SlideShare una empresa de Scribd logo
1 de 59
Descargar para leer sin conexión
DYORLAR K, YENLMZ...
Diyorlar ki, yenilmiiz.
Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarnda tayanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatmza saçanlar
kazanm.
Reggiani, 'Kurtlar ehre indi' diyor arksnda.
Biz, hayat savunanlarz.
Biz, hayat ölmeyi bilerek savunanlardanz.
Bahardr bizim müttefikimiz.
Ölümden korktuumuzdan deil yaadmz, biz savamay sevdiimizden yaanz.
Yaamaktr savamz.
Bir nak iler gibi, her ilmiine kendimizden bir ey katarak yaarz.
Diyorlar ki, yenilmiiz.
Diyorlar ki, sahipsiz ölülerimizin kanllar zafer yürüyüleriyle geliyorlarm.
Diyorlar ki, dalm ordularmz.
Diyorlar ki, her cephede bir hüzün, her cephede bir yenilgi varm.
Diyorum ki, yenilmedik.
Toy ksraklar gibi oynak bahar sabahlar hayatmza koarken ne yenilmesi, bu çldrm erguvanlar her yana
dalrken kim yenebilir bizi.
u gülümsemeleriniz.
Dilinizin ucuna geliveren iirler.
Mrldandnz arklar.
Kr kahveleri, kpr kpr bir eyler içinizde, taze ot kokuyor her yan, birisi size sizi sevdiini söylemeye
hazrlanyor.
Kahkahalardan atlarmz, yapraklardan cephanemiz, needen ordularmzla yürürüz cepheye.
Ölümü tayanlara kar hayat biz yaayarak savunuruz.
Onlar kaln parmaklannda ölümü tayorlar, srtlarnda öldürdüklerinin hayaletleri, her gülümsemeyi ezmek
istiyorlar, aalyorlar aklarnz, zekice her nükteden nefret ediyorlar, hayat en büyük dümanlar.
Onlar öldürdükleriyle ölen ölüler.
Biz, hayat savunanlarz.
Yaayanlarz biz.
Ikl sabahlar, çiçekli aaçlar, tebessümler, kekik kokulan, deniz kylar, dudamzn kenarnda tadmz öpümeler,
imal akalar, alnmzda hissettiimiz ince rüzgâr, ihtiyar kaykçnn selam, çrlçplak yüzen Çingene çocuklar,
bahar akamlan bizim müttefiklerimiz.
Kalabalz.
Güleriz biz, seviiriz, çocuklann balarn ok-anz, en oymal slklan biz çalar, en demli çaylan biz içeriz.
Kaç pusudan geçtik, kaç çatmadan çktk.
Ne aktan selammz kestik, ne sevimelerden vazgeçtik.
Diyorlar ki, yenilmiiz.
Diyorum ki, yenilmedik.
Yaamaktr zaferimiz.
Biz hayatn cesur yolcularyz, bir yere varmak için deil yolculuumuz, biz yolculuu sevdiimizden yoldayz.
Hayatn ölüleri onlar.
Hayat öldürdüklerini sandklarndan sevinçle baryorlar.
Hayatn yaadn göstermeliyiz onlara.
O buyurgan baklarnn nasl donuklatm, zafer yürüyülerinin nasl daldn, cinayetleriyle övünen seslerinin nasl
titrediini seyredin sonra.
imdi yaamann, hayat yaayarak savunmann tam zaman.
Gülmenin zaman imdi.
Kederleri, hüzünleri usulca koynunuza alp saklayn.
Yenildiimizi söyleyenlere kulak vermeyi brakn.
Biz yenilmeyiz.
Biz ölür, aslr, hapse atlr, mahkemelerde yarglanr, isiz kalr, ikence görür, kurunlanr ama yenilmeyiz.
Hayat savunanlarz biz.
Ölümden korktuumuz için deil yaadmz, biz savamaktan holandmz için yaarz.
Çilek reçeli kaynatmak da savamzn bir parçasdr, bir türküye elik etmek de.
Batan aa günah kesilmek de savamzn bir parçasdr, bir yoksul için gözlerimizin dolmas da.
Biz günah ilerken bile masum kalabilenlerdeniz.
Ölümle övünmedik çünkü biz, kimseyi öldürmedik, korkutmaya çalmadk kimseyi, kadnlarn
gözyalarnda bizim bir paymz yok, cinayet emirlerinin altnda bizim admz yazmyor, katilleri insanlarn
peinden biz göndermedik.
Topra insandan daha kutsal bulmadk biz.
Güçlüye tapnmadk.
Sevdiklerimizi zaaflaryla sevdik, zayflklaryla sevdik.
Ne alamaktan korktuk, ne gülmekten.
Hayat nak iler gibi her ilmeine kendimizden bir ey katarak yaadk; hayat güzel bulmadk, hayat güzel
yapmaya uratk.
Diyorlar ki, yenilmiiz.
Diyorum ki, yenilmedik.
Gülmeyi, akalamay, sevimeyi bilenleriz, âklarn karsnda ban eip berdularla derileenleriz.
Erguvanlar bizim için açar, deniz bizim için deniz kokar, güne bizi selamlamak için her sabah gecenin
içinden çkp gelir, akam yamurlan bizim içindir.
Diyorlar ki, yenilmiiz.
Diyorlar ki, geliyorlarm.
Diyorum ki, yenilmedik.
FELSEFE, CNAYET, ASKERLK VE EDEBYAT
Geçen gün bir mürver aacnn altndaki bo avluda, felsefeyle cinayetin benzerliklerinden söz eden, hayat
hepimiz için bir gölgeler dansna çeviren bilinmezliin esranyla dokunmu o garip tül perdeyi alayc bir
filozoflukla yrtmaya çalan, hüznünü dalgacla sarm bir adama rastladm.
— Ben tabancay severim, diyordu, bçaktan pek holanmam.
Ama gençliinde, dünyann en ünlü kabarelerinden birinde fedailik yaparken tabanca tamalar yasakm, o da
Korsikal bir arkadann armaan ettii, iki yüzü de keskin bir sustal tarm.
Bir gün bir müteriyle çkan kavgada tabancayla vurulmu.
— Vücut, vurulduu yeri dondurur, buz keser oras, ilk be dakika acy hissetmezsin.
Ald yarayla yklrken, iki yan keskin sustalsn çekip kendini vuran adamn karacierini parçalam.
in tuhaf taraf, bu vurma vurulma ilerine bulamasnn nedeni.
Felsefe doktorasn tamamlamasna yetecek paray kazanabilmek için fedailik yapyormu.
— Felsefeyle cinayet birbirine benzer, diyordu gülerek.
— Cinayette bir adam parçalarsn, felsefede ise daha önce olumu düünceleri.
Marx'n öretilerine inanyordu ama Hegel'i seviyordu. Bir de Schopenhauer'i. Dizi izle
— Hegel'le Schopenhauer ayn üniversitede felsefe doçentiydi. Ama Hegel çok popülerdi, dersleri tklm tklm
dolard. Schopenhauer de kendi ders saatini Hegel'in dersiyle ayn saate koydurdu. Ama onun dersine yalnzca
dokuz kii geldi.
Schopenhauer, Hegel için 'birahane sahibi suratl herif dermi.
— Hakikaten de Hegel bir birahane sahibine benzerdi.
Hegel'in çok karmak ve zor bir dille yazmasna karlk, Almanca'y en iyi kullanan filozof olarak tannan
Nietzsche'nin öncüsü olan Schopenhauer güzel ve açk bir dille yazarm kitaplarn.
Belki de bunda, o zamanlar ünlü bir yazar olan annesinin de rolü vard.
Ama Schopenhauer, annesiyle hiçbir zaman ge-çinememi, 'bir evde iki dâhi olmaz' diye kendisini kovan
annesine, evi terk ederken "Seni ileride kimse okumayacak ama beni okuyacaklar!" diye barmt.
Söz, felsefeden, felsefeyle edebiyatn bulutuu noktaya doru dönerken Nietzsche kavanda oyaland biraz.
— Nietzsche modern felsefenin balangcdr. Ondan öncekiler hep bir sistem kurmaya çalmken o sistem
kurmay reddedip açk bir felsefe gelitirdi. Bu, modern hayata daha çok uyuyordu.
Oradan, Ruslann felsefe merakna ve Rus edebiyatnda felsefenin yerine doru sapt konuma. Dizi film izle
Sava ve Bar romannn önemli kahramanlarndan biri olan Pierre Bezakov renkli frak ve silindir apkasyla
cepheyi dolap, 'sizin ne yaptnz merak ettim' diyerek arkadalann ziyaret ederken sava kendi varlyla anlamsz,
hatta neredeyse gülünç bir hale sokuyordu.
Daha sonra karlat bir Fransz subay, mükemmel Franszca konuan Pierre'in Rus olduuna inanyordu ama biraz
konutuktan sonra Pierre felsefeden söz etmeye balaynca, Tolstoy'un alaycl Fransz subayn sesinden
duyuluyordu.
— Sen gerçekten de Rusmusun.
Tolstoy, Napoleon'la Rus generali Kutuzov'un kar karya geldii sava cephe cephe bütün planlaryla inceleyip
romanna geçirmiti.
Bizim filozof katil ise iki generali keskin bir ekilde tarif ediyordu.
— Dâhi bir cüceyle kör bir ikonun sava. Bir gözünü Türk-Rus savanda kaybetmi olan
Kutuzov, Napoleon gibi bir dâhi deildi ama Rusya'nn karl ve souk iklimini bir silah gibi savaa sokup, 'toplan
tabanca gibi kullanan' ve çok güçlü bir ordusu olan Napoleon'u yenmiti.
Bugün bile dünyann birçok akl hastanesinde kendini Napoleon sanan delilerin bulunmasna yol açacak kadar
insanl derinden etkilemi olan Na-poleon'un dehas Kutuzov'un basit ama salam mant karsnda yenilmiti.
Sanatn ve edebiyatn askerlerden, askerlikten ve savalardan nasl etkilendiinden konutuk bir
zaman.
Bizde askerlii, askerler de dahil, kimsenin ciddiye almamasna ve generallerin genellikle iç siyasetin bir
parças olarak görünmesine karn askerliin zekâya ve yaratcla açlan entelektüel bir yan vard ki bu yan
sanatçlarn çok ilgisini çekiyordu.
Napoleon'un toplarn, Rommel'in tanklann savaa soku tarzlar, Montgomery'nin Kuzey Afrika'da bütün
lojistik destek anlayn altüst eden planlar, Patton'un askerlerine insanüstü bir enerji yükleyen askeri gücü,
yaratcln her alanyla ilgilenen sanatn gözlerini savaa ve generallere çevirmesine yol açyordu.
Bu generaller, dünyann en iyi generali olmak gibi bir ihtirasa sahiptiler ve bu ihtiras yaratclklar ve
zekalaryla birleince savan insan ürperten o kanl karmaasnn içinde bile gözalc bir ltyla parlyordu.
Tarihe geçen generaller de sanatçlar ve filozoflar gibi ölümle hayatn kesitii noktada duruyorlard.
Sanatçlar hayatn ustas olurken generaller ölümün ve öldürmenin ustas oluyorlard.
Modern Fransz edebiyatnn en büyüklerinden biri olarak kabul edilen ve faizmle lekelenmesine karn
kendisine her zaman edebi bir sayg gösterilen Celine ise 'Bir insan öldürmeden hayat anlamak mümkün
deildir...' diyordu.
Felsefe, cinayet, askerlik ve edebiyat bir mürver aacnn altnda, bçaktan holanmayan ama bçaa pek benzeyen
bir gülümsemesi olan bir adamn kelimelerinde bir araya geliyordu.
Ve o, bütün bu insan kalabal içinde, Hegel hakknda almas mümkün olmayan bir kitap yazdktan sonra aniden
felsefeyi terk eden bir Rus fel16
sefeciye hayrand.
O, Rus felsefecinin baarsndan çok terk ediini sever gibiydi ve kendisi dünyadan uzak bir köyde tek bana
yayordu.
'Felsefeyle cinayet birbirine benzer' diyerek.
VE KIRAR GÖSÜNE BASTIRIRKEN...
Hayatla aramzda kaln, yüksek ve dikenli bir duvar yükseliyor sanki, bulunduumuz dar ve skk alandan syrlp
hayatn duygularla ve düüncelerle genileyip, sonsuzlua doru açlan vadilerine yaylamyoruz, bir duvarn
dibinde her türlü duyguyu ve düünceyi, içine sktmz alann küçüklüüne indirgeyerek, panik içinde birbirimizi
çineyip duruyoruz.
Hayatla aramzdaki duvar ise sevgilerle örülüyor.
Vatan sevgisi, kadn sevgisi, namus sevgisi, dürüstlük sevgisi hayatla aramza giriyor.
Sevdiimiz her eyi sevgiyle parçalayp, o parçalardan duvarlar yapyoruz.
Vatan sevgiyle parçalanyor, kadnlar sevgiyle öldürülüyor, namus sevgiyle saldrganla dönütürülüyor,
dürüstlük sevgiyle bir sahtekârlk haline getiriliyor.
Hepimiz Aragon'un anlatt insanlara benziyoruz.
"Aslnda hiçbir ey kâr deil insana Ne gücü, ne zayf yanlan, ne de yürei Gölgesi bir haç gölgesidir kollarn
açsa Ve krar gösüne bastrrken sevdii eyi."
Sevdiimiz her eyi gösümüze bastrrken kryoruz.
Vatan seviyoruz ve sevgiyle bastrrken gösümüze vatan, onu parçalara ayryoruz; vatanseverler yapyoruz
parçalardan, hainler yapyoruz, dümanlar yapyoruz, kukular ve korkular yapyoruz, sevgimizle bir kezzaba
dönüp delik deik ediyoruz sevdiimiz eyi.
Gösümüze bastrrken krdmz vatan sevgisinden hayatla aramza duvarlar örüyoruz, özgür olamyoruz, rahat
olamyoruz, düüncelerimizi söy-leyemiyoruz, kendi ülkemizde ferah fuhur dolaamyoruz, hayatn içine
giremiyoruz bir türlü.
Kadnlar seviyoruz ve sevgiyle parçalyoruz onlar, evlere kapatyor, yasaklarla kuatyor, sokaklarda
gezmelerine izin vermiyor, dövüyor, bçaklyor, öldürüyoruz; ne kendimiz yaayabiliyor, ne kadnlar
yaatyoruz; kadnlara duyduumuz parçalanm sevgiler hayatn bize sunmaya hazr bekledii her türlü mutlulukla,
zevkle, keyifle aramzda büyük bir duvar gibi yükseliyor.
Hele namus sevgimizle dürüstlük sevgimiz.
"Hani giydirilmi erler bir baka yazgya te o silahsz askerlere benzer hayat Sabahlan o yazg için uyanm
olsalar da Tükenmitirler ve kararszdrlar akamlan."
Namusu seviyoruz ve sevgiyle aalk bir silaha çeviriyoruz namusu; kendi namusumuz deil bir bakasnn
namussuzluu ilgilendiriyor bizi, kendimiz için deil bakasn suçlamak için istiyoruz onu, yaamak
namussuzluun giri kaps oluyor bizim için, 'namuslu olan keyifle yaamaz' deyip, hayatla aramza dikiyoruz
parça parça edilmi namusu.
Dürüstlüü seviyoruz ve sevgiyle bir sahtekârla çeviriyoruz dürüstlüü, iimizi iyi yapmak deil dürüstlük bize
göre, gerçekleri korkusuzca söylemek deil, tabularn altnda ezilmemek için verilen bir mücadele deil,
egemenlere kar ban dik tutmak deil, dürüstlüü bir yemek parasna, bir uçak biletine satlabilir bir zavall, bir
meta haline getirip, yemediimiz her yemek, binmediimiz her uçakla kendi dürüstlüümüzü kantlayarak, kötü
yaptmz ileri, korkularmz, ezilmiliklerimizi, boyun eikliimizi, parçalanm dürüstlüklerden imal edilmi
sahtekârlklarmzn arkasna saklyoruz ve knk dürüstlüklerden bir duvar yapyoruz hayatla aramza.
Ve kryoruz gösümüze bastrrken sevdiimiz her eyi.
Ve krdmz sevgilerden duvarlar örüyoruz hayatla aramza.
'Sabahlan o yazg için uyanm olsak da, tükenmi ve kararsz oluyoruz akamlar.'
Kararsz ve tükenmi, paramparça ettiimiz sevgilerle yaptmz bir duvann dibinde korkmu atlar gibi birbirimize
çarpyoruz.
Bir türlü açlamyoruz hayata.
TÜRKYE'NN BÜTÜN GENERALLER, KILALARINIZA DÖNÜN
Benim, en zengininde bile beyaz patiskal bir köylülük kokusu bulunan Rumelili atalarmn bir sözü vard.
'tibar tard' derlerdi.
Bir misafir, sayg ve sevgiyle arland bir evde kal süresini günlerce, haftalarca, aylarca uzatp bunu doal
hakkym gibi kullanmaya koyulduunda, ev sahipleri önce kendi aralannda, sonra da misafirin duyaca bir
biçimde konumaya balarlard:
'tibar tard.'
Saygy ve sevgiyi hak etmek ve 'muteber' biri olarak kalmak için itiban tarmamak, ne zaman gideceini
bilmek gerekirdi.
Ne zaman gideceini sezmek 'saygdeerliin' önemli bir ölçüüydü. Bence imdi de önemli bir ölçü bu.
Türkiye, bütün cumhuriyet tarihi boyunca, generallerin gizli ya da açk iktidarnda yönetildi.
Geldiimiz yer belli.
Yaam standard sralamasnda Yunanistan'dan altm be basamak aadayz.
21
Avrupa'nn en fakir ülkesinden be kez daha fakiriz.
Ve, bu fakirliin içindeki gelir dalmnn bozukluu açsndan Tanzanya'nn bile altna dümü durumdayz.
Sizce bu övünülebilecek bir durum mu?
Hele bir de son 28 ubat süreci bütün bunlara tüy dikti.
Bu süreçte, 'laiklik' kavram neredeyse hrszlkla edeer hale geldi.
Kendisine cumhurbakanlna giden yolu açmak için 'laiklii' bir tank gibi kullanan bir general, herkesi
korkutup sindirerek sustururken, o korkulu sessizlik içinde baz bankalar da soyulup boaltld.
Tarihimizin belki de en büyük hrszlklar o dönemde yaand.
Laiklik gibi çok deerli bir kavram, abartl bir biçimde kullanld için alay konusu oldu.
Generallerin imzalad belgelerle insanlara iftiralar atld.
Bütün bu yaananlardan bu ülke ve generaller yaralar alarak çkt.
imdi, bu ülkenin halk yaralarn sarmak, Avrupa'yla bütünleerek yeni bir hayata balamak istiyor.
Yllarca bu ülkenin aydnlarna kan kusturan, kendi halknn korkusu haline gelen MiT'in bakan bile artk 'ülkede
bölücülük ve eriat tehlikesi olmadn' söylüyor.
Buna karlk, generaller bir rapor hazrlayp 'Süryanilerle Lazlarn bölücülük yapacandan' söz ediyor.
Latinlerin bir sözünü çok severim: 'Zehiri yapan dozdur' diyorlar.
Korkutucu olmaya çalrken, abart dozunu artrrsanz, korkutuculuktan kolaylkla gülünçlüe geçebilirsiniz.
Toplum, olgun bir davranla, bu tuhaf raporu görmezlikten geldi.
Bu raporun toplum tarafndan göz ard edilmesinin yorumunu salkl bir ekilde yapamadklarn sandm generaller
son olarak yeni bir çkta daha bulundu.
Babakan Avrupa'da ülkenin Avrupa üyeliini görüürken, bir açklama yaynlayarak, 'Avrupa'nn bizi böleceini,
Avrupallarn ölçülerini kabul etmediklerini' söylediler.
Avrupa'ya kar çkmak için de 'Kürtçe televizyonu' bir sembol olarak kullanyorlard.
'Herkes anadilinde yayn yapabilir' diyen Avrupa'nn kriterlerine 'Biz Kürtçe televizyona izin vermeyiz' diye
kar çkyorlard. Orada da durmuyorlar, Kürtçe televizyonun gerçeklemesinden yana olanlar PKK yanls
olmakla suçluyorlard.
Kurduklar düz mantktan u sonuç çkyordu: Avrupa'nn kriterlerini kabul eden, bunlarn uygulanmasn
isteyenler PKK yanlsdr.
Generaller Kürtlerle, dincilerle, solcularla, demokratlarla, aydnlarla olan anlamazlklarnn çemberini
geniletiyorlard.
Cumhurbakann, babakan, Yargtay bakann, Anayasa Mahkemesi bakann, MT bakann suçluyorlard.
Halkn büyük bir ksmn, devletin zirvesini ve dünyann neredeyse tümünü karlarna alyorlard.
Ben askerliin entelektüel bir meslek olduuna inanrm.
Bütün büyük generaller, en az cesaretleri kadar,
kendi mesleklerine getirdikleri deiikliklerle, düüncelerle, gerçekletirdikleri yeniliklerle 'büyük' sfatn
kazanmtr; gelecei öngörmek, dünyann nereye doru gittiini anlamak, rakiplerinin gücünü kestirmek kurmayln
en önemli özelliklerin-dendir.
Bizim generallerin çou ise benim görebildiim kadaryla, ne dünyann nereye gittiini kestirebiliyor, ne de
kendilerinin ve karlarna aldklarnn gücünü hesap edebiliyor.
Generallerin halka, devletin zirvesine ve dünyaya kar balattklar bu mücadeleden baanyla çkmas mümkün
deil.
Kendi silahn bile yapamayan fakir bir ülkenin tarihin akn deitirmeye gücü nasl yetecek?
Yetmez.
yi ki de yetmiyor.
Aksi takdirde bu hayat böyle devam eder giderdi bizim için.
Generaller balatmak istedikleri bu mücadeleden galip çkamaz ama böyle bir çatma da herkese zarar verir.
Generallere unu söylemek istiyorum: Bakn bu ülkenin bir gelenei var, bu halk 'paa'larn sevip saymaktan
holanr, niye bilmem ama gelenekleri böyledir.
Brakn böyle kalsn.
Çok zorladnz, çok zorluyorsunuz.
Gereksiz hrçnlklara kaplyor, dozu ayarlaya-myor, kaybedeceiniz bir mücadeleye giriyor, hem halk hem de
devletin sizden baka bütün öelerini yok saymak istiyorsunuz.
Bunlarn doru seçilmi tavrlar olduunu sanmyorum.
tibar tarmak iyi deildir.
Artk klalarnza, gerçek mesleinize dönün.
Bize etkin, güçlü, hareketli, küçük ama salam bir ordu yaratn; bu fakir halkn belini daha da büken savunma
giderlerini azaltmann yolunu arayn; kurmaylk yeteneklerinizi, dünyay ve zamann akn iyi anladnz göstererek
kantlayn.
Sokaklara, insanlara, onlarn isteklerine kulak verin.
Kendi halknz, kendi devletinizi yenemezsiniz.
Dünyay ve zamann gidiini deitiremezsiniz.
nsanlar sevgiyle 'paam' demek istiyorsa, onlarn bu sevgisine olanak tanyn.
Klalarnza dönün.
Girdiiniz bu yolun çk yok çünkü.
Ve, kimse sizi çkmaz sokaklarda görmek istemiyor.
BR ARKI SÖYLERDM
'Ben öldüümde' diye balayan cümleleri hepimiz duymuuzdur, dinler geçeriz, böyle cümleler ancak onu
söyleyen öldüünde bir mana kazanr çünkü.
Geçen akam Ahmet Kaya'nn o asi yüzü televizyonun ekrannda belirdiinde, 'Ben öldüümde,' diyordu, 'kimse
arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi Ardahan'dan Edirne'ye kadar severim.'
Ölmü bir adam konuuyordu karmda.
'Ben öldüümde...' diyordu.
'Ben öldüümde kimse memleketini sevmiyordu demesin.'
Öldüü günün akamnda hiç büyümeyen iman ve öfkeli çocuk yüzüyle karma çkan adamn, arklarn dinleyen
milyonlarca insana vasiyeti bu ackl cümleydi: 'Memleketimi sevmediimi söylemeyin.'
Bu memleketin arklarn söyleyen bir insan niye arkasndan, 'memleketini sevmiyordu' deneceinden
kukulanyordu ki...
Bir gece mikrofonu alp, 'Ben Kürtçe ark söyleyeceim,' demi, bu masum cümle yüzünden 'hain' ilan edilip
sürgüne yollanm, hakaretlere uram ve genç yanda ölmütü.
Onu ölüme götüren yolun ilk ta o cümleyle konmutu: 'Kürtçe ark söyleyeceim.'
Kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapszd.
Besteler yapmay, arklar söylemeyi, içmeyi, dostlaryla sohbet etmeyi, çocuklara tannan sevimli bir özgürlüün
içinde aldrmazca konumay seviyordu, 'Ben berbere gitmem, gidenden de holanmam,' bile diyebiliyordu.
Sanatla uraanlarn çou gibi kocaman bir çocuktu ite ve bu ülkede yaayan çou insan gibi çocukluundan ve
gençliinden yaralar tayordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acl
yaralar.
Comu, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti.
Bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladk.
'Yamurlarn bile tanmad' ehirlerin sokaklarnda yapayalnz dolamaya mahkûm ettik.
Tand bir yüzle karlamad, bildik bir kokuyu duymad yabanc sokaklarda dolat.
Aylarca yalnzlnn içinde savrulup durdu.
arklarn sevenlerin sevgisine almt, sevgisiz kald.
O sevgiyi arad.
Her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdii topraklardan biraz daha kopartan konumalar
yapt.
nsanlar onun cokulu bir arkc olduunu unutmu, sanki politik bir lidermi gibi söyledii her kelimenin altn
çizerek ona baka bir kimlik giydirmeye koyulmulard.
'Kürtçe ark söyleyeceim' cümlesiyle balayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmiti.
Yüzlerce ark söylemi, milyonlarca insan tarafndan dinlenmi, bu ülkenin insanlarna sesiyle aclar ve sevinçler
balam biri 'Kürtçe ark söylemek' istedii için 'hain' olmutu; yapt her harekette, söyledii her sözde, att her
admda onun 'hainliini' kantlayan yeni izler bulmak için peine dümülerdi.
O, geri dönüü olmayan bir yola itildiini görüyor, öfkesinden o yolda daha hzl kouyordu.
Her seferinde biraz daha hzl, biraz daha hzl.
Her seferinde doduu topraklardan biraz daha kopartldn hissederek.
Her seferinde biraz daha yaral ve biraz daha yalnz.
Öfkeli konumalar ve arklarn ardndan yamurlar bile yabanc sokaklarda yaanan hüzünlü yürüyüler geliyordu.
Evini özlüyordu.
Memleketini özlüyordu.
Özledii yerlere dönemeyeceini anlyordu.
Acyla anlyordu bunu.
Krk yan daha yeni amt ve 'içkisini bile sevmedii' bir diyarda holanmad bir hayat kurmaya mahkûm edilmiti.
'Evimi özledim,' diyordu. 'Balkonumda baca krk mangalm yakp dostlarmla rak içmeyi özledim.'
Ama ona evine dönmek yasakt.
'Kürtçe ark söylemek istiyorum,' demiti çünkü.
Sonra o dönü yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramt sevgiyi, öfkeyle aramt.
Biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuu olsayd, onun o sert konumalarnda,
yumruunu havaya kaldrarak söyledii arklarda açkça hissedilen o çocuksu yalnzl ve kzgnl o toplum görür ve
onu yeniden koynuna alrd.
Ama onun içinde doduu toplum o kadar güvenli ve güçlü deildi.
Kelimelerden ve arklardan korkan insanlarn yaad topraklarda domutu.
O, insanlara arklar, aclar, sevinçler balamt ama o insanlar imdi onu affetmiyorlard.
O, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti.
Ve, sürgünlere gönderilmiti.
Ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmi olanlarn, dinleyicilerinin,
dostlarnn, toprakdalannn ihanetine uradn düünüyordu herhalde.
Gidip politik toplantlara katlyordu.
Yumruunu havaya kaldrarak arklar söylüyordu.
Her sözüyle dönü yolunu biraz daha kestii halde, öfkesine sahip olamyordu.
O, bir arkcyd.
Çocuksuydu.
Öfkeliydi.
Yaralyd.
Ve, hayatnn son döneminde yamurlarn tanmad ehirlerde yalnzd.
Dilini bilmedii bir ehirde, karsnn ve kznn kollar arasnda öldü.
Çabucak öldü.
Bir çocuk gibi öldü.
Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnzlyla
parçalanarak öldü.
Tanmad bir ülkenin topraklanna gömüldü.
Kürtçe bir ark söylemek istediini söyledii için terk edilmi olarak öldü.
Kürtçe bile bilmiyordu.
Artk baca krk mangaln yakamayacak, dostlaryla rak içemeyecek, doduu topraklar bir daha göremeyecek.
Bir daha ark söyleyemeyecek.
Onun Kürtçe ark söylemesi gibi bir tehlike kalmad.
Ah keke ark söyleyebilseydim.
Kürtçe bir ark söylerdim onun için.
Yalnzlk üzerine bir ark, ölüm üzerine bir ark.
'ark söyleyen çocuklar sevin' diye bir ark.
'Ben öldüümde kimse memleketimi sevmediimi söylemesin' diye vasiyet eden birini anlatan bir ark.
Kürtçe bir ark söylerdim onun için.
Eer ark söylemeyi bilseydim.
O, ark söylemeyi biliyordu.
Ama benim söyleyemediim arky o da söyleyemedi.
Yamurlarn tanmad bir ehirde yalnz, öfkeli ve mahzun öldü.
Söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir ark kald.
Belki bir gün, o ark söylendiinde, belki o da bizi affeder.
SIIRCIKLAR VE ATMACALAR
Srcklar, ltl siyah tüyleri, beyaz benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular bilir misiniz, bilirsiniz
büyük ihtimalle, her tarafta gör-müsünüzdür, kalabalklar halinde gezinip yerlerde bir eyler gagalarlar
sürekli.
Kendi halinde, küçük, güçsüz kulardr onlar.
Hayvanlar âleminde kimsenin elinden yiyeceini alacak kadar kuvvetli olmadklar gibi, hep bir saldrya av
olabilecek kadar da ufaktrlar.
Her an keskin pençeli bir yrtcya ya da saldrgan bir büyük kua yem olabilirler.
Dövümek için hiçbir silah vermemitir doa onlara.
Ürkek ürkek dolap orada burada rastladklar ekmek krntlarn, buday kabuklarn gagalarlar.
En çok da atmacalardan korkarlar.
Srcklar avlar çünkü atmacalar.
Güçlü kanatlar, sivri gagalaryla aniden pikeye geçip srcklardan birini kapabilirler.
Çaresiz gözükür zavall srcklar atmacalarn karsnda.
Ama doa akacdr ve hiç kimse, srcklar bile o kadar çaresiz deildir.
Hep yerlerde dolap tk, tk, tk bir eyler gagalayan o küçük kular, bir atmaca gördüklerinde, birden sürü
halinde havalanrlar.
Yüzlerce, binlerce srck gökyüzüne yükselir. Yükselirler, yükselirler, yükselirler. Atmacann yaknna
geldiklerinde, birden bir koza gibi sarverirler atmacann etrafn, atmaca bir tüy kalabalndan baka bir ey
göremez. Körleir.
Kendisini sktran srck kalabalnn arasnda hava alamaz.
Srcklar, ortalarna aldklar atmacayla birlikte, döne döne hzla yere doru uçmaya balarlar. Yere yaklatklar
srada aniden açlverirler. Tüylü bir kozann içinde dönüp durmaktan a-knlaan atmaca, çevresini saran srcklar
açlve-rince sakat bir kör gibi çaresiz kalr havada. Kanatlarn bile çrpamaz.
Ve, kendini toparlayamadan bir ta gibi bütün arlyla yere çarpar.
Tek tek her src avlayabilecek kadar güçlü olan atmaca, srcklarn bu ortak saldrsndan hiçbir zaman
kurtulamaz, srcklar avlamaya giderken kendisi bir av olur.
Doa, zavall güçsüzlere, saldrgan güçlüler karsnda böyle anslar da tanr. Siz srcklar bilir misiniz? u ltl kara
tüyleri, siyah benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular.
Milyonlarca vardr onlardan yeryüzünde. Yerlerde dolar, tk, tk, tk bir eyler gagalarlar.
Ekmek krntlarn, buday kabuklarn, arpa tanelerini.
Onlar yiyeceklerini gökyüzünde arayacak kadar güçlü deildirler.
Atmacalarn, ahinlerin, kartallarn arasnda uçamazlar.
Hep ürker, hep korkar, hep saklanrlar.
Çok kurban verirler aralarndan.
Sonra birden, kendilerini avlamaya gelen bir atmaca gördüklerinde havalanrlar, yüzlerce, binlerce kanat açlr
gökyüzüne, bulutlar siyaha keser.
Sararlar kendilerini avlamaya gelen atmacann çevresini.
Onu döndüre döndüre getirip bir sapan ta gibi frlatrlar yere.
Siz srcklar bilir misiniz?
Hani u siyah tüylü, küçük, güçsüz kular.
Hani u milyonlarcas yerlerde dolaanlar.
Hani u atmacalar yere çalanlar.
Siz srcklar bilir misiniz...
ZYARET
Bazen ölüleri ziyaret ederim.
Bunu niye yaptm tam bilmiyorum aslnda; o mermer lahitlerin altnda kaybolup gidenlerin birilerine ihtiyaç
duyduklanna inanmam ama gene de teselli bekleyen bir ruhun oralarda dolaabileceini düünmekten holanan
bir yanm var sanrm. Bu tuhaf çelikinin patikasndan, bu çelikiden pek de rahatsz olmadan, yürür giderim
yanlarna arada bir.
Geçenlerde, yamurlu bir pazar sabahnda Paris'in henüz uyanmam caddelerinden geçip tek bama Pantheon'a
gittim.
Doumu mu yoksa ölümü mü anlatyor tam kavrayamadm bebek çlklarnn arasna katld garip bir müziin çald,
duvarlarnda tarihi resimlerin olduu, ortasnda, dünyann döndüünü kantlayan ünlü Foucault'nun sarkacnn
bulunduu büyük kubbeli, iri sütunlu salonda dolap, bir keif uçuunda uçayla birlikte vurulup kaybolan Saint-
Exupery'nin ansna ayrlm köeye, Apolli-naire'in, Paul Nizan'n elyazmalarna, vatanlar için
ölmü Fransz yazarlarn bronz harflerle kaznm isimlerine bakp lahitlerin bulunduu bölüme inen merdivenlere
yürüdüm.
Kül rengiyle grinin kart dar merdivenlerden indikçe, yank kemik kokusuyla eskimi kât kokusuna benzer bir
kokunun arlatn hissediyordum.
Voltaire'le Rousseau'nun yüz yüze duran iri la-hitleri karlyordu gelenleri.
Onlann arasndan geçtikten sonra iki kola ayrlarak uzanan koridorlardaki sra sra odalarda yan yana yatanlar
ziyaret ediyordunuz.
Koridorlarn bitiminde Exupery için ayr bir bölüm yaplm, Küçük Prens'in dünyann bütün dillerindeki
basklarndan birer tane konmutu.
Orada yatan herkesin etkileyici bir hikâyesi vard elbet.
Ama benim en çok ilgimi çeken Victor Hugo'yla ayn odada yatan Emile Zola oldu.
Neden, Racine'i, Balzac', Flaubert'i, Proust'u, Baudelaire'i ve daha nicelerini çkaran Fransz edebiyatnn
temscilcileri arasndan Zola seçilmiti Hu-go'ya oda arkada olarak?
Zola, daha yüz yl önce, sanatçlarn o ürkütücü sezgisiyle 'kaltmn' insan kiilii üzerindeki önemli etkisine
inanm, romanlarnda bunu ilemi, 'na-türalizmin' öncülüünü yapm, salnda Fransa'nn en çok okunan yazar
olmu, döneminin bütün entelektüel tartmalarnda tavrn kesin bir biçimde belirleyerek yerini almt ama insan
gene de 'niye' diye sormaktan kendini alamyordu.
Sanrm cevap, bu iki yazarn odasnn kapsnn önüne konmu büyük panodaki iri harflerle yazlm yazdayd.
Zola'nn unutulmaz 'Suçluyorum' balkl yazsn koymulard oraya.
Fransz yakn tarihinin en önemli olaylarndan birinde, Zola'nn gerçei dile getirmek için yazd yazyd bu.
Fransz ordusunda subay olan Yahudi asll Yüzba Dreyfus, Alman devleti adna casusluk yapmakla suçlanarak
tutuklanm, yarglanarak on iki yla mahkûm olmutu.
Ancak, olayda insanlarn ilgisini çeken baz gariplikler vard.
Askeri istihbarat tekilatndan bir subay olay incelemeye balam ve asl suçlunun Dreyfus deil baka bir
istihbarat subay olduunu ortaya çkarmt.
Ama, gerçek suçlu deil, suçluyu ortaya çkaran subay tutuklanmt bu sefer de.
Fransa ikiye ayrlmt.
Dreyfus'u savunanlar ve Dreyfus'u suçlayanlar.
Dreyfus'un suçlanmasnn temel nedenlerinden biri Yahudi asll olmasyd.
Ve, Dreyfus'u savunmaya çalanlar, 'Fransz ordusunu küçük düürmeye çalmakla, Fransz devletinin düman
olmakla' suçlanyordu.
Zola, Aurora gazetesinin birinci sayfasnda 'Suçluyorum' balkl yazsn yazarak, kaynatlan cad kazanlarna sava
açp Dreyfus'u savundu.
Yaz, Franszlar ve bütün dünyay etkiledi.
Devletin gücü ve hakszlyla ezilen Yahudi yüzbay savunan Zola mahkemeye verildi ve hapse mahkûm
edildi.
Yazar, bir süre ngiltere'ye kaçp orada yaamak zorunda kald.
Sonra gerçek ortaya çkt.
Dreyfus suçsuzdu.
Üstelik, devletin ve ordunun içindeki baz yetkililer bandan beri onun suçsuz olduunu biliyor ama bu gerçei
saklyorlard; gerçei söylemenin orduyu ve devleti kötü duruma düüreceini düünüyorlard.
Dreyfus yeniden yargland, beraat etti ve orduya döndü.
Zola da Fransa'ya geldi.
Olaydan birkaç yl sonra, evinin bacas tkand için bir gece uykusunda zehirlenerek öldü.
Bacasnn 'bilinmeyen ellerce' tkand, Zola'-nn öldürüldüü söylendi; bu iddia hiçbir zaman kantlanamad ama
bu kuku da hiçbir zaman yok olmad.
'Devletin günlük çkarlaryla,' sonsuza dek varln sürdürecek 'gerçek' arasnda bir seçim yapmak zorunda
kaldnda, gerçei seçen, bu gerçei haykran Zola, öldüünde Fransz devleti ve halk tarafndan Pantheon'a, Victor
Hugo'nun yanna konuldu.
Dreyfus skandali srasnda 'devleti ve orduyu' savunanlardan, gerçei dile getirmekten saknanlardan hiçbiri yok
bugün Pantheon'da.
Orada, Zola yatyor.
Odasnn kapsnda da ünlü yazs duruyor.
Herhalde o günlerde, Zola'y da suçlayan, 'devletin çkarlarnn savunulmas gerektiini' söyleyen çok yaz
yazlmtr, 'devlet adaletten daha önemlidir' diyen çok yaz böcei dolamtr gazetelerin sayfalarnda; o yazlarn
hiçbirine hiçbir yerde rastlamadm.
Fransz çocuklan bugün o yazlar deil, Zola'-nn yazsn okuyorlar.
Pantheon'dan çktmda yamur hzlanmt.
Sokaklar hâlâ botu.
Bazen ölüleri ziyaret ederim.
Ta lahitlerin yannda, teselli bekleyen bir ruhun dolaabileceini düünürüm.
Ama kimi zaman da, oralarda gezinen bir ruh deil de o lahitlerin altnda yatan ölüleri ziyaret edenler bir
teselli buluyor bu ziyaretten.
Ölüler, kendilerini dinleyenlere, ümit verici hikâyeler anlatyor.
BEYAZ FREZYALAR VE MARIA
Beyaz frezyalar açm, küçük gelinler gibi duruyorlar vazolarnn içinde. Yanlarnda, bana nedense otuzlu
yllarn, kâhküllü, rastkl, tombul Rum aüftelerini hatrlatan, kenarlan lacivert sürmeli krmz, mor, eflatun
anemonlar.
Yaknda, ac yeil yapraklarnn arasnda menekeler gelecek.
Bir de mucize olmu, ilkyazda açmas gereken san mimozalar k ortasnda çkp gelmiler bir yerlerden.
Uzun sapl güllerin, edal lilyumlarn, oynak ebboylann, katmerli sümbüllerin, babayani kasm-patlarn arasnda
frezyalan görünce sevindim birden.
'Aaa, frezyalar açm.'
Bir cinayetler çann ortasnda, elimizde ne varsa öleceine, yeni hiçbir eyin hayatmza katlmayacana içten içe
inanmm sanki, o masum görünülü beyaz çiçeklerle hayatn kprdadn, çiçeklerin açtn ve hep açacan, küçük
sevinçlerin kuytularda bizi beklediini yeniden fark ettim.
Ateli bir hastalktan uyanr gibi mutlu ve yorgun baktm frezyalara. ebboylardan aldm, mimozalardan aldm,
frezyalardan aldm, sar güllerden, sümbüllerden aldm.
Evdeki bütün vazolar çiçeklerle donattm ama çiçeklerin hak ettii bir yumuaklkla yapmadm bunu, tam
aksine, silahlanan, cephanesini yenileyen, kendine snak kazan, savaa hazrlanan bir asker gibi koydum
çiçekleri vazolara, beni korumalar için yerletirdim onlar çevreme.
Üstümüze üstümüze gelen bir iddet dalgasna kar bir savunma hatt gibi dizdim çiçekleri.
Ölüme doru uzanan bir uzun yürüyüte, hayatn yolunu gösteren bir iaret gibiydi o çiçekler, çoktan unutulmu
bir menzilin habercisiydiler.
'Hayat var,' diyorlard, 'size ondan haberler getirdik.'
Belki de mimozalar bana gençliimden bir eyler anmsattklarndan, diplerde sakl kalm bir Mana Faranduri
kasedi bulup çkardm; onun hem hüzünlü hem cokulu, hem acl hem isyankâr, hem masum hem iveli dolgun
sesi, çiçek kokularna karp hayatn mevzilerini pekitirdi.
Eski l Mayslar, mitingleri, toplantlar, kzl flamalar hatrlatan devrim marlanyla ak arklar, ebboylarn,
mimozalarn, sümbüllerin, frezyala-rn rengârenk çiçeklerine dokunarak doluverdi evin içine.
