1. www.galibivakfi.com
Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
Sitemizden Ulaşabilirsiniz.
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
TASAVVUF VE ZİKRULLAH
5. İÇİNDEKİLER
BAŞYAZI ...........................................................................................11
Gerçeklere Neden Karşı Oldular? ............................................................ 25
Zikrullah’a, Tasavvuf’a Karşı Yanlış Tutum ........................................... 29
Allah’ın Mescitlerinde Allah’ın Zikrini Men Eden Zalım....................... 32
Hazreti Ali (R.A.)’In Veciz Beyanları ..................................................... 34
Beni Zikredin Ki Ben De Sizi Zikredeyim ............................................... 36
Zikr’i Celî, Şedit Zikredin ........................................................................ 37
Kadirî, Rufaî Tarîki’nden Gâlibiliğin Verilmesi ...................................... 39
"Bu Zamanda Mürşit Yoktur" Demek Küfürdür ...................................... 42
Münafıklar Allah’ı Zikretmezler, Yâd Etmezler ...................................... 44
Rablarının Cemâlini İsteyerek Sabah Akşam Zikredenleri Yanından
Kovayım Deme......................................................................................... 46
Üzerine Allah’ın Adı Zikredilmeden Kesilen Hayvanın Etinden Yemeyin.
.................................................................................................................. 49
Tasavvufî Müracaat (Rabıta) .................................................................... 51
İrşat Vazifemin Verilmesi, Manevî Zuhurat ............................................ 53
Gâlibîlik .................................................................................................... 56
Mü’minler Allah Zikredildiği Zaman Yürekleri Titrer ............................ 58
Allah’ı Çok Zikredin Ki Başarıya Erişesiniz............................................ 59
Bilmediklerinizi Ehli Zikre Sorunuz Velayet Makamı Erkek İçindir Kadın
O Makama Çıkamaz ................................................................................. 61
Yedi Gök, Dünya Ve Bunlarda Bulunan Herkes Onu Tesbih Ederler. Zikir
Ve Tesbih Etmeyen Bir Şey Yoktur. ........................................................ 63
Rahmeti İlâhiye Vesile Yaratılan Allah Evliyası ..................................... 65
İslâmı Yaşamak İçin İllâ Arap Olmak, Arabça Bilmek Yeterli Değil,
Âlemlerin Rabbıdır, Hazreti Allah ........................................................... 68
Bizi Zikretmekden Gâfil Kıldığımız, Kötü Arzularına Uymuş, İşi Gücü
Aşırılık Olan Kimseye Boyun Eğme ........................................................ 70
İlim Allah’ın Yed-İ Kudretindedir ........................................................... 72
6. Söz Allah'a Verilir. Biat Allah Elçisine Olur. Mürşide Biat Veraset Yolu
İle Peygamberinedir ................................................................................. 73
Habibim Sana Biat Edenler Ancak Allah’a Biat Etmektedirler ............... 75
Zikrullah Veliliğin Diplomasıdır. Ancak Razı Olduğu Kulunaihsan Eder
.................................................................................................................. 76
Mürit Ve Murat ........................................................................................ 78
Habibim Sen Onları Yüzlerinden Tanırsın Konuşmalarından Daha İyi
Tanıyacaksın............................................................................................. 80
Onlar Allah’ı Zikrettikleri Zaman Kalpleri Titrer, Başlarına Gelene
Sabrederler................................................................................................ 83
Namaz, Oruç,Hac Ve Zekat Emri İlâhîdir. Kulların Kazanç Ve
Kemâlatına Sebepdir. İslâm'ın Şartı Olamaz ............................................ 84
Tevhit ....................................................................................................... 85
Bütün Semavi Dinler İslâmiyet'tir ............................................................ 87
İnsan Hakları Ve Lâiklik .......................................................................... 88
Ey İnsan, Bu Âlemi Ben Yarattım, Sen Düzene Sokacaksın ................... 89
Allah'ın İsmi Bol Bol Zikredilen Manastırlar, Kiliseler, Havralar Ve
Mescidler Bizim Rahmetimiz Olmasa İdi Yıkılır Giderdi ....................... 90
Allah’a İman ............................................................................................. 92
Vahşi Tarik ............................................................................................... 93
Allah’ı Zikreden Kişiyi Hor Görene Zikrullâh’ı Unuttururuz .................. 95
Mü’min, Müslim, Kâfir, Münafık, Gâvur (Ateist) ................................... 97
Allah’a İnanan Ehli Kitâba "Kâfir Veya Gâvur" Diyemezsin .................. 99
Terbiye Allah'ın Tertib Ve Bildirisine Göredir, Ruhi Ve Nefsîdir, Edepdir,
Kulun İradesine Verilmiştir. ................................................................... 100
Sizden Ücret İstemeyen Kimselere Tâbi Olun, Onların Sözlerine Kulak
Verin. Onlar Hidayete Ermiş Kimselerdir .............................................. 102
Allah’ın, Ziyaret Edilip Hâl Ve Hatırlarının Sorulmasını İstediği
Kimseleri Ziyaretten Vazgeçmeyin. ....................................................... 103
Hazreti Allah Arzı Yarattı "Bilinmekliğimi Diledim" Buyurdu.
Yeryüzünde Halifesi Benîâdemi Yarattı ................................................ 105
Ey Beniâdem! Kuş Kadar Da Mı Allah'ı Tanıyamadın? Onu Tesbih
Etmekten Nefsini Mahrum Ettin! ........................................................... 108
Rızka İman, İmanın Zirvesidir. Rızık Allah’ın Yed’inde Olup Beniâdem'in
Say-İ Gayretinde Zuhur’u Görülür. ........................................................ 109
Ehli Zikir, Ehlihal, Allah Fakiridirler: Servet, Mal, Mülk Fakiri Değil . 112
7. Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan Hakları Ve Lâiklik Yaşanıyor İse Güzeldir
................................................................................................................ 114
Sanatkar Oldum. Kastım Kimseye Yük Olmamak, Minnetsiz Yaşamaktı.
Bugüne Öyle Geldim .............................................................................. 116
Şeyh Nasıl Olunur? ................................................................................ 118
Sonra Gelen Din Evvelki Dini İptal Etmez. Daha Sonra Gelen Allah
Elçileri Evvelki Gelenleri Tasdik, Sonra Gelenleri Müjdeleyici Olarak
Gönderildiler. Cümlesinin Dini İslâm, Tevhit Dinidir. .......................... 119
Mürşidim, Efendime Nasıl Eriştim? ....................................................... 120
Dünyada Hakiki Mürşit İlimdir. İlim Allah’ı Bilmektir. Kişi Allah'ı
Bildiği Kadar Âlimdir. Âlimse Mürşittir. ............................................... 122
Deve Kuşu Yalnızca Başını Kuma Gömmekle Avcıdan Gizlendim Sanır
................................................................................................................ 128
Vazifen Yalnız Korkutmaktan İbaretmiş Gibi Olmasın ......................... 130
Habibim Onlar Hayvandan Da Aşağıdırlar ............................................ 132
Nafi İlim Salih Amel .............................................................................. 134
Sizin En Hayırlınız Dünya İçin Ahiretini, Ahireti İçin Dünyasını
Terketmeyendir ...................................................................................... 138
Bazı Fıkıh Âlimleri Mutasavvıflarla Beraber Yürümeyi Reddetmiş, Bu
Gerçeklere Tarih Boyu Kulağını Tıkamışlar .......................................... 140
Mürşidin Vazifesini Hazreti Allah Verir, Şeyhi Tebliğ Eder. ................ 143
Bişr-İ Hafî: Yalınayak Bişr .................................................................... 149
Allah'ı Zikretmek İbâdetlerin En Büyüğüdür ......................................... 155
Er’rahman Er’rahim ............................................................................... 157
"Varsın Derviş Öyle Bilsin" Bu Dün İdi. Bu Gün Böyle Değil ............. 159
Vesile, Her Şey Rahmete Vesile ............................................................ 161
Ben İlim Şehriyim, Ali Kapısıdır ........................................................... 164
Zikir, Fikir, Mana Fakiri......................................................................... 166
Hilâli Görün Oruç Tutun, Hilâli Görün Bayram Edin ............................ 168
Zikirsiz İbadet, Tasavvufsuz Tariksiz Semâvi Din Yoktur .................... 172
Onlar Allah’ı Unutmuşlar, Allah Da Onlara Kendilerini Unutturmuştur175
İstihare Sünnet’i Resûlullah’tır............................................................... 178
Tenasüh (Reenkarnasyon) ...................................................................... 181
Allah’ın Zâtı Sıfatı Baş Gözüyle Görülmez. .......................................... 182
İslâm Ve Mekarim’i Ahlâk..................................................................... 183
Ehli Tarik, Vahşi Tarik........................................................................... 186
8. Âdem Ve İnsan!...................................................................................... 189
İlk Hitabı İlâhi: Oku! .............................................................................. 191
Her Ne Kılmışsa Adalettir, Cenab-I Kibriya .......................................... 194
Yok Mu Çaresi Dostlar? ......................................................................... 196
Arabça Bilmek, Allah'ı Bilmek İçin Yeterli Olmuyor............................ 198
Azık Torbana Depo Ettiklerin İki Âlemde De İşe Yarasın .................... 200
Rüya ....................................................................................................... 202
Evrat Ve Ezkar ....................................................................................... 204
Dervişin Günlük Evradı.......................................................................... 206
Allah’ın Emri Dervişin Virdi.................................................................. 208
Kâdirî-Rufâî’nin Kolu Gâlibî Virdi ........................................................ 209
Hatme-İ Rufâî ......................................................................................... 211
Hatme-İ Kadirî ....................................................................................... 214
Evradı Şerife-İ Kâdirîye ......................................................................... 216
Evrat Ve Ezkar Nasıl Okunur? ............................................................... 219
Mânâma Düzen Veren Hikmet’i Kayısı ................................................. 222
Zikir Hakkında Bazı Hadisler Ve Vecizeler ........................................... 229
Sözlük ..................................................................................................... 231
11. BAŞYAZI
Dünya ve ahirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul
olmanın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza layık kul olmanın
hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmeti ilâhiden
nasipli, ihya olmuş Rahmeti ilâhiyeye vesile kılınmış bahtiyar
kullarının saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk
vazifemizi iman ve samimiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın
rahmeti olan mana ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar 11
bilmek... Rahmetinden mahrum eylemesin..
Hazreti ALLAH’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisan-ı
hâl ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargah-ı ilâhi olan kalbe yolu
uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender
görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehli hâlin ehliaşkın
yoludur. Beyinden kalbe akış ise ilmel yakından öteye yolu
muhaldir. Muhammet İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle,
tefekkür et. Rahmeti ilâhi olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de
manayı da elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık
tertemiz safiyet değil, kusura bakma, salaklıktır.
“İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin
servete acıyorum.”
Ey Beniâdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahluk ve eşya
değilsin. Hazreti ALLAH’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın
sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlukata benzer yönün aşikar, amma
sen mana denizi insan olmaya müsait yaratılmış Beniâdemsin. Aşkı
ilâhiden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Aczini
bildiğin kadar yaratıcını bilmene imkan ve fırsat verildi.
12. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek,
kesir zikrederek, emri ilâhiye intibak etme zevki ile hayatını idame
ettirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek,
yaratıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu
meziyetlerin hepsi şahit ki, sen yaratanına aşıksın.
Aşk mana itibariyle ilâhidir. Mecazi aşk olmaz. Mecazi olan
istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecazi aşk özlemini duyduğu
o nesneye vuslatla biter. İlâhi aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda
ilâhi aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhinin tecellisi nefsin hazzının
dışında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, İnsanlığın hâl
belgesi... mana anlamı “TASAVVUF”tur!
Hazreti ALLAH’ın tanzim ve tertip ettiği ile kullarını vazifeli
kıldığı “ey insan arzı ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabını
hiç hatırdan çıkarmadan, emri ilâhiye uygun, kulun aczine uygun,
kulluğuna uygun vazifelerimizi iyi bilelim. ALLAH’ın tertip ve
tanzimine teslimiyette kusur etmeyelim. Üzerimize terettüb eden
kulluk vecibesini yerine getirmeyip, “bunu da, sana havale ediyoruz,
12 bu işlemlerimizi de sen yapıver” diye köşeyi vahdete çekilip, aczini
bilip, kulluğunun dışına çıkmayasın. Bu küstahlığın adına sakın
“teslimiyet ve kulluğumuzun aczi, falan” diye ahkam kesme. Yaptığın
bu tembelliğine sakın tasavvuf, tarikat, şeriat, İslamiyet de demeyesin.
ALLAH’ın emri hilafına yaşayanlarda küllî rahmet olan kıymetli
sıfatlar bulunmaz. gafil olma!...
