile yazmadım. Maksadım bazı hakikat fukarası “her şeyi
     biliyorum” hastalığının zebunu kişilerin yaptığı, tahribattan başka
     görünüm taşımayan telkinatlar ve icraatları açıklamak. Bu abdiâcizin
     imanıma, Rabbimin rahmeti ve muaveneti ile şer düşünce ve şer
     icraatlar yaklaşamaz. Buna rağmen Ebu Cehil misali düşünce ve
     tahribatlardan Rabbıma sığınırım.
        “Yalnız zahiri ilmi olan onunla yetinen topluluklar zalim.
     Sadece ahlâklı olmaktan başka bir bilgisi olmayan toplumlar
     mazlumdur. Hem ilmi, hem de ahlâk-ı olan milletler hakim ve
     mes’ud olur.
         Hakikat dışı telkinler ve manayı tahrip eden icraatlarla
     milyonlarca mana ehlini ruhen taciz ettikleri gibi, imanlarını
     zayıflatarak yükümlü oldukları manayı bilemediklerinden hakikatleri
16
     katletmeye çalıştıkları tarih boyu görülen vakıadır.
         ALLAH’ın zikrini toplu olsun, münferit olsun ilim adına
     yasaklayıp katlediyorsunuz. Bu yetkiyi nereden aldınız?
     Kur’an’dan diyemezsiniz. Zikir ayetlerini açık ve seçik yazdım.
     Havfu reca üzere oku. Anlayarak oku, anlamıyorsan erbabına sor
     da, oku. Hazreti ALLAH Nahl Sûresi, 43. ayette emretmiyor mu:
     “Siz bilmediklerinizi erbabı zikirden sorunuz.” Lütfen hocam, bu
     bencil enaniyyetten kurtul. Sen ilminle bana lazımsın. Ben de hâl
     ilmi ile sana lazımım. Gel yoksa bilmeden yaptığın tahribatların
     enkazı      altından     çıkamazsın.     Üzerindeki     Enkazları
     göremiyormusun?
         Gördüğüm ve hatırladığım kadarı ile göstereyim. Gel, yeteri
     kadar Arapça bilmeyen fakat “men araf” sırrını anlayan bu
     abdiâcize yakın gel. Hazreti Mevlâna’nın feryadını dinle. Rahmeti
     ilâhinin zuhuruna vesile kılındığı gönül sultanına yakarışını dinle:
        “Gel, başını kille ıslattınsa yıkamadan gel. Ayağına diken
     batmışsa çıkarmadan gel.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    Gel de ufalmış ekmekler gibi yollara döküldüm, topla beni.
Gel ki, gel. Git sözü bitsin artık, gel...
     Bu sancıyı çeken bilir. Gülme! Sizlerin yazdığı tefsir ve Türkçe
mealleri çok çok tetebbu eden, ilmihâlini, kelime ve yaşantısı ile
edilleyi şer’iyeye uygun şeriatı Muhammediyi imanı ile birleştirmeye
çalışan bu abdiâciz itikatta “Maturidi,” mezhep de (amelde) “Hanefi,”
meşrebim alevi “Kâdirî-Rufaî birleşiminin kolu Gâlibî”dir.
     Şu gerçeği bildirmede faide görüyorum: Şeriatı Muhammediyyede
yüz küsur mezhep ve meşrep var. Hazreti ALLAH cümlesini rahmeti
ile bezesin!. Mana ilminden yoksun, madde ve akılcı din ihdas eden
bilgelerin rahmeti ilâhiyenin sonsuzluğunun zevkini yaşayan, samimi
kullarını da rahmeti ile bezediğinin garibi olmaları hasebi ile, rahmet
zevki almamış, ilâhi vazifesiz, ölçüsüz, hayli sadık kullarını kendi
nefsani eğitim ölçülerine göre değerlendirip şeriatı muhammediyyeye
ümüt bağlamış, 105 kadar meshep ve meşrep varken, yalnız 4 adedini
kabul eden, gerisini rahmeti ilâhiyeden mahrum, dalalette
göstermekten çekinmeyen, rahmet yollarını kapatıp, yalnız gazabı
ilâhiye giden yolları benimseyip, açık tutan Beniâdem’in, rahmet          17
yaratılışını gazabı ilâhiye dönüştürme memuru imiş gibi, olanca gücü
ile çalışan, mana ve ledünni kaynağı tasavvuf, sıratı müstakim garibi,
bilge(!) kişi ümmetleri tarih boyu bilmeden mezhep ve meşrep
çatışmalarına iteklemiş, tasavvufa Rahmeti sonsuz Rabbımızın
Rahmetini,      tasarrufunu     yedine    alarak,    rahmeti      zulme
dönüştürmüştür!.. Mezhep ve meşrep tenkitleriyle veya bunların
reddiyle toplumlara fitne, fesat, düşmanlıktan gayrı bir şey
verememişlerdir!.. Her kul karakterine, mizacına ve inancına göre
mezhebini ve meşrebini seçmekte yetkili kılınmıştır. Samimiyetinin
ölçüsünde ALLAH’ın bu türlü rahmetinden nasip alacağından
kimsenin şüphesi olmasın. Bir kişi çeşmenin yanına bir kazık çaktı,
binitlerini oraya bağlasınlar, diye. Rahmeti ilâhiyeye uygun hizmet
olmuştu... Bir başkası görmüyenin ayağı takılır da düşer, diye kazığı
söktü. Çakan da söken de rahmeti ilâhiyeye nail oldu. “Mü’minin
niyyeti amelinden hayırlıdır” buyurulmadı mı?
   Şunu hiç unutmayalım: Hazreti ALLAH kullarını gazabı için
yaratmadı. Dünyaya başka gözle bakmayasın. Dünya kazanç ve
rahmeti ilâhiyenin kaynaştığı yerdir. Mendubdur!... Dünyadaki
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     manevî kazancı başka bir yerde bulamazsın. İleri gitme! Hazreti
     ALLAH’a malum olan niyetlerini bilebilir misin, kazık çakanın ve
     sökenin niyetlerinin ne olduğunu? Dikkat edelim, aczimizi
     unutmayalım!..
        “Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen, halka müderris olsa
     hakikatta asidir.”
          Leküm dinüküm ve liye dîn. Kâfirun Sûresi 6. ayette buyurduğu
     “sizin dininiz size, benim dinim bana” buyruğuna dikkat et.
     ALLAH’ın izni ile göstermeye çalışacağım. Lütfen itirazın olursa
     itirazının yanıtını Kur’an’dan bulmanı isterim. Çünkü bu abdiâciz
     Kelâm-ı Kadim olan Kur’an’dan ayrı düşünceye iltifat etmem
     eriştiğim kadarı ile aczimle alemde zuhur eden ayetlerin hayranlığını
     yaşamaya çalışıyorum ...
         “Sonraki gelen semavi din evvelki gelen dini iptal etmez.”
     Başka din yokki, İslâmiyet’ten gayri, iptal edesin; şeriatlar dahi iptal
     edilmez iken!... Sonra gelen şeriatlara sâlikin geçmesi emri ilâhiye
     uygun olup, geriye gidilmemesi de emri ilâhidir... Sonra gelen şeriatlar
18
     kulların kültür ve bilgilerine göre ihsan edilmiş, kişinin inisiyatifine
     göre lutfedilmiştir, rahmettir. “Dinde cebir yoktur” anlamı budur.
     Hazreti Kur’an’ın da bildirisi budur. “Hâlâ bir şeriat geldi mi, evvelki
     şeriatlar iptal olur” iddiasında ısrar edenler Hazreti ALLAH’a zulüm
     isnat ederler. Hazreti Kur’an’la çelişkiye düşerler çünkü Hazreti
     ALLAH’ın lütfettiği küllî rahmeti ilâhiler geçici değildir. Mizaç itibarı
     ile kul inandığı bir davayı kolayca bırakmaya müsait olmayıp daha
     kemâlatlısını seçebilmesi kültürünün kemâlatına bağlıdır!..
     Samimiyetle arayan kul, hiç şüphesi olmasın, bilgisi müsaitse mutlaka
     bulur. “Kırk senelik kâni olur mu yani?” Kâni olur ise yani, daha
     mütekâmil kullarına gönderdiği şeriata tâbi olup yaşayabiliyorsa, yani
     kemâlattır, uygundur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Tarih boyu ne kadar
     gösterebildin ki, kâni olmuş yani?...
         Dini konuları anlatırken de insaflı, merhametli, mülayim ve
     sevecen olalım. Yaratılışın sırrı rahmettir. Gerçek ölçü ALLAH’a
     mahsustur. Aczini bil, ileri gitme. Sen kendi vazifene bak.
     ALLAH’ın işine burnunu sokma.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    Bütün semavi dinler tevhit dinidir. İslâmiyettir. Kitapların ve
suhufların anlamı, özü kelimeyi tevhittir. Lisanen “ALLAH’tan başka
ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” manasını, anlamını hangi lisan ile
söylüyorsa bir kişi, beşer ölçüsüne göre o anda o kişi müslimdir.
Gerisi ALLAH’a aittir. Konuşmasında ve muamelatında tevhide aykırı
bir hâl gördünse muktedir isen mülayemetle “emr’i bi’l-ma’ruf, nehyi
ani’l-münker...” Güzellikleri anlat ve sevdir. Nehyedilmiş
çirkinliklerden kaçması için tatlı tatlı ikaz et. Muktedir isen irşat et.
Telaffuzuna şahit oldunsa müslimdir, gayri müslim değil. Kâfir, gâvur
kesinlikle değildir. Hep aksini düşündük yanlış telkinde bulunduk.
Bütün beşeri İslâm’dan dışladık. Düşman ettik. Ehli kitaba kâfir,
gâvur demekle teselli oluyoruz zannettik. Gayretullaha dokunduk.
ALLAH affetsin.
    Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Nasraniler ve
Sabiiler’den kim ALLAH’a ve ahiret gününe inanır, bununla
beraber salih amelde de bulunursa, elbette onların Rableri katında
ecirleri vardır. Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak
da değillerdir. (Bakara Sûresi, 62)                                         19
    Kur’an-ı Azimüşşan’da ehli kitaptan bahseden hayli ayetler
vardır.
    Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine sakın ha, derece
vermeye kalkışmayalım ve ilâhlaştırmayalım. Bu hareketlerimiz hem
Kur’an’a, hem de imanın şartı olan Âmentüye ters düşer. Cümlesi
müslümandır. ALLAH’a şirk koşmayan, peygamberinin getirdiği
şeriatına bağlı olanlar elbet müslümandır. Yalnız ALLAH’a
inanıyorsa ehli imandır. “Size din olarak İslâmî seçtim, size dininizi
tamamladım” hitabı ilâhisi bütün semavi dinleri kapsar. İslâmiyettir
Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizden başka peygamber
gelmeyeceğinin ALLAH tarafından bildirilmesidir. “İsa aleyhisselâm
gelecek” diyenlere iltifat etmeyin. Tertibi ilâhiye uygun değil,
nefislerin uydurmasıdır. Kanun-u ilâhiye ters düşer. Gülünç
olmayalım, peygamber efendilerimizi sınıflandırmayalım. Hakikat dışı
olur. ALLAH gücenir. Hele başka peygamber efendilerimizin
şeriatlarına tâbi olanlara gayri müslim, kâfir, gâvur demeye hiç
hakkımız olmadığı gibi, telafisi mümkün olmayan; peygamber
efendilerimize ihsan edilen şeriatlara ve takip ettikleri yollara karşı
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     ileri geri uyarılarımız düşmanlıktan başka bir şey getirmez, getirmedi
     de...
         Akılcı din olmaz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile kullarına
     bahşedilen din tertibi tanzimi ilâhidir. Din nakildir. Nûru Muhammedi
     cihanşumuldür. Âdem Safiyyullah’tan kıyamete kadar devam
     edecektir, bakidir. “Lev lâke lev lâk, lema halektü’l-eflâk” (sen
     olmasa idin, eflâki yaratmazdım) hitabının mana itibarı ile cümle
     peygamber efendilerimizde görülen, veraset taşıyan evliyaullahta
     veraset yolu ile zuhuru müşahede edilen, mü’min ve müslim,
     cümlesinden zuhura vesile kılınan yaratılışın sırrı rahmeti ilâhinin
     ismidir.
          Nûru Muhammediyi kalıplaştırmak, dar bir çerçeve ve zamana
     sığdırmak hakikat anlamı taşımadığı gibi gerçek imanla da
     bağdaşmaz. Senlik benlik davasından öte izahı yoktur. Cümle ehli
     kitapta bariz görülen hastalıktır. Hazreti ALLAH cümlesine şifa
     versin. Semavi dinler, yani tevhit dini sâlikleri biri diğerini esasta
     kardeş gördükleri zaman yaratılışın sırrının Beniâdemde zuhuru
20   görülecek, bütün beşer kardeşliğe akın akın yürüdüğünde, gerçeğin
     böyle olduğunu anladığında, Beniâdemi kıskandığından, Âdemi
     hakikat dışına çıkarmak için vazifesi sevdirilen şeytan, inkisar-ı
     hayale uğrayıp, melanet icraatının sonu hezimete dönüşüp, her şey
     güllük gülistanlık olacak. Dünyada düşmanlık, çirkinlik, bilcümle
     ihtilaflar, bencillikler, ister istemez, yerini hep güzele bırakacak.
     Öyle mi?!..
          Şu halde Beniâdemin derecesinin yücelmesi için rahmeti
     ilâhiyeden lutfedilen tertib ve tanzimi ilâhi olan imtihan olmayacak
     mı?. Bu düşüncene göre dünya beşerin nefsani zevklerine uygun
     devam eylese ezelî ervahda “beli” diyememe gafletine kapılan ruhlar
     öyle küfrü inadide mi kalacak? Ademlikten, mana yokluğundan
     kurtulup insan olmaya vesile olan rahmeti ilâhiyeyi nefs-i emmarede
     lütfen tefekkür et. Bu düşünce ve yaşantı kastı ilâhiye, rahmeti
     ilâhiyeye uygun mu? Görüyorsun!.. Uygunsa, isim değişikliği gerekli.
     “Dünya” demek abes olur. “Cennet” diyelim. Çünkü istediğin cenneti
     bilmesen de özlemini duyuyorsun.. Öyle ise, bir nebze de olsa tertibi
     ilâhiyi merhamet ve rahmeti ilâhiyenin dışında düşünmenin kullukla
     bağdaşmadığını iyi bilelim. Hattı aşmayalım. Bu türlü ölçülerin
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zevkini Hazreti ALLAH’a samimiyetle teslimiyette bulmaya çaba
gösterelim!. Ve bilelim ki: “Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı Kibriya,
her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
     Bu sırrı iyi anlayalım da ALLAH’ın tertip ve tanzimine rıza
gösterelim. Bu tutum ve inancımızla kuvveti kudreti ilâhi karşısında
aczimizi ve kulluğumuzu kanıtlayalım. Havfu recanın dışına
çıkmayalım. İrademizi kullanalım, hayali isteklerden uzak,
teslimiyetle İslâmî yaşayalım. Yaşanıyorsa güzellikler, güzeldir.
Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, lâiklik, tasavvuf, tarikat, şer-i
şerif anlamında yaşanıyorsa güzeldir. Yaşanmıyorsa kelime oyunları
ile bir yere varamazsın. Bilmeden bilenlere zulmedersin.


   “Zaman duygusallık ve akılsızlık zamanı değil. Sabır ve idrak,
medeniyet ve teknolojiyi, güzellikleri tevhit dininde görme zamanı.”
    Bu rahmeti ilâhileri idrak edip, imanınla orantılı düşünce ve
yaşantını bu rahmeti ilâhiye teksif ettiğin zaman ALLAH yardımcın
olacak, hiç şüphen olmasın.. Dünya Hazreti Kur’an’a hayran                 21
olacak. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin getirdiği şeriatı
garraya hayran olacak. Pek ilerisini bilmesede haddini bilecek. En
azından küfretmeyecek.
   “Habibim, evvela yakınlarından başla” hitabını göz ardı
etmeyelim.   Evvela   ülkemizdeki     kardeşlerimize  anlatalım.
Düşmanlıktan başka bir şey getirmeyen, ayetlerin gerçeğini tefsir,
meal yapalım. Bu hususta yetişmiş elemanlarımız var. Gerçeklere
hemen uyum sağlayacaklarına şüphesiz inanıyorum. Hazreti
ALLAH o günleri göstersin inşallah!..
    Cümle melanetlerin kaynağı cehalettir. “Her şeyi biliyorum”
zanneden adem bu tutumu ile cehaletini ilan etmiş olur. İnsan efdal
ve eşrefi mahluktur. “Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının
tecellisidir. Kastı ilâhi kâmil insandır. Yapmacık hilafetler
kaybolmaya mahkumdurlar. ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği
hilafetler kalıcıdır, bakidir. Yasaklanır fakat kaldırabilmek beşerin
gücü dahilinde değildir. Hazreti Resulullah’ı iyi tanı. Tanıtırken
“eşhedü enne Muhammedden abdühü ve resulühu” diye, gerçek
şahit olasın. Perde kalkmadan hayrını ve şerrini bilesin.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

         Kastım, herhangi bir usul ve idareyi eleştirmek değil, rejim
     eleştirisi yapmak haddim olmadığı gibi, bilgim ve görgümün garibi
     olan siyasetin daima kenarında kalmada salah gördüm. “Selâmet dir
     kenaresi” Bu veciz ifade başlıca prensibim olmuştur. Daima siyaseti
     ilmimin dışında tuttum. Haddi aşmamaya hayatım boyu özen
     gösterdim, zannediyorum. Siyasetle ilgili değilim. Her güzeli severim.
     Çünkü ALLAH’ın halkettiği güzellikler islâmiyettir. Manevî
     vazifemden na-ehlin düşüncelerine pirim vermem. Kimden gelirse
     gelsin, güzele; muhalefet etmem. Çünkü güzellik hikmettir,
     “Hikmetse mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı
     yolumun ve arzularımın özünü oluşturur.
         Daha evvel “Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik” diye yazdığım
     kitapçıkta bütün semavi dinlerin ve ilâhi emirlerin, yaratıcımız Hazreti
     ALLAH’ın emri hilafına beşeri düşünce ve görüşlerin altında
     ezilmeye mahkum edildiğini, tarih boyu bariz olarak görmek
     mümkündür. Bu hastalığın ilâcı elbet var. Nerede? Kesin kes
     Rabbımın lütfu ihsanı ile haber vereyim: Hazreti Kur’an’da. Amma
22   nefsin enaniyyetinden anlamsız varlık ve benlikten kurtulmadıkça
     kalp aynasında hakikatlerin zuhurunu elbette göremezsin.
         Yazım herhangi bir toplum ve düzeni eleştiri değil, haşa.
     ALLAH’ın lütfu ihsanı ile kul olmanın zevkini aldım. Gerçekleri
     yaşadım, hayran oldum. Taltifi ilâhiye nail oldum. ALLAH’ın ihsanı,
     rahmet hazinesi peygamber efendimizin ve vârislerinin himmet ve
     tasarrufatlarına şahidim.
         Bu abdiâciz Kur’an’daki ALLAH kelâmından, göklerde ve
     yerdeki ayetlerden edindiğim ve yaşadığım intibalarımla derim ki:
     Samimi olalım. Manada tahrifat yapmayalım ve kesinlikle bilelim
     ki: İslâmiyetten başka din yoktur. Cümle peygamber efendilerimiz
     müslim idiler. Tâbi olanlar da müslümandırlar. Şeriatları
     beniâdemin intibak derecesine göre ihsan edilmiştir. Bir sonraki
     ALLAH elçisinin getirdiği şeriata tâbi olmak kulun kemâlatıdır.
     Evvelki şeriatta samimiyetle sebat edenlerin de yaratanına şirk
     koşmadıkları müddetçe rahmeti ilâhiye nail olacaklarını Hazreti
     ALLAH Kur’an’da bildiriyor. Ehli kitaba “gayri müslim, kâfir,
     gâvur” diyemezsin.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    İyi anlayalım: Semavi dinlerin hepsi tevhit dinidir, islamiyettir.
Sonra gelen şeriat evvelki şeriatı iptal etmez. Kişi tâbi olduğu
şeriatını yaşamakla mükelleftir. ALLAH’ın elçilerini biri birinden
ayrı görmek tertibi ilâhiye ters düşer. Peygamber efendilerimiz
kardeşdirler. Tâbi olanlar da biri diğerinin kardeşidir. Cümlesinde
zuhur eden rahmete “Nûr-u Muhammedi” ismi verilmiş olup, bu
nûr ise âdem safiyyullahtan başlar, kıyamete kadar bakidir. “Yalnız
şu zamana mahsustur” diye kısıtlamak küfürdür. ALLAH’a zulüm
isnat etmektir, gerçeğe aykırıdır.
     Hiçbir tevhit dininin ölçüsü akıl zevkini alır amma esas değildir,
nakildir. “Akıldır” diyenler tevhit dininin dışında kalmışlardır. Emri
ilâhiler akıl ve mantıkla ölçülmez. Akılla ölçülen dinde ibadet ve taat
kaybolmaya mahkumdur. Emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir.
Akılsıza teklifat yoktur.
     Akılcı dinden felsefe, nakilden tasavvuf, hakikat zuhur eder.
Akılcı dinden mürteci yetişir. Nakli yaşayan, derviş sıfatının tecelli
ettiği bahtiyar toplumlarda irtica-i hâl kesinlikle olmaz. Dervişin
anayasası kulluk vazifesini yerine getirmektir. Teslimiyete ne kadar      23
sadık kalırsa o kadar makamı rızadan nasip alır ve “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, Allah
Kerim” imanını zevkle taşır. “Ve Yarabbi verdiğin nimetlere çok
şükür elhamdü lillâh” diye yaratanına teslimiyetle memnuniyetini
günde yüz defa mutlaka arz eder. Bu hissiyatını her gün virt ve
tespih eder. Tevhit Dinini nakilden çıkarıp akla dönüştürenlerde
ALLAH’a karşı itminani kalbe, teslimiyet, rıza ve rahmetine yeteri
kadar rastlayamazsın. İnancı fer’idir. Fer’i inancın hakikatte
tamamı ile zuhuru muhaldir. Tasavvufsa dinin aslı ve özüdür.
Tertibi tanzimi ilâhidir. Falan ve filanın yaşantısı ile ölçü kabul
etmez. Bizatihi rahmettir.
     Tarik yoldur. Mahlukatın nefesinin adedinden de çoktur. Bazı nâ-
ehil tarikler topluma zarar veriyor ise men edilir.
   Tasavvuf tertibi tanzimi ilâhidir yasaklanamaz. Dinin özüdür.
“Muhtaç olduğumuz kardeşlik” kitabında dinin özünü anlatmaya ve
dünyaya duyurmaya çalıştım. Kitaptan içeride ve dışarıda her beldeye
göndermeye çalışıyorum Türkiye’deki internete ve Kanada internetine
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     Türkçe ve İngilizce yazarak kitabı bildirmeye çalıştık. Düşünerek
     okuyan, aklı selim Beniâdem mutlaka İslâmî anlayacak. Kardeşliği
     anlayacak. Dinler arası düşmanlık getirenleri tasvip etmedikleri gibi,
     bu nefsi arzularını prensip edinmiş hakikatları da bu hislerine
     uydurmaya çalışan alimleri dinlemeyecek. En azından Hazreti Kur’an
     anlaşılacak.
          Peygamber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın elçileridir. Onları
     rahmet mağfiret sıfatının zuhuruna Hazreti ALLAH’ın vesile kıldığını
     iyi anlayıp ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan nedimi ilâhi, Vârisün-
     Nebi’ye manevî vazifesini yansıtmayan “dost” demeyip Hazreti
     ALLAH’ın Kur’an’da beyan ettiği “evliya” demek cesaretini
     gösterecekler, inşallah.
        Bu beyanlarımı dünyaya duyurmak için sen de yardımcı ol.
     Dinler arası düşmanlığı kaldırmak için işte “CİHAT”.


         http://www.galibi.com
24       http://www.alperenler.com.tr
         e-mail: galibi@superonline.com
Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla başlarım.
   Vücudu ile mevcut, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum olan Hazreti ALLAH’a hamd olsun. ALLAH birdir, eşi,
benzeri, şeriki yoktur, olamaz da.


