SlideShare una empresa de Scribd logo
1 de 2455
Descargar para leer sin conexión
Türkçe İmla Kılavuzu − Türk Dil Kurumu
——————————————————————
Türkçe İmla Kılavuzu

Türk Dil Kurumu

2000



Kaynak:
http://ekitap.kolayweb.com/


İçindekiler:

• SUNUŞ
• İMLÂ KURALLARI
• KESMELİ SÖZLER DİZİNİ
• DÜZELTME İŞARETLİ SÖZLER DİZİNİ
• İMLÂ KILAVUZU'NUN 2000 BASKISINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
•A
•B
•C
•Ç
•D
•E
•F
•G
•H
•I
•İ
•J
•K
•L
•M
•N
•O
•Ö
•P
•R
•S
•Ş
•T
•U
•Ü
•V
•W
•Y
•Z



(*)SUNUS


                                                      1
SUNUŞ

Harf sistemini kullanan yazılarda üç türlü imlâ düzeni vardır: 1. Sese (söyleyişe) bağlı imlâ düzeni,
2. Kökene bağlı imlâ düzeni,
3. Geleneğe bağlı imlâ düzeni.

Alfabe sistemi yüzyıllardan beri değişmemiş olan dillerde genellikle geleneğe bağlı imlâ düzeni hâkimdir.
Böyle dillerdeki imlâ düzeni, başlangıçta sese ve kökene bağlı olsa da zaman içinde söyleyişte meydana gelen
değişmeler imlâya yansıtılmadığı için imlâ, söyleyiş veya kökene bağlı olmaktan çıkar ve gelenekleşmiş olur.
Yeni alfabelerin uygulandığı dillerde ise söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni benimsenebilir. Ancak diller sürekli
bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla söyleyiş de sürekli olarak değiştiği için bu tür imlâ düzenlerinde de
zamanla gelenekleşmeler başlar.

Bilindiği gibi Türk alfabesi de 1928'de kabul ettiğimiz yeni bir alfabedir. Tabiî olarak yeni alfabemizde
söyleyiş esas alınmış ve söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni öngörülmüştür. Bu bakımdan yeni Türk alfabesi
dünyada örnek gösterilecek alfabelerden biridir. Ancak aşağıda belirteceğimiz bazı sebepler yüzünden
imlâmız bir türlü yerine oturamamış ve birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu sebepler şunlardır:

1. Dil Encümeni tarafından hazırlanan ve 1929'da yayımlanan İmlâ Lûgati, bütün ihtiyaçlara cevap
verebilecek ayrıntılardan yoksundu. Yeni alfabenin kabul edilmesinden çok kısa bir süre sonra basılan bu imlâ
kılavuzunda birçok eksikliklerin olması tabiîdir. Ancak birkaç yıl içindeki uygulama da göz önünde
bulundurularak eksiklikler giderilebilir ve fazla zaman kaybetmeden ayrıntılı bir imlâ kılavuzu çıkarılabilirdi.
Oysa 1929'daki İmlâ Lûgati'nden ancak 12 yıl sonra, 1941'de yeni İmlâ Kılavuzu basılmıştır.

2. Geç de olsa 1941'de basılan İmlâ Kılavuzu, Türk imlâsının birçok sorununu çözmüş ve imlâda sorun
olabilecek birçok konuyu istikrara kavuşturmuştu. İmlâ kurallarının çoğu 1929'dan 1965'e kadar, tam 36 yıl
hiç değişmemiş ve böylece bir gelenek oluşmuştu. Ancak başına "yeni" sözü eklenerek ve 1. baskı olduğu
belirtilerek 1965'te basılan Yeni İmlâ Kılavuzu bazı değişiklikler getirmiş ve oluşmuş geleneği sarsmıştır. Söz
gelişi 1965'e kadar düzeltme işaretiyle yazılan lâstik, klâsik, plân, Lâtin gibi kelimelerden 1965'te düzeltme
işareti kaldırılmıştır. 1965'e kadar ayrı yazılan baba tatlısı, mine çiçeği, salkım söğüt gibi kelimeler, 36 yıl
sonra birleştirilmiştir. 1965'e kadar arabasiyle, ordusiyle şeklinde yazılan kelimelerin 1965 kılavuzuna göre
arabasıyla, ordusuyla şeklinde yazılması gerekmiştir. Burada birkaç örneğini gösterdiğimiz değişiklikler 1965
kılavuzuyla sınırlı kalmamış, yerleşmiş düzen bir defa sarsılınca artık sık sık değişikliklere gidilmiş ve
imlâdaki istikrar iyice bozulmuştur. Söz gelişi 1965'te sadece batı kökenli kelimelerden kaldırılan düzeltme
işareti, 1970'te lâtif, telâffuz gibi doğu kökenli kelimelerden de kaldırılmıştır. 36 yıllık arabasiyle sözünü
1965'te arabasıyla yapan yeni kılavuz 1970'te bu defa arabasıyle biçimini benimsemiş, 1977'de ise tekrar
1965'e dönmüştür. Meslekî, millî, resmî gibi kelimelerde 1977'ye kadar, tam 48 yıl kullanılan düzeltme işareti
1977'de nispet î'sinin üzerinden kaldırılmıştır. 1965'teki Yeni İmlâ Kılavuzu'yla başlayan ve burada ancak
küçük bir kısmını gösterdiğimiz bu değişiklikler, hem imlâmızdaki gelenek ve istikrarı ortadan kaldırmış, hem
de toplumda birçok tartışmalara yol açmıştır.

1982'de bir anayasa kuruluşu hâline getirilen ve buna göre yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumunun
1985'teki İmlâ Kılavuzu'nda da birtakım değişikliklerin olması tabiîydi. Çünkü Kurum imlâda ilk defa
değişiklik yapmıyordu. Maalesef 1965'te değişiklikler başlamış ve imlâmızdaki istikrar bozulmuştu. Kurumun
istikrarsızlığa bir çözüm araması ve 1985'te çözümünü kamuoyuna sunması çok normaldi. Elbette bu çözüm
teklifine karşı da eleştiriler olacaktı ve oldu. Ancak tartışmaların ardı arkası kesilmediği gibi imlâmızdaki
istikrar da bir türlü sağlanamadı. Bütün bunları göz önünde bulunduran Türk Dil Kurumu, yeni baskı için İmlâ
Kılavuzu'nu tekrar gözden geçirmeye karar verdi. Kurum üyeleri arasından 7 kişilik bir komisyon oluşturuldu.
Talim ve Terbiye Kurulunun edebiyatçı iki üyesi de komisyona davet edildi. Bazen haftada birkaç defa
toplanılarak iki yıla yakın süreyle kılavuz üzerinde çalışıldı. Komisyonun hazırladığı taslak, dört gün boyunca
40 kişilik Bilim Kurulunda tartışıldı ve taslağa son şekil verildi.

Komisyon, yeni baskıda, aşağıdaki hususların göz önünde bulundurulmasına karar vermişti:



                                                                                                                 2
1. İmlâ kuralları mümkün olduğu kadar kesin olmalı ve kesin bir ifade ile belirtilmelidir. Ancak çok zorunlu
durumlarda ikili şekillere ve ihtimallere izin verilmelidir.

2. İmlâ Kılavuzu üzerindeki eleştiriler de dikkate alınarak uzlaşmacı bir yol tutulmalıdır. Yeni değişikliklerle
yeni bir istikrarsızlığa yol açmak yerine imlâmızda az çok gelenekleşmiş hususlar benimsenmeli; tespit edilen
ilkelere aykırı da olsa gelenekleşmiş yazılışlar tercih edilmelidir.

3. İlkeler mümkün olduğu kadar ayrıntılı olmalı ve bol örneklerle açıklanmalıdır.

4. Kılavuzun dizin bölümü geniş tutulmalı, sözlükteki bütün maddeleri, hatta daha fazlasını kapsamalıdır.
Dizine bakan okuyucu, bitişik ayrı demeden her kelimeyi orada bulabilmelidir.

Yukarıdaki kararların uygulanması tabiî ki kolay olmamıştır. Özellikle ilkelerle gelenekleşmiş yazılışlar
arasındaki çelişki bizi sürekli olarak zorlamıştır. En büyük sıkıntının da birleşik kelimelerde ortaya çıktığı
görülmüştür. Birleşik kelimelerdeki bitişik yazma eğiliminin sınır tanımaz bir şekilde yaygınlaşması
karşısında bunu sınırlayıcı bir kuralın getirilmesi şart olmuştu. Yanlış eğilimi yaygınlaştıran düşünce şuydu:
İki veya üç kelimeden oluşan bir yapı; yeni bir nesne, kavram veya hareketi karşılıyorsa bitişik yazılır. Bu
durumda masa saati, duvar saati, masa takvimi, duvar takvimi, beyaz peynir, dil peyniri, şiş kebabı, kuş uçuşu,
lâvanta mavisi, kefal balığı, muhalefet partisi, örümcek ağı, pul biber, yok etmek, var olmak, arz etmek, azat
edilmek gibi binlerce kelimenin bitişik yazılması gerekecekti. Bir kısmı yazılmaya başlanmıştı bile. Evet
bunlar yeni nesne, kavram ve hareketleri karşılayan birleşik kelimelerdi; ama Türk imlâ geleneğinde bunları
bitişik yazmak yoktu. Üstelik bunları bitişik yazmak Türkçenin yapısına da uygun düşmüyordu; bitişik
yazılan kelime, tek kelime gibi algılanıyor ve vurgunun yeri değiştirilebiliyordu. Kara borsa ve yaş çay
kelimelerini bitişik gören spikerlerimiz vurguyu ikinci kelimeye kaydırarak dilimizin vurgu sistemini
bozuyorlardı. Esasen Türkçe; binlerce nesne, kavram ve hareketi tek kelimeyle değil, iki kelimeyle karşılayan
bir dildi ve bugüne kadar olduğu gibi bunların ayrı yazılmasında hiçbir sakınca yoktu. Bu bakımdan
komisyonumuz, öncelikle bitişik yazılan birleşik kelime ile ayrı yazılan birleşik kelime kavramlarını
birbirinden ayırdı ve bitişik yazılanlara bitişik kelime denmesini uygun gördü. Ses düşmesi, ses türemesi ve
vurgunun yer değiştirmesiyle kaynaşmış hâle gelen bitişikler dışındaki bitişik kelimeler için şu kuralı getirdik:
Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik
kelimeler bitişik yazılır. Demek ki bitişik yazılmak için yeni bir kavramı karşılamak yetmeyecekti;
kelimelerden en az birisinin anlam değişmesine uğraması şart olacaktı ve bu değişik anlam, kelimenin
yalnızken taşıdığı anlamlardan biri olmayacaktı; birleşme sırasında ortaya çıkacaktı. Söz gelişi kapı kolu,
kapı'dan da kol'dan da farklı yeni bir nesnenin adıdır; ama birleşiği oluşturan her iki kelime de kendi anlamını
korumaktadır. Kol kelimesi "insanın kolu" anlamında olmadığı için ilk bakışta anlamca farklılaşmış
görünüyorsa da kol'un bu anlamı yalnız kullanıldığında da mevcuttur; anlam farklılaşması birleşme sırasında
olmamıştır; o hâlde bu birleşik, ayrı yazılmalıdır. Buna karşılık bir alet adı olan kargaburnu sözünde ne karga
ne burun vardır; bu kelimeler birleşme sırasında kendi anlamlarından çıkmışlar ve benzetme yoluyla yeni bir
nesneye ad olmuşlardır; o hâlde bu birleşik, bitişik yazılmalıdır. İmlâ kuralları bölümümüzde bütün bunlar
gruplara ayrılarak ve bol örneklerle desteklenerek gösterilmiştir. Ayrıca gelenekten gelen bütün bitişik
kelimeler de mümkün olduğu kadar sınıflandırılarak ayrı ayrı maddeler hâlinde belirtilmiştir. Aynı şekilde
ayrı yazılan birleşik kelimeler de sınıflandırılmış ve madde madde gösterilmiştir. Hangi tür birleşik kelimenin
bitişik yazılışının gelenekleştiği tabiî yine de tartışılacak bir konudur. Biz böyle durumlarda bütün imlâ
kılavuzlarına başvurarak bitişik yazılışı gelenekleşmiş olan yapı ve kelimeleri belirlemeye çalıştık.

İmlâ kılavuzlarının büyük çoğunluğunda bitişik olanları gelenekleşmiş saydık. Bitişik veya ayrı yazılışlar
çeşitli imlâ kılavuzlarında farklılık gösteriyorsa tabiî ki yukarda belirlediğimiz kurala uyduk. Bu arada birçok
imlâ kılavuzunda bitişik yazılan fakat yaygın olarak kullanılmayan yapı ve kelimeleri de gelenekleşmiş
saymadık.

Hane, zade, name, perver, perest gibi kelimelerle, Farsça kurala göre oluşturulan yemekhane, dayızade,
beyanname, vatanperver, putperest gibi birleşiklerle yine Farsça ve Arapça kurallara göre oluşturulan
ehvenişer, gayrimenkul, methüsena, özbeöz, daüssıla, aleykümselâm, maşallah, fisebilillâh gibi birleşiklerin
bitişik yazılması tabiîdir. Bunlar kalıp olarak, tek bir kelime gibi dilimize yerleşmişlerdir ve bu kalıplar yeni


                                                                                                                    3
kelime yapımında artık kullanılmamaktadır. Buna karşılık Türkçe kurallara göre kurulan benzer anlamlardaki
birleşiklerin, gelenekleşmedikleri takdirde bitişik yazılmalarına gerek yoktur. Söz gelişi aş evi, doğum evi ayrı
yazılır. Bu örneklerde kelimeler kendi anlamlarını korumaktadır ve aynı yapıyla huzur evi, konuk evi gibi pek
çok yeni terim yapılmıştır.

Kuruluşların kanunca belirlenmiş adlarına da İmlâ Kılavuzu'nun müdahale etmesi düşünülemez. Dışişleri
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu gibi kuruluşların özel adları tabiî ki kanunda belirlendiği
gibi kullanılacaktır; ancak bir kuruluş adı söz konusu olmayıp kavramlardan bahsediliyorsa bunların iç işleri,
yüksek öğretim şeklinde ayrı yazılması, imlâ kurallarımızın gereğidir.

Uzun ünlülerin belli durumlar dışında gösterilmemesi, kesmesiz söylenişi yadırganmayan kelimelerde kesme
işaretlerinin kullanılmaması, Arapça ve Farsça kurallara göre oluşturulmuş birleşik yapıların tek bir kelime
şeklinde bitişik yazılması ve bunlarda kesme, kısa çizgi gibi birtakım işaretlerin kullanılmaması vb. kurallar
tabiî ki ilmî yayınları içine almaz. Eski metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan
alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda, bu çalışmaların gerektirdiği yazılış ve işaretlere başvurulabilir; bu hususa
kuralların ilgili bölümlerinde de yer verilmiştir. Ağızlara ait farklı söyleyişlerin de bilimsel çalışmalarda ve
sanat eserlerinde gösterilebileceğini unutmamak gerekir.

Kılavuz hazırlanırken bugüne kadarki bütün kılavuzlara bakılmış ve imlâda sorun olan birçok husus veya
kelimenin eski kılavuzlarda yer almadığı hayretle görülmüştür. Biz, hiçbir konunun açıkta kalmamasına,
sorun olan her nokta ve kelimenin kılavuzda yer almasına çalıştık. Bu bakımdan elimizdeki kılavuz, bugüne
kadarki en ayrıntılı kılavuz olmuştur. Bütün bunlara rağmen imlâda istikrara kavuşmak, bütün toplumun
uzlaşmasına ve bundan da önemli olarak herkesin imlâda titizlik göstermesine bağlıdır. Özellikle her gün
insanımızın eline ulaşan basın yayın organlarının gerekli titizlik ve duyarlığı göstermesi şarttır.
Gazetelerimizde imlâ kurallarına uyulursa bu dalga dalga bütün topluma yayılır. Tabiî okullarımızda imlâ
kurallarının titizlikle öğretilmesi ve konunun öneminin öğrencilere benimsetilmesi temel şarttır.

Bu kılavuzdan sonra da şüphesiz eleştiriler olacaktır. Yapıcı eleştirilerin dikkate alınacağı da muhakkaktır.
İmlâ konusunda toplumca göstereceğimiz duyarlık, bu kılavuzun işlevinin daha iyi bir şekilde yerine
getirilmesini sağlayacaktır.

Türk Dil Kurumu



OKUYUCULARIN DİKKATİNE

1. Okuyucular İmlâ Kılavuzu'nun yalnız dizin bölümünü kullanmakla kalmamalı, kurallar bölümünü de
okumalı, hatta sık sık bu bölüme de başvurmalıdırlar.

2. “İmlâ Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir. Uyarılar, yanlış anlamaları ve sık yapılan hataları
önleyici niteliktedir.

3. Yine kurallar bölümünde, bazı bölüm ve cümlelerin sonunda bk. veya krş. şeklinde göndermeler yer
almıştır. Kılavuzu kullananlar, gönderilen yere baktıkları takdirde konuyu daha iyi anlayacaklardır.

4. Kılavuzun dizin bölümüne, bitişik yazılsın, ayrı yazılsın bütün kelimeler alınmaya çalışılmıştır. Bitişik
yazılan birleşik fiillerde hem −ma'lı, hem −mak'lı mastarlar alınmış; ayrı yazılanlarda −mak'lı mastarlarla
yetinilmiştir.

5. Ver−, bil−, dur−, kal− yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, kalıplaşmış olanlar dışında, dizine
alınmamıştır. Buna karşılık sınırlı sayıda fiille kullanılan gel−, koy−, yaz− yardımcı fiilleriyle kurulanlar
dizinde gösterilmiştir.



                                                                                                                 4
6. Dilimizde iki şekilde kullanılan kelimeler vardır: Üzere−üzre, sahife−sayfa, İbranîce−İbranca gibi. Bu tür
kelimelerin her iki şekli de yanlış olmadığı için dizinde kendi sıralarında ayrı ayrı yer almışlardır.

7. Dizinde, bazı sözlerin yanında yay ayraç içinde açıklamalar verilmiştir. Açıklamalar, kelimelerin doğrudan
doğruya tanımını veya anlamını vermek üzere konulmamıştır. Sadece kelimenin ne olduğunu açıklamak ve
karıştırılabilecek benzer kelimelerden o kelimeyi ayırmak için açıklamalara başvurulmuştur.

8. Eklerle kullanılırken bazı kelimelerin sonlarında çeşitli ses olayları meydana gelmektedir. Ağaç, kâğıt,
kavak gibi kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında sonlarındaki ünsüz tonlulaşmaktadır: ağacı, kâğıdı,
kavağı... Bazı kelimeler ise son hecedeki ünlülerini düşürmektedirler: gönlü, zikri, ağzı... Bütün bu değişmeler
dizinde ağaç,−cı; gönül,−nlü şeklinde gösterilmiştir. Eklerle kullanılırken değişime uğramayan kelimeler için
herhangi bir belirtmeye ihtiyaç duyulmamıştır. Söz gelişi hukuk kelimesi dizinde sadece hukuk şeklinde yer
almaktadır. Bu, −u ekini aldığı zaman kelimenin hukuku şeklinde olduğunu, asla hukuğu şekline dönmediğini
gösterir. Ancak bu konuda da ikili şekillerin bulunabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir: yoku~yoğu,
ağza~ağıza, göğse~göğüse.

Bazı alıntı kelimelerde son hecede kalın ünlü bulunduğu hâlde, ek ince olarak gelmektedir. Bu durum da
dizinde gösterilmiştir: kalp,−bi, saat,−ti.

9. İsim tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ek alırken araya bir n sesi girer: kaynanadilini, dereotunu...
Bu tür birleşik kelimelerin çok az bir kısmında n bulunmaz: ayakkabıyı, yüzbaşıyı. Eki −yı şeklinde alanlar
dizinde gösterilmiştir. Bu şekilde gösterilmeyenlerin eki −nı şeklinde aldığı unutulmamalıdır.

İsim tamlaması yapısındaki yer adlarında ise ek hangi şekilde olursa olsun gösterilmiştir. Adapazarı'nı,
Altınözü'nü...

10. Dilimize mal olmamış kelimeler (ödünçlemeler) dizinde eğik yazı ile ve özgün imlâları korunarak
belirtilmiştir: check−up, fuel−oil...

Türk Dil Kurumu




(*)KURALLAR



HARFLER VE ALFABE



Harfler

Dildeki sesleri gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlere harf denir. Harf ile ses terimlerini birbirinden ayırmak
gerekir. Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşim olarak tanımlanan ses, dili
oluşturan en küçük birimdir. Harf ise seslerin yazıdaki karşılığıdır.

Türk alfabesi

Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir.


                                                                                                                  5
Türk alfabesi, Lâtin harfleri esas alınarak, 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı kanunla tespit ve kabul edilmiştir. Bu
kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır.

Türk alfabesindeki harfler, kanuna göre aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:

Yeni Türk yazı sisteminde her ses için ayrı bir harf ilkesi gözetilmiştir. Ancak, boğumlanma noktaları farklı
olan, kalın ve ince olmak üzere iki türü bulunan g, k, l sesleri için birer harf yeterli görülmüştür (bk. Düzeltme
işareti 2).

Lâtin harflerini kullanan yabancı milletlerin yazı sistemlerinde büyük i harfi noktasız yazılır. Ibsen, Illinois,
Indiana, Innsbruck, Ionesco, Iowa, Istrati gibi. Türk imlâ kurallarında da yabancı isimlerde büyük i harfinin
noktasız yazılışı benimsenmiştir. Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde bu tür isimler noktasız yazılır; ancak, bu
isimler i sırasında yer alır.

Yabancı alfabelerde kullanılan q, w, x harfleri; sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ... p, q, r ... ...v, w, x, y
sırasına göre yer alır.

SESLER VE SES UYUMLARI

Türkçede sesler, ünlüler ve ünsüzler olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

Ünlülerin nitelikleri

Dilimizde 8 ünlü vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.

Bunlar, çıkış yeri ve dilin durumuna, dudakların durumuna, ağzın açıklığına göre şu şekilde sınıflandırılır:

A. Çıkış yeri ve dilin durumuna göre

1. Kalın ünlüler: a, ı, o, u

2. İnce ünlüler: e, i, ö, ü

B. Dudakların durumuna göre

1. Düz ünlüler: a, e, ı, i

2. Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü

C. Ağzın açıklığına göre

1. Geniş ünlüler: a, e, o, ö

2. Dar ünlüler: ı, i, u, ü

Ünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir:

DÜZ

YUVARLAK



Geniş


                                                                                                                    6
Dar

Geniş

Dar

Kalın

a

ı

o

u

İnce

e

i

ö

ü

Uzun ünlü

Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren
kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin
gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat,
ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa
söylenir.