Açlar için, hapishanelere atlan çocuklar için, kocalarn kaybeden kadnlar için mücadele etmeyi, mücadele
gücünü krbaçlayacak aklar yaamay, çiçekleri koklamay bir daha, bir daha, bir daha örendim o iriyan kadnn
sesinden.
'Hayr' diye ayaklanan milyonlar gördüm.
Öpüenleri, sevienleri gördüm.
Acy ve dayanma gücünü gördüm.
Sevinci gördüm.
Rus steplerinde 'haydi yoldalar' diye baran mujikleri, Yunan makilerindeki kaln kal çetecileri, spanyol
dalarndaki Cumhuriyetçileri, Kaliforniya'nn portakal bahçelerindeki grevci içileri, ayaklanan Fransz
madencilerini, olohov'u, Kazan-cakis'i, Malraux'yu, Steinbeck'i, Zola'y gördüm.
Frezyalar, ebboylar, mimozalar, sümbülleri kokladm.
Bernard Shaw'un, tabanca klfna çikolata koyan güngörmü yal askeri gibi fiekliime çiçekleri, sarklan,
kitaplan, anlar yerletirdim.
Hayat için verilen savata benim fiekliimdeki çiçeklerin, onlarn mermilerinden daha etküi olduunu bilerek,
beceriksiz sesimle Maria'nn arklan-na elik edip vahetten örselenen bedenimi dorulttum.
Ve, korkmas gerekenleri en çok korkutacak cümlemi haykrdm:
'Biliyor musunuz, beyaz frezyalar açm.'
BÜTÜN CÜMLELER YENDEN YAZILMALI
çine girip saklanacamz hiçbir ezberlenmi cümle, hiçbir denenmi klie kalmad, bütün cümleler yeniden
yazlmal imdi.
nsanlk tarihinin en büyük dönemeçlerinden birini yaadmz bu dönemde, gelecek bizi karan-lyla deil klaryla
korkutuyor, her eyin aydnlk ve açk olaca bir dünyada kendimize yalanlardan, eskimi ve manaszlam
dümanlklardan, yersiz böbürlenmelerden yaptmz mevziler artk bizi korumuyor.
Kendi kendimizle kar karyayz.
Hiçbir düman kendi gerçeimiz kadar ürkütücü deil bizim için.
Belki de o yüzden dümanlarmza deil ama dümanlklarmza snyoruz.
Herkes kendini, 'neye ve kime düman olduunu' söyleyerek tarif etmeye çalyor.
Olmayan kimliklerimizi, dümanlarmzla oluturmaya çabalyoruz.
nsafsz tarih, bütün dümanlarn da yerini deitiriyor, korkuyla çrpnan zavall bir kör gibi artk yerlerinde
olmayan dümanlara ate etmeye urayoruz.
Ik eskitiyor bizi.
Ezberlenmi cümlelerimizi eskitiyor.
Klielerimizi eskitiyor.
Mevzilerimizde huzursuzuz.
Sorular çarpyor yüzümüze.
Eer dümanlarmz olmazsa biz de olmaz myz, ancak dümanlklarmz kadar m varz biz yeryüzünde?
Kartvizitimizde yalnzca dinimiz, rkmz ve dümanlarmz m yazl?
Kendimize ait, kendi yaptmz ne var?
Hayallerimiz yalnzca olmayan dümanlarmz alt etmeye mi yönelik, dümanlar kaybettiimizde hayallerimizi
de mi kaybedeceiz?
Alkn olduumuz karanlklardan alp bizi içine çektikleri bu k eski pusulalarmz m bozuyor, bu kta yolumuzu
bulabilmek için akla ve cesarete ihtiyacmz olduunu anlamak, aslnda aklmzn ve cesaretimizin de yetersizliini
mi gösteriyor bize?
Ezberlenmi cümlelerimize, klielerimize, artk var olmayan dümanlklarmza onun için mi sarlyoruz böyle?
Kim kendisini, neye düman olduunu söylemeden tarif edecek, kim kendini yalnzca düünceleriyle,
yaptklaryla, yapmak istedikleriyle, amaçlar ve hayalleriyle anlatabilecek?
çine saklanacak hiçbir eski cümle kalmad, bütün cümleleri yeniden yazmak, bütün haritalar yeniden çizmek
gerekiyor.
Ik üstümüze üstümüze geliyor.
Ve biz kta kaybediyoruz yolumuzu.
Ik bizi körletiriyor.
Bize yolumuzu gösterecek dümanlarmz nerede, hani nerede yllarca deerli anlamlar tayan o
iski cümleler, mevzilerimiz niye ykld, ne oldu maaralarmza?
Hep karanl anlatyor sözlerimiz ama imdi anlatmann zaman, hep dümanlar seçiyor gözlerimiz ama imdi
dostlar görmenin zaman, hep geçmie dönmek istiyoruz ama imdi ileriye gitmenin zaman.
In, dostluun, gelecein bize bu kadar yabanc olduunu görmek gizlice yaralyor bizi ve bir kere daha düman
olmaya çalyoruz eskiden düman olduklarmza.
Iktan bir ça açlyor önümüze ve biz eskimi cümlelerle, ypranm klielerle, bitmi dümanlklarla o bildik
mevzilerimizi yeniden yapmaya çabalyoruz.
Eski cümlelerimiz, klielerimiz ve dümanlarmz olmazsa biz de olmazmz gibi geliyor bize.
Aklla ve cesaretle yeni haritalar çizmekte zorlanyoruz.
Kendimizi, dümanlarmz söylemeden tarif edemiyoruz.
Ama artk eski siperler bizi yeni klardan korumuyor.
Kendimizi, düüncelerimizle, yaptklarmzla, yapmak istediklerimizle anlatmak zorundayz kendimize;
kendimizi bir kere daha en batan tanmal, kendimizi bir de klarn altnda görmeliyiz.
Snacaksak akla ve cesarete snmak ve bütün cümleleri yeniden yazmalyz.
Iktan bir ça açlyor çünkü.
imdi yeni cümleler bulmann zaman.
SARIKAMI'TAN AKDENZ'E
Allahu Ekber Dalan, 1941 Kasm'nn sonlarnda eteklerinden zirvesine kadar tam doksan bin donmu insann
cesediyle kaplanmt, tatan çok ölü insan vard; kimisi bir kayaya yaslanm, kimisi yüzükoyun kara kapanm,
kimisi biraz uyumak için çkt bir aacn dibine ölü dümü, kimisi snabilmek için arkadalaryla sarlp öyle kalmt;
ayaklarnda çizme, srtlarnda kaput, ellerinde bir kl eldiven yoktu, saçlar sakallan buzdan dikenler gibi fkrmt,
çounun vücudunda yumuak, krmz lekeler görünüyordu, tifüs lekeleriydi onlar, vü-cutlann, onlar ölmeden
önce bitler yiyip bitirmiti; bombo ölü gözleri donmu kirpikleri arasnda öyle açk kalmt; çounluu yirmili
yalarndayd, aralarnda otuzu bulmu olan yok denecek kadar azd.
Düman görmeden, dümana bir kurun bile atamadan, eksi otuz derecede, kasklarna kadar gelen karlann
içinde, açlktan ve vücutlarnda sürüler halinde dolaan bitlerden krlarak donup gitmilerdi.
Onlar sevenler vard, dönülerini bekleyenler.
Onlar douran kadnlar ve onlarn çocuklarn dourmay bekleyen kadnlar vard. Hiçbiri çocuklarnn,
sevgililerinin, kocalarnn, yavuklularnn niye öldüünü örenemedi, onlara sevdiklerinin 'ehit' olduu söylendi
yalnzca, vatanlar ve topraklan için ölmülerdi, onlara öyle dendi.
Bu insafsz bir yaland.
Onlar, vatanlar için ölmemilerdi.
Onlar, askerlik tarihinin en yeteneksiz, en zekâ-sz, ihtiras aklnn ötesinde bir generalinin hrsnn ve mesleine
ihanetinin kurban olmular, koca imparatorluu gözü pekliiyle ele geçirmi cesur bir serdengeçtinin tarihe bir
'cengâver' olarak geçmek için oynad korkunç kumarda pey sürülüp kaybedilmilerdi.
Doksan bin insan Allahu Ekber Dalar'nda öldüren Enver Paa, ardnda brakt ölüleri unutup stanbul'a döndü ve
yaanan Sankam faciasyla ilgili her türlü yayn, hatta konumay yasaklad, kimse askerlik tarihinin en büyük
felaketlerinden biri hakknda konumad, kimse Enver Paa'ya hesap soramad.
O insanlann ad ehit defterine yazld ve Enver Paa yeni insanlar yeni savalarda öldürmeye devam etti.
Herhangi bir ülkede böyle bir felakete neden olan komutan görevinden derhal azledilir, hatta askeri
mahkemede yarglanrd.
Bu olmad.
Çünkü Enver Paa, yalnzca bir general deildi, o, siyasi iktidan ele geçirmi bir generaldi, doksan bin ölünün
hesabn hiçbir zaman vermedi.
Allahu Ekber Dalan'ndaki ölüm sessizlii bugün bile sürer bu ülkede, Birinci Dünya Sava'ndaki bütün
çatmalarla ilgili belge bulabilirsiniz ama Sankam faciasyla ilgili resmi belgeleri bulmak hâlâ çok zordur.
Sarkam'n ölümcül gölgesi bu ülkenin üstünden hiç kalkmad.
Siyasi iktidan ele geçiren generallerin askeri yetenekleri hiç sorgulanmad, yaplan hatalar hiç halkn
huzurunda konuulamad.
Bu ülkeyle ilgili askeri gerçekler bütün dünya tarafndan bilindii halde, bu ülkede yaayanlar tarafndan
bilinemedi.
En kutsal savamz olarak kabul edilen stiklal Sava'yla ilgili gerçekleri bile tam örenemedik; bugün hâlâ
Anadolu'ya çkan Yunan askerlerinin says hakknda net bir bilgiye sahip olamayz, Yunanllar Anadolu'ya kaç
gemiyle kaç asker tadlar, o Yunan askerlerinin kaç savata öldü, ölenlerin me-zarlar nerededir bilemeyiz,
bunlar merak etmek bile neredeyse yasaktr, ihanetin kenannda gezinmek anlamna gelir.
Ama birileri askeri gerçekleri kendi halkndan saklamaya balar ve bu gelenein önü kesilmezse, facialarn ve
ölülerin says da artar.
Biz Kbrs savanda kendi uçaklarmzla kendi gemimizi Akdeniz'de batrdmz bile ancak bu olaydan on be yl
sonra örenebildik, bütün dünyann haberdar olduu bu gerçek Türk halkndan sakland.
Kocatepe muhribini batrmamzdan sonra The Associated Press haber ajansnn teleksinden gazetelerin haber
kutularna düen yorumlar, Amerikal generallerin onur krc açklamalar da halka duyurulmada; bir Amerikal
generalin, 'Biz Türklere bombalamay öretmiiz ama nereyi bombalayacaklarn
öretememiiz,' dediini, bir baka Amerikal generalin, 'Ben Rus genelkurmay olsaydm, Türklerin nasl savatn
gördükten sonra Türk snrndaki askerlerimizin saysn yar yarya azaltrdm' diye sava yeteneimizi küçümsediini
hiç bilemedik.
imdi öreniyoruz ki, kendi gemimiz o zamanki Amerikal dileri bakannn uzun boylu sevgilisi uykudan
uyandrlmasna sinirlendii için batm; bizim babakan Amerikan dileri bakann arayp Akdeniz'de bir Yunan
gemisi olduunu ve onu batracamz bildirmi, Amerikal bakan o geminin Türk gemisi olduunu söylemi ama
bizim babakan inandramam, bakann sevgilisi de 'Aman kapat telefonu, batnrsa batrsn senin gemin deil ya,'
demi ve kendi gemimizi batrmz.
Kendi gemimizin nerede bulunduunu bilen biri çkmam koca askeriyede, kimse 'yahu bizim Ko-catepe
muhribi nerede' demeyi akl etmemi.
Ve, bu millet, bu korkunç hatann hesabn da sormam.
On yl arayla iki darbe yapacak kadar iç siyasete dalan generaller, kendi gemilerinin yerini belirleyecek bir
yetenei gelitirmek için çaba sarf etmemiler, içeride iktidar ele geçirmek yetmi onlara.
Tarihte her zaman olduu gibi siyasete bulaan ordu, askeri yeteneklerini kaybetmi, kendi gemisini batracak
durumlara dümü.
Hiçbir askeri baarszln hesab sorulmad için de, bir baarszlktan korkan kimse kalmam.
Bugün bile bu konular hâlâ tartlmaz, konuulmaz.
Siyasi iktidarla asker süngüsü birbirinden koparlp ayrlamadndan bu konular tabu saylr, o yüzden de hatalar
devam eder.
Ben Atatürkçü deilim, hiçbir zaman da olmadm, Mustafa Kemal'in ülkeyi yönetme biçimine ciddi itirazlarm
olduu gibi, bu ülkenin geleceini belirlemek için aramzdan altm yl önce aynlan birinin fikirlerini hiç tartmasz
kabullenmek de bana ciddi bir zihinsel tembellik olarak gözükür.
Ama Mustafa Kemal'in, o zamanlar rakibi olan Enver Paa'y safd etmek için de olsa savunduu bir görüe
bugün de katlrm. Mustafa Kemal, smet Paa'yla birlikte yllarca ayn görüü savunmutu:
— Askeri siyasetten çekin.
Bence söyledii en doru sözlerden biriydi bu.
Ne yazk ki Atatürkçülerin tekrarlamaktan en çok korktuu söz de budur.
Bu söze sahip çkacak kimse bulunmadndan da ölümün gölgesi Sarkam'tan Akdeniz'e uzar gider.
BU KMN HAYATI.
Büyük bir yolculuk deil hayat denen macera buralarda, bir deniz kazasnn sulara dalm enkazna benziyor daha
ziyade, tahta parçalan, yelken bezleri, krlm dümenler, slanm elbiseler, devrilmi direkler arasnda tutunacak
bir eyler bulabilmi olanlarn suyun üstünde kalma çabas; bir yere varmak deil artk amaç, tek istenen biraz
daha dayanabilmek; o gün tutulacak bir balk, bir gün daha günün batn görebilmek herkesin aklnda olan.
Hayatn bir deniz kazas olmadn anlatmak sanki gittikçe daha güçleiyor.
Herkesin bir tek kez elde ettii hayat denen büyük yolculuun olaanüstü maceralarndan, birden karlalan
koylarda ortaya çkverecek denizkzla-rndan, yolculara elik eden neeli yunuslardan, çiçekli sahillerden ve
varlmas amaçlanan büyük limanlardan söz etmek manasn ve inandrcln kaybediyor.
Hatta bunlardan söz etmek insanlar kukulandryor.
Sanki onlar yalnzca 'Bir balk buldum' ya da
'Salam bir tahta var' türünden bir cümle duymak istiyor, o ân kurtaracak bir cümle.
Muhteem bir macera yaamakta olduklarna inanmayanlarn, o muhteem maceray tayacak güçleri de ne yazk
ki olmuyor.
Öyle sessizce, hayat deil de ölümü bekler gibi bakyorlar.
Kendi hayatlarnn suskun seyircileri onlar.
'Bütün bu gördüklerim kimin hayat?' diye sormuyorlar, seyrettiklerinin kendi hayatlar olmadndan, hatta
kendilerinin bir hayat olmadndan neredeyse eminler.
Kendi kaderlerine bakalarnn sahip olduuna inanyorlar, bunu deitiremeyeceklerine de.
Kendilerine yalan söylendiini bile bile yalanlar dinliyorlar.
tiraz etmiyorlar.
Çoktan unutmular hayat.
Bir hayat için dövümenin benzersiz lezzetini hiç tatmamlar.
Güzel bir sofrann banda aç oturuyorlar.
Ve, kendi aç kallarndaki zavalll deil de sofray küçümsüyorlar, o sofrada kendilerine sunulan zevkleri, aklar,
ehveti, kavgay, dostluu küçümsüyorlar; bunun zavallln gizliden gizliye hissederek ve bunu hissetmekten
nefret ederek.
'Siz bu sofraya layk deilsiniz' diyenleri korkuyla onaylayarak aç bekliyorlar.
Efendilerinden, müstehcen bir korkuyla korkuyorlar, seslerini yükseltemiyorlar, 'Ne diyorsunuz siz'
diyemiyorlar, 'Kendi kaderime ben hükmederim' diyemiyorlar, 'Bu benim hayatm' diyemiyorlar, 'Bu
sofradaki her ey bana sunuldu, bunun tadm çkartacam' diyemiyorlar.
Kendi hayatlarn kendi elleriyle efendilerine sunuyorlar, bu onlara hayatlar için dövümekten daha kolay
geliyor çünkü.
Hayat yok olmu bir adamn, hayat diye elinde kalm son ve ekilsiz parçaya kendi iradesiyle bir ekil
verebilmek için sürdürdüü korkunç mücadeleyi anlatan bir film seyretmitim bir zamanlar; size hiç
benzemeyen bir adam anlatan bir film.
Geçirdii bir kazadan sonra adamn boynundan alt felç oluyordu.
yilemesi mümkün deildi.
Her eyi anlyor, her eyi görüyor, konuuyor, dinliyor ama vücudunu kmldatamyordu; ölü bir bedenin
üstündeki zeki ve kararl bir ba olarak yayordu.
Kendisini yaatacak bir gücü, yaama sarlmasn salayacak bir umudu olmadndan, o da kendi iradesiyle ölmek
için mücadele ediyordu; 'Bu benim hayatm,' diyordu, 'istediim gibi yaayamyorsam, istediim gibi ölmek
hakkna sahibim.'
Onu bir tekerlekli sandalyeye koyup götürdükleri mahkemelerde yargçlara soruyordu: 'Bu kimin hayat?'
Bizde milyonlarca salam adamn soramad o harika soruyu o sakat adam soruyordu:
— Kimin hayat bu?
Sadece insanlara kar deil, tanrlara kar da mücadele ediyor, kendi hayatnn hâkimiyetini kaybetmemek için
kmltsz vücuduyla dövüüyordu.
Sonunda insanlara 'Bu senin hayatn' dedirtmeyi baanyordu.
Sizin yaamak için yapamadnz o adam ölmek için yapyordu.
Ve, ona kendi isteiyle ölebilecein! söylediklerinde, yüzünde sevincin ve baarnn gülümsemesi dolayordu.
Siz salamsnz.
Eliniz ayanz tutuyor.
Ama size, siz bir sakatmsnz gibi davrandklarnda, hayatnz elinizden aldklarnda, sizi hakaretlerle
ezdiklerinde, sizin insanlara verilen haklara layk olmadnz söylediklerinde, geleceinizi sizin
belirleyemeyeceinizi size tebli ettiklerinde, bildiriler yaynlayarak sizin bir hiç olduunuzu yüzünüze
çarptklarnda, hayatn en küçük sevincinden bile size pay vermediklerinde; paralarnz, geleceklerinizi, hatta
çocuklarnzn geleceklerini çaldklarnda, sizin insanlarnz öldürüp arszca srttklarnda aznz bile açmyorsunuz.
Hayatn güzelliklerini unuttunuz çünkü.
O muhteem maceray unuttunuz.
Hayallerinizi, ümitlerinizi onlar sizi terk etmeden terk ettiniz.
Ve, hayatn güzelliini anlatanlar dinlemek bile istemiyorsunuz.
Ödünüz patlyor mücadele etmekten.
Efendilere kar sesinizi çkartmaktansa, bir kazazede gibi bir tahta parçasna sarlarak sürüklenmeyi tercih
ediyorsunuz.
Malraux herhalde sizin için söyledi o unutulmaz cümleyi:
— Urunda ölmeye demeyen bir hayat yaanmaya da demez.
Urunda ölümü göze aldnz bir hayat yok, çünkü yaadnz bir hayat yok.
Kendi yarattnz sirkin maskaralar oldunuz, hem birbirinizi hem kendinizi aalyorsunuz.
ikâyetçiyseniz bile ikâyetinizi söyleyemiyorsunuz, düzeltmek için çabalamyorsunuz.
Doduunuzda size sunulan o zengin sofradan size ait olan istemiyorsunuz.
Unuttunuz yaamay.
Hayatn size ait olduunu unuttunuz.
Sanat, ak, sevimeyi, sevgilinizin dudaklarn emmeyi, biraz sonra neler yapacaklarnz hayal ederek ba baa
akam yemekleri yemeyi, olu kaybolan bir anann acsn paylamay, bir dosta yardm etmenin hazzn,
bakaldrmann görkemini, 'Tanmyorum sizin kurallarnz' diyen bakaldrnn insann içine dolan keyfini, aynada
kendinize gülümsemeyi, sokakta bir çocuun ban okamay, bir kza göz krpmay unuttunuz siz, dans etmeyi,
öfkelenmeyi, barlmas gerekenlere barmay unuttunuz.
Ölmüyor, öldürülüyorsunuz.
Yaamyor, süründürülüyorsunuz.
Kendi kaderinin hâkimiyetini ele geçirmek için ölümün peinde koan sakat bir adamn gücü bile yok sizde.
Birer zavall kazazedesiniz.
Uradnz kazay bile unuttunuz, neydi kaza, nerede olmutu, hatrlamyorsunuz.
Umursamyorsunuz da...
Halbuki, yaamak isteseydiniz, yaanacak ne müthi bir hayat vard; ne maceralar, ne zevkler, ne heyecanlar,
sizi ölürken bile gülümsetecek ne hazlar...
Ama siz yaamyorsunuz.
Çünkü hayatnz bir emir beklemekle geçiyor, yaamnz için sanki birilerinin size 'imdi yaa' diye emretmesi
gerekiyor ama, onlar size sadece 'imdi öl' diye emrediyor ya da 'imdi sürün' diye.
Urunda ölünecek bir hayatnz yok... Yaanacak bir hayatnz da...
Bu sofradan siz aç kalkacaksnz ama kabahat sofray kuranda deil, sizde elinizi uzatacak güç olmamasnda.
EN BÜYÜK GÜNAH
Dindar deilsem de dini bilmiyor da deilim, belki bir tekke eyhinin torunu olmamdan, belki de karmakark
akan bir aile nehrinin sulan altnda hep tütsü kokulu bir nabz gibi vurup duran bir inanç damarnn
bulunmasndan, dine ve dindarlara yakn büyüdüm; belki inanmadm ama hrçnl kendine süs bellemi gençlik
dönemleri dnda, inançl insanlarla da itimedim, gerçek dindarlarla aramda her zaman zorlamasz bir dostluk,
dürüstlüün ve hogörünün deerini bilen karlkl bir sevgi oldu.
Düüncenin ve her eyin ardn merak eden kukuculuun çekiciliinden kendimi alamasam da, inananlarn o derin
ve güvenli sükûnetinde her zaman imrenilecek bir huzur buldum; insanlarn çaresiz aclarla hrpaland anlarda
bir büyük güce snmann, tevekkülün verdii dayanma gücüne gpta ettim.
Beni kendilerince en doru yol olan inanç yoluna çekmek isteyen, bana cennetin kaplarn göstermeye uraan
dindar dostlarm oldu ama bunu benim srtmdan kendilerine biraz daha sevap yazmak için deil, bir 'fani'ye
yardm etmekten vazgeçemedikleri için yaptlar.
Benim inanmadma onlar inand için ben onlar küçümsemedim, onlarn inandna ben inanmadm için onlar beni
ayplamadlar.
Onlar sevdim, inançlarn, hogörülerini, dürüstlüklerini, tevazulann, tevekküllerini sevdim.
Bugünse dinin temsilcileri olarak ortaya çktklarn ilan eden insanlar gördükçe, gerçek dindarlar adna utanç
duyuyorum.
Beni utandran; nefsine sahip çkamayan eyhlerin kalabalkta günah dediine sszlkta arszlkla saldran sahtekârl,
Allah sevgisini oya tahvil etmeye çalan politikaclarn ikiyüzlülüü, kendine yardm edecek bir el arayanlara, o
eli avuç avuç altn karl uzatan dolandrclarn açgözlülüü deil.
Asl büyük günah bu deil bence.
Büyük günah, bir zamanlar baz solcularn Marx'i, imdilerde bütün 'vatanseverlerin' vatan, kendilerini biraz
daha büyük ve dier insanlardan daha farkl göstermek için ayaklarnn altna alp, kendilerine basamak yapmalar
gibi imdi dincilerin de kendi dinlerini ayaklar altna almas; kendi inançlarn, kendilerini dier insanlardan daha
önemli gösterebilmek için kullanmalar, inançlaryla böbürlenmeleri, inanc bir gösterie çevirmeleri.
Dindarlk, bir büyük kudret karsnda kendi güçsüzlüünü kabul etmeyi, o büyük kudret dndaki her insann eit
olduunu içine sindirmeyi, bir büyük kudret karsnda güçsüzlüünü tevekkülle srtlayp tevazünün snrlarn
amamay gerektirirken, bunlar Allah'n adndan kendilerine pay çkartyorlar.
nançlar onlar mütevaz deil tam aksine gururlu yapyor.
nançlarn bir süs gibi boyunlarna takp bununla övünüyorlar, Allah'la kendi aralarndaki ilikiyi, insanlarla
aralarndaki ilikilerinde kullanyorlar.
nanç, onlarn 'nefsini' terbiye etmiyor, aksine onlarn 'nefsi' bu inançla oburlayor.
Kendi inançlarnn gerektirdii gibi 'ödülü' Allah'tan deil dier insanlardan bekliyorlar.
'Öteki dünya' çoktan çkm akllarndan, akllar tümüyle 'bu dünyada' ama bir 'mümin' olduklarn iddia ederek
dier insanlar küçümseyip bundan da dünyevi bir tatmin salyorlar.
Bizim gibi inançszlar, hayatn bütün mihnetiy-le, yok olmann çaresizliiyle, sevdiini bir sonsuzlukta
yitirmenin kederiyle, hiçbir güce snmadan, hiçbir güçte çare aramayarak tek bana bouurken, onlar hem
bütün çaresizliklerinin strabm Allah'a yüklüyorlar hem de cennetin kaplarnn kendileri için açk olduunu iddia
edip en büyük 'küfrün' içine batyorlar.
Dinciler tevazuyu, tevekkülü çoktan unuttular.
'Ey müminler,' dememiz gerekiyor, 'siz söyleyin, tevazu olmadan din olur mu?'
nancnzla bu kadar böbürlenmeye utanmyor musunuz?
PAUTUS
nsanlardan cesur olmalarn bekleme hakkna sahip deiliz elbet; ölüm kapy çaldnda herkes o kapdan kendince,
bir bolua yürümenin iç ürper-tisiyle geçecektir.
Bütün bir ömür, dehetiyle titrediimiz o an geldiinde korkmak herkesin hakkdr.
Ama, daha önce o kapdan geçmeleri için baka insanlara emir verenlerin o kapdan bakalarndan farkl
geçmeleri beklenir.
kinci Dünya Sava'nda Almanlarla ibirlii yapan Fransz politikacs Lavalle, ölüme mahkûm olduunda idam
mangasnn karsna bir Fransz bayrana sarnarak çkm, tüfekler patlamadan önce 'Vive la France' diye barm ve
bir hain olarak damgaland hayattan cesur bir adam olarak ayrlmay baarmt.
Bir darbeyle devrildikten sonra Yassada'da ölüme mahkûm edilen Fatin Rütü Zorlu, mahkeme salonundan
ayrlmadan önce sank kalabalnn oturduu sralarn arka tarafna doru yürümü ve beraat etmi iki milletvekilini
ellerini skarak kutlamt.
Ayn mahkemede, seksen yandaki Celal Bayar,
'idam' kararn duyduunda kulandaki kulakl çkarp kenara brakmakla yetinmiti.
Deniz Gezmi, hiç kimseyi öldürmedii, kimseye ölüm emri vermedii halde, genç yanda daraa-cna bir efsane
gibi yürümütü.
Yakalandktan sonra bir da köyündeki bo ilkokulda tek kurunla vurularak öldürülen Che Gue-vara'nn
yalvaran bir sözünü duymamt hiç kimse.
rlanda Kurtulu Ordusu'nun üyelerinden Bobby Sands'le arkadalar, kendilerine dayatlan hapishane kurallarna
kar çkarak, açlk grevinde, tükenilerini anbean acyla hissederek ölmülerdi.
Fransz htilali'nin liderlerinden Danton, ban giyotin bçana uzatmadan önce celladna, 'Bu kafay halka göster,
bunu hak ediyor!' demiti.
Kapsnda sorgusuz sualsiz adam aslan stiklal Mahkemeleri'nin payeleriyle böbürlenen hâkimlere, Hüseyin
Cahit, 'Bu mahkemede sizin gibi yargç olmaktansa benim gibi sank olmay tercih ederim!' diye meydan
okumutu.
ttihatçlarn en kyc silahorlarndan Yakup Cemil, Enver Paa'yla görü ayrlna dütükten sonra kuruna dizilmeye
mahkûm olduunda, kendisini öldürmeye götüren askerlere yolda bir karpuzcunun arabasn durdurup karpuz
ikram etmiti.
ili'nin Marksist cumhurbakan Ailende, faist cuntaclar bakanlk sarayn bombalarken teslim olmay reddedip
elinde silahyla ölmütü.
Milyonlarca insann ölümünün sorumluluunu tayan Hitler bile, kendi ölümünü bakalarna brakmam,
yakalanacam anlaynca kafasna bir kurun skmt.
Tarih boyunca, her görüten, her rktan, her milletten birçok lider öldürüldü. Birçou, kendi emirleriyle ölmü
insanlara ve onlarn yaknlarna son borçlarn ödeyerek, onlara hiç olmazsa övünebilecekleri bir an brakt.
Kendileri yüzünden ölen taraftarlarn da, dümanlarn da utandrmadlar.
Dostlar onlar için üzüldü, dümanlar açkça söylemese de sayg duydu.
Bir Yunan kral, bir sohbette, 'Akl m önemlidir, yiitlik mi?' diye soran danmanlarna, 'Herkes akll olsayd
yiitlie ne gerek kalrd!' demiti.
Herkes akll deil, o yüzden tarih yiitliklerle dolu.
Bütün savalarn, kymlarn, ölümlerin, idamlarn birilerinin aklszlndan kaynaklandna inananlardanm; bu aklszl
paylamamaya, alk-lamamaya, bir parças olmamaya urarm ama hepimiz kaçnlmaz olarak bu aklszln parças
haline geliriz, bu aklszlklar bizim de hayatmz, tarihimizi, geleceimizi biz istemesek de etkiler.
nsanolunun akl bulma yolundaki uzun macerasnda aklszlklar her yerde kan izleri brakrken elbette bizim de
üzerimize bular; böyle zamanlarda adaletle intikam duygusu birbirine karr, adalet adna ilendii söylenen
birçok cinayetin altndan intikam istei çkar; yiitlie kar akl, intikama kar adaleti destekleyenlerin sesleri
tarihin dalgalarnn kabard sralarda duyulmaz olur.
Akl yiitlie ye tutsak, cesarete ihtiyaç duyulmayan bir dünya özlesek de ortak bir aklszln parças, hatta önderi
olmu insanlardan 'iin gereini' yapmalarn, öldürdükleri ve ölüme gönderdikleri insanlar utandrmamak, onca
ölümü hiç olmazsa anlamsz klmamak için cesaret göstermelerini bekleriz.
Hayat bir yiitlik imtihanna çevirenler, bakalarndan yiitlik isteyenler, bakalarna kaplarn ölüme açmalar için
emir verenler, ölüm bir gün kendi kaplarn çaldnda en azndan kendileri yüzünden ölenler kadar cesur durmak
zorundadr.
Ne yazk ki, hâlâ, kalemin hayattan çok ölüme dokunmak zorunda kald bir çada ve ölümün yüceltildii bir
diyarda yaayp yaz yazyoruz; hayatmza ölüm sokan, ölümü kutsayan, ölüm emri veren herkesten, kaybolan
hayatlarmz ve gölgelerini ömür boyu tayacamz ölüler adna bir yiitlik, vakur bir duru bekleme hakkna
sahibiz.
Bunca genç insan öldü.
Ölüm emri verenlerin aksine, onlarn hiçbirini dierinden ayrmam, onlar bu ülkenin yallarnn aklszlklar
öldürdü.
Onlara hayat deil de ölümü sunanlar, babalan yandaki insanlard.
O çocuklar yaatamamann ortak utancn hepimiz tayoruz.
Bu utanca, korkakln zavalllyla intikamc-ln insafszln görmenin utanc da ekleniyor.
Bizim aklszlmz çocuklarmz cesur olmak zorunda brakt.
Korkumuz kendilerine yiit olmaktan baka çare brakmadmz o binlerce çocuun ölümünü an-lamszl atryor.
Pautus'un hikâyesini bir kere daha hatrlamak zorunda kalyoruz.
Romal bir komutand Pautus, bir ayaklanma düzenledi.
Yakaland.
dama mahkûm oldu.
Soylu olduu için Roma geleneklerine göre kendi hayatn kendi elleriyle alma hakk tannd; bir odaya sokup
yanna bir hançer braktlar.
Annesi, babas, kars, yaknlar, dostlar kapda yere yklan vücudun düüünü duymak için kederle bekliyor ama
kendini bçaklayan Pautus'un düen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüre-meyen adamn ayak
seslerini duyuyorlard.
Sessiz bir utanç hepsini sarmt.
Sonunda bu utanca dayanamayan kars hiç kimseye bir ey söylemeden kapy açp içeri girdi, masann üstünde
duran hançeri alp kendi karnna saplad, sonra çkard hançeri kocasna uzatt.
— Pautus, bak acmyor.
Pautus'lara bir kadn gerekiyor, cesur bir kadn, onlann dokunmaya korktuu hançeri alp karnna saplayacak bir
kadn.
'Bak acmyor' diyecek bir kadn.
ORALARDA, GECELER.
Oralara, gece, aniden, saldrr gibi gelir.
Tek tük, ürkek lambalar karanl aydnlata-maz, korkunun titrekliiyle boynu bükük ezilirler simsiyah gecenin
altnda.
Uzaktan uzaa köpek havlamalar duyulur.
Gece, korkunç bir el gibi dolar kimsesiz kasabalarn, sahipsiz köylülerin üstünde.
Ve, birden, birini yakalayp çekiverir ölümün koynuna.
Sabahleyin, atlarla alayan kadnlar, yüzleri sararm erkekler görürsünüz.
Anlarsnz ki, giden kurban onlann sevdiklerinden biridir.
Kimse ölenlerin hesabm sormaz.
Hiç kimse aldrmaz oralarda ölenlere.
Büyük ehirler, prltl klaryla bencil ve ilgisizdirler.
Ölenler, onlann sevdikleri deildir ve oralarda ölenleri sevmez büyük ehirler.
Sakallar uzam, avurtlar çökük bir delikanl ya da kaln byklarna ak dümü bir erkek, gecenin karanlnda, bir
srtlan sürüsünün hücumuna uram bir ceylan gibi parçalanp, yok edilmitir.
Ölüm, oralarda, sizin bildiiniz ölümlere benzemez.
Ald insann, cansz bedenini bile vermez geriye, sevdiklerinin ölüsüne bile dokunamaz oradaki insanlar,
ölüleri yok olur.
Geceler, oralarda, aniden saldrr gibi gelir.
Ve, baz geceler, baz erkekler evlerine dönmezler.
Geçenlerde Silopi'de olduu gibi, jandarma karargâhna girerken son kez görüldükten sonra bir meçhulün
içinde kaybolur giderler.
Kimse sormaz onlarn hesabn.
Kadnlar atlar yakar, babalarn yüzü sararr, sessizce sigara içerler.
Onlar sahipsizdir.
Ikl ehirlerin deil, karanlk mezralarn çocuklardr.
Ve, büyük ehirle, yüzlerinde ifadesiz bir bakla, atarlar o çocuklar ölümün karanlna, aldrmazlar.
Gecelerin karanlklarnda kaybolanlarn, gece çöktüünde evlerine dönemeyenlerin, bir jandarma karargâhnn
kapsndan girerken son kez görülüp bir daha sevdiklerinin sesine cevap veremeyenlerin bir insan olduunu
büyük ehirler fark etmez bile.
Bir insann, bir annenin, bir sevgilinin, sevdiini bir meçhule kaptrmasnn nasl bir ac olduunu, bunun hesabn
soramamann bile nasl bir çaresizlik olduunu düünmezler.
Onlarn sevdikleri emniyettedir çünkü.
Onlann çocuklar, kocalar, babalar geceleri evlerinde güvenle uyur.
Onlar, geceleri, acaba sevdiim bu akam geri dönmeyecek mi diye korkuyla beklemezler.
Küçük sevgileri vardr büyük ehirlerin.
Yalnzca kendi çocuklarn, kendi kocalarn, kendi babalarn severler.
Sevgilerinin snr orada tükenir.
Anneleri, onlar, 'sen kanma çocuum böyle ilere' diye büyütmütür, onlar karmazlar böyle ilere.
Ölenler, gecenin karanlnda kaybolanlar, bakalarnn sevdiidir, onlarla hiç ilgilenmezler.
Silopi'de iki genç, bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez görüldükten sonra kay-bolduysa,
kaybolanlarn son çl büyük ehirlerden duyulmaz.
O çlk, ehirlerin büyük bulvarlarm dolamaz.
Karanln içinde erir gider o çlklar.
Anneleri at yakar yalnzca, babalan sararm yüzleriyle sigara içer.
O kaybolanlar benim de çocuum olabilirdi diye düünmez büyük ehirlerde yaayanlar.
Büyük ehirlerin caddeleri, o ehirlerin vicdan-larndan daha genitir.
O kl ehirlerin vicdannda, ölen Kürt çocuklarnn acsna bir yer bulunmaz.
Kaybolanlar, karanlk mezralarda, ksz kasabalarda domu, korkunç gecelerde kaybolmulardr.
Gecelerin nasl korkunç olduunu bilmez büyük ehirde yaayanlar.
Bilmek de istemezler.
Eski Roma imparatorlar gibi, kllar bile kprdamadan atarlar o çocuklar gecenin ve ölümün karanlna.
Dönüp de bakmazlar.
Oralarda, gece aniden bir düman gibi saldrr.
Tek tük klar korkuyla titrer.
Köpekler havlar uzaktan uzaa.
Çocuklar kaybolur oralarda.
Çocuklar ölür.
Ölü bedenleri bile bulunmaz.
Her gece, kadnlar, sevdikleri biri bir daha görünmemek üzere kaybolacak diye korkar.
Ve birileri, bir daha dönmemek üzere kaybolur.
Silopi'de iki genç bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez göründükten sonra kayboldu.
Bir meçhulün içinde yok oldular.
Artk kimse onlara bir daha seslenmeyecek, kimse onlarn adm barmayacak.
Onlar için alayan birileri varsa, klan solmu bir kasaba evinde sessizce alayacak.
Büyük ehirler duymayacak o alayan kadnlar.
Kimse o çocuklar merak etmeyecek.
Korkanm o çocuklar bir daha hiç görünmeye-cek.
Ve, siz büyük ehirlerde yaayanlar, o çocuklar hiç merak etmeyeceksiniz.
Sevdiiniz birinin birden ortadan kaybolmasnn ve bunun hesabnn sorulmamasnn nasl bir ey olduunu hiç
düünmeyeceksiniz.
Sadece, bir an sevdiiniz birinin, bir gece eve dönmediini, izinin bile belli olmadm, ölümünden bile emin
olamadnz, bir belirsizliin içinde çaresiz ve sahipsiz kaldnz hayal edin.
Bir an, hayal edin bu korkunç kâbusu.
Bunu oralarda hep yayorlar.
ki çocuk daha kayboldu.
ki çocuk daha eksildi hayattan.
Bu eksiklii hissetmiyorsunuz ama iki insan eksik artk hayatnz.
O küçük hayatnz eksilip durmakta.
Oralara gece aniden, bir düman gibi geliyor.
Ve her gece, hiç fark etmeseniz de, hepimizin hayat eksilip duruyor.
ARTO
imeklerle yrtlan kül rengi gecenin yamurlarndan geçip girdiim karanlk salonda yanan tek spotun yalnz
altnda, gözleri bizim görmediimiz bir baka yerin esrarna dalma benzeyen, siyahlar giyinmi bir adam, sarn
lüleleri yüzüne dökülmü güzel bir kadnn tuttuu mikrofona bir at söylüyordu.
Günter Grass'n hiç büyümeyen çocuk kahramannn bütün katedrallerin pencerelerini parçalayan tiz sesinden
en pes perdelere dalga dalga yükselip alçalan, erguvan rengi bir erkek sesi, müziini ve sözlerini o anda
ruhunda dolaan karmaadan yaratt at yakyordu.
At, 'Hepimiz insanz' diye balyordu, 'ben Er-meni'ysem sizden farkl deilim'.
Sonra Türkçe'den Ermenice'ye dönüyordu at.
'Onno ahbar Onno ahbar' diye haykrarak, bir uçak kazasnda kaybolan aabeye ulamaya çabalyor,
ulaamamann bütün çaresizliini sesine ve bizim anlamadmz ama hissettiimiz sözlerine döküyordu.
Karanlk salondaki ta kesilmi kalabalk, mikrofonu tutan ve yüzünü saklamaya çalan Sezen
Aksu'yla birlikte 'Onno ahbar'a söylenen Ermenice ata alyordu; abisini sonsuza uçurmu küçük kardein 'sen
duvarn arkasndasn, ben duvarn arkasn görüyorum' diyen sözleriyle birlikte bütün insanlar 'duvarn' arkasna
geçiyor, dilini, dinini, rkn duvarn berisinde brakyordu.
O at dinlerken hepimiz Ermeni'ydik.
Küçük uçayla uçup giden 'Onno' hepimizin 'ahbar'yd.
Ölümün örsüyle biçimlenmi çile, Onno'nun arkasna geçtii duvarla birlikte bütün duvarlar ykyordu.
Sadece bir çlk kalyordu dinleyenlerin ruhunda: 'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar'!
O, boluktan bakan siyahlar giyinmi küçük kardein abisine yakt ata, 'Hepimiz insanz, ben Ermeni'ysem
sizden farkl deilim' diye balamasnn anlamn, Onno ahbar'a duyulan ac içinde dinlerken pek kavramam, öyle
bir duyup geçmitik.
Genç kuan parlak kalemlerinden Nebil Öz-gentürk ise, gidip o cümleyi yakalamt. Arto Tunç'-la yapt
konumada, bir atn niye öyle baladnn bütün ipuçlan vard.
Floryal Ermeni Arto askere gittiinde, bir binba adn sormu.
— Arto komutanm, demi. Binba bu ismi beenmemi.
— Ordu komutan böyle isimleri sevmez, o yüzden senin adn Arif olacak.
Arto itiraz etmi:
— Komutanm, babamn koyduu ad nasl deitirebilirim.
Ve yedi ay binbadan dayak yemi adn deitirmedii için.
O dayaklara sessizce katlanrken, bir gün bir astsubay 'Ben sizin gibilere ne yaplacan bilirim!' deyince artk
dayanamam, alayarak barmaya balam:
— Kim bizim gibiler, kime ne yaptm ben, Allah'n yannda elime dürbün vermediler ki hangi milletten olaym