     GERÇEKLERE NEDEN KARŞI OLDULAR?



     Kur’an-ı Azimüşşan’da zikir hakkında Hazreti ALLAH’ın
buyurduğu ayet’i kerimelerin manaları bariz, açık, çok sûrelerde
mevcut olduğu halde, ilmi zahirin her an tenezzülen zuhuru görülen
tecelliyatı ilâhiyi ölçtüğünü zanneden, yanıldığını bilmediğinden
                                                                            25
nazargahı ilâhi, sırrı ilâhi olan gönlü önemsemeden hazreti insanı
yalnız ve yalnız maddeden ibaretmiş gibi gören, akılla anlaşıp naklin
gerçeğine uyamayan, ilmin irfaniyyetini ve mana ariflerini tarih boyu
dışlayan, şeriatı muhammediyeyi içinden çıkılmaz hale getirip çok
fırkalara ayrılmasına sebeb olan, aklın ürettiği fizikten öteye yol
bulamayan bilge kişiler (sesini duyuramayan pek azını tenzih ederim).
Manayı dışlıyan bu hâlinin mahsulü elbette gerçeklere karşı
“biliyorum” edası ile tavır takınan, tasavvuf ve irfaniyyet yoksunu,
mana mahrumu kişiler İslâm’ın irfaniyyet yönünü pek kavrıyamamış,
Hazreti ALLAH’ın Dini İslâmî Kelâm-ı Kadim’de beyanı ve bütün
alemde fiili sıfatlarının tenezzülen zuhur ettiği bir gerçek iken, imanla
şumullü olan emri ilâhiyi “İslâm’ın şartı” gibi yalnız savmu salat,
haccu zekat, kelimeyi şahadet emri ilâhisini İslâm’ın şartı olarak
beyan etmeleri bu emri ilâhilere her ne sebebten olur ise olsun, tâbi
olan Hazreti ALLAH’ın bildirisinin dışında şarta tâbi tutulan
kazazedeleri İslâm’ın umumi manasından tecrit ederek, Âdem
safiyullah’tan kıyamete kadar devam edecek olan Dini İslâmî “beş
şart” ile bitiriveren, avamın bu ibadetlerle yetinmesinin bütün iman
yönünü hallettiğinin inancı ile yetinen zümreler çoğunlukta
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     olduklarından, İslâm’ın beş şartını esas kabul eden geniş bir kitle
     kendiliğinden oluştu...
           Şeriatın manevî yönünü, tarikati, marifeti ve hakikati neden kabul
     edemiyorlar? Bu sorunun cevabını aradım, aradım, gördüm buldum,
     yaşadım. Kabul edenlerle yaşıyoruz, elhamdü lillâh. Kur’an-ı
     yaşıyoruz. Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz vasıtasıyla
     bizlere lütfedilen şeriatı garrayı yaşıyoruz. Veraset taşıyan
     evliyaullahın Hak rızası için tertibi ilâhi olduğunu Rabbımın
     namütenahi rahmetinin sebeplerde zuhurunu gene Rabbımın rahmet
     sıfatı ile gördük, noksansız. Ve acebasız yaşamaya bütün gücümüzle
     çalışıyoruz elhamdü lillâh!..
         Hayat boyu gördüm ki: İnsan olmaya namzet Beniâdem iyi
     bildiğinin alimi, bilemediği ilimin cahilidir..
         Tasavvuf; dinin manası ve özüdür, ariflik ve irfaniyettir,
     sâlikinde bariz zuhuru görülen ehli zikirdir. Kemâl-i aşkı ilâhidir.
     “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecelli ve zuhur
     mercii, tevhit dininin manası ve aslı, ilmi ledünninin giriş
26
     kapısıdır!.. Rical-i gaybın, mana ünüversitesi sâlikinin
     hazırlandırıldığı yerdir!.. Cümlesinin ismi “yol ehlidir” Arapça
     “tarik” cemi “tarikat”tır.
         Mana Hazreti ALLAH’ın yedinde olup zahirde öğretmenleri
     peygamberlerimiz efendilerimizdir ve kıyamete kadar yer yüzünde
     eksik olmayan, ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği nedimi ilâhi,
     vârisün-Nebiy mürşitler bu yolun öğretmenleridir!...
          Bu yönlü mana tedrisatından mahrum olanlar mana yolunun
     inkârcılarıdır. Bu zümreyi tanımak zor değildir. Mana yoksunluğu
     alametlerini isteseler de ehlinden gizliyemezler. Çünkü maddeden
     öteye, manaya yol bulamadıklarından “Settarü’l-uyub” ki, gizleme
     sıfatı, rahmeti ilâhiye üzerlerinden kaldırılmıştır. Manayı inkâr
     ederler. Bu tavırları o zümre için normaldir. İlme’l-yakıyndan öteye
     yolu olmayan bilge kişilerin her devirde tasvip edenleri çoğunluktadır.
     ALLAH emeklerini zayi etmesin amin!...
        İşin aslını anlatıyorum. Sonsuz olan rahmeti ilâhiyeye; affu
     mağfiret deryasında, peygamber efendilerimiz de fikir yürütemezler.
     Bu rahmeti ilâhiye üzerinde gizli ilâhlık iddia edercesine fikir
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

oynatanlar bu türlü şirke düşmüşlerdir. Gizli değildir. Umumun
inancında ve muamelatında açık, vasıtasız görürsün. Görürsün, cennet
ve cehenneme liste ayarlayan zalim bilgeleri... Bu zümreye gerçeği
kabul ettiremezsin. Salaklığın da haddi ve hududu vardır. Nefsine
insaf et. Dünya bir daha eline geçmez. Reankarnasyon olacak, diye
nefsini avutma. İslâmiyet’te olmadığı gibi, Hazreti ALLAH’ın
sıfatlarına da uygun değildir. Düşünmek küfürdür, iyi bilesin!...
    Amentü’nün ihtiva ettiği altı şarta şeksiz ve şüphesiz inandık,
iman ettik. Mutasavvıfinin beyan ettiği imanın şubelerini de zamana
göre nefsimizde tatbikine gayret ediyor, asrı saadetteki bahtiyarların
yaşantılarını örnek alarak zamanın zuhuratına göre yaşamaya çalışıyor
ve yaşıyoruz, elhamdülillâh. Hazreti ALLAH kullarını ihya etmek için
ne halk etmiş ise kıyamete kadar devam edecektir, rahmetini geri
aldığı görülmemiştir. Nasibi olan, iradesini rıza-i Bari’ye uygun
yaşayabilen Mevla’sını bulur.
    Şunu kesinkes iyi bilesin ki, aklı din edinip nakle
yaklaşmayanların kendi ürettikleri prensiplerle Kur’an’ın ve Hazreti
Resulullah’ın getirdiği şeriatı idrake ve yaşamaya müsait                 27
olmadıklarını, her devirde akılcı ve nakilcinin arasındaki farkı görmek
mümkündür. İnsanlar emri ilâhiyeye uygun sayi gayretleri ile
cehaletten kurtuldukça görecekler ki, her devrin kendine özgü
kemâlatı ve cehaleti vardır. Kemâlattan rahmet, cehaletten zulmet
ve melanet çıkar. Seçme hakkı kulun ilim ve iradesine bırakılmıştır
seçmeyi bil!...
    Manevî yaşantı ile “Biz arza nice ayetler indirdik” hitabının
zuhuru daha açık görülecektir. “Ey insan, bu arzı ben yarattım
sen tanzim edeceksin” hitabı ilâhisi düşünce ve hareketlerimin
ana kaynağı olarak, Rabbımın rahmeti ile, teknolojiye ve
medeniyete, ALLAH’ın yasaklamadığı güzelliklere karşı hayran
olduğum gibi, ALLAH’ın yarattığı her şeye, her güzelliğe karşı da
hayranım. Kimseyi hakir görmeme duygusunun abdiâcizde
Rabbımın rahmetinden zuhurunu görmekle Rabbıma hamd
ederim. Kur’an-ı Azimüşşan’daki zikir ayetlerini gördüğüm
kadarı ile belirterek, anlamını bildiğim kadarı ile yazmaya
çalışacağım.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

         Kütüb-i sittede mevcut zikrullah hakkındaki hadisi şerifleri
     yazmak istediğim kitapçığa sığdırmak imkansız olup yalnız,
     Kur’an’daki ayetlerle yetinip, lüzumuna binaen Kur’an’a paralel
     olarak Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini az da olsa yeri
     geldikçe belirtmekte faide umarak bu yönlü inananların
     duygularını nurlandıracak, iman zafiyetinden kurtulmaya çaba
     göstermeyenlere daha dikkatli olmalarını, “gayretullaha
     dokunurum” korkusunun çekingenliğini verebilirsem mutlu
     olurum!




28
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




             ZİKRULLAH’A, TASAVVUF’A
                KARŞI YANLIŞ TUTUM




    Zamanımızda gerçeklere, tarikat ve zikrullaha yapılan hakaret ve
tahribatı Hazreti Kur’an’a, göklerde ve yerdeki ayetlere gönül gözü ile
bakıp göremiyorsa, gönül rahmetinden yoksun, ilmi zahirle yetinmiş,
kanun-u ilâhiyenin cümlesini aklı ve mantığıyla çözdüğünü zanneden,
bu yönlü gerçeklere karşı çıkmaz da ne yapar? Hele na-ehlin sermaye
edindiği, gerçek dışı rehberini bulmuş, vazifesi olmayan, istismarcı ve
çıkarcı kişilerin kucağına itilmiş, ne yaptığını bilemeyen, şaşırmış,
şaşkınlığını aşk zanneden zavallı Beni-âdem!.. Hakikat fukaralarının      29
yemi, başkalarını saflarına çekmek için na-ehle malzeme olmuş...
    Ama insaf et, bu ölçü gerçek ölçü değil. Yaptığın tahribatın bu
dünyada cezasını çektiğin gibi mahşerde elbet hesabını soracaklar
veremeyeceksin. Hâl ehlinin fitne çıkar korkusu ile sabırla
beklemesi tertip ve tanzimi ilâhiye karşı haddini bilmesi iman
kemâlatı. ALLAH’ın verdiği vazifeyi yerine getirmede çeşitli
engellerle karşılaştıklarını görüp bildiği halde, sabırla, manevî
vazifelerini seve seve son nefesine kadar devam ettirebilen,
ALLAH’ın taltifi ile hayran! Elçisinin manevî yakınlığı ile
mes’ud, “Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya”nın zevkine
ermiş, ALLAH’ın gücü yanında aczini bilip, haddi aşmamaya
çalışan beşer, vazifesini müdrik bahtiyar insan. (Eğer padişahlar
bu zevki bilseler idi bütün silahlarını kullanırlar, elimizden almak
isterlerdi.) Cebirle rahmet alınmaz; hele gönül hiç alınmaz.
   Dikkat!.. İnsan hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise
yaratanını bilmesi için yalnız Beniâdem’e bahşedilmiş rahmettir.
Aşkı ilâhidir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!..
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     tasavvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihayetsiz zikretmekle
     elde edilir!. Bu rahmeti ilâhiye nail olan sadık insan elbette diğer
     emri ilâhilerin birbirinden ayrı olmadığını görüp yaşamaya
     çalışan, hazreti insan...
         Tasavvufun kolu olan tarikatta adab, usül: Dün yaşayan ehli tarika
     dünkü terbiye usulü ne idi? Ne olması lazım? Şer’i hükümlerde içtihat
     noksanlığından İslâmî yeteri kadar anlatamadık. Anlattık zamana
     göre. İlme’l-yakıyn tahsil görmüş kişileri ayne’l-yakıyn, hakkal-
     yakıyn gerçeğinden mahrum ettik. Dünya görüşü açısından mahrum
     bir ilmin kanun-u ilâhiyi bütün olarak yansıtmadığını
     bilemediğimizden yeterli olamadık.
          Madde ilminden başka ilme sahip olmayıp o kadarla iktifa
     eden materyalistler dini; felsefede göstereceğinin zanları ile ibadet,
     taat ve hakikat yoksunu olduklarını ne kadar gizlemeye
     yeltenseler de ehli hakikat nazarında gizleyemediklerini bilemiyen
     beş duygunun kuru makinası hâline gelmiş bilgeler! Ehlihal
     bilirler ki, dinin felsefesi yoktur. Felsefe beşeridir. Din ilâhidir.
30   Din Hazreti ALLAH’ın cümle kullarına bahşeylediği tertibi
     ilâhidir. ALLAH’ın kanunlarını inceleyerek ilâve etmenin ve
     noksanlık aramanın kişinin aczinden ve bilgisizliğinden başka
     izahı yoktur. Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun
     tariki ise kalbden beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz
     olarak kalbden beyine giden yola “ehli tarik” denilmiştir...
     Felsefeyi tanzimi ilâhi olan tasavvufla eş değer görmeyelim.
     Felsefe nefsin ürettiği, maddeden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır.
     Maddede her zerrede ALLAH’ın varlığının, tenezzülen fiili
     sıfatlarının zuhurunu hissetmektir. Müşterisi azda olsa Tasavvuf,
     Manadır, dinin aslı ve özüdür. İhlas, takva, veradır..
          Tasavvufsuz yaşamak mümkün değildir. Yalnız felsefe ile akılcı
     din ürettik. ALLAH’ın bütün kullarının hayrına ihsan ettiği emri
     ilâhileri güya düzelterek, akılcı ve mantık ölçülerine göre din icat
     ettik. Bazen sıkıştık, koalisyon yaptık. Gerçeklere yeteri kadar hizmet
     ettiğini her iki taraf da iddia edemez. Her ikisinin müşterek mahsulü
     zamanımızda bütün çıplaklığıyla arz-ı endam ediyor. Küfrün
     perişanlığını çeken insanlar hakikati arıyorlar.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    Türk milleti daha çok gerçekleri arıyor. Akılcı din olmadığının,
Aklın ölçüsünün cüz’î, esas olanın nakil olduğunun, dinin her yönünü
aklın ölçemeyeceğinin bilincinde olan toplumlar düşmanlıktan başka
bir şey getirmeyen, Dini İslâm’a mal edilen hurafe ve bidatlardan
kurtularak islamiyeti dünyaya bariz gösterecektir, inşallah.




                                                                       31
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




     ALLAH’IN MESCİTLERİNDE ALLAH’IN ZİKRİNİ
                MEN EDEN ZALİM




         ALLAH’ın mescitlerinde ALLAH’ın adının zikredilmesine
     engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
     vardır!.. Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
     gerekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette büyük bir azap
     vardır. (Bakara Sûresi, 114)
32       Anlamı açık bu ayet’i celilenin bilmem tefsire ihtiyacı var mı?
     Açık seçik beyan edilmişken, zikrullahın aleyhinde beyanlarda
     bulunarak önlemler alan bilge kişiler için başka sıfat ve isim
     düşünebiliyor musun? ALLAH’ın kullarını ihya etmek için lutfettiği
     zikrullahdan kullarını mahrum etmek.. İlim adına tahrip ve harap
     etmeye gayret edenlere verilen sıfat zulmeden anlamında zalim sıfatını
     nasıl anlıyorlar? İmanlı ve şeriatı Muhammediye’ye bağlı olup da
     ALLAH’U TEÂLÂ Hazretlerinin isminin anılmasına teşvik
     edecekken aksine zikrullaha cephe almak... Ehli zikrin zevkini ve
     hâlini bilmediği halde düzeltiyorum zannı ile ALLAH’ın emrine
     muhalefetin başka izahı var mı?
         Bu abdiâciz şunu gördüm, kesinlikle şahit oldum İlme’l-yakıynın
     verdiği meyveyi ayne’l-yakin, hakkal-yakiynda aramayıp da madde
     aleminde aramak keçi boynuzundan bal yemeye benzer. Nasreddin
     Hocaya sordular: Niçin keçi boynuzu yemiyorsun? Cevaben buyurdu
     ki: Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem. İşte veraset yolu ile
     gelen emri ilâhileri diraset yolu ile yani akıl ve mantık yolu ile
     halledeceğim iddiasına kalkışanlar kendi gibi düşünenler tarafından
     makbul gibi görülse de akıbet hakikat yanında iflasa dönüktür. Kevn
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

madde alemidir. Akıl ölçüde pek zorlanmaz. Vahiy yolu ile gelen emri
ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Ziya Paşa şöyle der:
    İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,
    Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.
    Bu veciz kelâm tecelliyatı ilâhi karşısında beşerin aczini bir nebze
de olsa ne güzel ifade ediyor. Onların o türlü meclislerden nasipsiz
oldukları için korkarak girmeleri icap ederken, Hâlâ bilgisizce
zikrullaha karşı tutum ve düşmanlıkları nereye kadar varacak? Ayet’i
kerimenin bariz şekilde zuhur ettiğini tevil ve tefsire lüzum olmadığını
ne zaman anlayacaklar, hakikate yönelecekler...




                                                                           33
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




        HAZRETİ ALİ (R.A.)’IN VECİZ BEYANLARI




         Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) buyurdular ki: Bir zaman
     gelir ki, İslâmiyetin ancak ismi kalır. Yalnız adı müslüman ismidir.
     Başkaca hiç bir ibadet ve taat bilmez. Kur’an’ın da resmi kalır.
     Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitleri tamir ederler.
     İçinde zikrullah yapılmadığından manen haraptır. İşte o zaman
     ehlinin şerlileri zamanın ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar. Gene
     fitne bunlara döner.
         Yukarıda geçen ayet’i kerimeyi yansıttığı için yazmadan
34   geçemedim. İsmail Hakkı Hazretleri: “ALLAH’ım bize zikri kesir
     nasip eyle. Küçük ve büyük günahlardan koru.” diye dua etmiştir.
     Deniyor ki: Mü’minin üç kalası vardır: Birincisi mescit, ikincisi
     zikrullah ve üçüncüsü Kur’an okumaktır. Mü’min bu üçünden
     birini yaptığı müddetçe şeytandan korunur. Kal’ada mahfuz
     kalır.
         Kesinkes bilelim ki, veraset yolu ile gelen zikrullah, ibadet ve
     taat, rahmet, mağfiret.. Motamot kalıplaşmış yani basmakalıp
     gösterilmek istenen, hakikatte maddeden öte gidemeyen, madde
     aleminde zuhuru görülen tecelliyat mana aleminin fer-i ilmel-
     yakıyni durumundadır. Ayne’l-yakın ve hakkal-yakın.. Kula nasip
     olması rahmeti ilâhi olan ve kişinin sayi gayretinde görülen, ihlasla
     yapılan ibadet ve taatların dünya yaşantısında dahi meyvesini
     görmek      mümkündür.       Manevî     rehberlerimiz    Peygamber
     efendilerimizle ALLAH’ın kullarına bahşettiği mekarimi ahlâk,
     ahlâk-ı hamide bu türlü rahmeti ilâhiye nail olmak için tertibi
     ilâhidir. Cüz’î iraden manevi kazanca müsait kılınmış. Havfu reca
     üzre ol. İmanın şartı olan Amentü’yü her halukarda ehli zakir
     kulların şahsiyetlerinde bariz görmek mümkündür.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     Bu türlü rehber insanların diplomaları ALLAH tarafından
lutfedilmiş olup zuhuru mana ve zikrullahdır. Hazreti ALLAH bu
toplumların harap edilmemesini emrediyor. Maalesef kevni
hakikatlerden öte gitmeyen felsefeci ilim sahipleri, alimler, gerçekleri
Kur’an’da bariz görseler de kabul etmeleri akılcı dinlerine ters düşer.
Kendilerini haklı görmek için bazı yeterli bilgileri olmayan, iradeden
başka bir şeyi düşünemeyen, mürşidine yeteri kadar manevî yakınlık
duymayıp küfürle iman arasında bocalayan ehli tarik onlar için
bulunmaz malzemedir. Bu mevzuda yanlış yaptıklarını yeri geldikçe
anlatmaya çalışacağım, inşallah.




                                                                           35
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




      BENİ ZİKREDİN Kİ BEN DE SİZİ ZİKREDEYİM




         “Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana
     şükredin, sakın bana nankörlük etmeyin.”
                                                     (Bakara Sûresi, 152)
          Vahiy melâikesi Cebrail (aleyhisselâm) Peygamberimiz
     Efendimize tebliğ eyledi: “Ya Muhammed, Hazreti ALLAH yalnız
     senin ümmetine bu rahmetini ihsan etti.” ALLAH vaadinden dönmez.
     Bu hitabı ilâhiyi unutma. Biz acizlere merhameti ilâhi sonsuz
     rahmetinin zikrullah olduğunu beyan ediyor. Ehline malum. Onlar bu
36
     türlü rahmeti ilâhileri ALLAH’ın lutfettiği hikmeti ilâhiyi bilerek
     mutmain olurlar. Taklidi imanı tahkike dönüştüremeyenler bu türlü
     rahmeti ilâhiden mahrumdurlar.
         Hac zamanı ticaret yapmakta bir günah yoktur. Arafat’taki
     vakfeden ayrılıp akın ettiğinizde meş’ar-i Harem'de zikir ile
     ALLAH’ı anın. ALLAH’ın size gösterdiği şekilde zikredin. Onun
     göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiysenizde.. (Bakara
     Sûresi, 198).
         Hac için niyet edip vazifesini yapmasına engel olmayan ticaretler
     için bir günah olmadığını beyanla, meş’ar-i Harem'de zikir ile
     ALLAH’ı size gösterildiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden
     önce yaptığınız yanlış zikirlerinizde bilmediğinizden dolayı
     mazursunuz. Bütün alem bir nizam üzere kurulmuştur. Demirci dahi
     kızgın demire çekici vurur iken rasgele vurmaz. “Üstatsız sanat
     haramdır” denildi.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




             ZİKR’İ CELÎ, ŞEDİT ZİKREDİN




    Hac menasikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta
daha kuvvetli bir zikirle ALLAH’ı zikredin. O insanlardan
öyleleri var ki, “bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin
ahirette nasibi yoktur.
                                                  (Bakara Sûresi, 200)
     Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH buyuruyor ki: Kulum, senin
şahsında ihsan eylediğim rahmetimi görde. Zatımı kesir zikret. Çok
çok anlam taşıyan bu mevzuda kesirin ölçüsü olmayıp, Kur’an’ın çok
                                                                           37
yerlerinde “zikren kesira” buyurur Hazreti ALLAH, işte bu ayet’i
celîlede. Gaza meydanlarında hasmınızı sindirmek için şecerenizi, kim
olduğunuzu yüksek sesle karşı hasmına olanca gücünle haykırman
hasmının moralini bozar. Psikolojik olarak az da olsa cesaretini kırar.
Eskiden gaza meydanlarında harp taktiği düşmanı sindirmekle
başlardı. Şimdi de gene korkutmak var. Soğuk harp dedikleri. Fakat
taktiklerin şekilleri başka başka. Hazreti ALLAH buyuruyor ki, “işte o
şecerenizi bağırmakla anlattığınızdan daha yüksek bir sesle ALLAH’ı
zikredin.
    Menasik-i hacda sadık kullarıma bahşettiğim rahmetlerimi kulum
senin şahsında da ihsan ettim. Bu rahmetimi gör. Zatımı şedit, bütün
gücünle zikret. “Yüksek sesle ALLAH dersen kâfir olursun” diyen,
bilgin geçinenler, merak ediyoruz, bu ayet’i celiyleye mutlaka bir kılıf
uyduracaklar, amma nasıl bir kılıf?!..
    Zekerriya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet
göster, dedi. ALLAH buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç
gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbını çok zikret
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     sabah akşam tesbih et. (Â’li İmran Sûresi, 41). Vehuve âlâ küllî
     şey’in kadir ALLAH (c.c.) her şeylere kadirdir.
         Beşerin alışa geldiği ölçüler dışında harikulade hallerin
     peygamber efendilerimizde zuhuru, görülmesi unutulmasın diye
     ayrıca rahmettir. Her türlü rahmeti ilâhiye karşılık kullarından istediği
     ve emrettiği zatını zikretmesi sabah ve akşam bazı ehlî tasavvuf bu
     ayet’i kerimeyi esas alarak günlük virtlerini sabah ve akşam olarak
     talim buyurmuşlardır.