Uzun ünlülü kapalı hecelerle biten kelimeler ünlüyle başlayan ek aldıklarında veya yardımcı fiillerle birlikte
kullanıldıklarında, açık hâle gelen hecenin ünlüsündeki uzunluk çoğunlukla yeniden ortaya çıkar: esas / esasen
(esa:sen), esası (esa:sı); hayat / hayatı (haya:tı); kanun / kanunen (ka:nu:nen), kanunî (ka:nu:nî); ruh / ruhum
(ru:hum), ruhanî (ru:ha:nî); usul / usulü (usu:lü); vicdan / vicdanen (vicda:nen), vicdanî (vicda:nî); ahbap
olmak (ahba:b olmak), hitap etmek (hita:b etmek). Bazı örneklerde bu durumda da kısalma görülür: beyaz /
beyazı, can / canım, Kemal / Kemal'i, kitap / kitaba, meydan / meydana, meydana gelmek.

Uzun ünlüler, belli durumlar dışında yazıda gösterilmez: adalet (ada:let), badem (ba:dem), beraber (bera:ber),
idare (ida:re), ifade (ifa:de), işaret (işa:ret), kaide (ka:ide), numune (numu:ne), rica (rica:), şair (şa:ir), şive
(şi:ve), şube (şu:be), vali (va:li), vefa (vefa:).

Ünlemlerde ünlemin şiddetini ve hecenin uzunluğunu ifade etmek üzere iki veya üç ünlü yan yana gelebilir:
Oooh, aaah. Bu tür örneklerde ünlüler ayrı ayrı değil uzun olarak telâffuz edilir.

Eski yazılı metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda
uzun ünlüler özel işaretlerle gösterilebilir.

Düzeltme işareti

Düzeltme işaretinin (^) iki görevi vardır: Uzatma ve inceltme. Bu işaretin kullanılacağı yerler aşağıda


                                                                                                                   7
gösterilmiştir:

1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin
üzerine düzeltme işareti konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem
(bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin); aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık
(vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti); hala
(babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).

Yazılışları bir, işlevleri ve okunuşları farklı olan Arapça bi−, Farsça bî− ön eklerini birbirinden ayırt etmek
için okunuşu uzun olan Farsça bî− ön ekinde düzeltme işareti kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız),
bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi).

UYARI : Katil (< katl = öldürme) kelimesiyle karışma ihtimali olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren)
kelimesinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada düzeltme işaretinin k'yi
ince okutması endişesi etkili olmuştur.

2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerde g, k, l ünsüzlerinin ince okunduğunu
göstermek için, bu ünsüzlerden sonra gelen a ve u sesleri üzerine düzeltme işareti konur: dergâh, gâvur,
ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût; ahlâk,
billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, sülâle,
telâş, üslûp.

Batı kökenli kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: klâsik,
lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm.

UYARI : Lâik sözünde l ince okunur, a uzatılmaz.

Ses yansımalı kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: lâpa
lâpa, lâp lâp, lâkırdı, lâppadak.

3. Nispet î'sini göstermek için düzeltme işareti kullanılır: ahlâkî, dâhilî, dünyevî, edebî, fikrî, haricî, iktisadî,
insanî, medenî, sıhhî, siyasî. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslâm) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi
ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması
önlenmiş olur.

Söyleyişte kısalmış olan nispet î'lerine düzeltme işareti konmaz: çengi, çini, tiryaki, zenci; Kutsi, Necmi,
Ruhi.

Nispet î'si bazı Türkçe kelimelerde de kullanılır: altunî, bayatî, gümüşî, kurşunî. Bu örneklerde ikinci heceler
de uzun söylenir.

Türkü (< Türkî), varsağı (< Varsağî), Hüsnü, Lütfü, kırmızı gibi kelimelerde nispet î'si ünlü uyumlarına
uymuştur.

Nispet î'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: ciddîleşmek, ciddîlik,
millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.

Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde düzeltme işareti almamış olan kelimeler önce gelir.

adet (sayı)

âdet (gelenek, alışkanlık).

Ünsüzlerin nitelikleri


                                                                                                                           8
Dilimizde 21 ünsüz vardır: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z.

Ünsüzler ses tellerinin titreşime uğrayıp uğramamasına göre iki gruba ayrılır:

1. Tonlu (yumuşak) ünsüzler,

2. Tonsuz (sert) ünsüzler.

Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere tonlu (yumuşak) ünsüzler adı verilir: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y,
z.

Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere tonsuz (sert) ünsüzler denir: ç, f, h, k, p, s, ş, t.

Türk alfabesinde her ünsüz bir harfle yazılır. Buna karşılık Almanca, Fransızca, İngilizce, Macarca gibi
dillerde tek sesi göstermek için ikili veya üçlü harfler de kullanılır: ch, cs, cz, sch, sh, sz, zs gibi. Bunlar,
sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ch, cs ... şeklinde alfabetik sıraya girerler.

Lâtin alfabesine dayanan Çek, Hırvat, Romen vb. ulusların yazı sistemlerinde birtakım özel harfler de vardır: ,
š, ~, c gibi.

Bugünkü Türkiye Türkçesinde kökeni Türkçe olan kelimelerin sonunda tonlu (yumuşak) b, c, d, g ünsüzleri
bulunmaz: ağaç, ak, at, büyük, ip, ot, saç, üç, yoğurt, yurt. Ancak, anlam farkını belirtmek üzere ad, od, sac
gibi birkaç kelimenin yazılışında buna uyulmaz: ad (isim), at (binek hayvanı); od (ateş), ot (bitki); sac (yassı
demir), saç (kıl).

Dilimizdeki alıntılar da hac, şad, yad gibi birkaç örnek dışında, kelime sonunda tonsuzlaşma kuralına
uymuştur: sebep (< sebeb), kitap (< kitab), bent (< bend), cilt (< cild), bant (< band), etüt (< etüd), metot (<
metod), standart (< standard), ahenk (< aheng), hevenk (< aveng), renk (< reng). Bu gibi alıntılar ünlü ile
başlayan bir ek aldıklarında tonsuz (sert) ünsüzler tonlulaşır (yumuşar): sebep / sebebi, kitap / kitabı, bent /
bendi, cilt / cildi, etüt / etüdü, metot / metodu, ahenk / ahengi, hevenk / hevengi, renk / rengi. Buna karşılık
bank, tank gibi birkaç yabancı kelime bu kurala uymaz.

UYARI : Bazı alıntı sözlerde tonlulaşma (yumuşama) olmaz: ahlâk / ahlâkın, cumhuriyet / cumhuriyete, evrak
/ evrakı, hukuk / hukuku, ittifak / ittifaka, sepet / sepeti.

Birden fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri iki ünlü arasında kalınca tonlulaşarak
(yumuşayarak) b, c, d, ğ'ye dönüşür: çalap / çalabı, kelep / kelebi; ağaç / ağacı, kazanç / kazancı; geçit /
geçidi, kanat / kanadı; başak / başağı, bıçak / bıçağı, çocuk / çocuğu, dudak / dudağı, durak / durağı, uzak /
uzağı.

Tek heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ise iki ünlü arasında kalınca çoğunlukla korunur:
ak / akı; at / atı; ek / eki; et / eti; göç / göçü; ip / ipi; kaç / kaça, kaçıncı; kök / kökü; ok / oku; ot / otu; saç /
saçı; sap / sapı; suç / suçu; üç / üçü, üçüncü. Ancak, tek heceli olduğu hâlde sonundaki ünsüzü tonlulaşan
(yumuşayan) kelimeler de vardır: but / budu, dip / dibi, gök / göğü, kap / kabı, kurt / kurdu, uç / ucu, yurt /
yurdu.

Dilimizde tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç−tı, aş−çı,
bak−tım, bas−kı, çiçek−ten, düş−kün, geç−tim, ipek−çi, seç−kin, seç−ti, süt−çü. Buna karşılık üçgen, dörtgen,
beşgen, dikgen, çokgen kelimeleri bu kurala uymaz.

Büyük ünlü uyumu

Dilimizde bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de
kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyun,


                                                                                                                           9
boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük.
Buna büyük ünlü uyumu adı verilir.

Dilimizde büyük ünlü uyumu kuralına uymayan birkaç kelime vardır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak,
kardeş, şişman.

Büyük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir: ahenk, badem, ceylân, çapari, çiroz, dükkân,
fidan, gazete, hamsi, kestane, kiraz, kitap, liman, limon, maden, manifatura, metal, meydan, mikrop, minare,
model, nişan, nişasta, pehlivan, rüzgâr, selâm, terazi, tercüman, tezgâh, tiyatro, valiz, vida, viraj, yadigâr,
ziyafet, ziyaret. Ancak bazı alıntı sözler büyük ünlü uyumuna uydurulmuştur: duvar (< di:va:r), kalıp (<
ka:lib), pırlanta (< brillante), surat (< su:ret).

Dilimizdeki −daş (−taş), −gil, −ken, −ki, −leyin, −(ı, i, u, ü)mtırak, −(ı, i, u, ü)yor ekleri de bu kurala uymaz:
gönüldaş, meslektaş; dayımgil, baklagiller; çalışırken, durmazken; akşamki, yarınki; akşamleyin, sabahleyin;
ekşimtırak, yeşilimtırak; geliyor, gülüyor, içiyor, örüyor.

Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelerde ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar:
adalet−sizlik, anne−si, elma−lı, harita−cılık, hangi−si, içiyor−lar, kardeş−lik, kare−li, kitap−lardan,
metod−umuz, meslektaş−ımız, şişman−lık, tarih−çilerimiz, veriyor−du.

Ancak, bazı alıntı kelimelerde ünlüsü kalın olan son heceden sonra ince ünlülü ekler getirilir: alkol / alkolü,
emlâk / emlâkçilik, hakikat / hakikati, helâk / helâkimiz, kabul / kabulü, saat / saate, sadakat / sadakatten. Bu
örneklerde ekin ince olmasının sebebi, kelimelerin sonundaki ünsüzlerin incelik özelliği taşımasıdır.

Küçük ünlü uyumu

Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür:

1. Bir kelimenin birinci hecesinde düz bir ünlü (a, e, ı, i) varsa, sonraki hecelerde de düz ünlüler bulunur:
anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek.

2. Bir kelimenin birinci hecesinde yuvarlak bir ünlü (o, ö, u, ü) varsa, yuvarlak ünlülü heceyi izleyen ilk
hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlüler bulunur: boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk,
yoklamak, vurmak, yumurta, uçtu, önde, özlemek, güreşmek, sürmek.

Bu tür kelimelere geniş düz (a, e) ünlü taşıyan bir ek geldiği zaman sonraki hecelerin ünlüleri geniş düz (a, e)
olabildiği gibi düz dar (ı, i) da olabilir: boylarını, uygunlaşır, günleri, öndeyiz, yoldayız. Bu durum küçük ünlü
uyumuna aykırı değildir.

Dilimizde küçük ünlü uyumuna aykırı bazı kelimeler vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun,
kavurmak, kavuşmak, savurmak, yağmur.

Küçük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos,
profesör, aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin, vakur. Ancak bazı alıntı sözler küçük ünlü
uyumuna uydurulmuştur: müdür (< müdi:r), mümkün (< mümki:n), müşkül (< müşkil).

Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar: kavun−u, yağmur−luk,
mümin−lik, müzik−çi.

Unutmamak gerekir ki, Türkiye Türkçesindeki kelimelerin ünlü düzenini, büyük ünlü ve küçük ünlü
uyumlarıyla, birinci heceden sonra o, ö seslerinin bulunmaması kuralı birlikte belirler. Bu ünlü düzeni ve ilk
heceyi izleyen ünlü türleri aşağıdaki tabloda görülmektedir:

−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−


                                                                                                                10
a ’ a, ı (bakar, alır) o ’ u, a (omuz, oya)

−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−

e ’ e, i (geçer, gelir) ö ’ ü, e (ölçü, ördek)

−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−

ı ’ ı, a (kılıç, kısa) u ’ u, a (uzun, uzak)

−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−

i ’ i, e (ilik, ince) ü ’ ü, e (ütü, ürkek)

−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−

BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI

Türkçenin yazılışında tek sese tek harf ilkesi benimsendiği için genellikle büyük sorunlarla karşılaşılmaz.
Ancak, bazı kelime ve eklerde özel durumlar söz konusudur. Bu bakımdan bu tür eklerle kelimelerin yazılışı
üzerinde ayrıca durmak gerekir. Sayıların yazılışı da özel olarak ele alınması gereken konulardan biridir.

a − ı, e − i değişmesi

Dilimizde a, e ünlüsü ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyişte de yazılışta da a sesleri ı, u; e
sesleri i, ü olur: başlıyor, kanıyor, oynuyor, doymuyor; izliyor, diyor, gelmiyor, gözlüyor.

Birden çok heceli olup a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıkları zaman bu fiillerdeki a, e
ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i'ye dönme) eğilimi görülür. Ancak, söyleyişteki ı, i sesleri
yazıya geçirilmez: başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım, gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek,
gizleyeli, besleyelim.

Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i sesi yazıya da geçirilir: diyen, diyerek,
diyecek, diyelim, diye; yiyen, yiyerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip. Ancak deyince, deyip
örneklerindeki e yazılışta korunur.

i − ı değişmesi

Dilimize Arapçadan girmiş bulunan kelimelerde kalın k'den sonra gelen i sesi, ı'ya döner ve ı ile yazılır:
inkılâp, inkıraz, inkısam, inkıta, inkıyat.

UYARI : Hâkimiyet kelimesindeki k incedir. Dolayısıyla önündeki ünlü de i'dir. Hâkımiyet şeklinde telâffuz
edilmemelidir.

u − ü değişmesi

"Kul" anlamına gelen Arapça abd kelimesiyle kurulmuş olan özel adlarda u sesi çoğunlukla ü'ye dönüşmüştür
ve ü ile yazılır: Abdülaziz, Abdülhamit, Abdülkadir, Abdülkerim, Abdülmecit, Abdürrahim, Abdüsselâm.

Buna karşılık Abdullah, Abdurrahman gibi birkaç örnekte u korunmuştur.

Ünlü düşmesi

Dilimizde iki heceli birtakım kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiği zaman ikinci hecedeki dar ünlüler


                                                                                                                  11
genellikle düşer ve bu ünlüler yazılmaz: ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin /
beynimiz, beyne, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül /
gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu, resim / resme; çevirmek / çevrilmek, devirmek / devrilmek.

b − p değişmesi

Alıntı kelimelerde s ünsüzünden sonra gelen b sesi ünsüz benzeşmesine uğrayarak p'ye dönüşür ve p ile
yazılır: ispat, kispet, müspet, naspetmek, nispet, tespih, tespit.

UYARI : s dışındaki tonsuzlardan sonra gelen b'ler p'ye dönmez: ikbal, makbul, takbih, tatbik, teşbih.

c − ç değişmesi

Alıntı kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden önce gelen c, ç sesine dönüşür ve ç ile yazılır: eçhel, içtihat,
içtimaî, içtinap, meçhul.

Buna karşılık Arapçadan dilimize giren kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen c korunmuştur:
mescit, tehcir, tescil, teşci.

d − t değişmesi

Dilimize Farsçadan geçen −dar ekindeki d sesi tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra ünsüz benzeşmesine uğrayarak
t sesine dönüşmüştür: emektar, minnettar, silâhtar, taraftar. Dilimize Arapçadan geçen miktar kelimesi ile
Hayrettin, Seyfettin, Necmettin gibi özel adlarda da d sesi t'ye dönmüştür.

Buna karışlık Arapçadan dilimize giren birçok kelimede tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen d korunmuştur:
takdim, takdir, takdis, tasdik, tekdir.

Alıntı kelimelerin hece sonlarında bulunan d sesi ise kendisinden sonra gelen tonsuz ünsüzlerin etkisinde
kalarak t sesine dönüşür ve t ile yazılır: metfun, methal, methiye, tetkik.



ğ − v değişmesi

Dilimizde değişik biçimlerde yazılan birtakım Türkçe kelimeler vardır: döğmek, dövmek; göğermek,
gövermek; oğmak, ovmak; öğmek, övmek; söğmek, sövmek. Dilimizde o, ö seslerinden sonra gelen ğ’lerin
v’ye dönme eğilimi güçlüdür. Ortak söyleyişte v'li biçimler daha yaygın olmakla birlikte ğ’li biçimler de
büsbütün ortadan kalkmış değildir.

n − m değişmesi

Dilimizde b ünsüzünden önce gelen n ünsüzü bazı örneklerde m'ye dönüşür: saklambaç (< saklanbaç),
dolambaç (< dolanbaç), ambar (< anbar), amber (< anber), cambaz (< canbaz), çarşamba (< çeharşenbe),
perşembe (< pencşenbe), çember (< çenber), kümbet (< gunbed), memba (< menba), mümbit (< munbit),
tambur (< tunbur). Buna karşılık İstanbul, bin bir, binbaşı, onbaşı gibi kelimelerde söyleyişte m'ye doğru bir
kayma olmasına rağmen yazıda n sesi korunur.

Ünsüz türemesi (y − v)

Türkçe kökenli kelimelerde iki ünlü yan yana bulunmadığından bazı alıntı kelimelerde ünlüler arasında y, v
sesleri türemiştir: fiyat (< fiat), fayda (< faide), zayıf (< zaif), mavna (< ma'ûna); konservatuvar, lâboratuvar,
pisuvar, repertuvar, trotuvar, tuval, tuvalet.



                                                                                                                   12
Buna karşılık birçok örnekte y, v türemesi görülmez: duayen, fail, faiz, fuar, fuaye, kuaför, kuartet, lâik, puan,
suare.

Ünsüz düşmesi

Türkçede ikiz (şeddeli) ünsüz bulunmaz. Bu bakımdan Arapçadan dilimize girmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz
bulunan kelimelerin yalın durumunda ünsüzlerden biri düşer (ünsüz tekleşir): hak (< hakk), his (< hiss), ret (<
redd), zan (< zann), zem (< zemm). Bu tür kelimelere ünlüyle başlayan bir ek geldiği zaman düşen ünsüz
ortaya çıkar: hak / hakka, his / hissimiz, ret / reddi, zan / zannımca, zem / zemmi (bk. Birleşik kelimeler A. 3).

Öte yandan afv kelimesinde v düşmüş ve bu durum yazıya da geçmiştir: af (< afv). Ancak, kelime ünlüyle
başlayan bir ek aldığı zaman f sesi ikizleşir: affa uğramak (bk. Birleşik kelimeler A. 3).

Alıntı kelimelerden ft, st ünsüz çiftleriyle bitenlerin bir kısmında t sesi söyleyişte düşme eğilimi göstermekle
birlikte yazılışta korunur: çift, rast, serbest.

Farsçadan dilimize girmiş hane sözüyle yapılan birleşik kelimelerde ha hecesi korunmuştur: birahane,
muayenehane, yazıhane; darphane, dökümhane, yatakhane. Görüldüğü gibi kelime ünlüyle de ünsüzle de bitse
ha hecesi korunmaktadır. Bazı örneklerde ise söyleyişte düşme eğilimi görülür. Yazıda birliğin sağlanabilmesi
için bu tür örneklerde de ha hecesinin yazılması gerekir: dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane
(bk. Birleşik kelimeler A. 24).

UYARI : Fransızcadan dilimize girmiş olan sürpriz kelimesinde söyleyişte de yazılışta da r ünsüzü korunur;
kelimenin süpriz şeklinde söylenmesi yanlıştır.

Mastar eklerinin yazılışı

−ma, −me ile biten mastarlar −a, −e, −ı, −i ekleriyle genişletildiğinde araya y koruyucu ünsüzü girer:
kazanma−y−a, aldanma−y−ı, okuma−y−a, yazma−y−ı, sevme−y−e, görme−y−i, gülme−y−e, silme−y−i.

−mak, −mek ile biten mastarlardan sonra −a, −e, −ı, −i eklerinden biri gelirse −k ünsüzü yumuşar: ... yazmağa
(başladı). ... bildirmeğe (geldim). Ancak mastarlarda y'li yazılışa doğru güçlü bir eğilim vardır.

Fiil çekimi ile ilgili yazılışlar

Gelecek zaman ekinin ünlüleri ile zaman ekinden önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın bütün şahıslarda a, e
ile yazılır: geleceğim, gelmeyeceğim, gelemeyeceğim, geleceğiz, gelmeyeceğiz, gelemeyeceğiz,
gelmeyeceksin, gelemeyeceksin; alacağım, almayacağım, alamayacağım, almayacaksın, alamayacaksın,
başlayacağım.

Teklik ve çokluk 1. kişi emir eklerinin ünlüsü ile ekten önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır:
başlayayım, gelmeyeyim; başlayalım, gelmeyelim.

İstek ekinden önce gelen ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayasın, başlaya, başlayasınız,
başlayalar; gelmeyesin, gelmeye, gelmeyesiniz, gelmeyeler.

−ken ekinin yazılışı

−ken (< iken) eki büyük ünlü uyumuna uymaz. Getirildiği kelimenin ünlüleri kalın da olsa, bu ekin ünlüsü
ince kalır: okur−ken (< okur iken), yazar−ken (< yazar iken), çalışır−ken (< çalışır iken), uyur−ken (< uyur
iken), başlar−ken (< başlar iken), durmuş−ken (< durmuş iken), olgun−ken (< olgun iken), durgun−ken (<
durgun iken), okulday−ken (< okulda iken), yolday−ken (< yolda iken).

−ki aitlik ekinin yazılışı


                                                                                                                  13
−ki aitlik eki ünlü uyumlarına uymaz: akşamki, yarınki, duvardaki, Turgut'unki, yoldaki, ondaki, yazıdaki,
onunki.

Yalnız birkaç örnekte bu ek, ünlü uyumlarına uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü.

mı, mi, mu, mü soru ekinin yazılışı

mı, mi, mu, mü soru eki gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne
bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar ve mı, mi, mu, mü biçimlerini alır: Kaldı mı? Sen de mi Brutus? Olur mu?
İnsanlık öldü mü?

Soru ekine birtakım ekler de getirilebilir. Bu ekler soru ekiyle bitişik yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz?
Çocuk muyum? Gelecek miydi? Ölür müsün, öldürür müsün?

Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığı zaman da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı
çıkamayız.

Da, de bağlacının yazılışı

Da, de bağlacı ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü
uyumuna uyar ve da, de biçimini alır: Kızı da geldi gelini de. Orhan da biliyor. Oğluna da bildirdi. Sen de mi
kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.

İmlâmız, lisanımız düzelince, lisanımız da kafamız düzelince düzelecek, çünkü o da ancak onlar kadar
bozuktur, fazla değil!

(Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te şeklinde yazılmaz.

UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır (ya da).

UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır. Bu bağlacı tamamen
ayrı yazmak gerekir: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil).

UYARI : Bulunma hâli eki olan −da, −de, −ta, −te'nin da, de bağlacı ile hiçbir ilgisi yoktur; bulunma hâli eki
getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede kulak, evde kalmak, yolda kalmak, ayakta durmak, çantada keklik.
Yeme de yanında yat.

Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)

Dilde, fikirde, işte birlik. (İsmail Gaspıralı)

İle sözünün ek olarak yazılışı

1. İle sözü, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek,
büyük ünlü uyumuna uyar: baltayla (balta ile), çevreyle (çevre ile), yapıyla (yapı ile), keçiyle (keçi ile),
kuzuyla (kuzu ile), sürüyle (sürü ile).

