1. İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE
MEDENİYET
Devlet Yönetimi
Din ve İnanış
Sosyal ve İktisadi Hayat
Yazı, dil ve Edebiyat
Bilim ve Sanat
2. 1.Devlet yönetimi
İ slamiyet'ten önce Türkler devlete İ L veya EL demi ş lerdir
Türkler Hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu,
İlteber, İdi-kut, Erkin gibi ünvanlar vermişledir.
Tarih Boyunca Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkı ş Biçimleri:
1. Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan
hükümdar olarak tahta çıkıyordu. (En sık rastlanan durum)
2. Hükümdarın rakipsiz aday olması (Bu durumda taht kavgası
olmadan baş a geçiyordu.)
3. Seçim Usulü (Kengeş , toy veya kurultay denilen devletin ileri
gelenlerinden oluş an meclisin toplanarak hanedan üyelerinden
birini tahta geçirmesi.
4. Ekber ve Erş ed (En yaş lı ve Olgun) olanın baş a geçmesi. (Bu
yöntem III. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı
Devleti'nde uygulanmış tır.
3. Hakanın Görevleri:
Hükümdarlık güç ve yetkilerini Tanrı'dan
( Tengri ) alan hakanların önde gelen görevi,
milletini refah ve barış içinde özgür olarak
yaş atmaktı. Ayrıca ülke çapında asker
toplamak, orduyu idare etmek, devletin yüksek
meclisini yönetmek, hakanın görevleri
arasındaydı
4. Hükümdarlık Sembolleri:
Türk devletlerinde hakan, idare
etme yetkisi ve devlet baş kanı
sıfatını belirten bazı sembollere
sahipti. Bunlar otağ (hakan
çadırı), taht, tuğ (sancak,
bayrak), davul ve sorguç
(serpuş )'tur. Hakan'ın belirli
zamanlarda devlet ileri
gelenlerine ve halka, törenlerde
resmî ziyafet vermesi
hükümdarlık
gereğ iydi.
5. Hatun (Katun):
Hakanın eş ine hatun denirdi. Türk devlet
idaresinde hatun da söz sahibiydi. Savaş larda
hakanın yanında yer alan hatun, devlet adamı
gibi eğ itilir ve yetiş tirilirdi. Böylece devlet
idaresi ve komş u devletler hakkında bilgi sahibi
olur, gerektiğ inde devlet baş kanlığ ı yapar, elçi
kabul eder ve devlet meclisine katılabilirdi
6. Önemli not:
Tanrı tarafından hakana verildiğ i düş ünülen
yönetme hakkının kan aracılığ ıyla hakanın bütün
evlatlarına da geçmiş olduğ u düş üncesi, her
prensin ( tegin ) tahtta hak iddia etmesine yol
açabiliyordu. Bu suretle kardeş ler arasında doğ an
taht mücadelesi, üstün gelen tarafın hakan
olmasına kadar sürerdi. Ancak bu mücadeleler
devletin zayıflaması, hatta parçalanmasına dahi yol
açabilmektedir.
7. Kut Anlayışı:
Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildi ğine inanıyorlardı.
Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı. KUT'un kan
yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı.
Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan
güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini
ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, yada bölünmeye götürüyordu.
Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dı şında
tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi
normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin ba şına
geçecektir.
8. İkili Yönetim (Çifte Krallık) Nedir?
Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi
SOL (Doğu) ve SAĞ (Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada
(Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise
Hanedan üyelerinden YABGU'lar bulunurdu.
Eski Türklerde siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesini "İL"
meydana getiriyordu.
Bodun'lar ve Boy'ların merkezden idare edilmesi sayesinde İl'de
birleşmiş olan halk, "töre" denilen ortak idari ve hukuki düzenle
yönetilirdi. Demek ki Türk"il"i yurdu koruyan, milleti huzur ve
barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur.
9. MECLİS VE HÜKÜMET:
Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGE Ş denilirdi.
Kurultay'da devletin ana meseleleri görüş ülür, hükümdarın
ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı.