diye, öyle bir ans hiçbirimizde yok.
sminden dolay dayak yiyen, dininden dolay aalanan bu Ermeni çocuuna baka subaylar sahip çkp kurtarmlar.
Ama belli ki yaralanm, askerden sonra ayrlp gitmi doduu topraklardan, New York'a yerlemi, dünyann en
ünlü müzisyenlerine elik edip kendine parlak bir yer edinmi.
Aradan geçen bunca zamana ramen, abisinin ölümüne duyduu acyla bir at yaktnda, belli ki derinlerde iz
brakm bütün aclar ortaya çkm, onun için yamurlu bir stanbul gecesinde bir ölüme yaklan at, 'Hepimiz
insanz, ben Ermeni'ysem sizden farkl deilim' diye balam. Onun için giydii siyah tiörtün üzerine 'ne mutlu
insanm diyene' diye yazm.
Gençlii bizim bilmediimiz kederlerle örselenmi o Ermeni çocuunun, ölüm vurgununu yiyen sesinden yaylan
atn karanlk bir salonda dinledikten sonra kül rengi yamurlarn altna çkanlar, bütün duvarlarn, o gece ölüme
haykran bir erkek sesiyle ykldn ruhlarnda duydular.
Hayatlar boyunca unutmayacaklar Ermenice bir çlk kald içlerinde:
'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar...'
NEREDE?
Bilemiyorum hangi sebepten, ya son aylarda insafszca hrpalanm, uykusuz braklm, neredeyse dümanca bir
inatla çaltrlm vücudumun 'artk bana rahat ver' uyarlarn tayan tuhaf bir hastaln ateli nöbetleri arasnda
sarslmaktan ya da gözümü her açtmda gördüüm acayipliklerden, aklma garip garip sorular taklyor.
'Biz nerede koptuk bu dünyadan?' diye soruyorum mesela.
Bu diyarlarda yaayan insanlar, tarihin hangi noktasnda, baka topraklardaki gelimekte olan kalabalklardan
ayrlp bugün sonuna yaklatmz görülen o zavall maceraya yuvarland.
eyh Bedrettin'i astmzda m, Piri Reis'i öldürdüümüzde mi, Nefi'yi bodurduumuzda m, Alevilerimizi klçtan
geçirdiimizde mi?
Nerede ayrld yollarmz?
Matbaay reddettiimizde mi?
Kendi Protestanlanmz yaratamadmzda m?
Akdeniz'de korsanlk yapmak dnda denizcilikle hiç ilgilenmediimizde mi?
Çounluu, bugün bizim olan topraklarda yaam eski Yunan filozoflarn kendi kültürümüzün bir parças
saymamaya kesin karar verdiimizde mi?
Müslümanl kabul ettiimizde, dinin yalnzca ibadetten ibaret olmayan bir ahlaki bütün olduunu görmezden
geldiimizde mi?
Yavuz Sultan Selim, 'hilafeti' siyasi bir makam olarak buraya ithal ettiinde mi?
airleri yalnzca saraydan geçinmeye mecbur braktmzda m?
Biz nerede, tarihin hangi noktasnda koptuk dünyadan da bu hallere geldik?
Tarihin bir yerinde koptuk biz dier insanlardan.
Ayr ayr yollardan yürümeye baladk.
Onlar rönesanslar, reformlar, Protestanlar, matbaalar, Cervantes'leri, Moliere'leri, Shakespea-re'leri,
Goethe'leri, Spinoza'lar, Kant'lar, Descar-tes'lar, buharl makineleri ile bir baka kadere yürüdüler.
Biz felsefesiz, romansz, tiyatrosuz, senfonisiz, matbaasz, muhalefetsiz bir çürümenin içinde kaldk.
Aramzdaki mesafe gittikçe açld.
Ve, biz bamza her gelenden, kendimizden baka birini, kaderi, talihi, dümanlar, hainleri sorumlu tuttuk.
imdi öyle bir noktaya geldik ki artk suçlayacak kimse kalmad.
Demirta Ceyhun'un Ah u Karabykl Türkler kitabnda harikulade bir ekilde anlatt gibi, göçebelii ruhumuzdan
hiç çkaramadmz ve hiçbir topra kendimize ait görmediimiz için kendi ülkemizi de elbirliiyle fütursuzca
soyduumuz imdi sarsc bir ekilde yüzümüze çarpyor.
Ama biz, felsefeyi, sanat, bilimi reddeden bir hrszlar kalabal haline ne zaman geldik, tarihin hangi noktasnda
koptuk dierlerinden?
Bugün gelimi dediimiz o ülkelerin geçmilerinin de kan ve keder dolu olduunu, onlarn da çeitli rezilliklerden
geçtiini biliyoruz, onlar nasl bundan kurtuldu da biz kurtulamadk?
Onlar ne kurtard?
Onlarda olup da bizde olmayan ne?
Mesela felsefe onlarda var, bizde yok.
Onlar Platon'u, Aristo'yu kendi kültürlerine katm, biz burnumuzun dibinde yaam olan bu filozoflar
reddetmiiz.
Niye?
Ve felsefeyi reddetmeye nasl karar vermiiz?
Mesela tiyatro onlarda var, bizde yok.
Onlar Antik Yunan Tiyatrosu'nu kendi kültürlerine alm.
Biz almamz.
Niye?
Ve ne zaman karar verdik buna?
Mesela edebiyat onlarda var, bizde yok.
Homeros'u onlar kendilerinden saym, biz saymamz.
Neden?
Eer din farkndan dersek o zaman dini çok önemsediimiz çkar ortaya.
Dini bu kadar önemsiyorsak nasl oluyor da dinin 'haram kazanç' kavramna hiç aldrmadan birbirimizi
soymuuz, nasl oldu da ahlaken böylesine çökmüüz.
Sadece sanat konularnda Müslüman ve yolsuzluk, hrszlk konularnda tümden dinsiz miyiz?
Eer böyleyse dinle ilikimiz biraz tuhaf deil mi?
Biz ne zaman dinle ilikimizi bu kadar yüzeysel, hatta biraz sahtekârca bir anlaya oturtmuuz?
Ve niye böyle yapmz?
imdi felsefesiz, sanatsz, bilimsiz, herkesin 'hak ettiinden daha fazlasn kapmaya' urat bir köylü toplumu
olduumuz gerçei artk reddedilmez bir biçimde karmza çktnda, niye bunun nedenini merak etmiyoruz?
Niye biz dünyann yabancsyz?
Nerede ayrldk biz dünyadan?
Tarihin hangi noktasnda koptuk?
Ve, imdi biz böylesine çoraklam bir toplum olarak ne yapacaz?
Kendimizin gerçek durumunu açkça görmek acaba yeni bir balangç olabilir mi?
Kendi gerçeklerimizi kabul edebilecek miyiz?
Hrpalayc bir hastalk ve ateli nöbetler arasnda aklma buna benzer birçok soru üüüyor.
Belki hastalk bana böyle sorular sorduruyor.
Ama, belki de hastalktan, bir baka soru daha aklma taklyor.
Benden daha hasta ve atei daha yüksek gözüken bu toplum niye sorular sormuyor kendine, soru sormak için
ateinin daha ne kadar yükselmesini bekliyor?
Ben imdi antibiyotiklerimi ve novalginimi alacam, biraz da B vitamini.
Atele titrerken yeni sorular aklma gelecek, manasz sorular.
Ve, bu toplum niye kendine sorular sormuyor, diye soracam.
Biliyorum, bütün bunlar hastalktan.
Ateim dütüünde, eminim ben de bu sorulan, sizin gibi, unutacam.
PYANOYA ÇV ÇAKMAK
On bir-on iki yanda falandm; babam Milliyet gazetesinin en genç yazaryd, Refi Cevat Ulunay da en yal
yazar; arada bir babam bizi gazeteye götürdüünde onun bu yal oda komusunu görür, imdi her biri birer ünlü
gazeteci olan o zamann genç spor muhabirleriyle akalamalarn dinlerdim.
Bir gün Ulunay, Kartal'n ilerisindeki çiftliinde yazar dostlarna bir kuzu çevirme partisi yapmaya karar verdi,
babam Mehmet'le beni de götürdü.
Ulunay'n tren istasyonuna gidip gelirken bindii eei, çiftliin giriine balanm iri kangal köpekleri, ahrndaki
besili inekleriyle çiftlik bana masal âlemi gibi gözükmütü; bir yanda atein üstünde kuzular çevrilirken, ben
de ömrü hayatmda binek arac olarak eek kullanan tek gazete yazan olarak gördüüm Ulunay'm çiftliinde, her
eye aarak dolatm.
Ercüment Behzat, Doan Nadi, konuklarn arasndan hatrladm bir-iki isimdi.
Doan Nadi, bu kuzularn asla pimeyeceini söylüyordu, gerçekten de kuzular bir türlü pimi-yordu.
Sonra ak saçl bir adamla karlatk. Babam ona,
— Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat, dedi.
Babamn, büyük bir sayg ve sevgiyle davrand bu yal adama niye böyle dediini anlamamtm ama o laf aklma
takld; sonra o yal adam da gemiyle sürgüne giderken nasl Karadeniz'de frtna çkmasn beklediklerini, frtna
patlaynca ayaklanmaya hazrlandklarn ama frtnann çkmadn anlatt.
Bahçeye kurulmu masalara büyük kayk tabaklar içinde kzarm kuzular koyduklarnda ise Doan Nadi hakl çkt,
kuzular iyi pimemiti.
Dönüte babama, o ak saçl adamn kim olduunu sordum.
— Refik Halid, dedi.
— Peki, piyanoya çivi çakmak, ne demek? Babam, Refik Halid'in bir hikâyesinde bunu
yazdn söyleyip hikâyeyi anlatt.
Ertesi gün Refik Halid'in kütüphanedeki bütün kitaplarn indirip, o hikâyeyi buldum.
Eyalarna haciz konan bir adamn evine haciz memurlar gelip evdeki eyalar mühürlüyorlard ama bu ii
neredeyse barbarca bir kzgnlkla, nereden kaynakland belli olmayan nedensiz bir nefretle yapyorlar, üstüne
bir leylek resmi ilenmi bir eski zaman paravann alp tam leylein gagasnn üstüne krmz balmumundan mührü
yaptryorlar, siyah bir kuu gibi duran kuyruklu piyanoya çivi çakyorlard.
Çocuk aklm, bu dümanl, güzel olan her eye duyulan bu kzgnl, bu manasz nefreti, eline geçen bir gücü
böylesine vahice kullanmay kavrayamamt.
Yaadkça, o hikâyede ne anlatldn daha iyi anladm.
Burada baz insanlarn, düünceye, sanata, yaratlm her güzellie nasl düman olduklarn, güçlerini nasl kötüye
kullandklarn gördüm.
Düüncesini açklayan insanlar hapislere attklarnda bunun nedenini biliyorum artk.
Toplatlan kitaplarn, açlan mahkemelerin, krlan heykellerin, yasaklanan resimlerin, yaanan bütün bu
saçmalklarn köklerinin nerelere uzandn, kimliksiz birtakm insanlarn devletin gücünü arkalarna alp kendi
insanlarna nasl dümanlk yaptklarn yasaya yasaya örendim.
Bütün bu kötülükleri yapanlar, arkalarnda en küçük bir iz bile brakmadan, su sinekleri gibi kayboluyorlar
hayattan.
Geride, gagalarna krmz balmumundan damga vurulmu leylek resimleri, çivilerle delik deik edilmi piyanolar,
perian edilmi hayatlar kalyor.
Ve on bir yanda duyduum o anlalmaz cümle, imdi apaçk bir hayat gerçei olarak çnlyor içimde:
— Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat.
K.
Her sabah yeni bir suçlu bularak uyanyoruz uykularmzdan.
Onlann suçlu olduuna inanyoruz, çünkü bize onlarn 'suçlu' olduu söyleniyor.
Kafka'nn yazd romanlar okur gibi yayoruz.
Kafka'nn roman kahraman Joseph K. bir sabah uyandnda evine gelen iki adam onun 'suçlandn' söyler ama
neyle suçlandn söylemez.
Joseph K'nn suçluluu iki adamn onun 'suçlu' olduunu söylemesiyle balar.
K.'nn neyle suçland belli deildir ama daha da önemlisi onu kimin suçlad da belli deildir.
Bir zamanlar Avrupa'nn bütün simyaclarnn, onlara ayrlm bir mahalledeki birbirine yapm bask evlerde,
kükürt dumanlar arasnda bakrdan altn yapmaya çalt; cinayet hikayeleriyle, öldürülmü kadnlarla, ba kesilmi
tüccarlarla, hortlaklarla dolu bir geçmie sahiplik eden; dar sokaklarla sivri kuleli evlerle örülmü, klan gri bir
gökyüzüyle kapl bir ehirde, Çek bir babayla Alman Yahudisi bir anneden doan Kafka, ne tam bir Çek, ne
tam bir Alman, ne de tam bir Yahudi olamadan, bütün hayat, doduu ehir gibi karmakark, dar sokaklarla ve
çkmazlarla dolu görerek yaad.
Kafka da, hemen hemen bütün yazarlar gibi, inanlmaz bir vicdan azab çekiyordu; günlükleri, 'korkunç ba
arlar' ve 'yeteri kadar yazamamann' açlaryla doludur; hiçbir yazarn günlüünde bu kadar çok 'ba ars'ndan
yaknldn, 'Yazmak için iten izin aldm ama üç günü yine yazamadan geçirdim' türünden ikâyetlerin bunca sk
tekrarlandn okumadm söyleyebilirim.
Dalmaya hazrlanan bir imparatorluun neredeyse hiç kimsenin sahip olmad bir ehrinde, bunaltc bir
bürokrasinin çarklar arasnda bir memur olarak yaamak zorunda kalan, kadnlarla ilikilerini tam
düzenleyemeyen, genelevin önünden 'sevgilinin evinin önünden' geçer gibi geçen, çok genç yata verem olan
bir yazarn bize brakt romanlar, bugün Kafka'nn yaad yerlerden çok uzakta, o kültüre çok yabanc bir kültürde
yaayan bizlerin hayatlann anlatyor.
Kafka iki büyük romannda, ato ile Dava'da kahramanna ayn ad vermiti: Joseph K.
Soyad bile olmayan bir adam.
Soyad hemen silinecek gibi gözüken tek harfe indirilmi bir adam.
Bu tek harfli insann maceralarnn anlatld romanlar birer karabasana çeviren, bence, bu romanlarda gizli
iktidarn sahiplerinin asla görülmemesi, onlara asla ulalamamasyd.
.ato romannda, bütün köyün efendisi olan kiilerin oturduu atoya ulamak, o insanlar görmek mümkün deildir,
yalnzca onlar temsilen köyde dolap herkesi gözetleyen iki adam vardr. Dava'da ise, K.'y suçlayan asl otorite
hiç gözükmez, burada da o otorite adna hareket eden iki kii çkar karmza.
Otoritenin ve gücün kayna görünmezliinde-dir.
ktidarn gerçek sahipleri, her türlü insani ilikinin, eletirinin, suçlanmann dndadr; onlar istedikleri zaman
adamlaryla size ulaabilir, sizi aalayabilir, sizi suçlayabilir, sizi tutuklatabilir, hatta Dava romannn sonunda
olduu gibi sizi öldürtebi-lir ama, siz onlara ulaamazsnz.
ktidarn en korkunç biçimi, görünmeyen insanlarn elinde olandr.
Onlar sizi görür, siz onlan göremezsiniz.
Onlar hakknda fikir yürütmeniz, onlara direnmeniz, bakaldrmanz mümkün deildir.
Aynen bizim hayatmzda olduu gibi, asl efendiler derinlere sakldr, ortada gözükenler onlarn temsilcileri,
uaklar, emirerleri, cellatlardr.
Hayatmz keskin bir inançla korkunç bir üpheciliin üzerine kurmamzdr bu karabasan var eden sr;
atodakilerin kudretine, söylediklerinin doruluuna körü körüne inanr, kendimizden ve atonun dndaki
herkesten dehetle kukulanrz.
Suçlular görünmeyen iktidar sahipleri tarafndan suçlandklar için suçludur; suçlu olmak için suçlanmak
yeter.
Birisi suçlandnda onun suçluluuna hep birlikte inanrz, hatta suçlanan bile, hiçbir suçu olmadn düünse de
sonunda kendinden kukuya düer, ar ar kendi suçluluuna inanr, sonunda bu karabasandan kurtulmak için
kendi ölümüne yürür; görünmeyen bir iktidarn tutsakln kabul edenler için yok olmak belki de tek kurtulu
yoludur.
ktidarn ortada dolaan adamlar atodakilerin kudretini ve bizim korkumuzu besleyerek büyütür. Bizi yok eden
atonun gücü deildir; bizi yok eden kendi güçsüzlüümüzdür.
Hayatmzn üzerine kapanan basky öylesine korkunç klan, bir karabasana çeviren, bütün kurtulu yollarn
kapatan, bizi çaresiz brakan bizim o basknn bir parças olmakta gösterdiimiz ölümcül ba eitir.
Biri suçlandnda dierlerinin onun suçlu olduuna hemen inanmasdr.
Hatta, kendilerine bir suçlu gösterilmesini istekle beklemeleridir.
Biri suçlandnda bütün dostlar, tandklar, hatta Dava romannda olduu gibi akrabalar hemen suçlayanlarn
yannda yer alr, bu suçlamadan kendilerine bir zarar gelip gelmeyeceini hesap ederler.
Suçlanan terk edilir.
Kimse korumaz onu.
Kimse sahip çkmaz.
Esas suçlularn atodakiler olabileceini aklmza bile getirmeyiz.
Soyadlarmz hemen silinebilecek bir tek harfe
indirgenmitir.
Herhangi bir sabah bizim de kapmz çalnabilir, neyle suçlandmz söylenmeden biz de suçlanabiliriz ve biz,
bizi suçlayanlara yaranmaya, yok olurken bile onlara kendimizi beendirmeye urarz.
Bir suçlu bulunduuna, suçluyu saptama hakknn da yalnzca iktidarn görünmeyen sahiplerine ait olduuna olan
inancmzdr bizi güçsüz klan.
Her sabah yeni bir suçluyla uyanyoruz.
Her sabah bir baka Joseph K.'nn resimleri var
gazetelerde.
atonun bulunduu tepenin eteklerindeki küçük köyde yayoruz, iktidann asl sahipleri asla gözükmüyor, her
sabah kapmzn altndan bir suçlunun resmi atlyor ve onlann suçlu olduuna, suçlu olduklar söylendii için
inanyoruz.
Evlerimizden suçluyu parçalamak için çkyoruz, birbirimize 'Suçluymu' diyoruz, suçlunun öldürülmesini
istiyoruz, efendilerimize suçlunun öldürülmesi için yalvaryoruz.
Çünkü, suçlular suçlandklar için suçludur.
Çünkü biz kaybolmakta olan bir memleketin sahipsiz ehirlerinde eski simyaclarn kükürt kokularn içimize
çekerek yayor, görünmeyen efendilerin karanlk gücüne boyun eiyoruz.
Çünkü biz Joseph K'yz.
Soyadlarmz artk tek bir harf.
Silinmeye hazr bekliyor.
.
GAL ALTINDA
Türkiye büyük bir savaa girip yenilseydi, dümanlar ülkeyi igal etseydi nasl bir yaammz olurdu, yabanc bir
gücün basks altnda nasl bir cehennem yaardk, neler yaparlard bize?
Gazetecileri gözaltna aldrp polislere dövdüre dövdüre öldürtürler, sonra da o polisleri yargya vermekte ayak
m sürterlerdi?
Manisa'da on alt yandaki çocuklar toplayp ikenceye mi yatrrlard; küçük kzlar çrlçplak soyup meme uçlanna
elektrik mi verirlerdi; çocuklarn ailelerini korkutur, olunu arayan babay da oluyla birlikte falakaya m
yatrrlard?
Ülkemizdeki iki bin köyü atee mi verirlerdi?
Güneydou'dan, Orta Anadolu'dan milyonlarca insan göçe zorlayp kent varolannda aç biilaç, sefil yaamaya m
mahkûm ederlerdi?
Köylerinden sürdükleri insanlar çöplüklerde yiyecek arayacak hallere mi koyarlard?
Köylüleri minibüslere doldurup alev alev yakarak m öldürürlerdi?
Suçlu olduklarndan kukulandklar insanlarn evlerini gece yars basp hepsini sorgusuz sualsiz
kuruna m dizerlerdi?
Mahkemeleri devreden mi çkarrlard?
Vergi diye bizden topladklar paralan, devlet bankalar araclyla kendi ibirlikçilerine mi datrlard?
Emeklileri, maa kuyruklarnda ölecek hale mi sokarlard?
Gazi mahallesinde olaylar kkrtp, sonra göstericileri sivil polislerine mi vurdururlard?
Bir kurul oluturup, parlamentoyu bu kurulun hâkimiyetine mi sokarlard?
Seçimle gelmi insanlar parlamentonun kapsnda tutuklatp hapislere mi attrrlard?
Düüncelerini söyleyenleri özel mahkemeler kurup yarglayarak zindanlara m doldururlard?
Türkiye'nin kaplarn bütün dünyaya kapamaya m urarlard?
Vatandalarmza dk m yedirirlerdi?
Hukukun geçerliliini yok mu ederlerdi?
Haklarn isteyen memurlar bakentin göbeinde coplarlar myd?
Türkiye'yi çad bir anayasayla yaamaya m zorlarlard?
Holarna gitmeyen haberleri yazan gazetecileri korkutmaya m urarlard?
Birinci Dünya Sava'ndan sonra olduu gibi imdi de kendi ibirlikçilerinden zenginler mi yaratrlard?
Bütün paralarmz silah almna harcayp yatrmlar durdurarak, isizliin, sefaletin artmasna m sebep olurlard?
Kitaplar toplayp yaktrrlar myd?
Gizli cinayetler ileyecek özel örgütler mi kurdururlard?
Hangi suçu ilerlerse ilesinler kendi memurlarnn yarglanmasn özel kanunlarla önlerler miydi?
Sünnilerle Alevileri birbirlerine kar kkrtrlar myd?
Hangi partilerin ülkeyi yöneteceine karar verip seçim sonuçlarna aldrmadan kendi istedikleri iktidar
kompozisyonlarn oluturmak için alttan alta bask m yaparlard?
Ülkenin baz kentlerine, kasabalarna, köylerine girmemizi mi yasaklarlard?
Kendi ülkemizde bir yerden bir yere özgürce gidemez mi olurduk?
Dümanlar ülkemizi igal edip halkmz bask altna alsa nasl yaardk, neler yaparlard bize, ne tür cehennemlerde
yaatrlard insanlarmz?
gal altnda yaarken biz ne yapardk peki?
Alklar mydk igalcileri, korktuumuz için hayatmz ve onurumuzu satar mydk?
Ne yapardk igal altnda?
Ne yapardk?
YOLUNU AYIRMAK
Benim çocukluum biraz tuhaf geçti, on yamda sigaraya baladm, on birimde ilk sustalm aldm, on ikimde
kerhaneye gittim, on üçümde Dosto-yevski'yi kefettim, on dördümde Tolstoy'u buldum, on beimde babam
bana Marx' okudu, on altmda kalabalk bir davette babamla Joyce konusunda sk bir tartmaya girip ar bir
entelektüel yenilgiye uradm.
Bu tuhaf karm, bu garip kültürel melezlik hayatm boyunca da devam etti; bir yandan en baya zevklerden tat
alrken bir yandan da insanolunun en incelmi beyinlerinin ürünlerinden daarcma bir eyler aktarmaktan
holandm.
Neredeyse birbirine hiç benzemeyen iki hayatm oldu.
Serserilikte dalmaya yatkn, süfli zevklere dükün tabiatmn bana kaçnlmaz bir kader gibi hazrlad bir yok
olutan kadnlarla kitaplar çkard beni.
Kadnlar bana zevki, zarafeti, incelii gösterdi; bugün eer sahip olabildiim herhangi bir deer
varsa onlarn hepsinde bir kadnn izi bulunur, hepsini de teker teker hatrlarm, biri bana daha gelimi bir
müzikten zevk almay, biri vazgeçmekte zorlandm erkeksi kabalkla alay etmeyi, biri kadnlara nasl
davranmam gerektiini, biri giyinmeyi öretmitir.
Kitaplardan ise, sokaklarda aradm her türlü zevkin, vahetin, macerann çok daha ihtiraslsn insanolunun hayal
gücünde bulabileceimi, bir ey yaratabilme serüveninin heyecannn baka hiçbir eyde bulunmayacan örendim.
Voltaire'in 'iyi insanlardr ama kadnla sanattan hiç anlamazlar' dedii ve dardan bakanlara tuhaf bir erkek
kalabal gibi gözüken bir rkn çocuu olarak, kendi kalabalmdan kadnlarn ve kitaplarn yol göstericiliiyle
ayrldm.
ntikam duygusunu, öldürme isteini, vaheti, saldrganl anlarm, bunlar benim kanmda var ama bir insan
öldürmeye karar verdik diye yamyam danslar yapmay, insann öfkeyi ve intikam duygusunu köçeklemi bir
seviyesizlikle deitirmesini anlamam.
Hiçbir kitapta, dümannn ölümünü parmaklarn klatarak kutlayan bir kahraman görmedim.
Hiçbir kadnn, böyle bir erkei sevdiine tank olmadm.
Adn hayatndan daha önemli bulan, adna en küçük bir leke sürülecek endiesiyle, deil hakarete, bir imaya bile
tahammül edemeyip hemen düello yapan, ölürken de öldürürken de zarafetten ayrlmamaya özen gösteren
övalyelerin hikayeleriyle geçti çocukluum.
Bütün kitaplar, zekânn ve zarafetin çekiciliini gösterdi bana.
Bir serseri, bir çapkn, hatta Aren Lüpen gibi bir hrsz olabilirdiniz ama zeki ve zarif olmak sizi balatr, hatta
çekici yapard.
Kitaplarn beendii erkekler, tuhaf bir rastlant, kadnlarn da beendii erkeklerdi.
Onlar da pusu kurup rakibini vuran, gücünü kabalkla sergileyeni, zaferini seviyesiz gösterilerle kutlayan
deil, dümanyla göz göze gelip düello edenini, yenilirken bile gülümseyebilenini, galibiyetim vakarla kabul
edenini seviyorlard.
Serserilikten, toplumun ahlak kurallarna uymay kabul etmeyen bir özgürlükten, hayatn tadn bazen süfli
zevklerde aramaktan hiç vazgeçmedim; bir vaheti, hatta barbarl hep ruhumda barndrdm ama zekânn lts,
zarafetin incelii beni hep çekti, zeki kadnlara istekle esir oldum, zarif bir jestle karlatmda buna cevap
verebilmek için kendi çkarlarmdan vazgeçmeye rza gösterdim.
Kendi yenilgilerime alamadm, bakalarnn yenilgilerine gülmedim.
'Dünyada mutsuz insanlar varken ben mutlu olamam' diyen Tolstoy'un çiftliindeki köleleri azat etmesini,
Pukin'in döneminin en iyi düellocusuyla gözünü krpmadan düelloya girip ölmesini, Balzac'-n bütün
görgüsüzlüüne ve gösteriçiliine ramen çalma odasn inanlmaz ölçüde sade tutmasn, Liszt'in en küçük bir
kskançlk duymadan Cho-pin'e yardm ettiini hiç unutmadm.
nsanlarn dostlar kadar dümanlaryla da övü-nebilmeleri gerektiini, dost seçerken gösterilen titizliin düman
seçerken de gösterilmesi gerektiini aklma yazdm.
Dümanlarmn saldrlar deil, zekâszca davranmalar yaralad beni.
Kendi toplumumdan 'sanat ve kadn' küçüm-sedikleri için koptum; güçsüzlüklerini böbürlenmelerin ardna
saklamaya çalan zavalllar, galibiyetlerde gösterdikleri düzeysiz sevinçleri, aclarn, vakarn yitirmi seviyesiz
bir gösteriye dönütürmeleri ayrd benim yolumu onlardan.
Edebiyat sevenlerle, kadna önem verenlerle yürüdüm.
Bir komünist olan Mayakovski'nin, bir faist olan Miima'nn, bir serseri olan Yesenin'in ölümü seçmelerinde
ortak nedenin, zekây ve zarafeti küçümseyen kalabalklara dayanamamalar olduunu düündüm.
nsanlan düünce farkllklarnn deil seviye farkllklarnn derin uçurumlarla ayrdn fark ettim.
kiye çatlam bir ruhla büyüdüm ben.
Benim çatlayan ruhumu edebiyat ve kadnlar bir araya getirdi, kendi içimde köprüleri onlarn sayesinde
kurdum.
O köprüden gelip geçerken ayam tökezlediinde edebiyata ve kadnlara tütündüm, onlardan güç aldm.
Aclarm isterik çlklarla ortaya dökmekten, sevinçlerimi seviyesiz gösterilere dönütürmekten hep çekindim.
imdi, 'sanat ve kadn' aalayan ve sanatla kadn tarafndan küçümsenen bir kalabaln içinde, zekây ve zarafeti
arayan, gördüü seviyesizliklerle yaralanm bir 'aznln' üyesiyim.
Hâlâ serserinin tekiyim, birçok kötü huyum var, vahilemeye yatknm, erkeksi bir kabalktan kendimi
kurtaramadm oluyor ama bu kalabalklarn parças olmadm ve ruhu bakalarnn suçlarndan
dolay kanayan bir aznln parças olmak için u-ratm için memnunum.
Yolumu bulabilmek için edebiyata ve kadna bakyorum.
Onlara bakmayanlarn içine dütüü sefillik korkutuyor çünkü beni.
YAASIN ÖLÜM
Dar sokaklarnn kenarlarnda portakal aaçlan olan, neredeyse her sokan güneli küçük bir meydana açld
Sevilla'ya, arklaryla ve boa güreçi-leriyle ünlü Cordoba'ya, dar pencereli evlerinin avlularnda fskiyeli
havuzlarn bulunduu eski Endülüs bakenti Granada'ya Alman tayyarelerinin ve talyan tanklarnn desteiyle
giren kara gömlekli Falanjistler, yakaladklar Cumhuriyetçileri acele kazlm mezarlarn balannda kuruna
dizdikten sonra bütün ehri çlklaryla doldururlard: 'Viva la muerta'!
— Yaasn ölüm!
Ölürken bile 'no pasaran', 'geçit yok' diye baran Cumhuriyetçilere faistlerin cevab, ölümü kutsayan bu
haykrt:
— Yaasn ölüm!
Kannda, tarihinde, hatta cinayet kokan arklarnda ölümün izlerini tayan Rönesans'n bu tuhaf ve karmak
medeniyeti, korkunç bir iç savatan sonra 'Yaasn ölüm!' diye baranlara teslim oldu.
Faizm, ölümü 'yaatmak' isteyenlerin silahlaryla geldi ve aralarnda dünya edebiyatnn en parlak airlerinden
biri olan Lorca'nn da bulunduu binlerce insan yok etti.
Ölümün kara bayra krk yldan fazla dalgaland spanyol topraklarnn üstünde.
Ve, bütün dünya ölümü yüceltenleri lanetledi.
Faistlerin lideri General Franco, ölmeden birkaç gün önce üç genci engizisyondan kalma bir aletle bodurarak
idam ettirdi, bu, onun hayatnn son eylemi oldu.
Ölümle geldi, ölümle gitti.
Lanetliler maherine gitmi faist bir generalin slogan, doduu topraklardan kovulduktan sonra imdi bambaka
bir ülkede; güneli ehirleriyle güney bölgelerindeki turuncu kl portakal bahçelerinden baka hiçbir eyi
spanya'ya benzemeyen bizim ülkede hükümran oluyor.
Yarm asr önceki bir iç savan hortlaklar, kanl mezarlarndan bombalan, silahlan, nefretleri ve ölümcül
çlgnlklanyla çkagelip 'Yaasn ölüm!' na-ralaryla aramza girerek, diinden trnandan artrd üç kurula klamaya
uraan kzcazlan, çocuklarna bir pantolon seçmeye çalan saçlarna ak dümü anneleri alevlerin arasnda yakyor.
Nianlanmadan önce biraz para biriktirmek için didinen genç bir oförün arabasn patlatp bedenini
kavuruyorlar.
Mazlum bir halkn çocuklanndan zalim katiller çkyor.
'Asmayalm da besleyelim mi!' diyerek ölümün elçiliini yapan zalim darbecilerin ikencelerden geçirdii bir
halkn çocuklar imdi kendilerine aclar çektiren darbecilerden bile daha vahileebiliyor.
Kanl bir alçakl mazlumlarla zalimler ayn ölümcül itahla paylayor.
Mazlumla zalim ne kadar da çok birbirine benziyor bu ülkede.
Hangi rktan, hangi renkten, hangi fikirden olurlarsa olsunlar, sonunda faistlerin kahredici haykrnda
buluuyorlar:
— Yaasn ölüm!
Manasz bir savan iki ucunda da ayn kara gömleklilerin dolat, faizmin iki ucu da pençesine ald bu kanl
kargaada yeni bir ses, insanca bir çlk anyor insan.
'Yaasn hayat!' diye baracak birilerini duymak istiyor.
Ölümü ve sava yücelten, adaletten, ezilenden yana olanlara dümanca saldran Türklere kar çkacak Türkler
yok mu?
'Yaasn hayat'n Kürtçesini bize öretecek, bu vahi haykra hayata sahip çkarak cevap verecek Kürtler yok mu?
Irklarnzn ve dillerinizin farkllna ramen büründüünüz o kara gömleklerin rengi birbirine bu kadar benziyor,
ilediiniz faili meçhul cinayetler birbirini taklit ediyor, vahetiniz birbirinize bakarak çoalyorsa neden bunca
yldr dövüüyorsunuz?
Aranzda bir fark yok ki sizin.
Diyarbakr'da zavall Kürt çocuklarn sokak ortasnda ensesinden vurup öldüren katillerle Göztepe'deki orta
halli bir dükkânda günahsz kadnlar yakanlann birbirinden ne fark olabilir?
Siz hepiniz aynsnz.
Hepiniz Lorca'y bir mezarn bana diker, gözünüzü krpmadan kuruna dizersiniz.
Ölüm yatanzda, slogann hâlâ hayranlkla tekrarladnz Franco gibi, son sözünüzü üç genç çocuu bodurmak
için söylersiniz.
Hayatn korkaklan, ölümün hayranlarsnz.
Kendi cinayetlerinizi size çok benzeyen rakiplerinizin cinayetleriyle aklamaya çalyorsunuz.
Bir cinayet bir baka cinayeti hakl gösterebilir-mi gibi.
spanya'da gömülen Falanjistler Türkiye'de mezarlarndan çkyor; kara gömlekleri, nefretleri, vahetleri,
kallelikleri ve cinayetleriyle geliyorlar. ki ayr dilde 'Yaasn ölüm!' diye hay krarak masumlara saldryorlar.
'Hayat'n Kürtçesi nedir, 'portakal çiçeklerinin, günein, akn, sevincin' Kürtçesi nedir, bize bunu öretecek bir
Kürt yok mu bu ülkede? Katillere inat 'Yaasn hayat!' diye baracak bir Türk yok mu?
Ylmaz Odaba bir iirinden hapse girerken, iirlerini berrak bir Türkçe'yle yazan bu genç ve parlak Kürt aire
sahip çkacak bir Türk, orta halli bir maazada yanarak ölen Türkler için alayacak bir Kürt yok mu?
Öyle gizli gizli, korkakça, bir kuytuda deil, açkça, yüreklice sesini çkartacak birileri yok mu?
Ölüm sevgisinde buluan Kürtlerle Türklere kar, hayat sevgisinde buluacak Kürtlerle Türkler çkmayacak m?
Kendi rkndan katillerin cinayetleri karsnda susan, baka rktan katillerin cinayetlerini knayan ikiyüzlülere kar,
bütün cinayetlere, bütün alçaklklara, bütün kara gömleklilere kar direnecek, katilleri rklarna göre
ayrmayacak, zorbaln her türüne direnecek insanlarn says bu ülkede gerçekten bu kadar az m?
Hayatn savunucular nerede Tanrm?
Lanetledin mi bu topraklar, herkesi birbirine benzetip herkese ayn kara gömlekleri mi giydirdin?
Her dilden 'Yaasn ölüm!' diye baryorlar.
Lorca'y defalarca kuruna diziyorlar.
nsanlar yakyor, sokak ortalarnda enselerinden vuruyorlar.
Mazlumlarla zalimler birbirine benziyor, hiçbir eyi paylamaya yanamazken, zulmü utanç verici bir eitlikle
paylayorlar.
Sevilla'y, Cordoba'y, Granada'y, Barcelona'y, Madrid'i kana boan Falanjistler doduklar topraklarda ölüp
lanetli mezarlara gömülürken, imdi bizim topraklarmzda hortluyorlar.
Hayata dümanlar, insana dümanlar, aka dümanlar, sevince dümanlar.
Ölüme dostlar yalnzca.
Üstelik yiitçe dövüüp yiitçe ölenlerden de deil bunlar; silahszlan, masumlar, kendilerine hiçbir zarar
veremeyecek olanlar öldürüyorlar.
Alçaklk her dilde ayn anlalan.
Yiitlik de her dilde ayn olmal.
Hayat her dilde ayn savunulmal.
'Yaasn ölüm!' diye baryor her rktan Falanjistler.
imdi her dilden buna cevap vermenin, ölümü yüceltenlere kar hayat savunmann tam zaman.
Alçakça öldürülen o kadnlar, hiç olmazsa çocuklar için sizden bunu duymay bekliyor:
'Yaasn hayat!'
TRAGEDYA
Kaln damarl gövdeleri ve toz yeili yaprakla-ryla ölümsüzlüün sembolü kabul edilmi zeytin aaçlarnn, aniden
gözüküveren mavi kl koylarn arasndan geçip giderken arada srada yars yklm, yanmay biçiminde eski
amfiteatrlarla karlarsnz, binlerce yl önce o ykk basamaklarda insanlarn oturmu olduunu pek de düünmeden
yanndan geçip gidersiniz.
Babozumu zamanlarnda, en süslü elbiselerini giyip oralara toplanan halk tragedyalar seyrederdi.
Ölümün ve yenilginin kaçnlmazl karsnda çaresiz kalan insan anlatrd o oyunlar.
Ve, daha sonra binlerce yl filozoflar megul edecek sorular sorard.
Zaman durduramayan ve ölümden kaçamayan insan ac çekmeye mahkûm mudur?
Tanrsal yasalar, insanlara iyilik yaplmasn yasakladnda, bu yasalara uymay m, yoksa cezas ne olursa olsun
iyilik yapmay m seçmeliyiz?
nsan, hayat, insann davranlarn sorgulayan bu ilk edebi eserler sonra ortadan kayboldu.
Romallar, Eski Yunan'n tragedyalarn taklit eden oyunlar yazdlar ama çok da baarl olamadlar ve tragedya
insanlarn hayatndan çkt.
Yaklak bin yl insann kaderini, davranlarm sorgulayan eserler yazlmad.
Sonra, on yedinci yüzylda tragedya bütün görkemiyle ve deiik yorumlaryla yeniden insanlarn hayatna girdi.
Ama burada artc bir durum vard.
Tragedya doduu topraklarda deil, o topraklardan çok uzakta olan ngiltere'de ve Fransa'da dirilmiti.
ngiltere'de halk, sala belediye tiyatrolannda Shakespeare'in yazd tragedyalar, insan ruhunun karmaasn,
kararszln, çlgnlkla akln birlikteliini, davranlarndaki belirsizlii seyredip, insanla ilgili belki de en görkemli
piyesleri alklarken, eski Yunan tragedyalarna ev sahiplii yapm bu topraklarda Karagöz seyrediliyordu.
Biz, insan, davranlarnn nedenlerini, çaresizliklerini, hayatn içindeki mücadelesini anlamaya çalmyorduk.
nsan bizim için önemli deildi.
Hristiyanlarn, tragedyay ve bireyi reddeden 'Ortaça' Avrupa'da sona ererken sanki biz onlann 'Ortaça'n
ödünç almtk.
Kendi hayatnda trajediler yaayan bir halk bunun sanatsal yansmalarna arkasn dönmütü.
Böyle tuhaf bir tarihsel aka nasl gerçekleti, bu topraklarda doan tragedya nasl ngiltere'de dirildi, biz
Hristiyanlarn 'Ortaça'n nasl ödünç aldk dorusu bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki biz o Ortaça' hâlâ
sürdürüyoruz.
Hâlâ insan bizim için önemli deil.
Hâlâ kendimizi ve hayatmz, bu hayatn sanattaki yansmalarn görmek isteyecek kadar ciddiye almyoruz.
Bamza gelenleri hâlâ 'kaderin buyruuna' balarken, bu buyruklarn niye bizim topraklarmzda böyle tezahür
ettiini, neden hep kaybettiimizi, neden hep aclar çektiimizi, neden duygularmzn slatn sorgulamyoruz.
Belki de insanla hiç ilgilenmediimiz için duygularmz böyle slat.
Peki neden biz kendi gözümüzde bu kadar önemsizletik?
Neden duygularmz iirden baka bir yolla ifade etmeye hiç çalmadk?
Niye, karlatmz çkmazlarda, 'bu kaderin buyruu mu, yoksa bizim hatalarmzdan m kaynakland' sorusunu
soramadk.
Zeytin aaçlarmz, mavi kl koylarmz ve ykk amfiteatrlarmz böyle dururken insan neden kayboldu?
Neden ngilizler 17. yüzylda Romeo ve Jülyet'i seyrederken biz ak küçümsedik?
Bugün yaadklarmz, insan hiç önemsemeyen bir 'Ortaça' srarla sürdürmemizden mi?
nsana önem verseydik bugün yaadklarmz yaamamz mümkün olur muydu?
Yaadklarmzdan kurtulu yolu, acaba, insanla, kaderiyle, mücadelesiyle ilgilenmekte mi yatyor?
Tragedyalarmz olmad için mi trajediler yayoruz?
Bunlarn cevaplarn bilmiyorum dorusu.
Ama sanyorum ki, insan ve onun sanattaki yansmasn önemsemeyen bir toplum, içine sürüklendii
çkmazlardan kurtulacak gücü bulamaz; edebiyatn kendisine tuttuu aynada kendisini görmeyen bir halk
kendini ve elinde bulundurduu imkânlar tanyamaz.
Tragedyalarla balayan bir sanat geleneini bir 'Ortaça'n içine gömmü bir toplum, kendini, mutluluu, özgürlüü,
zenginlii hak etmi gibi hisse-demez.
Trajediler yaayan tragedyasz bir toplumuz.
Avrupa, kendi 'Ortaça'ndan kurtulmak için Eski Yunan'a dönmütü.
Orada yaratlanlardan yararlanarak, insan ve hayat yeniden yorumlam, duygulan yeniden kefetmi, davranlarn
bilincine varmt.
nsanln yaratt her deerin yeryüzünde yaayan bütün insanlara ait olduunu kabul etmiti.
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken
Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Más contenido relacionado