2. Üçüncü kişi iyelik ekinden sonra da baştaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek, büyük ünlü
uyumuna uyar: arkadaşıyla (arkadaşı ile), anasıyla (anası ile), dolayısıyla (dolayısı ile), kuyusuyla (kuyusu
ile), ölçüsüyle (ölçüsü ile), sütüyle (sütü ile).

3. İle sözü ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve büyük ünlü uyumuna


                                                                                                                14
uyar: arkadaşla (arkadaş ile), kardeşle (kardeş ile), ayakla (ayak ile), başla (baş ile), sütle (süt ile), gümüşle
(gümüş ile), oyunla (oyun ile).

İmek ek fiilinin yazılışı

İmek ek fiili ayrı yazıldığı zaman ünlü uyumlarına uymaz: kalır idim, durur idim, güzel idi, dargın imiş,
yorgun ise.

Ancak, imek fiili bugün daha çok ekleşmiş olarak kullanılmakta ve ünlü uyumlarına uymaktadır.

Ünlüyle biten kelimelere eklendiği zaman i− ünlüsü düşebilir. Bu durumda araya y ünsüzü girer: satıcıydı
(satıcı idi), yoncaymış (yonca imiş), yabancıymış (yabancı imiş), başıymış (başı imiş), sonuncuydu (sonuncu
idi), ikinciymiş (ikinci imiş), neyse (ne ise), deliyse (deli ise).

Ünsüzle biten kelimelere eklendiği zaman da i− ünlüsü düşebilir: kalırmış (kalır imiş), yorgundu (yorgun idi),
yakarsa (yakar ise), toprakmış (toprak imiş), yakmışsa (yakmış ise), güzelmiş (güzel imiş), gelirse (gelir ise),
alırsa (alır ise), bakacaksa (bakacak ise).

Ki bağlacının yazılışı

Ki bağlacı ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki.

Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.

(Mustafa Kemal Atatürk)

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

(Orhan Veli Kanık)

Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir!

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın.

Ancak ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki,
meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda uyuma girmiştir.

Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı
ki?

Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış

Türkçenin ses düzeni gereğince iki ünlü arasındaki ünsüzler kendilerinden önce gelen ünlüyle değil
kendilerinden sonra gelen ünlüyle hece kurarlar: a−ra−ba−cı, o−ku−lu−muz, se−vi−ne−cek−ler,
ta−şı−na−bi−lir.

Ancak içlerinde Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) bulunan bazı alıntı kelimelerde, bu durumdaki
ünsüzlerin kendilerinden önceki ünlüyle hece kurdukları da görülür: cüz−î, hal−etmek, iş−ar, iz−an, kıt−a,
kur−a, Kur−an, mel−un, mer−i, meş−ale, meş−um, nez−etmek, sun−î, vak−a, vüs−at. Bu kelimeler yazılışta
kesmeyle gösterilir: cüz'î, hal'etmek, iş'ar, iz'an, kıt'a, kur'a, Kur'an, mel'un, mer'i, meş'ale, meş'um, nez'etmek,


                                                                                                                     15
sun'î, vak'a, vüs'at. Bu yapıda olup da tamamen Türkçenin ses düzenine uymuş, çok sık kullanılan ve kesmesiz
okunduğunda yadırganmayan kelimelerde kesme kullanılmaz: defa, defetmek, heyet, menetmek, mesele, neşe,
neşet, sanat.

Arapçadan alınmış bazı sözlerde gırtlak ünsüzü kelimenin sonunda bulunur. Bu durumda gırtlak ünsüzü
söyleyiş bakımından tamamen erimiş durumdadır: cüz, def, hal, kat, men (bk. Birleşik kelimeler A. 5).

Ancak bu kelimeler iyelik ekleriyle kullanıldığı takdirde, kelimeyle iyelik eki arasına kesme konur: cüz'ü,
def'i, hal'i, kat'ı, men'i, nev'i, tab'ı, vaz'ı.

Sonunda gırtlak ünsüzü bulunan kelimeler iyelik ekini −ı, −i biçiminde alırlar: bayi−i, cami−i, mâni−i,
memba−ı, mısra−ı, sanayi−i. Ancak cami ve mâni sözlerinde iyelik eki −si biçiminde de gelebilir: cami−si,
mâni−si.

Bu tür kelimeler yönelme ve yükleme hâli eklerini (−e, −i) alınca, araya y sesi girebileceği gibi y'siz de
yazılabilir: bayi−ye, cami−ye, memba−ya, mevzu−ya, mısra−ya; bayi−yi, cami−yi, memba−yı, mevzu−yu,
mısra−yı; bayi−e, cami−e, memba−a, mevzu−a, mısra−a; bayi−i, cami−i, memba−ı, mevzu−u, mısra−ı.

UYARI : Bayi, cami, sanayi gibi kelimeler yalın hâlde iken tek i ile yazılır.

UYARI : Arapçadan alınmış bazı kelimelerde, gırtlak ünsüzü hecenin sonunda yer almaktadır. Bu tür
kelimelerde gırtlak ünsüzü Türkçe söyleyişten tamamen kalkmakta ve kendisinden önceki ünlünün uzamasına
yol açmaktadır. Bu tür kelimelerde kesme kullanılmaz, sadece söz konusu ünlü uzun okunur: dava (da:va),
mamur (ma:mur), mana (ma:na), memur (me:mur), resen (re:sen), tamim (ta:mim), tecil (te:cil), tediye
(te:diye), tehir (te:hir), telif (te:lif), tesir (te:sir).

Hece yapısı ve satır sonunda kelimelerin bölünmesi

Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden önceki ünlüyle değil, kendinden sonraki ünlüyle
hece kurar: a−ra−ba, ka−ra−ca, ta−le−be.

Ancak bazı alıntı kelimelerde iki ünlü arasındaki ünsüz kendinden sonraki ünlüyle değil, kendinden önceki
ünlüyle hece kurar: cüz'î, kur'a, Kur'an, vüs'at (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılşı).

Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden
önceki ünlüyle hece kurar: bir−lik, sev−mek, Türk−çe, Kork−maz.

Türkçede satır sonunda kelimeler bölünebilir, fakat heceler bölünemez. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken
satır sonuna kısa çizgi (−) konur.

Burasını ilk defa görüyormuş gibi duvarlara, perdelere, möblelere, eş−yalara bakıyor, hayret ediyordu. Bütün
bu muhitte Türk hayatına, Türk ruhu− na ait bir gölge, bir çizgi bile yoktu. Birden Bursa'daki çocukluğunun
geçti−ği baba evini hatırladı; sofada rahat ve beyaz örtülü divanlar vardı.

(Ömer Seyfettin, Primo Türk Çocuğu)

Bitişik yazılan kelimelerde de bu kurala uyulur:

.........................................................................................................baş−

öğretmen değil,

......................................................................................................... ba−



                                                                                                                16
şöğ−ret−men;

...........................................................................................................ilk−

okul değil,

......................................................................................................... il−

ko−kul;

...........................................................................................Karaosman−

oğlu değil,

.......................................................................................Karaosmanoğ−

lu.

Ayırmada satır sonunda ve satır başında tek harf bırakılmaz:

......................................................................................................a−

raba değil,

.................................................................................................. ara−

ba;

.................................................................................................... u−

çurtma değil,

................................................................................................uçurt−

ma;

............................................................................................ müdafa−

a değil,

............................................................................................... müda−

faa;

................................................................................................. niha−

î değil,

..................................................................................................... ni−

haî.

Kesme işareti satır sonuna geldiği zaman yalnız kesme işareti kullanılır; ayrıca çizgi kullanılmaz.



                                                                                                                  17
................................................................................................... Edirne'

nin...

.................................................................................................. Ankara'

dan...



Rakamların satır sonuna gelmesi durumunda da yalnız kesme işareti kullanılır:

................................................................................................. 1996'

da...

Gırtlak ünsüzü için kesme kullanılan kelimelerde kesmeli heceler satır sonuna getirilmez:

...................................................................................................... meş'−

aleyi değil,

..................................................................................................... meş'a−

leyi;

....................................................................................................... vüs'−

ati değil,

..................................................................................................... vüs'a−

ti.

Özgün imlâsıyla yazılan yabancı kelimeler satır sonunda kendi dillerinin kurallarına göre bölünür. Yabancı
dillerde kullanılan ve tek sesi karşılayan ch, sh, sch, cz, sz gibi harfler satır sonunda birbirinden ayrılmaz.

Sayıların yazılışı

1. Sayılar rakamla da yazıyla da yazılabilir. Sayıların ne zaman yazıyla, ne zaman rakamla gösterileceği
konusunda dilimizde açık bir kural verilemez. Ancak, uygulamada birtakım ilkeler oluşmuştur. Bu ilkelere
göre, küçük sayılar, yüz ile bin sayıları ve daha çok edebî karakter taşıyan metinlerde geçen sayılar yazıyla
gösterilir: iki hafta sonra, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, dört kardeş, üçüncü sınıf, bin yıldan beri.

Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.

(Cahit Sıtkı Tarancı)

Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılar ile büyük sayılarda rakam kullanılır:
öğleden sonra saat 17.30'da, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi.

Saat ve dakikaların metin içinde yazıyla yazılması da mümkündür: saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek
kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, meselâ saat onda.



                                                                                                                   18
2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: iki yüz, üç yüz altmış beş. Ancak para ile ilgili işlem ve
belgelerde sayılar bitişik yazılır: yüzdoksanbin, ikiyüzellibin, beşyüzaltmışbin (bk. Birleşik kelimeler A. 22,
B.17).

3. Sayılar daha çok Arap rakamlarıyla gösterilir: 25 milimetre, 150 kişi, 15.000 lira, 75 kilometre.

Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerin yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve
kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılır: XX. yüzyıl, III. Selim, XIV.
Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. cilt, XII. cilt. Bu tür örneklerde Arap rakamlarının
kullanılması da mümkündür.

UYARI : Hükümdar adlarında kullanılan rakamlar hükümdarın adından önce yazılır: Wilhelm II değil II.
Wilhelm, Selim 3 değil 3. Selim.

4. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır: 32 605, 326 197,
49 750 812, 28 434 250 310 500. Gruplar arasına nokta da konabilir: 326.197, 49.750.812,
28.434.250.310.500 (bk. Nokta 8).

5. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır: 15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26) (bk. Virgül 13).

6. Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir
nokta konur veya rakamdan sonra kesme konularak derece gösteren ek yazılır: 15., 56., XX.; 5' inci, 6' ncı.

7. Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir: ikişer, dokuzar, yüzer; üçer üçer, onar onar.



KÜÇÜK VE BÜYÜK HARFLER

Türkçede harflerin küçük (minüskül) ve büyük (majüskül) olmak üzere iki biçimi vardır. Yazıda yaygın
olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harflere başvurulur.

Büyük harflerin kullanıldığı yerler

Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır:

A. Cümle büyük harfle başlar: Hayatta en hakikî mürşit ilimdir. Ak akça kara gün içindir. Ancak rakamla
başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 1940 yılında Dil ve
Tarih−Coğrafya Fakültesini bitirdim.

Cümle içinde başkasından aktarılan ve tırnak içine alınan cümleler de büyük harfle başlar: Atatürk, gençliğe
seslenirken "Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur." diyor. Tırnak
içinde aktarılan söz, tam bir cümle değilse veya cümlenin baş tarafı alınmamışsa büyük harfle başlamaz:

Nabi'nin "... var içinde" redifli gazeli Divan'ında uyuyor.

(Yahya Kemal Beyatlı, Edebiyata Dair)

Ayrıca iki çizgi arasındaki açıklama cümleleri de büyük harfle başlamaz:

Bir zamanlar − bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce − Türk saltanatının maddî
sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti.



                                                                                                                19
(Y. K. Karaosmanoğlu, Ergenekon)

İki noktadan sonra gelen cümleler de büyük harfle başlar:

Orhon Kitabesi’nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi
ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım.

(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)

Bence edebiyatın temel görevi şudur: Hem günlük hayatı, hem geleceği hem de hayatın felsefesini işlemektir.

(Cengiz Aytmatov, Röportajlar)



Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralanırsa bu örnekler büyük harfle başlamaz:
Bazı örneklerde −sız eki kalıplaşmıştır: densiz, hırsız, ıssız, öksüz.



UYARI : Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Araba, banka, bütçe,
devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce kelime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık
dilimizin malı olmuştur. "Et−, ol−" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir.

B. Mısralar büyük harfle başlar:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbî)

Bakî kalan bu kubbede bir hoş seda imiş. (Bakî)

Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin. (Tevfik Fikret)

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

(Mehmet Âkif Ersoy)

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.

(Yahya Kemal Beyatlı)

Yolcuyum bir kuru yaprak misali,

Rüzgârın önüne katılmışım ben. (Faruk Nafiz Çamlıbel)

O zaferler getiren atların

Nalları altındanmış;



                                                                                                            20
Gidişleri akına,

Gelişleri akındanmış. (Arif Nihat Asya)

Bugün masal değil,

Masaldan daha güzel, gerçek. (Cahit Sıtkı Tarancı)

Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)



C. Özel adlar büyük harfle başlar.

1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet
Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik
Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevherî, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Shakespeare, Wolfgang von
Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo.

Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan
(Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz
Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli
Kanık).

2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar ve meslek adları büyük harfle başlar:
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Sayın Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay
Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel.

Tarihî kişilerin adlarından önce gelen unvan ve lâkaplar da büyük harfle başlar: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz
Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa,
Aslan Yürekli Richard, Demirbaş Şarl, Deli Petro.

Akrabalık adları bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Fahriye abla, Ayşe teyze, Fatik nine, Saim amca,
Ali enişte. Ancak akrabalık bildiren kelimeler başa gelirse lâkap yerine geçtiği için büyük harfle başlar: Nene
Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan.

Bazı tarihî ve menkıbevî şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri
kazandığı için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana.

Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler de büyük
harfle başlar:

Sayın Bakan,

Sayın Başkan,

Sayın Profesör,



                                                                                                             21
Sayın Vali.

Mektuplarda ve resmî yazışmalarda hitapların ilk kelimesi de büyük harfle başlar:

Sevgili kardeşim,

Aziz dostum,

Değerli arkadaşım.

3. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar: Düldül, Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir.

4. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar: Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak,
Kırgız, Özbek, Tatar; Karakeçili, Hacımusalı.

5. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar: Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça,
Kırgızca, Özbekçe, Tatarca.

6. Devlet adları büyük harfle başlar: Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudî Arabistan,
Azerbaycan Cumhuriyeti.

7. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını anlatan sözler büyük harfle başlar: Müslüman /
Müslümanlık, Hristiyan / Hristiyanlık, Musevî / Musevîlik, Budist / Budizm; Hanefî / Hanefîlik, Malikî /
Malikîlik, Protestan / Protestanlık, Katolik / Katoliklik.

8. Din ve mitoloji kavramlarını karşılayan özel adlar büyük harfle başlar: Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris,
Kibele. Ancak tanrı kelimesi özel ad olarak kullanılmadığı zaman küçük harfle başlar: Eski Yunan tanrıları.
Bazı dinî kavramların da küçük harfle başlaması gelenekleşmiştir: cennet, cehennem, uçmak, tamu, sırat
köprüsü, gayya kuyusu.

9. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Dünya, Neptün, Plüton, Halley. Dünya, güneş, ay
kelimeleri yalnız coğrafya ve gök bilimiyle ilgili yayınlarda terim olarak kullanıldığı zaman büyük harfle
başlar; bunun dışındaki durumlarda küçük harf kullanılır.

10. Yer adları (kıt'a, ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak vb.) büyük harfle başlar: Asya, Avrupa;
Türkiye, Kazakistan, Fransa, Çin, Hindistan, Mısır; İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Yakın
Doğu; Ankara, İstanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp, Ahlat; Çayırbağı, Akçaköy;
Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp Caddesi; Sankiyedim Sokağı, Asmalımescit Sokağı.

Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler küçük harfle
başlar: Marmara denizi, Aral gölü, Balkaş gölü, Sakarya ırmağı, Meriç nehri, Tuna nehri, Alp dağları, Altay
dağları, Erciyes dağı. Ancak, ikinci isim özel isme dâhil ise ve ikisi birden kastedilen kavramı karşılıyorsa,
ikinci isim de büyük harfle başlar: Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı; Beyşehir Gölü, Van Gölü, Tuz Gölü;
Anadolu Kavağı, Rumeli Kavağı; Gülek Geçidi; Ağrı Dağı; Konya Ovası, Haymana Ovası, Muş Ovası;
Adalar Denizi. Bu örneklerde ikinci isim kullanılmadığı takdirde söz konusu yer adı anlaşılmaz. Meselâ
Çanakkale Boğazı sadece Çanakkale kelimesiyle anlatılamaz; sadece Çanakkale denildiği zaman Çanakkale
şehri anlaşılır.

Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri
büyük harfle başlar: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yıldız Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı,
Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir
Sokağı, Fevzi Çakmak Sokağı, İnkılâp Sokağı, Reşat Nuri Sokağı, Türk Ocağı Sokağı.

11. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar: Topkapı Sarayı,


                                                                                                              22
Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata
Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı.

12. Kurum, kuruluş ve kurul adları büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil
ve Tarih−Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk
Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat;
Bakanlar Kurulu, Danışma Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu.

Kurum, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm vb. kuruluş bildiren kelimeler, belli bir kurum
kastedildiği zaman büyük harfle başlar: Bu yıl Meclis, yeni döneme erken başlayacaktır. Son aylarda Kurum,
imlâ konusunda yoğun bir çalışma içine girmiştir.

Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf
kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Bulvar’dan.

13. Kitap, dergi, gazete, tablo, heykel ve hukukla ilgili kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının
her kelimesi büyük harfle başlar: Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal;
Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır; Halı Dokuyan Kızlar
(tablo); Düşünen Adam (heykel); Medenî Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslar Arası Barış Ödülü
Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği.

Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili
dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu.

Kitap adlarında ve başlıklarda, arada ve sonda bulunan ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi,
mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Maî ve Siyah, Suç ve Ceza, Leylâ ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı?
Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım.

Gazeteler ve dergiler oluşan geleneğe uyarak haber ve yazı başlıklarında çoklukla yalnız ilk kelimenin başında
büyük harf kullanmaktadırlar: Kamyon eve girdi. Mini seçim yarın.

14. Millî ve dinî bayramların adları büyük harfle başlar: Cumhuriyet Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban
Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, Nevruz
Bayramı. Bayram niteliği kazanmış günlerin adları da büyük harfle başlar: Anneler Günü, Öğretmenler Günü,
Tıp Bayramı. Kurultay (kongre), bilgi şöleni (sempozyum), açık oturum (panel) vb. toplantıları bildiren özel
adlarda her kelime büyük harfle başlar: Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı (1996), Manas Bilgi Şöleni,
Türkçenin Yozlaşması Açık Oturumu, Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı. Ancak genel nitelikteki
günlerin, haftaların, mevsimlerin, kurultay, bilgi şöleni vb. toplantıların adları küçük harfle başlar: tiyatro
günü, kitap haftası, film haftası, sağlık haftası, dil kurultayı.

15. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilâlı Taş Devri,
İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Tanzimat Dönemi.

Ancak tarihî dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar: divan edebiyatı, divan şiiri,
halk şiiri, eski Türk edebiyatı, klâsik Türk edebiyatı, Türk edebiyatı, Türk dili, Türk sanat müziği, Türk halk
müziği, tekke edebiyatı, Servetifünun edebiyatı, Tanzimat edebiyatı.

Bunlardan bölüm ve ana bilim dalı olarak kullanılıp özel ad durumuna gelmiş olanlar büyük harfle başlar:
Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

16. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük,
Türkçe, Türkolog, Türkoloji, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı.

Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir


                                                                                                              23
perde), hicaz (Türk müziğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), amper
(elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş birimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği
yokken kahramanlık göstermeye kalkışmak).

Müzikte kullanılan makam ve tür adları da büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayatî, hicazkâr,
türkü, varsağı, bayatı.

17. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar büyük harfle başlar: Antep fıstığı,
Brüksel lâhanası, Behçet hastalığı, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş
dondurması, Van kedisi, Vaşington portakalı.

Ç. Belli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 29 Mayıs 1453 Salı günü, 1919 senesi
Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982'de göreve başladı. Ancak belli bir
tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime
başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız.

D. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar: Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor. Levhadaki
yazı birkaç kelimeden oluştuğu zaman ilk kelime büyük harfle başlar: Otobüs durağı, Dolmuş durağı, Şehirler
arası telefon. Levhaların ilk kelimesi rakamla yazılmış bir sayı adı ise sonraki kelime küçük harfle başlar: III.
kat, IV. sınıf, I. blok.

E. Bilim dallarında kullanılan terimlerin büyük harfle yazılışı ilgili dallardaki uygulamaya bağlıdır: Canis
canis, Carduelis carduelis, Ardea alba, Populus alba, Prunus domestica, Pinus silvestris.

BİRLEŞİK KELİMELER

Dilimizde yeni bir kavramı karşılamak için yararlandığımız yollardan biri, kelime birleştirmesidir. Kelime
birleştirmesi yoluyla kurulan sözlere birleşik kelime adı verilir. Birleşik kelimeler söz varlığımızda geniş bir
yer tutar. Birleşik kelime terimi için bileşik kelime denilmesi yanlıştır.

Dilimizde belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma
grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıkları zaman birleşik kelime
olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, ayak yalın, günü birlik,
sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak; gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, ev bark;
baş üstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı.

Görüldüğü gibi birleşik kelimeler bitişik de ayrı da yazılabilmektedir.

A. Bitişik yazılan birleşik kelimeler (Bitişik kelimeler)

Birleşik kelimeler, yazılış bakımından bitişik yazılanlar ve ayrı yazılanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bitişik
yazılan birleşik kelimelere bitişik kelime adı verilir.

Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik kelime olurlar ve bitişik yazılırlar.

1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl
(< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş), birbiri (< biri biri).

2. Dilimize Arapçadan girmiş azil (< azl), emir (< emr), hüküm (< hükm), kayıp (< gayb), keşif (< keşf),
küfür (< küfr), nakil (< nakl) gibi birtakım kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı
fiilleriyle birleşirken asıllarına uyarak ikinci hecedeki ünlülerini düşürürler. Bu gibi kelimelerle yapılan
birleşik fiiller bitişik yazılır: azletmek, azledilmek, emretmek, hükmetmek, hükmolunmak, kaybolmak,
kaydedilmek, keşfetmek, keşfedilmek, küfretmek, nakletmek, neşretmek, neşrolunmak, sabretmek, seyretmek,
şükreylemek, zikretmek (krş. Birleşik kelimeler B. 1; Alıntı kelimelerin yazılışı 1).


                                                                                                                  24
UYARI : Bu kelimeler ünlüyle başlayan bir yardımcı fiil veya ek almadıkları zaman azil, defin, emir, hüküm,
kayıp, keşif, meyil, nakil, sabır, vecit, zeyil, zikir şeklinde söylenir ve yazılır.