38
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




             KADİRÎ, RUFAÎ TARÎKİ’NDEN
               GÂLİBİLİĞİN VERİLMESİ




     Dergahımız Kadirî ve Rufaî iken ALLAH’ın rahmeti iki nurun
tecellisi olarak lutfedilen “Gâlibîlik” koluyla bahşedilen zamana göre,
hakikatlerin dışına çıkmadan, lüzumuna binaen virdimizi yirmi dört
saatte bir defa olarak, mühim anlarda kaldığımız yeri unutmamak şartı
ile müsait olduğu zaman gecenin nısfına yani yarısına kadar
bitirmemiz lazımdır.
    Cennet mekân Hacı Mustafa Yardımedici Efendimiz hayatta iken
                                                                           39
de virdimiz aynı idi. Gece yarısı ehlî tasavvufa göre güneşin batışı ile
doğuşu ortasıdır. Gece yarısından sonra o günün vird kapısı açılmıştır.
Daha evvelki günün virdi bitmiştir. Bu türlü ölçüler peygamber
efendilerimize ve varislerine verilen rahmeti ilâhiden gayrı
düşünülemez. Felsefecinin ve akılcı dincilerin bu rahmeti ilâhi
bilgilerinin dışında olduğundan nasipsiz gibidirler. Hazreti ALLAH
cümle kullarına zikrullahı nasib etsin sevdirsin inşallah!...
    Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat
kendilerine zulmettiklerinde ALLAH’ı zikrederler, derhal
günahlarından dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten
günahları ALLAH’tan başka kim bağışlayabilir ki?. Bir de onlar
işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. (Â’li İmran Sûresi,
135).
    Hazreti ALLAH: Rahmetimi idrak ettiğin zaman Beni zikredin,
nefsinizden zuhur eden günahları gördüğünüz zamanda Beni zikredin,
tövbe istiğfar edin” buyuruyor. Mevlidi Nebevi’ye başlarken dahi
merhum Süleyman Çelebi’nin:
    ALLAH adın zikredelim evvela.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

          diye başlaması gibi. Hazreti Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi
     vesellem) Efendimizin           buyurduğu:     ALLAH’tan      bir şey
     isteyeceğinizde salevat getirerek isteyiniz. Sonunda yine salevat
     getiriniz. İki salevat arasında dua ret olmaz. Çünkü Hazreti ALLAH'ın
     Kur’an-ı Azimüşşan’da “salevat getiriniz” diye emri vardır. O
     bakımdan zikrullah da emri ilâhidir. Zikrullah ile yapılan dua ret
     olunmaz. Bunları da bilmek ehli imana göredir.
          İmansızlar ancak ALLAH’tan korkmayıp istismara giderek
     sihirbazlık yaparlar. Hazreti ALLAH niçin bu türlü duaları kabul
     ediyor? diye hemen hatıra gelir. Hazreti ALLAH buyuruyor: Biz
     onların iplerini uzatırız. Bu türlü imkanlarını genişletiriz, azabımızı
     iyi tatsınlar diye. Onun için: Ey âdem! Haddini bil. İnsan olmak için
     Rabbına muhalefet etmeyesin. Delilsiz, rehbersiz bir yere gidilmez.
     Dünya böyledir; mana da böyledir. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın bu
     yolun sahtelerini ölçü almayasın. Bunu ölçmek için Rabbımız her
     kuluna cüz’î irade vermiş. Cüz’î iraden yetmedi ise, hayatta iken
     Peygamber Efendimize, hayatta değilse vârisün-Nebiye sor.
40   Bilmiyorsan vârisün-Nebi'yi, dua ve zikrullah ile Hazreti ALLAH’a
     sor.
          Dünya hiçbir zaman bu türlü rahmetten mahrum değildir. “Bu
     zamanda yok” olamaz. Diyen kişi ALLAH’ı yeteri kadar tanımayıp
     ona zulmü uygun gören, madde aleminden başka nasip alamamış,
     ilmel-yakından öte bilgiye sahip olmayan akılcı dincilerdir.
     İnandıkları ilmi samimiyetle kabre götürebilirlerse sonsuz rahmeti
     ilâhiyeden nasiplerini alacaklarından şüphe etmesinler denildi.
        Nakilci ilme sahip olanlarla da kendilerini indî ilâhide eşit
     görmesinler. Zira bu türlü görüş gerçeklerle bağdaşmaz. ALLAH
     cümlesini hakikate erdirsin inşallah. “Emanet ehline verilmediği
     zaman siz kıyameti bekleyiniz”. Bu tebliğ maddede olduğu gibi esas
     mana için belirtilmiştir. Ehli iman gerçeği her zaman aramış ve
     bulmuştur.
         Tasavvuf ve tarikatın zuhuru budur. Küllî rahmettir.
     Tasavvufsuz semavi din olmaz. Tarikat tasavvufun kollarıdır; fıkhın
     kollarının mezhepler olduğu gibi. Din ahlak ve güzelliktir.
     Çirkinlikler din değildir. Peygamber efendilerimizin bizlere tebliğ
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ettiği emri ilâhiler öz olarak mekarimi ahlâktır. Dini olmayanda
mekarimi ahlak olamaz. Varmış gibi görünse de satıhdadır. İçe
yansımaz. Yani manasına hulul edemez. Hemcinsine ve Dinin
manasına tecavüz ve tahrip umumiyetle bu türlü simalarda görülür.
     Yukarıda geçen ayet’i kerimede “zikrullah ile tövbe istiğfar
ediniz” beyanındaki rumuzu iyi anla da zikrullaha karşı çıkma. “Karşı
değilim” diyorsun amma Kur’an-ı Azimüş-şan’da ALLAH’ın
beyanına, aşığın aşkına, zakirin zikir zevkini bilmeden ters
düşüyorsun. Dikkat et!.. Tekrar edeceğim: Akılcılık prensibinle bu
türlü rahmeti ilâhiyi ölçmek aklın gücü dışındadır. Onlar ayakta
dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit)
ALLAH’ı hatırlayıp zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler): Rabbımız, sen
bunu boşa yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem
azabından koru. (Â’li İmran Sûresi, 191).


                                                                        41
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




              "BU ZAMANDA MÜRŞİT YOKTUR"
                    DEMEK KÜFÜRDÜR




         Zikrullahı icra etmemek için Hazreti ALLAH hiç bahane kabul
     etmiyor. “Kulum Beni zikret, kesir zikret. Nasıl bir şekilde olsan da
     zikretmeye mani hiçbir hâdise yaratmadım. Ayakta zikret, oturarak
     zikret, yan üzeri yatarak da zikret. Dikkat en güzel edepli yatış sağ
     yanına yatıştır. Duygusuz olma. Tefekkürle zikret. Bariz, açık olan
     tecelliyatı ilâhiden nasip alamıyorsan göklerin ve yerin yaratılışı
     hakkında bak ve düşün. O kuvveti, kudreti ilâhiyi kabiliyetin
42
     nispetinde tefekkür ettiğin ve Yüce Varlığın karşısında imanın
     nispetinde aczini bilmen seni zikri ilâhi rahmetine nasipli kılar. Men
     arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu (Nefsini bilen Rabbını bilir)
     hitabını, nefsin terbiyesini hayatı boyunca kendisine vazife edinen
     âdem insanlığa namzettir.
         O anlamıştır ki, âdem terbiyeye muhtaç yaratılmıştır. Peygamber
     efendilerimiz de mekarimi ahlâk-ı anlatmak ve öğretmek için
     ALLAH’ın rahmeti olarak gönderilmiş. Peygamberimiz Efendimiz
     de; “Ben mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim”
     buyurdular. Hiçbir zaman dünyayı boş bırakmamış âdili mutlak
     olan Rabbımız. Peygamber efendilerimiz zamanında, gerekse sonra
     ALLAH’ın bu türlü rahmetini ihsan ettiğini her an müşahede etmek
     mümkündür.
         Vârisün-Nebi olan evliyasını kullarına her devirde ihsan eyleyip
     cümle kullarını mahrum etmeyen Rabbımız rahmeti ve merhameti ile
     bu türlü rahmetini mevcut kılmıştır. Her hangi bir zamanı kastederek
     “bu zamanda mürşit yoktur” demek küfürdür. Rabbına zulmü reva
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

gördüğünden bu türlü bilgisizliğini şahide ihtiyaç duymadan
kanıtlamış olur.
    Namazı bitirince de, ayakta otururken ve yanınız üzerinde
yatarken (daima) ALLAH’ı zikredin. Huzura kavuşunca da
namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minin üzerine vakitleri
belli bir fazdır. (Nisa Sûresi, 103)
     Bu ayet’i kerimede zikrullahı ayrı, namazı ayrıca beyan ediyor.
Mü’minler üzerine namazın farz olduğunu ve namazın vaktinde
kılınmasının emri ilâhi olduğunu, ALLAH’ı zikreden mü’min
kullarının huzura kavuşacağını ve namazı da dosdoğru ancak bu
kullarının kılacağını biz acizlere bildiriyor. Hazreti ALLAH Hucurat
Sûresi’nde (ayet 16) buyurur ki: Habibim, o bedevilere söyle: İman
ettik demesinler, İslâm’a girdik, desinler.” Kul “lâ ilâhe illallah”
der İslâm’a girer. Peygamber efendilerimiz vasıtası ile kullarına
verilen yetki bu kadar. Her ne kadar Beniâdem’in tutumu ve
hareketleri imanlı yahut imansız olduğunun tablosunu gösterse de,
netice ALLAH’ın ilminde malum olup, beşerin aczi bu türlü ölçülere
müsait yaratılmamış.                                                     43
    “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa
beşer ölçüsüne göre müslimdir. Manasını yaşıyorsa ALLAH’ın
mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar mü’mindir. İman sahibi
imanın kemâlatı emri ilâhilerin zuhur ve tecellisini gayri ihtiyari
nefsinde zuhurunu müşahede ettiği gibi başka kişilerin de
görmelerini engelleyemez. Bu türlü insanın hayatı örnektir. O
makbul şahıs için bu hâlinde riya düşünülemez.
    Bu ayet’i kerimenin anlamına göre namaz, oruç, hac ve zekat
İslâm’ın şartı olmayıp, imanın neşvünema bulduğu mü’minlerde
tecelliyatı görülen sonsuz rahmeti ilâhinin kul üzerinde bariz
tecellisidir. Emri ilâhi umumi ise de büluğa ermemiş çocuklar ve
İslâm’a yeni girmiş kişilerde öğrenme toleransını unutmamalıyız.
ALLAH’ın emri olduğu da hafife alınmamalı. Şu emri ilâhiyi
hafızamıza işleyelim: “Zikrullah sizleri huzura kavuşturacaktır. O hâl
zuhur ettiği zaman namazı dosdoğru kılacaksınız” işareti ile
zikrullahın faziletini beyan ediyor Hazreti ALLAH c.c.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




         MÜNAFIKLAR ALLAH’I ZİKRETMEZLER,
                 YÂD ETMEZLER




        Münafıklar ALLAH’ı zikredemezler, yâd eylemezler.
     Zikretseler de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır. (Nisa
     Sûresi, 142)
          Zikrullahın aleyhinde ahkam kesip ALLAH’ın zikrinden kullarını
     mahrum eden mana yoksunu bilge kişinin hallerini beyanla Hazreti
     ALLAH bu kulluklarının vasıflarını nasıl izah ediyor... Onlar zikreden
     bir topluluk gördükleri zaman oradan kaçarlar.
44
         O zikir toplumunun içinde hasbelbeşer bulunsalar da angarya
     kabilinden zikrullah dudaklarından öte gitmediği gibi, sesleri de
     çıkmaz ve cemaatlerde ALLAH’ı yâd etmezler, Cenab-ı Hak'tan hiç
     bahsetmezler. Bu türlü insanların şerrinden ehli zikir olarak Rabbıma
     sığınırız.
         Şeytan içki ve kumar yolu ile ancak aranıza düşmanlık ve kin
     sokmak, sizi ALLAH’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak
     ister. Artık vaz geçtiniz değil mi?
                                                        (Maide Sûresi, 91)
         Bu ayet içki ve kumarı yasaklayan üç ayetin sonuncusudur ve
     kesinlik ifade eder. Dünyamızı ve ahiretimizi ihya etmek için türlü
     rahmetiyle biz aciz fakat inanan kullarına hayrı ve şerri bildiren
     Rabbıma sonsuz hamd olsun. Kişinin dünyasını ve geleceğini
     karartan, kötülüklerin anası olan içki ve kumarı büyük günah sayarak,
     zararının büyük olduğunu, “zira ALLAH’ı zikretmekten ve namazı da
     dosdoğru kılmaktan alıkoymak ister” buyurması ile kullarının aczini
     ne güzel ifade ederek bu türlü tehlikelerden sakınmamızı emrediyor.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     İrademizi kanun-u ilâhiye göre tertip ve tanzim yetkisini istisnasız
bütün kullarına bahşetmiş ve kullarının aczine göre "illâ rahmetimden
istifade etsinler" anlamında rahmetini gazabının üstünde tutmuş,
Maide Sûresi, ayet 91’de bildirmesiyle bizleri zikrullahtan ve namaz
kılmaktan alıkoyan günahlardan sakınmamızı hassaten emrediyor.
    Rabbıma tazarru ve niyaz ediyor, bütün gücümüzle yalvarıyoruz.
Biz aciz kullarını zikrullahın ve namazın zevkinden mahrum eyleyen
büyük ve küçük günahlardan bizleri yoktan var eden Rabbıma
sığınırız...




                                                                            45
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




          RABLARININ CEMÂLİNİ İSTEYEREK
       SABAH AKŞAM ZİKREDENLERİ YANINDAN
                 KOVAYIM DEME




         Ve öyle, Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve akşam ona
     dua edenleri ve zikir edenleri yanından kovayım deme. Sana
     onların hesabından bir şey yok. Senin hesabından da onlara bir
     şey yok ki, biçareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am
     Sûresi, 52).
46        Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Cenab-ı Hakkı zikreden bir
     topluma uğradı. Buyurdu ki: “Ey zikreden cemaat, sizler bir
     cemaatsiniz ki, Cenab-ı Hak: Sabah akşam Beni zikreden
     kimselerle sen de otur, nefsinin onlarla beraber olmasında sabret,
     ayet’i kerimesini sizin sebebinizle inzal buyurdu, diye o cemaati
     taltif etmiştir.
         Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ederek, nakli
     yeteri kadar kabullenemeyip aklın dini tertiplerinin etkisinden
     kurtulamayan ashâbın bazıları “İbn Reveha çok zikir meclisi kuruyor,
     ashâb-ı toplayıp zikir yaptırıyor” diye şikayet ettiler. Hazreti
     Resulullah (s.a.v.) Efendimiz: ALLAH İbn Revaha'ya rahmeti ile
     muamele etsin. Çünkü ALLAH’ın meleklerine karşı övündüğü
     zikir meclisini seviyor” buyurdu.
         Tevhit dininin özünü idrak edemeyip aklın ölçüsünden başka ölçü
     kabul edemeyenler zamanımızda hayli çok olduğu gibi asrı saadette de
     mevcutları küçümsenmeyecek kadar çoktu. ALLAH’ın emirlerini
     harfiyyen yaşamaya çalışıp ALLAH’ın elçisinin gösterdiği yoldan
     sapmamaya çalışan bahtiyarlar da şeriatı Muhammediyeyi yaşadıkları
     gibi başkalarına da ikaz ve irşatta örnek idiler.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     Bazıları da her ne kadar tevhit dinini kabul ettilerse de beşerin
ürettiği nefsani dinlerini tamamı ile terk edemediler. Çünkü nefsani
din semavi dinden nefsin hazzına daha daha uygun olduğundan
nefsani din nefse daha caziptir. Hayvani şubelerinden geçemeyen
ademde, amentü’ye yani imanın esası olan altı şartına inanmayan
şahıslarda nefsin ürettiği din daha etkileyici olduğundan batıl
inançlarında ehli zikri ehli hakikatı dışlamalarının tarih boyu devam
ettiğini din adına müşahede etmek mümkündür.
    Ve dini tedrisatlarda zamanla materyalist inançlara hitap edecek
kalıplara yerleştirilmiş hakikatler felsefeye dönüştürülmek isteği ile
nakle itibar edilmeyip akıl ön plana çıkmış, nakle itibar protokolde
kalmış, (O müttekıy kullarım gayba iman ederler) (Bakara Sûresi
3) hitabı ilâhisini nefsani prensiplerine uygun görmemişlerdir. Bazıları
da yalnız iradeden başka ilim ve talebi kabul etmeyen tasavvuf ehli
dahi hurafe ve bidatten kurtulamamış, tarafı etrafına kötü örnek
olmuştur.
     ALLAH’a olan inancını yalnız duyduğu ve işittiği gibi
samimiyetini koruyabilenlerin belirli şahsiyetlerden öğrendikleri          47
kadarıyla samimi olanların rahmeti ilâhiden nasipli olduklarının,
mahrum olmadıklarının her an görülmesi mümkündür. Rahmeti
ilâhidir. Şurasını kesinkes hatırdan çıkarmayalım: Ehlihal yer yüzünde
her zaman mevcut olup “arayan Mevla'sını bulur” kelâmı anlamsız
değildir. Bakara Sûresinin hemen 3. ve 4. ayetlerini bilgilerinize arz
ederim: O müttekıy kullarım gayba iman ederler, namaz kılarlar,
kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar sana
indirilenlere, senden önce indirilenlere ve ahiret gününe iman
ederler. (Bakara Sûresi 3,4)
    ALLAH’ın kadrini hakkıyla taktir etmediler. Çünkü
“ALLAH hiç bir beşere bir şey indirmedi” dediler. De ki: Öyle ise
Musa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de
parça parça kağıtlar hâline koyup açıkladığınız, çoğunu
gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da
bilemediğiniz şeyler size öğretilmiştir. (Ya Muhammed:) Sen
ALLAH de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya
dursunlar.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

                                                      (En’am Sûresi, 91)
         Habibim, sen ALLAH’ı zikret, “ALLAH” de. Kul sıkıştığı, aciz
     kaldığı zaman, beşeri gücü bittiği yerde tazarru ve niyaz kasti ile
     “ALLAH” der.




48
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




   ÜZERİNE ALLAH’IN ADI ZİKREDİLMEDEN
   KESİLEN HAYVANIN ETİNDEN YEMEYİN.




    Üzerine ALLAH’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanlardan
yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar
evliyalarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.
Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de ALLAH’a ortak koşanlar
olursunuz.
                                               (En’am Sûresi, 121)
     ALLAH’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanların etinden          49
yenilmesinin haram olduğunu beyanla, şeytan evliyalarının sizinle
mücadelesi zikrullahtan sizi uzaklaştırmakla başlar. İlk anda bariz
zararı görülmese de netice hüsrandır. İster istemez o da ALLAH’a
ortak koşanlardan olur. Umursanmayan küçük günahlar zaman zaman
büyük günaha dönüşür. İnsan her türlü gelişmeye müsaittir. Nefse
fırsat vermemeli.
   En güzel isimler ALLAH’ındır (esmaü’l-hüsna). O halde ona o
güzel isimlerle dua edin.
   Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar
yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A’raf Sûresi,
180)
    Esmaü’l-hüsna ALLAH’ın isimleri, Cenab-ı Hakkın güzel
isim ve sıfatlarıdır. Şu an içinde bulunmakla dünyada şerefli ve
efdali mahluk olan insan ALLAH’ın rahmetinin tecellisi olan
esma ve isimlerinin zuhurunun mahsulüdür. Bütün alem,
mahlukat, cemadat ve felekiyyat ki cem’inin çekirdeği insan
olmaya namzet Beni-âdem’dir. Ve kül olarak Cenab-ı Hakkın
“Hakim” ismine ve “mürebbi” sıfatının zuhuruna senin ruhi ve
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     nefsani yönünün ne kadar muhtaç ve elzem olduğunu
     bilebilseydin! Dikkat edersen anlarsın. Bir zatın vâris, bais
     isimlerine “Baki”, “Kerim”, “Muhyi” ve “Muhsin” ünvanlarına
     ruhunun neşvüneması bakımından muhtaçsın.
          ALLAH’ın merhameti olarak lutfettiği elçilerini ve vârislerini
     inkâra cüret ettikleri gibi, “bu zamanda böyle şeyler olmaz” diye
     ALLAH’a zulüm isnat edercesine küfre gitmezlerdi. Rahmet
     sıfatlarının tecellisi hiçbir zamanla sınırlı olmayıp, her an mevcut olup
     rahmettir. “Siz asrı tan etmeyin” zamanı suçlamayın, ilmi müsait
     olmayan kişiler yaptıkları hataları başkalarına yüklemekten
     ferahladığını zannederler: Cehalettir.
         Müttekıylere şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı
     zikrederler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın tahrikini
     defederler. (A‘raf Sûresi, 201)
          ALLAH’ın ittika sahibi mütteki kulları gayba iman edenlere
     verilen sıfat ihlas, takva, vera sıfatı ile taltif görenler, şeytandan bir
     tahrik gelirse ALLAH’ı zikrederek şeytanın hilesinden kurtulurlar.
50
     Çünkü onlar basiret sahibidirler. Şöyle ki, avamın görüşünün daha
     fevkinde görüş sahibidirler. İttika sahibi, müttekıylerin görüşleri
     namütenahi değildir. Amma hayrını şerrini idrak edecek kadar
     lutfedilmiştir. (Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ).
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




         TASAVVUFÎ MÜRACAAT (RABITA)




     “Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ” ayetini idrak etmiş bahtiyarlar...
Onlar şeytandan tahrik geldiği zaman kendi iradeleri ile izale
edemezlerse ALLAH’ı zikrederek, aczini itiraf ederek (rabıta)
yaparlar. ALLAH’a iltica ederler. Zati sıfatı olan “muhalefetün lil-
havadis” (yarattığı hiç bir şeye benzemeyen) Rabbını bir şekilde
tahayyül etmeden rabıta edemeyeceğinden rahmeti ilâhi olarak kuluna
ferahlık ihsan etmiş. Şeriatıyla yükümlü olduğu ALLAH’ın elçisi
Peygamber Efendimiz ahirete yürümüşse hayatta olan vârisini
ALLAH’a müracaat etmesi için Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem            51
(s.a.v.) Efendimizin talimi üzere rabıta yapar.
    ALLAH’a müracaat kastı ile şeriatına tâbi olduğu Peygamber
Efendisinin suretini tahayyül ederek o sureti tahayyül edemiyorsa,
veraset taşıyan mürşidini bir an müracaat kasti ile düşünmesi. Ne için
rabıta etti ise rahmeti ilâhinin bu yönde hemen zuhurunu zevkle
görecek. Ve mutmain olmaması ehliaşk için düşünülemez.
     Samimiyetle yapılan rabıta ret olunmaz. Yeter ki mürşidi sahte
olmasın,. Dünyasını değiştiren mürşitlere de rabıta edilmez.
Mürşidin bir ölçüsü de rabıtadır. Misal olarak arz edeyim: İbadet ve
taat anında şeytan engellemek ister. İşte o an kastın ALLAH’a iltica
olarak rabıta yaptığın an bir anda o engelin imha olduğunu göreceksin.
     Nefsin ve nahoş hâdiselerin zuhurunda da manen müdahale
istiyorsan hemen Rabbımın lütf-u ihsanı olarak rabıtayı unutma.
Bize üstatlarımızın tavsiyeleri bu veçhile olup, bizde devamlı rabıta
tavsiye edilmemiştir. Na-ehil rabıtayı bilmediği için küfür zanneder.
Kesinlikle bilelim ki, imandır. Amentü’ye küll olarak iman
edenlerin, kitab-ı ilâhiyi, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği şeriatı
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     kabul edenlerin, ALLAH’ın lütfu olan tertibi, tanzimi ilâhiyi kabul
     etmesi ile yaşayabilen sadıkların, bahtiyarların yolu. Tasavvuftur,
     tarikattır. İhlas, takva, vera bu yolda yaşanır. İtminanı kalb tecelli
     eder. Mananın zevki kalıcı olur. İmanının verdiği gerçeklerin
     güzelliğini nefsin yasak zevkine dönüştürmediği müddetçe mütteki
     ve mü’mindir!..
         Rahmeti ilâhiyenin kalıcı ve devamlı olmasına en büyük vesile
     kalbinde kalası kurulmuş, üzerinde titizlikle durulan, ehlî tasavvufun
     yegane ümidi ve silahıdır. “Lâ ilâhe illallah”ın manasını yaşayıp ehli
     tevhidin, ehliaşkın yegane ümidi, dayanağı Hazreti ALLAH’ın rızasını
     kazanmaktır şunu hatırdan çıkarmayalım. Bu rahmeti ilâhi akılcı
     dincilerin ölçülerine göre değildir..
          Onlar ibadet ve taat yönündeki emri ilâhileri, zikir meclisinde
     olanların cümlesi kemâlatlı kullarımdır hitabı ilâhiyi yeteri kadar
     kabul edemezler. Haşa, bu halleri imansızlık değil. Fakat taklitten öte
     gitmez. Gitmiş gibi görülse de kalıcı değildir. O kemâlatlı kullarına
     benzemez. Sahih-i Buhari’nin (Tecrid-i Sarih Tercümesi) onikinci
52   cildinde Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadisi şerifte “Zikir
     meclislerini arayan melâikeler vardır. Zira melâikelerin gıdası
     zikrullahdır.” Devam eder... Hadisi Şerif’in nihayetinde
     melâikelerinin sualine cevaben “Ey melâikelerim, sizleri şahit
     kılarım ki, o mecliste bulunanları korktuklarından emin,
     umduklarına nail eyledim. Onlar öyle kemâlatlı kullarımdır ki,
     onların yanına şaki gelmez. Onu da affettim” diye buyurdu, Hazreti
     ALLAH (c.c.).
          İmanları akıl ölçüsünden öte nasip almak istemeyenler için
     rahmeti ilâhiler, manevî tedrisat görmediklerinden, onlar için elbette
     gariptir. Hüküm ALLAH’ındır. Gerçek ilim ALLAH’ın yed-i
     kudretindedir. Hikmet, buyurmuştur. Hikmet, mü’minin kayıp
     malıdır, nerede bulursa alsın, hitabı ilâhisi umuma şamil olup (biz
     Yusuf’a rüyanın tabirini öğrettik, ona hikmet verdik) buyurduğu gibi
     istisnai   ilimlerin   istisnai    vazifelilerde  zuhuru      görülür.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




