SlideShare a Scribd company logo
1 of 4
Download to read offline
KADER RESİMLERİ
Beyaz Arif Akbaş
Jacques Rancière, metinlerini 19. yüzyıl ploretarya tarihine odaklamış ilginç bir
düşünürdür. Fransız işçi hareketi içinde özellikle siyasi olaylara dair çok sayıda kitabı
bulunuyor yazarın. Metis Yayınları bu bağlamda filozofun siyasal sanat yazılarını kapsayan
kitabı Özgürleşen Seyirci’yi dilimize kazandırdı.
“Gören, görmeyi bilmez”: diyen Platon'un mağarasından bugünün gösteri toplumuna
yöneltilen eleştirilere kadar bütün tarih boyunca benimsenen önkabul budur. “Herkesin
kendi yerini bilmesini isteyen filozofun da, ezilenleri bulundukları yere mahkûm eden
yanılsamalardan kurtarmak isteyen devrimcilerin de benimsediği ilke budur. Bakar körlükle
mücadele etmek için hâlâ iki strateji öne çıkıyor. Bunlardan biri körlere göremediklerini
göstermek istiyor (seyirciyi eğitmek): Müze simsarlarının açıklayıcı pedagojisinden tutun,
‘görmeyen’ yurttaşlara tüketim toplumunun imgelerinin istilasına uğradıklarını anlatmaya
çalışan enstalasyonlara kadar benimsenen strateji hep budur. Diğer strateji ise (eyleme
geçirmek) gösteriyi icraya ve izleyiciyi eyleme geçebilen bir insana dönüştürmek suretiyle
görme denen kötülüğün kökünü kazımak istiyor.” Mağaranın içindekiler ne yazık ki sadece
karanlığın yüreğinden gelen suretleri benimseyebiliyorlar. Bu bir avuç kalabalık içinde,
gerçek bir filozof olan kişi, yalnızca ışığa kavuşabiliyor. Fakat geri döndüğünde kimseler ona
inanmıyor. Ve hatta onu cahilce suçluyorlar. Aslında Rancière’nın herkesin kendi yerini
bilmesini isteyen kişiler dediği kanımca pek filozof olmuyorlar. Filozof zaten tüm varlığıyla
bir devrimci entelektüeldir. Marjinaldir, yalnızdır ve yaşadığı toplumdan her daim farklıdır.
Böyle olduğu için onunla birlikte mağara ışığa doluyor. Dediğim manada Popper de
eleştiriyor Platon’u. Gerçi bazı eleştirilerinde Popper haklı bile olsa onun salık verdiği “açık
toplum” da bir zaman sonra hür doğan insanın ayağında bir prangaya dönüşüyor. Platon’un
mağara istiaresindeki kişiler yalnızca sitenin kalın duvarları üstüne düşen kader resimlerini
izliyorlar. Zaten filozof’a göre de insan yansımadan öteye geçip bir idea bulursa sanat sanat
oluyor. Bu ise bizim görme duyumuzla alakalı bir durum. Düşünceyle görmek ise bambaşka
bir şey.
Yazara göre bu kitabın kaynağı, birkaç sene önce ona iletilen, Cahil Hoca kitabında
geliştirdiği fikirlerden yola çıkarak seyirci konusunda benzer bir düşünceyi geliştirip sunma
talebidir.( 1. İsveçli performans sanatçısı ve koreograf Marten Spangberg, 20 Ağustos 2004’te
Rancière’u Frankfurt V. Uluslararası Yaz Akademisi'ni açmaya davet etmişti.) Cahil Hoca,
zekâların eşitliğini ilan edip milli eğitimi entelektüel özgürleşmenin tam karşıtı saymış, bir
cahilin başka bir cahile kendisinin de hiç bilmediği bir şeyi öğretebileceğini öne sürerek 19.
yüzyıl başında skandal yaratmış Joseph Jacotot'nun ayrıksı teorisini ve eşsiz kaderini
anlatıyordu. Rancière’a göre Jacotot'nun fikirleri daha o yüzyılın ortalarında unutulmaya
yüz tutmuştu. Yazar devlet okulunun hedefleri üzerine durgun sularda yapılan tartışmaların
ortasına entelektüel eşitlik taşını atmak için, 1980'lerde bu fikirleri yeniden canlandırmanın
iyi olacağına inanmıştır. Fakat çağdaş sanat düşüncesi içinde, sanat ufku Demosthenes,
Racine ve Poussin gibi isimlerle özetlenebilecek bir insanın düşüncesi nasıl kullanılabilirdi
ki?
Rancière, demin bahsettiğimiz mağara istiaresindeki bu iki stratejinin karşısına basit ama
sarsıcı bir hipotez çıkarıyor: “Görme olgusu herhangi bir zaaf barındırmaz; eylem
konusunda birtakım kısıtlamalara ve hiyerarşilere tabi olduğu varsayılan kişilerin seyirciye