Eşi, şeriki, benzeri olmayan ALLAH’ın iradesine bağlanmak
İslâmiyet’tir. Amma sen bu bağlılığı yanlış düşünüyorsun. Niye
yanlış? Beraber araştıralım. “Kur’an’dan başka bir şey tanımam”
diyorsun, “yalnız kelâmullahtan başka bir şey tanımam” diyorsun,
amma bazı ayetlerin manalarını yaptığın meallerde kendi hissiyatına
göre tanzim etmekten çekinmiyorsun. Hazreti Resulullah’ın hayatı
Kur’an değil mi? Niçin sünnetlerine ve tevatüren zamanımıza kadar
sıhhatını koruyan hadislere, tasavvuf, tarikat, cemaatle ve ferdi
yapılan zikrullaha, adet tertip ve tanzimine kütüb-i sittede geniş yer
verildiği halde soğuk bakıyorsun ve onları İslamiyet’in dışında
gösterme gayretindesin. ALLAH’a ve Resulüne inanmayan bir toplum
var ki, onlarda dinlere düşmanlık ve dinsizliğin ilericilik olarak
13. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
algılandığının acı faturasını nasıl ödüyoruz görelim lütfen!... ALLAH
cümlesini hidayete erdirsin.
Büyük bir kesim var ki, ALLAH’a ve elçilerine inanmış,
namazında, niyazında, haccında, zekatında, hayır ve hasenatında..
Bu mana zenginlerinin ALLAH adetlerini artırsın amin!. Bir
zümre daha varki dindar kesimde ekseri görülen bunlardır.
Akıldan öteye yolu olmadığı gibi, azab-ı ilâhiden başka
sermayeleri de yoktur. Gazabı ilâhiyi ve rahmeti ilâhiyeyi de
kalıplaştırdığı gibi, bu tutumlarıyla Hazreti ALLAH’ı çarpık
zihniyetlerine ram ettiğinin zannı ile cennet aşkı ve cehennem
korkusundan başka zevki olamayan, “gönül” diye bir rahmet
tanımayan, ihlas, takva, veradan habersiz toplumların rehberi,
üstadı tabir caizse mürşidi... Manası olmayan şeriat, arısı ve balı
olmayan boş kovan misali, gerçek iman zafiyeti çeken, yalnız
samimiyetine güvenmekle ferahlık duyan, dindar geçinen
kitleler!.. Bu zümre samimiyetleri derecesinde rahmeti ilâhiyeden
nasiplerini alacaklar, amma bu çarpık hâli alkışlayan bilge
kişiler: Bu tahribatın hesabını verebilmen için güvencen nedir?!... 13
Pek inanmazsınız amma belki inanan bulunur. Peygamber
Efendimiz öyle buyurdular: “Onlar kurtarıyoruz zannediyorlar,
öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor.” Bu kadarlıkla iktifa et. Uyan!
Beşeri Kanunlar kanun-u ilâhiyeye uygun gibi görülse de “Şeriat
devleti” “şeriat hükümeti” ifadeleri her zaman hakikatı yansıtamazlar.
Zamanla değişen görünümleri kanun-u ilâhiye ters düşmediği
müddetce içtihada lüzumlu kılınmıştır. Dünya nizamı kulun içtihadına
bırakılmıştır. Zamanla değişen güzellikler ehlinin içtihadı ile
toplumların yaşantılarında ilâhi yakınlığı sağladığı gibi, sâlikını emri
ilâhiyi yaşantısında kalbi mutmain kılar. Tertibi ilâhi budur. Bazı
ayetler muhkem, bazısı müteşabihtir. Zaman bunlar üzerinde
değişiklik yapamaz. Kıyamete kadar geçerlidir. İçtihada tâbi ayetler
vardır ki, şeriattır. Zamana göre, ehli o günkü güzelliğe uygun içtihat
yapabilir. Örneğin Peygamber Efendimiz’e ashâb sordular “Ya
Resulallah, şu dünya işini nasıl yapalım?” diye. En son gelen şeriat
mimarı, ilmi ledün sultanı, gerçek gönüller fatihi, nuru
muhammedînin peygamber efendilerimizde zuhurunun son karargahı,
en mütekâmil şeriat-ı garranın yetkili sahibi buyurdular ki:
14. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
“Sizler dünya işini benden iyi bilirsiniz.”
Yeri gelmiş iken, fakirin zevki ile ihya olduğum, Hazreti
ALLAH’ın rahmeti, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında bu abdiâcize
lutfettiği mesajı tekrar etmekle İslâmi gerçeklere vesile kılındığım için
manevî hazzımı ve mana zevkimi izahtan acizim!...
30 Ocak 1995, Mekke-i Mükerreme’de otelde sabah namazından
sonra Peygamberimiz Efendimiz hâli yakazada şu mesajı ihsan ettiler!
“ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL,
YAŞAYACAĞI ZAMANA GÖRE HAZIRLANSIN”
Yataktan fırladım. Unuturum korkusu ile not aldım. Yazdığım
yazı ile ilgili gördüğüm için inanan din kardeşlerime tekrar tekrar
duyurmak istedim. Sene 2006, 50 senedir veraset vazifesini
taşıyorum!...
Her devirde geçerliliğini koruyan gerçek ifşaat-ı peygam-
beriyye!... Seksen sekize yaklaştım, Rabbımın verdiği irşat vazifesini
taşıyorum. Vazifem haricinde ALLAH’ın kuvvet ve kudreti karşısında
14 aciz kulum. Beşer karşısında inandığım gerçekleri anlatmak için
kimseyi kırmadan, incitmeden, enaniyyete düşmeden, imanımdan ve
vazifemden pirim vermeden, Yerlerde ve göklerde bütün alemde
zuhur eden Peygamber Efendilerimizin, bilcümle evliyaullahın, insan-
ı kâmilin ve aklı selimin hassasiyetle üzerinde durdukları ayetler ve
indî ilâhiden uyarılar!..: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki,
onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Sûresi, 105)
Hazreti ALLAH’ın ilim ve iradesinin tenezzülen lutuf ve ihsan
eylediği ayetler manzumesinin çekirdeği Beniâdem!.. arzda ve
bilemediğimiz nice alemde adaleti ve rahmeti ile tecellisi Hazreti
ALLAH’ın fiiliyatı, fiili sıfatlarının bizatihi olmayan zuhuruna
vesile kılınan nizamı alem!.. Hazreti ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile
anlaşılacak olan ilmi manayı ilmel-yakin ile çözemeyeceğinin
bilgisine ne zaman varacaksın? Sıkıştığın zaman kabul etmiş gibi
görünsen de, kendi düşünce ve davranışlarını daha üstün görme
hastalığın, dışarıya nüksetmiş. Zahmet etme, gizleyemiyorsun.
Haddi aşmışsın. Settarü’l-uyub rahmeti üzerinden kaldırıldı. Takke
düştü. Kel göründü misali. İyi bil. ALLAH’a karşı günah işliyorsun.
İslâm’a karşı, resullerine karşı, İslam’ın ne olduğunu müdrik
15. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
yaşayan mü’minlere karşı, veraset taşıyan vãrisün-nebiye nedimi
ilâhiye karşı bu tutum ve davranışların beşere karşı ayıp, ALLAH’a
karşı günah oluyor.
Şunu bilesin ki, akli ve nefsani duygularını cihan-şumül dini
İslâm’dan, en mütekâmil şeriatı garradan ve vahyi ilâhiden daha cazip
gördüğün için Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî
teşkilata küfür gözü ile bakıyorsun. İman zannettiğin küfür buradan
başlıyor.
Bu türlü ilimler nâ-ehil toplumlarda her zaman alkışlanmıştır.
Sakın aldanma, o alkışlara. Dikkat edersen hakikat gözü ile
bakabiliyorsan göreceksin ki, şakşaklardan çıkan ses emri ilâhiye
muhalefet..
Nefsi duyguların sesi insanî kâmil’i tanımayıp, kendini
insandan üstün görüp, bunu kanıtlamak için Hazreti ALLAH’tan
kıyamete kadar sapıtmak için ruhsat alan şeytanın sevinç
çığlıklarını duyamıyor musun? Alkışların sesinde bir yerde nefis
akılla şirket kurar, müşterek çalışırlar. Put üretmekte
15
mahirdirler. Nefsin ürettiği put aşikardır. Aklın ürettiği put
kabiliyeti nispetinde avamdan gizlenmeye çalışır. Âmâ ehlinden
gizlenemez. ALLAH’tan hiçbir şey gizli değildir.
Rica ediyoruz, manevî teşkilata inanmasan da na-ehlin küfrüne
ortak olma. Gavs’ül-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni buyurdular ki:
“Atan bizdendir, attıran değil.” Bir kişi inanmadığını açıkça ilan
eder, hatır için konuşmaz. Sözünün eri ve merttir. Böyle insanların bu
halleri de meziyettir. Rahmettir. Bizim rahmet topluluğumuzun
üyesidir. Mutlaka bir gün gelecektir. Çünkü mizaç ve manası bize
uygundur. Kendisi kenarda durup, sinsi sinsi attıranda makbul meziyet
yoktur. Bizden değildir, Bazı hakikat fukaralarına hakikat dışı
telkinlerinle ehli tarika karşı hakaret ve küfrettiriyorsun. Buna
hakkın var mı? Hesabını Hazreti ALLAH sormayacak mı?
Muhammet İkbal’in veciz gerçeklere uygun bir hitabını dinle:
“Milletler manevî büyüklerinin kalplerini incitmedikçe ALLAH
hiç bir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.” Yaptığın bu tahribatı
Kur’an-ı Kerimin manasını, bazı ayetleri nefsinin hazzına göre ilan
edip, semavi tevhit dini ki islamiyettir sâliklerini Hazreti Kur’an’a
16. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
düşman kıldığının hesabını ALLAH’a verebilecek misin? ALLAH
affetse dahi, masum kulların manalarını iteklediğinin farkında değil
misin?...
İsmini henüz düşünmediğim bu kitapçığı daima sitem ve kahır
etmek kastı ile yazmadım. Maksadım bazı hakikat fukarası “her şeyi
biliyorum” hastalığının zebunu kişilerin yaptığı, tahribattan başka
görünüm taşımayan telkinatlar ve icraatları açıklamak. Bu abdiâcizin
imanıma, Rabbimin rahmeti ve muaveneti ile şer düşünce ve şer
icraatlar yaklaşamaz. Buna rağmen Ebu Cehil misali düşünce ve
tahribatlardan Rabbıma sığınırım.
“Yalnız zahiri ilmi olan onunla yetinen topluluklar zalim.
Sadece ahlâklı olmaktan başka bir bilgisi olmayan toplumlar
mazlumdur. Hem ilmi, hem de ahlâk-ı olan milletler hakim ve
mes’ud olur.
Hakikat dışı telkinler ve manayı tahrip eden icraatlarla
milyonlarca mana ehlini ruhen taciz ettikleri gibi, imanlarını
zayıflatarak yükümlü oldukları manayı bilemediklerinden hakikatleri
16
katletmeye çalıştıkları tarih boyu görülen vakıadır.
ALLAH’ın zikrini toplu olsun, münferit olsun ilim adına
yasaklayıp katlediyorsunuz. Bu yetkiyi nereden aldınız?
Kur’an’dan diyemezsiniz. Zikir ayetlerini açık ve seçik yazdım.
Havfu reca üzere oku. Anlayarak oku, anlamıyorsan erbabına sor
da, oku. Hazreti ALLAH Nahl Sûresi, 43. ayette emretmiyor mu:
“Siz bilmediklerinizi erbabı zikirden sorunuz.” Lütfen hocam, bu
bencil enaniyyetten kurtul. Sen ilminle bana lazımsın. Ben de hâl
ilmi ile sana lazımım. Gel yoksa bilmeden yaptığın tahribatların
enkazı altından çıkamazsın. Üzerindeki Enkazları
göremiyormusun?
Gördüğüm ve hatırladığım kadarı ile göstereyim. Gel, yeteri
kadar Arapça bilmeyen fakat “men araf” sırrını anlayan bu
abdiâcize yakın gel. Hazreti Mevlâna’nın feryadını dinle. Rahmeti
ilâhinin zuhuruna vesile kılındığı gönül sultanına yakarışını dinle:
“Gel, başını kille ıslattınsa yıkamadan gel. Ayağına diken
batmışsa çıkarmadan gel.
17. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Gel de ufalmış ekmekler gibi yollara döküldüm, topla beni.
Gel ki, gel. Git sözü bitsin artık, gel...
Bu sancıyı çeken bilir. Gülme! Sizlerin yazdığı tefsir ve Türkçe
mealleri çok çok tetebbu eden, ilmihâlini, kelime ve yaşantısı ile
edilleyi şer’iyeye uygun şeriatı Muhammediyi imanı ile birleştirmeye
çalışan bu abdiâciz itikatta “Maturidi,” mezhep de (amelde) “Hanefi,”
meşrebim alevi “Kâdirî-Rufaî birleşiminin kolu Gâlibî”dir.