AYGUCI : Hükümet baş kanı(baş bakan)
BUYRUK : Bakan
TAMGACI: Dış siyaset iş lerini yürüten görevliler
Eski Türk Devletlerinde diğ er devlet görevlileri ş unlardı:
Tİ Gİ N: Hükümdar çocukları (Tekin)
Ş AD : Diğ er Hanedan mensupları
Bunların dış ında İ nal, inanç, tarkan, bağ a, tudun, çor, külü ğ , apa,
ataman gibi devlet görevlileri de vardı.
10. TÖRE
Türk devletinde halkın hak ve hürriyetini istemesi tabii idi. Halkın
bu isteğ i, törenin uygulanması ile karş ılanıyordu. Töre, eski Türk
hayatını düzenleyen hukuki kaidelerin bütünüydü.
Türklerde yazılı olmamakla beraber, geli ş miş bir hukuk anlayı ş ı
vardı. Bu hukuk kurallarına TÖRE(Türe) denilirdi.
Hükümdarın baş kanlık ettiğ i ve siyasi suçlara bakan
yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi.
YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi
suçlara bakarlardı.
Hunlar ve Göktürklerde, göçebe hukuku , Uygurlarda
yerleş ik hukuk anlayış ı görülür.
Örneğ in ; iş lenen adi suçlarda hapis cezası 10 gündür.
Bunun temel nedeni, göçebe yaş am koş ullarıdır
11. Türk Ordusunun başlıca özellikleri
şunlardı:
a)- Türk ordusu ücretli değ ildi.
b)- Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaş a hazırdı.)
c)- Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu.
NOT: Türk ordu teş kilatını ilk kuran METE HAN olmuş tur. Mete Orduyu 10'luk
sisteme göre teş kilatlandırmış tı. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde
kullanılmış tır. Bu düzen Avrupa'ya Attila ile girmiş tir. (Türk ordusu; Çin, Roma,
Bizans, Rus ve Moğ ol Ordu teş kilatı üzerinde etkili olmuş tur.)
Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, mızrak, kargı, süngü, kalkan vb..
Savaş taktiğ inin iki önemli özelliğ i "Sahte Ricat" ( sahte çekilme ), ve "Pusu" dur.
Bu taktikle Malazgirt, Niğ bolu,Mohaç savaş ları gibi savaş ları kazanmış lardır.
Savaş stratejileri "keş if seferleri" ve "yıpratıcı savaş lar" a dayanır.
Sınır boylarında tampon bölgeler bırakmış lardır.
Askeri alanda Çin, Roma, Bizans, Rus, Balkan Slavlarını ve Moğ olları
etkilemiş lerdir.
12. 2.Din ve İNANIŞ
Göktanrı Dini: Türklerin İ slamiyet'ten önceki dini Göktanrı
diniydi. Bu dine göre Türkler;
* Tek bir Tanrının evreni yarattığ ına ve gökte oturduğ una
inanıyorlardı.
* Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı,
eş yaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı.
* Cennet'e UÇMAĞ , cehenneme ise TAMU diyorlardı.
* Mezarlara ölünün, sağ lığ ında öldürdüğ ü düş man sayısı kadar
BALBAL adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İ nanı ş a göre,
yeniden dirilecek kiş i atıyla cennete gidecek, ve öldürdü ğ ü
düş manlar sonraki yaş amında ona hizmet edeceklerdir.
* Ölüleri için YOĞ adı verilen cenaze törenleri yapar, ve ardından
yas tutarlardı.
13. Hun Dininin özellikleri :
Dağ, vadi, göl gibi tabiattaki bazı varlıklar kutsallıklarını
korumaya devam etmiştir.
Gök asıl tapılan unsur haline gelmiştir. Gök için "Tengri"
kelimesini kullanmışlardır.
Atalarının ruhlarını da kutsal kabul etmişlerdir.
Bu nedenle ataların mezarlarına dokunma savaş sebebi sayılmıştır.
İyi ve kötü ruhlara , fal ve büyüye inanmışlardır.
Ölülerin kötü ruhlardan kurtulması için uzun süre
bekletmişlerdir.