UYARI : Söyleyişte tonlulaşma şeklinde ses değişmesine uğrayanlar ayrı yazılır: azat etmek, hamt etmek,
derç etmek, iz'aç etmek, iktisap etmek, harp etmek. Bu örneklerde tonluluk söyleyişte belirtilir.

3. Dilimize Arapçadan girmiş af (< afv), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm) gibi birtakım
kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiilleriyle birleşirken sondaki sesler, asıllarına
uyarak veya asıllarının etkisinde kalarak çift sese dönüşür. Bu tür birleşik fiiller bitişik yazılır: affetmek,
affolunmak, halletmek, hissetmek, hissedilmek, reddeylemek, reddolunmak, zannetmek, zemmetmek (bk.
Ünsüz düşmesi; krş. Birleşik Kelimeler B. 1).

4. İsim kısımları tek başına kullanılmayıp sadece etmek, olunmak yardımcı fiilleriyle kalıplaşan birleşik
kelimeler bitişik yazılır: ahzetmek, bahşetmek, bahşolunmak, hamletmek, hazfetmek, nez'etmek, rekzetmek,
serdetmek.

5. Sonunda Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) olan kelimeler etmek, olunmak fiilleriyle birleşik
fiil kurduklarında bitişik yazılır: defetmek, hal'etmek (tahttan indirmek), katetmek, menetmek, menolunmak,
tabetmek (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış).

6. Vurgusu son heceye kaymış birleşik kelimeler bitişik yazılır: açıkgöz, anaerkil, ataerkil, babayiğit,
bastıbacak, boşboğaz, büyükbaş (hayvan), camgöz, cingöz, çınayaz, düztaban, elense, elverişli, günaydın,
işveren, kafakol, Karagöz, karagöz (balığı), küçükbaş (hayvan), önayak (olmak), paragöz, pisboğaz, tepegöz,
tıknefes.

Vurgusu son hecede bulunan ikilemeler de bitişik yazılır: cırcır (böceği), cızbız, civciv, çıtçıt, dırdır, fırfır,
fısfıs, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (bir tür terlik), altüst (etmek), yüzgöz (olmak).

7. Eş anlamlı ikilemelerde vurgu normal olarak ikinci hecededir. Vurgusu ilk heceye kayan ikilemeler bitişik
yazılır: darmadağın, darmadağınık, darmaduman, karmakarışık (krş. Birleşik kelimeler B. 7).

8. Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik
kelimeler bitişik yazılır (krş. Birleşik Kelimeler B. 2).

a. Organ bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, hastalık, alet, eşya, tarz ve yiyecek adları:

aslanağzı (bitki), aslankuyruğu (bitki), aslanpençesi (bitki), ayıkulağı (bitki), cinsaçı (bitki), civanperçemi
(bitki), gelinparmağı (üzüm), geyikdili (bitki), horozgözü (bitki), horozibiği (bitki), itburnu (bitki), katırtırnağı
(bitki), kazayağı (bitki), keçiboynuzu (bitki), keçimemesi (üzüm), keçisakalı (bitki), kızkalbi (bitki),
koyungöbeği (mantar), köpekayası (bitki), kurtbağrı (bitki), kuşburnu (bitki), sığırödü (bitki), tavşanbıyığı
(bitki), turnagagası (bitki); açıkağız (bitki), akkuyruk (çay), alabaş (bitki), altınbaş (kavun), altıparmak
(palamut), beşbıyık (muşmula), karabaldır (bitki), topbaş (bitki).

danaburnu (böcek), öküzburnu (kuş); akbaş (kuş), alabacak (at), beşparmak (deniz hayvanı), beşpençe (deniz
hayvanı), çakırkanat (ördek), elmabaş (tepeli dalgıç), iribaş (kurbağa kurtçuğu), kababurun (balık),
kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karabaş, karagöz (balık), karakulak (hayvan; haberci), kepçeburun
(yaban ördeği), kızılkanat (balık), sarıağız (balık), sarıgöz (balık), sarıkulak (balık), sarıkuyruk (balık),
tokmakbaş (balık), uzunkuyruk (kuş), yeşilbaş (ördek).

itdirseği (arpacık); delibaş (hastalık), karabacak (hastalık), karataban (hastalık).

balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuzayağı (çubuk), domuztırnağı (kanca), horozayağı (burgu),
kargaburnu (alet), keçitırnağı (oyma kalemi), kedigözü (lâmba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü);
baltabaş (gemi) gagaburun (gemi), kancabaş (kayık).


                                                                                                                     25
ayıbacağı (yelken tarzı), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşeksırtı (çatı tarzı), kazkanadı (oyun),
kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (işaret), köpekkuyruğu (spor), sıçandişi (dikiş).

dilberdudağı (tatlı), hanımgöbeği (tatlı), hanımparmağı (tatlı), kadınbudu (köfte), kadıngöbeği (tatlı),
kargabeyni (yemek), kedidili (bisküvi), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı).

İlk ögesi organ adı olan şu örnekler de bitişik yazılır: bağrıkara (kuş), baldırıkara (bitki), baştankara (kuş),
karnıkara (börülce), sırtıkara (balık), yanıkara (hastalık).

b. Eşya veya nesne bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, tarz, yiyecek ve oyun adları:

acemborusu (bitki), çayırsedefi (bitki), çobançantası (bitki), çobandüdüğü (bitki), çobaniğnesi (bitki),
çobantarağı (bitki), çobantuzluğu (bitki), gelinfeneri (bitki), güveyfeneri (bitki), katranköpüğü (mantar),
keçisedefi (bitki), kuşekmeği (bitki), kuşyemi (bitki), kuzgunkılıcı (bitki), suibriği (bitki), suoku (bitki),
suşeridi (bitki), şeytanarabası (uçuşan tohum), şeytanfeneri (bitki), şeytantersi (bitki), venüsçarığı (bitki),
yılanyastığı (bitki).

sazkayası (balık), şeytaniğnesi (hayvan), yılaniğnesi (balık).

balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı tarzı), turnageçidi (fırtına).

bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye).

beştaş (oyun), dokuztaş (oyun), üçtaş (oyun).

c. İnsana özgü isim ve sıfatlarla kurulan bitki, hayvan ve eşya adları: adayavrusu (tekne), akşamsefası (bitki),
camgüzeli (bitki), çadıruşağı (bitki), çayırgüzeli (bitki), çayırmelikesi (bitki), gecesefası (bitki), gündüzsefası
(bitki), saksıgüzeli (çiçek), yalıçapkını (kuş); bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek), sarısabır
(bitki).

ç. Benzetme yoluyla kurulan gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kümesi), Arıkovanı (yıldız kümesi),
Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Güneybalığı (yıldız), Küçükaslan (yıldız), Küçükayı (yıldız
kümesi), Kervankıran (yıldız), Samanuğrusu (yıldız kümesi), Samanyolu (yıldız kümesi), Üçkardeş (yıldız
kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi) (krş. Birleşik kelimeler B. 2. ğ).

d. İnsan isimleriyle kurulan bitki, hayvan ve yemek adları: alinazik (kebap), ayşekadın (fasulye), hafızali
(üzüm), havvaanaeli (bitki), karafatma (böcek), meryemanaeldiveni (bitki).

9. −a, −e ve −ı, −i, −u, −ü ekleriyle yapılmış tasvir fiilleri, yardımcı fiil anlam değişmesine uğradığı için
bitişik yazılır: düşünebilmek, yapabilmek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, olagelmek,
süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak; açıvermek, alıvermek, gelivermek, gülüvermek, uçuvermek.

Görmek yardımcı fiiliyle yapılan ve emir biçiminde kullanılan birleşik fiiller de bitişik yazılır: düşmeyegör,
ölmeyegör.

Bilmek yardımcı fiiliyle yapılan ve kalıplaşmış olan alabildiğine kelimesi de bitişik yazılır.

10. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: alaşağı (etmek),
albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, rastgele, sallabaş, sallasırt, sıkboğaz,
unutmabeni; çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç(çı), örtbas, seçal (self−servis), veryansın (etmek), yapboz
(puzzle), yazboz.

11. −an/−en, −r/−ar/−er ve −maz/−mez ekleriyle kurulmuş sıfat−fiil gruplarından kalıplaşmış birleşik
kelimeler gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır:


                                                                                                                   26
ağaçkakan, ağrıkesen, ahmakıslatan, alaybozan, boğazkesen, böcekkapan, buzkıran, cankurtaran,
çobanaldatan, çöpçatan, dalgakıran, dalkıran, dalkurutan, damardaraltan, damargenişleten, demirkapan,
elöpen, etyaran, fındıkkıran, filizkıran, gelinboğan, gökdelen, günebakan, ordubozan, oyunbozan, saçkıran,
yelkovan, yolgeçen, yolkesen;

akımtoplar, alkolölçer, altıpatlar, amperölçer, asitölçer, aynabakar, barışsever, basınçölçer, betonkarar,
bilgisayar, bilgiyazar, çoksatar, dilsever, eğimölçer, füzeatar, gazölçer, özezer, özsever, pürüzalır, sanatsever,
tekerçalar, uçaksavar, yurtsever;

baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, kargasekmez, karıncaezmez, karıncaincitmez,
kuşkonmaz, külyutmaz, sugeçirmez, tanrıtanımaz, töretanımaz, varyemez, vurdumduymaz (krş. Birleşik
kelimeler B. 3).

12. −dı (−di /−du / −dü, −tı/ −ti /−tu /−tü) ekiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: albastı,
ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, günindi, hünkârbeğendi, imambayıldı,
karyağdı, kaşbastı, kedibastı, kolbastı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, toprakbastı,
zıpçıktı; eltieltiyeküstü (desen).

13. Her iki ögesi de −dı (−di /−du /−dü, −tı /−ti /−tu /−tü) veya −r /−ar /−er eklerini almış ve kalıplaşmış
bulunan birleşik kelimeler bitişik yazılır: dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtu (oyun); biçerbağlar,
biçerdöver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner, yüzergezer.

Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır.

14. Hayvan, bitki, organ ve çeşitli nesne adlarıyla kurulan ve içinde renklerden birinin adı veya renk sözü
geçmeyen renk adları bitişik yazılır: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu,
güvercinboynu, güvercingöğsü, kazayağı, kavuniçi, kazboku, kızılşap, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası,
tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü, yavruağzı (krş. Birleşik kelimeler B. 4).

Örneklerden sonra renk sözü kullanılırsa bu söz ayrı yazılır: devetüyü rengi, fildişi rengi, gülkurusu rengi.

15. Renk adlarıyla kurulan ve bitki, hayvan veya hastalık türlerinden birini gösteren birleşik kelimeler bitişik
yazılır: akağaç, akçaağaç, akdarı, akdiken, akkavak, akmantar, aksöğüt, alacamenekşe, alaçam, karaağaç,
karacaot, karaçalı, karadut, kızılağaç, sarıağaç, sarıçiçek; akbalık, akkefal, alabalık, sarıbalık; akdoğan, akkuş,
alacabalıkçıl, alacakarga, alakarga, beyazsinek, bozayı, karakuş, karasinek; aksu, akbasma, karahumma,
kızılyara, mavihastalık, maviküf.

16. Somut olarak yer bildirmeyen üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik
yazılır: akşamüstü, akşamüzeri, ayaküstü, ayaküzeri, bayramüstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü,
öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü.

Somut olarak yer bildirmeyen alt sözüyle kurulan birleşik kelimeler de bitişik yazılır: ayakaltı, bilinçaltı,
gözaltı, şuuraltı (krş. Birleşik kelimeler B. 16).

17. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lâkaplar bitişik yazılır:
Alper, Aydoğdu, Birol, Gülnihal, Gülseren, Gündoğdu, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp,
Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa,
Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa.

18. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır: Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam,
Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş.

Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve
belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adlarında birinci kelime tek başına söz konusu yer adını ifade


                                                                                                                  27
edemiyorsa bu tür yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent,
Konutkent, Korukent, Çengelköy, Sarıyer, Yenimahalle; Karabağ, Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe;
Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu, Akçay (krş. Birleşik
kelimeler B. 9).

19. Şahıs adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarındaki unvan grubu;
unvan kelimesi sonda ise, gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa,
Ertuğrulgazi, Kemalpaşa (ilçesi); Necatibey (Caddesi), Mustafabey (Caddesi), Gazi Osmanpaşa (Üniversitesi)
(bk. Birleşik kelimeler B. 10).

20. Ait olduğu dilde bitişik yazılan yabancı yer adları Türkçede de bitişik yazılır: Düsseldorf, Fontainebleau,
Nürnberg, Neustadt, Schwarzwald (krş. Birleşik kelimeler B. 13).

Ait olduğu dilde, içinde çizgi bulunan yabancı yer adları Türkçede de çizgili olarak yazılır: Ile−de−France,
Saint−Bernard, Saint−Gothard.

21. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır: güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu.

22. Senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır:
ikiyüzellialtımilyarbeşyüzyirmibeşmilyonyediyüzellibin lira (krş. Birleşik kelimeler B. 18).

23. Bunlardan başka dilimizde her iki ögesi de aslî anlamını koruduğu hâlde yaygın bir şekilde gelenekleşmiş
olarak bitişik yazılan kelimeler de vardır.

a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim,
başhemşire, başkahraman, başkarakter, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, başparmak,
başpehlivan, başrol, başsavcı, başşehir, başyazar.

b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: ahçıbaşı,
binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı.

c. Oğlu, oğulları, kızı sözleriyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: Caferoğlu, Karaosmanoğlu,
Topaloğlu, Orazbeykızı; Aydınoğulları, Candaroğulları, Osmanoğulları; çapanoğlu, dayıoğlu, eloğlu,
halaoğlu, hinoğluhin, amcakızı, elkızı.

ç. Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi,
efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, hanımnine, hıyarağalık, kadınnine, paşababa.

d. Dal sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: dalkavuk, dalkılıç, daltaban, daluyku.

e. Açıortay, adamkökü, adamotu, âdemotu, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağırkanlı, ahududu, akarsu, akaryakıt, akciğer,
akkor, aksakal, aktöre, akyuvar, alyuvar, anamal, anaokulu, anapara, anayasa, anneanne, atardamar, atarkanal,
atasözü, aybaşı, ayçiçeği, ayçöreği, babaanne, basmakalıp, başıboş, başıbozuk, başıkabak, başörtü,
başvurmak, beşibiryerde, bilirkişi, bindallı, birdenbire, birdirbir, birtakım, bozkır, bugün, buzdolabı,
çeşitkenar, çiftetelli, delikanlı, demirbaş, denizaltı, denizaşırı, derebeyi, derebeylik, dereotu, dışbükey,
dikdörtgen, dipnot, doludizgin, dolunay, dörtkenar, dörtnal, dörtnala, düzayak, ebekuşağı, ebemkuşağı,
enikonu, erbaş, eşkenar, etobur, gelişigüzel, giderayak, gökyüzü, gözyaşı, günaşırı, güvenoyu, halkoyu,
hayhay, içbükey, içgüdü, içtepi, içyağı, ikizkenar, ilkbahar, ilkokul, ilköğrenim, ilköğretim, ilkyaz, ipucu,
kabataslak, kahverengi, kamuoyu, karaciğer, karekök, kartopu, kasımpatı, kenarortay, kelaynak, kongövde,
külhanbeyi, külhanbeylik, külkedisi, milletvekili, murdarilik, omurilik, ortaokul, otobur, öngörmek, öngörü,
önsezi, öteberi, özdeyiş, paralelkenar, pekâlâ, pekiyi, sacayağı, sacayak, sadeyağ, sağduyu, sağyağ, semizotu,
serinkanlı, sıcakkanlı, sıkıyönetim, sıradağ, sıradağlar, sivrisinek, soğukkanlı, sonbahar, soyadı, sütana,
sütanne, sütbaba, sütkardeş, sütnine, sütoğul, takımada, takımyıldız, tekdüze, tepetakla, tepetaklak, tereyağı,
tıpkıbasım, tıpkıçekim, toplardamar, topyekûn, tozpembe, varoluş, varsayım, vazgeçmek, yanardağ, yarıçap,


                                                                                                               28
yarımada, yarıyıl, yavrukurt, yerküre, yeryüzü, yılbaşı, yöneylem, yüznumara, yüzyıl, zeytinyağı kelime ve
deyimleri de gelenekleşmiş ve yaygınlaşmış olarak bitişik yazılır.

UYARI : Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığı zaman ayrı yazılır: Vaz mı geçtin?

f. Biraz, birazı, birkaç, birkaçı, birtakım, birçok, birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhangi belirsizlik sıfat ve zamirleri
de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.

24. Hane kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: çayhane, dershane,
eczahane, hastahane, kahvehane, pastahane, postahane, süthane, yatakhane, yazıhane, yemekhane (bk. Ünsüz
düşmesi).

UYARI : Dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane gibi sözlerde hane kelimesindeki h'nin
yazılmaması doğru değildir.

25. Perver ve perest kelimeleriyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır:
hamiyetperver, hürriyetperver, misafirperver, vatanperver; ateşperest, hayalperest, menfaatperest.



26. Zade kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: Recaîzade, Resülzade,
Sami Paşazade, Sümbülzade, Vahapzade; amcazade, dayızade, teyzezade.



27. Name kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: beyanname, davetname,
kanunname, pendname, seyahatname, siyasetname; Battalname, Oğuzname.



28. Farsça kurala göre oluşturulan isim ve sıfat tamlamaları ile kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır:
cürmümeşhut, dârıdünya, ehlibeyt, ehlisalip, ehlivukuf, ehvenişer, erkânıharp, fecrisadık, gayriahlâkî,
gayriciddî, gayriinsanî, gayrikabil, gayrimenkul, gayrimeşru, gayrimuntazam, gayrimüslim, gayrisafi,
gayrisıhhî; asgarımüşterek, hüsnühat, hüsnükabul, hüsnükuruntu, hüsnüniyet, suiistimal, suikast, suiniyet;
hamdüsena, hercümerç, meddücezir, methüsena, tarumar; âlemşümul, âlicenap, gülfidan, mevlithan,
sahipkıran; anbean, keşmekeş, özbeöz, yüzbeyüz; pürhiddet, pürmelâl.



29. Arapça kurala göre oluşturulan tamlamalar ve kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır: aliyyülâlâ,
ceffelkalem, dârülâceze, dârülfünun, daüssıla, fevkalâde, fevkalbeşer, hayrülhalef, hıfzıssıhha, hüvelbaki,
şeyhülislâm, tahtelbahir, tahteşşuur; aleykümselâm, Allahüâlem, bismillâh, fenafillâh, fisebilillâh,
hafazanallah, inşallah, maşallah, mintarafillâh, velhâsıl, velhâsılıkelâm.



30. Müzikte kullanılan makam adları bitişik yazılır: acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdî.

Ancak bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semaî.



31. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır: İçişleri,
Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim (krş. Birleşik kelimeler B. 21).


                                                                                                                    29
***

Bugüne kadarki imlâ kılavuzlarında yer alan; ancak, birleşik kelimeler konusuna girmeyen pekiştirmeli
sıfatların da bitişik yazılması gerektiği unutulmamalıdır: apaçık, apak, büsbütün, çepçevre, çepeçevre,
çırçıplak, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, paramparça, sapsağlam,
sapasağlam, sapsarı, sırsıklam, sırılsıklam, sipsivri, yemyeşil.

***

Yabancı dillerden geçen ön ek veya edatlar bitişik yazılır: alelhusus, alelâcele, bîçare, bilâistisna, bililtizam,
bilvesile, bîvefa, ilelebet, lâdinî, lâkayt, naçar, namağlûp, namevcut, namüsait, namütenahi; devalüasyon,
konfederasyon, koordinasyon, Panislâmizm, Panturanizm, Pantürkizm, reorganizasyon, reprodüksiyon,
sürrealizm.

Oto, tele, matik ögeleriyle kurulan alıntılar da bitişik yazılır: otobiyografi, otokritik, telekart, telekız,
telekonferans, bankamatik.

***

Arapça ve Farsça kelimelerle veya bu dillerin kurallarıyla oluşturulmuş tamlamalar ve kalıplaşmış ibareler;
eski metinlerin yayımında, alıntılarda ve bilimsel yayınlarda, bilimsel yöntemlere uyularak yazılabilir:
Devlet−i Osmaniye, Kur’ân−ı Kerim, Recaî−zade, sarf−ı Türkî, tahte’ş−şu’ur, Ahd−i atik, ehl−i vukuf,
ehven−i şer; dârü'l−aceze, tahte'ş−şu'ur, hamiyyet−perver, hayal−perest, sahip−kıran, Hurşid−name, bî−vefa,
lâ−dinî, na−mütenahî, bilâ−vasıta.

B. Ayrı yazılan birleşik kelimeler

1. Etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek, kılmak, kılınmak yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiillerde,
isim herhangi bir ses düşmesine veya türemesine uğramazsa bu tür birleşik fiiller ayrı yazılır: alay etmek, alt
etmek, arz etmek, arz olunmak, boş olmak, dans etmek, deli olmak, el etmek, gelin olmak, gider olmak, göç
etmek, hayret etmek, ilân edilmek, ilân etmek, işaret etmek, kabul etmek, kabul eylemek, kul etmek, kul
olmak, namaz kılmak, namaz kılınmak, not etmek, okumuş olmak, oyun etmek, sağır olmak, sağ olmak,
soracak olmak, söz etmek, var olmak, yardım etmek, yarış etmek, yok etmek, yok olmak; azat etmek, terk
etmek; angaje olmak.

2. Birleşme sırasında kelimelerden hiçbiri anlam değişikliğine uğramamışsa bu tür birleşik kelimeler ayrı
yazılır. Bunları şu alt gruplarda toplayabiliriz:

a. Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulan birleşik kelimeler:

ada balığı, ateş balığı, çaça balığı, çupra balığı, dil balığı, dülger balığı, fulya balığı, kedi balığı, kılıç balığı,
kırlangıç balığı, köpek balığı, mercan balığı, mersin balığı, mürekkep balığı, ördek balığı, ton balığı, turna
balığı, yılan balığı, yunus balığı; acı balık, bıyıklı balık, dikenli balık.

ardıç kuşu, arı kuşu, bayır kuşu, çalı kuşu, dalgıç kuşu, deve kuşu, fırtına kuşu, ishak kuşu, iskele kuşu,
kaşıkçı kuşu, muhabbet kuşu, örümcek kuşu, saka kuşu, tarla kuşu, yağmur kuşu; alıcı kuş, boğmaklı kuş,
makaralı kuş.

ağustos böceği, ateş böceği, cırcır böceği, gelin böceği, hamam böceği, hanım böceği, ipek böceği, kız böceği,
uçuç böceği, uğur böceği; ağılı böcek, çalgıcı böcek, makaslı böcek, sümüklü böcek.

at sineği, cız sineği, et sineği, ev sineği, meyve sineği, sığır sineği, sirke sineği, su sineği, uyuz sineği.