Şu gerçeği bildirmede faide görüyorum: Şeriatı Muhammediyyede
yüz küsur mezhep ve meşrep var. Hazreti ALLAH cümlesini rahmeti
ile bezesin!. Mana ilminden yoksun, madde ve akılcı din ihdas eden
bilgelerin rahmeti ilâhiyenin sonsuzluğunun zevkini yaşayan, samimi
kullarını da rahmeti ile bezediğinin garibi olmaları hasebi ile, rahmet
zevki almamış, ilâhi vazifesiz, ölçüsüz, hayli sadık kullarını kendi
nefsani eğitim ölçülerine göre değerlendirip şeriatı muhammediyyeye
ümüt bağlamış, 105 kadar meshep ve meşrep varken, yalnız 4 adedini
kabul eden, gerisini rahmeti ilâhiyeden mahrum, dalalette
göstermekten çekinmeyen, rahmet yollarını kapatıp, yalnız gazabı
ilâhiye giden yolları benimseyip, açık tutan Beniâdem’in, rahmet 17
yaratılışını gazabı ilâhiye dönüştürme memuru imiş gibi, olanca gücü
ile çalışan, mana ve ledünni kaynağı tasavvuf, sıratı müstakim garibi,
bilge(!) kişi ümmetleri tarih boyu bilmeden mezhep ve meşrep
çatışmalarına iteklemiş, tasavvufa Rahmeti sonsuz Rabbımızın
Rahmetini, tasarrufunu yedine alarak, rahmeti zulme
dönüştürmüştür!.. Mezhep ve meşrep tenkitleriyle veya bunların
reddiyle toplumlara fitne, fesat, düşmanlıktan gayrı bir şey
verememişlerdir!.. Her kul karakterine, mizacına ve inancına göre
mezhebini ve meşrebini seçmekte yetkili kılınmıştır. Samimiyetinin
ölçüsünde ALLAH’ın bu türlü rahmetinden nasip alacağından
kimsenin şüphesi olmasın. Bir kişi çeşmenin yanına bir kazık çaktı,
binitlerini oraya bağlasınlar, diye. Rahmeti ilâhiyeye uygun hizmet
olmuştu... Bir başkası görmüyenin ayağı takılır da düşer, diye kazığı
söktü. Çakan da söken de rahmeti ilâhiyeye nail oldu. “Mü’minin
niyyeti amelinden hayırlıdır” buyurulmadı mı?
Şunu hiç unutmayalım: Hazreti ALLAH kullarını gazabı için
yaratmadı. Dünyaya başka gözle bakmayasın. Dünya kazanç ve
rahmeti ilâhiyenin kaynaştığı yerdir. Mendubdur!... Dünyadaki
18. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
manevî kazancı başka bir yerde bulamazsın. İleri gitme! Hazreti
ALLAH’a malum olan niyetlerini bilebilir misin, kazık çakanın ve
sökenin niyetlerinin ne olduğunu? Dikkat edelim, aczimizi
unutmayalım!..
“Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen, halka müderris olsa
hakikatta asidir.”
Leküm dinüküm ve liye dîn. Kâfirun Sûresi 6. ayette buyurduğu
“sizin dininiz size, benim dinim bana” buyruğuna dikkat et.
ALLAH’ın izni ile göstermeye çalışacağım. Lütfen itirazın olursa
itirazının yanıtını Kur’an’dan bulmanı isterim. Çünkü bu abdiâciz
Kelâm-ı Kadim olan Kur’an’dan ayrı düşünceye iltifat etmem
eriştiğim kadarı ile aczimle alemde zuhur eden ayetlerin hayranlığını
yaşamaya çalışıyorum ...
“Sonraki gelen semavi din evvelki gelen dini iptal etmez.”
Başka din yokki, İslâmiyet’ten gayri, iptal edesin; şeriatlar dahi iptal
edilmez iken!... Sonra gelen şeriatlara sâlikin geçmesi emri ilâhiye
uygun olup, geriye gidilmemesi de emri ilâhidir... Sonra gelen şeriatlar
18
kulların kültür ve bilgilerine göre ihsan edilmiş, kişinin inisiyatifine
göre lutfedilmiştir, rahmettir. “Dinde cebir yoktur” anlamı budur.
Hazreti Kur’an’ın da bildirisi budur. “Hâlâ bir şeriat geldi mi, evvelki
şeriatlar iptal olur” iddiasında ısrar edenler Hazreti ALLAH’a zulüm
isnat ederler. Hazreti Kur’an’la çelişkiye düşerler çünkü Hazreti
ALLAH’ın lütfettiği küllî rahmeti ilâhiler geçici değildir. Mizaç itibarı
ile kul inandığı bir davayı kolayca bırakmaya müsait olmayıp daha
kemâlatlısını seçebilmesi kültürünün kemâlatına bağlıdır!..
Samimiyetle arayan kul, hiç şüphesi olmasın, bilgisi müsaitse mutlaka
bulur. “Kırk senelik kâni olur mu yani?” Kâni olur ise yani, daha
mütekâmil kullarına gönderdiği şeriata tâbi olup yaşayabiliyorsa, yani
kemâlattır, uygundur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Tarih boyu ne kadar
gösterebildin ki, kâni olmuş yani?...
Dini konuları anlatırken de insaflı, merhametli, mülayim ve
sevecen olalım. Yaratılışın sırrı rahmettir. Gerçek ölçü ALLAH’a
mahsustur. Aczini bil, ileri gitme. Sen kendi vazifene bak.
ALLAH’ın işine burnunu sokma.
19. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Bütün semavi dinler tevhit dinidir. İslâmiyettir. Kitapların ve
suhufların anlamı, özü kelimeyi tevhittir. Lisanen “ALLAH’tan başka
ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” manasını, anlamını hangi lisan ile
söylüyorsa bir kişi, beşer ölçüsüne göre o anda o kişi müslimdir.
Gerisi ALLAH’a aittir. Konuşmasında ve muamelatında tevhide aykırı
bir hâl gördünse muktedir isen mülayemetle “emr’i bi’l-ma’ruf, nehyi
ani’l-münker...” Güzellikleri anlat ve sevdir. Nehyedilmiş
çirkinliklerden kaçması için tatlı tatlı ikaz et. Muktedir isen irşat et.
Telaffuzuna şahit oldunsa müslimdir, gayri müslim değil. Kâfir, gâvur
kesinlikle değildir. Hep aksini düşündük yanlış telkinde bulunduk.
Bütün beşeri İslâm’dan dışladık. Düşman ettik. Ehli kitaba kâfir,
gâvur demekle teselli oluyoruz zannettik. Gayretullaha dokunduk.
ALLAH affetsin.
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Nasraniler ve
Sabiiler’den kim ALLAH’a ve ahiret gününe inanır, bununla
beraber salih amelde de bulunursa, elbette onların Rableri katında
ecirleri vardır. Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak
da değillerdir. (Bakara Sûresi, 62) 19
Kur’an-ı Azimüşşan’da ehli kitaptan bahseden hayli ayetler
vardır.
Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine sakın ha, derece
vermeye kalkışmayalım ve ilâhlaştırmayalım. Bu hareketlerimiz hem
Kur’an’a, hem de imanın şartı olan Âmentüye ters düşer. Cümlesi
müslümandır. ALLAH’a şirk koşmayan, peygamberinin getirdiği
şeriatına bağlı olanlar elbet müslümandır. Yalnız ALLAH’a
inanıyorsa ehli imandır. “Size din olarak İslâmî seçtim, size dininizi
tamamladım” hitabı ilâhisi bütün semavi dinleri kapsar. İslâmiyettir
Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizden başka peygamber
gelmeyeceğinin ALLAH tarafından bildirilmesidir. “İsa aleyhisselâm
gelecek” diyenlere iltifat etmeyin. Tertibi ilâhiye uygun değil,
nefislerin uydurmasıdır. Kanun-u ilâhiye ters düşer. Gülünç
olmayalım, peygamber efendilerimizi sınıflandırmayalım. Hakikat dışı
olur. ALLAH gücenir. Hele başka peygamber efendilerimizin
şeriatlarına tâbi olanlara gayri müslim, kâfir, gâvur demeye hiç
hakkımız olmadığı gibi, telafisi mümkün olmayan; peygamber
efendilerimize ihsan edilen şeriatlara ve takip ettikleri yollara karşı
20. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ileri geri uyarılarımız düşmanlıktan başka bir şey getirmez, getirmedi
de...
Akılcı din olmaz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile kullarına
bahşedilen din tertibi tanzimi ilâhidir. Din nakildir. Nûru Muhammedi
cihanşumuldür. Âdem Safiyyullah’tan kıyamete kadar devam
edecektir, bakidir. “Lev lâke lev lâk, lema halektü’l-eflâk” (sen
olmasa idin, eflâki yaratmazdım) hitabının mana itibarı ile cümle
peygamber efendilerimizde görülen, veraset taşıyan evliyaullahta
veraset yolu ile zuhuru müşahede edilen, mü’min ve müslim,
cümlesinden zuhura vesile kılınan yaratılışın sırrı rahmeti ilâhinin
ismidir.
Nûru Muhammediyi kalıplaştırmak, dar bir çerçeve ve zamana
sığdırmak hakikat anlamı taşımadığı gibi gerçek imanla da
bağdaşmaz. Senlik benlik davasından öte izahı yoktur. Cümle ehli
kitapta bariz görülen hastalıktır. Hazreti ALLAH cümlesine şifa
versin. Semavi dinler, yani tevhit dini sâlikleri biri diğerini esasta
kardeş gördükleri zaman yaratılışın sırrının Beniâdemde zuhuru
20 görülecek, bütün beşer kardeşliğe akın akın yürüdüğünde, gerçeğin
böyle olduğunu anladığında, Beniâdemi kıskandığından, Âdemi
hakikat dışına çıkarmak için vazifesi sevdirilen şeytan, inkisar-ı
hayale uğrayıp, melanet icraatının sonu hezimete dönüşüp, her şey
güllük gülistanlık olacak. Dünyada düşmanlık, çirkinlik, bilcümle
ihtilaflar, bencillikler, ister istemez, yerini hep güzele bırakacak.
Öyle mi?!..
Şu halde Beniâdemin derecesinin yücelmesi için rahmeti
ilâhiyeden lutfedilen tertib ve tanzimi ilâhi olan imtihan olmayacak
mı?. Bu düşüncene göre dünya beşerin nefsani zevklerine uygun
devam eylese ezelî ervahda “beli” diyememe gafletine kapılan ruhlar
öyle küfrü inadide mi kalacak? Ademlikten, mana yokluğundan
kurtulup insan olmaya vesile olan rahmeti ilâhiyeyi nefs-i emmarede
lütfen tefekkür et. Bu düşünce ve yaşantı kastı ilâhiye, rahmeti
ilâhiyeye uygun mu? Görüyorsun!.. Uygunsa, isim değişikliği gerekli.
“Dünya” demek abes olur. “Cennet” diyelim. Çünkü istediğin cenneti
bilmesen de özlemini duyuyorsun.. Öyle ise, bir nebze de olsa tertibi
ilâhiyi merhamet ve rahmeti ilâhiyenin dışında düşünmenin kullukla
bağdaşmadığını iyi bilelim. Hattı aşmayalım. Bu türlü ölçülerin
21. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
zevkini Hazreti ALLAH’a samimiyetle teslimiyette bulmaya çaba
gösterelim!. Ve bilelim ki: “Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı Kibriya,
her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
Bu sırrı iyi anlayalım da ALLAH’ın tertip ve tanzimine rıza
gösterelim. Bu tutum ve inancımızla kuvveti kudreti ilâhi karşısında
aczimizi ve kulluğumuzu kanıtlayalım. Havfu recanın dışına
çıkmayalım. İrademizi kullanalım, hayali isteklerden uzak,
teslimiyetle İslâmî yaşayalım. Yaşanıyorsa güzellikler, güzeldir.
Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, lâiklik, tasavvuf, tarikat, şer-i
şerif anlamında yaşanıyorsa güzeldir. Yaşanmıyorsa kelime oyunları
ile bir yere varamazsın. Bilmeden bilenlere zulmedersin.
“Zaman duygusallık ve akılsızlık zamanı değil. Sabır ve idrak,
medeniyet ve teknolojiyi, güzellikleri tevhit dininde görme zamanı.”
Bu rahmeti ilâhileri idrak edip, imanınla orantılı düşünce ve
yaşantını bu rahmeti ilâhiye teksif ettiğin zaman ALLAH yardımcın
olacak, hiç şüphen olmasın.. Dünya Hazreti Kur’an’a hayran 21
olacak. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin getirdiği şeriatı
garraya hayran olacak. Pek ilerisini bilmesede haddini bilecek. En
azından küfretmeyecek.
“Habibim, evvela yakınlarından başla” hitabını göz ardı
etmeyelim. Evvela ülkemizdeki kardeşlerimize anlatalım.
Düşmanlıktan başka bir şey getirmeyen, ayetlerin gerçeğini tefsir,
meal yapalım. Bu hususta yetişmiş elemanlarımız var. Gerçeklere
hemen uyum sağlayacaklarına şüphesiz inanıyorum. Hazreti
ALLAH o günleri göstersin inşallah!..
Cümle melanetlerin kaynağı cehalettir. “Her şeyi biliyorum”
zanneden adem bu tutumu ile cehaletini ilan etmiş olur. İnsan efdal
ve eşrefi mahluktur. “Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının
tecellisidir. Kastı ilâhi kâmil insandır. Yapmacık hilafetler
kaybolmaya mahkumdurlar. ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği
hilafetler kalıcıdır, bakidir. Yasaklanır fakat kaldırabilmek beşerin
gücü dahilinde değildir. Hazreti Resulullah’ı iyi tanı. Tanıtırken
“eşhedü enne Muhammedden abdühü ve resulühu” diye, gerçek
şahit olasın. Perde kalkmadan hayrını ve şerrini bilesin.
22. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Kastım, herhangi bir usul ve idareyi eleştirmek değil, rejim
eleştirisi yapmak haddim olmadığı gibi, bilgim ve görgümün garibi
olan siyasetin daima kenarında kalmada salah gördüm. “Selâmet dir
kenaresi” Bu veciz ifade başlıca prensibim olmuştur. Daima siyaseti
ilmimin dışında tuttum. Haddi aşmamaya hayatım boyu özen
gösterdim, zannediyorum. Siyasetle ilgili değilim. Her güzeli severim.
Çünkü ALLAH’ın halkettiği güzellikler islâmiyettir. Manevî
vazifemden na-ehlin düşüncelerine pirim vermem. Kimden gelirse
gelsin, güzele; muhalefet etmem. Çünkü güzellik hikmettir,
“Hikmetse mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı
yolumun ve arzularımın özünü oluşturur.
Daha evvel “Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik” diye yazdığım
kitapçıkta bütün semavi dinlerin ve ilâhi emirlerin, yaratıcımız Hazreti
ALLAH’ın emri hilafına beşeri düşünce ve görüşlerin altında
ezilmeye mahkum edildiğini, tarih boyu bariz olarak görmek
mümkündür. Bu hastalığın ilâcı elbet var. Nerede? Kesin kes
Rabbımın lütfu ihsanı ile haber vereyim: Hazreti Kur’an’da. Amma
22 nefsin enaniyyetinden anlamsız varlık ve benlikten kurtulmadıkça
kalp aynasında hakikatlerin zuhurunu elbette göremezsin.
Yazım herhangi bir toplum ve düzeni eleştiri değil, haşa.
ALLAH’ın lütfu ihsanı ile kul olmanın zevkini aldım. Gerçekleri
yaşadım, hayran oldum. Taltifi ilâhiye nail oldum. ALLAH’ın ihsanı,
rahmet hazinesi peygamber efendimizin ve vârislerinin himmet ve
tasarrufatlarına şahidim.
Bu abdiâciz Kur’an’daki ALLAH kelâmından, göklerde ve
yerdeki ayetlerden edindiğim ve yaşadığım intibalarımla derim ki:
Samimi olalım. Manada tahrifat yapmayalım ve kesinlikle bilelim
ki: İslâmiyetten başka din yoktur. Cümle peygamber efendilerimiz
müslim idiler. Tâbi olanlar da müslümandırlar. Şeriatları
beniâdemin intibak derecesine göre ihsan edilmiştir. Bir sonraki
ALLAH elçisinin getirdiği şeriata tâbi olmak kulun kemâlatıdır.
Evvelki şeriatta samimiyetle sebat edenlerin de yaratanına şirk
koşmadıkları müddetçe rahmeti ilâhiye nail olacaklarını Hazreti
ALLAH Kur’an’da bildiriyor. Ehli kitaba “gayri müslim, kâfir,
gâvur” diyemezsin.
23. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
İyi anlayalım: Semavi dinlerin hepsi tevhit dinidir, islamiyettir.
Sonra gelen şeriat evvelki şeriatı iptal etmez. Kişi tâbi olduğu
şeriatını yaşamakla mükelleftir. ALLAH’ın elçilerini biri birinden
ayrı görmek tertibi ilâhiye ters düşer. Peygamber efendilerimiz
kardeşdirler. Tâbi olanlar da biri diğerinin kardeşidir. Cümlesinde
zuhur eden rahmete “Nûr-u Muhammedi” ismi verilmiş olup, bu
nûr ise âdem safiyyullahtan başlar, kıyamete kadar bakidir. “Yalnız
şu zamana mahsustur” diye kısıtlamak küfürdür. ALLAH’a zulüm
isnat etmektir, gerçeğe aykırıdır.
Hiçbir tevhit dininin ölçüsü akıl zevkini alır amma esas değildir,
nakildir. “Akıldır” diyenler tevhit dininin dışında kalmışlardır. Emri
ilâhiler akıl ve mantıkla ölçülmez. Akılla ölçülen dinde ibadet ve taat
kaybolmaya mahkumdur. Emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir.
Akılsıza teklifat yoktur.
Akılcı dinden felsefe, nakilden tasavvuf, hakikat zuhur eder.
Akılcı dinden mürteci yetişir. Nakli yaşayan, derviş sıfatının tecelli
ettiği bahtiyar toplumlarda irtica-i hâl kesinlikle olmaz. Dervişin
anayasası kulluk vazifesini yerine getirmektir. Teslimiyete ne kadar 23
sadık kalırsa o kadar makamı rızadan nasip alır ve “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, Allah
Kerim” imanını zevkle taşır. “Ve Yarabbi verdiğin nimetlere çok
şükür elhamdü lillâh” diye yaratanına teslimiyetle memnuniyetini
günde yüz defa mutlaka arz eder. Bu hissiyatını her gün virt ve
tespih eder. Tevhit Dinini nakilden çıkarıp akla dönüştürenlerde
ALLAH’a karşı itminani kalbe, teslimiyet, rıza ve rahmetine yeteri
kadar rastlayamazsın. İnancı fer’idir. Fer’i inancın hakikatte
tamamı ile zuhuru muhaldir. Tasavvufsa dinin aslı ve özüdür.
Tertibi tanzimi ilâhidir. Falan ve filanın yaşantısı ile ölçü kabul
etmez. Bizatihi rahmettir.
Tarik yoldur. Mahlukatın nefesinin adedinden de çoktur. Bazı nâ-
ehil tarikler topluma zarar veriyor ise men edilir.
Tasavvuf tertibi tanzimi ilâhidir yasaklanamaz. Dinin özüdür.
“Muhtaç olduğumuz kardeşlik” kitabında dinin özünü anlatmaya ve
dünyaya duyurmaya çalıştım. Kitaptan içeride ve dışarıda her beldeye
göndermeye çalışıyorum Türkiye’deki internete ve Kanada internetine
24. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Türkçe ve İngilizce yazarak kitabı bildirmeye çalıştık. Düşünerek
okuyan, aklı selim Beniâdem mutlaka İslâmî anlayacak. Kardeşliği
anlayacak. Dinler arası düşmanlık getirenleri tasvip etmedikleri gibi,
bu nefsi arzularını prensip edinmiş hakikatları da bu hislerine
uydurmaya çalışan alimleri dinlemeyecek. En azından Hazreti Kur’an
anlaşılacak.
Peygamber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın elçileridir. Onları
rahmet mağfiret sıfatının zuhuruna Hazreti ALLAH’ın vesile kıldığını
iyi anlayıp ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan nedimi ilâhi, Vârisün-
Nebi’ye manevî vazifesini yansıtmayan “dost” demeyip Hazreti
ALLAH’ın Kur’an’da beyan ettiği “evliya” demek cesaretini
gösterecekler, inşallah.
Bu beyanlarımı dünyaya duyurmak için sen de yardımcı ol.
Dinler arası düşmanlığı kaldırmak için işte “CİHAT”.
http://www.galibi.com
24 http://www.alperenler.com.tr
e-mail: galibi@superonline.com
25. Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla başlarım.
Vücudu ile mevcut, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum olan Hazreti ALLAH’a hamd olsun. ALLAH birdir, eşi,
benzeri, şeriki yoktur, olamaz da.
GERÇEKLERE NEDEN KARŞI OLDULAR?
Kur’an-ı Azimüşşan’da zikir hakkında Hazreti ALLAH’ın
buyurduğu ayet’i kerimelerin manaları bariz, açık, çok sûrelerde
mevcut olduğu halde, ilmi zahirin her an tenezzülen zuhuru görülen
tecelliyatı ilâhiyi ölçtüğünü zanneden, yanıldığını bilmediğinden
25
nazargahı ilâhi, sırrı ilâhi olan gönlü önemsemeden hazreti insanı
yalnız ve yalnız maddeden ibaretmiş gibi gören, akılla anlaşıp naklin
gerçeğine uyamayan, ilmin irfaniyyetini ve mana ariflerini tarih boyu
dışlayan, şeriatı muhammediyeyi içinden çıkılmaz hale getirip çok
fırkalara ayrılmasına sebeb olan, aklın ürettiği fizikten öteye yol
bulamayan bilge kişiler (sesini duyuramayan pek azını tenzih ederim).
Manayı dışlıyan bu hâlinin mahsulü elbette gerçeklere karşı
“biliyorum” edası ile tavır takınan, tasavvuf ve irfaniyyet yoksunu,
mana mahrumu kişiler İslâm’ın irfaniyyet yönünü pek kavrıyamamış,
Hazreti ALLAH’ın Dini İslâmî Kelâm-ı Kadim’de beyanı ve bütün
alemde fiili sıfatlarının tenezzülen zuhur ettiği bir gerçek iken, imanla
şumullü olan emri ilâhiyi “İslâm’ın şartı” gibi yalnız savmu salat,
haccu zekat, kelimeyi şahadet emri ilâhisini İslâm’ın şartı olarak
beyan etmeleri bu emri ilâhilere her ne sebebten olur ise olsun, tâbi
olan Hazreti ALLAH’ın bildirisinin dışında şarta tâbi tutulan
kazazedeleri İslâm’ın umumi manasından tecrit ederek, Âdem
safiyullah’tan kıyamete kadar devam edecek olan Dini İslâmî “beş
şart” ile bitiriveren, avamın bu ibadetlerle yetinmesinin bütün iman
yönünü hallettiğinin inancı ile yetinen zümreler çoğunlukta
26. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
olduklarından, İslâm’ın beş şartını esas kabul eden geniş bir kitle
kendiliğinden oluştu...
Şeriatın manevî yönünü, tarikati, marifeti ve hakikati neden kabul
edemiyorlar? Bu sorunun cevabını aradım, aradım, gördüm buldum,
yaşadım. Kabul edenlerle yaşıyoruz, elhamdü lillâh. Kur’an-ı
yaşıyoruz. Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz vasıtasıyla
bizlere lütfedilen şeriatı garrayı yaşıyoruz. Veraset taşıyan
evliyaullahın Hak rızası için tertibi ilâhi olduğunu Rabbımın
namütenahi rahmetinin sebeplerde zuhurunu gene Rabbımın rahmet
sıfatı ile gördük, noksansız. Ve acebasız yaşamaya bütün gücümüzle
çalışıyoruz elhamdü lillâh!..
Hayat boyu gördüm ki: İnsan olmaya namzet Beniâdem iyi
bildiğinin alimi, bilemediği ilimin cahilidir..
Tasavvuf; dinin manası ve özüdür, ariflik ve irfaniyettir,
sâlikinde bariz zuhuru görülen ehli zikirdir. Kemâl-i aşkı ilâhidir.
“Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecelli ve zuhur
mercii, tevhit dininin manası ve aslı, ilmi ledünninin giriş
26
kapısıdır!.. Rical-i gaybın, mana ünüversitesi sâlikinin
hazırlandırıldığı yerdir!.. Cümlesinin ismi “yol ehlidir” Arapça
“tarik” cemi “tarikat”tır.
Mana Hazreti ALLAH’ın yedinde olup zahirde öğretmenleri
peygamberlerimiz efendilerimizdir ve kıyamete kadar yer yüzünde
eksik olmayan, ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği nedimi ilâhi,
vârisün-Nebiy mürşitler bu yolun öğretmenleridir!...
Bu yönlü mana tedrisatından mahrum olanlar mana yolunun
inkârcılarıdır. Bu zümreyi tanımak zor değildir. Mana yoksunluğu
alametlerini isteseler de ehlinden gizliyemezler. Çünkü maddeden
öteye, manaya yol bulamadıklarından “Settarü’l-uyub” ki, gizleme
sıfatı, rahmeti ilâhiye üzerlerinden kaldırılmıştır. Manayı inkâr
ederler. Bu tavırları o zümre için normaldir. İlme’l-yakıyndan öteye
yolu olmayan bilge kişilerin her devirde tasvip edenleri çoğunluktadır.
ALLAH emeklerini zayi etmesin amin!...
İşin aslını anlatıyorum. Sonsuz olan rahmeti ilâhiyeye; affu
mağfiret deryasında, peygamber efendilerimiz de fikir yürütemezler.
Bu rahmeti ilâhiye üzerinde gizli ilâhlık iddia edercesine fikir
27. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
oynatanlar bu türlü şirke düşmüşlerdir. Gizli değildir. Umumun
inancında ve muamelatında açık, vasıtasız görürsün. Görürsün, cennet
ve cehenneme liste ayarlayan zalim bilgeleri... Bu zümreye gerçeği
kabul ettiremezsin. Salaklığın da haddi ve hududu vardır. Nefsine
insaf et. Dünya bir daha eline geçmez. Reankarnasyon olacak, diye
nefsini avutma. İslâmiyet’te olmadığı gibi, Hazreti ALLAH’ın
sıfatlarına da uygun değildir. Düşünmek küfürdür, iyi bilesin!...
Amentü’nün ihtiva ettiği altı şarta şeksiz ve şüphesiz inandık,
iman ettik. Mutasavvıfinin beyan ettiği imanın şubelerini de zamana
göre nefsimizde tatbikine gayret ediyor, asrı saadetteki bahtiyarların
yaşantılarını örnek alarak zamanın zuhuratına göre yaşamaya çalışıyor
ve yaşıyoruz, elhamdülillâh. Hazreti ALLAH kullarını ihya etmek için
ne halk etmiş ise kıyamete kadar devam edecektir, rahmetini geri
aldığı görülmemiştir. Nasibi olan, iradesini rıza-i Bari’ye uygun
yaşayabilen Mevla’sını bulur.