dönüştürülmesi, toplumsal konumların altüst edilmesine katkıda bulunabilir pekâlâ. O
halde seyircinin özgürleşmesi demek, seyircinin gördüğüne ilişkin ne düşüneceğini ve ne
yapacağını bildiğini kabul etmek demektir.” Bu hipotezin ışığında kitap, çağdaş sanat
içinden şu sorulara cevap vermeye çalışıyor: Siyasal sanat veya sanatın siyasallığından ne
anlamak gerekir? Eleştirel sanat geleneğinin ve hayatı sanatsallaştırma arzusunun
neresindeyiz? Meta ve görüntülerin tüketilmesine yöneltilen militan eleştiriler nasıl oldu da
birden meta ve görüntülerin her şeye kâdir olduğunun melankolik bir şekilde kabulüne veya
"demokratik insan"ı hedef alan eski bir eleştiriye dönüşebildi? Bu sorular kitabın içinde
geçen beş bölümde parçalar halinde yanıtlanmaya çalışılıyor. Özgürleşen seyirci; eleştirel
düşüncenin tarihsiz maceralarını ve politik sanatın paradokslarını bu metinlerle daha iyi
anlıyor. Kader resimleri katlanılmaz bir görüntü olurken, kitabın sonuna doğru düşüncenin
görüntüsünü keşfediyoruz.
Jacques Rancière, bu kitabıyla kendi toplumunun kabullerine hapsolmuş seyirciyi bir nebze
olsun özgür kılıyor. Ya da daha genel geçer bir biçimde söylersek bizleri mağaranın dışına
götürecek izlekleri başarılı bir şekilde kuruyor.
Brecht ve Artaud benim sevdiğim ve önemsediğim iki ayrı tiyatrocudur. Brecht'in epik
tiyatrosu ile Artaud'nun vahşet tiyatrosunu özetleyen temel tutumlar seyirci odaklıdır. Biri
için seyirci araya mesafe koymalı; diğeri için bütün mesafeyi ortadan kaldırmalıdır. Biri için
bakışını keskinleştirmeli, diğeri için bakan kişi konumunu dahi terk etmelidir. Rancière’in da
dediği gibi; “Çağdaş tiyatro reformu denemeleri, ilke ve etkilerini karıştırmak pahasına, bu
uzaktan araştırma ile yaşayarak katılma karşıtlığı arasında sürekli gidip gelmiştir. Bu
denemeler tiyatroyu dönüştürdüklerini iddia etmişlerdir, oysa yaptıkları teşhis tiyatronun
ortadan kaldırılmasını öngörüyordu. Bu yüzden, yalnızca Plâtoncu eleştirinin gereklerini
değil, onun tiyatronun kötülüğü karşısına çıkardığı olumlu formülü de benimsemiş olmaları
şaşırtıcı değildir. Platon, tiyatronun demokratik ve cahil topluluğunun yerine, özetini başka
bir beden icrasında bulan başka bir topluluk koymak istiyordu. Tiyatronun karşısına
kimsenin hareketsiz bir seyirci olarak kalmadığı, herkesin matematiksel oranla belirlenmiş
topluluk ritmine göre hareket etmek zorunda olduğu koreografik topluluğu çıkarıyordu; bu
uğurda, gerekirse, kolektif dansa girmeye gönülsüz ihtiyarlar sarhoş edilecekti.” Belki de
başka bir şekilde söylersek Platon seyirciyi elitizme hapsediyordu. Ve onları sahneye
hiyerarşik bir biçimde oturtturuyordu… Seyircilerin hareketli olması bu traji-komik durumu
değiştirmiyordu. Aslında bu sahnede seyirci kurma oyuncaklar gibi ‘düşünce’den çok bir
beden ahengine kurban ediliyordu.
Yazının başlığını “Kader Resimleri” diye koydum. Bu kitabı okurken zaman zaman kendi
seyircisi olduğum sahnemi düşündüm. Tüm varlığım içinde benim kader olarak gördüğüm
resim, benim görme düzeyimi ne ölçüde etkiliyordu? Burada bu yazıyı yazarken evimde
duvarda asılı olan kendimin boyadığı bir tablo var. Bu tabloyu bir zamanlar esriği olduğum
bir insanı anlatmak için yapmıştım. Ben özgür olmadığım için tablodaki görüntü de
zihnimde hapsolmuştu. Sahne de yahut bir tuvalde istediğiniz kadar özgürlük temasını
işleyin. Zihnen ve ruhen böyle bir şey söz konusu değilse eğer izleyenin izlediği de özgür
değildir. Bu arada “Kader Resimleri” filozof Rancière’un başka bir kitabının ismidir.
Özgürleşen Seyirci’nin ardından bu kitap çevrilirse iyi olur diye düşünüyorum. (Not: Sözü
geçen tablo: Olga Sagalakova için yapılmıştır.)
Kitap Eki, Yayım Tarihi: 09.10.2010
Kader resimleri