La actualidad más candente

Ali püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğluAli püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğluBilal Emrah
 
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller   şairler ve yazarlarAhmet köklügiller   şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlarSavaş Erdoğan
 
Küçük itfaiyeci(bora)
Küçük itfaiyeci(bora)Küçük itfaiyeci(bora)
Küçük itfaiyeci(bora)ksatun
 
Küçük itfaiyeci
Küçük itfaiyeciKüçük itfaiyeci
Küçük itfaiyecislayturk
 
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriCengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriAbdulvahap Kara
 
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddinFdgalgjadg Fhaldfad
 
Kucukitfaiyeci
KucukitfaiyeciKucukitfaiyeci
Kucukitfaiyecisay
 
Stanislaw lem soruşturma
Stanislaw lem   soruşturmaStanislaw lem   soruşturma
Stanislaw lem soruşturmatoprakcanx
 
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan   Daha Once Tanismis MiydikYekta Kopan   Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydikitu
 
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇ozgeok
 
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsızFdgalgjadg Fhaldfad
 
Akilah azra kohen pi - Türkçe
Akilah azra kohen   pi - TürkçeAkilah azra kohen   pi - Türkçe
Akilah azra kohen pi - TürkçeAdnan Dan
 
Redhack12eylul
Redhack12eylulRedhack12eylul
Redhack12eylulRemrem
 
Enderun mektebi dergisi 13. sayısı
Enderun mektebi dergisi 13. sayısıEnderun mektebi dergisi 13. sayısı
Enderun mektebi dergisi 13. sayısısosyalmedya42
 

La actualidad más candente (19)

Ali püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğluAli püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğlu
 
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller   şairler ve yazarlarAhmet köklügiller   şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
 
Gezgin Şiirleri 2005-2007
Gezgin Şiirleri 2005-2007 Gezgin Şiirleri 2005-2007
Gezgin Şiirleri 2005-2007
 
Küçük itfaiyeci(bora)
Küçük itfaiyeci(bora)Küçük itfaiyeci(bora)
Küçük itfaiyeci(bora)
 
Küçük itfaiyeci
Küçük itfaiyeciKüçük itfaiyeci
Küçük itfaiyeci
 
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriCengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
 
Mehmet Emi̇n Yurdakul
Mehmet Emi̇n YurdakulMehmet Emi̇n Yurdakul
Mehmet Emi̇n Yurdakul
 
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
 
Kucukitfaiyeci
KucukitfaiyeciKucukitfaiyeci
Kucukitfaiyeci
 
Stanislaw lem soruşturma
Stanislaw lem   soruşturmaStanislaw lem   soruşturma
Stanislaw lem soruşturma
 