                                                                                                                          30
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu

Más contenido relacionado

Más de derslopedi

Sivas Kongresi
Sivas KongresiSivas Kongresi
Sivas Kongresiderslopedi
 
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...derslopedi
 
Sevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasi
Sevr Ant,Dzenl Ordunun KurulmasiSevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasi
Sevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasiderslopedi
 
Mondrostan Sonra
Mondrostan SonraMondrostan Sonra
Mondrostan Sonraderslopedi
 
Istiklal Milletimindir
Istiklal MilletimindirIstiklal Milletimindir
Istiklal Milletimindirderslopedi
 
InkıLap Tarihi
InkıLap TarihiInkıLap Tarihi
InkıLap Tarihiderslopedi
 
Erzurum Kongresi
Erzurum KongresiErzurum Kongresi
Erzurum Kongresiderslopedi
 
DoğU Ve GüNey Cep
DoğU Ve GüNey CepDoğU Ve GüNey Cep
DoğU Ve GüNey Cepderslopedi
 
Amasya GöRüşMesi
Amasya GöRüşMesiAmasya GöRüşMesi
Amasya GöRüşMesiderslopedi
 
1.DüNya Savaşı,Cepheler
1.DüNya Savaşı,Cepheler1.DüNya Savaşı,Cepheler
1.DüNya Savaşı,Cephelerderslopedi
 
AtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK SlaytAtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK Slaytderslopedi
 
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF SlaytAtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slaytderslopedi
 
TüRk Inkilabi[1]Sunu
TüRk  Inkilabi[1]SunuTüRk  Inkilabi[1]Sunu
TüRk Inkilabi[1]Sunuderslopedi
 
AtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK SlaytAtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK Slaytderslopedi
 
KıSaca Kurtuluş Savaşı
KıSaca Kurtuluş SavaşıKıSaca Kurtuluş Savaşı
KıSaca Kurtuluş Savaşıderslopedi
 
Dou Ve Gney Cephes
Dou Ve Gney CephesDou Ve Gney Cephes
Dou Ve Gney Cephesderslopedi
 

Más de derslopedi (20)

Sivas Kongresi
Sivas KongresiSivas Kongresi
Sivas Kongresi
 
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...
Kutruluş SavaşıNda Cepheler Ve Mud.Kurtuluş SavaşInda Cepheler Ve Mudanya Ant...
 
Sevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasi
Sevr Ant,Dzenl Ordunun KurulmasiSevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasi
Sevr Ant,Dzenl Ordunun Kurulmasi
 
Mondrostan Sonra
Mondrostan SonraMondrostan Sonra
Mondrostan Sonra
 
Istiklal Milletimindir
Istiklal MilletimindirIstiklal Milletimindir
Istiklal Milletimindir
 
InkıLap Tarihi
InkıLap TarihiInkıLap Tarihi
InkıLap Tarihi
 
Erzurum Kongresi
Erzurum KongresiErzurum Kongresi
Erzurum Kongresi
 
DoğU Ve GüNey Cep
DoğU Ve GüNey CepDoğU Ve GüNey Cep
DoğU Ve GüNey Cep
 
Bati Cephes
Bati CephesBati Cephes
Bati Cephes
 
Amasya GöRüşMesi
Amasya GöRüşMesiAmasya GöRüşMesi
Amasya GöRüşMesi
 
1.DüNya Savaşı,Cepheler
1.DüNya Savaşı,Cepheler1.DüNya Savaşı,Cepheler
1.DüNya Savaşı,Cepheler
 
AtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK SlaytAtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK Slayt
 
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF SlaytAtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
 
TüRk Inkilabi[1]Sunu
TüRk  Inkilabi[1]SunuTüRk  Inkilabi[1]Sunu
TüRk Inkilabi[1]Sunu
 
Turk Inklabi
Turk InklabiTurk Inklabi
Turk Inklabi
 
AtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK SlaytAtatüRkçüLüK Slayt
AtatüRkçüLüK Slayt
 
InkıLaplar
InkıLaplarInkıLaplar
InkıLaplar
 
Sakara Zaferi
Sakara ZaferiSakara Zaferi
Sakara Zaferi
 
KıSaca Kurtuluş Savaşı
KıSaca Kurtuluş SavaşıKıSaca Kurtuluş Savaşı
KıSaca Kurtuluş Savaşı
 