More Related Content

What's hot

Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve Eserleri
Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve EserleriNecip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve Eserleri
Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve EserleriSalih Temiz Erbaa
 
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...Fdgalgjadg Fhaldfad
 
Tanzimat edebiyatının oluşumu
Tanzimat edebiyatının oluşumu Tanzimat edebiyatının oluşumu
Tanzimat edebiyatının oluşumu serkankocadag
 
Kırık Hayatlar
Kırık HayatlarKırık Hayatlar
Kırık Hayatlarkaosakatki
 
Emin Bülent SERDAROĞLU
Emin Bülent SERDAROĞLUEmin Bülent SERDAROĞLU
Emin Bülent SERDAROĞLUozerfurkan
 
Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi seymaserbetci
 
Kurk mantolu madonna sabahattin ali
Kurk mantolu madonna   sabahattin aliKurk mantolu madonna   sabahattin ali
Kurk mantolu madonna sabahattin aliozankagan
 
Yaşadığım Gibi
Yaşadığım GibiYaşadığım Gibi
Yaşadığım Gibikaosakatki
 
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇ozlembilgic
 
2.yeni edebiyati-sunu
2.yeni edebiyati-sunu2.yeni edebiyati-sunu
2.yeni edebiyati-sunumche66
 
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusu
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusuGari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusu
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusufedvayildiz
 
Theodor W. Adorno Minima Moralia
Theodor W. Adorno   Minima MoraliaTheodor W. Adorno   Minima Moralia
Theodor W. Adorno Minima MoraliaOncü Yıldız
 
Edebiyatta türler
Edebiyatta türlerEdebiyatta türler
Edebiyatta türlerslayturk
 

What's hot (20)

Nazım+hik..
Nazım+hik..Nazım+hik..
Nazım+hik..
 
Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve Eserleri
Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve EserleriNecip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve Eserleri
Necip Fazıl Kısakürek'in Hayatı ve Eserleri
 
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...
Milli unsurların hakimiyeti çerçevesinde atsız ve serdengeçti nin şiirlerinde...
 
Tanzimat edebiyatının oluşumu
Tanzimat edebiyatının oluşumu Tanzimat edebiyatının oluşumu
Tanzimat edebiyatının oluşumu
 
Edebi Akımlar
Edebi AkımlarEdebi Akımlar
Edebi Akımlar
 
Kırık Hayatlar
Kırık HayatlarKırık Hayatlar
Kırık Hayatlar
 
Emin Bülent SERDAROĞLU
Emin Bülent SERDAROĞLUEmin Bülent SERDAROĞLU
Emin Bülent SERDAROĞLU
 
Hazır
HazırHazır
Hazır
 
Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi
 
Sunu12
Sunu12Sunu12
Sunu12
 
Kurk mantolu madonna sabahattin ali
Kurk mantolu madonna   sabahattin aliKurk mantolu madonna   sabahattin ali
Kurk mantolu madonna sabahattin ali
 
Yaşadığım Gibi
Yaşadığım GibiYaşadığım Gibi
Yaşadığım Gibi
 
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇
Fecr i̇ âti̇ şi̇i̇ri̇
 
2.yeni edebiyati-sunu
2.yeni edebiyati-sunu2.yeni edebiyati-sunu
2.yeni edebiyati-sunu
 