Şunu kesinkes iyi bilesin ki, aklı din edinip nakle
yaklaşmayanların kendi ürettikleri prensiplerle Kur’an’ın ve Hazreti
Resulullah’ın getirdiği şeriatı idrake ve yaşamaya müsait 27
olmadıklarını, her devirde akılcı ve nakilcinin arasındaki farkı görmek
mümkündür. İnsanlar emri ilâhiyeye uygun sayi gayretleri ile
cehaletten kurtuldukça görecekler ki, her devrin kendine özgü
kemâlatı ve cehaleti vardır. Kemâlattan rahmet, cehaletten zulmet
ve melanet çıkar. Seçme hakkı kulun ilim ve iradesine bırakılmıştır
seçmeyi bil!...
Manevî yaşantı ile “Biz arza nice ayetler indirdik” hitabının
zuhuru daha açık görülecektir. “Ey insan, bu arzı ben yarattım
sen tanzim edeceksin” hitabı ilâhisi düşünce ve hareketlerimin
ana kaynağı olarak, Rabbımın rahmeti ile, teknolojiye ve
medeniyete, ALLAH’ın yasaklamadığı güzelliklere karşı hayran
olduğum gibi, ALLAH’ın yarattığı her şeye, her güzelliğe karşı da
hayranım. Kimseyi hakir görmeme duygusunun abdiâcizde
Rabbımın rahmetinden zuhurunu görmekle Rabbıma hamd
ederim. Kur’an-ı Azimüşşan’daki zikir ayetlerini gördüğüm
kadarı ile belirterek, anlamını bildiğim kadarı ile yazmaya
çalışacağım.
28. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Kütüb-i sittede mevcut zikrullah hakkındaki hadisi şerifleri
yazmak istediğim kitapçığa sığdırmak imkansız olup yalnız,
Kur’an’daki ayetlerle yetinip, lüzumuna binaen Kur’an’a paralel
olarak Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini az da olsa yeri
geldikçe belirtmekte faide umarak bu yönlü inananların
duygularını nurlandıracak, iman zafiyetinden kurtulmaya çaba
göstermeyenlere daha dikkatli olmalarını, “gayretullaha
dokunurum” korkusunun çekingenliğini verebilirsem mutlu
olurum!
28
29. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ZİKRULLAH’A, TASAVVUF’A
KARŞI YANLIŞ TUTUM
Zamanımızda gerçeklere, tarikat ve zikrullaha yapılan hakaret ve
tahribatı Hazreti Kur’an’a, göklerde ve yerdeki ayetlere gönül gözü ile
bakıp göremiyorsa, gönül rahmetinden yoksun, ilmi zahirle yetinmiş,
kanun-u ilâhiyenin cümlesini aklı ve mantığıyla çözdüğünü zanneden,
bu yönlü gerçeklere karşı çıkmaz da ne yapar? Hele na-ehlin sermaye
edindiği, gerçek dışı rehberini bulmuş, vazifesi olmayan, istismarcı ve
çıkarcı kişilerin kucağına itilmiş, ne yaptığını bilemeyen, şaşırmış,
şaşkınlığını aşk zanneden zavallı Beni-âdem!.. Hakikat fukaralarının 29
yemi, başkalarını saflarına çekmek için na-ehle malzeme olmuş...
Ama insaf et, bu ölçü gerçek ölçü değil. Yaptığın tahribatın bu
dünyada cezasını çektiğin gibi mahşerde elbet hesabını soracaklar
veremeyeceksin. Hâl ehlinin fitne çıkar korkusu ile sabırla
beklemesi tertip ve tanzimi ilâhiye karşı haddini bilmesi iman
kemâlatı. ALLAH’ın verdiği vazifeyi yerine getirmede çeşitli
engellerle karşılaştıklarını görüp bildiği halde, sabırla, manevî
vazifelerini seve seve son nefesine kadar devam ettirebilen,
ALLAH’ın taltifi ile hayran! Elçisinin manevî yakınlığı ile
mes’ud, “Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya”nın zevkine
ermiş, ALLAH’ın gücü yanında aczini bilip, haddi aşmamaya
çalışan beşer, vazifesini müdrik bahtiyar insan. (Eğer padişahlar
bu zevki bilseler idi bütün silahlarını kullanırlar, elimizden almak
isterlerdi.) Cebirle rahmet alınmaz; hele gönül hiç alınmaz.
Dikkat!.. İnsan hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise
yaratanını bilmesi için yalnız Beniâdem’e bahşedilmiş rahmettir.
Aşkı ilâhidir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!..
30. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
tasavvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihayetsiz zikretmekle
elde edilir!. Bu rahmeti ilâhiye nail olan sadık insan elbette diğer
emri ilâhilerin birbirinden ayrı olmadığını görüp yaşamaya
çalışan, hazreti insan...
Tasavvufun kolu olan tarikatta adab, usül: Dün yaşayan ehli tarika
dünkü terbiye usulü ne idi? Ne olması lazım? Şer’i hükümlerde içtihat
noksanlığından İslâmî yeteri kadar anlatamadık. Anlattık zamana
göre. İlme’l-yakıyn tahsil görmüş kişileri ayne’l-yakıyn, hakkal-
yakıyn gerçeğinden mahrum ettik. Dünya görüşü açısından mahrum
bir ilmin kanun-u ilâhiyi bütün olarak yansıtmadığını
bilemediğimizden yeterli olamadık.
Madde ilminden başka ilme sahip olmayıp o kadarla iktifa
eden materyalistler dini; felsefede göstereceğinin zanları ile ibadet,
taat ve hakikat yoksunu olduklarını ne kadar gizlemeye
yeltenseler de ehli hakikat nazarında gizleyemediklerini bilemiyen
beş duygunun kuru makinası hâline gelmiş bilgeler! Ehlihal
bilirler ki, dinin felsefesi yoktur. Felsefe beşeridir. Din ilâhidir.
30 Din Hazreti ALLAH’ın cümle kullarına bahşeylediği tertibi
ilâhidir. ALLAH’ın kanunlarını inceleyerek ilâve etmenin ve
noksanlık aramanın kişinin aczinden ve bilgisizliğinden başka
izahı yoktur. Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun
tariki ise kalbden beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz
olarak kalbden beyine giden yola “ehli tarik” denilmiştir...
Felsefeyi tanzimi ilâhi olan tasavvufla eş değer görmeyelim.
Felsefe nefsin ürettiği, maddeden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır.
Maddede her zerrede ALLAH’ın varlığının, tenezzülen fiili
sıfatlarının zuhurunu hissetmektir. Müşterisi azda olsa Tasavvuf,
Manadır, dinin aslı ve özüdür. İhlas, takva, veradır..
Tasavvufsuz yaşamak mümkün değildir. Yalnız felsefe ile akılcı
din ürettik. ALLAH’ın bütün kullarının hayrına ihsan ettiği emri
ilâhileri güya düzelterek, akılcı ve mantık ölçülerine göre din icat
ettik. Bazen sıkıştık, koalisyon yaptık. Gerçeklere yeteri kadar hizmet
ettiğini her iki taraf da iddia edemez. Her ikisinin müşterek mahsulü
zamanımızda bütün çıplaklığıyla arz-ı endam ediyor. Küfrün
perişanlığını çeken insanlar hakikati arıyorlar.
31. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Türk milleti daha çok gerçekleri arıyor. Akılcı din olmadığının,
Aklın ölçüsünün cüz’î, esas olanın nakil olduğunun, dinin her yönünü
aklın ölçemeyeceğinin bilincinde olan toplumlar düşmanlıktan başka
bir şey getirmeyen, Dini İslâm’a mal edilen hurafe ve bidatlardan
kurtularak islamiyeti dünyaya bariz gösterecektir, inşallah.
31
32. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ALLAH’IN MESCİTLERİNDE ALLAH’IN ZİKRİNİ
MEN EDEN ZALİM
ALLAH’ın mescitlerinde ALLAH’ın adının zikredilmesine
engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır!.. Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
gerekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette büyük bir azap
vardır. (Bakara Sûresi, 114)
32 Anlamı açık bu ayet’i celilenin bilmem tefsire ihtiyacı var mı?
Açık seçik beyan edilmişken, zikrullahın aleyhinde beyanlarda
bulunarak önlemler alan bilge kişiler için başka sıfat ve isim
düşünebiliyor musun? ALLAH’ın kullarını ihya etmek için lutfettiği
zikrullahdan kullarını mahrum etmek.. İlim adına tahrip ve harap
etmeye gayret edenlere verilen sıfat zulmeden anlamında zalim sıfatını
nasıl anlıyorlar? İmanlı ve şeriatı Muhammediye’ye bağlı olup da
ALLAH’U TEÂLÂ Hazretlerinin isminin anılmasına teşvik
edecekken aksine zikrullaha cephe almak... Ehli zikrin zevkini ve
hâlini bilmediği halde düzeltiyorum zannı ile ALLAH’ın emrine
muhalefetin başka izahı var mı?
Bu abdiâciz şunu gördüm, kesinlikle şahit oldum İlme’l-yakıynın
verdiği meyveyi ayne’l-yakin, hakkal-yakiynda aramayıp da madde
aleminde aramak keçi boynuzundan bal yemeye benzer. Nasreddin
Hocaya sordular: Niçin keçi boynuzu yemiyorsun? Cevaben buyurdu
ki: Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem. İşte veraset yolu ile
gelen emri ilâhileri diraset yolu ile yani akıl ve mantık yolu ile
halledeceğim iddiasına kalkışanlar kendi gibi düşünenler tarafından
makbul gibi görülse de akıbet hakikat yanında iflasa dönüktür. Kevn
33. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
madde alemidir. Akıl ölçüde pek zorlanmaz. Vahiy yolu ile gelen emri
ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Ziya Paşa şöyle der:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.
Bu veciz kelâm tecelliyatı ilâhi karşısında beşerin aczini bir nebze
de olsa ne güzel ifade ediyor. Onların o türlü meclislerden nasipsiz
oldukları için korkarak girmeleri icap ederken, Hâlâ bilgisizce
zikrullaha karşı tutum ve düşmanlıkları nereye kadar varacak? Ayet’i
kerimenin bariz şekilde zuhur ettiğini tevil ve tefsire lüzum olmadığını
ne zaman anlayacaklar, hakikate yönelecekler...
33
34. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
HAZRETİ ALİ (R.A.)’IN VECİZ BEYANLARI
Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) buyurdular ki: Bir zaman
gelir ki, İslâmiyetin ancak ismi kalır. Yalnız adı müslüman ismidir.
Başkaca hiç bir ibadet ve taat bilmez. Kur’an’ın da resmi kalır.
Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitleri tamir ederler.
İçinde zikrullah yapılmadığından manen haraptır. İşte o zaman
ehlinin şerlileri zamanın ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar. Gene
fitne bunlara döner.
Yukarıda geçen ayet’i kerimeyi yansıttığı için yazmadan
34 geçemedim. İsmail Hakkı Hazretleri: “ALLAH’ım bize zikri kesir
nasip eyle. Küçük ve büyük günahlardan koru.” diye dua etmiştir.
Deniyor ki: Mü’minin üç kalası vardır: Birincisi mescit, ikincisi
zikrullah ve üçüncüsü Kur’an okumaktır. Mü’min bu üçünden
birini yaptığı müddetçe şeytandan korunur. Kal’ada mahfuz
kalır.
Kesinkes bilelim ki, veraset yolu ile gelen zikrullah, ibadet ve
taat, rahmet, mağfiret.. Motamot kalıplaşmış yani basmakalıp
gösterilmek istenen, hakikatte maddeden öte gidemeyen, madde
aleminde zuhuru görülen tecelliyat mana aleminin fer-i ilmel-
yakıyni durumundadır. Ayne’l-yakın ve hakkal-yakın.. Kula nasip
olması rahmeti ilâhi olan ve kişinin sayi gayretinde görülen, ihlasla
yapılan ibadet ve taatların dünya yaşantısında dahi meyvesini
görmek mümkündür. Manevî rehberlerimiz Peygamber
efendilerimizle ALLAH’ın kullarına bahşettiği mekarimi ahlâk,
ahlâk-ı hamide bu türlü rahmeti ilâhiye nail olmak için tertibi
ilâhidir. Cüz’î iraden manevi kazanca müsait kılınmış. Havfu reca
üzre ol. İmanın şartı olan Amentü’yü her halukarda ehli zakir
kulların şahsiyetlerinde bariz görmek mümkündür.
35. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Bu türlü rehber insanların diplomaları ALLAH tarafından
lutfedilmiş olup zuhuru mana ve zikrullahdır. Hazreti ALLAH bu
toplumların harap edilmemesini emrediyor. Maalesef kevni
hakikatlerden öte gitmeyen felsefeci ilim sahipleri, alimler, gerçekleri
Kur’an’da bariz görseler de kabul etmeleri akılcı dinlerine ters düşer.
Kendilerini haklı görmek için bazı yeterli bilgileri olmayan, iradeden
başka bir şeyi düşünemeyen, mürşidine yeteri kadar manevî yakınlık
duymayıp küfürle iman arasında bocalayan ehli tarik onlar için
bulunmaz malzemedir. Bu mevzuda yanlış yaptıklarını yeri geldikçe
anlatmaya çalışacağım, inşallah.