Dou Ve Gney Cephes
Dou Ve Gney CephesDou Ve Gney Cephes
Dou Ve Gney Cephes
 

Tdk Imla Klavuzu

  • 1. Türkçe İmla Kılavuzu − Türk Dil Kurumu —————————————————————— Türkçe İmla Kılavuzu Türk Dil Kurumu 2000 Kaynak: http://ekitap.kolayweb.com/ İçindekiler: • SUNUŞ • İMLÂ KURALLARI • KESMELİ SÖZLER DİZİNİ • DÜZELTME İŞARETLİ SÖZLER DİZİNİ • İMLÂ KILAVUZU'NUN 2000 BASKISINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER •A •B •C •Ç •D •E •F •G •H •I •İ •J •K •L •M •N •O •Ö •P •R •S •Ş •T •U •Ü •V •W •Y •Z (*)SUNUS 1
  • 2. SUNUŞ Harf sistemini kullanan yazılarda üç türlü imlâ düzeni vardır: 1. Sese (söyleyişe) bağlı imlâ düzeni, 2. Kökene bağlı imlâ düzeni, 3. Geleneğe bağlı imlâ düzeni. Alfabe sistemi yüzyıllardan beri değişmemiş olan dillerde genellikle geleneğe bağlı imlâ düzeni hâkimdir. Böyle dillerdeki imlâ düzeni, başlangıçta sese ve kökene bağlı olsa da zaman içinde söyleyişte meydana gelen değişmeler imlâya yansıtılmadığı için imlâ, söyleyiş veya kökene bağlı olmaktan çıkar ve gelenekleşmiş olur. Yeni alfabelerin uygulandığı dillerde ise söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni benimsenebilir. Ancak diller sürekli bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla söyleyiş de sürekli olarak değiştiği için bu tür imlâ düzenlerinde de zamanla gelenekleşmeler başlar. Bilindiği gibi Türk alfabesi de 1928'de kabul ettiğimiz yeni bir alfabedir. Tabiî olarak yeni alfabemizde söyleyiş esas alınmış ve söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni öngörülmüştür. Bu bakımdan yeni Türk alfabesi dünyada örnek gösterilecek alfabelerden biridir. Ancak aşağıda belirteceğimiz bazı sebepler yüzünden imlâmız bir türlü yerine oturamamış ve birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu sebepler şunlardır: 1. Dil Encümeni tarafından hazırlanan ve 1929'da yayımlanan İmlâ Lûgati, bütün ihtiyaçlara cevap verebilecek ayrıntılardan yoksundu. Yeni alfabenin kabul edilmesinden çok kısa bir süre sonra basılan bu imlâ kılavuzunda birçok eksikliklerin olması tabiîdir. Ancak birkaç yıl içindeki uygulama da göz önünde bulundurularak eksiklikler giderilebilir ve fazla zaman kaybetmeden ayrıntılı bir imlâ kılavuzu çıkarılabilirdi. Oysa 1929'daki İmlâ Lûgati'nden ancak 12 yıl sonra, 1941'de yeni İmlâ Kılavuzu basılmıştır. 2. Geç de olsa 1941'de basılan İmlâ Kılavuzu, Türk imlâsının birçok sorununu çözmüş ve imlâda sorun olabilecek birçok konuyu istikrara kavuşturmuştu. İmlâ kurallarının çoğu 1929'dan 1965'e kadar, tam 36 yıl hiç değişmemiş ve böylece bir gelenek oluşmuştu. Ancak başına "yeni" sözü eklenerek ve 1. baskı olduğu belirtilerek 1965'te basılan Yeni İmlâ Kılavuzu bazı değişiklikler getirmiş ve oluşmuş geleneği sarsmıştır. Söz gelişi 1965'e kadar düzeltme işaretiyle yazılan lâstik, klâsik, plân, Lâtin gibi kelimelerden 1965'te düzeltme işareti kaldırılmıştır. 1965'e kadar ayrı yazılan baba tatlısı, mine çiçeği, salkım söğüt gibi kelimeler, 36 yıl sonra birleştirilmiştir. 1965'e kadar arabasiyle, ordusiyle şeklinde yazılan kelimelerin 1965 kılavuzuna göre arabasıyla, ordusuyla şeklinde yazılması gerekmiştir. Burada birkaç örneğini gösterdiğimiz değişiklikler 1965 kılavuzuyla sınırlı kalmamış, yerleşmiş düzen bir defa sarsılınca artık sık sık değişikliklere gidilmiş ve imlâdaki istikrar iyice bozulmuştur. Söz gelişi 1965'te sadece batı kökenli kelimelerden kaldırılan düzeltme işareti, 1970'te lâtif, telâffuz gibi doğu kökenli kelimelerden de kaldırılmıştır. 36 yıllık arabasiyle sözünü 1965'te arabasıyla yapan yeni kılavuz 1970'te bu defa arabasıyle biçimini benimsemiş, 1977'de ise tekrar 1965'e dönmüştür. Meslekî, millî, resmî gibi kelimelerde 1977'ye kadar, tam 48 yıl kullanılan düzeltme işareti 1977'de nispet î'sinin üzerinden kaldırılmıştır. 1965'teki Yeni İmlâ Kılavuzu'yla başlayan ve burada ancak küçük bir kısmını gösterdiğimiz bu değişiklikler, hem imlâmızdaki gelenek ve istikrarı ortadan kaldırmış, hem de toplumda birçok tartışmalara yol açmıştır. 1982'de bir anayasa kuruluşu hâline getirilen ve buna göre yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumunun 1985'teki İmlâ Kılavuzu'nda da birtakım değişikliklerin olması tabiîydi. Çünkü Kurum imlâda ilk defa değişiklik yapmıyordu. Maalesef 1965'te değişiklikler başlamış ve imlâmızdaki istikrar bozulmuştu. Kurumun istikrarsızlığa bir çözüm araması ve 1985'te çözümünü kamuoyuna sunması çok normaldi. Elbette bu çözüm teklifine karşı da eleştiriler olacaktı ve oldu. Ancak tartışmaların ardı arkası kesilmediği gibi imlâmızdaki istikrar da bir türlü sağlanamadı. Bütün bunları göz önünde bulunduran Türk Dil Kurumu, yeni baskı için İmlâ Kılavuzu'nu tekrar gözden geçirmeye karar verdi. Kurum üyeleri arasından 7 kişilik bir komisyon oluşturuldu. Talim ve Terbiye Kurulunun edebiyatçı iki üyesi de komisyona davet edildi. Bazen haftada birkaç defa toplanılarak iki yıla yakın süreyle kılavuz üzerinde çalışıldı. Komisyonun hazırladığı taslak, dört gün boyunca 40 kişilik Bilim Kurulunda tartışıldı ve taslağa son şekil verildi. Komisyon, yeni baskıda, aşağıdaki hususların göz önünde bulundurulmasına karar vermişti: 2
  • 3. 1. İmlâ kuralları mümkün olduğu kadar kesin olmalı ve kesin bir ifade ile belirtilmelidir. Ancak çok zorunlu durumlarda ikili şekillere ve ihtimallere izin verilmelidir. 2. İmlâ Kılavuzu üzerindeki eleştiriler de dikkate alınarak uzlaşmacı bir yol tutulmalıdır. Yeni değişikliklerle yeni bir istikrarsızlığa yol açmak yerine imlâmızda az çok gelenekleşmiş hususlar benimsenmeli; tespit edilen ilkelere aykırı da olsa gelenekleşmiş yazılışlar tercih edilmelidir. 3. İlkeler mümkün olduğu kadar ayrıntılı olmalı ve bol örneklerle açıklanmalıdır. 4. Kılavuzun dizin bölümü geniş tutulmalı, sözlükteki bütün maddeleri, hatta daha fazlasını kapsamalıdır. Dizine bakan okuyucu, bitişik ayrı demeden her kelimeyi orada bulabilmelidir. Yukarıdaki kararların uygulanması tabiî ki kolay olmamıştır. Özellikle ilkelerle gelenekleşmiş yazılışlar arasındaki çelişki bizi sürekli olarak zorlamıştır. En büyük sıkıntının da birleşik kelimelerde ortaya çıktığı görülmüştür. Birleşik kelimelerdeki bitişik yazma eğiliminin sınır tanımaz bir şekilde yaygınlaşması karşısında bunu sınırlayıcı bir kuralın getirilmesi şart olmuştu. Yanlış eğilimi yaygınlaştıran düşünce şuydu: İki veya üç kelimeden oluşan bir yapı; yeni bir nesne, kavram veya hareketi karşılıyorsa bitişik yazılır. Bu durumda masa saati, duvar saati, masa takvimi, duvar takvimi, beyaz peynir, dil peyniri, şiş kebabı, kuş uçuşu, lâvanta mavisi, kefal balığı, muhalefet partisi, örümcek ağı, pul biber, yok etmek, var olmak, arz etmek, azat edilmek gibi binlerce kelimenin bitişik yazılması gerekecekti. Bir kısmı yazılmaya başlanmıştı bile. Evet bunlar yeni nesne, kavram ve hareketleri karşılayan birleşik kelimelerdi; ama Türk imlâ geleneğinde bunları bitişik yazmak yoktu. Üstelik bunları bitişik yazmak Türkçenin yapısına da uygun düşmüyordu; bitişik yazılan kelime, tek kelime gibi algılanıyor ve vurgunun yeri değiştirilebiliyordu. Kara borsa ve yaş çay kelimelerini bitişik gören spikerlerimiz vurguyu ikinci kelimeye kaydırarak dilimizin vurgu sistemini bozuyorlardı. Esasen Türkçe; binlerce nesne, kavram ve hareketi tek kelimeyle değil, iki kelimeyle karşılayan bir dildi ve bugüne kadar olduğu gibi bunların ayrı yazılmasında hiçbir sakınca yoktu. Bu bakımdan komisyonumuz, öncelikle bitişik yazılan birleşik kelime ile ayrı yazılan birleşik kelime kavramlarını birbirinden ayırdı ve bitişik yazılanlara bitişik kelime denmesini uygun gördü. Ses düşmesi, ses türemesi ve vurgunun yer değiştirmesiyle kaynaşmış hâle gelen bitişikler dışındaki bitişik kelimeler için şu kuralı getirdik: Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır. Demek ki bitişik yazılmak için yeni bir kavramı karşılamak yetmeyecekti; kelimelerden en az birisinin anlam değişmesine uğraması şart olacaktı ve bu değişik anlam, kelimenin yalnızken taşıdığı anlamlardan biri olmayacaktı; birleşme sırasında ortaya çıkacaktı. Söz gelişi kapı kolu, kapı'dan da kol'dan da farklı yeni bir nesnenin adıdır; ama birleşiği oluşturan her iki kelime de kendi anlamını korumaktadır. Kol kelimesi "insanın kolu" anlamında olmadığı için ilk bakışta anlamca farklılaşmış görünüyorsa da kol'un bu anlamı yalnız kullanıldığında da mevcuttur; anlam farklılaşması birleşme sırasında olmamıştır; o hâlde bu birleşik, ayrı yazılmalıdır. Buna karşılık bir alet adı olan kargaburnu sözünde ne karga ne burun vardır; bu kelimeler birleşme sırasında kendi anlamlarından çıkmışlar ve benzetme yoluyla yeni bir nesneye ad olmuşlardır; o hâlde bu birleşik, bitişik yazılmalıdır. İmlâ kuralları bölümümüzde bütün bunlar gruplara ayrılarak ve bol örneklerle desteklenerek gösterilmiştir. Ayrıca gelenekten gelen bütün bitişik kelimeler de mümkün olduğu kadar sınıflandırılarak ayrı ayrı maddeler hâlinde belirtilmiştir. Aynı şekilde ayrı yazılan birleşik kelimeler de sınıflandırılmış ve madde madde gösterilmiştir. Hangi tür birleşik kelimenin bitişik yazılışının gelenekleştiği tabiî yine de tartışılacak bir konudur. Biz böyle durumlarda bütün imlâ kılavuzlarına başvurarak bitişik yazılışı gelenekleşmiş olan yapı ve kelimeleri belirlemeye çalıştık. İmlâ kılavuzlarının büyük çoğunluğunda bitişik olanları gelenekleşmiş saydık. Bitişik veya ayrı yazılışlar çeşitli imlâ kılavuzlarında farklılık gösteriyorsa tabiî ki yukarda belirlediğimiz kurala uyduk. Bu arada birçok imlâ kılavuzunda bitişik yazılan fakat yaygın olarak kullanılmayan yapı ve kelimeleri de gelenekleşmiş saymadık. Hane, zade, name, perver, perest gibi kelimelerle, Farsça kurala göre oluşturulan yemekhane, dayızade, beyanname, vatanperver, putperest gibi birleşiklerle yine Farsça ve Arapça kurallara göre oluşturulan ehvenişer, gayrimenkul, methüsena, özbeöz, daüssıla, aleykümselâm, maşallah, fisebilillâh gibi birleşiklerin bitişik yazılması tabiîdir. Bunlar kalıp olarak, tek bir kelime gibi dilimize yerleşmişlerdir ve bu kalıplar yeni 3
  • 4. kelime yapımında artık kullanılmamaktadır. Buna karşılık Türkçe kurallara göre kurulan benzer anlamlardaki birleşiklerin, gelenekleşmedikleri takdirde bitişik yazılmalarına gerek yoktur. Söz gelişi aş evi, doğum evi ayrı yazılır. Bu örneklerde kelimeler kendi anlamlarını korumaktadır ve aynı yapıyla huzur evi, konuk evi gibi pek çok yeni terim yapılmıştır. Kuruluşların kanunca belirlenmiş adlarına da İmlâ Kılavuzu'nun müdahale etmesi düşünülemez. Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu gibi kuruluşların özel adları tabiî ki kanunda belirlendiği gibi kullanılacaktır; ancak bir kuruluş adı söz konusu olmayıp kavramlardan bahsediliyorsa bunların iç işleri, yüksek öğretim şeklinde ayrı yazılması, imlâ kurallarımızın gereğidir. Uzun ünlülerin belli durumlar dışında gösterilmemesi, kesmesiz söylenişi yadırganmayan kelimelerde kesme işaretlerinin kullanılmaması, Arapça ve Farsça kurallara göre oluşturulmuş birleşik yapıların tek bir kelime şeklinde bitişik yazılması ve bunlarda kesme, kısa çizgi gibi birtakım işaretlerin kullanılmaması vb. kurallar tabiî ki ilmî yayınları içine almaz. Eski metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda, bu çalışmaların gerektirdiği yazılış ve işaretlere başvurulabilir; bu hususa kuralların ilgili bölümlerinde de yer verilmiştir. Ağızlara ait farklı söyleyişlerin de bilimsel çalışmalarda ve sanat eserlerinde gösterilebileceğini unutmamak gerekir. Kılavuz hazırlanırken bugüne kadarki bütün kılavuzlara bakılmış ve imlâda sorun olan birçok husus veya kelimenin eski kılavuzlarda yer almadığı hayretle görülmüştür. Biz, hiçbir konunun açıkta kalmamasına, sorun olan her nokta ve kelimenin kılavuzda yer almasına çalıştık. Bu bakımdan elimizdeki kılavuz, bugüne kadarki en ayrıntılı kılavuz olmuştur. Bütün bunlara rağmen imlâda istikrara kavuşmak, bütün toplumun uzlaşmasına ve bundan da önemli olarak herkesin imlâda titizlik göstermesine bağlıdır. Özellikle her gün insanımızın eline ulaşan basın yayın organlarının gerekli titizlik ve duyarlığı göstermesi şarttır. Gazetelerimizde imlâ kurallarına uyulursa bu dalga dalga bütün topluma yayılır. Tabiî okullarımızda imlâ kurallarının titizlikle öğretilmesi ve konunun öneminin öğrencilere benimsetilmesi temel şarttır. Bu kılavuzdan sonra da şüphesiz eleştiriler olacaktır. Yapıcı eleştirilerin dikkate alınacağı da muhakkaktır. İmlâ konusunda toplumca göstereceğimiz duyarlık, bu kılavuzun işlevinin daha iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır. Türk Dil Kurumu OKUYUCULARIN DİKKATİNE 1. Okuyucular İmlâ Kılavuzu'nun yalnız dizin bölümünü kullanmakla kalmamalı, kurallar bölümünü de okumalı, hatta sık sık bu bölüme de başvurmalıdırlar. 2. “İmlâ Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir. Uyarılar, yanlış anlamaları ve sık yapılan hataları önleyici niteliktedir. 3. Yine kurallar bölümünde, bazı bölüm ve cümlelerin sonunda bk. veya krş. şeklinde göndermeler yer almıştır. Kılavuzu kullananlar, gönderilen yere baktıkları takdirde konuyu daha iyi anlayacaklardır. 4. Kılavuzun dizin bölümüne, bitişik yazılsın, ayrı yazılsın bütün kelimeler alınmaya çalışılmıştır. Bitişik yazılan birleşik fiillerde hem −ma'lı, hem −mak'lı mastarlar alınmış; ayrı yazılanlarda −mak'lı mastarlarla yetinilmiştir. 5. Ver−, bil−, dur−, kal− yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, kalıplaşmış olanlar dışında, dizine alınmamıştır. Buna karşılık sınırlı sayıda fiille kullanılan gel−, koy−, yaz− yardımcı fiilleriyle kurulanlar dizinde gösterilmiştir. 4
  • 5. 6. Dilimizde iki şekilde kullanılan kelimeler vardır: Üzere−üzre, sahife−sayfa, İbranîce−İbranca gibi. Bu tür kelimelerin her iki şekli de yanlış olmadığı için dizinde kendi sıralarında ayrı ayrı yer almışlardır. 7. Dizinde, bazı sözlerin yanında yay ayraç içinde açıklamalar verilmiştir. Açıklamalar, kelimelerin doğrudan doğruya tanımını veya anlamını vermek üzere konulmamıştır. Sadece kelimenin ne olduğunu açıklamak ve karıştırılabilecek benzer kelimelerden o kelimeyi ayırmak için açıklamalara başvurulmuştur. 8. Eklerle kullanılırken bazı kelimelerin sonlarında çeşitli ses olayları meydana gelmektedir. Ağaç, kâğıt, kavak gibi kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında sonlarındaki ünsüz tonlulaşmaktadır: ağacı, kâğıdı, kavağı... Bazı kelimeler ise son hecedeki ünlülerini düşürmektedirler: gönlü, zikri, ağzı... Bütün bu değişmeler dizinde ağaç,−cı; gönül,−nlü şeklinde gösterilmiştir. Eklerle kullanılırken değişime uğramayan kelimeler için herhangi bir belirtmeye ihtiyaç duyulmamıştır. Söz gelişi hukuk kelimesi dizinde sadece hukuk şeklinde yer almaktadır. Bu, −u ekini aldığı zaman kelimenin hukuku şeklinde olduğunu, asla hukuğu şekline dönmediğini gösterir. Ancak bu konuda da ikili şekillerin bulunabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir: yoku~yoğu, ağza~ağıza, göğse~göğüse. Bazı alıntı kelimelerde son hecede kalın ünlü bulunduğu hâlde, ek ince olarak gelmektedir. Bu durum da dizinde gösterilmiştir: kalp,−bi, saat,−ti. 9. İsim tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ek alırken araya bir n sesi girer: kaynanadilini, dereotunu... Bu tür birleşik kelimelerin çok az bir kısmında n bulunmaz: ayakkabıyı, yüzbaşıyı. Eki −yı şeklinde alanlar dizinde gösterilmiştir. Bu şekilde gösterilmeyenlerin eki −nı şeklinde aldığı unutulmamalıdır. İsim tamlaması yapısındaki yer adlarında ise ek hangi şekilde olursa olsun gösterilmiştir. Adapazarı'nı, Altınözü'nü... 10. Dilimize mal olmamış kelimeler (ödünçlemeler) dizinde eğik yazı ile ve özgün imlâları korunarak belirtilmiştir: check−up, fuel−oil... Türk Dil Kurumu (*)KURALLAR HARFLER VE ALFABE Harfler Dildeki sesleri gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlere harf denir. Harf ile ses terimlerini birbirinden ayırmak gerekir. Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşim olarak tanımlanan ses, dili oluşturan en küçük birimdir. Harf ise seslerin yazıdaki karşılığıdır. Türk alfabesi Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir. 5
  • 6. Türk alfabesi, Lâtin harfleri esas alınarak, 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı kanunla tespit ve kabul edilmiştir. Bu kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır. Türk alfabesindeki harfler, kanuna göre aşağıdaki şekilde sıralanmıştır: Yeni Türk yazı sisteminde her ses için ayrı bir harf ilkesi gözetilmiştir. Ancak, boğumlanma noktaları farklı olan, kalın ve ince olmak üzere iki türü bulunan g, k, l sesleri için birer harf yeterli görülmüştür (bk. Düzeltme işareti 2). Lâtin harflerini kullanan yabancı milletlerin yazı sistemlerinde büyük i harfi noktasız yazılır. Ibsen, Illinois, Indiana, Innsbruck, Ionesco, Iowa, Istrati gibi. Türk imlâ kurallarında da yabancı isimlerde büyük i harfinin noktasız yazılışı benimsenmiştir. Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde bu tür isimler noktasız yazılır; ancak, bu isimler i sırasında yer alır. Yabancı alfabelerde kullanılan q, w, x harfleri; sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ... p, q, r ... ...v, w, x, y sırasına göre yer alır. SESLER VE SES UYUMLARI Türkçede sesler, ünlüler ve ünsüzler olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Ünlülerin nitelikleri Dilimizde 8 ünlü vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü. Bunlar, çıkış yeri ve dilin durumuna, dudakların durumuna, ağzın açıklığına göre şu şekilde sınıflandırılır: A. Çıkış yeri ve dilin durumuna göre 1. Kalın ünlüler: a, ı, o, u 2. İnce ünlüler: e, i, ö, ü B. Dudakların durumuna göre 1. Düz ünlüler: a, e, ı, i 2. Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü C. Ağzın açıklığına göre 1. Geniş ünlüler: a, e, o, ö 2. Dar ünlüler: ı, i, u, ü Ünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir: DÜZ YUVARLAK Geniş 6
  • 7. Dar Geniş Dar Kalın a ı o u İnce e i ö ü Uzun ünlü Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa söylenir. Uzun ünlülü kapalı hecelerle biten kelimeler ünlüyle başlayan ek aldıklarında veya yardımcı fiillerle birlikte kullanıldıklarında, açık hâle gelen hecenin ünlüsündeki uzunluk çoğunlukla yeniden ortaya çıkar: esas / esasen (esa:sen), esası (esa:sı); hayat / hayatı (haya:tı); kanun / kanunen (ka:nu:nen), kanunî (ka:nu:nî); ruh / ruhum (ru:hum), ruhanî (ru:ha:nî); usul / usulü (usu:lü); vicdan / vicdanen (vicda:nen), vicdanî (vicda:nî); ahbap olmak (ahba:b olmak), hitap etmek (hita:b etmek). Bazı örneklerde bu durumda da kısalma görülür: beyaz / beyazı, can / canım, Kemal / Kemal'i, kitap / kitaba, meydan / meydana, meydana gelmek. Uzun ünlüler, belli durumlar dışında yazıda gösterilmez: adalet (ada:let), badem (ba:dem), beraber (bera:ber), idare (ida:re), ifade (ifa:de), işaret (işa:ret), kaide (ka:ide), numune (numu:ne), rica (rica:), şair (şa:ir), şive (şi:ve), şube (şu:be), vali (va:li), vefa (vefa:). Ünlemlerde ünlemin şiddetini ve hecenin uzunluğunu ifade etmek üzere iki veya üç ünlü yan yana gelebilir: Oooh, aaah. Bu tür örneklerde ünlüler ayrı ayrı değil uzun olarak telâffuz edilir. Eski yazılı metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda uzun ünlüler özel işaretlerle gösterilebilir. Düzeltme işareti Düzeltme işaretinin (^) iki görevi vardır: Uzatma ve inceltme. Bu işaretin kullanılacağı yerler aşağıda 7
  • 8. gösterilmiştir: 1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine düzeltme işareti konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin); aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu). Yazılışları bir, işlevleri ve okunuşları farklı olan Arapça bi−, Farsça bî− ön eklerini birbirinden ayırt etmek için okunuşu uzun olan Farsça bî− ön ekinde düzeltme işareti kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız), bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi). UYARI : Katil (< katl = öldürme) kelimesiyle karışma ihtimali olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) kelimesinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada düzeltme işaretinin k'yi ince okutması endişesi etkili olmuştur. 2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerde g, k, l ünsüzlerinin ince okunduğunu göstermek için, bu ünsüzlerden sonra gelen a ve u sesleri üzerine düzeltme işareti konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût; ahlâk, billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, sülâle, telâş, üslûp. Batı kökenli kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: klâsik, lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm. UYARI : Lâik sözünde l ince okunur, a uzatılmaz. Ses yansımalı kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: lâpa lâpa, lâp lâp, lâkırdı, lâppadak. 3. Nispet î'sini göstermek için düzeltme işareti kullanılır: ahlâkî, dâhilî, dünyevî, edebî, fikrî, haricî, iktisadî, insanî, medenî, sıhhî, siyasî. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslâm) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması önlenmiş olur. Söyleyişte kısalmış olan nispet î'lerine düzeltme işareti konmaz: çengi, çini, tiryaki, zenci; Kutsi, Necmi, Ruhi. Nispet î'si bazı Türkçe kelimelerde de kullanılır: altunî, bayatî, gümüşî, kurşunî. Bu örneklerde ikinci heceler de uzun söylenir. Türkü (< Türkî), varsağı (< Varsağî), Hüsnü, Lütfü, kırmızı gibi kelimelerde nispet î'si ünlü uyumlarına uymuştur. Nispet î'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: ciddîleşmek, ciddîlik, millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik. Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde düzeltme işareti almamış olan kelimeler önce gelir. adet (sayı) âdet (gelenek, alışkanlık). Ünsüzlerin nitelikleri 8
  • 9. Dilimizde 21 ünsüz vardır: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z. Ünsüzler ses tellerinin titreşime uğrayıp uğramamasına göre iki gruba ayrılır: 1. Tonlu (yumuşak) ünsüzler, 2. Tonsuz (sert) ünsüzler. Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere tonlu (yumuşak) ünsüzler adı verilir: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z. Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere tonsuz (sert) ünsüzler denir: ç, f, h, k, p, s, ş, t. Türk alfabesinde her ünsüz bir harfle yazılır. Buna karşılık Almanca, Fransızca, İngilizce, Macarca gibi dillerde tek sesi göstermek için ikili veya üçlü harfler de kullanılır: ch, cs, cz, sch, sh, sz, zs gibi. Bunlar, sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ch, cs ... şeklinde alfabetik sıraya girerler. Lâtin alfabesine dayanan Çek, Hırvat, Romen vb. ulusların yazı sistemlerinde birtakım özel harfler de vardır: , š, ~, c gibi. Bugünkü Türkiye Türkçesinde kökeni Türkçe olan kelimelerin sonunda tonlu (yumuşak) b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz: ağaç, ak, at, büyük, ip, ot, saç, üç, yoğurt, yurt. Ancak, anlam farkını belirtmek üzere ad, od, sac gibi birkaç kelimenin yazılışında buna uyulmaz: ad (isim), at (binek hayvanı); od (ateş), ot (bitki); sac (yassı demir), saç (kıl). Dilimizdeki alıntılar da hac, şad, yad gibi birkaç örnek dışında, kelime sonunda tonsuzlaşma kuralına uymuştur: sebep (< sebeb), kitap (< kitab), bent (< bend), cilt (< cild), bant (< band), etüt (< etüd), metot (< metod), standart (< standard), ahenk (< aheng), hevenk (< aveng), renk (< reng). Bu gibi alıntılar ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında tonsuz (sert) ünsüzler tonlulaşır (yumuşar): sebep / sebebi, kitap / kitabı, bent / bendi, cilt / cildi, etüt / etüdü, metot / metodu, ahenk / ahengi, hevenk / hevengi, renk / rengi. Buna karşılık bank, tank gibi birkaç yabancı kelime bu kurala uymaz. UYARI : Bazı alıntı sözlerde tonlulaşma (yumuşama) olmaz: ahlâk / ahlâkın, cumhuriyet / cumhuriyete, evrak / evrakı, hukuk / hukuku, ittifak / ittifaka, sepet / sepeti. Birden fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri iki ünlü arasında kalınca tonlulaşarak (yumuşayarak) b, c, d, ğ'ye dönüşür: çalap / çalabı, kelep / kelebi; ağaç / ağacı, kazanç / kazancı; geçit / geçidi, kanat / kanadı; başak / başağı, bıçak / bıçağı, çocuk / çocuğu, dudak / dudağı, durak / durağı, uzak / uzağı. Tek heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ise iki ünlü arasında kalınca çoğunlukla korunur: ak / akı; at / atı; ek / eki; et / eti; göç / göçü; ip / ipi; kaç / kaça, kaçıncı; kök / kökü; ok / oku; ot / otu; saç / saçı; sap / sapı; suç / suçu; üç / üçü, üçüncü. Ancak, tek heceli olduğu hâlde sonundaki ünsüzü tonlulaşan (yumuşayan) kelimeler de vardır: but / budu, dip / dibi, gök / göğü, kap / kabı, kurt / kurdu, uç / ucu, yurt / yurdu. Dilimizde tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç−tı, aş−çı, bak−tım, bas−kı, çiçek−ten, düş−kün, geç−tim, ipek−çi, seç−kin, seç−ti, süt−çü. Buna karşılık üçgen, dörtgen, beşgen, dikgen, çokgen kelimeleri bu kurala uymaz. Büyük ünlü uyumu Dilimizde bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyun, 9
  • 10. boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük. Buna büyük ünlü uyumu adı verilir. Dilimizde büyük ünlü uyumu kuralına uymayan birkaç kelime vardır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman. Büyük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir: ahenk, badem, ceylân, çapari, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, kiraz, kitap, liman, limon, maden, manifatura, metal, meydan, mikrop, minare, model, nişan, nişasta, pehlivan, rüzgâr, selâm, terazi, tercüman, tezgâh, tiyatro, valiz, vida, viraj, yadigâr, ziyafet, ziyaret. Ancak bazı alıntı sözler büyük ünlü uyumuna uydurulmuştur: duvar (< di:va:r), kalıp (< ka:lib), pırlanta (< brillante), surat (< su:ret). Dilimizdeki −daş (−taş), −gil, −ken, −ki, −leyin, −(ı, i, u, ü)mtırak, −(ı, i, u, ü)yor ekleri de bu kurala uymaz: gönüldaş, meslektaş; dayımgil, baklagiller; çalışırken, durmazken; akşamki, yarınki; akşamleyin, sabahleyin; ekşimtırak, yeşilimtırak; geliyor, gülüyor, içiyor, örüyor. Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelerde ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar: adalet−sizlik, anne−si, elma−lı, harita−cılık, hangi−si, içiyor−lar, kardeş−lik, kare−li, kitap−lardan, metod−umuz, meslektaş−ımız, şişman−lık, tarih−çilerimiz, veriyor−du. Ancak, bazı alıntı kelimelerde ünlüsü kalın olan son heceden sonra ince ünlülü ekler getirilir: alkol / alkolü, emlâk / emlâkçilik, hakikat / hakikati, helâk / helâkimiz, kabul / kabulü, saat / saate, sadakat / sadakatten. Bu örneklerde ekin ince olmasının sebebi, kelimelerin sonundaki ünsüzlerin incelik özelliği taşımasıdır. Küçük ünlü uyumu Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür: 1. Bir kelimenin birinci hecesinde düz bir ünlü (a, e, ı, i) varsa, sonraki hecelerde de düz ünlüler bulunur: anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek. 2. Bir kelimenin birinci hecesinde yuvarlak bir ünlü (o, ö, u, ü) varsa, yuvarlak ünlülü heceyi izleyen ilk hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlüler bulunur: boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk, yoklamak, vurmak, yumurta, uçtu, önde, özlemek, güreşmek, sürmek. Bu tür kelimelere geniş düz (a, e) ünlü taşıyan bir ek geldiği zaman sonraki hecelerin ünlüleri geniş düz (a, e) olabildiği gibi düz dar (ı, i) da olabilir: boylarını, uygunlaşır, günleri, öndeyiz, yoldayız. Bu durum küçük ünlü uyumuna aykırı değildir. Dilimizde küçük ünlü uyumuna aykırı bazı kelimeler vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavurmak, kavuşmak, savurmak, yağmur. Küçük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos, profesör, aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin, vakur. Ancak bazı alıntı sözler küçük ünlü uyumuna uydurulmuştur: müdür (< müdi:r), mümkün (< mümki:n), müşkül (< müşkil). Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar: kavun−u, yağmur−luk, mümin−lik, müzik−çi. Unutmamak gerekir ki, Türkiye Türkçesindeki kelimelerin ünlü düzenini, büyük ünlü ve küçük ünlü uyumlarıyla, birinci heceden sonra o, ö seslerinin bulunmaması kuralı birlikte belirler. Bu ünlü düzeni ve ilk heceyi izleyen ünlü türleri aşağıdaki tabloda görülmektedir: −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− 10