           İRŞAT VAZİFEMİN VERİLMESİ,
                MANEVÎ ZUHURAT




     Bu abdiâcizi de cüz’î de olsa bu türlü rahmeti ilâhiden nasipli
eylemiş Hazreti ALLAH’a hamd olsun. Bildiğim kadarı ile, resmiyet
ifade eden elli yedi senelik dervişim. Elli senedir de ALLAH’ın emri,
Hazreti Resulullah’ın beyanı ile irşada vazifeliyim. Şeyhim
Kahramanmaraşlı, Maraş Fatihi Ali Sezai Kurtaran Efendi’nin
halifesi Hacı Mustafa Yardımedici’dir. Şahitler huzurundaki
                                                                        53
tebliğde kayınpederim, yedi tarikten icazetli Çorumlu Şeyh Hacı
Mustafa Anaç Efendi de mevcut idi ve şahitti. Tebrik edenlerin ilki
idi. Manevî vazifem tebliğ edildi.
    Vazifenin bu abdiâcize verilmesinden yaklaşık bir ay evvel 1956
senesi Berat Gecesi Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i Raşidin
efendilerimizin bulunduğu kalabalık manevî bir toplum içerisinde
imtihan oldum. İmtihan kaal değil hâl imtihanı idi. Peygamberimiz
Efendimiz önünde büyük defter bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’a
emirle: “Yaz, Şeyh Sadi Şirazi diye yaz,” buyurdu: İçimden: “Şeyh
Sadi Şirazi çok evveller yaşadı ve ahirete yürüdü” diye düşünürken
Efendimiz: “İkinci Şeyh Sadi Şirazi diye yaz” emrini verdi. Manevî
vazifemde, yaşantımda mizaç itibarı ile Sadi Hazretlerine benzer
yönlerimi görüyorum.
    Semavi dinde yeri olmayan, Hazreti ALLAH’a noksanlık isnat
eder gibi pozisyona sakın düşmeyesin, tenasüh yani (reenkarnasyon)
demeyesin. Ömer’ül-Faruk (r.a.) hilafeti zamanında hutbe irad
etmişler ve tenasühün dini İslâm'la bağdaşmadığını, küfür
olduğunu beyan etmiştir. Kuvveti, kudreti ilâhiyi yeteri kadar
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

     bilemeyenlerin uydurmalarıdır. Halikı Zülcelâl ruh ve ceset bulmak
     da güçlük mü çekiyor ki, bu hale tevessül ediyor?
        Nasreddin Hoca’ya sordular: “Eskiyen ayları ne yapıyorlar?” diye.
     Cevaben: “Ufak ufak parçalayıp yıldız yapıyorlar” diye işin içinden o
     gün çıkmıştır. Amma bugün değil. İnsanların kültür seviyesi
     yükseldikçe hurafa ve bidatlardan uzaklaşacak, ALLAH’U TEÂLÂ’yı
     daha yakın anlayacak, kullukta kusur etmemeye gayret gösterecek.
         Tebliğ edildi, şeyh oldum. Mana aleminde, Peygamberimiz
     Efendimizin Hulefa-i Raşidin Efendilerimize emri ile, emri
     Peygamberi olarak kayd edildi. Kayınpederim Çorumlu Hacı
     Mustafa Anaç Efendi manevîyatın emri ile, bu hâdiseden on üç sene
     sonra, gene manevîyatın emri ve tasdiki ile, muttali oldum, tariki
     Kadirî ve tariki Rufaî’den irşada selahiyetli kılındığımı tebliğ ve
     tasdik eden icazetnameyi şahitlerin de tasdiki ile şahsıma tevdi
     etmiştir. ALLAH cümlesinden razı olsun.
         1968 senesinde şeyhim efendim darülbekaya irtihal ettiler.
     Makamı cennet olsun. Yanlış yapmayayım, telaşesi ile Efendimle
54
     teberruken, manevîyatın emri ile, Efendimin Nakşibendi
     tarikatindan istiharesi çıkan Maraş ve havalisinde vazife isteyenlere
     vazife vermesini, Efendimin de Hacı Sami Efendi Hazretlerine
     Kadiri’den teberrük makamında emir ile tebliğ ettiklerini muttali
     idim.
          İstanbul’da Erenköy semtinde bulunan malikhanesine
     muhterem damadı cennet mekân Hacı Ömer Kirazoğlu ve bugünkü
     halifesi Hacı Musa Topbaş Efendilerin de yardımları ile
     Ankara’dan da ziyarete gelen Hacı Necati Efendilerle birlikte ziyaret
     ettik. Fakire hayli ilgi gösterdi. Vazifemi tebrik ettiler. Mübarek
     ellerini kaldırarak dua ettiler. Orda mevcut olan cemaat da duaya
     icabet edip “amin” dediler.
         Dua, hatırımda kaldığı kadarıyla manevî vazifemi tasdik
     mahiyetinde olup “ALLAH müridini çok eylesin, dünya ve ahiret
     işin rast gitsin” idi. Buna benzer hayli dua ettiler ve şu gerçeği
     bildirdiler. Makamı cennet olsun, teberrükler Mustafa Efendi ile
     ikimiz arasında idi. “Vazife irtihâli ile gene ikimiz arasında kaldı”
     buyurdu.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    Hacı Sami Efendi hazretleri yeri doldurulamayacak büyük
insandı. Hayatta iken de, irtihâlinden sonra da çok çok tasarrufatını
gördüm. 1956 senesinde Şeyhim Efendim Ulucanlar Mahallesinde
iskan ettiğinde Hacı Sami Efendi Efendimde misafir olarak bir gece,
iki gün kaldılar. Fakir, gidene kadar hizmetinde bulundum. O
hizmetin zevkini hâlâ yaşıyorum.
    1956’da iadeyi ziyarete Alemdarzade Mustafa Efendi’nin
İstanbul Yemiş’teki yazıhanesinin üst katında Hazreti ziyaret ettik.
Efendim dahil sekiz kişi idik. Hazreti ALLAH cümlesinin
makamlarını cennet eylesin amin !...
    Gavs’ul-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (k.s.) Hazretleri
evladlarına: “Dünya ve ahiret seni mes’ud edecek iki şey tavsiye
ederim: Evliyaya hizmet, fukaraya himmet ” buyurdu.
     Kur’an-ı Azimüşşan’dan evliya lafzını kaldırıp, yerine, hiç
manevî anlam taşımayıp, avamın her mevzuda kullandığı “dost”la
iktifa edenler bu türlü füyüzatı ilâhi ve manevî zevkten
nasipsizdirler. Cümlesine ALLAH gani gani rahmet eylesin, bu
                                                                        55
hususta merak edip soranlara teferruatıyla anlatırım, inşallah.
TASAVVUF VE ZİKRULLAH




                                GÂLİBÎLİK




         Ağustos 1993 tarihinde manevî meclisin kararı ile Kadirî ve
     Rufaî tarikının rahmet zuhuru birleşimi “Gâlibî” olarak kol
     lutfedildi. O mecliste bulunan ALLAH’ın rahmet sıfatlarının
     tecelli ettiği yol bahtiyarları Gavs’ul-Azam Seyyit Abdulkâdir
     Geylâni, Seyyit Ahmede’r-Rufaî, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh
     Ahmed Kuddusi, daha nice manevî büyüklerimiz tebliğleri ile
     hayli kişilerin manalarında da zuhuru görülmüş.ve dosyada
56   mevcuddur Rabbım layık kılsın ve bütün kullarına istifade
     etmelerini nasip eylesin. Amin. Rabbımın lutfu ihsanı olarak
     “Gâlibîlik” kolu verildi.
          ALLAH ve Resulüne inanan insanlar için zevk alsınlar, bilsinler
     ki, maksadı ilâhi yalnız madde değil. Bu abdiâciz bazı manevî
     tecelliyat ve görgüleri az da olsa açıklamaya çalışıyorum. Beşer
     ölçüsüne göre açıklamalarda dün varlık ve riya olur korkusu galipti.
     Zaman zaman bu türlü gizliliğin inanan insanlara zarar verdiğini
     gördüm. İnsanların anlayacakları ölçüde ehlinin anlatması gerekli.
     Çünkü küfür bütün çıplaklığı ile meydana döküldü. Bilenler rahmeti
     ilâhiyeyi hâlâ bildiğimiz kadarı ile anlatmıyacakmıyız. “Biz arza nice
     ayetler indirdik” yeryüzündeki gökteki ayetleri lutfu ilâhi ile az
     çok okuyup zevkini alanlar bu ayetlerden bahsedemiyecekmi?
     Ehli bu yönlü manevî ilimlerini gene kabremi götürecekler? O
     mana ilmi, dünya için gerekli kılınmış eşyâyı yerinde kullanmayı
     bildiğin gibi, metafizik olan manayı da yerinde kullanamıyacak
     mıyız? Kullanma yeri dünyadır gafil olmayalım!...
TASAVVUF VE ZİKRULLAH

    Maddenin felsefesini yaptıkları gibi manayı da, ALLAH’a tazarru
niyaz ederek, samimiyetle tefekkür etsinler. Gerçeği görecek ve
yaşayacaklardır. Bu türlü manevî yolun kadrini, kıymetini idrak eden
kemâlatlı kullarına dahil olacaklardır, inşallah.
    Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir
sesle sabah akşam Rabbını zikret, gafillerden olma. (A’raf Sûresi,
205).
    Ehli zikrin sabah akşam virt edinmelerini buyurduğu gibi,
duygusuzca olmayıp zikirle beraber tazarru ve niyazı terk etme. Havfu
reca üzere ol. Hafi, senin kulağının duyacağı kadar. İşte o zaman
rahmeti ilâhinin zuhuru ile aczinin, zaafının mahsulü rahmeti ilâhinin
tecellisi ile ürperti zuhur edecek. Miracın ilk safhasıdır. O hâli ne
kadar muhafaza edebiliyorsan kemâlattır. Manevî haller kişinin elinde
olmayıp kudreti ilâhinin yedindedir.



                                                                         57
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAAVVUF VE ZİKRULLAH

Más contenido relacionado

La actualidad más candente

La actualidad más candente (20)

Modern Düşüncenin Kur'an Anlayışı
Modern Düşüncenin Kur'an AnlayışıModern Düşüncenin Kur'an Anlayışı
Modern Düşüncenin Kur'an Anlayışı
 
İmam gazali i̇lahi nizam
İmam gazali   i̇lahi nizamİmam gazali   i̇lahi nizam
İmam gazali i̇lahi nizam
 
Modern Düşüncenin İslam Anlayışı
Modern Düşüncenin İslam AnlayışıModern Düşüncenin İslam Anlayışı
Modern Düşüncenin İslam Anlayışı
 
İmam gazali hidayet rehberi
İmam gazali   hidayet rehberiİmam gazali   hidayet rehberi
İmam gazali hidayet rehberi
 
İmam gazali i̇ki madnun
İmam gazali   i̇ki madnunİmam gazali   i̇ki madnun
İmam gazali i̇ki madnun
 
Sana Dinden Sorarlar - II - Ebubekir Sifil
Sana Dinden Sorarlar - II - Ebubekir SifilSana Dinden Sorarlar - II - Ebubekir Sifil
Sana Dinden Sorarlar - II - Ebubekir Sifil
 
İstikamet Yazıları - I
İstikamet Yazıları - Iİstikamet Yazıları - I
İstikamet Yazıları - I
 
Sana Dinden Sorarlar
Sana Dinden SorarlarSana Dinden Sorarlar
Sana Dinden Sorarlar
 
Mat3 sevgi-ok
Mat3 sevgi-okMat3 sevgi-ok
Mat3 sevgi-ok
 
Sahih-i Müslim Hadis Kitabı
Sahih-i Müslim Hadis KitabıSahih-i Müslim Hadis Kitabı
Sahih-i Müslim Hadis Kitabı
 
Hutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiyeHutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiye
 
İmam gazzali i̇tikad-da orta yol
İmam gazzali   i̇tikad-da orta yolİmam gazzali   i̇tikad-da orta yol
İmam gazzali i̇tikad-da orta yol
 
Darwin'in anlayamadığı kambriyen. turkish (türkçe)
Darwin'in anlayamadığı kambriyen. turkish (türkçe)Darwin'in anlayamadığı kambriyen. turkish (türkçe)
Darwin'in anlayamadığı kambriyen. turkish (türkçe)
 
Fen ve teknoloji 7 ck 2013
Fen ve teknoloji 7 ck 2013Fen ve teknoloji 7 ck 2013
Fen ve teknoloji 7 ck 2013
 
Fen ve teknoloji 7 dk 2013
Fen ve teknoloji 7 dk 2013Fen ve teknoloji 7 dk 2013
Fen ve teknoloji 7 dk 2013
 
Hz Isa Ve Hz Mehdi
Hz Isa Ve  Hz MehdiHz Isa Ve  Hz Mehdi
Hz Isa Ve Hz Mehdi
 
İmam gazali parlayan nurlar
İmam gazali   parlayan nurlarİmam gazali   parlayan nurlar
İmam gazali parlayan nurlar
 
Fen bilimleri 6
Fen bilimleri 6Fen bilimleri 6
Fen bilimleri 6
 
la langue turque
la langue turquela langue turque
la langue turque
 
Turkce4ders
Turkce4dersTurkce4ders
Turkce4ders
 

Similar a TASAAVVUF VE ZİKRULLAH

Eski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmaEski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmahibe kredi
 
Eski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmaEski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmahibe kredi
 
Vatandaşın El Kitabı
Vatandaşın El KitabıVatandaşın El Kitabı
Vatandaşın El KitabıRaci Göktaş
 
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma Adobe Photoshop cs5 ı kullanma
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma deniz armutlu
 
çIlingir larousse
çIlingir larousseçIlingir larousse
çIlingir laroussenedimy1
 
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_Riski
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_RiskiVIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_Riski
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_RiskiMurat Gencer
 
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARI
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARIANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARI
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARIcaner3428
 
ANKARA PARSİYEL EŞYA
ANKARA PARSİYEL EŞYAANKARA PARSİYEL EŞYA
ANKARA PARSİYEL EŞYAcaner3428
 

Similar a TASAAVVUF VE ZİKRULLAH (14)

Eski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmaEski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanma
 
Eski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanmaEski sevgiliyi-geri-kazanma
Eski sevgiliyi-geri-kazanma
 
Vuslat Muştusu.pdf
Vuslat Muştusu.pdfVuslat Muştusu.pdf
Vuslat Muştusu.pdf
 
Vatandaşın El Kitabı
Vatandaşın El KitabıVatandaşın El Kitabı
Vatandaşın El Kitabı
 
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma Adobe Photoshop cs5 ı kullanma
Adobe Photoshop cs5 ı kullanma
 
Indesign cs5 help part 0001
Indesign cs5 help part 0001Indesign cs5 help part 0001
Indesign cs5 help part 0001
 
Illustrator cs5 help part 0001
Illustrator cs5 help part 0001Illustrator cs5 help part 0001
Illustrator cs5 help part 0001
 
çIlingir larousse
çIlingir larousseçIlingir larousse
çIlingir larousse
 
Photoshop cs5 help part 0001
Photoshop cs5 help part 0001Photoshop cs5 help part 0001
Photoshop cs5 help part 0001
 
Genel emb drerdinc
Genel emb drerdincGenel emb drerdinc
Genel emb drerdinc
 
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_Riski
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_RiskiVIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_Riski
VIOP_Konferans_Reel_Sektörde_Kur_Riski
 
Flash cs5 help
Flash cs5 helpFlash cs5 help
Flash cs5 help
 
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARI
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARIANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARI
ANKARA PARSİYEL EŞYA PARSİYEL YÜK AMBARI
 