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan   Daha Once Tanismis MiydikYekta Kopan   Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
 
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇
Orhan veli̇ kanik ve sabahatti̇n ali̇
 
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
 
Akilah azra kohen pi - Türkçe
Akilah azra kohen   pi - TürkçeAkilah azra kohen   pi - Türkçe
Akilah azra kohen pi - Türkçe
 
Hikmet damlalari
Hikmet damlalariHikmet damlalari
Hikmet damlalari
 
Sanata izin
Sanata izinSanata izin
Sanata izin
 
Redhack12eylul
Redhack12eylulRedhack12eylul
Redhack12eylul
 
01 fexri xiyaban
01 fexri xiyaban01 fexri xiyaban
01 fexri xiyaban
 
Enderun mektebi dergisi 13. sayısı
Enderun mektebi dergisi 13. sayısıEnderun mektebi dergisi 13. sayısı
Enderun mektebi dergisi 13. sayısı
 

Destacado (11)

Dizi1
Dizi1Dizi1
Dizi1
 
Film37 bs
Film37 bsFilm37 bs
Film37 bs
 
Film37
Film37Film37
Film37
 
Dizi1
Dizi1Dizi1
Dizi1
 
120 bs
120 bs120 bs
120 bs
 
Dizi5 bs
Dizi5 bsDizi5 bs
Dizi5 bs
 
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
 
3
33
3
 
119
119119
119
 
Dizi3
Dizi3Dizi3
Dizi3
 
Dizi3
Dizi3Dizi3
Dizi3
 

Similar a Ahmet altan ve kırar göğüsüne bastırırken

Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yerSavaş Erdoğan
 
Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1ufuk01
 
E.Cioran Çürümenin Kitabı
E.Cioran   Çürümenin KitabıE.Cioran   Çürümenin Kitabı
E.Cioran Çürümenin KitabıOncü Yıldız
 
Emil michel cioran çürümenin kitabı
Emil michel cioran   çürümenin kitabıEmil michel cioran   çürümenin kitabı
Emil michel cioran çürümenin kitabıOncü Yıldız
 
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin Öyküleri
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin ÖyküleriBarbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin Öyküleri
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin ÖyküleriUlaş Başar Gezgin
 
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdf
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdfBingolce - Osmanlı Argosu.pdf
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdfssuserb90d48
 
Abdullah ziya kozanoglu hilal vd hac
Abdullah ziya kozanoglu   hilal vd hacAbdullah ziya kozanoglu   hilal vd hac
Abdullah ziya kozanoglu hilal vd hacAli Doğan
 
Materyal Tasarımı Dersi Sunu
Materyal Tasarımı Dersi SunuMateryal Tasarımı Dersi Sunu
Materyal Tasarımı Dersi Sunuemine81
 
Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca Erman Gurer
 

Similar a Ahmet altan ve kırar göğüsüne bastırırken (13)

Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
 
Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1
 
Lgbti.org tarihin-ornek-escinselleri
Lgbti.org tarihin-ornek-escinselleriLgbti.org tarihin-ornek-escinselleri
Lgbti.org tarihin-ornek-escinselleri
 
E.Cioran Çürümenin Kitabı
E.Cioran   Çürümenin KitabıE.Cioran   Çürümenin Kitabı
E.Cioran Çürümenin Kitabı
 
Emil michel cioran çürümenin kitabı
Emil michel cioran   çürümenin kitabıEmil michel cioran   çürümenin kitabı
Emil michel cioran çürümenin kitabı
 
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin Öyküleri
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin ÖyküleriBarbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin Öyküleri
Barbar Türkler İMF'ye Karşı - Gezgin Öyküleri
 
Diziler ikinci yayin
Diziler ikinci yayinDiziler ikinci yayin
Diziler ikinci yayin
 
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdf
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdfBingolce - Osmanlı Argosu.pdf
Bingolce - Osmanlı Argosu.pdf
 
Abdullah ziya kozanoglu hilal vd hac
Abdullah ziya kozanoglu   hilal vd hacAbdullah ziya kozanoglu   hilal vd hac
Abdullah ziya kozanoglu hilal vd hac
 
Nazım+hik._1.pdf
Nazım+hik._1.pdfNazım+hik._1.pdf
Nazım+hik._1.pdf
 
Soner.yalcin bay.pipo
Soner.yalcin bay.pipoSoner.yalcin bay.pipo
Soner.yalcin bay.pipo
 
Materyal Tasarımı Dersi Sunu
Materyal Tasarımı Dersi SunuMateryal Tasarımı Dersi Sunu
Materyal Tasarımı Dersi Sunu
 
Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca
 

Más de Savaş Erdoğan (20)

Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisiSara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
 
Film46
Film46Film46
Film46
 
Film37
Film37Film37
Film37
 
Film23 bs
Film23 bsFilm23 bs
Film23 bs
 
Film23
Film23Film23
Film23
 
Film19
Film19Film19
Film19
 
Film9 bs
Film9 bsFilm9 bs
Film9 bs
 
Film8 bs
Film8 bsFilm8 bs
Film8 bs
 
Film3 bs
Film3 bsFilm3 bs
Film3 bs
 
Dizi6
Dizi6Dizi6
Dizi6
 
Dizi5 bs
Dizi5 bsDizi5 bs
Dizi5 bs
 
Dizi5
Dizi5Dizi5
Dizi5
 
Dizi2
Dizi2Dizi2
Dizi2
 
Breaking bad
Breaking badBreaking bad
Breaking bad
 
A beszelö köntös konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftanA beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös konusan kaftan
 