35
36. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
BENİ ZİKREDİN Kİ BEN DE SİZİ ZİKREDEYİM
“Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana
şükredin, sakın bana nankörlük etmeyin.”
(Bakara Sûresi, 152)
Vahiy melâikesi Cebrail (aleyhisselâm) Peygamberimiz
Efendimize tebliğ eyledi: “Ya Muhammed, Hazreti ALLAH yalnız
senin ümmetine bu rahmetini ihsan etti.” ALLAH vaadinden dönmez.
Bu hitabı ilâhiyi unutma. Biz acizlere merhameti ilâhi sonsuz
rahmetinin zikrullah olduğunu beyan ediyor. Ehline malum. Onlar bu
36
türlü rahmeti ilâhileri ALLAH’ın lutfettiği hikmeti ilâhiyi bilerek
mutmain olurlar. Taklidi imanı tahkike dönüştüremeyenler bu türlü
rahmeti ilâhiden mahrumdurlar.
Hac zamanı ticaret yapmakta bir günah yoktur. Arafat’taki
vakfeden ayrılıp akın ettiğinizde meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı anın. ALLAH’ın size gösterdiği şekilde zikredin. Onun
göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiysenizde.. (Bakara
Sûresi, 198).
Hac için niyet edip vazifesini yapmasına engel olmayan ticaretler
için bir günah olmadığını beyanla, meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı size gösterildiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden
önce yaptığınız yanlış zikirlerinizde bilmediğinizden dolayı
mazursunuz. Bütün alem bir nizam üzere kurulmuştur. Demirci dahi
kızgın demire çekici vurur iken rasgele vurmaz. “Üstatsız sanat
haramdır” denildi.
37. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ZİKR’İ CELÎ, ŞEDİT ZİKREDİN
Hac menasikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta
daha kuvvetli bir zikirle ALLAH’ı zikredin. O insanlardan
öyleleri var ki, “bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin
ahirette nasibi yoktur.
(Bakara Sûresi, 200)
Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH buyuruyor ki: Kulum, senin
şahsında ihsan eylediğim rahmetimi görde. Zatımı kesir zikret. Çok
çok anlam taşıyan bu mevzuda kesirin ölçüsü olmayıp, Kur’an’ın çok
37
yerlerinde “zikren kesira” buyurur Hazreti ALLAH, işte bu ayet’i
celîlede. Gaza meydanlarında hasmınızı sindirmek için şecerenizi, kim
olduğunuzu yüksek sesle karşı hasmına olanca gücünle haykırman
hasmının moralini bozar. Psikolojik olarak az da olsa cesaretini kırar.
Eskiden gaza meydanlarında harp taktiği düşmanı sindirmekle
başlardı. Şimdi de gene korkutmak var. Soğuk harp dedikleri. Fakat
taktiklerin şekilleri başka başka. Hazreti ALLAH buyuruyor ki, “işte o
şecerenizi bağırmakla anlattığınızdan daha yüksek bir sesle ALLAH’ı
zikredin.
Menasik-i hacda sadık kullarıma bahşettiğim rahmetlerimi kulum
senin şahsında da ihsan ettim. Bu rahmetimi gör. Zatımı şedit, bütün
gücünle zikret. “Yüksek sesle ALLAH dersen kâfir olursun” diyen,
bilgin geçinenler, merak ediyoruz, bu ayet’i celiyleye mutlaka bir kılıf
uyduracaklar, amma nasıl bir kılıf?!..
Zekerriya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet
göster, dedi. ALLAH buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç
gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbını çok zikret
38. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
sabah akşam tesbih et. (Â’li İmran Sûresi, 41). Vehuve âlâ küllî
şey’in kadir ALLAH (c.c.) her şeylere kadirdir.
Beşerin alışa geldiği ölçüler dışında harikulade hallerin
peygamber efendilerimizde zuhuru, görülmesi unutulmasın diye
ayrıca rahmettir. Her türlü rahmeti ilâhiye karşılık kullarından istediği
ve emrettiği zatını zikretmesi sabah ve akşam bazı ehlî tasavvuf bu
ayet’i kerimeyi esas alarak günlük virtlerini sabah ve akşam olarak
talim buyurmuşlardır.
38
39. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
KADİRÎ, RUFAÎ TARÎKİ’NDEN
GÂLİBİLİĞİN VERİLMESİ
Dergahımız Kadirî ve Rufaî iken ALLAH’ın rahmeti iki nurun
tecellisi olarak lutfedilen “Gâlibîlik” koluyla bahşedilen zamana göre,
hakikatlerin dışına çıkmadan, lüzumuna binaen virdimizi yirmi dört
saatte bir defa olarak, mühim anlarda kaldığımız yeri unutmamak şartı
ile müsait olduğu zaman gecenin nısfına yani yarısına kadar
bitirmemiz lazımdır.
Cennet mekân Hacı Mustafa Yardımedici Efendimiz hayatta iken
39
de virdimiz aynı idi. Gece yarısı ehlî tasavvufa göre güneşin batışı ile
doğuşu ortasıdır. Gece yarısından sonra o günün vird kapısı açılmıştır.
Daha evvelki günün virdi bitmiştir. Bu türlü ölçüler peygamber
efendilerimize ve varislerine verilen rahmeti ilâhiden gayrı
düşünülemez. Felsefecinin ve akılcı dincilerin bu rahmeti ilâhi
bilgilerinin dışında olduğundan nasipsiz gibidirler. Hazreti ALLAH
cümle kullarına zikrullahı nasib etsin sevdirsin inşallah!...
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat
kendilerine zulmettiklerinde ALLAH’ı zikrederler, derhal
günahlarından dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten
günahları ALLAH’tan başka kim bağışlayabilir ki?. Bir de onlar
işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. (Â’li İmran Sûresi,
135).
Hazreti ALLAH: Rahmetimi idrak ettiğin zaman Beni zikredin,
nefsinizden zuhur eden günahları gördüğünüz zamanda Beni zikredin,
tövbe istiğfar edin” buyuruyor. Mevlidi Nebevi’ye başlarken dahi
merhum Süleyman Çelebi’nin:
ALLAH adın zikredelim evvela.
40. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
diye başlaması gibi. Hazreti Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi
vesellem) Efendimizin buyurduğu: ALLAH’tan bir şey
isteyeceğinizde salevat getirerek isteyiniz. Sonunda yine salevat
getiriniz. İki salevat arasında dua ret olmaz. Çünkü Hazreti ALLAH'ın
Kur’an-ı Azimüşşan’da “salevat getiriniz” diye emri vardır. O
bakımdan zikrullah da emri ilâhidir. Zikrullah ile yapılan dua ret
olunmaz. Bunları da bilmek ehli imana göredir.
İmansızlar ancak ALLAH’tan korkmayıp istismara giderek
sihirbazlık yaparlar. Hazreti ALLAH niçin bu türlü duaları kabul
ediyor? diye hemen hatıra gelir. Hazreti ALLAH buyuruyor: Biz
onların iplerini uzatırız. Bu türlü imkanlarını genişletiriz, azabımızı
iyi tatsınlar diye. Onun için: Ey âdem! Haddini bil. İnsan olmak için
Rabbına muhalefet etmeyesin. Delilsiz, rehbersiz bir yere gidilmez.
Dünya böyledir; mana da böyledir. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın bu
yolun sahtelerini ölçü almayasın. Bunu ölçmek için Rabbımız her
kuluna cüz’î irade vermiş. Cüz’î iraden yetmedi ise, hayatta iken
Peygamber Efendimize, hayatta değilse vârisün-Nebiye sor.
40 Bilmiyorsan vârisün-Nebi'yi, dua ve zikrullah ile Hazreti ALLAH’a
sor.
Dünya hiçbir zaman bu türlü rahmetten mahrum değildir. “Bu
zamanda yok” olamaz. Diyen kişi ALLAH’ı yeteri kadar tanımayıp
ona zulmü uygun gören, madde aleminden başka nasip alamamış,
ilmel-yakından öte bilgiye sahip olmayan akılcı dincilerdir.
İnandıkları ilmi samimiyetle kabre götürebilirlerse sonsuz rahmeti
ilâhiyeden nasiplerini alacaklarından şüphe etmesinler denildi.
Nakilci ilme sahip olanlarla da kendilerini indî ilâhide eşit
görmesinler. Zira bu türlü görüş gerçeklerle bağdaşmaz. ALLAH
cümlesini hakikate erdirsin inşallah. “Emanet ehline verilmediği
zaman siz kıyameti bekleyiniz”. Bu tebliğ maddede olduğu gibi esas
mana için belirtilmiştir. Ehli iman gerçeği her zaman aramış ve
bulmuştur.
Tasavvuf ve tarikatın zuhuru budur. Küllî rahmettir.
Tasavvufsuz semavi din olmaz. Tarikat tasavvufun kollarıdır; fıkhın
kollarının mezhepler olduğu gibi. Din ahlak ve güzelliktir.
Çirkinlikler din değildir. Peygamber efendilerimizin bizlere tebliğ
41. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ettiği emri ilâhiler öz olarak mekarimi ahlâktır. Dini olmayanda
mekarimi ahlak olamaz. Varmış gibi görünse de satıhdadır. İçe
yansımaz. Yani manasına hulul edemez. Hemcinsine ve Dinin
manasına tecavüz ve tahrip umumiyetle bu türlü simalarda görülür.
Yukarıda geçen ayet’i kerimede “zikrullah ile tövbe istiğfar
ediniz” beyanındaki rumuzu iyi anla da zikrullaha karşı çıkma. “Karşı
değilim” diyorsun amma Kur’an-ı Azimüş-şan’da ALLAH’ın
beyanına, aşığın aşkına, zakirin zikir zevkini bilmeden ters
düşüyorsun. Dikkat et!.. Tekrar edeceğim: Akılcılık prensibinle bu
türlü rahmeti ilâhiyi ölçmek aklın gücü dışındadır. Onlar ayakta
dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit)
ALLAH’ı hatırlayıp zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler): Rabbımız, sen
bunu boşa yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem
azabından koru. (Â’li İmran Sûresi, 191).
41
42. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
"BU ZAMANDA MÜRŞİT YOKTUR"
DEMEK KÜFÜRDÜR
Zikrullahı icra etmemek için Hazreti ALLAH hiç bahane kabul
etmiyor. “Kulum Beni zikret, kesir zikret. Nasıl bir şekilde olsan da
zikretmeye mani hiçbir hâdise yaratmadım. Ayakta zikret, oturarak
zikret, yan üzeri yatarak da zikret. Dikkat en güzel edepli yatış sağ
yanına yatıştır. Duygusuz olma. Tefekkürle zikret. Bariz, açık olan
tecelliyatı ilâhiden nasip alamıyorsan göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında bak ve düşün. O kuvveti, kudreti ilâhiyi kabiliyetin
42
nispetinde tefekkür ettiğin ve Yüce Varlığın karşısında imanın
nispetinde aczini bilmen seni zikri ilâhi rahmetine nasipli kılar. Men
arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu (Nefsini bilen Rabbını bilir)
hitabını, nefsin terbiyesini hayatı boyunca kendisine vazife edinen
âdem insanlığa namzettir.
O anlamıştır ki, âdem terbiyeye muhtaç yaratılmıştır. Peygamber
efendilerimiz de mekarimi ahlâk-ı anlatmak ve öğretmek için
ALLAH’ın rahmeti olarak gönderilmiş. Peygamberimiz Efendimiz
de; “Ben mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim”
buyurdular. Hiçbir zaman dünyayı boş bırakmamış âdili mutlak
olan Rabbımız. Peygamber efendilerimiz zamanında, gerekse sonra
ALLAH’ın bu türlü rahmetini ihsan ettiğini her an müşahede etmek
mümkündür.
Vârisün-Nebi olan evliyasını kullarına her devirde ihsan eyleyip
cümle kullarını mahrum etmeyen Rabbımız rahmeti ve merhameti ile
bu türlü rahmetini mevcut kılmıştır. Her hangi bir zamanı kastederek
“bu zamanda mürşit yoktur” demek küfürdür. Rabbına zulmü reva
43. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
gördüğünden bu türlü bilgisizliğini şahide ihtiyaç duymadan
kanıtlamış olur.
Namazı bitirince de, ayakta otururken ve yanınız üzerinde
yatarken (daima) ALLAH’ı zikredin. Huzura kavuşunca da
namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minin üzerine vakitleri
belli bir fazdır. (Nisa Sûresi, 103)
Bu ayet’i kerimede zikrullahı ayrı, namazı ayrıca beyan ediyor.
Mü’minler üzerine namazın farz olduğunu ve namazın vaktinde
kılınmasının emri ilâhi olduğunu, ALLAH’ı zikreden mü’min
kullarının huzura kavuşacağını ve namazı da dosdoğru ancak bu
kullarının kılacağını biz acizlere bildiriyor. Hazreti ALLAH Hucurat
Sûresi’nde (ayet 16) buyurur ki: Habibim, o bedevilere söyle: İman
ettik demesinler, İslâm’a girdik, desinler.” Kul “lâ ilâhe illallah”
der İslâm’a girer. Peygamber efendilerimiz vasıtası ile kullarına
verilen yetki bu kadar. Her ne kadar Beniâdem’in tutumu ve
hareketleri imanlı yahut imansız olduğunun tablosunu gösterse de,
netice ALLAH’ın ilminde malum olup, beşerin aczi bu türlü ölçülere
müsait yaratılmamış. 43
“ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa
beşer ölçüsüne göre müslimdir. Manasını yaşıyorsa ALLAH’ın
mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar mü’mindir. İman sahibi
imanın kemâlatı emri ilâhilerin zuhur ve tecellisini gayri ihtiyari
nefsinde zuhurunu müşahede ettiği gibi başka kişilerin de
görmelerini engelleyemez. Bu türlü insanın hayatı örnektir. O
makbul şahıs için bu hâlinde riya düşünülemez.