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusu
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusuGari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusu
Gari̇p dişinda-yeni̇li̇ği̇-sürdüren-şi̇i̇r-sunusu
 
Tais
TaisTais
Tais
 
Theodor W. Adorno Minima Moralia
Theodor W. Adorno   Minima MoraliaTheodor W. Adorno   Minima Moralia
Theodor W. Adorno Minima Moralia
 
sdafasf
sdafasfsdafasf
sdafasf
 
SANATSAL METİNLER
SANATSAL METİNLERSANATSAL METİNLER
SANATSAL METİNLER
 
Edebiyatta türler
Edebiyatta türlerEdebiyatta türler
Edebiyatta türler
 

Similar to Kader resimleri

Dadai̇zm
Dadai̇zmDadai̇zm
Dadai̇zmsmyye
 
Kadin Filozoflar
Kadin FilozoflarKadin Filozoflar
Kadin Filozoflarymb
 
90 dakikada nietzsche
90 dakikada nietzsche90 dakikada nietzsche
90 dakikada nietzscheTuran SARICAM
 
Jean Paul Sartre kimdir?
Jean Paul Sartre kimdir?Jean Paul Sartre kimdir?
Jean Paul Sartre kimdir?Konu Anlatımı
 
Bir Rönesans ressamı: Rafael
Bir Rönesans ressamı: RafaelBir Rönesans ressamı: Rafael
Bir Rönesans ressamı: RafaelOguz Bülbül
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla DüşünmekPraksisDergi
 
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIKutlu MERİH
 
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...derslopedi
 
20.yüzyıl sanat akımı
20.yüzyıl sanat akımı20.yüzyıl sanat akımı
20.yüzyıl sanat akımıhafize
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3kolormatik
 
Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Redakte.Net
 

Similar to Kader resimleri (19)

Yenidendoğus
YenidendoğusYenidendoğus
Yenidendoğus
 
Dadai̇zm
Dadai̇zmDadai̇zm
Dadai̇zm
 
Akimlar
AkimlarAkimlar
Akimlar
 
Kadin Filozoflar
Kadin FilozoflarKadin Filozoflar
Kadin Filozoflar
 
Chema Madoz Sergi Yorumu
Chema Madoz Sergi YorumuChema Madoz Sergi Yorumu
Chema Madoz Sergi Yorumu
 
90 dakikada nietzsche
90 dakikada nietzsche90 dakikada nietzsche
90 dakikada nietzsche
 
Jean Paul Sartre kimdir?
Jean Paul Sartre kimdir?Jean Paul Sartre kimdir?
Jean Paul Sartre kimdir?
 
Sanat Felsefesi
Sanat FelsefesiSanat Felsefesi
Sanat Felsefesi
 
Atina okulu
Atina okuluAtina okulu
Atina okulu
 
Atina Okulu
Atina OkuluAtina Okulu
Atina Okulu
 
Umberto eco_+
Umberto eco_+Umberto eco_+
Umberto eco_+
 
Bir Rönesans ressamı: Rafael
Bir Rönesans ressamı: RafaelBir Rönesans ressamı: Rafael
Bir Rönesans ressamı: Rafael
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
 
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
 
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...
Batı EdebiyatıNda Edebi AkıMlar...
 
Sanat kuramlari 1
Sanat kuramlari 1Sanat kuramlari 1
Sanat kuramlari 1
 
20.yüzyıl sanat akımı
20.yüzyıl sanat akımı20.yüzyıl sanat akımı
20.yüzyıl sanat akımı
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3
 
Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06
 

Kader resimleri

  • 1. KADER RESİMLERİ Beyaz Arif Akbaş Jacques Rancière, metinlerini 19. yüzyıl ploretarya tarihine odaklamış ilginç bir düşünürdür. Fransız işçi hareketi içinde özellikle siyasi olaylara dair çok sayıda kitabı bulunuyor yazarın. Metis Yayınları bu bağlamda filozofun siyasal sanat yazılarını kapsayan kitabı Özgürleşen Seyirci’yi dilimize kazandırdı. “Gören, görmeyi bilmez”: diyen Platon'un mağarasından bugünün gösteri toplumuna yöneltilen eleştirilere kadar bütün tarih boyunca benimsenen önkabul budur. “Herkesin kendi yerini bilmesini isteyen filozofun da, ezilenleri bulundukları yere mahkûm eden yanılsamalardan kurtarmak isteyen devrimcilerin de benimsediği ilke budur. Bakar körlükle mücadele etmek için hâlâ iki strateji öne çıkıyor. Bunlardan biri körlere göremediklerini göstermek istiyor (seyirciyi eğitmek): Müze simsarlarının açıklayıcı pedagojisinden tutun, ‘görmeyen’ yurttaşlara tüketim toplumunun imgelerinin istilasına uğradıklarını anlatmaya çalışan enstalasyonlara kadar benimsenen strateji hep budur. Diğer strateji ise (eyleme geçirmek) gösteriyi icraya ve izleyiciyi eyleme geçebilen bir insana dönüştürmek suretiyle görme denen kötülüğün kökünü kazımak istiyor.” Mağaranın içindekiler ne yazık ki sadece
  • 2. karanlığın yüreğinden gelen suretleri benimseyebiliyorlar. Bu bir avuç kalabalık içinde, gerçek bir filozof olan kişi, yalnızca ışığa kavuşabiliyor. Fakat geri döndüğünde kimseler ona inanmıyor. Ve hatta onu cahilce suçluyorlar. Aslında Rancière’nın herkesin kendi yerini bilmesini isteyen kişiler dediği kanımca pek filozof olmuyorlar. Filozof zaten tüm varlığıyla bir devrimci entelektüeldir. Marjinaldir, yalnızdır ve yaşadığı toplumdan her daim farklıdır. Böyle olduğu için onunla birlikte mağara ışığa doluyor. Dediğim manada Popper de eleştiriyor Platon’u. Gerçi bazı eleştirilerinde Popper haklı bile olsa onun salık verdiği “açık toplum” da bir zaman sonra hür doğan insanın ayağında bir prangaya dönüşüyor. Platon’un mağara istiaresindeki kişiler yalnızca sitenin kalın duvarları üstüne düşen kader resimlerini izliyorlar. Zaten filozof’a göre de insan yansımadan öteye geçip bir idea bulursa sanat sanat oluyor. Bu ise bizim görme duyumuzla alakalı bir durum. Düşünceyle görmek ise bambaşka bir şey. Yazara göre bu kitabın kaynağı, birkaç sene önce ona iletilen, Cahil Hoca kitabında geliştirdiği fikirlerden yola çıkarak seyirci konusunda benzer bir düşünceyi geliştirip sunma talebidir.( 1. İsveçli performans sanatçısı ve koreograf Marten Spangberg, 20 Ağustos 2004’te Rancière’u Frankfurt V. Uluslararası Yaz Akademisi'ni açmaya davet etmişti.) Cahil Hoca, zekâların eşitliğini ilan edip milli eğitimi entelektüel özgürleşmenin tam karşıtı saymış, bir cahilin başka bir cahile kendisinin de hiç bilmediği bir şeyi öğretebileceğini öne sürerek 19. yüzyıl başında skandal yaratmış Joseph Jacotot'nun ayrıksı teorisini ve eşsiz kaderini anlatıyordu. Rancière’a göre Jacotot'nun fikirleri daha o yüzyılın ortalarında unutulmaya yüz tutmuştu. Yazar devlet okulunun hedefleri üzerine durgun sularda yapılan tartışmaların ortasına entelektüel eşitlik taşını atmak için, 1980'lerde bu fikirleri yeniden canlandırmanın iyi olacağına inanmıştır. Fakat çağdaş sanat düşüncesi içinde, sanat ufku Demosthenes, Racine ve Poussin gibi isimlerle özetlenebilecek bir insanın düşüncesi nasıl kullanılabilirdi ki? Rancière, demin bahsettiğimiz mağara istiaresindeki bu iki stratejinin karşısına basit ama sarsıcı bir hipotez çıkarıyor: “Görme olgusu herhangi bir zaaf barındırmaz; eylem konusunda birtakım kısıtlamalara ve hiyerarşilere tabi olduğu varsayılan kişilerin