124 bs
124 bs124 bs
124 bs
 
120 bs
120 bs120 bs
120 bs
 
116 bs
116 bs116 bs
116 bs
 
114 bs
114 bs114 bs
114 bs
 
113 bs
113 bs113 bs
113 bs
 

Ahmet altan ve kırar göğüsüne bastırırken

  • 1. DYORLAR K, YENLMZ... Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarnda tayanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatmza saçanlar kazanm. Reggiani, 'Kurtlar ehre indi' diyor arksnda. Biz, hayat savunanlarz. Biz, hayat ölmeyi bilerek savunanlardanz. Bahardr bizim müttefikimiz. Ölümden korktuumuzdan deil yaadmz, biz savamay sevdiimizden yaanz. Yaamaktr savamz. Bir nak iler gibi, her ilmiine kendimizden bir ey katarak yaarz. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorlar ki, sahipsiz ölülerimizin kanllar zafer yürüyüleriyle geliyorlarm. Diyorlar ki, dalm ordularmz. Diyorlar ki, her cephede bir hüzün, her cephede bir yenilgi varm. Diyorum ki, yenilmedik. Toy ksraklar gibi oynak bahar sabahlar hayatmza koarken ne yenilmesi, bu çldrm erguvanlar her yana dalrken kim yenebilir bizi. u gülümsemeleriniz. Dilinizin ucuna geliveren iirler. Mrldandnz arklar. Kr kahveleri, kpr kpr bir eyler içinizde, taze ot kokuyor her yan, birisi size sizi sevdiini söylemeye hazrlanyor. Kahkahalardan atlarmz, yapraklardan cephanemiz, needen ordularmzla yürürüz cepheye. Ölümü tayanlara kar hayat biz yaayarak savunuruz. Onlar kaln parmaklannda ölümü tayorlar, srtlarnda öldürdüklerinin hayaletleri, her gülümsemeyi ezmek istiyorlar, aalyorlar aklarnz, zekice her nükteden nefret ediyorlar, hayat en büyük dümanlar. Onlar öldürdükleriyle ölen ölüler. Biz, hayat savunanlarz. Yaayanlarz biz. Ikl sabahlar, çiçekli aaçlar, tebessümler, kekik kokulan, deniz kylar, dudamzn kenarnda tadmz öpümeler, imal akalar, alnmzda hissettiimiz ince rüzgâr, ihtiyar kaykçnn selam, çrlçplak yüzen Çingene çocuklar, bahar akamlan bizim müttefiklerimiz. Kalabalz. Güleriz biz, seviiriz, çocuklann balarn ok-anz, en oymal slklan biz çalar, en demli çaylan biz içeriz. Kaç pusudan geçtik, kaç çatmadan çktk. Ne aktan selammz kestik, ne sevimelerden vazgeçtik. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorum ki, yenilmedik.
  • 2. Yaamaktr zaferimiz. Biz hayatn cesur yolcularyz, bir yere varmak için deil yolculuumuz, biz yolculuu sevdiimizden yoldayz. Hayatn ölüleri onlar. Hayat öldürdüklerini sandklarndan sevinçle baryorlar. Hayatn yaadn göstermeliyiz onlara. O buyurgan baklarnn nasl donuklatm, zafer yürüyülerinin nasl daldn, cinayetleriyle övünen seslerinin nasl titrediini seyredin sonra. imdi yaamann, hayat yaayarak savunmann tam zaman. Gülmenin zaman imdi. Kederleri, hüzünleri usulca koynunuza alp saklayn. Yenildiimizi söyleyenlere kulak vermeyi brakn. Biz yenilmeyiz. Biz ölür, aslr, hapse atlr, mahkemelerde yarglanr, isiz kalr, ikence görür, kurunlanr ama yenilmeyiz. Hayat savunanlarz biz. Ölümden korktuumuz için deil yaadmz, biz savamaktan holandmz için yaarz. Çilek reçeli kaynatmak da savamzn bir parçasdr, bir türküye elik etmek de. Batan aa günah kesilmek de savamzn bir parçasdr, bir yoksul için gözlerimizin dolmas da. Biz günah ilerken bile masum kalabilenlerdeniz. Ölümle övünmedik çünkü biz, kimseyi öldürmedik, korkutmaya çalmadk kimseyi, kadnlarn gözyalarnda bizim bir paymz yok, cinayet emirlerinin altnda bizim admz yazmyor, katilleri insanlarn peinden biz göndermedik. Topra insandan daha kutsal bulmadk biz. Güçlüye tapnmadk. Sevdiklerimizi zaaflaryla sevdik, zayflklaryla sevdik. Ne alamaktan korktuk, ne gülmekten. Hayat nak iler gibi her ilmeine kendimizden bir ey katarak yaadk; hayat güzel bulmadk, hayat güzel yapmaya uratk. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorum ki, yenilmedik. Gülmeyi, akalamay, sevimeyi bilenleriz, âklarn karsnda ban eip berdularla derileenleriz. Erguvanlar bizim için açar, deniz bizim için deniz kokar, güne bizi selamlamak için her sabah gecenin içinden çkp gelir, akam yamurlan bizim içindir. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorlar ki, geliyorlarm. Diyorum ki, yenilmedik. FELSEFE, CNAYET, ASKERLK VE EDEBYAT Geçen gün bir mürver aacnn altndaki bo avluda, felsefeyle cinayetin benzerliklerinden söz eden, hayat hepimiz için bir gölgeler dansna çeviren bilinmezliin esranyla dokunmu o garip tül perdeyi alayc bir filozoflukla yrtmaya çalan, hüznünü dalgacla sarm bir adama rastladm. — Ben tabancay severim, diyordu, bçaktan pek holanmam. Ama gençliinde, dünyann en ünlü kabarelerinden birinde fedailik yaparken tabanca tamalar yasakm, o da
  • 3. Korsikal bir arkadann armaan ettii, iki yüzü de keskin bir sustal tarm. Bir gün bir müteriyle çkan kavgada tabancayla vurulmu. — Vücut, vurulduu yeri dondurur, buz keser oras, ilk be dakika acy hissetmezsin. Ald yarayla yklrken, iki yan keskin sustalsn çekip kendini vuran adamn karacierini parçalam. in tuhaf taraf, bu vurma vurulma ilerine bulamasnn nedeni. Felsefe doktorasn tamamlamasna yetecek paray kazanabilmek için fedailik yapyormu. — Felsefeyle cinayet birbirine benzer, diyordu gülerek. — Cinayette bir adam parçalarsn, felsefede ise daha önce olumu düünceleri. Marx'n öretilerine inanyordu ama Hegel'i seviyordu. Bir de Schopenhauer'i. Dizi izle — Hegel'le Schopenhauer ayn üniversitede felsefe doçentiydi. Ama Hegel çok popülerdi, dersleri tklm tklm dolard. Schopenhauer de kendi ders saatini Hegel'in dersiyle ayn saate koydurdu. Ama onun dersine yalnzca dokuz kii geldi. Schopenhauer, Hegel için 'birahane sahibi suratl herif dermi. — Hakikaten de Hegel bir birahane sahibine benzerdi. Hegel'in çok karmak ve zor bir dille yazmasna karlk, Almanca'y en iyi kullanan filozof olarak tannan Nietzsche'nin öncüsü olan Schopenhauer güzel ve açk bir dille yazarm kitaplarn. Belki de bunda, o zamanlar ünlü bir yazar olan annesinin de rolü vard. Ama Schopenhauer, annesiyle hiçbir zaman ge-çinememi, 'bir evde iki dâhi olmaz' diye kendisini kovan annesine, evi terk ederken "Seni ileride kimse okumayacak ama beni okuyacaklar!" diye barmt. Söz, felsefeden, felsefeyle edebiyatn bulutuu noktaya doru dönerken Nietzsche kavanda oyaland biraz. — Nietzsche modern felsefenin balangcdr. Ondan öncekiler hep bir sistem kurmaya çalmken o sistem kurmay reddedip açk bir felsefe gelitirdi. Bu, modern hayata daha çok uyuyordu. Oradan, Ruslann felsefe merakna ve Rus edebiyatnda felsefenin yerine doru sapt konuma. Dizi film izle Sava ve Bar romannn önemli kahramanlarndan biri olan Pierre Bezakov renkli frak ve silindir apkasyla cepheyi dolap, 'sizin ne yaptnz merak ettim' diyerek arkadalann ziyaret ederken sava kendi varlyla anlamsz, hatta neredeyse gülünç bir hale sokuyordu. Daha sonra karlat bir Fransz subay, mükemmel Franszca konuan Pierre'in Rus olduuna inanyordu ama biraz konutuktan sonra Pierre felsefeden söz etmeye balaynca, Tolstoy'un alaycl Fransz subayn sesinden duyuluyordu. — Sen gerçekten de Rusmusun. Tolstoy, Napoleon'la Rus generali Kutuzov'un kar karya geldii sava cephe cephe bütün planlaryla inceleyip romanna geçirmiti. Bizim filozof katil ise iki generali keskin bir ekilde tarif ediyordu. — Dâhi bir cüceyle kör bir ikonun sava. Bir gözünü Türk-Rus savanda kaybetmi olan Kutuzov, Napoleon gibi bir dâhi deildi ama Rusya'nn karl ve souk iklimini bir silah gibi savaa sokup, 'toplan tabanca gibi kullanan' ve çok güçlü bir ordusu olan Napoleon'u yenmiti. Bugün bile dünyann birçok akl hastanesinde kendini Napoleon sanan delilerin bulunmasna yol açacak kadar insanl derinden etkilemi olan Na-poleon'un dehas Kutuzov'un basit ama salam mant karsnda yenilmiti. Sanatn ve edebiyatn askerlerden, askerlikten ve savalardan nasl etkilendiinden konutuk bir zaman. Bizde askerlii, askerler de dahil, kimsenin ciddiye almamasna ve generallerin genellikle iç siyasetin bir
  • 4. parças olarak görünmesine karn askerliin zekâya ve yaratcla açlan entelektüel bir yan vard ki bu yan sanatçlarn çok ilgisini çekiyordu. Napoleon'un toplarn, Rommel'in tanklann savaa soku tarzlar, Montgomery'nin Kuzey Afrika'da bütün lojistik destek anlayn altüst eden planlar, Patton'un askerlerine insanüstü bir enerji yükleyen askeri gücü, yaratcln her alanyla ilgilenen sanatn gözlerini savaa ve generallere çevirmesine yol açyordu. Bu generaller, dünyann en iyi generali olmak gibi bir ihtirasa sahiptiler ve bu ihtiras yaratclklar ve zekalaryla birleince savan insan ürperten o kanl karmaasnn içinde bile gözalc bir ltyla parlyordu. Tarihe geçen generaller de sanatçlar ve filozoflar gibi ölümle hayatn kesitii noktada duruyorlard. Sanatçlar hayatn ustas olurken generaller ölümün ve öldürmenin ustas oluyorlard. Modern Fransz edebiyatnn en büyüklerinden biri olarak kabul edilen ve faizmle lekelenmesine karn kendisine her zaman edebi bir sayg gösterilen Celine ise 'Bir insan öldürmeden hayat anlamak mümkün deildir...' diyordu. Felsefe, cinayet, askerlik ve edebiyat bir mürver aacnn altnda, bçaktan holanmayan ama bçaa pek benzeyen bir gülümsemesi olan bir adamn kelimelerinde bir araya geliyordu. Ve o, bütün bu insan kalabal içinde, Hegel hakknda almas mümkün olmayan bir kitap yazdktan sonra aniden felsefeyi terk eden bir Rus fel16 sefeciye hayrand. O, Rus felsefecinin baarsndan çok terk ediini sever gibiydi ve kendisi dünyadan uzak bir köyde tek bana yayordu. 'Felsefeyle cinayet birbirine benzer' diyerek. VE KIRAR GÖSÜNE BASTIRIRKEN... Hayatla aramzda kaln, yüksek ve dikenli bir duvar yükseliyor sanki, bulunduumuz dar ve skk alandan syrlp hayatn duygularla ve düüncelerle genileyip, sonsuzlua doru açlan vadilerine yaylamyoruz, bir duvarn dibinde her türlü duyguyu ve düünceyi, içine sktmz alann küçüklüüne indirgeyerek, panik içinde birbirimizi çineyip duruyoruz. Hayatla aramzdaki duvar ise sevgilerle örülüyor. Vatan sevgisi, kadn sevgisi, namus sevgisi, dürüstlük sevgisi hayatla aramza giriyor. Sevdiimiz her eyi sevgiyle parçalayp, o parçalardan duvarlar yapyoruz. Vatan sevgiyle parçalanyor, kadnlar sevgiyle öldürülüyor, namus sevgiyle saldrganla dönütürülüyor, dürüstlük sevgiyle bir sahtekârlk haline getiriliyor. Hepimiz Aragon'un anlatt insanlara benziyoruz. "Aslnda hiçbir ey kâr deil insana Ne gücü, ne zayf yanlan, ne de yürei Gölgesi bir haç gölgesidir kollarn açsa Ve krar gösüne bastrrken sevdii eyi." Sevdiimiz her eyi gösümüze bastrrken kryoruz. Vatan seviyoruz ve sevgiyle bastrrken gösümüze vatan, onu parçalara ayryoruz; vatanseverler yapyoruz parçalardan, hainler yapyoruz, dümanlar yapyoruz, kukular ve korkular yapyoruz, sevgimizle bir kezzaba dönüp delik deik ediyoruz sevdiimiz eyi. Gösümüze bastrrken krdmz vatan sevgisinden hayatla aramza duvarlar örüyoruz, özgür olamyoruz, rahat olamyoruz, düüncelerimizi söy-leyemiyoruz, kendi ülkemizde ferah fuhur dolaamyoruz, hayatn içine giremiyoruz bir türlü. Kadnlar seviyoruz ve sevgiyle parçalyoruz onlar, evlere kapatyor, yasaklarla kuatyor, sokaklarda
  • 5. gezmelerine izin vermiyor, dövüyor, bçaklyor, öldürüyoruz; ne kendimiz yaayabiliyor, ne kadnlar yaatyoruz; kadnlara duyduumuz parçalanm sevgiler hayatn bize sunmaya hazr bekledii her türlü mutlulukla, zevkle, keyifle aramzda büyük bir duvar gibi yükseliyor. Hele namus sevgimizle dürüstlük sevgimiz. "Hani giydirilmi erler bir baka yazgya te o silahsz askerlere benzer hayat Sabahlan o yazg için uyanm olsalar da Tükenmitirler ve kararszdrlar akamlan." Namusu seviyoruz ve sevgiyle aalk bir silaha çeviriyoruz namusu; kendi namusumuz deil bir bakasnn namussuzluu ilgilendiriyor bizi, kendimiz için deil bakasn suçlamak için istiyoruz onu, yaamak namussuzluun giri kaps oluyor bizim için, 'namuslu olan keyifle yaamaz' deyip, hayatla aramza dikiyoruz parça parça edilmi namusu. Dürüstlüü seviyoruz ve sevgiyle bir sahtekârla çeviriyoruz dürüstlüü, iimizi iyi yapmak deil dürüstlük bize göre, gerçekleri korkusuzca söylemek deil, tabularn altnda ezilmemek için verilen bir mücadele deil, egemenlere kar ban dik tutmak deil, dürüstlüü bir yemek parasna, bir uçak biletine satlabilir bir zavall, bir meta haline getirip, yemediimiz her yemek, binmediimiz her uçakla kendi dürüstlüümüzü kantlayarak, kötü yaptmz ileri, korkularmz, ezilmiliklerimizi, boyun eikliimizi, parçalanm dürüstlüklerden imal edilmi sahtekârlklarmzn arkasna saklyoruz ve knk dürüstlüklerden bir duvar yapyoruz hayatla aramza. Ve kryoruz gösümüze bastrrken sevdiimiz her eyi. Ve krdmz sevgilerden duvarlar örüyoruz hayatla aramza. 'Sabahlan o yazg için uyanm olsak da, tükenmi ve kararsz oluyoruz akamlar.' Kararsz ve tükenmi, paramparça ettiimiz sevgilerle yaptmz bir duvann dibinde korkmu atlar gibi birbirimize çarpyoruz. Bir türlü açlamyoruz hayata. TÜRKYE'NN BÜTÜN GENERALLER, KILALARINIZA DÖNÜN Benim, en zengininde bile beyaz patiskal bir köylülük kokusu bulunan Rumelili atalarmn bir sözü vard. 'tibar tard' derlerdi. Bir misafir, sayg ve sevgiyle arland bir evde kal süresini günlerce, haftalarca, aylarca uzatp bunu doal hakkym gibi kullanmaya koyulduunda, ev sahipleri önce kendi aralannda, sonra da misafirin duyaca bir biçimde konumaya balarlard: 'tibar tard.' Saygy ve sevgiyi hak etmek ve 'muteber' biri olarak kalmak için itiban tarmamak, ne zaman gideceini bilmek gerekirdi. Ne zaman gideceini sezmek 'saygdeerliin' önemli bir ölçüüydü. Bence imdi de önemli bir ölçü bu. Türkiye, bütün cumhuriyet tarihi boyunca, generallerin gizli ya da açk iktidarnda yönetildi. Geldiimiz yer belli. Yaam standard sralamasnda Yunanistan'dan altm be basamak aadayz. 21 Avrupa'nn en fakir ülkesinden be kez daha fakiriz. Ve, bu fakirliin içindeki gelir dalmnn bozukluu açsndan Tanzanya'nn bile altna dümü durumdayz. Sizce bu övünülebilecek bir durum mu? Hele bir de son 28 ubat süreci bütün bunlara tüy dikti. Bu süreçte, 'laiklik' kavram neredeyse hrszlkla edeer hale geldi.
  • 6. Kendisine cumhurbakanlna giden yolu açmak için 'laiklii' bir tank gibi kullanan bir general, herkesi korkutup sindirerek sustururken, o korkulu sessizlik içinde baz bankalar da soyulup boaltld. Tarihimizin belki de en büyük hrszlklar o dönemde yaand. Laiklik gibi çok deerli bir kavram, abartl bir biçimde kullanld için alay konusu oldu. Generallerin imzalad belgelerle insanlara iftiralar atld. Bütün bu yaananlardan bu ülke ve generaller yaralar alarak çkt. imdi, bu ülkenin halk yaralarn sarmak, Avrupa'yla bütünleerek yeni bir hayata balamak istiyor. Yllarca bu ülkenin aydnlarna kan kusturan, kendi halknn korkusu haline gelen MiT'in bakan bile artk 'ülkede bölücülük ve eriat tehlikesi olmadn' söylüyor. Buna karlk, generaller bir rapor hazrlayp 'Süryanilerle Lazlarn bölücülük yapacandan' söz ediyor. Latinlerin bir sözünü çok severim: 'Zehiri yapan dozdur' diyorlar. Korkutucu olmaya çalrken, abart dozunu artrrsanz, korkutuculuktan kolaylkla gülünçlüe geçebilirsiniz. Toplum, olgun bir davranla, bu tuhaf raporu görmezlikten geldi. Bu raporun toplum tarafndan göz ard edilmesinin yorumunu salkl bir ekilde yapamadklarn sandm generaller son olarak yeni bir çkta daha bulundu. Babakan Avrupa'da ülkenin Avrupa üyeliini görüürken, bir açklama yaynlayarak, 'Avrupa'nn bizi böleceini, Avrupallarn ölçülerini kabul etmediklerini' söylediler. Avrupa'ya kar çkmak için de 'Kürtçe televizyonu' bir sembol olarak kullanyorlard. 'Herkes anadilinde yayn yapabilir' diyen Avrupa'nn kriterlerine 'Biz Kürtçe televizyona izin vermeyiz' diye kar çkyorlard. Orada da durmuyorlar, Kürtçe televizyonun gerçeklemesinden yana olanlar PKK yanls olmakla suçluyorlard. Kurduklar düz mantktan u sonuç çkyordu: Avrupa'nn kriterlerini kabul eden, bunlarn uygulanmasn isteyenler PKK yanlsdr. Generaller Kürtlerle, dincilerle, solcularla, demokratlarla, aydnlarla olan anlamazlklarnn çemberini geniletiyorlard. Cumhurbakann, babakan, Yargtay bakann, Anayasa Mahkemesi bakann, MT bakann suçluyorlard. Halkn büyük bir ksmn, devletin zirvesini ve dünyann neredeyse tümünü karlarna alyorlard. Ben askerliin entelektüel bir meslek olduuna inanrm. Bütün büyük generaller, en az cesaretleri kadar, kendi mesleklerine getirdikleri deiikliklerle, düüncelerle, gerçekletirdikleri yeniliklerle 'büyük' sfatn kazanmtr; gelecei öngörmek, dünyann nereye doru gittiini anlamak, rakiplerinin gücünü kestirmek kurmayln en önemli özelliklerin-dendir. Bizim generallerin çou ise benim görebildiim kadaryla, ne dünyann nereye gittiini kestirebiliyor, ne de kendilerinin ve karlarna aldklarnn gücünü hesap edebiliyor. Generallerin halka, devletin zirvesine ve dünyaya kar balattklar bu mücadeleden baanyla çkmas mümkün deil. Kendi silahn bile yapamayan fakir bir ülkenin tarihin akn deitirmeye gücü nasl yetecek? Yetmez. yi ki de yetmiyor. Aksi takdirde bu hayat böyle devam eder giderdi bizim için. Generaller balatmak istedikleri bu mücadeleden galip çkamaz ama böyle bir çatma da herkese zarar verir.
  • 7. Generallere unu söylemek istiyorum: Bakn bu ülkenin bir gelenei var, bu halk 'paa'larn sevip saymaktan holanr, niye bilmem ama gelenekleri böyledir. Brakn böyle kalsn. Çok zorladnz, çok zorluyorsunuz. Gereksiz hrçnlklara kaplyor, dozu ayarlaya-myor, kaybedeceiniz bir mücadeleye giriyor, hem halk hem de devletin sizden baka bütün öelerini yok saymak istiyorsunuz. Bunlarn doru seçilmi tavrlar olduunu sanmyorum. tibar tarmak iyi deildir. Artk klalarnza, gerçek mesleinize dönün. Bize etkin, güçlü, hareketli, küçük ama salam bir ordu yaratn; bu fakir halkn belini daha da büken savunma giderlerini azaltmann yolunu arayn; kurmaylk yeteneklerinizi, dünyay ve zamann akn iyi anladnz göstererek kantlayn. Sokaklara, insanlara, onlarn isteklerine kulak verin. Kendi halknz, kendi devletinizi yenemezsiniz. Dünyay ve zamann gidiini deitiremezsiniz. nsanlar sevgiyle 'paam' demek istiyorsa, onlarn bu sevgisine olanak tanyn. Klalarnza dönün. Girdiiniz bu yolun çk yok çünkü. Ve, kimse sizi çkmaz sokaklarda görmek istemiyor. BR ARKI SÖYLERDM 'Ben öldüümde' diye balayan cümleleri hepimiz duymuuzdur, dinler geçeriz, böyle cümleler ancak onu söyleyen öldüünde bir mana kazanr çünkü. Geçen akam Ahmet Kaya'nn o asi yüzü televizyonun ekrannda belirdiinde, 'Ben öldüümde,' diyordu, 'kimse arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi Ardahan'dan Edirne'ye kadar severim.' Ölmü bir adam konuuyordu karmda. 'Ben öldüümde...' diyordu. 'Ben öldüümde kimse memleketini sevmiyordu demesin.' Öldüü günün akamnda hiç büyümeyen iman ve öfkeli çocuk yüzüyle karma çkan adamn, arklarn dinleyen milyonlarca insana vasiyeti bu ackl cümleydi: 'Memleketimi sevmediimi söylemeyin.' Bu memleketin arklarn söyleyen bir insan niye arkasndan, 'memleketini sevmiyordu' deneceinden kukulanyordu ki... Bir gece mikrofonu alp, 'Ben Kürtçe ark söyleyeceim,' demi, bu masum cümle yüzünden 'hain' ilan edilip sürgüne yollanm, hakaretlere uram ve genç yanda ölmütü. Onu ölüme götüren yolun ilk ta o cümleyle konmutu: 'Kürtçe ark söyleyeceim.' Kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapszd. Besteler yapmay, arklar söylemeyi, içmeyi, dostlaryla sohbet etmeyi, çocuklara tannan sevimli bir özgürlüün içinde aldrmazca konumay seviyordu, 'Ben berbere gitmem, gidenden de holanmam,' bile diyebiliyordu. Sanatla uraanlarn çou gibi kocaman bir çocuktu ite ve bu ülkede yaayan çou insan gibi çocukluundan ve gençliinden yaralar tayordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acl yaralar. Comu, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti.
  • 8. Bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladk. 'Yamurlarn bile tanmad' ehirlerin sokaklarnda yapayalnz dolamaya mahkûm ettik. Tand bir yüzle karlamad, bildik bir kokuyu duymad yabanc sokaklarda dolat. Aylarca yalnzlnn içinde savrulup durdu. arklarn sevenlerin sevgisine almt, sevgisiz kald. O sevgiyi arad. Her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdii topraklardan biraz daha kopartan konumalar yapt. nsanlar onun cokulu bir arkc olduunu unutmu, sanki politik bir lidermi gibi söyledii her kelimenin altn çizerek ona baka bir kimlik giydirmeye koyulmulard. 'Kürtçe ark söyleyeceim' cümlesiyle balayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmiti. Yüzlerce ark söylemi, milyonlarca insan tarafndan dinlenmi, bu ülkenin insanlarna sesiyle aclar ve sevinçler balam biri 'Kürtçe ark söylemek' istedii için 'hain' olmutu; yapt her harekette, söyledii her sözde, att her admda onun 'hainliini' kantlayan yeni izler bulmak için peine dümülerdi. O, geri dönüü olmayan bir yola itildiini görüyor, öfkesinden o yolda daha hzl kouyordu. Her seferinde biraz daha hzl, biraz daha hzl. Her seferinde doduu topraklardan biraz daha kopartldn hissederek. Her seferinde biraz daha yaral ve biraz daha yalnz. Öfkeli konumalar ve arklarn ardndan yamurlar bile yabanc sokaklarda yaanan hüzünlü yürüyüler geliyordu. Evini özlüyordu. Memleketini özlüyordu. Özledii yerlere dönemeyeceini anlyordu. Acyla anlyordu bunu. Krk yan daha yeni amt ve 'içkisini bile sevmedii' bir diyarda holanmad bir hayat kurmaya mahkûm edilmiti. 'Evimi özledim,' diyordu. 'Balkonumda baca krk mangalm yakp dostlarmla rak içmeyi özledim.' Ama ona evine dönmek yasakt. 'Kürtçe ark söylemek istiyorum,' demiti çünkü. Sonra o dönü yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramt sevgiyi, öfkeyle aramt. Biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuu olsayd, onun o sert konumalarnda, yumruunu havaya kaldrarak söyledii arklarda açkça hissedilen o çocuksu yalnzl ve kzgnl o toplum görür ve onu yeniden koynuna alrd. Ama onun içinde doduu toplum o kadar güvenli ve güçlü deildi. Kelimelerden ve arklardan korkan insanlarn yaad topraklarda domutu. O, insanlara arklar, aclar, sevinçler balamt ama o insanlar imdi onu affetmiyorlard. O, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti. Ve, sürgünlere gönderilmiti. Ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmi olanlarn, dinleyicilerinin, dostlarnn, toprakdalannn ihanetine uradn düünüyordu herhalde. Gidip politik toplantlara katlyordu. Yumruunu havaya kaldrarak arklar söylüyordu. Her sözüyle dönü yolunu biraz daha kestii halde, öfkesine sahip olamyordu.
  • 9. O, bir arkcyd. Çocuksuydu. Öfkeliydi. Yaralyd. Ve, hayatnn son döneminde yamurlarn tanmad ehirlerde yalnzd. Dilini bilmedii bir ehirde, karsnn ve kznn kollar arasnda öldü. Çabucak öldü. Bir çocuk gibi öldü. Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnzlyla parçalanarak öldü. Tanmad bir ülkenin topraklanna gömüldü. Kürtçe bir ark söylemek istediini söyledii için terk edilmi olarak öldü. Kürtçe bile bilmiyordu. Artk baca krk mangaln yakamayacak, dostlaryla rak içemeyecek, doduu topraklar bir daha göremeyecek. Bir daha ark söyleyemeyecek. Onun Kürtçe ark söylemesi gibi bir tehlike kalmad. Ah keke ark söyleyebilseydim. Kürtçe bir ark söylerdim onun için. Yalnzlk üzerine bir ark, ölüm üzerine bir ark. 'ark söyleyen çocuklar sevin' diye bir ark. 'Ben öldüümde kimse memleketimi sevmediimi söylemesin' diye vasiyet eden birini anlatan bir ark. Kürtçe bir ark söylerdim onun için. Eer ark söylemeyi bilseydim. O, ark söylemeyi biliyordu. Ama benim söyleyemediim arky o da söyleyemedi. Yamurlarn tanmad bir ehirde yalnz, öfkeli ve mahzun öldü. Söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir ark kald. Belki bir gün, o ark söylendiinde, belki o da bizi affeder. SIIRCIKLAR VE ATMACALAR Srcklar, ltl siyah tüyleri, beyaz benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular bilir misiniz, bilirsiniz büyük ihtimalle, her tarafta gör-müsünüzdür, kalabalklar halinde gezinip yerlerde bir eyler gagalarlar sürekli. Kendi halinde, küçük, güçsüz kulardr onlar. Hayvanlar âleminde kimsenin elinden yiyeceini alacak kadar kuvvetli olmadklar gibi, hep bir saldrya av olabilecek kadar da ufaktrlar. Her an keskin pençeli bir yrtcya ya da saldrgan bir büyük kua yem olabilirler. Dövümek için hiçbir silah vermemitir doa onlara. Ürkek ürkek dolap orada burada rastladklar ekmek krntlarn, buday kabuklarn gagalarlar. En çok da atmacalardan korkarlar. Srcklar avlar çünkü atmacalar. Güçlü kanatlar, sivri gagalaryla aniden pikeye geçip srcklardan birini kapabilirler.
  • 10. Çaresiz gözükür zavall srcklar atmacalarn karsnda. Ama doa akacdr ve hiç kimse, srcklar bile o kadar çaresiz deildir. Hep yerlerde dolap tk, tk, tk bir eyler gagalayan o küçük kular, bir atmaca gördüklerinde, birden sürü halinde havalanrlar. Yüzlerce, binlerce srck gökyüzüne yükselir. Yükselirler, yükselirler, yükselirler. Atmacann yaknna geldiklerinde, birden bir koza gibi sarverirler atmacann etrafn, atmaca bir tüy kalabalndan baka bir ey göremez. Körleir. Kendisini sktran srck kalabalnn arasnda hava alamaz. Srcklar, ortalarna aldklar atmacayla birlikte, döne döne hzla yere doru uçmaya balarlar. Yere yaklatklar srada aniden açlverirler. Tüylü bir kozann içinde dönüp durmaktan a-knlaan atmaca, çevresini saran srcklar açlve-rince sakat bir kör gibi çaresiz kalr havada. Kanatlarn bile çrpamaz. Ve, kendini toparlayamadan bir ta gibi bütün arlyla yere çarpar. Tek tek her src avlayabilecek kadar güçlü olan atmaca, srcklarn bu ortak saldrsndan hiçbir zaman kurtulamaz, srcklar avlamaya giderken kendisi bir av olur. Doa, zavall güçsüzlere, saldrgan güçlüler karsnda böyle anslar da tanr. Siz srcklar bilir misiniz? u ltl kara tüyleri, siyah benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular. Milyonlarca vardr onlardan yeryüzünde. Yerlerde dolar, tk, tk, tk bir eyler gagalarlar. Ekmek krntlarn, buday kabuklarn, arpa tanelerini. Onlar yiyeceklerini gökyüzünde arayacak kadar güçlü deildirler. Atmacalarn, ahinlerin, kartallarn arasnda uçamazlar. Hep ürker, hep korkar, hep saklanrlar. Çok kurban verirler aralarndan. Sonra birden, kendilerini avlamaya gelen bir atmaca gördüklerinde havalanrlar, yüzlerce, binlerce kanat açlr gökyüzüne, bulutlar siyaha keser. Sararlar kendilerini avlamaya gelen atmacann çevresini. Onu döndüre döndüre getirip bir sapan ta gibi frlatrlar yere. Siz srcklar bilir misiniz? Hani u siyah tüylü, küçük, güçsüz kular. Hani u milyonlarcas yerlerde dolaanlar. Hani u atmacalar yere çalanlar. Siz srcklar bilir misiniz... ZYARET Bazen ölüleri ziyaret ederim. Bunu niye yaptm tam bilmiyorum aslnda; o mermer lahitlerin altnda kaybolup gidenlerin birilerine ihtiyaç duyduklanna inanmam ama gene de teselli bekleyen bir ruhun oralarda dolaabileceini düünmekten holanan bir yanm var sanrm. Bu tuhaf çelikinin patikasndan, bu çelikiden pek de rahatsz olmadan, yürür giderim yanlarna arada bir. Geçenlerde, yamurlu bir pazar sabahnda Paris'in henüz uyanmam caddelerinden geçip tek bama Pantheon'a gittim. Doumu mu yoksa ölümü mü anlatyor tam kavrayamadm bebek çlklarnn arasna katld garip bir müziin çald, duvarlarnda tarihi resimlerin olduu, ortasnda, dünyann döndüünü kantlayan ünlü Foucault'nun sarkacnn
  • 11. bulunduu büyük kubbeli, iri sütunlu salonda dolap, bir keif uçuunda uçayla birlikte vurulup kaybolan Saint- Exupery'nin ansna ayrlm köeye, Apolli-naire'in, Paul Nizan'n elyazmalarna, vatanlar için ölmü Fransz yazarlarn bronz harflerle kaznm isimlerine bakp lahitlerin bulunduu bölüme inen merdivenlere yürüdüm. Kül rengiyle grinin kart dar merdivenlerden indikçe, yank kemik kokusuyla eskimi kât kokusuna benzer bir kokunun arlatn hissediyordum. Voltaire'le Rousseau'nun yüz yüze duran iri la-hitleri karlyordu gelenleri. Onlann arasndan geçtikten sonra iki kola ayrlarak uzanan koridorlardaki sra sra odalarda yan yana yatanlar ziyaret ediyordunuz. Koridorlarn bitiminde Exupery için ayr bir bölüm yaplm, Küçük Prens'in dünyann bütün dillerindeki basklarndan birer tane konmutu. Orada yatan herkesin etkileyici bir hikâyesi vard elbet. Ama benim en çok ilgimi çeken Victor Hugo'yla ayn odada yatan Emile Zola oldu. Neden, Racine'i, Balzac', Flaubert'i, Proust'u, Baudelaire'i ve daha nicelerini çkaran Fransz edebiyatnn temscilcileri arasndan Zola seçilmiti Hu-go'ya oda arkada olarak? Zola, daha yüz yl önce, sanatçlarn o ürkütücü sezgisiyle 'kaltmn' insan kiilii üzerindeki önemli etkisine inanm, romanlarnda bunu ilemi, 'na-türalizmin' öncülüünü yapm, salnda Fransa'nn en çok okunan yazar olmu, döneminin bütün entelektüel tartmalarnda tavrn kesin bir biçimde belirleyerek yerini almt ama insan gene de 'niye' diye sormaktan kendini alamyordu. Sanrm cevap, bu iki yazarn odasnn kapsnn önüne konmu büyük panodaki iri harflerle yazlm yazdayd. Zola'nn unutulmaz 'Suçluyorum' balkl yazsn koymulard oraya. Fransz yakn tarihinin en önemli olaylarndan birinde, Zola'nn gerçei dile getirmek için yazd yazyd bu. Fransz ordusunda subay olan Yahudi asll Yüzba Dreyfus, Alman devleti adna casusluk yapmakla suçlanarak tutuklanm, yarglanarak on iki yla mahkûm olmutu. Ancak, olayda insanlarn ilgisini çeken baz gariplikler vard. Askeri istihbarat tekilatndan bir subay olay incelemeye balam ve asl suçlunun Dreyfus deil baka bir istihbarat subay olduunu ortaya çkarmt. Ama, gerçek suçlu deil, suçluyu ortaya çkaran subay tutuklanmt bu sefer de. Fransa ikiye ayrlmt. Dreyfus'u savunanlar ve Dreyfus'u suçlayanlar. Dreyfus'un suçlanmasnn temel nedenlerinden biri Yahudi asll olmasyd. Ve, Dreyfus'u savunmaya çalanlar, 'Fransz ordusunu küçük düürmeye çalmakla, Fransz devletinin düman olmakla' suçlanyordu. Zola, Aurora gazetesinin birinci sayfasnda 'Suçluyorum' balkl yazsn yazarak, kaynatlan cad kazanlarna sava açp Dreyfus'u savundu. Yaz, Franszlar ve bütün dünyay etkiledi. Devletin gücü ve hakszlyla ezilen Yahudi yüzbay savunan Zola mahkemeye verildi ve hapse mahkûm edildi. Yazar, bir süre ngiltere'ye kaçp orada yaamak zorunda kald. Sonra gerçek ortaya çkt. Dreyfus suçsuzdu.
  • 12. Üstelik, devletin ve ordunun içindeki baz yetkililer bandan beri onun suçsuz olduunu biliyor ama bu gerçei saklyorlard; gerçei söylemenin orduyu ve devleti kötü duruma düüreceini düünüyorlard. Dreyfus yeniden yargland, beraat etti ve orduya döndü. Zola da Fransa'ya geldi. Olaydan birkaç yl sonra, evinin bacas tkand için bir gece uykusunda zehirlenerek öldü. Bacasnn 'bilinmeyen ellerce' tkand, Zola'-nn öldürüldüü söylendi; bu iddia hiçbir zaman kantlanamad ama bu kuku da hiçbir zaman yok olmad. 'Devletin günlük çkarlaryla,' sonsuza dek varln sürdürecek 'gerçek' arasnda bir seçim yapmak zorunda kaldnda, gerçei seçen, bu gerçei haykran Zola, öldüünde Fransz devleti ve halk tarafndan Pantheon'a, Victor Hugo'nun yanna konuldu. Dreyfus skandali srasnda 'devleti ve orduyu' savunanlardan, gerçei dile getirmekten saknanlardan hiçbiri yok bugün Pantheon'da. Orada, Zola yatyor. Odasnn kapsnda da ünlü yazs duruyor. Herhalde o günlerde, Zola'y da suçlayan, 'devletin çkarlarnn savunulmas gerektiini' söyleyen çok yaz yazlmtr, 'devlet adaletten daha önemlidir' diyen çok yaz böcei dolamtr gazetelerin sayfalarnda; o yazlarn hiçbirine hiçbir yerde rastlamadm. Fransz çocuklan bugün o yazlar deil, Zola'-nn yazsn okuyorlar. Pantheon'dan çktmda yamur hzlanmt. Sokaklar hâlâ botu. Bazen ölüleri ziyaret ederim. Ta lahitlerin yannda, teselli bekleyen bir ruhun dolaabileceini düünürüm. Ama kimi zaman da, oralarda gezinen bir ruh deil de o lahitlerin altnda yatan ölüleri ziyaret edenler bir teselli buluyor bu ziyaretten. Ölüler, kendilerini dinleyenlere, ümit verici hikâyeler anlatyor. BEYAZ FREZYALAR VE MARIA Beyaz frezyalar açm, küçük gelinler gibi duruyorlar vazolarnn içinde. Yanlarnda, bana nedense otuzlu yllarn, kâhküllü, rastkl, tombul Rum aüftelerini hatrlatan, kenarlan lacivert sürmeli krmz, mor, eflatun anemonlar. Yaknda, ac yeil yapraklarnn arasnda menekeler gelecek. Bir de mucize olmu, ilkyazda açmas gereken san mimozalar k ortasnda çkp gelmiler bir yerlerden. Uzun sapl güllerin, edal lilyumlarn, oynak ebboylann, katmerli sümbüllerin, babayani kasm-patlarn arasnda frezyalan görünce sevindim birden. 'Aaa, frezyalar açm.' Bir cinayetler çann ortasnda, elimizde ne varsa öleceine, yeni hiçbir eyin hayatmza katlmayacana içten içe inanmm sanki, o masum görünülü beyaz çiçeklerle hayatn kprdadn, çiçeklerin açtn ve hep açacan, küçük sevinçlerin kuytularda bizi beklediini yeniden fark ettim. Ateli bir hastalktan uyanr gibi mutlu ve yorgun baktm frezyalara. ebboylardan aldm, mimozalardan aldm, frezyalardan aldm, sar güllerden, sümbüllerden aldm. Evdeki bütün vazolar çiçeklerle donattm ama çiçeklerin hak ettii bir yumuaklkla yapmadm bunu, tam aksine, silahlanan, cephanesini yenileyen, kendine snak kazan, savaa hazrlanan bir asker gibi koydum