  • 11. a ’ a, ı (bakar, alır) o ’ u, a (omuz, oya) −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− e ’ e, i (geçer, gelir) ö ’ ü, e (ölçü, ördek) −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− ı ’ ı, a (kılıç, kısa) u ’ u, a (uzun, uzak) −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− i ’ i, e (ilik, ince) ü ’ ü, e (ütü, ürkek) −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− −−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−− BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI Türkçenin yazılışında tek sese tek harf ilkesi benimsendiği için genellikle büyük sorunlarla karşılaşılmaz. Ancak, bazı kelime ve eklerde özel durumlar söz konusudur. Bu bakımdan bu tür eklerle kelimelerin yazılışı üzerinde ayrıca durmak gerekir. Sayıların yazılışı da özel olarak ele alınması gereken konulardan biridir. a − ı, e − i değişmesi Dilimizde a, e ünlüsü ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyişte de yazılışta da a sesleri ı, u; e sesleri i, ü olur: başlıyor, kanıyor, oynuyor, doymuyor; izliyor, diyor, gelmiyor, gözlüyor. Birden çok heceli olup a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıkları zaman bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i'ye dönme) eğilimi görülür. Ancak, söyleyişteki ı, i sesleri yazıya geçirilmez: başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım, gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek, gizleyeli, besleyelim. Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i sesi yazıya da geçirilir: diyen, diyerek, diyecek, diyelim, diye; yiyen, yiyerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip. Ancak deyince, deyip örneklerindeki e yazılışta korunur. i − ı değişmesi Dilimize Arapçadan girmiş bulunan kelimelerde kalın k'den sonra gelen i sesi, ı'ya döner ve ı ile yazılır: inkılâp, inkıraz, inkısam, inkıta, inkıyat. UYARI : Hâkimiyet kelimesindeki k incedir. Dolayısıyla önündeki ünlü de i'dir. Hâkımiyet şeklinde telâffuz edilmemelidir. u − ü değişmesi "Kul" anlamına gelen Arapça abd kelimesiyle kurulmuş olan özel adlarda u sesi çoğunlukla ü'ye dönüşmüştür ve ü ile yazılır: Abdülaziz, Abdülhamit, Abdülkadir, Abdülkerim, Abdülmecit, Abdürrahim, Abdüsselâm. Buna karşılık Abdullah, Abdurrahman gibi birkaç örnekte u korunmuştur. Ünlü düşmesi Dilimizde iki heceli birtakım kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiği zaman ikinci hecedeki dar ünlüler 11
  • 12. genellikle düşer ve bu ünlüler yazılmaz: ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, beyne, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu, resim / resme; çevirmek / çevrilmek, devirmek / devrilmek. b − p değişmesi Alıntı kelimelerde s ünsüzünden sonra gelen b sesi ünsüz benzeşmesine uğrayarak p'ye dönüşür ve p ile yazılır: ispat, kispet, müspet, naspetmek, nispet, tespih, tespit. UYARI : s dışındaki tonsuzlardan sonra gelen b'ler p'ye dönmez: ikbal, makbul, takbih, tatbik, teşbih. c − ç değişmesi Alıntı kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden önce gelen c, ç sesine dönüşür ve ç ile yazılır: eçhel, içtihat, içtimaî, içtinap, meçhul. Buna karşılık Arapçadan dilimize giren kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen c korunmuştur: mescit, tehcir, tescil, teşci. d − t değişmesi Dilimize Farsçadan geçen −dar ekindeki d sesi tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra ünsüz benzeşmesine uğrayarak t sesine dönüşmüştür: emektar, minnettar, silâhtar, taraftar. Dilimize Arapçadan geçen miktar kelimesi ile Hayrettin, Seyfettin, Necmettin gibi özel adlarda da d sesi t'ye dönmüştür. Buna karışlık Arapçadan dilimize giren birçok kelimede tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen d korunmuştur: takdim, takdir, takdis, tasdik, tekdir. Alıntı kelimelerin hece sonlarında bulunan d sesi ise kendisinden sonra gelen tonsuz ünsüzlerin etkisinde kalarak t sesine dönüşür ve t ile yazılır: metfun, methal, methiye, tetkik. ğ − v değişmesi Dilimizde değişik biçimlerde yazılan birtakım Türkçe kelimeler vardır: döğmek, dövmek; göğermek, gövermek; oğmak, ovmak; öğmek, övmek; söğmek, sövmek. Dilimizde o, ö seslerinden sonra gelen ğ’lerin v’ye dönme eğilimi güçlüdür. Ortak söyleyişte v'li biçimler daha yaygın olmakla birlikte ğ’li biçimler de büsbütün ortadan kalkmış değildir. n − m değişmesi Dilimizde b ünsüzünden önce gelen n ünsüzü bazı örneklerde m'ye dönüşür: saklambaç (< saklanbaç), dolambaç (< dolanbaç), ambar (< anbar), amber (< anber), cambaz (< canbaz), çarşamba (< çeharşenbe), perşembe (< pencşenbe), çember (< çenber), kümbet (< gunbed), memba (< menba), mümbit (< munbit), tambur (< tunbur). Buna karşılık İstanbul, bin bir, binbaşı, onbaşı gibi kelimelerde söyleyişte m'ye doğru bir kayma olmasına rağmen yazıda n sesi korunur. Ünsüz türemesi (y − v) Türkçe kökenli kelimelerde iki ünlü yan yana bulunmadığından bazı alıntı kelimelerde ünlüler arasında y, v sesleri türemiştir: fiyat (< fiat), fayda (< faide), zayıf (< zaif), mavna (< ma'ûna); konservatuvar, lâboratuvar, pisuvar, repertuvar, trotuvar, tuval, tuvalet. 12
  • 13. Buna karşılık birçok örnekte y, v türemesi görülmez: duayen, fail, faiz, fuar, fuaye, kuaför, kuartet, lâik, puan, suare. Ünsüz düşmesi Türkçede ikiz (şeddeli) ünsüz bulunmaz. Bu bakımdan Arapçadan dilimize girmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimelerin yalın durumunda ünsüzlerden biri düşer (ünsüz tekleşir): hak (< hakk), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm). Bu tür kelimelere ünlüyle başlayan bir ek geldiği zaman düşen ünsüz ortaya çıkar: hak / hakka, his / hissimiz, ret / reddi, zan / zannımca, zem / zemmi (bk. Birleşik kelimeler A. 3). Öte yandan afv kelimesinde v düşmüş ve bu durum yazıya da geçmiştir: af (< afv). Ancak, kelime ünlüyle başlayan bir ek aldığı zaman f sesi ikizleşir: affa uğramak (bk. Birleşik kelimeler A. 3). Alıntı kelimelerden ft, st ünsüz çiftleriyle bitenlerin bir kısmında t sesi söyleyişte düşme eğilimi göstermekle birlikte yazılışta korunur: çift, rast, serbest. Farsçadan dilimize girmiş hane sözüyle yapılan birleşik kelimelerde ha hecesi korunmuştur: birahane, muayenehane, yazıhane; darphane, dökümhane, yatakhane. Görüldüğü gibi kelime ünlüyle de ünsüzle de bitse ha hecesi korunmaktadır. Bazı örneklerde ise söyleyişte düşme eğilimi görülür. Yazıda birliğin sağlanabilmesi için bu tür örneklerde de ha hecesinin yazılması gerekir: dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane (bk. Birleşik kelimeler A. 24). UYARI : Fransızcadan dilimize girmiş olan sürpriz kelimesinde söyleyişte de yazılışta da r ünsüzü korunur; kelimenin süpriz şeklinde söylenmesi yanlıştır. Mastar eklerinin yazılışı −ma, −me ile biten mastarlar −a, −e, −ı, −i ekleriyle genişletildiğinde araya y koruyucu ünsüzü girer: kazanma−y−a, aldanma−y−ı, okuma−y−a, yazma−y−ı, sevme−y−e, görme−y−i, gülme−y−e, silme−y−i. −mak, −mek ile biten mastarlardan sonra −a, −e, −ı, −i eklerinden biri gelirse −k ünsüzü yumuşar: ... yazmağa (başladı). ... bildirmeğe (geldim). Ancak mastarlarda y'li yazılışa doğru güçlü bir eğilim vardır. Fiil çekimi ile ilgili yazılışlar Gelecek zaman ekinin ünlüleri ile zaman ekinden önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın bütün şahıslarda a, e ile yazılır: geleceğim, gelmeyeceğim, gelemeyeceğim, geleceğiz, gelmeyeceğiz, gelemeyeceğiz, gelmeyeceksin, gelemeyeceksin; alacağım, almayacağım, alamayacağım, almayacaksın, alamayacaksın, başlayacağım. Teklik ve çokluk 1. kişi emir eklerinin ünlüsü ile ekten önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayayım, gelmeyeyim; başlayalım, gelmeyelim. İstek ekinden önce gelen ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayasın, başlaya, başlayasınız, başlayalar; gelmeyesin, gelmeye, gelmeyesiniz, gelmeyeler. −ken ekinin yazılışı −ken (< iken) eki büyük ünlü uyumuna uymaz. Getirildiği kelimenin ünlüleri kalın da olsa, bu ekin ünlüsü ince kalır: okur−ken (< okur iken), yazar−ken (< yazar iken), çalışır−ken (< çalışır iken), uyur−ken (< uyur iken), başlar−ken (< başlar iken), durmuş−ken (< durmuş iken), olgun−ken (< olgun iken), durgun−ken (< durgun iken), okulday−ken (< okulda iken), yolday−ken (< yolda iken). −ki aitlik ekinin yazılışı 13
  • 14. −ki aitlik eki ünlü uyumlarına uymaz: akşamki, yarınki, duvardaki, Turgut'unki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, onunki. Yalnız birkaç örnekte bu ek, ünlü uyumlarına uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü. mı, mi, mu, mü soru ekinin yazılışı mı, mi, mu, mü soru eki gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar ve mı, mi, mu, mü biçimlerini alır: Kaldı mı? Sen de mi Brutus? Olur mu? İnsanlık öldü mü? Soru ekine birtakım ekler de getirilebilir. Bu ekler soru ekiyle bitişik yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Ölür müsün, öldürür müsün? Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığı zaman da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız. Da, de bağlacının yazılışı Da, de bağlacı ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü uyumuna uyar ve da, de biçimini alır: Kızı da geldi gelini de. Orhan da biliyor. Oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur. İmlâmız, lisanımız düzelince, lisanımız da kafamız düzelince düzelecek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil! (Yahya Kemal Beyatlı) UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te şeklinde yazılmaz. UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır (ya da). UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır. Bu bağlacı tamamen ayrı yazmak gerekir: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil). UYARI : Bulunma hâli eki olan −da, −de, −ta, −te'nin da, de bağlacı ile hiçbir ilgisi yoktur; bulunma hâli eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede kulak, evde kalmak, yolda kalmak, ayakta durmak, çantada keklik. Yeme de yanında yat. Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk) Dilde, fikirde, işte birlik. (İsmail Gaspıralı) İle sözünün ek olarak yazılışı 1. İle sözü, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek, büyük ünlü uyumuna uyar: baltayla (balta ile), çevreyle (çevre ile), yapıyla (yapı ile), keçiyle (keçi ile), kuzuyla (kuzu ile), sürüyle (sürü ile). 2. Üçüncü kişi iyelik ekinden sonra da baştaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek, büyük ünlü uyumuna uyar: arkadaşıyla (arkadaşı ile), anasıyla (anası ile), dolayısıyla (dolayısı ile), kuyusuyla (kuyusu ile), ölçüsüyle (ölçüsü ile), sütüyle (sütü ile). 3. İle sözü ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve büyük ünlü uyumuna 14
  • 15. uyar: arkadaşla (arkadaş ile), kardeşle (kardeş ile), ayakla (ayak ile), başla (baş ile), sütle (süt ile), gümüşle (gümüş ile), oyunla (oyun ile). İmek ek fiilinin yazılışı İmek ek fiili ayrı yazıldığı zaman ünlü uyumlarına uymaz: kalır idim, durur idim, güzel idi, dargın imiş, yorgun ise. Ancak, imek fiili bugün daha çok ekleşmiş olarak kullanılmakta ve ünlü uyumlarına uymaktadır. Ünlüyle biten kelimelere eklendiği zaman i− ünlüsü düşebilir. Bu durumda araya y ünsüzü girer: satıcıydı (satıcı idi), yoncaymış (yonca imiş), yabancıymış (yabancı imiş), başıymış (başı imiş), sonuncuydu (sonuncu idi), ikinciymiş (ikinci imiş), neyse (ne ise), deliyse (deli ise). Ünsüzle biten kelimelere eklendiği zaman da i− ünlüsü düşebilir: kalırmış (kalır imiş), yorgundu (yorgun idi), yakarsa (yakar ise), toprakmış (toprak imiş), yakmışsa (yakmış ise), güzelmiş (güzel imiş), gelirse (gelir ise), alırsa (alır ise), bakacaksa (bakacak ise). Ki bağlacının yazılışı Ki bağlacı ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. (Mustafa Kemal Atatürk) Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki! (Orhan Veli Kanık) Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir! Çiğ yemedim ki karnım ağrısın. Ancak ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda uyuma girmiştir. Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı ki? Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış Türkçenin ses düzeni gereğince iki ünlü arasındaki ünsüzler kendilerinden önce gelen ünlüyle değil kendilerinden sonra gelen ünlüyle hece kurarlar: a−ra−ba−cı, o−ku−lu−muz, se−vi−ne−cek−ler, ta−şı−na−bi−lir. Ancak içlerinde Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) bulunan bazı alıntı kelimelerde, bu durumdaki ünsüzlerin kendilerinden önceki ünlüyle hece kurdukları da görülür: cüz−î, hal−etmek, iş−ar, iz−an, kıt−a, kur−a, Kur−an, mel−un, mer−i, meş−ale, meş−um, nez−etmek, sun−î, vak−a, vüs−at. Bu kelimeler yazılışta kesmeyle gösterilir: cüz'î, hal'etmek, iş'ar, iz'an, kıt'a, kur'a, Kur'an, mel'un, mer'i, meş'ale, meş'um, nez'etmek, 15
  • 16. sun'î, vak'a, vüs'at. Bu yapıda olup da tamamen Türkçenin ses düzenine uymuş, çok sık kullanılan ve kesmesiz okunduğunda yadırganmayan kelimelerde kesme kullanılmaz: defa, defetmek, heyet, menetmek, mesele, neşe, neşet, sanat. Arapçadan alınmış bazı sözlerde gırtlak ünsüzü kelimenin sonunda bulunur. Bu durumda gırtlak ünsüzü söyleyiş bakımından tamamen erimiş durumdadır: cüz, def, hal, kat, men (bk. Birleşik kelimeler A. 5). Ancak bu kelimeler iyelik ekleriyle kullanıldığı takdirde, kelimeyle iyelik eki arasına kesme konur: cüz'ü, def'i, hal'i, kat'ı, men'i, nev'i, tab'ı, vaz'ı. Sonunda gırtlak ünsüzü bulunan kelimeler iyelik ekini −ı, −i biçiminde alırlar: bayi−i, cami−i, mâni−i, memba−ı, mısra−ı, sanayi−i. Ancak cami ve mâni sözlerinde iyelik eki −si biçiminde de gelebilir: cami−si, mâni−si. Bu tür kelimeler yönelme ve yükleme hâli eklerini (−e, −i) alınca, araya y sesi girebileceği gibi y'siz de yazılabilir: bayi−ye, cami−ye, memba−ya, mevzu−ya, mısra−ya; bayi−yi, cami−yi, memba−yı, mevzu−yu, mısra−yı; bayi−e, cami−e, memba−a, mevzu−a, mısra−a; bayi−i, cami−i, memba−ı, mevzu−u, mısra−ı. UYARI : Bayi, cami, sanayi gibi kelimeler yalın hâlde iken tek i ile yazılır. UYARI : Arapçadan alınmış bazı kelimelerde, gırtlak ünsüzü hecenin sonunda yer almaktadır. Bu tür kelimelerde gırtlak ünsüzü Türkçe söyleyişten tamamen kalkmakta ve kendisinden önceki ünlünün uzamasına yol açmaktadır. Bu tür kelimelerde kesme kullanılmaz, sadece söz konusu ünlü uzun okunur: dava (da:va), mamur (ma:mur), mana (ma:na), memur (me:mur), resen (re:sen), tamim (ta:mim), tecil (te:cil), tediye (te:diye), tehir (te:hir), telif (te:lif), tesir (te:sir). Hece yapısı ve satır sonunda kelimelerin bölünmesi Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden önceki ünlüyle değil, kendinden sonraki ünlüyle hece kurar: a−ra−ba, ka−ra−ca, ta−le−be. Ancak bazı alıntı kelimelerde iki ünlü arasındaki ünsüz kendinden sonraki ünlüyle değil, kendinden önceki ünlüyle hece kurar: cüz'î, kur'a, Kur'an, vüs'at (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılşı). Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden önceki ünlüyle hece kurar: bir−lik, sev−mek, Türk−çe, Kork−maz. Türkçede satır sonunda kelimeler bölünebilir, fakat heceler bölünemez. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna kısa çizgi (−) konur. Burasını ilk defa görüyormuş gibi duvarlara, perdelere, möblelere, eş−yalara bakıyor, hayret ediyordu. Bütün bu muhitte Türk hayatına, Türk ruhu− na ait bir gölge, bir çizgi bile yoktu. Birden Bursa'daki çocukluğunun geçti−ği baba evini hatırladı; sofada rahat ve beyaz örtülü divanlar vardı. (Ömer Seyfettin, Primo Türk Çocuğu) Bitişik yazılan kelimelerde de bu kurala uyulur: .........................................................................................................baş− öğretmen değil, ......................................................................................................... ba− 16
  • 17. şöğ−ret−men; ...........................................................................................................ilk− okul değil, ......................................................................................................... il− ko−kul; ...........................................................................................Karaosman− oğlu değil, .......................................................................................Karaosmanoğ− lu. Ayırmada satır sonunda ve satır başında tek harf bırakılmaz: ......................................................................................................a− raba değil, .................................................................................................. ara− ba; .................................................................................................... u− çurtma değil, ................................................................................................uçurt− ma; ............................................................................................ müdafa− a değil, ............................................................................................... müda− faa; ................................................................................................. niha− î değil, ..................................................................................................... ni− haî. Kesme işareti satır sonuna geldiği zaman yalnız kesme işareti kullanılır; ayrıca çizgi kullanılmaz. 17
  • 18. ................................................................................................... Edirne' nin... .................................................................................................. Ankara' dan... Rakamların satır sonuna gelmesi durumunda da yalnız kesme işareti kullanılır: ................................................................................................. 1996' da... Gırtlak ünsüzü için kesme kullanılan kelimelerde kesmeli heceler satır sonuna getirilmez: ...................................................................................................... meş'− aleyi değil, ..................................................................................................... meş'a− leyi; ....................................................................................................... vüs'− ati değil, ..................................................................................................... vüs'a− ti. Özgün imlâsıyla yazılan yabancı kelimeler satır sonunda kendi dillerinin kurallarına göre bölünür. Yabancı dillerde kullanılan ve tek sesi karşılayan ch, sh, sch, cz, sz gibi harfler satır sonunda birbirinden ayrılmaz. Sayıların yazılışı 1. Sayılar rakamla da yazıyla da yazılabilir. Sayıların ne zaman yazıyla, ne zaman rakamla gösterileceği konusunda dilimizde açık bir kural verilemez. Ancak, uygulamada birtakım ilkeler oluşmuştur. Bu ilkelere göre, küçük sayılar, yüz ile bin sayıları ve daha çok edebî karakter taşıyan metinlerde geçen sayılar yazıyla gösterilir: iki hafta sonra, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, dört kardeş, üçüncü sınıf, bin yıldan beri. Yaş otuz beş, yolun yarısı eder. (Cahit Sıtkı Tarancı) Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılar ile büyük sayılarda rakam kullanılır: öğleden sonra saat 17.30'da, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi. Saat ve dakikaların metin içinde yazıyla yazılması da mümkündür: saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, meselâ saat onda. 18
  • 19. 2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: iki yüz, üç yüz altmış beş. Ancak para ile ilgili işlem ve belgelerde sayılar bitişik yazılır: yüzdoksanbin, ikiyüzellibin, beşyüzaltmışbin (bk. Birleşik kelimeler A. 22, B.17). 3. Sayılar daha çok Arap rakamlarıyla gösterilir: 25 milimetre, 150 kişi, 15.000 lira, 75 kilometre. Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerin yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılır: XX. yüzyıl, III. Selim, XIV. Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. cilt, XII. cilt. Bu tür örneklerde Arap rakamlarının kullanılması da mümkündür. UYARI : Hükümdar adlarında kullanılan rakamlar hükümdarın adından önce yazılır: Wilhelm II değil II. Wilhelm, Selim 3 değil 3. Selim. 4. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır: 32 605, 326 197, 49 750 812, 28 434 250 310 500. Gruplar arasına nokta da konabilir: 326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500 (bk. Nokta 8). 5. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır: 15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26) (bk. Virgül 13). 6. Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta konur veya rakamdan sonra kesme konularak derece gösteren ek yazılır: 15., 56., XX.; 5' inci, 6' ncı. 7. Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir: ikişer, dokuzar, yüzer; üçer üçer, onar onar. KÜÇÜK VE BÜYÜK HARFLER Türkçede harflerin küçük (minüskül) ve büyük (majüskül) olmak üzere iki biçimi vardır. Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harflere başvurulur. Büyük harflerin kullanıldığı yerler Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır: A. Cümle büyük harfle başlar: Hayatta en hakikî mürşit ilimdir. Ak akça kara gün içindir. Ancak rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 1940 yılında Dil ve Tarih−Coğrafya Fakültesini bitirdim. Cümle içinde başkasından aktarılan ve tırnak içine alınan cümleler de büyük harfle başlar: Atatürk, gençliğe seslenirken "Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur." diyor. Tırnak içinde aktarılan söz, tam bir cümle değilse veya cümlenin baş tarafı alınmamışsa büyük harfle başlamaz: Nabi'nin "... var içinde" redifli gazeli Divan'ında uyuyor. (Yahya Kemal Beyatlı, Edebiyata Dair) Ayrıca iki çizgi arasındaki açıklama cümleleri de büyük harfle başlamaz: Bir zamanlar − bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce − Türk saltanatının maddî sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti. 19
  • 20. (Y. K. Karaosmanoğlu, Ergenekon) İki noktadan sonra gelen cümleler de büyük harfle başlar: Orhon Kitabesi’nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım. (Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları) Bence edebiyatın temel görevi şudur: Hem günlük hayatı, hem geleceği hem de hayatın felsefesini işlemektir. (Cengiz Aytmatov, Röportajlar) Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralanırsa bu örnekler büyük harfle başlamaz: Bazı örneklerde −sız eki kalıplaşmıştır: densiz, hırsız, ıssız, öksüz. UYARI : Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Araba, banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce kelime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et−, ol−" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir. B. Mısralar büyük harfle başlar: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi; Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbî) Bakî kalan bu kubbede bir hoş seda imiş. (Bakî) Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin. (Tevfik Fikret) Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Mehmet Âkif Ersoy) Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Yahya Kemal Beyatlı) Yolcuyum bir kuru yaprak misali, Rüzgârın önüne katılmışım ben. (Faruk Nafiz Çamlıbel) O zaferler getiren atların Nalları altındanmış; 20
  • 21. Gidişleri akına, Gelişleri akındanmış. (Arif Nihat Asya) Bugün masal değil, Masaldan daha güzel, gerçek. (Cahit Sıtkı Tarancı) Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. (Necmettin Halil Onan) C. Özel adlar büyük harfle başlar. 1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevherî, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Shakespeare, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo. Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık). 2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar ve meslek adları büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Sayın Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel. Tarihî kişilerin adlarından önce gelen unvan ve lâkaplar da büyük harfle başlar: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Aslan Yürekli Richard, Demirbaş Şarl, Deli Petro. Akrabalık adları bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Fahriye abla, Ayşe teyze, Fatik nine, Saim amca, Ali enişte. Ancak akrabalık bildiren kelimeler başa gelirse lâkap yerine geçtiği için büyük harfle başlar: Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan. Bazı tarihî ve menkıbevî şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri kazandığı için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana. Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler de büyük harfle başlar: Sayın Bakan, Sayın Başkan, Sayın Profesör, 21
  • 22. Sayın Vali. Mektuplarda ve resmî yazışmalarda hitapların ilk kelimesi de büyük harfle başlar: Sevgili kardeşim, Aziz dostum, Değerli arkadaşım. 3. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar: Düldül, Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir. 4. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar: Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar; Karakeçili, Hacımusalı. 5. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar: Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca. 6. Devlet adları büyük harfle başlar: Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudî Arabistan, Azerbaycan Cumhuriyeti. 7. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını anlatan sözler büyük harfle başlar: Müslüman / Müslümanlık, Hristiyan / Hristiyanlık, Musevî / Musevîlik, Budist / Budizm; Hanefî / Hanefîlik, Malikî / Malikîlik, Protestan / Protestanlık, Katolik / Katoliklik. 8. Din ve mitoloji kavramlarını karşılayan özel adlar büyük harfle başlar: Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris, Kibele. Ancak tanrı kelimesi özel ad olarak kullanılmadığı zaman küçük harfle başlar: Eski Yunan tanrıları. Bazı dinî kavramların da küçük harfle başlaması gelenekleşmiştir: cennet, cehennem, uçmak, tamu, sırat köprüsü, gayya kuyusu. 9. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Dünya, Neptün, Plüton, Halley. Dünya, güneş, ay kelimeleri yalnız coğrafya ve gök bilimiyle ilgili yayınlarda terim olarak kullanıldığı zaman büyük harfle başlar; bunun dışındaki durumlarda küçük harf kullanılır. 10. Yer adları (kıt'a, ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak vb.) büyük harfle başlar: Asya, Avrupa; Türkiye, Kazakistan, Fransa, Çin, Hindistan, Mısır; İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Yakın Doğu; Ankara, İstanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp, Ahlat; Çayırbağı, Akçaköy; Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp Caddesi; Sankiyedim Sokağı, Asmalımescit Sokağı. Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler küçük harfle başlar: Marmara denizi, Aral gölü, Balkaş gölü, Sakarya ırmağı, Meriç nehri, Tuna nehri, Alp dağları, Altay dağları, Erciyes dağı. Ancak, ikinci isim özel isme dâhil ise ve ikisi birden kastedilen kavramı karşılıyorsa, ikinci isim de büyük harfle başlar: Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı; Beyşehir Gölü, Van Gölü, Tuz Gölü; Anadolu Kavağı, Rumeli Kavağı; Gülek Geçidi; Ağrı Dağı; Konya Ovası, Haymana Ovası, Muş Ovası; Adalar Denizi. Bu örneklerde ikinci isim kullanılmadığı takdirde söz konusu yer adı anlaşılmaz. Meselâ Çanakkale Boğazı sadece Çanakkale kelimesiyle anlatılamaz; sadece Çanakkale denildiği zaman Çanakkale şehri anlaşılır. Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yıldız Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, Fevzi Çakmak Sokağı, İnkılâp Sokağı, Reşat Nuri Sokağı, Türk Ocağı Sokağı. 11. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar: Topkapı Sarayı, 22