ANKARA PARSİYEL EŞYA
ANKARA PARSİYEL EŞYAANKARA PARSİYEL EŞYA
ANKARA PARSİYEL EŞYA
 

TASAAVVUF VE ZİKRULLAH

  • 1. www.galibivakfi.com Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere Sitemizden Ulaşabilirsiniz. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU TASAVVUF VE ZİKRULLAH
  • 2.  Tasavvuf ve Zikrullah H. Galip Hasan Kuşcuoğlu
  • 4.
  • 5. İÇİNDEKİLER BAŞYAZI ...........................................................................................11 Gerçeklere Neden Karşı Oldular? ............................................................ 25 Zikrullah’a, Tasavvuf’a Karşı Yanlış Tutum ........................................... 29 Allah’ın Mescitlerinde Allah’ın Zikrini Men Eden Zalım....................... 32 Hazreti Ali (R.A.)’In Veciz Beyanları ..................................................... 34 Beni Zikredin Ki Ben De Sizi Zikredeyim ............................................... 36 Zikr’i Celî, Şedit Zikredin ........................................................................ 37 Kadirî, Rufaî Tarîki’nden Gâlibiliğin Verilmesi ...................................... 39 "Bu Zamanda Mürşit Yoktur" Demek Küfürdür ...................................... 42 Münafıklar Allah’ı Zikretmezler, Yâd Etmezler ...................................... 44 Rablarının Cemâlini İsteyerek Sabah Akşam Zikredenleri Yanından Kovayım Deme......................................................................................... 46 Üzerine Allah’ın Adı Zikredilmeden Kesilen Hayvanın Etinden Yemeyin. .................................................................................................................. 49 Tasavvufî Müracaat (Rabıta) .................................................................... 51 İrşat Vazifemin Verilmesi, Manevî Zuhurat ............................................ 53 Gâlibîlik .................................................................................................... 56 Mü’minler Allah Zikredildiği Zaman Yürekleri Titrer ............................ 58 Allah’ı Çok Zikredin Ki Başarıya Erişesiniz............................................ 59 Bilmediklerinizi Ehli Zikre Sorunuz Velayet Makamı Erkek İçindir Kadın O Makama Çıkamaz ................................................................................. 61 Yedi Gök, Dünya Ve Bunlarda Bulunan Herkes Onu Tesbih Ederler. Zikir Ve Tesbih Etmeyen Bir Şey Yoktur. ........................................................ 63 Rahmeti İlâhiye Vesile Yaratılan Allah Evliyası ..................................... 65 İslâmı Yaşamak İçin İllâ Arap Olmak, Arabça Bilmek Yeterli Değil, Âlemlerin Rabbıdır, Hazreti Allah ........................................................... 68 Bizi Zikretmekden Gâfil Kıldığımız, Kötü Arzularına Uymuş, İşi Gücü Aşırılık Olan Kimseye Boyun Eğme ........................................................ 70 İlim Allah’ın Yed-İ Kudretindedir ........................................................... 72
  • 6. Söz Allah'a Verilir. Biat Allah Elçisine Olur. Mürşide Biat Veraset Yolu İle Peygamberinedir ................................................................................. 73 Habibim Sana Biat Edenler Ancak Allah’a Biat Etmektedirler ............... 75 Zikrullah Veliliğin Diplomasıdır. Ancak Razı Olduğu Kulunaihsan Eder .................................................................................................................. 76 Mürit Ve Murat ........................................................................................ 78 Habibim Sen Onları Yüzlerinden Tanırsın Konuşmalarından Daha İyi Tanıyacaksın............................................................................................. 80 Onlar Allah’ı Zikrettikleri Zaman Kalpleri Titrer, Başlarına Gelene Sabrederler................................................................................................ 83 Namaz, Oruç,Hac Ve Zekat Emri İlâhîdir. Kulların Kazanç Ve Kemâlatına Sebepdir. İslâm'ın Şartı Olamaz ............................................ 84 Tevhit ....................................................................................................... 85 Bütün Semavi Dinler İslâmiyet'tir ............................................................ 87 İnsan Hakları Ve Lâiklik .......................................................................... 88 Ey İnsan, Bu Âlemi Ben Yarattım, Sen Düzene Sokacaksın ................... 89 Allah'ın İsmi Bol Bol Zikredilen Manastırlar, Kiliseler, Havralar Ve Mescidler Bizim Rahmetimiz Olmasa İdi Yıkılır Giderdi ....................... 90 Allah’a İman ............................................................................................. 92 Vahşi Tarik ............................................................................................... 93 Allah’ı Zikreden Kişiyi Hor Görene Zikrullâh’ı Unuttururuz .................. 95 Mü’min, Müslim, Kâfir, Münafık, Gâvur (Ateist) ................................... 97 Allah’a İnanan Ehli Kitâba "Kâfir Veya Gâvur" Diyemezsin .................. 99 Terbiye Allah'ın Tertib Ve Bildirisine Göredir, Ruhi Ve Nefsîdir, Edepdir, Kulun İradesine Verilmiştir. ................................................................... 100 Sizden Ücret İstemeyen Kimselere Tâbi Olun, Onların Sözlerine Kulak Verin. Onlar Hidayete Ermiş Kimselerdir .............................................. 102 Allah’ın, Ziyaret Edilip Hâl Ve Hatırlarının Sorulmasını İstediği Kimseleri Ziyaretten Vazgeçmeyin. ....................................................... 103 Hazreti Allah Arzı Yarattı "Bilinmekliğimi Diledim" Buyurdu. Yeryüzünde Halifesi Benîâdemi Yarattı ................................................ 105 Ey Beniâdem! Kuş Kadar Da Mı Allah'ı Tanıyamadın? Onu Tesbih Etmekten Nefsini Mahrum Ettin! ........................................................... 108 Rızka İman, İmanın Zirvesidir. Rızık Allah’ın Yed’inde Olup Beniâdem'in Say-İ Gayretinde Zuhur’u Görülür. ........................................................ 109 Ehli Zikir, Ehlihal, Allah Fakiridirler: Servet, Mal, Mülk Fakiri Değil . 112
  • 7. Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan Hakları Ve Lâiklik Yaşanıyor İse Güzeldir ................................................................................................................ 114 Sanatkar Oldum. Kastım Kimseye Yük Olmamak, Minnetsiz Yaşamaktı. Bugüne Öyle Geldim .............................................................................. 116 Şeyh Nasıl Olunur? ................................................................................ 118 Sonra Gelen Din Evvelki Dini İptal Etmez. Daha Sonra Gelen Allah Elçileri Evvelki Gelenleri Tasdik, Sonra Gelenleri Müjdeleyici Olarak Gönderildiler. Cümlesinin Dini İslâm, Tevhit Dinidir. .......................... 119 Mürşidim, Efendime Nasıl Eriştim? ....................................................... 120 Dünyada Hakiki Mürşit İlimdir. İlim Allah’ı Bilmektir. Kişi Allah'ı Bildiği Kadar Âlimdir. Âlimse Mürşittir. ............................................... 122 Deve Kuşu Yalnızca Başını Kuma Gömmekle Avcıdan Gizlendim Sanır ................................................................................................................ 128 Vazifen Yalnız Korkutmaktan İbaretmiş Gibi Olmasın ......................... 130 Habibim Onlar Hayvandan Da Aşağıdırlar ............................................ 132 Nafi İlim Salih Amel .............................................................................. 134 Sizin En Hayırlınız Dünya İçin Ahiretini, Ahireti İçin Dünyasını Terketmeyendir ...................................................................................... 138 Bazı Fıkıh Âlimleri Mutasavvıflarla Beraber Yürümeyi Reddetmiş, Bu Gerçeklere Tarih Boyu Kulağını Tıkamışlar .......................................... 140 Mürşidin Vazifesini Hazreti Allah Verir, Şeyhi Tebliğ Eder. ................ 143 Bişr-İ Hafî: Yalınayak Bişr .................................................................... 149 Allah'ı Zikretmek İbâdetlerin En Büyüğüdür ......................................... 155 Er’rahman Er’rahim ............................................................................... 157 "Varsın Derviş Öyle Bilsin" Bu Dün İdi. Bu Gün Böyle Değil ............. 159 Vesile, Her Şey Rahmete Vesile ............................................................ 161 Ben İlim Şehriyim, Ali Kapısıdır ........................................................... 164 Zikir, Fikir, Mana Fakiri......................................................................... 166 Hilâli Görün Oruç Tutun, Hilâli Görün Bayram Edin ............................ 168 Zikirsiz İbadet, Tasavvufsuz Tariksiz Semâvi Din Yoktur .................... 172 Onlar Allah’ı Unutmuşlar, Allah Da Onlara Kendilerini Unutturmuştur175 İstihare Sünnet’i Resûlullah’tır............................................................... 178 Tenasüh (Reenkarnasyon) ...................................................................... 181 Allah’ın Zâtı Sıfatı Baş Gözüyle Görülmez. .......................................... 182 İslâm Ve Mekarim’i Ahlâk..................................................................... 183 Ehli Tarik, Vahşi Tarik........................................................................... 186
  • 8. Âdem Ve İnsan!...................................................................................... 189 İlk Hitabı İlâhi: Oku! .............................................................................. 191 Her Ne Kılmışsa Adalettir, Cenab-I Kibriya .......................................... 194 Yok Mu Çaresi Dostlar? ......................................................................... 196 Arabça Bilmek, Allah'ı Bilmek İçin Yeterli Olmuyor............................ 198 Azık Torbana Depo Ettiklerin İki Âlemde De İşe Yarasın .................... 200 Rüya ....................................................................................................... 202 Evrat Ve Ezkar ....................................................................................... 204 Dervişin Günlük Evradı.......................................................................... 206 Allah’ın Emri Dervişin Virdi.................................................................. 208 Kâdirî-Rufâî’nin Kolu Gâlibî Virdi ........................................................ 209 Hatme-İ Rufâî ......................................................................................... 211 Hatme-İ Kadirî ....................................................................................... 214 Evradı Şerife-İ Kâdirîye ......................................................................... 216 Evrat Ve Ezkar Nasıl Okunur? ............................................................... 219 Mânâma Düzen Veren Hikmet’i Kayısı ................................................. 222 Zikir Hakkında Bazı Hadisler Ve Vecizeler ........................................... 229 Sözlük ..................................................................................................... 231
  • 9. RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN ADI İLE BAŞLARIM HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN. DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ HABÎBULLÂH. DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.
  • 10.
  • 11. BAŞYAZI Dünya ve ahirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul olmanın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza layık kul olmanın hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmeti ilâhiden nasipli, ihya olmuş Rahmeti ilâhiyeye vesile kılınmış bahtiyar kullarının saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk vazifemizi iman ve samimiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın rahmeti olan mana ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar 11 bilmek... Rahmetinden mahrum eylemesin.. Hazreti ALLAH’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisan-ı hâl ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargah-ı ilâhi olan kalbe yolu uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehli hâlin ehliaşkın yoludur. Beyinden kalbe akış ise ilmel yakından öteye yolu muhaldir. Muhammet İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle, tefekkür et. Rahmeti ilâhi olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de manayı da elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık tertemiz safiyet değil, kusura bakma, salaklıktır. “İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin servete acıyorum.” Ey Beniâdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahluk ve eşya değilsin. Hazreti ALLAH’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlukata benzer yönün aşikar, amma sen mana denizi insan olmaya müsait yaratılmış Beniâdemsin. Aşkı ilâhiden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Aczini bildiğin kadar yaratıcını bilmene imkan ve fırsat verildi.
  • 12. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek, kesir zikrederek, emri ilâhiye intibak etme zevki ile hayatını idame ettirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek, yaratıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu meziyetlerin hepsi şahit ki, sen yaratanına aşıksın. Aşk mana itibariyle ilâhidir. Mecazi aşk olmaz. Mecazi olan istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecazi aşk özlemini duyduğu o nesneye vuslatla biter. İlâhi aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda ilâhi aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhinin tecellisi nefsin hazzının dışında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, İnsanlığın hâl belgesi... mana anlamı “TASAVVUF”tur! Hazreti ALLAH’ın tanzim ve tertip ettiği ile kullarını vazifeli kıldığı “ey insan arzı ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabını hiç hatırdan çıkarmadan, emri ilâhiye uygun, kulun aczine uygun, kulluğuna uygun vazifelerimizi iyi bilelim. ALLAH’ın tertip ve tanzimine teslimiyette kusur etmeyelim. Üzerimize terettüb eden kulluk vecibesini yerine getirmeyip, “bunu da, sana havale ediyoruz, 12 bu işlemlerimizi de sen yapıver” diye köşeyi vahdete çekilip, aczini bilip, kulluğunun dışına çıkmayasın. Bu küstahlığın adına sakın “teslimiyet ve kulluğumuzun aczi, falan” diye ahkam kesme. Yaptığın bu tembelliğine sakın tasavvuf, tarikat, şeriat, İslamiyet de demeyesin. ALLAH’ın emri hilafına yaşayanlarda küllî rahmet olan kıymetli sıfatlar bulunmaz. gafil olma!... Eşi, şeriki, benzeri olmayan ALLAH’ın iradesine bağlanmak İslâmiyet’tir. Amma sen bu bağlılığı yanlış düşünüyorsun. Niye yanlış? Beraber araştıralım. “Kur’an’dan başka bir şey tanımam” diyorsun, “yalnız kelâmullahtan başka bir şey tanımam” diyorsun, amma bazı ayetlerin manalarını yaptığın meallerde kendi hissiyatına göre tanzim etmekten çekinmiyorsun. Hazreti Resulullah’ın hayatı Kur’an değil mi? Niçin sünnetlerine ve tevatüren zamanımıza kadar sıhhatını koruyan hadislere, tasavvuf, tarikat, cemaatle ve ferdi yapılan zikrullaha, adet tertip ve tanzimine kütüb-i sittede geniş yer verildiği halde soğuk bakıyorsun ve onları İslamiyet’in dışında gösterme gayretindesin. ALLAH’a ve Resulüne inanmayan bir toplum var ki, onlarda dinlere düşmanlık ve dinsizliğin ilericilik olarak
  • 13. TASAVVUF VE ZİKRULLAH algılandığının acı faturasını nasıl ödüyoruz görelim lütfen!... ALLAH cümlesini hidayete erdirsin. Büyük bir kesim var ki, ALLAH’a ve elçilerine inanmış, namazında, niyazında, haccında, zekatında, hayır ve hasenatında.. Bu mana zenginlerinin ALLAH adetlerini artırsın amin!. Bir zümre daha varki dindar kesimde ekseri görülen bunlardır. Akıldan öteye yolu olmadığı gibi, azab-ı ilâhiden başka sermayeleri de yoktur. Gazabı ilâhiyi ve rahmeti ilâhiyeyi de kalıplaştırdığı gibi, bu tutumlarıyla Hazreti ALLAH’ı çarpık zihniyetlerine ram ettiğinin zannı ile cennet aşkı ve cehennem korkusundan başka zevki olamayan, “gönül” diye bir rahmet tanımayan, ihlas, takva, veradan habersiz toplumların rehberi, üstadı tabir caizse mürşidi... Manası olmayan şeriat, arısı ve balı olmayan boş kovan misali, gerçek iman zafiyeti çeken, yalnız samimiyetine güvenmekle ferahlık duyan, dindar geçinen kitleler!.. Bu zümre samimiyetleri derecesinde rahmeti ilâhiyeden nasiplerini alacaklar, amma bu çarpık hâli alkışlayan bilge kişiler: Bu tahribatın hesabını verebilmen için güvencen nedir?!... 13 Pek inanmazsınız amma belki inanan bulunur. Peygamber Efendimiz öyle buyurdular: “Onlar kurtarıyoruz zannediyorlar, öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor.” Bu kadarlıkla iktifa et. Uyan! Beşeri Kanunlar kanun-u ilâhiyeye uygun gibi görülse de “Şeriat devleti” “şeriat hükümeti” ifadeleri her zaman hakikatı yansıtamazlar. Zamanla değişen görünümleri kanun-u ilâhiye ters düşmediği müddetce içtihada lüzumlu kılınmıştır. Dünya nizamı kulun içtihadına bırakılmıştır. Zamanla değişen güzellikler ehlinin içtihadı ile toplumların yaşantılarında ilâhi yakınlığı sağladığı gibi, sâlikını emri ilâhiyi yaşantısında kalbi mutmain kılar. Tertibi ilâhi budur. Bazı ayetler muhkem, bazısı müteşabihtir. Zaman bunlar üzerinde değişiklik yapamaz. Kıyamete kadar geçerlidir. İçtihada tâbi ayetler vardır ki, şeriattır. Zamana göre, ehli o günkü güzelliğe uygun içtihat yapabilir. Örneğin Peygamber Efendimiz’e ashâb sordular “Ya Resulallah, şu dünya işini nasıl yapalım?” diye. En son gelen şeriat mimarı, ilmi ledün sultanı, gerçek gönüller fatihi, nuru muhammedînin peygamber efendilerimizde zuhurunun son karargahı, en mütekâmil şeriat-ı garranın yetkili sahibi buyurdular ki:
  • 14. TASAVVUF VE ZİKRULLAH “Sizler dünya işini benden iyi bilirsiniz.” Yeri gelmiş iken, fakirin zevki ile ihya olduğum, Hazreti ALLAH’ın rahmeti, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında bu abdiâcize lutfettiği mesajı tekrar etmekle İslâmi gerçeklere vesile kılındığım için manevî hazzımı ve mana zevkimi izahtan acizim!... 30 Ocak 1995, Mekke-i Mükerreme’de otelde sabah namazından sonra Peygamberimiz Efendimiz hâli yakazada şu mesajı ihsan ettiler! “ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL, YAŞAYACAĞI ZAMANA GÖRE HAZIRLANSIN” Yataktan fırladım. Unuturum korkusu ile not aldım. Yazdığım yazı ile ilgili gördüğüm için inanan din kardeşlerime tekrar tekrar duyurmak istedim. Sene 2006, 50 senedir veraset vazifesini taşıyorum!... Her devirde geçerliliğini koruyan gerçek ifşaat-ı peygam- beriyye!... Seksen sekize yaklaştım, Rabbımın verdiği irşat vazifesini taşıyorum. Vazifem haricinde ALLAH’ın kuvvet ve kudreti karşısında 14 aciz kulum. Beşer karşısında inandığım gerçekleri anlatmak için kimseyi kırmadan, incitmeden, enaniyyete düşmeden, imanımdan ve vazifemden pirim vermeden, Yerlerde ve göklerde bütün alemde zuhur eden Peygamber Efendilerimizin, bilcümle evliyaullahın, insan- ı kâmilin ve aklı selimin hassasiyetle üzerinde durdukları ayetler ve indî ilâhiden uyarılar!..: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Sûresi, 105) Hazreti ALLAH’ın ilim ve iradesinin tenezzülen lutuf ve ihsan eylediği ayetler manzumesinin çekirdeği Beniâdem!.. arzda ve bilemediğimiz nice alemde adaleti ve rahmeti ile tecellisi Hazreti ALLAH’ın fiiliyatı, fiili sıfatlarının bizatihi olmayan zuhuruna vesile kılınan nizamı alem!.. Hazreti ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile anlaşılacak olan ilmi manayı ilmel-yakin ile çözemeyeceğinin bilgisine ne zaman varacaksın? Sıkıştığın zaman kabul etmiş gibi görünsen de, kendi düşünce ve davranışlarını daha üstün görme hastalığın, dışarıya nüksetmiş. Zahmet etme, gizleyemiyorsun. Haddi aşmışsın. Settarü’l-uyub rahmeti üzerinden kaldırıldı. Takke düştü. Kel göründü misali. İyi bil. ALLAH’a karşı günah işliyorsun. İslâm’a karşı, resullerine karşı, İslam’ın ne olduğunu müdrik
  • 15. TASAVVUF VE ZİKRULLAH yaşayan mü’minlere karşı, veraset taşıyan vãrisün-nebiye nedimi ilâhiye karşı bu tutum ve davranışların beşere karşı ayıp, ALLAH’a karşı günah oluyor. Şunu bilesin ki, akli ve nefsani duygularını cihan-şumül dini İslâm’dan, en mütekâmil şeriatı garradan ve vahyi ilâhiden daha cazip gördüğün için Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî teşkilata küfür gözü ile bakıyorsun. İman zannettiğin küfür buradan başlıyor. Bu türlü ilimler nâ-ehil toplumlarda her zaman alkışlanmıştır. Sakın aldanma, o alkışlara. Dikkat edersen hakikat gözü ile bakabiliyorsan göreceksin ki, şakşaklardan çıkan ses emri ilâhiye muhalefet.. Nefsi duyguların sesi insanî kâmil’i tanımayıp, kendini insandan üstün görüp, bunu kanıtlamak için Hazreti ALLAH’tan kıyamete kadar sapıtmak için ruhsat alan şeytanın sevinç çığlıklarını duyamıyor musun? Alkışların sesinde bir yerde nefis akılla şirket kurar, müşterek çalışırlar. Put üretmekte 15 mahirdirler. Nefsin ürettiği put aşikardır. Aklın ürettiği put kabiliyeti nispetinde avamdan gizlenmeye çalışır. Âmâ ehlinden gizlenemez. ALLAH’tan hiçbir şey gizli değildir. Rica ediyoruz, manevî teşkilata inanmasan da na-ehlin küfrüne ortak olma. Gavs’ül-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni buyurdular ki: “Atan bizdendir, attıran değil.” Bir kişi inanmadığını açıkça ilan eder, hatır için konuşmaz. Sözünün eri ve merttir. Böyle insanların bu halleri de meziyettir. Rahmettir. Bizim rahmet topluluğumuzun üyesidir. Mutlaka bir gün gelecektir. Çünkü mizaç ve manası bize uygundur. Kendisi kenarda durup, sinsi sinsi attıranda makbul meziyet yoktur. Bizden değildir, Bazı hakikat fukaralarına hakikat dışı telkinlerinle ehli tarika karşı hakaret ve küfrettiriyorsun. Buna hakkın var mı? Hesabını Hazreti ALLAH sormayacak mı? Muhammet İkbal’in veciz gerçeklere uygun bir hitabını dinle: “Milletler manevî büyüklerinin kalplerini incitmedikçe ALLAH hiç bir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.” Yaptığın bu tahribatı Kur’an-ı Kerimin manasını, bazı ayetleri nefsinin hazzına göre ilan edip, semavi tevhit dini ki islamiyettir sâliklerini Hazreti Kur’an’a