  • 13. çiçekleri vazolara, beni korumalar için yerletirdim onlar çevreme. Üstümüze üstümüze gelen bir iddet dalgasna kar bir savunma hatt gibi dizdim çiçekleri. Ölüme doru uzanan bir uzun yürüyüte, hayatn yolunu gösteren bir iaret gibiydi o çiçekler, çoktan unutulmu bir menzilin habercisiydiler. 'Hayat var,' diyorlard, 'size ondan haberler getirdik.' Belki de mimozalar bana gençliimden bir eyler anmsattklarndan, diplerde sakl kalm bir Mana Faranduri kasedi bulup çkardm; onun hem hüzünlü hem cokulu, hem acl hem isyankâr, hem masum hem iveli dolgun sesi, çiçek kokularna karp hayatn mevzilerini pekitirdi. Eski l Mayslar, mitingleri, toplantlar, kzl flamalar hatrlatan devrim marlanyla ak arklar, ebboylarn, mimozalarn, sümbüllerin, frezyala-rn rengârenk çiçeklerine dokunarak doluverdi evin içine. Açlar için, hapishanelere atlan çocuklar için, kocalarn kaybeden kadnlar için mücadele etmeyi, mücadele gücünü krbaçlayacak aklar yaamay, çiçekleri koklamay bir daha, bir daha, bir daha örendim o iriyan kadnn sesinden. 'Hayr' diye ayaklanan milyonlar gördüm. Öpüenleri, sevienleri gördüm. Acy ve dayanma gücünü gördüm. Sevinci gördüm. Rus steplerinde 'haydi yoldalar' diye baran mujikleri, Yunan makilerindeki kaln kal çetecileri, spanyol dalarndaki Cumhuriyetçileri, Kaliforniya'nn portakal bahçelerindeki grevci içileri, ayaklanan Fransz madencilerini, olohov'u, Kazan-cakis'i, Malraux'yu, Steinbeck'i, Zola'y gördüm. Frezyalar, ebboylar, mimozalar, sümbülleri kokladm. Bernard Shaw'un, tabanca klfna çikolata koyan güngörmü yal askeri gibi fiekliime çiçekleri, sarklan, kitaplan, anlar yerletirdim. Hayat için verilen savata benim fiekliimdeki çiçeklerin, onlarn mermilerinden daha etküi olduunu bilerek, beceriksiz sesimle Maria'nn arklan-na elik edip vahetten örselenen bedenimi dorulttum. Ve, korkmas gerekenleri en çok korkutacak cümlemi haykrdm: 'Biliyor musunuz, beyaz frezyalar açm.' BÜTÜN CÜMLELER YENDEN YAZILMALI çine girip saklanacamz hiçbir ezberlenmi cümle, hiçbir denenmi klie kalmad, bütün cümleler yeniden yazlmal imdi. nsanlk tarihinin en büyük dönemeçlerinden birini yaadmz bu dönemde, gelecek bizi karan-lyla deil klaryla korkutuyor, her eyin aydnlk ve açk olaca bir dünyada kendimize yalanlardan, eskimi ve manaszlam dümanlklardan, yersiz böbürlenmelerden yaptmz mevziler artk bizi korumuyor. Kendi kendimizle kar karyayz. Hiçbir düman kendi gerçeimiz kadar ürkütücü deil bizim için. Belki de o yüzden dümanlarmza deil ama dümanlklarmza snyoruz. Herkes kendini, 'neye ve kime düman olduunu' söyleyerek tarif etmeye çalyor. Olmayan kimliklerimizi, dümanlarmzla oluturmaya çabalyoruz. nsafsz tarih, bütün dümanlarn da yerini deitiriyor, korkuyla çrpnan zavall bir kör gibi artk yerlerinde olmayan dümanlara ate etmeye urayoruz. Ik eskitiyor bizi.
  • 14. Ezberlenmi cümlelerimizi eskitiyor. Klielerimizi eskitiyor. Mevzilerimizde huzursuzuz. Sorular çarpyor yüzümüze. Eer dümanlarmz olmazsa biz de olmaz myz, ancak dümanlklarmz kadar m varz biz yeryüzünde? Kartvizitimizde yalnzca dinimiz, rkmz ve dümanlarmz m yazl? Kendimize ait, kendi yaptmz ne var? Hayallerimiz yalnzca olmayan dümanlarmz alt etmeye mi yönelik, dümanlar kaybettiimizde hayallerimizi de mi kaybedeceiz? Alkn olduumuz karanlklardan alp bizi içine çektikleri bu k eski pusulalarmz m bozuyor, bu kta yolumuzu bulabilmek için akla ve cesarete ihtiyacmz olduunu anlamak, aslnda aklmzn ve cesaretimizin de yetersizliini mi gösteriyor bize? Ezberlenmi cümlelerimize, klielerimize, artk var olmayan dümanlklarmza onun için mi sarlyoruz böyle? Kim kendisini, neye düman olduunu söylemeden tarif edecek, kim kendini yalnzca düünceleriyle, yaptklaryla, yapmak istedikleriyle, amaçlar ve hayalleriyle anlatabilecek? çine saklanacak hiçbir eski cümle kalmad, bütün cümleleri yeniden yazmak, bütün haritalar yeniden çizmek gerekiyor. Ik üstümüze üstümüze geliyor. Ve biz kta kaybediyoruz yolumuzu. Ik bizi körletiriyor. Bize yolumuzu gösterecek dümanlarmz nerede, hani nerede yllarca deerli anlamlar tayan o iski cümleler, mevzilerimiz niye ykld, ne oldu maaralarmza? Hep karanl anlatyor sözlerimiz ama imdi anlatmann zaman, hep dümanlar seçiyor gözlerimiz ama imdi dostlar görmenin zaman, hep geçmie dönmek istiyoruz ama imdi ileriye gitmenin zaman. In, dostluun, gelecein bize bu kadar yabanc olduunu görmek gizlice yaralyor bizi ve bir kere daha düman olmaya çalyoruz eskiden düman olduklarmza. Iktan bir ça açlyor önümüze ve biz eskimi cümlelerle, ypranm klielerle, bitmi dümanlklarla o bildik mevzilerimizi yeniden yapmaya çabalyoruz. Eski cümlelerimiz, klielerimiz ve dümanlarmz olmazsa biz de olmazmz gibi geliyor bize. Aklla ve cesaretle yeni haritalar çizmekte zorlanyoruz. Kendimizi, dümanlarmz söylemeden tarif edemiyoruz. Ama artk eski siperler bizi yeni klardan korumuyor. Kendimizi, düüncelerimizle, yaptklarmzla, yapmak istediklerimizle anlatmak zorundayz kendimize; kendimizi bir kere daha en batan tanmal, kendimizi bir de klarn altnda görmeliyiz. Snacaksak akla ve cesarete snmak ve bütün cümleleri yeniden yazmalyz. Iktan bir ça açlyor çünkü. imdi yeni cümleler bulmann zaman. SARIKAMI'TAN AKDENZ'E Allahu Ekber Dalan, 1941 Kasm'nn sonlarnda eteklerinden zirvesine kadar tam doksan bin donmu insann cesediyle kaplanmt, tatan çok ölü insan vard; kimisi bir kayaya yaslanm, kimisi yüzükoyun kara kapanm, kimisi biraz uyumak için çkt bir aacn dibine ölü dümü, kimisi snabilmek için arkadalaryla sarlp öyle kalmt;
  • 15. ayaklarnda çizme, srtlarnda kaput, ellerinde bir kl eldiven yoktu, saçlar sakallan buzdan dikenler gibi fkrmt, çounun vücudunda yumuak, krmz lekeler görünüyordu, tifüs lekeleriydi onlar, vü-cutlann, onlar ölmeden önce bitler yiyip bitirmiti; bombo ölü gözleri donmu kirpikleri arasnda öyle açk kalmt; çounluu yirmili yalarndayd, aralarnda otuzu bulmu olan yok denecek kadar azd. Düman görmeden, dümana bir kurun bile atamadan, eksi otuz derecede, kasklarna kadar gelen karlann içinde, açlktan ve vücutlarnda sürüler halinde dolaan bitlerden krlarak donup gitmilerdi. Onlar sevenler vard, dönülerini bekleyenler. Onlar douran kadnlar ve onlarn çocuklarn dourmay bekleyen kadnlar vard. Hiçbiri çocuklarnn, sevgililerinin, kocalarnn, yavuklularnn niye öldüünü örenemedi, onlara sevdiklerinin 'ehit' olduu söylendi yalnzca, vatanlar ve topraklan için ölmülerdi, onlara öyle dendi. Bu insafsz bir yaland. Onlar, vatanlar için ölmemilerdi. Onlar, askerlik tarihinin en yeteneksiz, en zekâ-sz, ihtiras aklnn ötesinde bir generalinin hrsnn ve mesleine ihanetinin kurban olmular, koca imparatorluu gözü pekliiyle ele geçirmi cesur bir serdengeçtinin tarihe bir 'cengâver' olarak geçmek için oynad korkunç kumarda pey sürülüp kaybedilmilerdi. Doksan bin insan Allahu Ekber Dalar'nda öldüren Enver Paa, ardnda brakt ölüleri unutup stanbul'a döndü ve yaanan Sankam faciasyla ilgili her türlü yayn, hatta konumay yasaklad, kimse askerlik tarihinin en büyük felaketlerinden biri hakknda konumad, kimse Enver Paa'ya hesap soramad. O insanlann ad ehit defterine yazld ve Enver Paa yeni insanlar yeni savalarda öldürmeye devam etti. Herhangi bir ülkede böyle bir felakete neden olan komutan görevinden derhal azledilir, hatta askeri mahkemede yarglanrd. Bu olmad. Çünkü Enver Paa, yalnzca bir general deildi, o, siyasi iktidan ele geçirmi bir generaldi, doksan bin ölünün hesabn hiçbir zaman vermedi. Allahu Ekber Dalan'ndaki ölüm sessizlii bugün bile sürer bu ülkede, Birinci Dünya Sava'ndaki bütün çatmalarla ilgili belge bulabilirsiniz ama Sankam faciasyla ilgili resmi belgeleri bulmak hâlâ çok zordur. Sarkam'n ölümcül gölgesi bu ülkenin üstünden hiç kalkmad. Siyasi iktidan ele geçiren generallerin askeri yetenekleri hiç sorgulanmad, yaplan hatalar hiç halkn huzurunda konuulamad. Bu ülkeyle ilgili askeri gerçekler bütün dünya tarafndan bilindii halde, bu ülkede yaayanlar tarafndan bilinemedi. En kutsal savamz olarak kabul edilen stiklal Sava'yla ilgili gerçekleri bile tam örenemedik; bugün hâlâ Anadolu'ya çkan Yunan askerlerinin says hakknda net bir bilgiye sahip olamayz, Yunanllar Anadolu'ya kaç gemiyle kaç asker tadlar, o Yunan askerlerinin kaç savata öldü, ölenlerin me-zarlar nerededir bilemeyiz, bunlar merak etmek bile neredeyse yasaktr, ihanetin kenannda gezinmek anlamna gelir. Ama birileri askeri gerçekleri kendi halkndan saklamaya balar ve bu gelenein önü kesilmezse, facialarn ve ölülerin says da artar. Biz Kbrs savanda kendi uçaklarmzla kendi gemimizi Akdeniz'de batrdmz bile ancak bu olaydan on be yl sonra örenebildik, bütün dünyann haberdar olduu bu gerçek Türk halkndan sakland. Kocatepe muhribini batrmamzdan sonra The Associated Press haber ajansnn teleksinden gazetelerin haber kutularna düen yorumlar, Amerikal generallerin onur krc açklamalar da halka duyurulmada; bir Amerikal
  • 16. generalin, 'Biz Türklere bombalamay öretmiiz ama nereyi bombalayacaklarn öretememiiz,' dediini, bir baka Amerikal generalin, 'Ben Rus genelkurmay olsaydm, Türklerin nasl savatn gördükten sonra Türk snrndaki askerlerimizin saysn yar yarya azaltrdm' diye sava yeteneimizi küçümsediini hiç bilemedik. imdi öreniyoruz ki, kendi gemimiz o zamanki Amerikal dileri bakannn uzun boylu sevgilisi uykudan uyandrlmasna sinirlendii için batm; bizim babakan Amerikan dileri bakann arayp Akdeniz'de bir Yunan gemisi olduunu ve onu batracamz bildirmi, Amerikal bakan o geminin Türk gemisi olduunu söylemi ama bizim babakan inandramam, bakann sevgilisi de 'Aman kapat telefonu, batnrsa batrsn senin gemin deil ya,' demi ve kendi gemimizi batrmz. Kendi gemimizin nerede bulunduunu bilen biri çkmam koca askeriyede, kimse 'yahu bizim Ko-catepe muhribi nerede' demeyi akl etmemi. Ve, bu millet, bu korkunç hatann hesabn da sormam. On yl arayla iki darbe yapacak kadar iç siyasete dalan generaller, kendi gemilerinin yerini belirleyecek bir yetenei gelitirmek için çaba sarf etmemiler, içeride iktidar ele geçirmek yetmi onlara. Tarihte her zaman olduu gibi siyasete bulaan ordu, askeri yeteneklerini kaybetmi, kendi gemisini batracak durumlara dümü. Hiçbir askeri baarszln hesab sorulmad için de, bir baarszlktan korkan kimse kalmam. Bugün bile bu konular hâlâ tartlmaz, konuulmaz. Siyasi iktidarla asker süngüsü birbirinden koparlp ayrlamadndan bu konular tabu saylr, o yüzden de hatalar devam eder. Ben Atatürkçü deilim, hiçbir zaman da olmadm, Mustafa Kemal'in ülkeyi yönetme biçimine ciddi itirazlarm olduu gibi, bu ülkenin geleceini belirlemek için aramzdan altm yl önce aynlan birinin fikirlerini hiç tartmasz kabullenmek de bana ciddi bir zihinsel tembellik olarak gözükür. Ama Mustafa Kemal'in, o zamanlar rakibi olan Enver Paa'y safd etmek için de olsa savunduu bir görüe bugün de katlrm. Mustafa Kemal, smet Paa'yla birlikte yllarca ayn görüü savunmutu: — Askeri siyasetten çekin. Bence söyledii en doru sözlerden biriydi bu. Ne yazk ki Atatürkçülerin tekrarlamaktan en çok korktuu söz de budur. Bu söze sahip çkacak kimse bulunmadndan da ölümün gölgesi Sarkam'tan Akdeniz'e uzar gider. BU KMN HAYATI. Büyük bir yolculuk deil hayat denen macera buralarda, bir deniz kazasnn sulara dalm enkazna benziyor daha ziyade, tahta parçalan, yelken bezleri, krlm dümenler, slanm elbiseler, devrilmi direkler arasnda tutunacak bir eyler bulabilmi olanlarn suyun üstünde kalma çabas; bir yere varmak deil artk amaç, tek istenen biraz daha dayanabilmek; o gün tutulacak bir balk, bir gün daha günün batn görebilmek herkesin aklnda olan. Hayatn bir deniz kazas olmadn anlatmak sanki gittikçe daha güçleiyor. Herkesin bir tek kez elde ettii hayat denen büyük yolculuun olaanüstü maceralarndan, birden karlalan koylarda ortaya çkverecek denizkzla-rndan, yolculara elik eden neeli yunuslardan, çiçekli sahillerden ve varlmas amaçlanan büyük limanlardan söz etmek manasn ve inandrcln kaybediyor. Hatta bunlardan söz etmek insanlar kukulandryor. Sanki onlar yalnzca 'Bir balk buldum' ya da 'Salam bir tahta var' türünden bir cümle duymak istiyor, o ân kurtaracak bir cümle.
  • 17. Muhteem bir macera yaamakta olduklarna inanmayanlarn, o muhteem maceray tayacak güçleri de ne yazk ki olmuyor. Öyle sessizce, hayat deil de ölümü bekler gibi bakyorlar. Kendi hayatlarnn suskun seyircileri onlar. 'Bütün bu gördüklerim kimin hayat?' diye sormuyorlar, seyrettiklerinin kendi hayatlar olmadndan, hatta kendilerinin bir hayat olmadndan neredeyse eminler. Kendi kaderlerine bakalarnn sahip olduuna inanyorlar, bunu deitiremeyeceklerine de. Kendilerine yalan söylendiini bile bile yalanlar dinliyorlar. tiraz etmiyorlar. Çoktan unutmular hayat. Bir hayat için dövümenin benzersiz lezzetini hiç tatmamlar. Güzel bir sofrann banda aç oturuyorlar. Ve, kendi aç kallarndaki zavalll deil de sofray küçümsüyorlar, o sofrada kendilerine sunulan zevkleri, aklar, ehveti, kavgay, dostluu küçümsüyorlar; bunun zavallln gizliden gizliye hissederek ve bunu hissetmekten nefret ederek. 'Siz bu sofraya layk deilsiniz' diyenleri korkuyla onaylayarak aç bekliyorlar. Efendilerinden, müstehcen bir korkuyla korkuyorlar, seslerini yükseltemiyorlar, 'Ne diyorsunuz siz' diyemiyorlar, 'Kendi kaderime ben hükmederim' diyemiyorlar, 'Bu benim hayatm' diyemiyorlar, 'Bu sofradaki her ey bana sunuldu, bunun tadm çkartacam' diyemiyorlar. Kendi hayatlarn kendi elleriyle efendilerine sunuyorlar, bu onlara hayatlar için dövümekten daha kolay geliyor çünkü. Hayat yok olmu bir adamn, hayat diye elinde kalm son ve ekilsiz parçaya kendi iradesiyle bir ekil verebilmek için sürdürdüü korkunç mücadeleyi anlatan bir film seyretmitim bir zamanlar; size hiç benzemeyen bir adam anlatan bir film. Geçirdii bir kazadan sonra adamn boynundan alt felç oluyordu. yilemesi mümkün deildi. Her eyi anlyor, her eyi görüyor, konuuyor, dinliyor ama vücudunu kmldatamyordu; ölü bir bedenin üstündeki zeki ve kararl bir ba olarak yayordu. Kendisini yaatacak bir gücü, yaama sarlmasn salayacak bir umudu olmadndan, o da kendi iradesiyle ölmek için mücadele ediyordu; 'Bu benim hayatm,' diyordu, 'istediim gibi yaayamyorsam, istediim gibi ölmek hakkna sahibim.' Onu bir tekerlekli sandalyeye koyup götürdükleri mahkemelerde yargçlara soruyordu: 'Bu kimin hayat?' Bizde milyonlarca salam adamn soramad o harika soruyu o sakat adam soruyordu: — Kimin hayat bu? Sadece insanlara kar deil, tanrlara kar da mücadele ediyor, kendi hayatnn hâkimiyetini kaybetmemek için kmltsz vücuduyla dövüüyordu. Sonunda insanlara 'Bu senin hayatn' dedirtmeyi baanyordu. Sizin yaamak için yapamadnz o adam ölmek için yapyordu. Ve, ona kendi isteiyle ölebilecein! söylediklerinde, yüzünde sevincin ve baarnn gülümsemesi dolayordu. Siz salamsnz. Eliniz ayanz tutuyor.
  • 18. Ama size, siz bir sakatmsnz gibi davrandklarnda, hayatnz elinizden aldklarnda, sizi hakaretlerle ezdiklerinde, sizin insanlara verilen haklara layk olmadnz söylediklerinde, geleceinizi sizin belirleyemeyeceinizi size tebli ettiklerinde, bildiriler yaynlayarak sizin bir hiç olduunuzu yüzünüze çarptklarnda, hayatn en küçük sevincinden bile size pay vermediklerinde; paralarnz, geleceklerinizi, hatta çocuklarnzn geleceklerini çaldklarnda, sizin insanlarnz öldürüp arszca srttklarnda aznz bile açmyorsunuz. Hayatn güzelliklerini unuttunuz çünkü. O muhteem maceray unuttunuz. Hayallerinizi, ümitlerinizi onlar sizi terk etmeden terk ettiniz. Ve, hayatn güzelliini anlatanlar dinlemek bile istemiyorsunuz. Ödünüz patlyor mücadele etmekten. Efendilere kar sesinizi çkartmaktansa, bir kazazede gibi bir tahta parçasna sarlarak sürüklenmeyi tercih ediyorsunuz. Malraux herhalde sizin için söyledi o unutulmaz cümleyi: — Urunda ölmeye demeyen bir hayat yaanmaya da demez. Urunda ölümü göze aldnz bir hayat yok, çünkü yaadnz bir hayat yok. Kendi yarattnz sirkin maskaralar oldunuz, hem birbirinizi hem kendinizi aalyorsunuz. ikâyetçiyseniz bile ikâyetinizi söyleyemiyorsunuz, düzeltmek için çabalamyorsunuz. Doduunuzda size sunulan o zengin sofradan size ait olan istemiyorsunuz. Unuttunuz yaamay. Hayatn size ait olduunu unuttunuz. Sanat, ak, sevimeyi, sevgilinizin dudaklarn emmeyi, biraz sonra neler yapacaklarnz hayal ederek ba baa akam yemekleri yemeyi, olu kaybolan bir anann acsn paylamay, bir dosta yardm etmenin hazzn, bakaldrmann görkemini, 'Tanmyorum sizin kurallarnz' diyen bakaldrnn insann içine dolan keyfini, aynada kendinize gülümsemeyi, sokakta bir çocuun ban okamay, bir kza göz krpmay unuttunuz siz, dans etmeyi, öfkelenmeyi, barlmas gerekenlere barmay unuttunuz. Ölmüyor, öldürülüyorsunuz. Yaamyor, süründürülüyorsunuz. Kendi kaderinin hâkimiyetini ele geçirmek için ölümün peinde koan sakat bir adamn gücü bile yok sizde. Birer zavall kazazedesiniz. Uradnz kazay bile unuttunuz, neydi kaza, nerede olmutu, hatrlamyorsunuz. Umursamyorsunuz da... Halbuki, yaamak isteseydiniz, yaanacak ne müthi bir hayat vard; ne maceralar, ne zevkler, ne heyecanlar, sizi ölürken bile gülümsetecek ne hazlar... Ama siz yaamyorsunuz. Çünkü hayatnz bir emir beklemekle geçiyor, yaamnz için sanki birilerinin size 'imdi yaa' diye emretmesi gerekiyor ama, onlar size sadece 'imdi öl' diye emrediyor ya da 'imdi sürün' diye. Urunda ölünecek bir hayatnz yok... Yaanacak bir hayatnz da... Bu sofradan siz aç kalkacaksnz ama kabahat sofray kuranda deil, sizde elinizi uzatacak güç olmamasnda. EN BÜYÜK GÜNAH Dindar deilsem de dini bilmiyor da deilim, belki bir tekke eyhinin torunu olmamdan, belki de karmakark akan bir aile nehrinin sulan altnda hep tütsü kokulu bir nabz gibi vurup duran bir inanç damarnn
  • 19. bulunmasndan, dine ve dindarlara yakn büyüdüm; belki inanmadm ama hrçnl kendine süs bellemi gençlik dönemleri dnda, inançl insanlarla da itimedim, gerçek dindarlarla aramda her zaman zorlamasz bir dostluk, dürüstlüün ve hogörünün deerini bilen karlkl bir sevgi oldu. Düüncenin ve her eyin ardn merak eden kukuculuun çekiciliinden kendimi alamasam da, inananlarn o derin ve güvenli sükûnetinde her zaman imrenilecek bir huzur buldum; insanlarn çaresiz aclarla hrpaland anlarda bir büyük güce snmann, tevekkülün verdii dayanma gücüne gpta ettim. Beni kendilerince en doru yol olan inanç yoluna çekmek isteyen, bana cennetin kaplarn göstermeye uraan dindar dostlarm oldu ama bunu benim srtmdan kendilerine biraz daha sevap yazmak için deil, bir 'fani'ye yardm etmekten vazgeçemedikleri için yaptlar. Benim inanmadma onlar inand için ben onlar küçümsemedim, onlarn inandna ben inanmadm için onlar beni ayplamadlar. Onlar sevdim, inançlarn, hogörülerini, dürüstlüklerini, tevazulann, tevekküllerini sevdim. Bugünse dinin temsilcileri olarak ortaya çktklarn ilan eden insanlar gördükçe, gerçek dindarlar adna utanç duyuyorum. Beni utandran; nefsine sahip çkamayan eyhlerin kalabalkta günah dediine sszlkta arszlkla saldran sahtekârl, Allah sevgisini oya tahvil etmeye çalan politikaclarn ikiyüzlülüü, kendine yardm edecek bir el arayanlara, o eli avuç avuç altn karl uzatan dolandrclarn açgözlülüü deil. Asl büyük günah bu deil bence. Büyük günah, bir zamanlar baz solcularn Marx'i, imdilerde bütün 'vatanseverlerin' vatan, kendilerini biraz daha büyük ve dier insanlardan daha farkl göstermek için ayaklarnn altna alp, kendilerine basamak yapmalar gibi imdi dincilerin de kendi dinlerini ayaklar altna almas; kendi inançlarn, kendilerini dier insanlardan daha önemli gösterebilmek için kullanmalar, inançlaryla böbürlenmeleri, inanc bir gösterie çevirmeleri. Dindarlk, bir büyük kudret karsnda kendi güçsüzlüünü kabul etmeyi, o büyük kudret dndaki her insann eit olduunu içine sindirmeyi, bir büyük kudret karsnda güçsüzlüünü tevekkülle srtlayp tevazünün snrlarn amamay gerektirirken, bunlar Allah'n adndan kendilerine pay çkartyorlar. nançlar onlar mütevaz deil tam aksine gururlu yapyor. nançlarn bir süs gibi boyunlarna takp bununla övünüyorlar, Allah'la kendi aralarndaki ilikiyi, insanlarla aralarndaki ilikilerinde kullanyorlar. nanç, onlarn 'nefsini' terbiye etmiyor, aksine onlarn 'nefsi' bu inançla oburlayor. Kendi inançlarnn gerektirdii gibi 'ödülü' Allah'tan deil dier insanlardan bekliyorlar. 'Öteki dünya' çoktan çkm akllarndan, akllar tümüyle 'bu dünyada' ama bir 'mümin' olduklarn iddia ederek dier insanlar küçümseyip bundan da dünyevi bir tatmin salyorlar. Bizim gibi inançszlar, hayatn bütün mihnetiy-le, yok olmann çaresizliiyle, sevdiini bir sonsuzlukta yitirmenin kederiyle, hiçbir güce snmadan, hiçbir güçte çare aramayarak tek bana bouurken, onlar hem bütün çaresizliklerinin strabm Allah'a yüklüyorlar hem de cennetin kaplarnn kendileri için açk olduunu iddia edip en büyük 'küfrün' içine batyorlar. Dinciler tevazuyu, tevekkülü çoktan unuttular. 'Ey müminler,' dememiz gerekiyor, 'siz söyleyin, tevazu olmadan din olur mu?' nancnzla bu kadar böbürlenmeye utanmyor musunuz? PAUTUS nsanlardan cesur olmalarn bekleme hakkna sahip deiliz elbet; ölüm kapy çaldnda herkes o kapdan kendince,
  • 20. bir bolua yürümenin iç ürper-tisiyle geçecektir. Bütün bir ömür, dehetiyle titrediimiz o an geldiinde korkmak herkesin hakkdr. Ama, daha önce o kapdan geçmeleri için baka insanlara emir verenlerin o kapdan bakalarndan farkl geçmeleri beklenir. kinci Dünya Sava'nda Almanlarla ibirlii yapan Fransz politikacs Lavalle, ölüme mahkûm olduunda idam mangasnn karsna bir Fransz bayrana sarnarak çkm, tüfekler patlamadan önce 'Vive la France' diye barm ve bir hain olarak damgaland hayattan cesur bir adam olarak ayrlmay baarmt. Bir darbeyle devrildikten sonra Yassada'da ölüme mahkûm edilen Fatin Rütü Zorlu, mahkeme salonundan ayrlmadan önce sank kalabalnn oturduu sralarn arka tarafna doru yürümü ve beraat etmi iki milletvekilini ellerini skarak kutlamt. Ayn mahkemede, seksen yandaki Celal Bayar, 'idam' kararn duyduunda kulandaki kulakl çkarp kenara brakmakla yetinmiti. Deniz Gezmi, hiç kimseyi öldürmedii, kimseye ölüm emri vermedii halde, genç yanda daraa-cna bir efsane gibi yürümütü. Yakalandktan sonra bir da köyündeki bo ilkokulda tek kurunla vurularak öldürülen Che Gue-vara'nn yalvaran bir sözünü duymamt hiç kimse. rlanda Kurtulu Ordusu'nun üyelerinden Bobby Sands'le arkadalar, kendilerine dayatlan hapishane kurallarna kar çkarak, açlk grevinde, tükenilerini anbean acyla hissederek ölmülerdi. Fransz htilali'nin liderlerinden Danton, ban giyotin bçana uzatmadan önce celladna, 'Bu kafay halka göster, bunu hak ediyor!' demiti. Kapsnda sorgusuz sualsiz adam aslan stiklal Mahkemeleri'nin payeleriyle böbürlenen hâkimlere, Hüseyin Cahit, 'Bu mahkemede sizin gibi yargç olmaktansa benim gibi sank olmay tercih ederim!' diye meydan okumutu. ttihatçlarn en kyc silahorlarndan Yakup Cemil, Enver Paa'yla görü ayrlna dütükten sonra kuruna dizilmeye mahkûm olduunda, kendisini öldürmeye götüren askerlere yolda bir karpuzcunun arabasn durdurup karpuz ikram etmiti. ili'nin Marksist cumhurbakan Ailende, faist cuntaclar bakanlk sarayn bombalarken teslim olmay reddedip elinde silahyla ölmütü. Milyonlarca insann ölümünün sorumluluunu tayan Hitler bile, kendi ölümünü bakalarna brakmam, yakalanacam anlaynca kafasna bir kurun skmt. Tarih boyunca, her görüten, her rktan, her milletten birçok lider öldürüldü. Birçou, kendi emirleriyle ölmü insanlara ve onlarn yaknlarna son borçlarn ödeyerek, onlara hiç olmazsa övünebilecekleri bir an brakt. Kendileri yüzünden ölen taraftarlarn da, dümanlarn da utandrmadlar. Dostlar onlar için üzüldü, dümanlar açkça söylemese de sayg duydu. Bir Yunan kral, bir sohbette, 'Akl m önemlidir, yiitlik mi?' diye soran danmanlarna, 'Herkes akll olsayd yiitlie ne gerek kalrd!' demiti. Herkes akll deil, o yüzden tarih yiitliklerle dolu. Bütün savalarn, kymlarn, ölümlerin, idamlarn birilerinin aklszlndan kaynaklandna inananlardanm; bu aklszl paylamamaya, alk-lamamaya, bir parças olmamaya urarm ama hepimiz kaçnlmaz olarak bu aklszln parças haline geliriz, bu aklszlklar bizim de hayatmz, tarihimizi, geleceimizi biz istemesek de etkiler. nsanolunun akl bulma yolundaki uzun macerasnda aklszlklar her yerde kan izleri brakrken elbette bizim de
  • 21. üzerimize bular; böyle zamanlarda adaletle intikam duygusu birbirine karr, adalet adna ilendii söylenen birçok cinayetin altndan intikam istei çkar; yiitlie kar akl, intikama kar adaleti destekleyenlerin sesleri tarihin dalgalarnn kabard sralarda duyulmaz olur. Akl yiitlie ye tutsak, cesarete ihtiyaç duyulmayan bir dünya özlesek de ortak bir aklszln parças, hatta önderi olmu insanlardan 'iin gereini' yapmalarn, öldürdükleri ve ölüme gönderdikleri insanlar utandrmamak, onca ölümü hiç olmazsa anlamsz klmamak için cesaret göstermelerini bekleriz. Hayat bir yiitlik imtihanna çevirenler, bakalarndan yiitlik isteyenler, bakalarna kaplarn ölüme açmalar için emir verenler, ölüm bir gün kendi kaplarn çaldnda en azndan kendileri yüzünden ölenler kadar cesur durmak zorundadr. Ne yazk ki, hâlâ, kalemin hayattan çok ölüme dokunmak zorunda kald bir çada ve ölümün yüceltildii bir diyarda yaayp yaz yazyoruz; hayatmza ölüm sokan, ölümü kutsayan, ölüm emri veren herkesten, kaybolan hayatlarmz ve gölgelerini ömür boyu tayacamz ölüler adna bir yiitlik, vakur bir duru bekleme hakkna sahibiz. Bunca genç insan öldü. Ölüm emri verenlerin aksine, onlarn hiçbirini dierinden ayrmam, onlar bu ülkenin yallarnn aklszlklar öldürdü. Onlara hayat deil de ölümü sunanlar, babalan yandaki insanlard. O çocuklar yaatamamann ortak utancn hepimiz tayoruz. Bu utanca, korkakln zavalllyla intikamc-ln insafszln görmenin utanc da ekleniyor. Bizim aklszlmz çocuklarmz cesur olmak zorunda brakt. Korkumuz kendilerine yiit olmaktan baka çare brakmadmz o binlerce çocuun ölümünü an-lamszl atryor. Pautus'un hikâyesini bir kere daha hatrlamak zorunda kalyoruz. Romal bir komutand Pautus, bir ayaklanma düzenledi. Yakaland. dama mahkûm oldu. Soylu olduu için Roma geleneklerine göre kendi hayatn kendi elleriyle alma hakk tannd; bir odaya sokup yanna bir hançer braktlar. Annesi, babas, kars, yaknlar, dostlar kapda yere yklan vücudun düüünü duymak için kederle bekliyor ama kendini bçaklayan Pautus'un düen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüre-meyen adamn ayak seslerini duyuyorlard. Sessiz bir utanç hepsini sarmt. Sonunda bu utanca dayanamayan kars hiç kimseye bir ey söylemeden kapy açp içeri girdi, masann üstünde duran hançeri alp kendi karnna saplad, sonra çkard hançeri kocasna uzatt. — Pautus, bak acmyor. Pautus'lara bir kadn gerekiyor, cesur bir kadn, onlann dokunmaya korktuu hançeri alp karnna saplayacak bir kadn. 'Bak acmyor' diyecek bir kadn. ORALARDA, GECELER. Oralara, gece, aniden, saldrr gibi gelir. Tek tük, ürkek lambalar karanl aydnlata-maz, korkunun titrekliiyle boynu bükük ezilirler simsiyah gecenin altnda.
  • 22. Uzaktan uzaa köpek havlamalar duyulur. Gece, korkunç bir el gibi dolar kimsesiz kasabalarn, sahipsiz köylülerin üstünde. Ve, birden, birini yakalayp çekiverir ölümün koynuna. Sabahleyin, atlarla alayan kadnlar, yüzleri sararm erkekler görürsünüz. Anlarsnz ki, giden kurban onlann sevdiklerinden biridir. Kimse ölenlerin hesabm sormaz. Hiç kimse aldrmaz oralarda ölenlere. Büyük ehirler, prltl klaryla bencil ve ilgisizdirler. Ölenler, onlann sevdikleri deildir ve oralarda ölenleri sevmez büyük ehirler. Sakallar uzam, avurtlar çökük bir delikanl ya da kaln byklarna ak dümü bir erkek, gecenin karanlnda, bir srtlan sürüsünün hücumuna uram bir ceylan gibi parçalanp, yok edilmitir. Ölüm, oralarda, sizin bildiiniz ölümlere benzemez. Ald insann, cansz bedenini bile vermez geriye, sevdiklerinin ölüsüne bile dokunamaz oradaki insanlar, ölüleri yok olur. Geceler, oralarda, aniden saldrr gibi gelir. Ve, baz geceler, baz erkekler evlerine dönmezler. Geçenlerde Silopi'de olduu gibi, jandarma karargâhna girerken son kez görüldükten sonra bir meçhulün içinde kaybolur giderler. Kimse sormaz onlarn hesabn. Kadnlar atlar yakar, babalarn yüzü sararr, sessizce sigara içerler. Onlar sahipsizdir. Ikl ehirlerin deil, karanlk mezralarn çocuklardr. Ve, büyük ehirle, yüzlerinde ifadesiz bir bakla, atarlar o çocuklar ölümün karanlna, aldrmazlar. Gecelerin karanlklarnda kaybolanlarn, gece çöktüünde evlerine dönemeyenlerin, bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez görülüp bir daha sevdiklerinin sesine cevap veremeyenlerin bir insan olduunu büyük ehirler fark etmez bile. Bir insann, bir annenin, bir sevgilinin, sevdiini bir meçhule kaptrmasnn nasl bir ac olduunu, bunun hesabn soramamann bile nasl bir çaresizlik olduunu düünmezler. Onlarn sevdikleri emniyettedir çünkü. Onlann çocuklar, kocalar, babalar geceleri evlerinde güvenle uyur. Onlar, geceleri, acaba sevdiim bu akam geri dönmeyecek mi diye korkuyla beklemezler. Küçük sevgileri vardr büyük ehirlerin. Yalnzca kendi çocuklarn, kendi kocalarn, kendi babalarn severler. Sevgilerinin snr orada tükenir. Anneleri, onlar, 'sen kanma çocuum böyle ilere' diye büyütmütür, onlar karmazlar böyle ilere. Ölenler, gecenin karanlnda kaybolanlar, bakalarnn sevdiidir, onlarla hiç ilgilenmezler. Silopi'de iki genç, bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez görüldükten sonra kay-bolduysa, kaybolanlarn son çl büyük ehirlerden duyulmaz. O çlk, ehirlerin büyük bulvarlarm dolamaz. Karanln içinde erir gider o çlklar. Anneleri at yakar yalnzca, babalan sararm yüzleriyle sigara içer.
  • 23. O kaybolanlar benim de çocuum olabilirdi diye düünmez büyük ehirlerde yaayanlar. Büyük ehirlerin caddeleri, o ehirlerin vicdan-larndan daha genitir. O kl ehirlerin vicdannda, ölen Kürt çocuklarnn acsna bir yer bulunmaz. Kaybolanlar, karanlk mezralarda, ksz kasabalarda domu, korkunç gecelerde kaybolmulardr. Gecelerin nasl korkunç olduunu bilmez büyük ehirde yaayanlar. Bilmek de istemezler. Eski Roma imparatorlar gibi, kllar bile kprdamadan atarlar o çocuklar gecenin ve ölümün karanlna. Dönüp de bakmazlar. Oralarda, gece aniden bir düman gibi saldrr. Tek tük klar korkuyla titrer. Köpekler havlar uzaktan uzaa. Çocuklar kaybolur oralarda. Çocuklar ölür. Ölü bedenleri bile bulunmaz. Her gece, kadnlar, sevdikleri biri bir daha görünmemek üzere kaybolacak diye korkar. Ve birileri, bir daha dönmemek üzere kaybolur. Silopi'de iki genç bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez göründükten sonra kayboldu. Bir meçhulün içinde yok oldular. Artk kimse onlara bir daha seslenmeyecek, kimse onlarn adm barmayacak. Onlar için alayan birileri varsa, klan solmu bir kasaba evinde sessizce alayacak. Büyük ehirler duymayacak o alayan kadnlar. Kimse o çocuklar merak etmeyecek. Korkanm o çocuklar bir daha hiç görünmeye-cek. Ve, siz büyük ehirlerde yaayanlar, o çocuklar hiç merak etmeyeceksiniz. Sevdiiniz birinin birden ortadan kaybolmasnn ve bunun hesabnn sorulmamasnn nasl bir ey olduunu hiç düünmeyeceksiniz. Sadece, bir an sevdiiniz birinin, bir gece eve dönmediini, izinin bile belli olmadm, ölümünden bile emin olamadnz, bir belirsizliin içinde çaresiz ve sahipsiz kaldnz hayal edin. Bir an, hayal edin bu korkunç kâbusu. Bunu oralarda hep yayorlar. ki çocuk daha kayboldu. ki çocuk daha eksildi hayattan. Bu eksiklii hissetmiyorsunuz ama iki insan eksik artk hayatnz. O küçük hayatnz eksilip durmakta. Oralara gece aniden, bir düman gibi geliyor. Ve her gece, hiç fark etmeseniz de, hepimizin hayat eksilip duruyor. ARTO imeklerle yrtlan kül rengi gecenin yamurlarndan geçip girdiim karanlk salonda yanan tek spotun yalnz altnda, gözleri bizim görmediimiz bir baka yerin esrarna dalma benzeyen, siyahlar giyinmi bir adam, sarn lüleleri yüzüne dökülmü güzel bir kadnn tuttuu mikrofona bir at söylüyordu. Günter Grass'n hiç büyümeyen çocuk kahramannn bütün katedrallerin pencerelerini parçalayan tiz sesinden
  • 24. en pes perdelere dalga dalga yükselip alçalan, erguvan rengi bir erkek sesi, müziini ve sözlerini o anda ruhunda dolaan karmaadan yaratt at yakyordu. At, 'Hepimiz insanz' diye balyordu, 'ben Er-meni'ysem sizden farkl deilim'. Sonra Türkçe'den Ermenice'ye dönüyordu at. 'Onno ahbar Onno ahbar' diye haykrarak, bir uçak kazasnda kaybolan aabeye ulamaya çabalyor, ulaamamann bütün çaresizliini sesine ve bizim anlamadmz ama hissettiimiz sözlerine döküyordu. Karanlk salondaki ta kesilmi kalabalk, mikrofonu tutan ve yüzünü saklamaya çalan Sezen Aksu'yla birlikte 'Onno ahbar'a söylenen Ermenice ata alyordu; abisini sonsuza uçurmu küçük kardein 'sen duvarn arkasndasn, ben duvarn arkasn görüyorum' diyen sözleriyle birlikte bütün insanlar 'duvarn' arkasna geçiyor, dilini, dinini, rkn duvarn berisinde brakyordu. O at dinlerken hepimiz Ermeni'ydik. Küçük uçayla uçup giden 'Onno' hepimizin 'ahbar'yd. Ölümün örsüyle biçimlenmi çile, Onno'nun arkasna geçtii duvarla birlikte bütün duvarlar ykyordu. Sadece bir çlk kalyordu dinleyenlerin ruhunda: 'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar'! O, boluktan bakan siyahlar giyinmi küçük kardein abisine yakt ata, 'Hepimiz insanz, ben Ermeni'ysem sizden farkl deilim' diye balamasnn anlamn, Onno ahbar'a duyulan ac içinde dinlerken pek kavramam, öyle bir duyup geçmitik. Genç kuan parlak kalemlerinden Nebil Öz-gentürk ise, gidip o cümleyi yakalamt. Arto Tunç'-la yapt konumada, bir atn niye öyle baladnn bütün ipuçlan vard. Floryal Ermeni Arto askere gittiinde, bir binba adn sormu. — Arto komutanm, demi. Binba bu ismi beenmemi. — Ordu komutan böyle isimleri sevmez, o yüzden senin adn Arif olacak. Arto itiraz etmi: — Komutanm, babamn koyduu ad nasl deitirebilirim. Ve yedi ay binbadan dayak yemi adn deitirmedii için. O dayaklara sessizce katlanrken, bir gün bir astsubay 'Ben sizin gibilere ne yaplacan bilirim!' deyince artk dayanamam, alayarak barmaya balam: — Kim bizim gibiler, kime ne yaptm ben, Allah'n yannda elime dürbün vermediler ki hangi milletten olaym diye, öyle bir ans hiçbirimizde yok. sminden dolay dayak yiyen, dininden dolay aalanan bu Ermeni çocuuna baka subaylar sahip çkp kurtarmlar. Ama belli ki yaralanm, askerden sonra ayrlp gitmi doduu topraklardan, New York'a yerlemi, dünyann en ünlü müzisyenlerine elik edip kendine parlak bir yer edinmi. Aradan geçen bunca zamana ramen, abisinin ölümüne duyduu acyla bir at yaktnda, belli ki derinlerde iz brakm bütün aclar ortaya çkm, onun için yamurlu bir stanbul gecesinde bir ölüme yaklan at, 'Hepimiz insanz, ben Ermeni'ysem sizden farkl deilim' diye balam. Onun için giydii siyah tiörtün üzerine 'ne mutlu insanm diyene' diye yazm. Gençlii bizim bilmediimiz kederlerle örselenmi o Ermeni çocuunun, ölüm vurgununu yiyen sesinden yaylan atn karanlk bir salonda dinledikten sonra kül rengi yamurlarn altna çkanlar, bütün duvarlarn, o gece ölüme haykran bir erkek sesiyle ykldn ruhlarnda duydular. Hayatlar boyunca unutmayacaklar Ermenice bir çlk kald içlerinde: 'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar...'