  • 23. Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı. 12. Kurum, kuruluş ve kurul adları büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih−Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat; Bakanlar Kurulu, Danışma Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu. Kurum, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm vb. kuruluş bildiren kelimeler, belli bir kurum kastedildiği zaman büyük harfle başlar: Bu yıl Meclis, yeni döneme erken başlayacaktır. Son aylarda Kurum, imlâ konusunda yoğun bir çalışma içine girmiştir. Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Bulvar’dan. 13. Kitap, dergi, gazete, tablo, heykel ve hukukla ilgili kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır; Halı Dokuyan Kızlar (tablo); Düşünen Adam (heykel); Medenî Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslar Arası Barış Ödülü Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği. Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu. Kitap adlarında ve başlıklarda, arada ve sonda bulunan ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Maî ve Siyah, Suç ve Ceza, Leylâ ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı? Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım. Gazeteler ve dergiler oluşan geleneğe uyarak haber ve yazı başlıklarında çoklukla yalnız ilk kelimenin başında büyük harf kullanmaktadırlar: Kamyon eve girdi. Mini seçim yarın. 14. Millî ve dinî bayramların adları büyük harfle başlar: Cumhuriyet Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, Nevruz Bayramı. Bayram niteliği kazanmış günlerin adları da büyük harfle başlar: Anneler Günü, Öğretmenler Günü, Tıp Bayramı. Kurultay (kongre), bilgi şöleni (sempozyum), açık oturum (panel) vb. toplantıları bildiren özel adlarda her kelime büyük harfle başlar: Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı (1996), Manas Bilgi Şöleni, Türkçenin Yozlaşması Açık Oturumu, Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı. Ancak genel nitelikteki günlerin, haftaların, mevsimlerin, kurultay, bilgi şöleni vb. toplantıların adları küçük harfle başlar: tiyatro günü, kitap haftası, film haftası, sağlık haftası, dil kurultayı. 15. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilâlı Taş Devri, İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Tanzimat Dönemi. Ancak tarihî dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar: divan edebiyatı, divan şiiri, halk şiiri, eski Türk edebiyatı, klâsik Türk edebiyatı, Türk edebiyatı, Türk dili, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, tekke edebiyatı, Servetifünun edebiyatı, Tanzimat edebiyatı. Bunlardan bölüm ve ana bilim dalı olarak kullanılıp özel ad durumuna gelmiş olanlar büyük harfle başlar: Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 16. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Türkolog, Türkoloji, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı. Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir 23
  • 24. perde), hicaz (Türk müziğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), amper (elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş birimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışmak). Müzikte kullanılan makam ve tür adları da büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayatî, hicazkâr, türkü, varsağı, bayatı. 17. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar büyük harfle başlar: Antep fıstığı, Brüksel lâhanası, Behçet hastalığı, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi, Vaşington portakalı. Ç. Belli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 29 Mayıs 1453 Salı günü, 1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982'de göreve başladı. Ancak belli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız. D. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar: Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor. Levhadaki yazı birkaç kelimeden oluştuğu zaman ilk kelime büyük harfle başlar: Otobüs durağı, Dolmuş durağı, Şehirler arası telefon. Levhaların ilk kelimesi rakamla yazılmış bir sayı adı ise sonraki kelime küçük harfle başlar: III. kat, IV. sınıf, I. blok. E. Bilim dallarında kullanılan terimlerin büyük harfle yazılışı ilgili dallardaki uygulamaya bağlıdır: Canis canis, Carduelis carduelis, Ardea alba, Populus alba, Prunus domestica, Pinus silvestris. BİRLEŞİK KELİMELER Dilimizde yeni bir kavramı karşılamak için yararlandığımız yollardan biri, kelime birleştirmesidir. Kelime birleştirmesi yoluyla kurulan sözlere birleşik kelime adı verilir. Birleşik kelimeler söz varlığımızda geniş bir yer tutar. Birleşik kelime terimi için bileşik kelime denilmesi yanlıştır. Dilimizde belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıkları zaman birleşik kelime olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, ayak yalın, günü birlik, sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak; gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, ev bark; baş üstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı. Görüldüğü gibi birleşik kelimeler bitişik de ayrı da yazılabilmektedir. A. Bitişik yazılan birleşik kelimeler (Bitişik kelimeler) Birleşik kelimeler, yazılış bakımından bitişik yazılanlar ve ayrı yazılanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bitişik yazılan birleşik kelimelere bitişik kelime adı verilir. Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik kelime olurlar ve bitişik yazılırlar. 1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş), birbiri (< biri biri). 2. Dilimize Arapçadan girmiş azil (< azl), emir (< emr), hüküm (< hükm), kayıp (< gayb), keşif (< keşf), küfür (< küfr), nakil (< nakl) gibi birtakım kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiilleriyle birleşirken asıllarına uyarak ikinci hecedeki ünlülerini düşürürler. Bu gibi kelimelerle yapılan birleşik fiiller bitişik yazılır: azletmek, azledilmek, emretmek, hükmetmek, hükmolunmak, kaybolmak, kaydedilmek, keşfetmek, keşfedilmek, küfretmek, nakletmek, neşretmek, neşrolunmak, sabretmek, seyretmek, şükreylemek, zikretmek (krş. Birleşik kelimeler B. 1; Alıntı kelimelerin yazılışı 1). 24
  • 25. UYARI : Bu kelimeler ünlüyle başlayan bir yardımcı fiil veya ek almadıkları zaman azil, defin, emir, hüküm, kayıp, keşif, meyil, nakil, sabır, vecit, zeyil, zikir şeklinde söylenir ve yazılır. UYARI : Söyleyişte tonlulaşma şeklinde ses değişmesine uğrayanlar ayrı yazılır: azat etmek, hamt etmek, derç etmek, iz'aç etmek, iktisap etmek, harp etmek. Bu örneklerde tonluluk söyleyişte belirtilir. 3. Dilimize Arapçadan girmiş af (< afv), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm) gibi birtakım kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiilleriyle birleşirken sondaki sesler, asıllarına uyarak veya asıllarının etkisinde kalarak çift sese dönüşür. Bu tür birleşik fiiller bitişik yazılır: affetmek, affolunmak, halletmek, hissetmek, hissedilmek, reddeylemek, reddolunmak, zannetmek, zemmetmek (bk. Ünsüz düşmesi; krş. Birleşik Kelimeler B. 1). 4. İsim kısımları tek başına kullanılmayıp sadece etmek, olunmak yardımcı fiilleriyle kalıplaşan birleşik kelimeler bitişik yazılır: ahzetmek, bahşetmek, bahşolunmak, hamletmek, hazfetmek, nez'etmek, rekzetmek, serdetmek. 5. Sonunda Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) olan kelimeler etmek, olunmak fiilleriyle birleşik fiil kurduklarında bitişik yazılır: defetmek, hal'etmek (tahttan indirmek), katetmek, menetmek, menolunmak, tabetmek (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış). 6. Vurgusu son heceye kaymış birleşik kelimeler bitişik yazılır: açıkgöz, anaerkil, ataerkil, babayiğit, bastıbacak, boşboğaz, büyükbaş (hayvan), camgöz, cingöz, çınayaz, düztaban, elense, elverişli, günaydın, işveren, kafakol, Karagöz, karagöz (balığı), küçükbaş (hayvan), önayak (olmak), paragöz, pisboğaz, tepegöz, tıknefes. Vurgusu son hecede bulunan ikilemeler de bitişik yazılır: cırcır (böceği), cızbız, civciv, çıtçıt, dırdır, fırfır, fısfıs, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (bir tür terlik), altüst (etmek), yüzgöz (olmak). 7. Eş anlamlı ikilemelerde vurgu normal olarak ikinci hecededir. Vurgusu ilk heceye kayan ikilemeler bitişik yazılır: darmadağın, darmadağınık, darmaduman, karmakarışık (krş. Birleşik kelimeler B. 7). 8. Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır (krş. Birleşik Kelimeler B. 2). a. Organ bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, hastalık, alet, eşya, tarz ve yiyecek adları: aslanağzı (bitki), aslankuyruğu (bitki), aslanpençesi (bitki), ayıkulağı (bitki), cinsaçı (bitki), civanperçemi (bitki), gelinparmağı (üzüm), geyikdili (bitki), horozgözü (bitki), horozibiği (bitki), itburnu (bitki), katırtırnağı (bitki), kazayağı (bitki), keçiboynuzu (bitki), keçimemesi (üzüm), keçisakalı (bitki), kızkalbi (bitki), koyungöbeği (mantar), köpekayası (bitki), kurtbağrı (bitki), kuşburnu (bitki), sığırödü (bitki), tavşanbıyığı (bitki), turnagagası (bitki); açıkağız (bitki), akkuyruk (çay), alabaş (bitki), altınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), karabaldır (bitki), topbaş (bitki). danaburnu (böcek), öküzburnu (kuş); akbaş (kuş), alabacak (at), beşparmak (deniz hayvanı), beşpençe (deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), elmabaş (tepeli dalgıç), iribaş (kurbağa kurtçuğu), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karabaş, karagöz (balık), karakulak (hayvan; haberci), kepçeburun (yaban ördeği), kızılkanat (balık), sarıağız (balık), sarıgöz (balık), sarıkulak (balık), sarıkuyruk (balık), tokmakbaş (balık), uzunkuyruk (kuş), yeşilbaş (ördek). itdirseği (arpacık); delibaş (hastalık), karabacak (hastalık), karataban (hastalık). balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuzayağı (çubuk), domuztırnağı (kanca), horozayağı (burgu), kargaburnu (alet), keçitırnağı (oyma kalemi), kedigözü (lâmba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü); baltabaş (gemi) gagaburun (gemi), kancabaş (kayık). 25
  • 26. ayıbacağı (yelken tarzı), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşeksırtı (çatı tarzı), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (işaret), köpekkuyruğu (spor), sıçandişi (dikiş). dilberdudağı (tatlı), hanımgöbeği (tatlı), hanımparmağı (tatlı), kadınbudu (köfte), kadıngöbeği (tatlı), kargabeyni (yemek), kedidili (bisküvi), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı). İlk ögesi organ adı olan şu örnekler de bitişik yazılır: bağrıkara (kuş), baldırıkara (bitki), baştankara (kuş), karnıkara (börülce), sırtıkara (balık), yanıkara (hastalık). b. Eşya veya nesne bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, tarz, yiyecek ve oyun adları: acemborusu (bitki), çayırsedefi (bitki), çobançantası (bitki), çobandüdüğü (bitki), çobaniğnesi (bitki), çobantarağı (bitki), çobantuzluğu (bitki), gelinfeneri (bitki), güveyfeneri (bitki), katranköpüğü (mantar), keçisedefi (bitki), kuşekmeği (bitki), kuşyemi (bitki), kuzgunkılıcı (bitki), suibriği (bitki), suoku (bitki), suşeridi (bitki), şeytanarabası (uçuşan tohum), şeytanfeneri (bitki), şeytantersi (bitki), venüsçarığı (bitki), yılanyastığı (bitki). sazkayası (balık), şeytaniğnesi (hayvan), yılaniğnesi (balık). balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı tarzı), turnageçidi (fırtına). bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye). beştaş (oyun), dokuztaş (oyun), üçtaş (oyun). c. İnsana özgü isim ve sıfatlarla kurulan bitki, hayvan ve eşya adları: adayavrusu (tekne), akşamsefası (bitki), camgüzeli (bitki), çadıruşağı (bitki), çayırgüzeli (bitki), çayırmelikesi (bitki), gecesefası (bitki), gündüzsefası (bitki), saksıgüzeli (çiçek), yalıçapkını (kuş); bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek), sarısabır (bitki). ç. Benzetme yoluyla kurulan gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kümesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Güneybalığı (yıldız), Küçükaslan (yıldız), Küçükayı (yıldız kümesi), Kervankıran (yıldız), Samanuğrusu (yıldız kümesi), Samanyolu (yıldız kümesi), Üçkardeş (yıldız kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi) (krş. Birleşik kelimeler B. 2. ğ). d. İnsan isimleriyle kurulan bitki, hayvan ve yemek adları: alinazik (kebap), ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaeli (bitki), karafatma (böcek), meryemanaeldiveni (bitki). 9. −a, −e ve −ı, −i, −u, −ü ekleriyle yapılmış tasvir fiilleri, yardımcı fiil anlam değişmesine uğradığı için bitişik yazılır: düşünebilmek, yapabilmek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, olagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak; açıvermek, alıvermek, gelivermek, gülüvermek, uçuvermek. Görmek yardımcı fiiliyle yapılan ve emir biçiminde kullanılan birleşik fiiller de bitişik yazılır: düşmeyegör, ölmeyegör. Bilmek yardımcı fiiliyle yapılan ve kalıplaşmış olan alabildiğine kelimesi de bitişik yazılır. 10. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: alaşağı (etmek), albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, rastgele, sallabaş, sallasırt, sıkboğaz, unutmabeni; çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç(çı), örtbas, seçal (self−servis), veryansın (etmek), yapboz (puzzle), yazboz. 11. −an/−en, −r/−ar/−er ve −maz/−mez ekleriyle kurulmuş sıfat−fiil gruplarından kalıplaşmış birleşik kelimeler gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: 26
  • 27. ağaçkakan, ağrıkesen, ahmakıslatan, alaybozan, boğazkesen, böcekkapan, buzkıran, cankurtaran, çobanaldatan, çöpçatan, dalgakıran, dalkıran, dalkurutan, damardaraltan, damargenişleten, demirkapan, elöpen, etyaran, fındıkkıran, filizkıran, gelinboğan, gökdelen, günebakan, ordubozan, oyunbozan, saçkıran, yelkovan, yolgeçen, yolkesen; akımtoplar, alkolölçer, altıpatlar, amperölçer, asitölçer, aynabakar, barışsever, basınçölçer, betonkarar, bilgisayar, bilgiyazar, çoksatar, dilsever, eğimölçer, füzeatar, gazölçer, özezer, özsever, pürüzalır, sanatsever, tekerçalar, uçaksavar, yurtsever; baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, kargasekmez, karıncaezmez, karıncaincitmez, kuşkonmaz, külyutmaz, sugeçirmez, tanrıtanımaz, töretanımaz, varyemez, vurdumduymaz (krş. Birleşik kelimeler B. 3). 12. −dı (−di /−du / −dü, −tı/ −ti /−tu /−tü) ekiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: albastı, ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, günindi, hünkârbeğendi, imambayıldı, karyağdı, kaşbastı, kedibastı, kolbastı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, toprakbastı, zıpçıktı; eltieltiyeküstü (desen). 13. Her iki ögesi de −dı (−di /−du /−dü, −tı /−ti /−tu /−tü) veya −r /−ar /−er eklerini almış ve kalıplaşmış bulunan birleşik kelimeler bitişik yazılır: dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtu (oyun); biçerbağlar, biçerdöver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner, yüzergezer. Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır. 14. Hayvan, bitki, organ ve çeşitli nesne adlarıyla kurulan ve içinde renklerden birinin adı veya renk sözü geçmeyen renk adları bitişik yazılır: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, güvercinboynu, güvercingöğsü, kazayağı, kavuniçi, kazboku, kızılşap, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü, yavruağzı (krş. Birleşik kelimeler B. 4). Örneklerden sonra renk sözü kullanılırsa bu söz ayrı yazılır: devetüyü rengi, fildişi rengi, gülkurusu rengi. 15. Renk adlarıyla kurulan ve bitki, hayvan veya hastalık türlerinden birini gösteren birleşik kelimeler bitişik yazılır: akağaç, akçaağaç, akdarı, akdiken, akkavak, akmantar, aksöğüt, alacamenekşe, alaçam, karaağaç, karacaot, karaçalı, karadut, kızılağaç, sarıağaç, sarıçiçek; akbalık, akkefal, alabalık, sarıbalık; akdoğan, akkuş, alacabalıkçıl, alacakarga, alakarga, beyazsinek, bozayı, karakuş, karasinek; aksu, akbasma, karahumma, kızılyara, mavihastalık, maviküf. 16. Somut olarak yer bildirmeyen üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: akşamüstü, akşamüzeri, ayaküstü, ayaküzeri, bayramüstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü, öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü. Somut olarak yer bildirmeyen alt sözüyle kurulan birleşik kelimeler de bitişik yazılır: ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı, şuuraltı (krş. Birleşik kelimeler B. 16). 17. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lâkaplar bitişik yazılır: Alper, Aydoğdu, Birol, Gülnihal, Gülseren, Gündoğdu, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp, Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa. 18. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır: Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam, Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş. Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adlarında birinci kelime tek başına söz konusu yer adını ifade 27
  • 28. edemiyorsa bu tür yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent, Konutkent, Korukent, Çengelköy, Sarıyer, Yenimahalle; Karabağ, Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe; Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu, Akçay (krş. Birleşik kelimeler B. 9). 19. Şahıs adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarındaki unvan grubu; unvan kelimesi sonda ise, gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa, Ertuğrulgazi, Kemalpaşa (ilçesi); Necatibey (Caddesi), Mustafabey (Caddesi), Gazi Osmanpaşa (Üniversitesi) (bk. Birleşik kelimeler B. 10). 20. Ait olduğu dilde bitişik yazılan yabancı yer adları Türkçede de bitişik yazılır: Düsseldorf, Fontainebleau, Nürnberg, Neustadt, Schwarzwald (krş. Birleşik kelimeler B. 13). Ait olduğu dilde, içinde çizgi bulunan yabancı yer adları Türkçede de çizgili olarak yazılır: Ile−de−France, Saint−Bernard, Saint−Gothard. 21. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır: güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu. 22. Senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır: ikiyüzellialtımilyarbeşyüzyirmibeşmilyonyediyüzellibin lira (krş. Birleşik kelimeler B. 18). 23. Bunlardan başka dilimizde her iki ögesi de aslî anlamını koruduğu hâlde yaygın bir şekilde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan kelimeler de vardır. a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim, başhemşire, başkahraman, başkarakter, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, başparmak, başpehlivan, başrol, başsavcı, başşehir, başyazar. b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: ahçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı. c. Oğlu, oğulları, kızı sözleriyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: Caferoğlu, Karaosmanoğlu, Topaloğlu, Orazbeykızı; Aydınoğulları, Candaroğulları, Osmanoğulları; çapanoğlu, dayıoğlu, eloğlu, halaoğlu, hinoğluhin, amcakızı, elkızı. ç. Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, hanımnine, hıyarağalık, kadınnine, paşababa. d. Dal sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: dalkavuk, dalkılıç, daltaban, daluyku. e. Açıortay, adamkökü, adamotu, âdemotu, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağırkanlı, ahududu, akarsu, akaryakıt, akciğer, akkor, aksakal, aktöre, akyuvar, alyuvar, anamal, anaokulu, anapara, anayasa, anneanne, atardamar, atarkanal, atasözü, aybaşı, ayçiçeği, ayçöreği, babaanne, basmakalıp, başıboş, başıbozuk, başıkabak, başörtü, başvurmak, beşibiryerde, bilirkişi, bindallı, birdenbire, birdirbir, birtakım, bozkır, bugün, buzdolabı, çeşitkenar, çiftetelli, delikanlı, demirbaş, denizaltı, denizaşırı, derebeyi, derebeylik, dereotu, dışbükey, dikdörtgen, dipnot, doludizgin, dolunay, dörtkenar, dörtnal, dörtnala, düzayak, ebekuşağı, ebemkuşağı, enikonu, erbaş, eşkenar, etobur, gelişigüzel, giderayak, gökyüzü, gözyaşı, günaşırı, güvenoyu, halkoyu, hayhay, içbükey, içgüdü, içtepi, içyağı, ikizkenar, ilkbahar, ilkokul, ilköğrenim, ilköğretim, ilkyaz, ipucu, kabataslak, kahverengi, kamuoyu, karaciğer, karekök, kartopu, kasımpatı, kenarortay, kelaynak, kongövde, külhanbeyi, külhanbeylik, külkedisi, milletvekili, murdarilik, omurilik, ortaokul, otobur, öngörmek, öngörü, önsezi, öteberi, özdeyiş, paralelkenar, pekâlâ, pekiyi, sacayağı, sacayak, sadeyağ, sağduyu, sağyağ, semizotu, serinkanlı, sıcakkanlı, sıkıyönetim, sıradağ, sıradağlar, sivrisinek, soğukkanlı, sonbahar, soyadı, sütana, sütanne, sütbaba, sütkardeş, sütnine, sütoğul, takımada, takımyıldız, tekdüze, tepetakla, tepetaklak, tereyağı, tıpkıbasım, tıpkıçekim, toplardamar, topyekûn, tozpembe, varoluş, varsayım, vazgeçmek, yanardağ, yarıçap, 28
  • 29. yarımada, yarıyıl, yavrukurt, yerküre, yeryüzü, yılbaşı, yöneylem, yüznumara, yüzyıl, zeytinyağı kelime ve deyimleri de gelenekleşmiş ve yaygınlaşmış olarak bitişik yazılır. UYARI : Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığı zaman ayrı yazılır: Vaz mı geçtin? f. Biraz, birazı, birkaç, birkaçı, birtakım, birçok, birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhangi belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır. 24. Hane kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: çayhane, dershane, eczahane, hastahane, kahvehane, pastahane, postahane, süthane, yatakhane, yazıhane, yemekhane (bk. Ünsüz düşmesi). UYARI : Dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane gibi sözlerde hane kelimesindeki h'nin yazılmaması doğru değildir. 25. Perver ve perest kelimeleriyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: hamiyetperver, hürriyetperver, misafirperver, vatanperver; ateşperest, hayalperest, menfaatperest. 26. Zade kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: Recaîzade, Resülzade, Sami Paşazade, Sümbülzade, Vahapzade; amcazade, dayızade, teyzezade. 27. Name kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: beyanname, davetname, kanunname, pendname, seyahatname, siyasetname; Battalname, Oğuzname. 28. Farsça kurala göre oluşturulan isim ve sıfat tamlamaları ile kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır: cürmümeşhut, dârıdünya, ehlibeyt, ehlisalip, ehlivukuf, ehvenişer, erkânıharp, fecrisadık, gayriahlâkî, gayriciddî, gayriinsanî, gayrikabil, gayrimenkul, gayrimeşru, gayrimuntazam, gayrimüslim, gayrisafi, gayrisıhhî; asgarımüşterek, hüsnühat, hüsnükabul, hüsnükuruntu, hüsnüniyet, suiistimal, suikast, suiniyet; hamdüsena, hercümerç, meddücezir, methüsena, tarumar; âlemşümul, âlicenap, gülfidan, mevlithan, sahipkıran; anbean, keşmekeş, özbeöz, yüzbeyüz; pürhiddet, pürmelâl. 29. Arapça kurala göre oluşturulan tamlamalar ve kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır: aliyyülâlâ, ceffelkalem, dârülâceze, dârülfünun, daüssıla, fevkalâde, fevkalbeşer, hayrülhalef, hıfzıssıhha, hüvelbaki, şeyhülislâm, tahtelbahir, tahteşşuur; aleykümselâm, Allahüâlem, bismillâh, fenafillâh, fisebilillâh, hafazanallah, inşallah, maşallah, mintarafillâh, velhâsıl, velhâsılıkelâm. 30. Müzikte kullanılan makam adları bitişik yazılır: acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdî. Ancak bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semaî. 31. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır: İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim (krş. Birleşik kelimeler B. 21). 29
  • 30. *** Bugüne kadarki imlâ kılavuzlarında yer alan; ancak, birleşik kelimeler konusuna girmeyen pekiştirmeli sıfatların da bitişik yazılması gerektiği unutulmamalıdır: apaçık, apak, büsbütün, çepçevre, çepeçevre, çırçıplak, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, paramparça, sapsağlam, sapasağlam, sapsarı, sırsıklam, sırılsıklam, sipsivri, yemyeşil. *** Yabancı dillerden geçen ön ek veya edatlar bitişik yazılır: alelhusus, alelâcele, bîçare, bilâistisna, bililtizam, bilvesile, bîvefa, ilelebet, lâdinî, lâkayt, naçar, namağlûp, namevcut, namüsait, namütenahi; devalüasyon, konfederasyon, koordinasyon, Panislâmizm, Panturanizm, Pantürkizm, reorganizasyon, reprodüksiyon, sürrealizm. Oto, tele, matik ögeleriyle kurulan alıntılar da bitişik yazılır: otobiyografi, otokritik, telekart, telekız, telekonferans, bankamatik. *** Arapça ve Farsça kelimelerle veya bu dillerin kurallarıyla oluşturulmuş tamlamalar ve kalıplaşmış ibareler; eski metinlerin yayımında, alıntılarda ve bilimsel yayınlarda, bilimsel yöntemlere uyularak yazılabilir: Devlet−i Osmaniye, Kur’ân−ı Kerim, Recaî−zade, sarf−ı Türkî, tahte’ş−şu’ur, Ahd−i atik, ehl−i vukuf, ehven−i şer; dârü'l−aceze, tahte'ş−şu'ur, hamiyyet−perver, hayal−perest, sahip−kıran, Hurşid−name, bî−vefa, lâ−dinî, na−mütenahî, bilâ−vasıta. B. Ayrı yazılan birleşik kelimeler 1. Etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek, kılmak, kılınmak yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiillerde, isim herhangi bir ses düşmesine veya türemesine uğramazsa bu tür birleşik fiiller ayrı yazılır: alay etmek, alt etmek, arz etmek, arz olunmak, boş olmak, dans etmek, deli olmak, el etmek, gelin olmak, gider olmak, göç etmek, hayret etmek, ilân edilmek, ilân etmek, işaret etmek, kabul etmek, kabul eylemek, kul etmek, kul olmak, namaz kılmak, namaz kılınmak, not etmek, okumuş olmak, oyun etmek, sağır olmak, sağ olmak, soracak olmak, söz etmek, var olmak, yardım etmek, yarış etmek, yok etmek, yok olmak; azat etmek, terk etmek; angaje olmak. 2. Birleşme sırasında kelimelerden hiçbiri anlam değişikliğine uğramamışsa bu tür birleşik kelimeler ayrı yazılır. Bunları şu alt gruplarda toplayabiliriz: a. Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulan birleşik kelimeler: ada balığı, ateş balığı, çaça balığı, çupra balığı, dil balığı, dülger balığı, fulya balığı, kedi balığı, kılıç balığı, kırlangıç balığı, köpek balığı, mercan balığı, mersin balığı, mürekkep balığı, ördek balığı, ton balığı, turna balığı, yılan balığı, yunus balığı; acı balık, bıyıklı balık, dikenli balık. ardıç kuşu, arı kuşu, bayır kuşu, çalı kuşu, dalgıç kuşu, deve kuşu, fırtına kuşu, ishak kuşu, iskele kuşu, kaşıkçı kuşu, muhabbet kuşu, örümcek kuşu, saka kuşu, tarla kuşu, yağmur kuşu; alıcı kuş, boğmaklı kuş, makaralı kuş. ağustos böceği, ateş böceği, cırcır böceği, gelin böceği, hamam böceği, hanım böceği, ipek böceği, kız böceği, uçuç böceği, uğur böceği; ağılı böcek, çalgıcı böcek, makaslı böcek, sümüklü böcek. at sineği, cız sineği, et sineği, ev sineği, meyve sineği, sığır sineği, sirke sineği, su sineği, uyuz sineği. 30