  • 16. TASAVVUF VE ZİKRULLAH düşman kıldığının hesabını ALLAH’a verebilecek misin? ALLAH affetse dahi, masum kulların manalarını iteklediğinin farkında değil misin?... İsmini henüz düşünmediğim bu kitapçığı daima sitem ve kahır etmek kastı ile yazmadım. Maksadım bazı hakikat fukarası “her şeyi biliyorum” hastalığının zebunu kişilerin yaptığı, tahribattan başka görünüm taşımayan telkinatlar ve icraatları açıklamak. Bu abdiâcizin imanıma, Rabbimin rahmeti ve muaveneti ile şer düşünce ve şer icraatlar yaklaşamaz. Buna rağmen Ebu Cehil misali düşünce ve tahribatlardan Rabbıma sığınırım. “Yalnız zahiri ilmi olan onunla yetinen topluluklar zalim. Sadece ahlâklı olmaktan başka bir bilgisi olmayan toplumlar mazlumdur. Hem ilmi, hem de ahlâk-ı olan milletler hakim ve mes’ud olur. Hakikat dışı telkinler ve manayı tahrip eden icraatlarla milyonlarca mana ehlini ruhen taciz ettikleri gibi, imanlarını zayıflatarak yükümlü oldukları manayı bilemediklerinden hakikatleri 16 katletmeye çalıştıkları tarih boyu görülen vakıadır. ALLAH’ın zikrini toplu olsun, münferit olsun ilim adına yasaklayıp katlediyorsunuz. Bu yetkiyi nereden aldınız? Kur’an’dan diyemezsiniz. Zikir ayetlerini açık ve seçik yazdım. Havfu reca üzere oku. Anlayarak oku, anlamıyorsan erbabına sor da, oku. Hazreti ALLAH Nahl Sûresi, 43. ayette emretmiyor mu: “Siz bilmediklerinizi erbabı zikirden sorunuz.” Lütfen hocam, bu bencil enaniyyetten kurtul. Sen ilminle bana lazımsın. Ben de hâl ilmi ile sana lazımım. Gel yoksa bilmeden yaptığın tahribatların enkazı altından çıkamazsın. Üzerindeki Enkazları göremiyormusun? Gördüğüm ve hatırladığım kadarı ile göstereyim. Gel, yeteri kadar Arapça bilmeyen fakat “men araf” sırrını anlayan bu abdiâcize yakın gel. Hazreti Mevlâna’nın feryadını dinle. Rahmeti ilâhinin zuhuruna vesile kılındığı gönül sultanına yakarışını dinle: “Gel, başını kille ıslattınsa yıkamadan gel. Ayağına diken batmışsa çıkarmadan gel.
  • 17. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Gel de ufalmış ekmekler gibi yollara döküldüm, topla beni. Gel ki, gel. Git sözü bitsin artık, gel... Bu sancıyı çeken bilir. Gülme! Sizlerin yazdığı tefsir ve Türkçe mealleri çok çok tetebbu eden, ilmihâlini, kelime ve yaşantısı ile edilleyi şer’iyeye uygun şeriatı Muhammediyi imanı ile birleştirmeye çalışan bu abdiâciz itikatta “Maturidi,” mezhep de (amelde) “Hanefi,” meşrebim alevi “Kâdirî-Rufaî birleşiminin kolu Gâlibî”dir. Şu gerçeği bildirmede faide görüyorum: Şeriatı Muhammediyyede yüz küsur mezhep ve meşrep var. Hazreti ALLAH cümlesini rahmeti ile bezesin!. Mana ilminden yoksun, madde ve akılcı din ihdas eden bilgelerin rahmeti ilâhiyenin sonsuzluğunun zevkini yaşayan, samimi kullarını da rahmeti ile bezediğinin garibi olmaları hasebi ile, rahmet zevki almamış, ilâhi vazifesiz, ölçüsüz, hayli sadık kullarını kendi nefsani eğitim ölçülerine göre değerlendirip şeriatı muhammediyyeye ümüt bağlamış, 105 kadar meshep ve meşrep varken, yalnız 4 adedini kabul eden, gerisini rahmeti ilâhiyeden mahrum, dalalette göstermekten çekinmeyen, rahmet yollarını kapatıp, yalnız gazabı ilâhiye giden yolları benimseyip, açık tutan Beniâdem’in, rahmet 17 yaratılışını gazabı ilâhiye dönüştürme memuru imiş gibi, olanca gücü ile çalışan, mana ve ledünni kaynağı tasavvuf, sıratı müstakim garibi, bilge(!) kişi ümmetleri tarih boyu bilmeden mezhep ve meşrep çatışmalarına iteklemiş, tasavvufa Rahmeti sonsuz Rabbımızın Rahmetini, tasarrufunu yedine alarak, rahmeti zulme dönüştürmüştür!.. Mezhep ve meşrep tenkitleriyle veya bunların reddiyle toplumlara fitne, fesat, düşmanlıktan gayrı bir şey verememişlerdir!.. Her kul karakterine, mizacına ve inancına göre mezhebini ve meşrebini seçmekte yetkili kılınmıştır. Samimiyetinin ölçüsünde ALLAH’ın bu türlü rahmetinden nasip alacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bir kişi çeşmenin yanına bir kazık çaktı, binitlerini oraya bağlasınlar, diye. Rahmeti ilâhiyeye uygun hizmet olmuştu... Bir başkası görmüyenin ayağı takılır da düşer, diye kazığı söktü. Çakan da söken de rahmeti ilâhiyeye nail oldu. “Mü’minin niyyeti amelinden hayırlıdır” buyurulmadı mı? Şunu hiç unutmayalım: Hazreti ALLAH kullarını gazabı için yaratmadı. Dünyaya başka gözle bakmayasın. Dünya kazanç ve rahmeti ilâhiyenin kaynaştığı yerdir. Mendubdur!... Dünyadaki
  • 18. TASAVVUF VE ZİKRULLAH manevî kazancı başka bir yerde bulamazsın. İleri gitme! Hazreti ALLAH’a malum olan niyetlerini bilebilir misin, kazık çakanın ve sökenin niyetlerinin ne olduğunu? Dikkat edelim, aczimizi unutmayalım!.. “Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen, halka müderris olsa hakikatta asidir.” Leküm dinüküm ve liye dîn. Kâfirun Sûresi 6. ayette buyurduğu “sizin dininiz size, benim dinim bana” buyruğuna dikkat et. ALLAH’ın izni ile göstermeye çalışacağım. Lütfen itirazın olursa itirazının yanıtını Kur’an’dan bulmanı isterim. Çünkü bu abdiâciz Kelâm-ı Kadim olan Kur’an’dan ayrı düşünceye iltifat etmem eriştiğim kadarı ile aczimle alemde zuhur eden ayetlerin hayranlığını yaşamaya çalışıyorum ... “Sonraki gelen semavi din evvelki gelen dini iptal etmez.” Başka din yokki, İslâmiyet’ten gayri, iptal edesin; şeriatlar dahi iptal edilmez iken!... Sonra gelen şeriatlara sâlikin geçmesi emri ilâhiye uygun olup, geriye gidilmemesi de emri ilâhidir... Sonra gelen şeriatlar 18 kulların kültür ve bilgilerine göre ihsan edilmiş, kişinin inisiyatifine göre lutfedilmiştir, rahmettir. “Dinde cebir yoktur” anlamı budur. Hazreti Kur’an’ın da bildirisi budur. “Hâlâ bir şeriat geldi mi, evvelki şeriatlar iptal olur” iddiasında ısrar edenler Hazreti ALLAH’a zulüm isnat ederler. Hazreti Kur’an’la çelişkiye düşerler çünkü Hazreti ALLAH’ın lütfettiği küllî rahmeti ilâhiler geçici değildir. Mizaç itibarı ile kul inandığı bir davayı kolayca bırakmaya müsait olmayıp daha kemâlatlısını seçebilmesi kültürünün kemâlatına bağlıdır!.. Samimiyetle arayan kul, hiç şüphesi olmasın, bilgisi müsaitse mutlaka bulur. “Kırk senelik kâni olur mu yani?” Kâni olur ise yani, daha mütekâmil kullarına gönderdiği şeriata tâbi olup yaşayabiliyorsa, yani kemâlattır, uygundur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Tarih boyu ne kadar gösterebildin ki, kâni olmuş yani?... Dini konuları anlatırken de insaflı, merhametli, mülayim ve sevecen olalım. Yaratılışın sırrı rahmettir. Gerçek ölçü ALLAH’a mahsustur. Aczini bil, ileri gitme. Sen kendi vazifene bak. ALLAH’ın işine burnunu sokma.
  • 19. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Bütün semavi dinler tevhit dinidir. İslâmiyettir. Kitapların ve suhufların anlamı, özü kelimeyi tevhittir. Lisanen “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” manasını, anlamını hangi lisan ile söylüyorsa bir kişi, beşer ölçüsüne göre o anda o kişi müslimdir. Gerisi ALLAH’a aittir. Konuşmasında ve muamelatında tevhide aykırı bir hâl gördünse muktedir isen mülayemetle “emr’i bi’l-ma’ruf, nehyi ani’l-münker...” Güzellikleri anlat ve sevdir. Nehyedilmiş çirkinliklerden kaçması için tatlı tatlı ikaz et. Muktedir isen irşat et. Telaffuzuna şahit oldunsa müslimdir, gayri müslim değil. Kâfir, gâvur kesinlikle değildir. Hep aksini düşündük yanlış telkinde bulunduk. Bütün beşeri İslâm’dan dışladık. Düşman ettik. Ehli kitaba kâfir, gâvur demekle teselli oluyoruz zannettik. Gayretullaha dokunduk. ALLAH affetsin. Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Nasraniler ve Sabiiler’den kim ALLAH’a ve ahiret gününe inanır, bununla beraber salih amelde de bulunursa, elbette onların Rableri katında ecirleri vardır. Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak da değillerdir. (Bakara Sûresi, 62) 19 Kur’an-ı Azimüşşan’da ehli kitaptan bahseden hayli ayetler vardır. Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine sakın ha, derece vermeye kalkışmayalım ve ilâhlaştırmayalım. Bu hareketlerimiz hem Kur’an’a, hem de imanın şartı olan Âmentüye ters düşer. Cümlesi müslümandır. ALLAH’a şirk koşmayan, peygamberinin getirdiği şeriatına bağlı olanlar elbet müslümandır. Yalnız ALLAH’a inanıyorsa ehli imandır. “Size din olarak İslâmî seçtim, size dininizi tamamladım” hitabı ilâhisi bütün semavi dinleri kapsar. İslâmiyettir Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizden başka peygamber gelmeyeceğinin ALLAH tarafından bildirilmesidir. “İsa aleyhisselâm gelecek” diyenlere iltifat etmeyin. Tertibi ilâhiye uygun değil, nefislerin uydurmasıdır. Kanun-u ilâhiye ters düşer. Gülünç olmayalım, peygamber efendilerimizi sınıflandırmayalım. Hakikat dışı olur. ALLAH gücenir. Hele başka peygamber efendilerimizin şeriatlarına tâbi olanlara gayri müslim, kâfir, gâvur demeye hiç hakkımız olmadığı gibi, telafisi mümkün olmayan; peygamber efendilerimize ihsan edilen şeriatlara ve takip ettikleri yollara karşı
  • 20. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ileri geri uyarılarımız düşmanlıktan başka bir şey getirmez, getirmedi de... Akılcı din olmaz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile kullarına bahşedilen din tertibi tanzimi ilâhidir. Din nakildir. Nûru Muhammedi cihanşumuldür. Âdem Safiyyullah’tan kıyamete kadar devam edecektir, bakidir. “Lev lâke lev lâk, lema halektü’l-eflâk” (sen olmasa idin, eflâki yaratmazdım) hitabının mana itibarı ile cümle peygamber efendilerimizde görülen, veraset taşıyan evliyaullahta veraset yolu ile zuhuru müşahede edilen, mü’min ve müslim, cümlesinden zuhura vesile kılınan yaratılışın sırrı rahmeti ilâhinin ismidir. Nûru Muhammediyi kalıplaştırmak, dar bir çerçeve ve zamana sığdırmak hakikat anlamı taşımadığı gibi gerçek imanla da bağdaşmaz. Senlik benlik davasından öte izahı yoktur. Cümle ehli kitapta bariz görülen hastalıktır. Hazreti ALLAH cümlesine şifa versin. Semavi dinler, yani tevhit dini sâlikleri biri diğerini esasta kardeş gördükleri zaman yaratılışın sırrının Beniâdemde zuhuru 20 görülecek, bütün beşer kardeşliğe akın akın yürüdüğünde, gerçeğin böyle olduğunu anladığında, Beniâdemi kıskandığından, Âdemi hakikat dışına çıkarmak için vazifesi sevdirilen şeytan, inkisar-ı hayale uğrayıp, melanet icraatının sonu hezimete dönüşüp, her şey güllük gülistanlık olacak. Dünyada düşmanlık, çirkinlik, bilcümle ihtilaflar, bencillikler, ister istemez, yerini hep güzele bırakacak. Öyle mi?!.. Şu halde Beniâdemin derecesinin yücelmesi için rahmeti ilâhiyeden lutfedilen tertib ve tanzimi ilâhi olan imtihan olmayacak mı?. Bu düşüncene göre dünya beşerin nefsani zevklerine uygun devam eylese ezelî ervahda “beli” diyememe gafletine kapılan ruhlar öyle küfrü inadide mi kalacak? Ademlikten, mana yokluğundan kurtulup insan olmaya vesile olan rahmeti ilâhiyeyi nefs-i emmarede lütfen tefekkür et. Bu düşünce ve yaşantı kastı ilâhiye, rahmeti ilâhiyeye uygun mu? Görüyorsun!.. Uygunsa, isim değişikliği gerekli. “Dünya” demek abes olur. “Cennet” diyelim. Çünkü istediğin cenneti bilmesen de özlemini duyuyorsun.. Öyle ise, bir nebze de olsa tertibi ilâhiyi merhamet ve rahmeti ilâhiyenin dışında düşünmenin kullukla bağdaşmadığını iyi bilelim. Hattı aşmayalım. Bu türlü ölçülerin
  • 21. TASAVVUF VE ZİKRULLAH zevkini Hazreti ALLAH’a samimiyetle teslimiyette bulmaya çaba gösterelim!. Ve bilelim ki: “Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı Kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.” Bu sırrı iyi anlayalım da ALLAH’ın tertip ve tanzimine rıza gösterelim. Bu tutum ve inancımızla kuvveti kudreti ilâhi karşısında aczimizi ve kulluğumuzu kanıtlayalım. Havfu recanın dışına çıkmayalım. İrademizi kullanalım, hayali isteklerden uzak, teslimiyetle İslâmî yaşayalım. Yaşanıyorsa güzellikler, güzeldir. Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, lâiklik, tasavvuf, tarikat, şer-i şerif anlamında yaşanıyorsa güzeldir. Yaşanmıyorsa kelime oyunları ile bir yere varamazsın. Bilmeden bilenlere zulmedersin. “Zaman duygusallık ve akılsızlık zamanı değil. Sabır ve idrak, medeniyet ve teknolojiyi, güzellikleri tevhit dininde görme zamanı.” Bu rahmeti ilâhileri idrak edip, imanınla orantılı düşünce ve yaşantını bu rahmeti ilâhiye teksif ettiğin zaman ALLAH yardımcın olacak, hiç şüphen olmasın.. Dünya Hazreti Kur’an’a hayran 21 olacak. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin getirdiği şeriatı garraya hayran olacak. Pek ilerisini bilmesede haddini bilecek. En azından küfretmeyecek. “Habibim, evvela yakınlarından başla” hitabını göz ardı etmeyelim. Evvela ülkemizdeki kardeşlerimize anlatalım. Düşmanlıktan başka bir şey getirmeyen, ayetlerin gerçeğini tefsir, meal yapalım. Bu hususta yetişmiş elemanlarımız var. Gerçeklere hemen uyum sağlayacaklarına şüphesiz inanıyorum. Hazreti ALLAH o günleri göstersin inşallah!.. Cümle melanetlerin kaynağı cehalettir. “Her şeyi biliyorum” zanneden adem bu tutumu ile cehaletini ilan etmiş olur. İnsan efdal ve eşrefi mahluktur. “Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecellisidir. Kastı ilâhi kâmil insandır. Yapmacık hilafetler kaybolmaya mahkumdurlar. ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği hilafetler kalıcıdır, bakidir. Yasaklanır fakat kaldırabilmek beşerin gücü dahilinde değildir. Hazreti Resulullah’ı iyi tanı. Tanıtırken “eşhedü enne Muhammedden abdühü ve resulühu” diye, gerçek şahit olasın. Perde kalkmadan hayrını ve şerrini bilesin.
  • 22. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Kastım, herhangi bir usul ve idareyi eleştirmek değil, rejim eleştirisi yapmak haddim olmadığı gibi, bilgim ve görgümün garibi olan siyasetin daima kenarında kalmada salah gördüm. “Selâmet dir kenaresi” Bu veciz ifade başlıca prensibim olmuştur. Daima siyaseti ilmimin dışında tuttum. Haddi aşmamaya hayatım boyu özen gösterdim, zannediyorum. Siyasetle ilgili değilim. Her güzeli severim. Çünkü ALLAH’ın halkettiği güzellikler islâmiyettir. Manevî vazifemden na-ehlin düşüncelerine pirim vermem. Kimden gelirse gelsin, güzele; muhalefet etmem. Çünkü güzellik hikmettir, “Hikmetse mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı yolumun ve arzularımın özünü oluşturur. Daha evvel “Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik” diye yazdığım kitapçıkta bütün semavi dinlerin ve ilâhi emirlerin, yaratıcımız Hazreti ALLAH’ın emri hilafına beşeri düşünce ve görüşlerin altında ezilmeye mahkum edildiğini, tarih boyu bariz olarak görmek mümkündür. Bu hastalığın ilâcı elbet var. Nerede? Kesin kes Rabbımın lütfu ihsanı ile haber vereyim: Hazreti Kur’an’da. Amma 22 nefsin enaniyyetinden anlamsız varlık ve benlikten kurtulmadıkça kalp aynasında hakikatlerin zuhurunu elbette göremezsin. Yazım herhangi bir toplum ve düzeni eleştiri değil, haşa. ALLAH’ın lütfu ihsanı ile kul olmanın zevkini aldım. Gerçekleri yaşadım, hayran oldum. Taltifi ilâhiye nail oldum. ALLAH’ın ihsanı, rahmet hazinesi peygamber efendimizin ve vârislerinin himmet ve tasarrufatlarına şahidim. Bu abdiâciz Kur’an’daki ALLAH kelâmından, göklerde ve yerdeki ayetlerden edindiğim ve yaşadığım intibalarımla derim ki: Samimi olalım. Manada tahrifat yapmayalım ve kesinlikle bilelim ki: İslâmiyetten başka din yoktur. Cümle peygamber efendilerimiz müslim idiler. Tâbi olanlar da müslümandırlar. Şeriatları beniâdemin intibak derecesine göre ihsan edilmiştir. Bir sonraki ALLAH elçisinin getirdiği şeriata tâbi olmak kulun kemâlatıdır. Evvelki şeriatta samimiyetle sebat edenlerin de yaratanına şirk koşmadıkları müddetçe rahmeti ilâhiye nail olacaklarını Hazreti ALLAH Kur’an’da bildiriyor. Ehli kitaba “gayri müslim, kâfir, gâvur” diyemezsin.
  • 23. TASAVVUF VE ZİKRULLAH İyi anlayalım: Semavi dinlerin hepsi tevhit dinidir, islamiyettir. Sonra gelen şeriat evvelki şeriatı iptal etmez. Kişi tâbi olduğu şeriatını yaşamakla mükelleftir. ALLAH’ın elçilerini biri birinden ayrı görmek tertibi ilâhiye ters düşer. Peygamber efendilerimiz kardeşdirler. Tâbi olanlar da biri diğerinin kardeşidir. Cümlesinde zuhur eden rahmete “Nûr-u Muhammedi” ismi verilmiş olup, bu nûr ise âdem safiyyullahtan başlar, kıyamete kadar bakidir. “Yalnız şu zamana mahsustur” diye kısıtlamak küfürdür. ALLAH’a zulüm isnat etmektir, gerçeğe aykırıdır. Hiçbir tevhit dininin ölçüsü akıl zevkini alır amma esas değildir, nakildir. “Akıldır” diyenler tevhit dininin dışında kalmışlardır. Emri ilâhiler akıl ve mantıkla ölçülmez. Akılla ölçülen dinde ibadet ve taat kaybolmaya mahkumdur. Emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Akılsıza teklifat yoktur. Akılcı dinden felsefe, nakilden tasavvuf, hakikat zuhur eder. Akılcı dinden mürteci yetişir. Nakli yaşayan, derviş sıfatının tecelli ettiği bahtiyar toplumlarda irtica-i hâl kesinlikle olmaz. Dervişin anayasası kulluk vazifesini yerine getirmektir. Teslimiyete ne kadar 23 sadık kalırsa o kadar makamı rızadan nasip alır ve “Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, Allah Kerim” imanını zevkle taşır. “Ve Yarabbi verdiğin nimetlere çok şükür elhamdü lillâh” diye yaratanına teslimiyetle memnuniyetini günde yüz defa mutlaka arz eder. Bu hissiyatını her gün virt ve tespih eder. Tevhit Dinini nakilden çıkarıp akla dönüştürenlerde ALLAH’a karşı itminani kalbe, teslimiyet, rıza ve rahmetine yeteri kadar rastlayamazsın. İnancı fer’idir. Fer’i inancın hakikatte tamamı ile zuhuru muhaldir. Tasavvufsa dinin aslı ve özüdür. Tertibi tanzimi ilâhidir. Falan ve filanın yaşantısı ile ölçü kabul etmez. Bizatihi rahmettir. Tarik yoldur. Mahlukatın nefesinin adedinden de çoktur. Bazı nâ- ehil tarikler topluma zarar veriyor ise men edilir. Tasavvuf tertibi tanzimi ilâhidir yasaklanamaz. Dinin özüdür. “Muhtaç olduğumuz kardeşlik” kitabında dinin özünü anlatmaya ve dünyaya duyurmaya çalıştım. Kitaptan içeride ve dışarıda her beldeye göndermeye çalışıyorum Türkiye’deki internete ve Kanada internetine
  • 24. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Türkçe ve İngilizce yazarak kitabı bildirmeye çalıştık. Düşünerek okuyan, aklı selim Beniâdem mutlaka İslâmî anlayacak. Kardeşliği anlayacak. Dinler arası düşmanlık getirenleri tasvip etmedikleri gibi, bu nefsi arzularını prensip edinmiş hakikatları da bu hislerine uydurmaya çalışan alimleri dinlemeyecek. En azından Hazreti Kur’an anlaşılacak. Peygamber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın elçileridir. Onları rahmet mağfiret sıfatının zuhuruna Hazreti ALLAH’ın vesile kıldığını iyi anlayıp ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan nedimi ilâhi, Vârisün- Nebi’ye manevî vazifesini yansıtmayan “dost” demeyip Hazreti ALLAH’ın Kur’an’da beyan ettiği “evliya” demek cesaretini gösterecekler, inşallah. Bu beyanlarımı dünyaya duyurmak için sen de yardımcı ol. Dinler arası düşmanlığı kaldırmak için işte “CİHAT”. http://www.galibi.com 24 http://www.alperenler.com.tr e-mail: galibi@superonline.com
  • 25. Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla başlarım. Vücudu ile mevcut, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile malum olan Hazreti ALLAH’a hamd olsun. ALLAH birdir, eşi, benzeri, şeriki yoktur, olamaz da. GERÇEKLERE NEDEN KARŞI OLDULAR? Kur’an-ı Azimüşşan’da zikir hakkında Hazreti ALLAH’ın buyurduğu ayet’i kerimelerin manaları bariz, açık, çok sûrelerde mevcut olduğu halde, ilmi zahirin her an tenezzülen zuhuru görülen tecelliyatı ilâhiyi ölçtüğünü zanneden, yanıldığını bilmediğinden 25 nazargahı ilâhi, sırrı ilâhi olan gönlü önemsemeden hazreti insanı yalnız ve yalnız maddeden ibaretmiş gibi gören, akılla anlaşıp naklin gerçeğine uyamayan, ilmin irfaniyyetini ve mana ariflerini tarih boyu dışlayan, şeriatı muhammediyeyi içinden çıkılmaz hale getirip çok fırkalara ayrılmasına sebeb olan, aklın ürettiği fizikten öteye yol bulamayan bilge kişiler (sesini duyuramayan pek azını tenzih ederim). Manayı dışlıyan bu hâlinin mahsulü elbette gerçeklere karşı “biliyorum” edası ile tavır takınan, tasavvuf ve irfaniyyet yoksunu, mana mahrumu kişiler İslâm’ın irfaniyyet yönünü pek kavrıyamamış, Hazreti ALLAH’ın Dini İslâmî Kelâm-ı Kadim’de beyanı ve bütün alemde fiili sıfatlarının tenezzülen zuhur ettiği bir gerçek iken, imanla şumullü olan emri ilâhiyi “İslâm’ın şartı” gibi yalnız savmu salat, haccu zekat, kelimeyi şahadet emri ilâhisini İslâm’ın şartı olarak beyan etmeleri bu emri ilâhilere her ne sebebten olur ise olsun, tâbi olan Hazreti ALLAH’ın bildirisinin dışında şarta tâbi tutulan kazazedeleri İslâm’ın umumi manasından tecrit ederek, Âdem safiyullah’tan kıyamete kadar devam edecek olan Dini İslâmî “beş şart” ile bitiriveren, avamın bu ibadetlerle yetinmesinin bütün iman yönünü hallettiğinin inancı ile yetinen zümreler çoğunlukta
  • 26. TASAVVUF VE ZİKRULLAH olduklarından, İslâm’ın beş şartını esas kabul eden geniş bir kitle kendiliğinden oluştu... Şeriatın manevî yönünü, tarikati, marifeti ve hakikati neden kabul edemiyorlar? Bu sorunun cevabını aradım, aradım, gördüm buldum, yaşadım. Kabul edenlerle yaşıyoruz, elhamdü lillâh. Kur’an-ı yaşıyoruz. Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz vasıtasıyla bizlere lütfedilen şeriatı garrayı yaşıyoruz. Veraset taşıyan evliyaullahın Hak rızası için tertibi ilâhi olduğunu Rabbımın namütenahi rahmetinin sebeplerde zuhurunu gene Rabbımın rahmet sıfatı ile gördük, noksansız. Ve acebasız yaşamaya bütün gücümüzle çalışıyoruz elhamdü lillâh!.. Hayat boyu gördüm ki: İnsan olmaya namzet Beniâdem iyi bildiğinin alimi, bilemediği ilimin cahilidir.. Tasavvuf; dinin manası ve özüdür, ariflik ve irfaniyettir, sâlikinde bariz zuhuru görülen ehli zikirdir. Kemâl-i aşkı ilâhidir. “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecelli ve zuhur mercii, tevhit dininin manası ve aslı, ilmi ledünninin giriş 26 kapısıdır!.. Rical-i gaybın, mana ünüversitesi sâlikinin hazırlandırıldığı yerdir!.. Cümlesinin ismi “yol ehlidir” Arapça “tarik” cemi “tarikat”tır. Mana Hazreti ALLAH’ın yedinde olup zahirde öğretmenleri peygamberlerimiz efendilerimizdir ve kıyamete kadar yer yüzünde eksik olmayan, ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği nedimi ilâhi, vârisün-Nebiy mürşitler bu yolun öğretmenleridir!... Bu yönlü mana tedrisatından mahrum olanlar mana yolunun inkârcılarıdır. Bu zümreyi tanımak zor değildir. Mana yoksunluğu alametlerini isteseler de ehlinden gizliyemezler. Çünkü maddeden öteye, manaya yol bulamadıklarından “Settarü’l-uyub” ki, gizleme sıfatı, rahmeti ilâhiye üzerlerinden kaldırılmıştır. Manayı inkâr ederler. Bu tavırları o zümre için normaldir. İlme’l-yakıyndan öteye yolu olmayan bilge kişilerin her devirde tasvip edenleri çoğunluktadır. ALLAH emeklerini zayi etmesin amin!... İşin aslını anlatıyorum. Sonsuz olan rahmeti ilâhiyeye; affu mağfiret deryasında, peygamber efendilerimiz de fikir yürütemezler. Bu rahmeti ilâhiye üzerinde gizli ilâhlık iddia edercesine fikir