  • 25. NEREDE? Bilemiyorum hangi sebepten, ya son aylarda insafszca hrpalanm, uykusuz braklm, neredeyse dümanca bir inatla çaltrlm vücudumun 'artk bana rahat ver' uyarlarn tayan tuhaf bir hastaln ateli nöbetleri arasnda sarslmaktan ya da gözümü her açtmda gördüüm acayipliklerden, aklma garip garip sorular taklyor. 'Biz nerede koptuk bu dünyadan?' diye soruyorum mesela. Bu diyarlarda yaayan insanlar, tarihin hangi noktasnda, baka topraklardaki gelimekte olan kalabalklardan ayrlp bugün sonuna yaklatmz görülen o zavall maceraya yuvarland. eyh Bedrettin'i astmzda m, Piri Reis'i öldürdüümüzde mi, Nefi'yi bodurduumuzda m, Alevilerimizi klçtan geçirdiimizde mi? Nerede ayrld yollarmz? Matbaay reddettiimizde mi? Kendi Protestanlanmz yaratamadmzda m? Akdeniz'de korsanlk yapmak dnda denizcilikle hiç ilgilenmediimizde mi? Çounluu, bugün bizim olan topraklarda yaam eski Yunan filozoflarn kendi kültürümüzün bir parças saymamaya kesin karar verdiimizde mi? Müslümanl kabul ettiimizde, dinin yalnzca ibadetten ibaret olmayan bir ahlaki bütün olduunu görmezden geldiimizde mi? Yavuz Sultan Selim, 'hilafeti' siyasi bir makam olarak buraya ithal ettiinde mi? airleri yalnzca saraydan geçinmeye mecbur braktmzda m? Biz nerede, tarihin hangi noktasnda koptuk dünyadan da bu hallere geldik? Tarihin bir yerinde koptuk biz dier insanlardan. Ayr ayr yollardan yürümeye baladk. Onlar rönesanslar, reformlar, Protestanlar, matbaalar, Cervantes'leri, Moliere'leri, Shakespea-re'leri, Goethe'leri, Spinoza'lar, Kant'lar, Descar-tes'lar, buharl makineleri ile bir baka kadere yürüdüler. Biz felsefesiz, romansz, tiyatrosuz, senfonisiz, matbaasz, muhalefetsiz bir çürümenin içinde kaldk. Aramzdaki mesafe gittikçe açld. Ve, biz bamza her gelenden, kendimizden baka birini, kaderi, talihi, dümanlar, hainleri sorumlu tuttuk. imdi öyle bir noktaya geldik ki artk suçlayacak kimse kalmad. Demirta Ceyhun'un Ah u Karabykl Türkler kitabnda harikulade bir ekilde anlatt gibi, göçebelii ruhumuzdan hiç çkaramadmz ve hiçbir topra kendimize ait görmediimiz için kendi ülkemizi de elbirliiyle fütursuzca soyduumuz imdi sarsc bir ekilde yüzümüze çarpyor. Ama biz, felsefeyi, sanat, bilimi reddeden bir hrszlar kalabal haline ne zaman geldik, tarihin hangi noktasnda koptuk dierlerinden? Bugün gelimi dediimiz o ülkelerin geçmilerinin de kan ve keder dolu olduunu, onlarn da çeitli rezilliklerden geçtiini biliyoruz, onlar nasl bundan kurtuldu da biz kurtulamadk? Onlar ne kurtard? Onlarda olup da bizde olmayan ne? Mesela felsefe onlarda var, bizde yok. Onlar Platon'u, Aristo'yu kendi kültürlerine katm, biz burnumuzun dibinde yaam olan bu filozoflar reddetmiiz. Niye?
  • 26. Ve felsefeyi reddetmeye nasl karar vermiiz? Mesela tiyatro onlarda var, bizde yok. Onlar Antik Yunan Tiyatrosu'nu kendi kültürlerine alm. Biz almamz. Niye? Ve ne zaman karar verdik buna? Mesela edebiyat onlarda var, bizde yok. Homeros'u onlar kendilerinden saym, biz saymamz. Neden? Eer din farkndan dersek o zaman dini çok önemsediimiz çkar ortaya. Dini bu kadar önemsiyorsak nasl oluyor da dinin 'haram kazanç' kavramna hiç aldrmadan birbirimizi soymuuz, nasl oldu da ahlaken böylesine çökmüüz. Sadece sanat konularnda Müslüman ve yolsuzluk, hrszlk konularnda tümden dinsiz miyiz? Eer böyleyse dinle ilikimiz biraz tuhaf deil mi? Biz ne zaman dinle ilikimizi bu kadar yüzeysel, hatta biraz sahtekârca bir anlaya oturtmuuz? Ve niye böyle yapmz? imdi felsefesiz, sanatsz, bilimsiz, herkesin 'hak ettiinden daha fazlasn kapmaya' urat bir köylü toplumu olduumuz gerçei artk reddedilmez bir biçimde karmza çktnda, niye bunun nedenini merak etmiyoruz? Niye biz dünyann yabancsyz? Nerede ayrldk biz dünyadan? Tarihin hangi noktasnda koptuk? Ve, imdi biz böylesine çoraklam bir toplum olarak ne yapacaz? Kendimizin gerçek durumunu açkça görmek acaba yeni bir balangç olabilir mi? Kendi gerçeklerimizi kabul edebilecek miyiz? Hrpalayc bir hastalk ve ateli nöbetler arasnda aklma buna benzer birçok soru üüüyor. Belki hastalk bana böyle sorular sorduruyor. Ama, belki de hastalktan, bir baka soru daha aklma taklyor. Benden daha hasta ve atei daha yüksek gözüken bu toplum niye sorular sormuyor kendine, soru sormak için ateinin daha ne kadar yükselmesini bekliyor? Ben imdi antibiyotiklerimi ve novalginimi alacam, biraz da B vitamini. Atele titrerken yeni sorular aklma gelecek, manasz sorular. Ve, bu toplum niye kendine sorular sormuyor, diye soracam. Biliyorum, bütün bunlar hastalktan. Ateim dütüünde, eminim ben de bu sorulan, sizin gibi, unutacam. PYANOYA ÇV ÇAKMAK On bir-on iki yanda falandm; babam Milliyet gazetesinin en genç yazaryd, Refi Cevat Ulunay da en yal yazar; arada bir babam bizi gazeteye götürdüünde onun bu yal oda komusunu görür, imdi her biri birer ünlü gazeteci olan o zamann genç spor muhabirleriyle akalamalarn dinlerdim. Bir gün Ulunay, Kartal'n ilerisindeki çiftliinde yazar dostlarna bir kuzu çevirme partisi yapmaya karar verdi, babam Mehmet'le beni de götürdü. Ulunay'n tren istasyonuna gidip gelirken bindii eei, çiftliin giriine balanm iri kangal köpekleri, ahrndaki
  • 27. besili inekleriyle çiftlik bana masal âlemi gibi gözükmütü; bir yanda atein üstünde kuzular çevrilirken, ben de ömrü hayatmda binek arac olarak eek kullanan tek gazete yazan olarak gördüüm Ulunay'm çiftliinde, her eye aarak dolatm. Ercüment Behzat, Doan Nadi, konuklarn arasndan hatrladm bir-iki isimdi. Doan Nadi, bu kuzularn asla pimeyeceini söylüyordu, gerçekten de kuzular bir türlü pimi-yordu. Sonra ak saçl bir adamla karlatk. Babam ona, — Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat, dedi. Babamn, büyük bir sayg ve sevgiyle davrand bu yal adama niye böyle dediini anlamamtm ama o laf aklma takld; sonra o yal adam da gemiyle sürgüne giderken nasl Karadeniz'de frtna çkmasn beklediklerini, frtna patlaynca ayaklanmaya hazrlandklarn ama frtnann çkmadn anlatt. Bahçeye kurulmu masalara büyük kayk tabaklar içinde kzarm kuzular koyduklarnda ise Doan Nadi hakl çkt, kuzular iyi pimemiti. Dönüte babama, o ak saçl adamn kim olduunu sordum. — Refik Halid, dedi. — Peki, piyanoya çivi çakmak, ne demek? Babam, Refik Halid'in bir hikâyesinde bunu yazdn söyleyip hikâyeyi anlatt. Ertesi gün Refik Halid'in kütüphanedeki bütün kitaplarn indirip, o hikâyeyi buldum. Eyalarna haciz konan bir adamn evine haciz memurlar gelip evdeki eyalar mühürlüyorlard ama bu ii neredeyse barbarca bir kzgnlkla, nereden kaynakland belli olmayan nedensiz bir nefretle yapyorlar, üstüne bir leylek resmi ilenmi bir eski zaman paravann alp tam leylein gagasnn üstüne krmz balmumundan mührü yaptryorlar, siyah bir kuu gibi duran kuyruklu piyanoya çivi çakyorlard. Çocuk aklm, bu dümanl, güzel olan her eye duyulan bu kzgnl, bu manasz nefreti, eline geçen bir gücü böylesine vahice kullanmay kavrayamamt. Yaadkça, o hikâyede ne anlatldn daha iyi anladm. Burada baz insanlarn, düünceye, sanata, yaratlm her güzellie nasl düman olduklarn, güçlerini nasl kötüye kullandklarn gördüm. Düüncesini açklayan insanlar hapislere attklarnda bunun nedenini biliyorum artk. Toplatlan kitaplarn, açlan mahkemelerin, krlan heykellerin, yasaklanan resimlerin, yaanan bütün bu saçmalklarn köklerinin nerelere uzandn, kimliksiz birtakm insanlarn devletin gücünü arkalarna alp kendi insanlarna nasl dümanlk yaptklarn yasaya yasaya örendim. Bütün bu kötülükleri yapanlar, arkalarnda en küçük bir iz bile brakmadan, su sinekleri gibi kayboluyorlar hayattan. Geride, gagalarna krmz balmumundan damga vurulmu leylek resimleri, çivilerle delik deik edilmi piyanolar, perian edilmi hayatlar kalyor. Ve on bir yanda duyduum o anlalmaz cümle, imdi apaçk bir hayat gerçei olarak çnlyor içimde: — Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat. K. Her sabah yeni bir suçlu bularak uyanyoruz uykularmzdan. Onlann suçlu olduuna inanyoruz, çünkü bize onlarn 'suçlu' olduu söyleniyor. Kafka'nn yazd romanlar okur gibi yayoruz.
  • 28. Kafka'nn roman kahraman Joseph K. bir sabah uyandnda evine gelen iki adam onun 'suçlandn' söyler ama neyle suçlandn söylemez. Joseph K'nn suçluluu iki adamn onun 'suçlu' olduunu söylemesiyle balar. K.'nn neyle suçland belli deildir ama daha da önemlisi onu kimin suçlad da belli deildir. Bir zamanlar Avrupa'nn bütün simyaclarnn, onlara ayrlm bir mahalledeki birbirine yapm bask evlerde, kükürt dumanlar arasnda bakrdan altn yapmaya çalt; cinayet hikayeleriyle, öldürülmü kadnlarla, ba kesilmi tüccarlarla, hortlaklarla dolu bir geçmie sahiplik eden; dar sokaklarla sivri kuleli evlerle örülmü, klan gri bir gökyüzüyle kapl bir ehirde, Çek bir babayla Alman Yahudisi bir anneden doan Kafka, ne tam bir Çek, ne tam bir Alman, ne de tam bir Yahudi olamadan, bütün hayat, doduu ehir gibi karmakark, dar sokaklarla ve çkmazlarla dolu görerek yaad. Kafka da, hemen hemen bütün yazarlar gibi, inanlmaz bir vicdan azab çekiyordu; günlükleri, 'korkunç ba arlar' ve 'yeteri kadar yazamamann' açlaryla doludur; hiçbir yazarn günlüünde bu kadar çok 'ba ars'ndan yaknldn, 'Yazmak için iten izin aldm ama üç günü yine yazamadan geçirdim' türünden ikâyetlerin bunca sk tekrarlandn okumadm söyleyebilirim. Dalmaya hazrlanan bir imparatorluun neredeyse hiç kimsenin sahip olmad bir ehrinde, bunaltc bir bürokrasinin çarklar arasnda bir memur olarak yaamak zorunda kalan, kadnlarla ilikilerini tam düzenleyemeyen, genelevin önünden 'sevgilinin evinin önünden' geçer gibi geçen, çok genç yata verem olan bir yazarn bize brakt romanlar, bugün Kafka'nn yaad yerlerden çok uzakta, o kültüre çok yabanc bir kültürde yaayan bizlerin hayatlann anlatyor. Kafka iki büyük romannda, ato ile Dava'da kahramanna ayn ad vermiti: Joseph K. Soyad bile olmayan bir adam. Soyad hemen silinecek gibi gözüken tek harfe indirilmi bir adam. Bu tek harfli insann maceralarnn anlatld romanlar birer karabasana çeviren, bence, bu romanlarda gizli iktidarn sahiplerinin asla görülmemesi, onlara asla ulalamamasyd. .ato romannda, bütün köyün efendisi olan kiilerin oturduu atoya ulamak, o insanlar görmek mümkün deildir, yalnzca onlar temsilen köyde dolap herkesi gözetleyen iki adam vardr. Dava'da ise, K.'y suçlayan asl otorite hiç gözükmez, burada da o otorite adna hareket eden iki kii çkar karmza. Otoritenin ve gücün kayna görünmezliinde-dir. ktidarn gerçek sahipleri, her türlü insani ilikinin, eletirinin, suçlanmann dndadr; onlar istedikleri zaman adamlaryla size ulaabilir, sizi aalayabilir, sizi suçlayabilir, sizi tutuklatabilir, hatta Dava romannn sonunda olduu gibi sizi öldürtebi-lir ama, siz onlara ulaamazsnz. ktidarn en korkunç biçimi, görünmeyen insanlarn elinde olandr. Onlar sizi görür, siz onlan göremezsiniz. Onlar hakknda fikir yürütmeniz, onlara direnmeniz, bakaldrmanz mümkün deildir. Aynen bizim hayatmzda olduu gibi, asl efendiler derinlere sakldr, ortada gözükenler onlarn temsilcileri, uaklar, emirerleri, cellatlardr. Hayatmz keskin bir inançla korkunç bir üpheciliin üzerine kurmamzdr bu karabasan var eden sr; atodakilerin kudretine, söylediklerinin doruluuna körü körüne inanr, kendimizden ve atonun dndaki herkesten dehetle kukulanrz. Suçlular görünmeyen iktidar sahipleri tarafndan suçlandklar için suçludur; suçlu olmak için suçlanmak yeter.
  • 29. Birisi suçlandnda onun suçluluuna hep birlikte inanrz, hatta suçlanan bile, hiçbir suçu olmadn düünse de sonunda kendinden kukuya düer, ar ar kendi suçluluuna inanr, sonunda bu karabasandan kurtulmak için kendi ölümüne yürür; görünmeyen bir iktidarn tutsakln kabul edenler için yok olmak belki de tek kurtulu yoludur. ktidarn ortada dolaan adamlar atodakilerin kudretini ve bizim korkumuzu besleyerek büyütür. Bizi yok eden atonun gücü deildir; bizi yok eden kendi güçsüzlüümüzdür. Hayatmzn üzerine kapanan basky öylesine korkunç klan, bir karabasana çeviren, bütün kurtulu yollarn kapatan, bizi çaresiz brakan bizim o basknn bir parças olmakta gösterdiimiz ölümcül ba eitir. Biri suçlandnda dierlerinin onun suçlu olduuna hemen inanmasdr. Hatta, kendilerine bir suçlu gösterilmesini istekle beklemeleridir. Biri suçlandnda bütün dostlar, tandklar, hatta Dava romannda olduu gibi akrabalar hemen suçlayanlarn yannda yer alr, bu suçlamadan kendilerine bir zarar gelip gelmeyeceini hesap ederler. Suçlanan terk edilir. Kimse korumaz onu. Kimse sahip çkmaz. Esas suçlularn atodakiler olabileceini aklmza bile getirmeyiz. Soyadlarmz hemen silinebilecek bir tek harfe indirgenmitir. Herhangi bir sabah bizim de kapmz çalnabilir, neyle suçlandmz söylenmeden biz de suçlanabiliriz ve biz, bizi suçlayanlara yaranmaya, yok olurken bile onlara kendimizi beendirmeye urarz. Bir suçlu bulunduuna, suçluyu saptama hakknn da yalnzca iktidarn görünmeyen sahiplerine ait olduuna olan inancmzdr bizi güçsüz klan. Her sabah yeni bir suçluyla uyanyoruz. Her sabah bir baka Joseph K.'nn resimleri var gazetelerde. atonun bulunduu tepenin eteklerindeki küçük köyde yayoruz, iktidann asl sahipleri asla gözükmüyor, her sabah kapmzn altndan bir suçlunun resmi atlyor ve onlann suçlu olduuna, suçlu olduklar söylendii için inanyoruz. Evlerimizden suçluyu parçalamak için çkyoruz, birbirimize 'Suçluymu' diyoruz, suçlunun öldürülmesini istiyoruz, efendilerimize suçlunun öldürülmesi için yalvaryoruz. Çünkü, suçlular suçlandklar için suçludur. Çünkü biz kaybolmakta olan bir memleketin sahipsiz ehirlerinde eski simyaclarn kükürt kokularn içimize çekerek yayor, görünmeyen efendilerin karanlk gücüne boyun eiyoruz. Çünkü biz Joseph K'yz. Soyadlarmz artk tek bir harf. Silinmeye hazr bekliyor. . GAL ALTINDA Türkiye büyük bir savaa girip yenilseydi, dümanlar ülkeyi igal etseydi nasl bir yaammz olurdu, yabanc bir gücün basks altnda nasl bir cehennem yaardk, neler yaparlard bize? Gazetecileri gözaltna aldrp polislere dövdüre dövdüre öldürtürler, sonra da o polisleri yargya vermekte ayak
  • 30. m sürterlerdi? Manisa'da on alt yandaki çocuklar toplayp ikenceye mi yatrrlard; küçük kzlar çrlçplak soyup meme uçlanna elektrik mi verirlerdi; çocuklarn ailelerini korkutur, olunu arayan babay da oluyla birlikte falakaya m yatrrlard? Ülkemizdeki iki bin köyü atee mi verirlerdi? Güneydou'dan, Orta Anadolu'dan milyonlarca insan göçe zorlayp kent varolannda aç biilaç, sefil yaamaya m mahkûm ederlerdi? Köylerinden sürdükleri insanlar çöplüklerde yiyecek arayacak hallere mi koyarlard? Köylüleri minibüslere doldurup alev alev yakarak m öldürürlerdi? Suçlu olduklarndan kukulandklar insanlarn evlerini gece yars basp hepsini sorgusuz sualsiz kuruna m dizerlerdi? Mahkemeleri devreden mi çkarrlard? Vergi diye bizden topladklar paralan, devlet bankalar araclyla kendi ibirlikçilerine mi datrlard? Emeklileri, maa kuyruklarnda ölecek hale mi sokarlard? Gazi mahallesinde olaylar kkrtp, sonra göstericileri sivil polislerine mi vurdururlard? Bir kurul oluturup, parlamentoyu bu kurulun hâkimiyetine mi sokarlard? Seçimle gelmi insanlar parlamentonun kapsnda tutuklatp hapislere mi attrrlard? Düüncelerini söyleyenleri özel mahkemeler kurup yarglayarak zindanlara m doldururlard? Türkiye'nin kaplarn bütün dünyaya kapamaya m urarlard? Vatandalarmza dk m yedirirlerdi? Hukukun geçerliliini yok mu ederlerdi? Haklarn isteyen memurlar bakentin göbeinde coplarlar myd? Türkiye'yi çad bir anayasayla yaamaya m zorlarlard? Holarna gitmeyen haberleri yazan gazetecileri korkutmaya m urarlard? Birinci Dünya Sava'ndan sonra olduu gibi imdi de kendi ibirlikçilerinden zenginler mi yaratrlard? Bütün paralarmz silah almna harcayp yatrmlar durdurarak, isizliin, sefaletin artmasna m sebep olurlard? Kitaplar toplayp yaktrrlar myd? Gizli cinayetler ileyecek özel örgütler mi kurdururlard? Hangi suçu ilerlerse ilesinler kendi memurlarnn yarglanmasn özel kanunlarla önlerler miydi? Sünnilerle Alevileri birbirlerine kar kkrtrlar myd? Hangi partilerin ülkeyi yöneteceine karar verip seçim sonuçlarna aldrmadan kendi istedikleri iktidar kompozisyonlarn oluturmak için alttan alta bask m yaparlard? Ülkenin baz kentlerine, kasabalarna, köylerine girmemizi mi yasaklarlard? Kendi ülkemizde bir yerden bir yere özgürce gidemez mi olurduk? Dümanlar ülkemizi igal edip halkmz bask altna alsa nasl yaardk, neler yaparlard bize, ne tür cehennemlerde yaatrlard insanlarmz? gal altnda yaarken biz ne yapardk peki? Alklar mydk igalcileri, korktuumuz için hayatmz ve onurumuzu satar mydk? Ne yapardk igal altnda? Ne yapardk? YOLUNU AYIRMAK
  • 31. Benim çocukluum biraz tuhaf geçti, on yamda sigaraya baladm, on birimde ilk sustalm aldm, on ikimde kerhaneye gittim, on üçümde Dosto-yevski'yi kefettim, on dördümde Tolstoy'u buldum, on beimde babam bana Marx' okudu, on altmda kalabalk bir davette babamla Joyce konusunda sk bir tartmaya girip ar bir entelektüel yenilgiye uradm. Bu tuhaf karm, bu garip kültürel melezlik hayatm boyunca da devam etti; bir yandan en baya zevklerden tat alrken bir yandan da insanolunun en incelmi beyinlerinin ürünlerinden daarcma bir eyler aktarmaktan holandm. Neredeyse birbirine hiç benzemeyen iki hayatm oldu. Serserilikte dalmaya yatkn, süfli zevklere dükün tabiatmn bana kaçnlmaz bir kader gibi hazrlad bir yok olutan kadnlarla kitaplar çkard beni. Kadnlar bana zevki, zarafeti, incelii gösterdi; bugün eer sahip olabildiim herhangi bir deer varsa onlarn hepsinde bir kadnn izi bulunur, hepsini de teker teker hatrlarm, biri bana daha gelimi bir müzikten zevk almay, biri vazgeçmekte zorlandm erkeksi kabalkla alay etmeyi, biri kadnlara nasl davranmam gerektiini, biri giyinmeyi öretmitir. Kitaplardan ise, sokaklarda aradm her türlü zevkin, vahetin, macerann çok daha ihtiraslsn insanolunun hayal gücünde bulabileceimi, bir ey yaratabilme serüveninin heyecannn baka hiçbir eyde bulunmayacan örendim. Voltaire'in 'iyi insanlardr ama kadnla sanattan hiç anlamazlar' dedii ve dardan bakanlara tuhaf bir erkek kalabal gibi gözüken bir rkn çocuu olarak, kendi kalabalmdan kadnlarn ve kitaplarn yol göstericiliiyle ayrldm. ntikam duygusunu, öldürme isteini, vaheti, saldrganl anlarm, bunlar benim kanmda var ama bir insan öldürmeye karar verdik diye yamyam danslar yapmay, insann öfkeyi ve intikam duygusunu köçeklemi bir seviyesizlikle deitirmesini anlamam. Hiçbir kitapta, dümannn ölümünü parmaklarn klatarak kutlayan bir kahraman görmedim. Hiçbir kadnn, böyle bir erkei sevdiine tank olmadm. Adn hayatndan daha önemli bulan, adna en küçük bir leke sürülecek endiesiyle, deil hakarete, bir imaya bile tahammül edemeyip hemen düello yapan, ölürken de öldürürken de zarafetten ayrlmamaya özen gösteren övalyelerin hikayeleriyle geçti çocukluum. Bütün kitaplar, zekânn ve zarafetin çekiciliini gösterdi bana. Bir serseri, bir çapkn, hatta Aren Lüpen gibi bir hrsz olabilirdiniz ama zeki ve zarif olmak sizi balatr, hatta çekici yapard. Kitaplarn beendii erkekler, tuhaf bir rastlant, kadnlarn da beendii erkeklerdi. Onlar da pusu kurup rakibini vuran, gücünü kabalkla sergileyeni, zaferini seviyesiz gösterilerle kutlayan deil, dümanyla göz göze gelip düello edenini, yenilirken bile gülümseyebilenini, galibiyetim vakarla kabul edenini seviyorlard. Serserilikten, toplumun ahlak kurallarna uymay kabul etmeyen bir özgürlükten, hayatn tadn bazen süfli zevklerde aramaktan hiç vazgeçmedim; bir vaheti, hatta barbarl hep ruhumda barndrdm ama zekânn lts, zarafetin incelii beni hep çekti, zeki kadnlara istekle esir oldum, zarif bir jestle karlatmda buna cevap verebilmek için kendi çkarlarmdan vazgeçmeye rza gösterdim. Kendi yenilgilerime alamadm, bakalarnn yenilgilerine gülmedim. 'Dünyada mutsuz insanlar varken ben mutlu olamam' diyen Tolstoy'un çiftliindeki köleleri azat etmesini, Pukin'in döneminin en iyi düellocusuyla gözünü krpmadan düelloya girip ölmesini, Balzac'-n bütün
  • 32. görgüsüzlüüne ve gösteriçiliine ramen çalma odasn inanlmaz ölçüde sade tutmasn, Liszt'in en küçük bir kskançlk duymadan Cho-pin'e yardm ettiini hiç unutmadm. nsanlarn dostlar kadar dümanlaryla da övü-nebilmeleri gerektiini, dost seçerken gösterilen titizliin düman seçerken de gösterilmesi gerektiini aklma yazdm. Dümanlarmn saldrlar deil, zekâszca davranmalar yaralad beni. Kendi toplumumdan 'sanat ve kadn' küçüm-sedikleri için koptum; güçsüzlüklerini böbürlenmelerin ardna saklamaya çalan zavalllar, galibiyetlerde gösterdikleri düzeysiz sevinçleri, aclarn, vakarn yitirmi seviyesiz bir gösteriye dönütürmeleri ayrd benim yolumu onlardan. Edebiyat sevenlerle, kadna önem verenlerle yürüdüm. Bir komünist olan Mayakovski'nin, bir faist olan Miima'nn, bir serseri olan Yesenin'in ölümü seçmelerinde ortak nedenin, zekây ve zarafeti küçümseyen kalabalklara dayanamamalar olduunu düündüm. nsanlan düünce farkllklarnn deil seviye farkllklarnn derin uçurumlarla ayrdn fark ettim. kiye çatlam bir ruhla büyüdüm ben. Benim çatlayan ruhumu edebiyat ve kadnlar bir araya getirdi, kendi içimde köprüleri onlarn sayesinde kurdum. O köprüden gelip geçerken ayam tökezlediinde edebiyata ve kadnlara tütündüm, onlardan güç aldm. Aclarm isterik çlklarla ortaya dökmekten, sevinçlerimi seviyesiz gösterilere dönütürmekten hep çekindim. imdi, 'sanat ve kadn' aalayan ve sanatla kadn tarafndan küçümsenen bir kalabaln içinde, zekây ve zarafeti arayan, gördüü seviyesizliklerle yaralanm bir 'aznln' üyesiyim. Hâlâ serserinin tekiyim, birçok kötü huyum var, vahilemeye yatknm, erkeksi bir kabalktan kendimi kurtaramadm oluyor ama bu kalabalklarn parças olmadm ve ruhu bakalarnn suçlarndan dolay kanayan bir aznln parças olmak için u-ratm için memnunum. Yolumu bulabilmek için edebiyata ve kadna bakyorum. Onlara bakmayanlarn içine dütüü sefillik korkutuyor çünkü beni. YAASIN ÖLÜM Dar sokaklarnn kenarlarnda portakal aaçlan olan, neredeyse her sokan güneli küçük bir meydana açld Sevilla'ya, arklaryla ve boa güreçi-leriyle ünlü Cordoba'ya, dar pencereli evlerinin avlularnda fskiyeli havuzlarn bulunduu eski Endülüs bakenti Granada'ya Alman tayyarelerinin ve talyan tanklarnn desteiyle giren kara gömlekli Falanjistler, yakaladklar Cumhuriyetçileri acele kazlm mezarlarn balannda kuruna dizdikten sonra bütün ehri çlklaryla doldururlard: 'Viva la muerta'! — Yaasn ölüm! Ölürken bile 'no pasaran', 'geçit yok' diye baran Cumhuriyetçilere faistlerin cevab, ölümü kutsayan bu haykrt: — Yaasn ölüm! Kannda, tarihinde, hatta cinayet kokan arklarnda ölümün izlerini tayan Rönesans'n bu tuhaf ve karmak medeniyeti, korkunç bir iç savatan sonra 'Yaasn ölüm!' diye baranlara teslim oldu. Faizm, ölümü 'yaatmak' isteyenlerin silahlaryla geldi ve aralarnda dünya edebiyatnn en parlak airlerinden biri olan Lorca'nn da bulunduu binlerce insan yok etti. Ölümün kara bayra krk yldan fazla dalgaland spanyol topraklarnn üstünde. Ve, bütün dünya ölümü yüceltenleri lanetledi. Faistlerin lideri General Franco, ölmeden birkaç gün önce üç genci engizisyondan kalma bir aletle bodurarak
  • 33. idam ettirdi, bu, onun hayatnn son eylemi oldu. Ölümle geldi, ölümle gitti. Lanetliler maherine gitmi faist bir generalin slogan, doduu topraklardan kovulduktan sonra imdi bambaka bir ülkede; güneli ehirleriyle güney bölgelerindeki turuncu kl portakal bahçelerinden baka hiçbir eyi spanya'ya benzemeyen bizim ülkede hükümran oluyor. Yarm asr önceki bir iç savan hortlaklar, kanl mezarlarndan bombalan, silahlan, nefretleri ve ölümcül çlgnlklanyla çkagelip 'Yaasn ölüm!' na-ralaryla aramza girerek, diinden trnandan artrd üç kurula klamaya uraan kzcazlan, çocuklarna bir pantolon seçmeye çalan saçlarna ak dümü anneleri alevlerin arasnda yakyor. Nianlanmadan önce biraz para biriktirmek için didinen genç bir oförün arabasn patlatp bedenini kavuruyorlar. Mazlum bir halkn çocuklanndan zalim katiller çkyor. 'Asmayalm da besleyelim mi!' diyerek ölümün elçiliini yapan zalim darbecilerin ikencelerden geçirdii bir halkn çocuklar imdi kendilerine aclar çektiren darbecilerden bile daha vahileebiliyor. Kanl bir alçakl mazlumlarla zalimler ayn ölümcül itahla paylayor. Mazlumla zalim ne kadar da çok birbirine benziyor bu ülkede. Hangi rktan, hangi renkten, hangi fikirden olurlarsa olsunlar, sonunda faistlerin kahredici haykrnda buluuyorlar: — Yaasn ölüm! Manasz bir savan iki ucunda da ayn kara gömleklilerin dolat, faizmin iki ucu da pençesine ald bu kanl kargaada yeni bir ses, insanca bir çlk anyor insan. 'Yaasn hayat!' diye baracak birilerini duymak istiyor. Ölümü ve sava yücelten, adaletten, ezilenden yana olanlara dümanca saldran Türklere kar çkacak Türkler yok mu? 'Yaasn hayat'n Kürtçesini bize öretecek, bu vahi haykra hayata sahip çkarak cevap verecek Kürtler yok mu? Irklarnzn ve dillerinizin farkllna ramen büründüünüz o kara gömleklerin rengi birbirine bu kadar benziyor, ilediiniz faili meçhul cinayetler birbirini taklit ediyor, vahetiniz birbirinize bakarak çoalyorsa neden bunca yldr dövüüyorsunuz? Aranzda bir fark yok ki sizin. Diyarbakr'da zavall Kürt çocuklarn sokak ortasnda ensesinden vurup öldüren katillerle Göztepe'deki orta halli bir dükkânda günahsz kadnlar yakanlann birbirinden ne fark olabilir? Siz hepiniz aynsnz. Hepiniz Lorca'y bir mezarn bana diker, gözünüzü krpmadan kuruna dizersiniz. Ölüm yatanzda, slogann hâlâ hayranlkla tekrarladnz Franco gibi, son sözünüzü üç genç çocuu bodurmak için söylersiniz. Hayatn korkaklan, ölümün hayranlarsnz. Kendi cinayetlerinizi size çok benzeyen rakiplerinizin cinayetleriyle aklamaya çalyorsunuz. Bir cinayet bir baka cinayeti hakl gösterebilir-mi gibi. spanya'da gömülen Falanjistler Türkiye'de mezarlarndan çkyor; kara gömlekleri, nefretleri, vahetleri, kallelikleri ve cinayetleriyle geliyorlar. ki ayr dilde 'Yaasn ölüm!' diye hay krarak masumlara saldryorlar. 'Hayat'n Kürtçesi nedir, 'portakal çiçeklerinin, günein, akn, sevincin' Kürtçesi nedir, bize bunu öretecek bir Kürt yok mu bu ülkede? Katillere inat 'Yaasn hayat!' diye baracak bir Türk yok mu?
  • 34. Ylmaz Odaba bir iirinden hapse girerken, iirlerini berrak bir Türkçe'yle yazan bu genç ve parlak Kürt aire sahip çkacak bir Türk, orta halli bir maazada yanarak ölen Türkler için alayacak bir Kürt yok mu? Öyle gizli gizli, korkakça, bir kuytuda deil, açkça, yüreklice sesini çkartacak birileri yok mu? Ölüm sevgisinde buluan Kürtlerle Türklere kar, hayat sevgisinde buluacak Kürtlerle Türkler çkmayacak m? Kendi rkndan katillerin cinayetleri karsnda susan, baka rktan katillerin cinayetlerini knayan ikiyüzlülere kar, bütün cinayetlere, bütün alçaklklara, bütün kara gömleklilere kar direnecek, katilleri rklarna göre ayrmayacak, zorbaln her türüne direnecek insanlarn says bu ülkede gerçekten bu kadar az m? Hayatn savunucular nerede Tanrm? Lanetledin mi bu topraklar, herkesi birbirine benzetip herkese ayn kara gömlekleri mi giydirdin? Her dilden 'Yaasn ölüm!' diye baryorlar. Lorca'y defalarca kuruna diziyorlar. nsanlar yakyor, sokak ortalarnda enselerinden vuruyorlar. Mazlumlarla zalimler birbirine benziyor, hiçbir eyi paylamaya yanamazken, zulmü utanç verici bir eitlikle paylayorlar. Sevilla'y, Cordoba'y, Granada'y, Barcelona'y, Madrid'i kana boan Falanjistler doduklar topraklarda ölüp lanetli mezarlara gömülürken, imdi bizim topraklarmzda hortluyorlar. Hayata dümanlar, insana dümanlar, aka dümanlar, sevince dümanlar. Ölüme dostlar yalnzca. Üstelik yiitçe dövüüp yiitçe ölenlerden de deil bunlar; silahszlan, masumlar, kendilerine hiçbir zarar veremeyecek olanlar öldürüyorlar. Alçaklk her dilde ayn anlalan. Yiitlik de her dilde ayn olmal. Hayat her dilde ayn savunulmal. 'Yaasn ölüm!' diye baryor her rktan Falanjistler. imdi her dilden buna cevap vermenin, ölümü yüceltenlere kar hayat savunmann tam zaman. Alçakça öldürülen o kadnlar, hiç olmazsa çocuklar için sizden bunu duymay bekliyor: 'Yaasn hayat!' TRAGEDYA Kaln damarl gövdeleri ve toz yeili yaprakla-ryla ölümsüzlüün sembolü kabul edilmi zeytin aaçlarnn, aniden gözüküveren mavi kl koylarn arasndan geçip giderken arada srada yars yklm, yanmay biçiminde eski amfiteatrlarla karlarsnz, binlerce yl önce o ykk basamaklarda insanlarn oturmu olduunu pek de düünmeden yanndan geçip gidersiniz. Babozumu zamanlarnda, en süslü elbiselerini giyip oralara toplanan halk tragedyalar seyrederdi. Ölümün ve yenilginin kaçnlmazl karsnda çaresiz kalan insan anlatrd o oyunlar. Ve, daha sonra binlerce yl filozoflar megul edecek sorular sorard. Zaman durduramayan ve ölümden kaçamayan insan ac çekmeye mahkûm mudur? Tanrsal yasalar, insanlara iyilik yaplmasn yasakladnda, bu yasalara uymay m, yoksa cezas ne olursa olsun iyilik yapmay m seçmeliyiz? nsan, hayat, insann davranlarn sorgulayan bu ilk edebi eserler sonra ortadan kayboldu. Romallar, Eski Yunan'n tragedyalarn taklit eden oyunlar yazdlar ama çok da baarl olamadlar ve tragedya insanlarn hayatndan çkt.
  • 35. Yaklak bin yl insann kaderini, davranlarm sorgulayan eserler yazlmad. Sonra, on yedinci yüzylda tragedya bütün görkemiyle ve deiik yorumlaryla yeniden insanlarn hayatna girdi. Ama burada artc bir durum vard. Tragedya doduu topraklarda deil, o topraklardan çok uzakta olan ngiltere'de ve Fransa'da dirilmiti. ngiltere'de halk, sala belediye tiyatrolannda Shakespeare'in yazd tragedyalar, insan ruhunun karmaasn, kararszln, çlgnlkla akln birlikteliini, davranlarndaki belirsizlii seyredip, insanla ilgili belki de en görkemli piyesleri alklarken, eski Yunan tragedyalarna ev sahiplii yapm bu topraklarda Karagöz seyrediliyordu. Biz, insan, davranlarnn nedenlerini, çaresizliklerini, hayatn içindeki mücadelesini anlamaya çalmyorduk. nsan bizim için önemli deildi. Hristiyanlarn, tragedyay ve bireyi reddeden 'Ortaça' Avrupa'da sona ererken sanki biz onlann 'Ortaça'n ödünç almtk. Kendi hayatnda trajediler yaayan bir halk bunun sanatsal yansmalarna arkasn dönmütü. Böyle tuhaf bir tarihsel aka nasl gerçekleti, bu topraklarda doan tragedya nasl ngiltere'de dirildi, biz Hristiyanlarn 'Ortaça'n nasl ödünç aldk dorusu bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki biz o Ortaça' hâlâ sürdürüyoruz. Hâlâ insan bizim için önemli deil. Hâlâ kendimizi ve hayatmz, bu hayatn sanattaki yansmalarn görmek isteyecek kadar ciddiye almyoruz. Bamza gelenleri hâlâ 'kaderin buyruuna' balarken, bu buyruklarn niye bizim topraklarmzda böyle tezahür ettiini, neden hep kaybettiimizi, neden hep aclar çektiimizi, neden duygularmzn slatn sorgulamyoruz. Belki de insanla hiç ilgilenmediimiz için duygularmz böyle slat. Peki neden biz kendi gözümüzde bu kadar önemsizletik? Neden duygularmz iirden baka bir yolla ifade etmeye hiç çalmadk? Niye, karlatmz çkmazlarda, 'bu kaderin buyruu mu, yoksa bizim hatalarmzdan m kaynakland' sorusunu soramadk. Zeytin aaçlarmz, mavi kl koylarmz ve ykk amfiteatrlarmz böyle dururken insan neden kayboldu? Neden ngilizler 17. yüzylda Romeo ve Jülyet'i seyrederken biz ak küçümsedik? Bugün yaadklarmz, insan hiç önemsemeyen bir 'Ortaça' srarla sürdürmemizden mi? nsana önem verseydik bugün yaadklarmz yaamamz mümkün olur muydu? Yaadklarmzdan kurtulu yolu, acaba, insanla, kaderiyle, mücadelesiyle ilgilenmekte mi yatyor? Tragedyalarmz olmad için mi trajediler yayoruz? Bunlarn cevaplarn bilmiyorum dorusu. Ama sanyorum ki, insan ve onun sanattaki yansmasn önemsemeyen bir toplum, içine sürüklendii çkmazlardan kurtulacak gücü bulamaz; edebiyatn kendisine tuttuu aynada kendisini görmeyen bir halk kendini ve elinde bulundurduu imkânlar tanyamaz. Tragedyalarla balayan bir sanat geleneini bir 'Ortaça'n içine gömmü bir toplum, kendini, mutluluu, özgürlüü, zenginlii hak etmi gibi hisse-demez. Trajediler yaayan tragedyasz bir toplumuz. Avrupa, kendi 'Ortaça'ndan kurtulmak için Eski Yunan'a dönmütü. Orada yaratlanlardan yararlanarak, insan ve hayat yeniden yorumlam, duygulan yeniden kefetmi, davranlarn bilincine varmt. nsanln yaratt her deerin yeryüzünde yaayan bütün insanlara ait olduunu kabul etmiti.