Bu ayet’i kerimenin anlamına göre namaz, oruç, hac ve zekat
İslâm’ın şartı olmayıp, imanın neşvünema bulduğu mü’minlerde
tecelliyatı görülen sonsuz rahmeti ilâhinin kul üzerinde bariz
tecellisidir. Emri ilâhi umumi ise de büluğa ermemiş çocuklar ve
İslâm’a yeni girmiş kişilerde öğrenme toleransını unutmamalıyız.
ALLAH’ın emri olduğu da hafife alınmamalı. Şu emri ilâhiyi
hafızamıza işleyelim: “Zikrullah sizleri huzura kavuşturacaktır. O hâl
zuhur ettiği zaman namazı dosdoğru kılacaksınız” işareti ile
zikrullahın faziletini beyan ediyor Hazreti ALLAH c.c.
44. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
MÜNAFIKLAR ALLAH’I ZİKRETMEZLER,
YÂD ETMEZLER
Münafıklar ALLAH’ı zikredemezler, yâd eylemezler.
Zikretseler de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır. (Nisa
Sûresi, 142)
Zikrullahın aleyhinde ahkam kesip ALLAH’ın zikrinden kullarını
mahrum eden mana yoksunu bilge kişinin hallerini beyanla Hazreti
ALLAH bu kulluklarının vasıflarını nasıl izah ediyor... Onlar zikreden
bir topluluk gördükleri zaman oradan kaçarlar.
44
O zikir toplumunun içinde hasbelbeşer bulunsalar da angarya
kabilinden zikrullah dudaklarından öte gitmediği gibi, sesleri de
çıkmaz ve cemaatlerde ALLAH’ı yâd etmezler, Cenab-ı Hak'tan hiç
bahsetmezler. Bu türlü insanların şerrinden ehli zikir olarak Rabbıma
sığınırız.
Şeytan içki ve kumar yolu ile ancak aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi ALLAH’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak
ister. Artık vaz geçtiniz değil mi?
(Maide Sûresi, 91)
Bu ayet içki ve kumarı yasaklayan üç ayetin sonuncusudur ve
kesinlik ifade eder. Dünyamızı ve ahiretimizi ihya etmek için türlü
rahmetiyle biz aciz fakat inanan kullarına hayrı ve şerri bildiren
Rabbıma sonsuz hamd olsun. Kişinin dünyasını ve geleceğini
karartan, kötülüklerin anası olan içki ve kumarı büyük günah sayarak,
zararının büyük olduğunu, “zira ALLAH’ı zikretmekten ve namazı da
dosdoğru kılmaktan alıkoymak ister” buyurması ile kullarının aczini
ne güzel ifade ederek bu türlü tehlikelerden sakınmamızı emrediyor.
45. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
İrademizi kanun-u ilâhiye göre tertip ve tanzim yetkisini istisnasız
bütün kullarına bahşetmiş ve kullarının aczine göre "illâ rahmetimden
istifade etsinler" anlamında rahmetini gazabının üstünde tutmuş,
Maide Sûresi, ayet 91’de bildirmesiyle bizleri zikrullahtan ve namaz
kılmaktan alıkoyan günahlardan sakınmamızı hassaten emrediyor.
Rabbıma tazarru ve niyaz ediyor, bütün gücümüzle yalvarıyoruz.
Biz aciz kullarını zikrullahın ve namazın zevkinden mahrum eyleyen
büyük ve küçük günahlardan bizleri yoktan var eden Rabbıma
sığınırız...
45
46. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
RABLARININ CEMÂLİNİ İSTEYEREK
SABAH AKŞAM ZİKREDENLERİ YANINDAN
KOVAYIM DEME
Ve öyle, Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve akşam ona
dua edenleri ve zikir edenleri yanından kovayım deme. Sana
onların hesabından bir şey yok. Senin hesabından da onlara bir
şey yok ki, biçareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am
Sûresi, 52).
46 Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Cenab-ı Hakkı zikreden bir
topluma uğradı. Buyurdu ki: “Ey zikreden cemaat, sizler bir
cemaatsiniz ki, Cenab-ı Hak: Sabah akşam Beni zikreden
kimselerle sen de otur, nefsinin onlarla beraber olmasında sabret,
ayet’i kerimesini sizin sebebinizle inzal buyurdu, diye o cemaati
taltif etmiştir.
Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ederek, nakli
yeteri kadar kabullenemeyip aklın dini tertiplerinin etkisinden
kurtulamayan ashâbın bazıları “İbn Reveha çok zikir meclisi kuruyor,
ashâb-ı toplayıp zikir yaptırıyor” diye şikayet ettiler. Hazreti
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz: ALLAH İbn Revaha'ya rahmeti ile
muamele etsin. Çünkü ALLAH’ın meleklerine karşı övündüğü
zikir meclisini seviyor” buyurdu.
Tevhit dininin özünü idrak edemeyip aklın ölçüsünden başka ölçü
kabul edemeyenler zamanımızda hayli çok olduğu gibi asrı saadette de
mevcutları küçümsenmeyecek kadar çoktu. ALLAH’ın emirlerini
harfiyyen yaşamaya çalışıp ALLAH’ın elçisinin gösterdiği yoldan
sapmamaya çalışan bahtiyarlar da şeriatı Muhammediyeyi yaşadıkları
gibi başkalarına da ikaz ve irşatta örnek idiler.
47. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Bazıları da her ne kadar tevhit dinini kabul ettilerse de beşerin
ürettiği nefsani dinlerini tamamı ile terk edemediler. Çünkü nefsani
din semavi dinden nefsin hazzına daha daha uygun olduğundan
nefsani din nefse daha caziptir. Hayvani şubelerinden geçemeyen
ademde, amentü’ye yani imanın esası olan altı şartına inanmayan
şahıslarda nefsin ürettiği din daha etkileyici olduğundan batıl
inançlarında ehli zikri ehli hakikatı dışlamalarının tarih boyu devam
ettiğini din adına müşahede etmek mümkündür.
Ve dini tedrisatlarda zamanla materyalist inançlara hitap edecek
kalıplara yerleştirilmiş hakikatler felsefeye dönüştürülmek isteği ile
nakle itibar edilmeyip akıl ön plana çıkmış, nakle itibar protokolde
kalmış, (O müttekıy kullarım gayba iman ederler) (Bakara Sûresi
3) hitabı ilâhisini nefsani prensiplerine uygun görmemişlerdir. Bazıları
da yalnız iradeden başka ilim ve talebi kabul etmeyen tasavvuf ehli
dahi hurafe ve bidatten kurtulamamış, tarafı etrafına kötü örnek
olmuştur.
ALLAH’a olan inancını yalnız duyduğu ve işittiği gibi
samimiyetini koruyabilenlerin belirli şahsiyetlerden öğrendikleri 47
kadarıyla samimi olanların rahmeti ilâhiden nasipli olduklarının,
mahrum olmadıklarının her an görülmesi mümkündür. Rahmeti
ilâhidir. Şurasını kesinkes hatırdan çıkarmayalım: Ehlihal yer yüzünde
her zaman mevcut olup “arayan Mevla'sını bulur” kelâmı anlamsız
değildir. Bakara Sûresinin hemen 3. ve 4. ayetlerini bilgilerinize arz
ederim: O müttekıy kullarım gayba iman ederler, namaz kılarlar,
kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar sana
indirilenlere, senden önce indirilenlere ve ahiret gününe iman
ederler. (Bakara Sûresi 3,4)
ALLAH’ın kadrini hakkıyla taktir etmediler. Çünkü
“ALLAH hiç bir beşere bir şey indirmedi” dediler. De ki: Öyle ise
Musa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de
parça parça kağıtlar hâline koyup açıkladığınız, çoğunu
gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da
bilemediğiniz şeyler size öğretilmiştir. (Ya Muhammed:) Sen
ALLAH de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya
dursunlar.
48. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
(En’am Sûresi, 91)
Habibim, sen ALLAH’ı zikret, “ALLAH” de. Kul sıkıştığı, aciz
kaldığı zaman, beşeri gücü bittiği yerde tazarru ve niyaz kasti ile
“ALLAH” der.
48
49. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
ÜZERİNE ALLAH’IN ADI ZİKREDİLMEDEN
KESİLEN HAYVANIN ETİNDEN YEMEYİN.
Üzerine ALLAH’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanlardan
yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar
evliyalarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.
Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de ALLAH’a ortak koşanlar
olursunuz.
(En’am Sûresi, 121)
ALLAH’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanların etinden 49
yenilmesinin haram olduğunu beyanla, şeytan evliyalarının sizinle
mücadelesi zikrullahtan sizi uzaklaştırmakla başlar. İlk anda bariz
zararı görülmese de netice hüsrandır. İster istemez o da ALLAH’a
ortak koşanlardan olur. Umursanmayan küçük günahlar zaman zaman
büyük günaha dönüşür. İnsan her türlü gelişmeye müsaittir. Nefse
fırsat vermemeli.
En güzel isimler ALLAH’ındır (esmaü’l-hüsna). O halde ona o
güzel isimlerle dua edin.
Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar
yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A’raf Sûresi,
180)
Esmaü’l-hüsna ALLAH’ın isimleri, Cenab-ı Hakkın güzel
isim ve sıfatlarıdır. Şu an içinde bulunmakla dünyada şerefli ve
efdali mahluk olan insan ALLAH’ın rahmetinin tecellisi olan
esma ve isimlerinin zuhurunun mahsulüdür. Bütün alem,
mahlukat, cemadat ve felekiyyat ki cem’inin çekirdeği insan
olmaya namzet Beni-âdem’dir. Ve kül olarak Cenab-ı Hakkın
“Hakim” ismine ve “mürebbi” sıfatının zuhuruna senin ruhi ve
50. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
nefsani yönünün ne kadar muhtaç ve elzem olduğunu
bilebilseydin! Dikkat edersen anlarsın. Bir zatın vâris, bais
isimlerine “Baki”, “Kerim”, “Muhyi” ve “Muhsin” ünvanlarına
ruhunun neşvüneması bakımından muhtaçsın.
ALLAH’ın merhameti olarak lutfettiği elçilerini ve vârislerini
inkâra cüret ettikleri gibi, “bu zamanda böyle şeyler olmaz” diye
ALLAH’a zulüm isnat edercesine küfre gitmezlerdi. Rahmet
sıfatlarının tecellisi hiçbir zamanla sınırlı olmayıp, her an mevcut olup
rahmettir. “Siz asrı tan etmeyin” zamanı suçlamayın, ilmi müsait
olmayan kişiler yaptıkları hataları başkalarına yüklemekten
ferahladığını zannederler: Cehalettir.
Müttekıylere şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı
zikrederler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın tahrikini
defederler. (A‘raf Sûresi, 201)
ALLAH’ın ittika sahibi mütteki kulları gayba iman edenlere
verilen sıfat ihlas, takva, vera sıfatı ile taltif görenler, şeytandan bir
tahrik gelirse ALLAH’ı zikrederek şeytanın hilesinden kurtulurlar.
50
Çünkü onlar basiret sahibidirler. Şöyle ki, avamın görüşünün daha
fevkinde görüş sahibidirler. İttika sahibi, müttekıylerin görüşleri
namütenahi değildir. Amma hayrını şerrini idrak edecek kadar
lutfedilmiştir. (Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ).
51. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
TASAVVUFÎ MÜRACAAT (RABITA)
“Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ” ayetini idrak etmiş bahtiyarlar...
Onlar şeytandan tahrik geldiği zaman kendi iradeleri ile izale
edemezlerse ALLAH’ı zikrederek, aczini itiraf ederek (rabıta)
yaparlar. ALLAH’a iltica ederler. Zati sıfatı olan “muhalefetün lil-
havadis” (yarattığı hiç bir şeye benzemeyen) Rabbını bir şekilde
tahayyül etmeden rabıta edemeyeceğinden rahmeti ilâhi olarak kuluna
ferahlık ihsan etmiş. Şeriatıyla yükümlü olduğu ALLAH’ın elçisi
Peygamber Efendimiz ahirete yürümüşse hayatta olan vârisini
ALLAH’a müracaat etmesi için Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem 51
(s.a.v.) Efendimizin talimi üzere rabıta yapar.
ALLAH’a müracaat kastı ile şeriatına tâbi olduğu Peygamber
Efendisinin suretini tahayyül ederek o sureti tahayyül edemiyorsa,
veraset taşıyan mürşidini bir an müracaat kasti ile düşünmesi. Ne için
rabıta etti ise rahmeti ilâhinin bu yönde hemen zuhurunu zevkle
görecek. Ve mutmain olmaması ehliaşk için düşünülemez.
Samimiyetle yapılan rabıta ret olunmaz. Yeter ki mürşidi sahte
olmasın,. Dünyasını değiştiren mürşitlere de rabıta edilmez.