  • 27. TASAVVUF VE ZİKRULLAH oynatanlar bu türlü şirke düşmüşlerdir. Gizli değildir. Umumun inancında ve muamelatında açık, vasıtasız görürsün. Görürsün, cennet ve cehenneme liste ayarlayan zalim bilgeleri... Bu zümreye gerçeği kabul ettiremezsin. Salaklığın da haddi ve hududu vardır. Nefsine insaf et. Dünya bir daha eline geçmez. Reankarnasyon olacak, diye nefsini avutma. İslâmiyet’te olmadığı gibi, Hazreti ALLAH’ın sıfatlarına da uygun değildir. Düşünmek küfürdür, iyi bilesin!... Amentü’nün ihtiva ettiği altı şarta şeksiz ve şüphesiz inandık, iman ettik. Mutasavvıfinin beyan ettiği imanın şubelerini de zamana göre nefsimizde tatbikine gayret ediyor, asrı saadetteki bahtiyarların yaşantılarını örnek alarak zamanın zuhuratına göre yaşamaya çalışıyor ve yaşıyoruz, elhamdülillâh. Hazreti ALLAH kullarını ihya etmek için ne halk etmiş ise kıyamete kadar devam edecektir, rahmetini geri aldığı görülmemiştir. Nasibi olan, iradesini rıza-i Bari’ye uygun yaşayabilen Mevla’sını bulur. Şunu kesinkes iyi bilesin ki, aklı din edinip nakle yaklaşmayanların kendi ürettikleri prensiplerle Kur’an’ın ve Hazreti Resulullah’ın getirdiği şeriatı idrake ve yaşamaya müsait 27 olmadıklarını, her devirde akılcı ve nakilcinin arasındaki farkı görmek mümkündür. İnsanlar emri ilâhiyeye uygun sayi gayretleri ile cehaletten kurtuldukça görecekler ki, her devrin kendine özgü kemâlatı ve cehaleti vardır. Kemâlattan rahmet, cehaletten zulmet ve melanet çıkar. Seçme hakkı kulun ilim ve iradesine bırakılmıştır seçmeyi bil!... Manevî yaşantı ile “Biz arza nice ayetler indirdik” hitabının zuhuru daha açık görülecektir. “Ey insan, bu arzı ben yarattım sen tanzim edeceksin” hitabı ilâhisi düşünce ve hareketlerimin ana kaynağı olarak, Rabbımın rahmeti ile, teknolojiye ve medeniyete, ALLAH’ın yasaklamadığı güzelliklere karşı hayran olduğum gibi, ALLAH’ın yarattığı her şeye, her güzelliğe karşı da hayranım. Kimseyi hakir görmeme duygusunun abdiâcizde Rabbımın rahmetinden zuhurunu görmekle Rabbıma hamd ederim. Kur’an-ı Azimüşşan’daki zikir ayetlerini gördüğüm kadarı ile belirterek, anlamını bildiğim kadarı ile yazmaya çalışacağım.
  • 28. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Kütüb-i sittede mevcut zikrullah hakkındaki hadisi şerifleri yazmak istediğim kitapçığa sığdırmak imkansız olup yalnız, Kur’an’daki ayetlerle yetinip, lüzumuna binaen Kur’an’a paralel olarak Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini az da olsa yeri geldikçe belirtmekte faide umarak bu yönlü inananların duygularını nurlandıracak, iman zafiyetinden kurtulmaya çaba göstermeyenlere daha dikkatli olmalarını, “gayretullaha dokunurum” korkusunun çekingenliğini verebilirsem mutlu olurum! 28
  • 29. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ZİKRULLAH’A, TASAVVUF’A KARŞI YANLIŞ TUTUM Zamanımızda gerçeklere, tarikat ve zikrullaha yapılan hakaret ve tahribatı Hazreti Kur’an’a, göklerde ve yerdeki ayetlere gönül gözü ile bakıp göremiyorsa, gönül rahmetinden yoksun, ilmi zahirle yetinmiş, kanun-u ilâhiyenin cümlesini aklı ve mantığıyla çözdüğünü zanneden, bu yönlü gerçeklere karşı çıkmaz da ne yapar? Hele na-ehlin sermaye edindiği, gerçek dışı rehberini bulmuş, vazifesi olmayan, istismarcı ve çıkarcı kişilerin kucağına itilmiş, ne yaptığını bilemeyen, şaşırmış, şaşkınlığını aşk zanneden zavallı Beni-âdem!.. Hakikat fukaralarının 29 yemi, başkalarını saflarına çekmek için na-ehle malzeme olmuş... Ama insaf et, bu ölçü gerçek ölçü değil. Yaptığın tahribatın bu dünyada cezasını çektiğin gibi mahşerde elbet hesabını soracaklar veremeyeceksin. Hâl ehlinin fitne çıkar korkusu ile sabırla beklemesi tertip ve tanzimi ilâhiye karşı haddini bilmesi iman kemâlatı. ALLAH’ın verdiği vazifeyi yerine getirmede çeşitli engellerle karşılaştıklarını görüp bildiği halde, sabırla, manevî vazifelerini seve seve son nefesine kadar devam ettirebilen, ALLAH’ın taltifi ile hayran! Elçisinin manevî yakınlığı ile mes’ud, “Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya”nın zevkine ermiş, ALLAH’ın gücü yanında aczini bilip, haddi aşmamaya çalışan beşer, vazifesini müdrik bahtiyar insan. (Eğer padişahlar bu zevki bilseler idi bütün silahlarını kullanırlar, elimizden almak isterlerdi.) Cebirle rahmet alınmaz; hele gönül hiç alınmaz. Dikkat!.. İnsan hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise yaratanını bilmesi için yalnız Beniâdem’e bahşedilmiş rahmettir. Aşkı ilâhidir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!..
  • 30. TASAVVUF VE ZİKRULLAH tasavvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihayetsiz zikretmekle elde edilir!. Bu rahmeti ilâhiye nail olan sadık insan elbette diğer emri ilâhilerin birbirinden ayrı olmadığını görüp yaşamaya çalışan, hazreti insan... Tasavvufun kolu olan tarikatta adab, usül: Dün yaşayan ehli tarika dünkü terbiye usulü ne idi? Ne olması lazım? Şer’i hükümlerde içtihat noksanlığından İslâmî yeteri kadar anlatamadık. Anlattık zamana göre. İlme’l-yakıyn tahsil görmüş kişileri ayne’l-yakıyn, hakkal- yakıyn gerçeğinden mahrum ettik. Dünya görüşü açısından mahrum bir ilmin kanun-u ilâhiyi bütün olarak yansıtmadığını bilemediğimizden yeterli olamadık. Madde ilminden başka ilme sahip olmayıp o kadarla iktifa eden materyalistler dini; felsefede göstereceğinin zanları ile ibadet, taat ve hakikat yoksunu olduklarını ne kadar gizlemeye yeltenseler de ehli hakikat nazarında gizleyemediklerini bilemiyen beş duygunun kuru makinası hâline gelmiş bilgeler! Ehlihal bilirler ki, dinin felsefesi yoktur. Felsefe beşeridir. Din ilâhidir. 30 Din Hazreti ALLAH’ın cümle kullarına bahşeylediği tertibi ilâhidir. ALLAH’ın kanunlarını inceleyerek ilâve etmenin ve noksanlık aramanın kişinin aczinden ve bilgisizliğinden başka izahı yoktur. Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun tariki ise kalbden beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz olarak kalbden beyine giden yola “ehli tarik” denilmiştir... Felsefeyi tanzimi ilâhi olan tasavvufla eş değer görmeyelim. Felsefe nefsin ürettiği, maddeden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır. Maddede her zerrede ALLAH’ın varlığının, tenezzülen fiili sıfatlarının zuhurunu hissetmektir. Müşterisi azda olsa Tasavvuf, Manadır, dinin aslı ve özüdür. İhlas, takva, veradır.. Tasavvufsuz yaşamak mümkün değildir. Yalnız felsefe ile akılcı din ürettik. ALLAH’ın bütün kullarının hayrına ihsan ettiği emri ilâhileri güya düzelterek, akılcı ve mantık ölçülerine göre din icat ettik. Bazen sıkıştık, koalisyon yaptık. Gerçeklere yeteri kadar hizmet ettiğini her iki taraf da iddia edemez. Her ikisinin müşterek mahsulü zamanımızda bütün çıplaklığıyla arz-ı endam ediyor. Küfrün perişanlığını çeken insanlar hakikati arıyorlar.
  • 31. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Türk milleti daha çok gerçekleri arıyor. Akılcı din olmadığının, Aklın ölçüsünün cüz’î, esas olanın nakil olduğunun, dinin her yönünü aklın ölçemeyeceğinin bilincinde olan toplumlar düşmanlıktan başka bir şey getirmeyen, Dini İslâm’a mal edilen hurafe ve bidatlardan kurtularak islamiyeti dünyaya bariz gösterecektir, inşallah. 31
  • 32. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ALLAH’IN MESCİTLERİNDE ALLAH’IN ZİKRİNİ MEN EDEN ZALİM ALLAH’ın mescitlerinde ALLAH’ın adının zikredilmesine engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!.. Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette büyük bir azap vardır. (Bakara Sûresi, 114) 32 Anlamı açık bu ayet’i celilenin bilmem tefsire ihtiyacı var mı? Açık seçik beyan edilmişken, zikrullahın aleyhinde beyanlarda bulunarak önlemler alan bilge kişiler için başka sıfat ve isim düşünebiliyor musun? ALLAH’ın kullarını ihya etmek için lutfettiği zikrullahdan kullarını mahrum etmek.. İlim adına tahrip ve harap etmeye gayret edenlere verilen sıfat zulmeden anlamında zalim sıfatını nasıl anlıyorlar? İmanlı ve şeriatı Muhammediye’ye bağlı olup da ALLAH’U TEÂLÂ Hazretlerinin isminin anılmasına teşvik edecekken aksine zikrullaha cephe almak... Ehli zikrin zevkini ve hâlini bilmediği halde düzeltiyorum zannı ile ALLAH’ın emrine muhalefetin başka izahı var mı? Bu abdiâciz şunu gördüm, kesinlikle şahit oldum İlme’l-yakıynın verdiği meyveyi ayne’l-yakin, hakkal-yakiynda aramayıp da madde aleminde aramak keçi boynuzundan bal yemeye benzer. Nasreddin Hocaya sordular: Niçin keçi boynuzu yemiyorsun? Cevaben buyurdu ki: Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem. İşte veraset yolu ile gelen emri ilâhileri diraset yolu ile yani akıl ve mantık yolu ile halledeceğim iddiasına kalkışanlar kendi gibi düşünenler tarafından makbul gibi görülse de akıbet hakikat yanında iflasa dönüktür. Kevn
  • 33. TASAVVUF VE ZİKRULLAH madde alemidir. Akıl ölçüde pek zorlanmaz. Vahiy yolu ile gelen emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Ziya Paşa şöyle der: İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. Bu veciz kelâm tecelliyatı ilâhi karşısında beşerin aczini bir nebze de olsa ne güzel ifade ediyor. Onların o türlü meclislerden nasipsiz oldukları için korkarak girmeleri icap ederken, Hâlâ bilgisizce zikrullaha karşı tutum ve düşmanlıkları nereye kadar varacak? Ayet’i kerimenin bariz şekilde zuhur ettiğini tevil ve tefsire lüzum olmadığını ne zaman anlayacaklar, hakikate yönelecekler... 33
  • 34. TASAVVUF VE ZİKRULLAH HAZRETİ ALİ (R.A.)’IN VECİZ BEYANLARI Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) buyurdular ki: Bir zaman gelir ki, İslâmiyetin ancak ismi kalır. Yalnız adı müslüman ismidir. Başkaca hiç bir ibadet ve taat bilmez. Kur’an’ın da resmi kalır. Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitleri tamir ederler. İçinde zikrullah yapılmadığından manen haraptır. İşte o zaman ehlinin şerlileri zamanın ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar. Gene fitne bunlara döner. Yukarıda geçen ayet’i kerimeyi yansıttığı için yazmadan 34 geçemedim. İsmail Hakkı Hazretleri: “ALLAH’ım bize zikri kesir nasip eyle. Küçük ve büyük günahlardan koru.” diye dua etmiştir. Deniyor ki: Mü’minin üç kalası vardır: Birincisi mescit, ikincisi zikrullah ve üçüncüsü Kur’an okumaktır. Mü’min bu üçünden birini yaptığı müddetçe şeytandan korunur. Kal’ada mahfuz kalır. Kesinkes bilelim ki, veraset yolu ile gelen zikrullah, ibadet ve taat, rahmet, mağfiret.. Motamot kalıplaşmış yani basmakalıp gösterilmek istenen, hakikatte maddeden öte gidemeyen, madde aleminde zuhuru görülen tecelliyat mana aleminin fer-i ilmel- yakıyni durumundadır. Ayne’l-yakın ve hakkal-yakın.. Kula nasip olması rahmeti ilâhi olan ve kişinin sayi gayretinde görülen, ihlasla yapılan ibadet ve taatların dünya yaşantısında dahi meyvesini görmek mümkündür. Manevî rehberlerimiz Peygamber efendilerimizle ALLAH’ın kullarına bahşettiği mekarimi ahlâk, ahlâk-ı hamide bu türlü rahmeti ilâhiye nail olmak için tertibi ilâhidir. Cüz’î iraden manevi kazanca müsait kılınmış. Havfu reca üzre ol. İmanın şartı olan Amentü’yü her halukarda ehli zakir kulların şahsiyetlerinde bariz görmek mümkündür.
  • 35. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Bu türlü rehber insanların diplomaları ALLAH tarafından lutfedilmiş olup zuhuru mana ve zikrullahdır. Hazreti ALLAH bu toplumların harap edilmemesini emrediyor. Maalesef kevni hakikatlerden öte gitmeyen felsefeci ilim sahipleri, alimler, gerçekleri Kur’an’da bariz görseler de kabul etmeleri akılcı dinlerine ters düşer. Kendilerini haklı görmek için bazı yeterli bilgileri olmayan, iradeden başka bir şeyi düşünemeyen, mürşidine yeteri kadar manevî yakınlık duymayıp küfürle iman arasında bocalayan ehli tarik onlar için bulunmaz malzemedir. Bu mevzuda yanlış yaptıklarını yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım, inşallah. 35
  • 36. TASAVVUF VE ZİKRULLAH BENİ ZİKREDİN Kİ BEN DE SİZİ ZİKREDEYİM “Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara Sûresi, 152) Vahiy melâikesi Cebrail (aleyhisselâm) Peygamberimiz Efendimize tebliğ eyledi: “Ya Muhammed, Hazreti ALLAH yalnız senin ümmetine bu rahmetini ihsan etti.” ALLAH vaadinden dönmez. Bu hitabı ilâhiyi unutma. Biz acizlere merhameti ilâhi sonsuz rahmetinin zikrullah olduğunu beyan ediyor. Ehline malum. Onlar bu 36 türlü rahmeti ilâhileri ALLAH’ın lutfettiği hikmeti ilâhiyi bilerek mutmain olurlar. Taklidi imanı tahkike dönüştüremeyenler bu türlü rahmeti ilâhiden mahrumdurlar. Hac zamanı ticaret yapmakta bir günah yoktur. Arafat’taki vakfeden ayrılıp akın ettiğinizde meş’ar-i Harem'de zikir ile ALLAH’ı anın. ALLAH’ın size gösterdiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiysenizde.. (Bakara Sûresi, 198). Hac için niyet edip vazifesini yapmasına engel olmayan ticaretler için bir günah olmadığını beyanla, meş’ar-i Harem'de zikir ile ALLAH’ı size gösterildiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden önce yaptığınız yanlış zikirlerinizde bilmediğinizden dolayı mazursunuz. Bütün alem bir nizam üzere kurulmuştur. Demirci dahi kızgın demire çekici vurur iken rasgele vurmaz. “Üstatsız sanat haramdır” denildi.
  • 37. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ZİKR’İ CELÎ, ŞEDİT ZİKREDİN Hac menasikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir zikirle ALLAH’ı zikredin. O insanlardan öyleleri var ki, “bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin ahirette nasibi yoktur. (Bakara Sûresi, 200) Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH buyuruyor ki: Kulum, senin şahsında ihsan eylediğim rahmetimi görde. Zatımı kesir zikret. Çok çok anlam taşıyan bu mevzuda kesirin ölçüsü olmayıp, Kur’an’ın çok 37 yerlerinde “zikren kesira” buyurur Hazreti ALLAH, işte bu ayet’i celîlede. Gaza meydanlarında hasmınızı sindirmek için şecerenizi, kim olduğunuzu yüksek sesle karşı hasmına olanca gücünle haykırman hasmının moralini bozar. Psikolojik olarak az da olsa cesaretini kırar. Eskiden gaza meydanlarında harp taktiği düşmanı sindirmekle başlardı. Şimdi de gene korkutmak var. Soğuk harp dedikleri. Fakat taktiklerin şekilleri başka başka. Hazreti ALLAH buyuruyor ki, “işte o şecerenizi bağırmakla anlattığınızdan daha yüksek bir sesle ALLAH’ı zikredin. Menasik-i hacda sadık kullarıma bahşettiğim rahmetlerimi kulum senin şahsında da ihsan ettim. Bu rahmetimi gör. Zatımı şedit, bütün gücünle zikret. “Yüksek sesle ALLAH dersen kâfir olursun” diyen, bilgin geçinenler, merak ediyoruz, bu ayet’i celiyleye mutlaka bir kılıf uyduracaklar, amma nasıl bir kılıf?!.. Zekerriya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet göster, dedi. ALLAH buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbını çok zikret
  • 38. TASAVVUF VE ZİKRULLAH sabah akşam tesbih et. (Â’li İmran Sûresi, 41). Vehuve âlâ küllî şey’in kadir ALLAH (c.c.) her şeylere kadirdir. Beşerin alışa geldiği ölçüler dışında harikulade hallerin peygamber efendilerimizde zuhuru, görülmesi unutulmasın diye ayrıca rahmettir. Her türlü rahmeti ilâhiye karşılık kullarından istediği ve emrettiği zatını zikretmesi sabah ve akşam bazı ehlî tasavvuf bu ayet’i kerimeyi esas alarak günlük virtlerini sabah ve akşam olarak talim buyurmuşlardır. 38
  • 39. TASAVVUF VE ZİKRULLAH KADİRÎ, RUFAÎ TARÎKİ’NDEN GÂLİBİLİĞİN VERİLMESİ Dergahımız Kadirî ve Rufaî iken ALLAH’ın rahmeti iki nurun tecellisi olarak lutfedilen “Gâlibîlik” koluyla bahşedilen zamana göre, hakikatlerin dışına çıkmadan, lüzumuna binaen virdimizi yirmi dört saatte bir defa olarak, mühim anlarda kaldığımız yeri unutmamak şartı ile müsait olduğu zaman gecenin nısfına yani yarısına kadar bitirmemiz lazımdır. Cennet mekân Hacı Mustafa Yardımedici Efendimiz hayatta iken 39 de virdimiz aynı idi. Gece yarısı ehlî tasavvufa göre güneşin batışı ile doğuşu ortasıdır. Gece yarısından sonra o günün vird kapısı açılmıştır. Daha evvelki günün virdi bitmiştir. Bu türlü ölçüler peygamber efendilerimize ve varislerine verilen rahmeti ilâhiden gayrı düşünülemez. Felsefecinin ve akılcı dincilerin bu rahmeti ilâhi bilgilerinin dışında olduğundan nasipsiz gibidirler. Hazreti ALLAH cümle kullarına zikrullahı nasib etsin sevdirsin inşallah!... Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde ALLAH’ı zikrederler, derhal günahlarından dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten günahları ALLAH’tan başka kim bağışlayabilir ki?. Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. (Â’li İmran Sûresi, 135). Hazreti ALLAH: Rahmetimi idrak ettiğin zaman Beni zikredin, nefsinizden zuhur eden günahları gördüğünüz zamanda Beni zikredin, tövbe istiğfar edin” buyuruyor. Mevlidi Nebevi’ye başlarken dahi merhum Süleyman Çelebi’nin: ALLAH adın zikredelim evvela.
  • 40. TASAVVUF VE ZİKRULLAH diye başlaması gibi. Hazreti Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin buyurduğu: ALLAH’tan bir şey isteyeceğinizde salevat getirerek isteyiniz. Sonunda yine salevat getiriniz. İki salevat arasında dua ret olmaz. Çünkü Hazreti ALLAH'ın Kur’an-ı Azimüşşan’da “salevat getiriniz” diye emri vardır. O bakımdan zikrullah da emri ilâhidir. Zikrullah ile yapılan dua ret olunmaz. Bunları da bilmek ehli imana göredir. İmansızlar ancak ALLAH’tan korkmayıp istismara giderek sihirbazlık yaparlar. Hazreti ALLAH niçin bu türlü duaları kabul ediyor? diye hemen hatıra gelir. Hazreti ALLAH buyuruyor: Biz onların iplerini uzatırız. Bu türlü imkanlarını genişletiriz, azabımızı iyi tatsınlar diye. Onun için: Ey âdem! Haddini bil. İnsan olmak için Rabbına muhalefet etmeyesin. Delilsiz, rehbersiz bir yere gidilmez. Dünya böyledir; mana da böyledir. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın bu yolun sahtelerini ölçü almayasın. Bunu ölçmek için Rabbımız her kuluna cüz’î irade vermiş. Cüz’î iraden yetmedi ise, hayatta iken Peygamber Efendimize, hayatta değilse vârisün-Nebiye sor. 40 Bilmiyorsan vârisün-Nebi'yi, dua ve zikrullah ile Hazreti ALLAH’a sor. Dünya hiçbir zaman bu türlü rahmetten mahrum değildir. “Bu zamanda yok” olamaz. Diyen kişi ALLAH’ı yeteri kadar tanımayıp ona zulmü uygun gören, madde aleminden başka nasip alamamış, ilmel-yakından öte bilgiye sahip olmayan akılcı dincilerdir. İnandıkları ilmi samimiyetle kabre götürebilirlerse sonsuz rahmeti ilâhiyeden nasiplerini alacaklarından şüphe etmesinler denildi. Nakilci ilme sahip olanlarla da kendilerini indî ilâhide eşit görmesinler. Zira bu türlü görüş gerçeklerle bağdaşmaz. ALLAH cümlesini hakikate erdirsin inşallah. “Emanet ehline verilmediği zaman siz kıyameti bekleyiniz”. Bu tebliğ maddede olduğu gibi esas mana için belirtilmiştir. Ehli iman gerçeği her zaman aramış ve bulmuştur. Tasavvuf ve tarikatın zuhuru budur. Küllî rahmettir. Tasavvufsuz semavi din olmaz. Tarikat tasavvufun kollarıdır; fıkhın kollarının mezhepler olduğu gibi. Din ahlak ve güzelliktir. Çirkinlikler din değildir. Peygamber efendilerimizin bizlere tebliğ
  • 41. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ettiği emri ilâhiler öz olarak mekarimi ahlâktır. Dini olmayanda mekarimi ahlak olamaz. Varmış gibi görünse de satıhdadır. İçe yansımaz. Yani manasına hulul edemez. Hemcinsine ve Dinin manasına tecavüz ve tahrip umumiyetle bu türlü simalarda görülür. Yukarıda geçen ayet’i kerimede “zikrullah ile tövbe istiğfar ediniz” beyanındaki rumuzu iyi anla da zikrullaha karşı çıkma. “Karşı değilim” diyorsun amma Kur’an-ı Azimüş-şan’da ALLAH’ın beyanına, aşığın aşkına, zakirin zikir zevkini bilmeden ters düşüyorsun. Dikkat et!.. Tekrar edeceğim: Akılcılık prensibinle bu türlü rahmeti ilâhiyi ölçmek aklın gücü dışındadır. Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) ALLAH’ı hatırlayıp zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler): Rabbımız, sen bunu boşa yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru. (Â’li İmran Sûresi, 191). 41
  • 42. TASAVVUF VE ZİKRULLAH "BU ZAMANDA MÜRŞİT YOKTUR" DEMEK KÜFÜRDÜR Zikrullahı icra etmemek için Hazreti ALLAH hiç bahane kabul etmiyor. “Kulum Beni zikret, kesir zikret. Nasıl bir şekilde olsan da zikretmeye mani hiçbir hâdise yaratmadım. Ayakta zikret, oturarak zikret, yan üzeri yatarak da zikret. Dikkat en güzel edepli yatış sağ yanına yatıştır. Duygusuz olma. Tefekkürle zikret. Bariz, açık olan tecelliyatı ilâhiden nasip alamıyorsan göklerin ve yerin yaratılışı hakkında bak ve düşün. O kuvveti, kudreti ilâhiyi kabiliyetin 42 nispetinde tefekkür ettiğin ve Yüce Varlığın karşısında imanın nispetinde aczini bilmen seni zikri ilâhi rahmetine nasipli kılar. Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu (Nefsini bilen Rabbını bilir) hitabını, nefsin terbiyesini hayatı boyunca kendisine vazife edinen âdem insanlığa namzettir. O anlamıştır ki, âdem terbiyeye muhtaç yaratılmıştır. Peygamber efendilerimiz de mekarimi ahlâk-ı anlatmak ve öğretmek için ALLAH’ın rahmeti olarak gönderilmiş. Peygamberimiz Efendimiz de; “Ben mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim” buyurdular. Hiçbir zaman dünyayı boş bırakmamış âdili mutlak olan Rabbımız. Peygamber efendilerimiz zamanında, gerekse sonra ALLAH’ın bu türlü rahmetini ihsan ettiğini her an müşahede etmek mümkündür. Vârisün-Nebi olan evliyasını kullarına her devirde ihsan eyleyip cümle kullarını mahrum etmeyen Rabbımız rahmeti ve merhameti ile bu türlü rahmetini mevcut kılmıştır. Her hangi bir zamanı kastederek “bu zamanda mürşit yoktur” demek küfürdür. Rabbına zulmü reva