seyirciye dönüştürülmesi, toplumsal konumların altüst edilmesine katkıda bulunabilir pekâlâ. O halde seyircinin özgürleşmesi demek, seyircinin gördüğüne ilişkin ne düşüneceğini ve ne yapacağını bildiğini kabul etmek demektir.” Bu hipotezin ışığında kitap, çağdaş sanat içinden şu sorulara cevap vermeye çalışıyor: Siyasal sanat veya sanatın siyasallığından ne anlamak gerekir? Eleştirel sanat geleneğinin ve hayatı sanatsallaştırma arzusunun neresindeyiz? Meta ve görüntülerin tüketilmesine yöneltilen militan eleştiriler nasıl oldu da birden meta ve görüntülerin her şeye kâdir olduğunun melankolik bir şekilde kabulüne veya "demokratik insan"ı hedef alan eski bir eleştiriye dönüşebildi? Bu sorular kitabın içinde geçen beş bölümde parçalar halinde yanıtlanmaya çalışılıyor. Özgürleşen seyirci; eleştirel düşüncenin tarihsiz maceralarını ve politik sanatın paradokslarını bu metinlerle daha iyi anlıyor. Kader resimleri katlanılmaz bir görüntü olurken, kitabın sonuna doğru düşüncenin görüntüsünü keşfediyoruz. Jacques Rancière, bu kitabıyla kendi toplumunun kabullerine hapsolmuş seyirciyi bir nebze olsun özgür kılıyor. Ya da daha genel geçer bir biçimde söylersek bizleri mağaranın dışına götürecek izlekleri başarılı bir şekilde kuruyor. Brecht ve Artaud benim sevdiğim ve önemsediğim iki ayrı tiyatrocudur. Brecht'in epik tiyatrosu ile Artaud'nun vahşet tiyatrosunu özetleyen temel tutumlar seyirci odaklıdır. Biri için seyirci araya mesafe koymalı; diğeri için bütün mesafeyi ortadan kaldırmalıdır. Biri için bakışını keskinleştirmeli, diğeri için bakan kişi konumunu dahi terk etmelidir. Rancière’in da dediği gibi; “Çağdaş tiyatro reformu denemeleri, ilke ve etkilerini karıştırmak pahasına, bu uzaktan araştırma ile yaşayarak katılma karşıtlığı arasında sürekli gidip gelmiştir. Bu denemeler tiyatroyu dönüştürdüklerini iddia etmişlerdir, oysa yaptıkları teşhis tiyatronun ortadan kaldırılmasını öngörüyordu. Bu yüzden, yalnızca Plâtoncu eleştirinin gereklerini
  • 3. değil, onun tiyatronun kötülüğü karşısına çıkardığı olumlu formülü de benimsemiş olmaları şaşırtıcı değildir. Platon, tiyatronun demokratik ve cahil topluluğunun yerine, özetini başka bir beden icrasında bulan başka bir topluluk koymak istiyordu. Tiyatronun karşısına kimsenin hareketsiz bir seyirci olarak kalmadığı, herkesin matematiksel oranla belirlenmiş topluluk ritmine göre hareket etmek zorunda olduğu koreografik topluluğu çıkarıyordu; bu uğurda, gerekirse, kolektif dansa girmeye gönülsüz ihtiyarlar sarhoş edilecekti.” Belki de başka bir şekilde söylersek Platon seyirciyi elitizme hapsediyordu. Ve onları sahneye hiyerarşik bir biçimde oturtturuyordu… Seyircilerin hareketli olması bu traji-komik durumu değiştirmiyordu. Aslında bu sahnede seyirci kurma oyuncaklar gibi ‘düşünce’den çok bir beden ahengine kurban ediliyordu. Yazının başlığını “Kader Resimleri” diye koydum. Bu kitabı okurken zaman zaman kendi seyircisi olduğum sahnemi düşündüm. Tüm varlığım içinde benim kader olarak gördüğüm resim, benim görme düzeyimi ne ölçüde etkiliyordu? Burada bu yazıyı yazarken evimde duvarda asılı olan kendimin boyadığı bir tablo var. Bu tabloyu bir zamanlar esriği olduğum bir insanı anlatmak için yapmıştım. Ben özgür olmadığım için tablodaki görüntü de zihnimde hapsolmuştu. Sahne de yahut bir tuvalde istediğiniz kadar özgürlük temasını işleyin. Zihnen ve ruhen böyle bir şey söz konusu değilse eğer izleyenin izlediği de özgür değildir. Bu arada “Kader Resimleri” filozof Rancière’un başka bir kitabının ismidir. Özgürleşen Seyirci’nin ardından bu kitap çevrilirse iyi olur diye düşünüyorum. (Not: Sözü geçen tablo: Olga Sagalakova için yapılmıştır.) Kitap Eki, Yayım Tarihi: 09.10.2010