Mürşidin bir ölçüsü de rabıtadır. Misal olarak arz edeyim: İbadet ve
taat anında şeytan engellemek ister. İşte o an kastın ALLAH’a iltica
olarak rabıta yaptığın an bir anda o engelin imha olduğunu göreceksin.
Nefsin ve nahoş hâdiselerin zuhurunda da manen müdahale
istiyorsan hemen Rabbımın lütf-u ihsanı olarak rabıtayı unutma.
Bize üstatlarımızın tavsiyeleri bu veçhile olup, bizde devamlı rabıta
tavsiye edilmemiştir. Na-ehil rabıtayı bilmediği için küfür zanneder.
Kesinlikle bilelim ki, imandır. Amentü’ye küll olarak iman
edenlerin, kitab-ı ilâhiyi, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği şeriatı
52. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
kabul edenlerin, ALLAH’ın lütfu olan tertibi, tanzimi ilâhiyi kabul
etmesi ile yaşayabilen sadıkların, bahtiyarların yolu. Tasavvuftur,
tarikattır. İhlas, takva, vera bu yolda yaşanır. İtminanı kalb tecelli
eder. Mananın zevki kalıcı olur. İmanının verdiği gerçeklerin
güzelliğini nefsin yasak zevkine dönüştürmediği müddetçe mütteki
ve mü’mindir!..
Rahmeti ilâhiyenin kalıcı ve devamlı olmasına en büyük vesile
kalbinde kalası kurulmuş, üzerinde titizlikle durulan, ehlî tasavvufun
yegane ümidi ve silahıdır. “Lâ ilâhe illallah”ın manasını yaşayıp ehli
tevhidin, ehliaşkın yegane ümidi, dayanağı Hazreti ALLAH’ın rızasını
kazanmaktır şunu hatırdan çıkarmayalım. Bu rahmeti ilâhi akılcı
dincilerin ölçülerine göre değildir..
Onlar ibadet ve taat yönündeki emri ilâhileri, zikir meclisinde
olanların cümlesi kemâlatlı kullarımdır hitabı ilâhiyi yeteri kadar
kabul edemezler. Haşa, bu halleri imansızlık değil. Fakat taklitten öte
gitmez. Gitmiş gibi görülse de kalıcı değildir. O kemâlatlı kullarına
benzemez. Sahih-i Buhari’nin (Tecrid-i Sarih Tercümesi) onikinci
52 cildinde Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadisi şerifte “Zikir
meclislerini arayan melâikeler vardır. Zira melâikelerin gıdası
zikrullahdır.” Devam eder... Hadisi Şerif’in nihayetinde
melâikelerinin sualine cevaben “Ey melâikelerim, sizleri şahit
kılarım ki, o mecliste bulunanları korktuklarından emin,
umduklarına nail eyledim. Onlar öyle kemâlatlı kullarımdır ki,
onların yanına şaki gelmez. Onu da affettim” diye buyurdu, Hazreti
ALLAH (c.c.).
İmanları akıl ölçüsünden öte nasip almak istemeyenler için
rahmeti ilâhiler, manevî tedrisat görmediklerinden, onlar için elbette
gariptir. Hüküm ALLAH’ındır. Gerçek ilim ALLAH’ın yed-i
kudretindedir. Hikmet, buyurmuştur. Hikmet, mü’minin kayıp
malıdır, nerede bulursa alsın, hitabı ilâhisi umuma şamil olup (biz
Yusuf’a rüyanın tabirini öğrettik, ona hikmet verdik) buyurduğu gibi
istisnai ilimlerin istisnai vazifelilerde zuhuru görülür.
53. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
İRŞAT VAZİFEMİN VERİLMESİ,
MANEVÎ ZUHURAT
Bu abdiâcizi de cüz’î de olsa bu türlü rahmeti ilâhiden nasipli
eylemiş Hazreti ALLAH’a hamd olsun. Bildiğim kadarı ile, resmiyet
ifade eden elli yedi senelik dervişim. Elli senedir de ALLAH’ın emri,
Hazreti Resulullah’ın beyanı ile irşada vazifeliyim. Şeyhim
Kahramanmaraşlı, Maraş Fatihi Ali Sezai Kurtaran Efendi’nin
halifesi Hacı Mustafa Yardımedici’dir. Şahitler huzurundaki
53
tebliğde kayınpederim, yedi tarikten icazetli Çorumlu Şeyh Hacı
Mustafa Anaç Efendi de mevcut idi ve şahitti. Tebrik edenlerin ilki
idi. Manevî vazifem tebliğ edildi.
Vazifenin bu abdiâcize verilmesinden yaklaşık bir ay evvel 1956
senesi Berat Gecesi Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i Raşidin
efendilerimizin bulunduğu kalabalık manevî bir toplum içerisinde
imtihan oldum. İmtihan kaal değil hâl imtihanı idi. Peygamberimiz
Efendimiz önünde büyük defter bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’a
emirle: “Yaz, Şeyh Sadi Şirazi diye yaz,” buyurdu: İçimden: “Şeyh
Sadi Şirazi çok evveller yaşadı ve ahirete yürüdü” diye düşünürken
Efendimiz: “İkinci Şeyh Sadi Şirazi diye yaz” emrini verdi. Manevî
vazifemde, yaşantımda mizaç itibarı ile Sadi Hazretlerine benzer
yönlerimi görüyorum.
Semavi dinde yeri olmayan, Hazreti ALLAH’a noksanlık isnat
eder gibi pozisyona sakın düşmeyesin, tenasüh yani (reenkarnasyon)
demeyesin. Ömer’ül-Faruk (r.a.) hilafeti zamanında hutbe irad
etmişler ve tenasühün dini İslâm'la bağdaşmadığını, küfür
olduğunu beyan etmiştir. Kuvveti, kudreti ilâhiyi yeteri kadar
54. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
bilemeyenlerin uydurmalarıdır. Halikı Zülcelâl ruh ve ceset bulmak
da güçlük mü çekiyor ki, bu hale tevessül ediyor?
Nasreddin Hoca’ya sordular: “Eskiyen ayları ne yapıyorlar?” diye.
Cevaben: “Ufak ufak parçalayıp yıldız yapıyorlar” diye işin içinden o
gün çıkmıştır. Amma bugün değil. İnsanların kültür seviyesi
yükseldikçe hurafa ve bidatlardan uzaklaşacak, ALLAH’U TEÂLÂ’yı
daha yakın anlayacak, kullukta kusur etmemeye gayret gösterecek.
Tebliğ edildi, şeyh oldum. Mana aleminde, Peygamberimiz
Efendimizin Hulefa-i Raşidin Efendilerimize emri ile, emri
Peygamberi olarak kayd edildi. Kayınpederim Çorumlu Hacı
Mustafa Anaç Efendi manevîyatın emri ile, bu hâdiseden on üç sene
sonra, gene manevîyatın emri ve tasdiki ile, muttali oldum, tariki
Kadirî ve tariki Rufaî’den irşada selahiyetli kılındığımı tebliğ ve
tasdik eden icazetnameyi şahitlerin de tasdiki ile şahsıma tevdi
etmiştir. ALLAH cümlesinden razı olsun.
1968 senesinde şeyhim efendim darülbekaya irtihal ettiler.
Makamı cennet olsun. Yanlış yapmayayım, telaşesi ile Efendimle
54
teberruken, manevîyatın emri ile, Efendimin Nakşibendi
tarikatindan istiharesi çıkan Maraş ve havalisinde vazife isteyenlere
vazife vermesini, Efendimin de Hacı Sami Efendi Hazretlerine
Kadiri’den teberrük makamında emir ile tebliğ ettiklerini muttali
idim.
İstanbul’da Erenköy semtinde bulunan malikhanesine
muhterem damadı cennet mekân Hacı Ömer Kirazoğlu ve bugünkü
halifesi Hacı Musa Topbaş Efendilerin de yardımları ile
Ankara’dan da ziyarete gelen Hacı Necati Efendilerle birlikte ziyaret
ettik. Fakire hayli ilgi gösterdi. Vazifemi tebrik ettiler. Mübarek
ellerini kaldırarak dua ettiler. Orda mevcut olan cemaat da duaya
icabet edip “amin” dediler.
Dua, hatırımda kaldığı kadarıyla manevî vazifemi tasdik
mahiyetinde olup “ALLAH müridini çok eylesin, dünya ve ahiret
işin rast gitsin” idi. Buna benzer hayli dua ettiler ve şu gerçeği
bildirdiler. Makamı cennet olsun, teberrükler Mustafa Efendi ile
ikimiz arasında idi. “Vazife irtihâli ile gene ikimiz arasında kaldı”
buyurdu.
55. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Hacı Sami Efendi hazretleri yeri doldurulamayacak büyük
insandı. Hayatta iken de, irtihâlinden sonra da çok çok tasarrufatını
gördüm. 1956 senesinde Şeyhim Efendim Ulucanlar Mahallesinde
iskan ettiğinde Hacı Sami Efendi Efendimde misafir olarak bir gece,
iki gün kaldılar. Fakir, gidene kadar hizmetinde bulundum. O
hizmetin zevkini hâlâ yaşıyorum.
1956’da iadeyi ziyarete Alemdarzade Mustafa Efendi’nin
İstanbul Yemiş’teki yazıhanesinin üst katında Hazreti ziyaret ettik.
Efendim dahil sekiz kişi idik. Hazreti ALLAH cümlesinin
makamlarını cennet eylesin amin !...
Gavs’ul-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (k.s.) Hazretleri
evladlarına: “Dünya ve ahiret seni mes’ud edecek iki şey tavsiye
ederim: Evliyaya hizmet, fukaraya himmet ” buyurdu.
Kur’an-ı Azimüşşan’dan evliya lafzını kaldırıp, yerine, hiç
manevî anlam taşımayıp, avamın her mevzuda kullandığı “dost”la
iktifa edenler bu türlü füyüzatı ilâhi ve manevî zevkten
nasipsizdirler. Cümlesine ALLAH gani gani rahmet eylesin, bu
55
hususta merak edip soranlara teferruatıyla anlatırım, inşallah.
56. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
GÂLİBÎLİK
Ağustos 1993 tarihinde manevî meclisin kararı ile Kadirî ve
Rufaî tarikının rahmet zuhuru birleşimi “Gâlibî” olarak kol
lutfedildi. O mecliste bulunan ALLAH’ın rahmet sıfatlarının
tecelli ettiği yol bahtiyarları Gavs’ul-Azam Seyyit Abdulkâdir
Geylâni, Seyyit Ahmede’r-Rufaî, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh
Ahmed Kuddusi, daha nice manevî büyüklerimiz tebliğleri ile
hayli kişilerin manalarında da zuhuru görülmüş.ve dosyada
56 mevcuddur Rabbım layık kılsın ve bütün kullarına istifade
etmelerini nasip eylesin. Amin. Rabbımın lutfu ihsanı olarak
“Gâlibîlik” kolu verildi.
ALLAH ve Resulüne inanan insanlar için zevk alsınlar, bilsinler
ki, maksadı ilâhi yalnız madde değil. Bu abdiâciz bazı manevî
tecelliyat ve görgüleri az da olsa açıklamaya çalışıyorum. Beşer
ölçüsüne göre açıklamalarda dün varlık ve riya olur korkusu galipti.
Zaman zaman bu türlü gizliliğin inanan insanlara zarar verdiğini
gördüm. İnsanların anlayacakları ölçüde ehlinin anlatması gerekli.
Çünkü küfür bütün çıplaklığı ile meydana döküldü. Bilenler rahmeti
ilâhiyeyi hâlâ bildiğimiz kadarı ile anlatmıyacakmıyız. “Biz arza nice
ayetler indirdik” yeryüzündeki gökteki ayetleri lutfu ilâhi ile az
çok okuyup zevkini alanlar bu ayetlerden bahsedemiyecekmi?
Ehli bu yönlü manevî ilimlerini gene kabremi götürecekler? O
mana ilmi, dünya için gerekli kılınmış eşyâyı yerinde kullanmayı
bildiğin gibi, metafizik olan manayı da yerinde kullanamıyacak
mıyız? Kullanma yeri dünyadır gafil olmayalım!...
57. TASAVVUF VE ZİKRULLAH
Maddenin felsefesini yaptıkları gibi manayı da, ALLAH’a tazarru
niyaz ederek, samimiyetle tefekkür etsinler. Gerçeği görecek ve
yaşayacaklardır. Bu türlü manevî yolun kadrini, kıymetini idrak eden
kemâlatlı kullarına dahil olacaklardır, inşallah.
Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir
sesle sabah akşam Rabbını zikret, gafillerden olma. (A’raf Sûresi,
205).
Ehli zikrin sabah akşam virt edinmelerini buyurduğu gibi,
duygusuzca olmayıp zikirle beraber tazarru ve niyazı terk etme. Havfu
reca üzere ol. Hafi, senin kulağının duyacağı kadar. İşte o zaman
rahmeti ilâhinin zuhuru ile aczinin, zaafının mahsulü rahmeti ilâhinin
tecellisi ile ürperti zuhur edecek. Miracın ilk safhasıdır. O hâli ne
kadar muhafaza edebiliyorsan kemâlattır. Manevî haller kişinin elinde
olmayıp kudreti ilâhinin yedindedir.
57