  • 43. TASAVVUF VE ZİKRULLAH gördüğünden bu türlü bilgisizliğini şahide ihtiyaç duymadan kanıtlamış olur. Namazı bitirince de, ayakta otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) ALLAH’ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minin üzerine vakitleri belli bir fazdır. (Nisa Sûresi, 103) Bu ayet’i kerimede zikrullahı ayrı, namazı ayrıca beyan ediyor. Mü’minler üzerine namazın farz olduğunu ve namazın vaktinde kılınmasının emri ilâhi olduğunu, ALLAH’ı zikreden mü’min kullarının huzura kavuşacağını ve namazı da dosdoğru ancak bu kullarının kılacağını biz acizlere bildiriyor. Hazreti ALLAH Hucurat Sûresi’nde (ayet 16) buyurur ki: Habibim, o bedevilere söyle: İman ettik demesinler, İslâm’a girdik, desinler.” Kul “lâ ilâhe illallah” der İslâm’a girer. Peygamber efendilerimiz vasıtası ile kullarına verilen yetki bu kadar. Her ne kadar Beniâdem’in tutumu ve hareketleri imanlı yahut imansız olduğunun tablosunu gösterse de, netice ALLAH’ın ilminde malum olup, beşerin aczi bu türlü ölçülere müsait yaratılmamış. 43 “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa beşer ölçüsüne göre müslimdir. Manasını yaşıyorsa ALLAH’ın mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar mü’mindir. İman sahibi imanın kemâlatı emri ilâhilerin zuhur ve tecellisini gayri ihtiyari nefsinde zuhurunu müşahede ettiği gibi başka kişilerin de görmelerini engelleyemez. Bu türlü insanın hayatı örnektir. O makbul şahıs için bu hâlinde riya düşünülemez. Bu ayet’i kerimenin anlamına göre namaz, oruç, hac ve zekat İslâm’ın şartı olmayıp, imanın neşvünema bulduğu mü’minlerde tecelliyatı görülen sonsuz rahmeti ilâhinin kul üzerinde bariz tecellisidir. Emri ilâhi umumi ise de büluğa ermemiş çocuklar ve İslâm’a yeni girmiş kişilerde öğrenme toleransını unutmamalıyız. ALLAH’ın emri olduğu da hafife alınmamalı. Şu emri ilâhiyi hafızamıza işleyelim: “Zikrullah sizleri huzura kavuşturacaktır. O hâl zuhur ettiği zaman namazı dosdoğru kılacaksınız” işareti ile zikrullahın faziletini beyan ediyor Hazreti ALLAH c.c.
  • 44. TASAVVUF VE ZİKRULLAH MÜNAFIKLAR ALLAH’I ZİKRETMEZLER, YÂD ETMEZLER Münafıklar ALLAH’ı zikredemezler, yâd eylemezler. Zikretseler de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır. (Nisa Sûresi, 142) Zikrullahın aleyhinde ahkam kesip ALLAH’ın zikrinden kullarını mahrum eden mana yoksunu bilge kişinin hallerini beyanla Hazreti ALLAH bu kulluklarının vasıflarını nasıl izah ediyor... Onlar zikreden bir topluluk gördükleri zaman oradan kaçarlar. 44 O zikir toplumunun içinde hasbelbeşer bulunsalar da angarya kabilinden zikrullah dudaklarından öte gitmediği gibi, sesleri de çıkmaz ve cemaatlerde ALLAH’ı yâd etmezler, Cenab-ı Hak'tan hiç bahsetmezler. Bu türlü insanların şerrinden ehli zikir olarak Rabbıma sığınırız. Şeytan içki ve kumar yolu ile ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi ALLAH’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz geçtiniz değil mi? (Maide Sûresi, 91) Bu ayet içki ve kumarı yasaklayan üç ayetin sonuncusudur ve kesinlik ifade eder. Dünyamızı ve ahiretimizi ihya etmek için türlü rahmetiyle biz aciz fakat inanan kullarına hayrı ve şerri bildiren Rabbıma sonsuz hamd olsun. Kişinin dünyasını ve geleceğini karartan, kötülüklerin anası olan içki ve kumarı büyük günah sayarak, zararının büyük olduğunu, “zira ALLAH’ı zikretmekten ve namazı da dosdoğru kılmaktan alıkoymak ister” buyurması ile kullarının aczini ne güzel ifade ederek bu türlü tehlikelerden sakınmamızı emrediyor.
  • 45. TASAVVUF VE ZİKRULLAH İrademizi kanun-u ilâhiye göre tertip ve tanzim yetkisini istisnasız bütün kullarına bahşetmiş ve kullarının aczine göre "illâ rahmetimden istifade etsinler" anlamında rahmetini gazabının üstünde tutmuş, Maide Sûresi, ayet 91’de bildirmesiyle bizleri zikrullahtan ve namaz kılmaktan alıkoyan günahlardan sakınmamızı hassaten emrediyor. Rabbıma tazarru ve niyaz ediyor, bütün gücümüzle yalvarıyoruz. Biz aciz kullarını zikrullahın ve namazın zevkinden mahrum eyleyen büyük ve küçük günahlardan bizleri yoktan var eden Rabbıma sığınırız... 45
  • 46. TASAVVUF VE ZİKRULLAH RABLARININ CEMÂLİNİ İSTEYEREK SABAH AKŞAM ZİKREDENLERİ YANINDAN KOVAYIM DEME Ve öyle, Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve akşam ona dua edenleri ve zikir edenleri yanından kovayım deme. Sana onların hesabından bir şey yok. Senin hesabından da onlara bir şey yok ki, biçareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am Sûresi, 52). 46 Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Cenab-ı Hakkı zikreden bir topluma uğradı. Buyurdu ki: “Ey zikreden cemaat, sizler bir cemaatsiniz ki, Cenab-ı Hak: Sabah akşam Beni zikreden kimselerle sen de otur, nefsinin onlarla beraber olmasında sabret, ayet’i kerimesini sizin sebebinizle inzal buyurdu, diye o cemaati taltif etmiştir. Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ederek, nakli yeteri kadar kabullenemeyip aklın dini tertiplerinin etkisinden kurtulamayan ashâbın bazıları “İbn Reveha çok zikir meclisi kuruyor, ashâb-ı toplayıp zikir yaptırıyor” diye şikayet ettiler. Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimiz: ALLAH İbn Revaha'ya rahmeti ile muamele etsin. Çünkü ALLAH’ın meleklerine karşı övündüğü zikir meclisini seviyor” buyurdu. Tevhit dininin özünü idrak edemeyip aklın ölçüsünden başka ölçü kabul edemeyenler zamanımızda hayli çok olduğu gibi asrı saadette de mevcutları küçümsenmeyecek kadar çoktu. ALLAH’ın emirlerini harfiyyen yaşamaya çalışıp ALLAH’ın elçisinin gösterdiği yoldan sapmamaya çalışan bahtiyarlar da şeriatı Muhammediyeyi yaşadıkları gibi başkalarına da ikaz ve irşatta örnek idiler.
  • 47. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Bazıları da her ne kadar tevhit dinini kabul ettilerse de beşerin ürettiği nefsani dinlerini tamamı ile terk edemediler. Çünkü nefsani din semavi dinden nefsin hazzına daha daha uygun olduğundan nefsani din nefse daha caziptir. Hayvani şubelerinden geçemeyen ademde, amentü’ye yani imanın esası olan altı şartına inanmayan şahıslarda nefsin ürettiği din daha etkileyici olduğundan batıl inançlarında ehli zikri ehli hakikatı dışlamalarının tarih boyu devam ettiğini din adına müşahede etmek mümkündür. Ve dini tedrisatlarda zamanla materyalist inançlara hitap edecek kalıplara yerleştirilmiş hakikatler felsefeye dönüştürülmek isteği ile nakle itibar edilmeyip akıl ön plana çıkmış, nakle itibar protokolde kalmış, (O müttekıy kullarım gayba iman ederler) (Bakara Sûresi 3) hitabı ilâhisini nefsani prensiplerine uygun görmemişlerdir. Bazıları da yalnız iradeden başka ilim ve talebi kabul etmeyen tasavvuf ehli dahi hurafe ve bidatten kurtulamamış, tarafı etrafına kötü örnek olmuştur. ALLAH’a olan inancını yalnız duyduğu ve işittiği gibi samimiyetini koruyabilenlerin belirli şahsiyetlerden öğrendikleri 47 kadarıyla samimi olanların rahmeti ilâhiden nasipli olduklarının, mahrum olmadıklarının her an görülmesi mümkündür. Rahmeti ilâhidir. Şurasını kesinkes hatırdan çıkarmayalım: Ehlihal yer yüzünde her zaman mevcut olup “arayan Mevla'sını bulur” kelâmı anlamsız değildir. Bakara Sûresinin hemen 3. ve 4. ayetlerini bilgilerinize arz ederim: O müttekıy kullarım gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar sana indirilenlere, senden önce indirilenlere ve ahiret gününe iman ederler. (Bakara Sûresi 3,4) ALLAH’ın kadrini hakkıyla taktir etmediler. Çünkü “ALLAH hiç bir beşere bir şey indirmedi” dediler. De ki: Öyle ise Musa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de parça parça kağıtlar hâline koyup açıkladığınız, çoğunu gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da bilemediğiniz şeyler size öğretilmiştir. (Ya Muhammed:) Sen ALLAH de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar.
  • 48. TASAVVUF VE ZİKRULLAH (En’am Sûresi, 91) Habibim, sen ALLAH’ı zikret, “ALLAH” de. Kul sıkıştığı, aciz kaldığı zaman, beşeri gücü bittiği yerde tazarru ve niyaz kasti ile “ALLAH” der. 48
  • 49. TASAVVUF VE ZİKRULLAH ÜZERİNE ALLAH’IN ADI ZİKREDİLMEDEN KESİLEN HAYVANIN ETİNDEN YEMEYİN. Üzerine ALLAH’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar evliyalarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de ALLAH’a ortak koşanlar olursunuz. (En’am Sûresi, 121) ALLAH’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanların etinden 49 yenilmesinin haram olduğunu beyanla, şeytan evliyalarının sizinle mücadelesi zikrullahtan sizi uzaklaştırmakla başlar. İlk anda bariz zararı görülmese de netice hüsrandır. İster istemez o da ALLAH’a ortak koşanlardan olur. Umursanmayan küçük günahlar zaman zaman büyük günaha dönüşür. İnsan her türlü gelişmeye müsaittir. Nefse fırsat vermemeli. En güzel isimler ALLAH’ındır (esmaü’l-hüsna). O halde ona o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A’raf Sûresi, 180) Esmaü’l-hüsna ALLAH’ın isimleri, Cenab-ı Hakkın güzel isim ve sıfatlarıdır. Şu an içinde bulunmakla dünyada şerefli ve efdali mahluk olan insan ALLAH’ın rahmetinin tecellisi olan esma ve isimlerinin zuhurunun mahsulüdür. Bütün alem, mahlukat, cemadat ve felekiyyat ki cem’inin çekirdeği insan olmaya namzet Beni-âdem’dir. Ve kül olarak Cenab-ı Hakkın “Hakim” ismine ve “mürebbi” sıfatının zuhuruna senin ruhi ve
  • 50. TASAVVUF VE ZİKRULLAH nefsani yönünün ne kadar muhtaç ve elzem olduğunu bilebilseydin! Dikkat edersen anlarsın. Bir zatın vâris, bais isimlerine “Baki”, “Kerim”, “Muhyi” ve “Muhsin” ünvanlarına ruhunun neşvüneması bakımından muhtaçsın. ALLAH’ın merhameti olarak lutfettiği elçilerini ve vârislerini inkâra cüret ettikleri gibi, “bu zamanda böyle şeyler olmaz” diye ALLAH’a zulüm isnat edercesine küfre gitmezlerdi. Rahmet sıfatlarının tecellisi hiçbir zamanla sınırlı olmayıp, her an mevcut olup rahmettir. “Siz asrı tan etmeyin” zamanı suçlamayın, ilmi müsait olmayan kişiler yaptıkları hataları başkalarına yüklemekten ferahladığını zannederler: Cehalettir. Müttekıylere şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı zikrederler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın tahrikini defederler. (A‘raf Sûresi, 201) ALLAH’ın ittika sahibi mütteki kulları gayba iman edenlere verilen sıfat ihlas, takva, vera sıfatı ile taltif görenler, şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı zikrederek şeytanın hilesinden kurtulurlar. 50 Çünkü onlar basiret sahibidirler. Şöyle ki, avamın görüşünün daha fevkinde görüş sahibidirler. İttika sahibi, müttekıylerin görüşleri namütenahi değildir. Amma hayrını şerrini idrak edecek kadar lutfedilmiştir. (Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ).
  • 51. TASAVVUF VE ZİKRULLAH TASAVVUFÎ MÜRACAAT (RABITA) “Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ” ayetini idrak etmiş bahtiyarlar... Onlar şeytandan tahrik geldiği zaman kendi iradeleri ile izale edemezlerse ALLAH’ı zikrederek, aczini itiraf ederek (rabıta) yaparlar. ALLAH’a iltica ederler. Zati sıfatı olan “muhalefetün lil- havadis” (yarattığı hiç bir şeye benzemeyen) Rabbını bir şekilde tahayyül etmeden rabıta edemeyeceğinden rahmeti ilâhi olarak kuluna ferahlık ihsan etmiş. Şeriatıyla yükümlü olduğu ALLAH’ın elçisi Peygamber Efendimiz ahirete yürümüşse hayatta olan vârisini ALLAH’a müracaat etmesi için Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem 51 (s.a.v.) Efendimizin talimi üzere rabıta yapar. ALLAH’a müracaat kastı ile şeriatına tâbi olduğu Peygamber Efendisinin suretini tahayyül ederek o sureti tahayyül edemiyorsa, veraset taşıyan mürşidini bir an müracaat kasti ile düşünmesi. Ne için rabıta etti ise rahmeti ilâhinin bu yönde hemen zuhurunu zevkle görecek. Ve mutmain olmaması ehliaşk için düşünülemez. Samimiyetle yapılan rabıta ret olunmaz. Yeter ki mürşidi sahte olmasın,. Dünyasını değiştiren mürşitlere de rabıta edilmez. Mürşidin bir ölçüsü de rabıtadır. Misal olarak arz edeyim: İbadet ve taat anında şeytan engellemek ister. İşte o an kastın ALLAH’a iltica olarak rabıta yaptığın an bir anda o engelin imha olduğunu göreceksin. Nefsin ve nahoş hâdiselerin zuhurunda da manen müdahale istiyorsan hemen Rabbımın lütf-u ihsanı olarak rabıtayı unutma. Bize üstatlarımızın tavsiyeleri bu veçhile olup, bizde devamlı rabıta tavsiye edilmemiştir. Na-ehil rabıtayı bilmediği için küfür zanneder. Kesinlikle bilelim ki, imandır. Amentü’ye küll olarak iman edenlerin, kitab-ı ilâhiyi, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği şeriatı
  • 52. TASAVVUF VE ZİKRULLAH kabul edenlerin, ALLAH’ın lütfu olan tertibi, tanzimi ilâhiyi kabul etmesi ile yaşayabilen sadıkların, bahtiyarların yolu. Tasavvuftur, tarikattır. İhlas, takva, vera bu yolda yaşanır. İtminanı kalb tecelli eder. Mananın zevki kalıcı olur. İmanının verdiği gerçeklerin güzelliğini nefsin yasak zevkine dönüştürmediği müddetçe mütteki ve mü’mindir!.. Rahmeti ilâhiyenin kalıcı ve devamlı olmasına en büyük vesile kalbinde kalası kurulmuş, üzerinde titizlikle durulan, ehlî tasavvufun yegane ümidi ve silahıdır. “Lâ ilâhe illallah”ın manasını yaşayıp ehli tevhidin, ehliaşkın yegane ümidi, dayanağı Hazreti ALLAH’ın rızasını kazanmaktır şunu hatırdan çıkarmayalım. Bu rahmeti ilâhi akılcı dincilerin ölçülerine göre değildir.. Onlar ibadet ve taat yönündeki emri ilâhileri, zikir meclisinde olanların cümlesi kemâlatlı kullarımdır hitabı ilâhiyi yeteri kadar kabul edemezler. Haşa, bu halleri imansızlık değil. Fakat taklitten öte gitmez. Gitmiş gibi görülse de kalıcı değildir. O kemâlatlı kullarına benzemez. Sahih-i Buhari’nin (Tecrid-i Sarih Tercümesi) onikinci 52 cildinde Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadisi şerifte “Zikir meclislerini arayan melâikeler vardır. Zira melâikelerin gıdası zikrullahdır.” Devam eder... Hadisi Şerif’in nihayetinde melâikelerinin sualine cevaben “Ey melâikelerim, sizleri şahit kılarım ki, o mecliste bulunanları korktuklarından emin, umduklarına nail eyledim. Onlar öyle kemâlatlı kullarımdır ki, onların yanına şaki gelmez. Onu da affettim” diye buyurdu, Hazreti ALLAH (c.c.). İmanları akıl ölçüsünden öte nasip almak istemeyenler için rahmeti ilâhiler, manevî tedrisat görmediklerinden, onlar için elbette gariptir. Hüküm ALLAH’ındır. Gerçek ilim ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Hikmet, buyurmuştur. Hikmet, mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın, hitabı ilâhisi umuma şamil olup (biz Yusuf’a rüyanın tabirini öğrettik, ona hikmet verdik) buyurduğu gibi istisnai ilimlerin istisnai vazifelilerde zuhuru görülür.
  • 53. TASAVVUF VE ZİKRULLAH İRŞAT VAZİFEMİN VERİLMESİ, MANEVÎ ZUHURAT Bu abdiâcizi de cüz’î de olsa bu türlü rahmeti ilâhiden nasipli eylemiş Hazreti ALLAH’a hamd olsun. Bildiğim kadarı ile, resmiyet ifade eden elli yedi senelik dervişim. Elli senedir de ALLAH’ın emri, Hazreti Resulullah’ın beyanı ile irşada vazifeliyim. Şeyhim Kahramanmaraşlı, Maraş Fatihi Ali Sezai Kurtaran Efendi’nin halifesi Hacı Mustafa Yardımedici’dir. Şahitler huzurundaki 53 tebliğde kayınpederim, yedi tarikten icazetli Çorumlu Şeyh Hacı Mustafa Anaç Efendi de mevcut idi ve şahitti. Tebrik edenlerin ilki idi. Manevî vazifem tebliğ edildi. Vazifenin bu abdiâcize verilmesinden yaklaşık bir ay evvel 1956 senesi Berat Gecesi Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i Raşidin efendilerimizin bulunduğu kalabalık manevî bir toplum içerisinde imtihan oldum. İmtihan kaal değil hâl imtihanı idi. Peygamberimiz Efendimiz önünde büyük defter bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’a emirle: “Yaz, Şeyh Sadi Şirazi diye yaz,” buyurdu: İçimden: “Şeyh Sadi Şirazi çok evveller yaşadı ve ahirete yürüdü” diye düşünürken Efendimiz: “İkinci Şeyh Sadi Şirazi diye yaz” emrini verdi. Manevî vazifemde, yaşantımda mizaç itibarı ile Sadi Hazretlerine benzer yönlerimi görüyorum. Semavi dinde yeri olmayan, Hazreti ALLAH’a noksanlık isnat eder gibi pozisyona sakın düşmeyesin, tenasüh yani (reenkarnasyon) demeyesin. Ömer’ül-Faruk (r.a.) hilafeti zamanında hutbe irad etmişler ve tenasühün dini İslâm'la bağdaşmadığını, küfür olduğunu beyan etmiştir. Kuvveti, kudreti ilâhiyi yeteri kadar
  • 54. TASAVVUF VE ZİKRULLAH bilemeyenlerin uydurmalarıdır. Halikı Zülcelâl ruh ve ceset bulmak da güçlük mü çekiyor ki, bu hale tevessül ediyor? Nasreddin Hoca’ya sordular: “Eskiyen ayları ne yapıyorlar?” diye. Cevaben: “Ufak ufak parçalayıp yıldız yapıyorlar” diye işin içinden o gün çıkmıştır. Amma bugün değil. İnsanların kültür seviyesi yükseldikçe hurafa ve bidatlardan uzaklaşacak, ALLAH’U TEÂLÂ’yı daha yakın anlayacak, kullukta kusur etmemeye gayret gösterecek. Tebliğ edildi, şeyh oldum. Mana aleminde, Peygamberimiz Efendimizin Hulefa-i Raşidin Efendilerimize emri ile, emri Peygamberi olarak kayd edildi. Kayınpederim Çorumlu Hacı Mustafa Anaç Efendi manevîyatın emri ile, bu hâdiseden on üç sene sonra, gene manevîyatın emri ve tasdiki ile, muttali oldum, tariki Kadirî ve tariki Rufaî’den irşada selahiyetli kılındığımı tebliğ ve tasdik eden icazetnameyi şahitlerin de tasdiki ile şahsıma tevdi etmiştir. ALLAH cümlesinden razı olsun. 1968 senesinde şeyhim efendim darülbekaya irtihal ettiler. Makamı cennet olsun. Yanlış yapmayayım, telaşesi ile Efendimle 54 teberruken, manevîyatın emri ile, Efendimin Nakşibendi tarikatindan istiharesi çıkan Maraş ve havalisinde vazife isteyenlere vazife vermesini, Efendimin de Hacı Sami Efendi Hazretlerine Kadiri’den teberrük makamında emir ile tebliğ ettiklerini muttali idim. İstanbul’da Erenköy semtinde bulunan malikhanesine muhterem damadı cennet mekân Hacı Ömer Kirazoğlu ve bugünkü halifesi Hacı Musa Topbaş Efendilerin de yardımları ile Ankara’dan da ziyarete gelen Hacı Necati Efendilerle birlikte ziyaret ettik. Fakire hayli ilgi gösterdi. Vazifemi tebrik ettiler. Mübarek ellerini kaldırarak dua ettiler. Orda mevcut olan cemaat da duaya icabet edip “amin” dediler. Dua, hatırımda kaldığı kadarıyla manevî vazifemi tasdik mahiyetinde olup “ALLAH müridini çok eylesin, dünya ve ahiret işin rast gitsin” idi. Buna benzer hayli dua ettiler ve şu gerçeği bildirdiler. Makamı cennet olsun, teberrükler Mustafa Efendi ile ikimiz arasında idi. “Vazife irtihâli ile gene ikimiz arasında kaldı” buyurdu.
  • 55. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Hacı Sami Efendi hazretleri yeri doldurulamayacak büyük insandı. Hayatta iken de, irtihâlinden sonra da çok çok tasarrufatını gördüm. 1956 senesinde Şeyhim Efendim Ulucanlar Mahallesinde iskan ettiğinde Hacı Sami Efendi Efendimde misafir olarak bir gece, iki gün kaldılar. Fakir, gidene kadar hizmetinde bulundum. O hizmetin zevkini hâlâ yaşıyorum. 1956’da iadeyi ziyarete Alemdarzade Mustafa Efendi’nin İstanbul Yemiş’teki yazıhanesinin üst katında Hazreti ziyaret ettik. Efendim dahil sekiz kişi idik. Hazreti ALLAH cümlesinin makamlarını cennet eylesin amin !... Gavs’ul-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (k.s.) Hazretleri evladlarına: “Dünya ve ahiret seni mes’ud edecek iki şey tavsiye ederim: Evliyaya hizmet, fukaraya himmet ” buyurdu. Kur’an-ı Azimüşşan’dan evliya lafzını kaldırıp, yerine, hiç manevî anlam taşımayıp, avamın her mevzuda kullandığı “dost”la iktifa edenler bu türlü füyüzatı ilâhi ve manevî zevkten nasipsizdirler. Cümlesine ALLAH gani gani rahmet eylesin, bu 55 hususta merak edip soranlara teferruatıyla anlatırım, inşallah.
  • 56. TASAVVUF VE ZİKRULLAH GÂLİBÎLİK Ağustos 1993 tarihinde manevî meclisin kararı ile Kadirî ve Rufaî tarikının rahmet zuhuru birleşimi “Gâlibî” olarak kol lutfedildi. O mecliste bulunan ALLAH’ın rahmet sıfatlarının tecelli ettiği yol bahtiyarları Gavs’ul-Azam Seyyit Abdulkâdir Geylâni, Seyyit Ahmede’r-Rufaî, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmed Kuddusi, daha nice manevî büyüklerimiz tebliğleri ile hayli kişilerin manalarında da zuhuru görülmüş.ve dosyada 56 mevcuddur Rabbım layık kılsın ve bütün kullarına istifade etmelerini nasip eylesin. Amin. Rabbımın lutfu ihsanı olarak “Gâlibîlik” kolu verildi. ALLAH ve Resulüne inanan insanlar için zevk alsınlar, bilsinler ki, maksadı ilâhi yalnız madde değil. Bu abdiâciz bazı manevî tecelliyat ve görgüleri az da olsa açıklamaya çalışıyorum. Beşer ölçüsüne göre açıklamalarda dün varlık ve riya olur korkusu galipti. Zaman zaman bu türlü gizliliğin inanan insanlara zarar verdiğini gördüm. İnsanların anlayacakları ölçüde ehlinin anlatması gerekli. Çünkü küfür bütün çıplaklığı ile meydana döküldü. Bilenler rahmeti ilâhiyeyi hâlâ bildiğimiz kadarı ile anlatmıyacakmıyız. “Biz arza nice ayetler indirdik” yeryüzündeki gökteki ayetleri lutfu ilâhi ile az çok okuyup zevkini alanlar bu ayetlerden bahsedemiyecekmi? Ehli bu yönlü manevî ilimlerini gene kabremi götürecekler? O mana ilmi, dünya için gerekli kılınmış eşyâyı yerinde kullanmayı bildiğin gibi, metafizik olan manayı da yerinde kullanamıyacak mıyız? Kullanma yeri dünyadır gafil olmayalım!...
  • 57. TASAVVUF VE ZİKRULLAH Maddenin felsefesini yaptıkları gibi manayı da, ALLAH’a tazarru niyaz ederek, samimiyetle tefekkür etsinler. Gerçeği görecek ve yaşayacaklardır. Bu türlü manevî yolun kadrini, kıymetini idrak eden kemâlatlı kullarına dahil olacaklardır, inşallah. Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbını zikret, gafillerden olma. (A’raf Sûresi, 205). Ehli zikrin sabah akşam virt edinmelerini buyurduğu gibi, duygusuzca olmayıp zikirle beraber tazarru ve niyazı terk etme. Havfu reca üzere ol. Hafi, senin kulağının duyacağı kadar. İşte o zaman rahmeti ilâhinin zuhuru ile aczinin, zaafının mahsulü rahmeti ilâhinin tecellisi ile ürperti zuhur edecek. Miracın ilk safhasıdır. O hâli ne kadar muhafaza edebiliyorsan kemâlattır. Manevî haller kişinin elinde olmayıp kudreti ilâhinin yedindedir. 57