Cesedin kokmasını önlemek amacıyla mumyalamışlardır.
14. Göktürklerde Din :
Evrenin üst üste gelen katlardan oluştuğuna inanılmıştır.
Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna
inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü
bulunurdu.
Tek tanrı inancına bu dönemde ulaşılmıştır. Bütün evren göğün
en üst katında oturan Tanrı'ya itaat ederdi.
Göktürkler Tanrı'ya "Türk Tanrısı" adını vererek onu
millileştirmişlerdir.
Tanrı'ya ; Ugan , Bayat , Ulu Yaratgan da demişlerdir.
Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban
kesmişlerdir.
15. Uygurlarda Din :
Önceleri Şamanizm' e inanmışlardır.
Bögü Kağan döneminde Mani dinini kabul ettiler.
Orta Asya'da Türkler'de ilk kez göktanrı din inancı dı şında
başka bir dini kabul etmesi.
Doğu Türkistan Uygurları " Budizm " i dini inanç olarak
benimsediler.
16. Hazarlarda Din :
Önceleri Şamanizm'e inanıyorlardı.
Sonra devlet yöneticileri ve halkın bir bölümü " Museviliğe "
inanmıştır.
Hazarlarda son derece geniş bir dini hoşgörü vardır.
Müslüman, Hristiyan, Musevi , Şaman dininden olanlar
birlikte yaşamışlardır.
17. BAZI DİNİ KAVRAMLAR
Kam (Şaman - Baksı): Türklerin din adamlarına verdikleri
isimdir. Şamanlar ; fala bakar, büyücülük yapar, gelecekten
haber verir , doktorluk yaparlardı.
Diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf haline
gelmemişlerdir.
18. Yuğ: Ölü gömme törenine
verilen isim. Acılı bir şekilde
törenlerini yaparlardı.Yedi gün
sürerdi. Ölü'nün silahları, eyeri ,
değerli eşyaları ve kurban
edilen atı mezara birlikte
konurdu.
19. Balbal: Ölen kişinin hayatta iken
öldürdüğü düşman sayısı kadar
taşın mezarın kıyısına dikilmesi
ile oluşan anıtlar.( Öbür
dünyada hizmetlerini göreceği
inancıyla bu taşları dikerlerdi)
Kurgan: Türklerde mezarlara
verilen isim.
20. Günümüzde Kam (Şaman) Dininden Kalma
Geleneklerden Bazıları:
1. Evli çiftlerin üzerine para, buğday, şeker vb. atılması
(saçı). "Darısı başına deyimi"
2. Kapı eşiğine basmama. ( Ölen atalarının ruhlarının eşikte
durduğuna inandıklarından).
3. Sadaka verirken başı çevirme.
4. Türbe, ağaç ve mezarlara çaput bağlama
5. Ölen kişinin evine yemek götürme.
21. Türklerin Kabul Ettiği Dinler :
Ş amanizm,
Manihaizm,
Musevilik,
Hıristiyanlık,
Mazdeizm ( Zerdüş tlük),
Budizm,
İ slâmiyet.
22. SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
Hun ve Göktürklerde sosyal
yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu
nedenle Türkler çadırlarda
(yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır
Türk aile birliğinin kutsal bir
sembolü sayılırdı
Türk devletleri genel olarak iki
sosyal birliğe, aile ve ordu'ya
dayanmaktaydı.
23. Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu
toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe
hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu.
Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya
yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır
24. Bilge Kağ an'ın surlarla çevrili bir ş ehir inş a
etmesi üzerine, Tonyukuk ;
"Eğ er, surla çevrili bir ş ehirde yerleş ir ve bir
kere yenilirsen esir olursun“ demiş tir.
Ordu kelimesi , Hunlar ve Göktürklerde, yer
değ iş tirebilen otağ lı baş kent anlamına
gelmektedir.
Ordu adının, baş kent ve ş ehirlere verilmesine,
yerleş ik hayata geçen ilk Türk kavmi olan
Uygurlarda rastlanır.
25. Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık
yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de
görülmektedir.
İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe
Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgarlardan
korunan bir vadiyi seçerlerdi. Kışlak denilen bu yerlerde
nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak
adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl
ve ırmak kenarlarında yaşarlardı.
26. Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Etini yemeleri, sütünden "Kımız" denilen içki yapmaları,
derisini giyimde kullanmaları açısından At büyük önem
taşımıştır. Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler,
at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler,
uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da
göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur.
27. Başlıca gıda maddeleri , koyun eti ve süt ürünleridir.Eti
uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar,
Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini
değerlendirmişlerdir.
28. Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun,
sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır.
Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi
olmuştur.
İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir
ekonomik kaynaktır.
Hayvancılık, Ziraat ( Tarım), alınan vergiler ,hediyeler
diğer ekonomik kaynaklardır.
29. Ticaret
Canlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar
satmışlar ; tahıl ve giyim eşyası almışlardır.
Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çin'le, Avrupa
Hunları Bizans'la ticari anlaşmalar yapmışlardır.
İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu
nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir.
Kürk yolu'nda ise ( Hazar ve Bulgar ülkelerinden
başlayıp, Çin'de sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur,
kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim
eşyalarının ticareti yapılırdı.
30. Ziraat
İ klim ve coğ rafi ş artların uygun olduğ u bölgelerde
Tarım yapmış lardır.
Buğ day, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan
yetiş tirmiş lerdir.
Tarımda en çok geliş meyi Uygurlar
göstermiş lerdir.
31. Türk toplumu;
Oguş : Aile
Urug :Soy=Aileler birliğ i
Bod (Boy) :Kabileler
Budun : Millet denilen birimlerden
oluş uyordu.
Boyların baş ında bulunan Bey'ler, töreye göre
boyu idare ederlerdi.
Boyların bir araya gelmesiyle Devlet (İ L)
kurulurdu.
32. Türklerde mülk ortaklığ ı yalnız otlaklara ve
hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere
ş ahsi mülk halindeydi. Evlenen erkek veya kız,
baba ocağ ından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir
aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğ la kalırdı.
Türklerde tek eş lilik yaygındı.
33. Kadın hürdü ve Türk topluluğ unda saygı görürdü.
Ata biner, ok atar, hatta güreş tutarlardı. Namus ve
iffetine düş kün olan Türk kadınının savaş ta
düş man eline geçmesi büyük zillet sayılırdı.
34. YAZI, DİL VE EDEBİYAT
Türkçe, Ural-Altay dilleri
ailesindendir,
Türk yazısının ilk örneğine
VIII. yüzyıl başlarından
itibaren Orhun Yazıtları'nda
rastlanılmaktadır. ( Bu
yazıtlarda görülen Türkçe
gelişmiş bir dildir.)
35. Türk dili, XIII. yüzyıl boyunca, çeşitli alfabelerle ifade alanı
buldu. Bunların en eskisi ve Türklere özgü olanı Göktürk,
ikincisi ise Uygur alfabesidir. Bunun dışında Türkler, Soğd,
Brahmi, Süryanî, ender olarak Tibet ve Çin alfabelerinden
başka, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.
36. Göktürk Yazısı
En eski Türk yazısı olma
özelliğini taşır. V. ve IX.
yüzyıllar arasında Yenisey mezar
taşları ve Orhun Yazıtları'nda
görülmektedir.
Göktürk yazısına, karakter
benzerliği dolayısıyla, eski
İskandinav, Germen yazısı
(runik)na benzetilerek, "runik
Türk yazısı" adı da verilir.
37. Yazı sağdan sola yazılır,
kelimeler, aralarına üst üste iki
nokta konarak birbirinden
ayrılır.
Orhun alfabesi 38 harften
oluşur. Bunların 4'ü sesli, 34'ü
ise sessiz harflerdir.
Bu alfabenin ilk örneklerine
Orhun Yazıtları'nda
rastlandığından Orhun alfabesi
de denilmektedir.
38. Yenisey mezar taşlarından:
Ugraç derler bana.
Ne Ece'me
Doydum,
Ne kızıma;
Ne Bey'ime,
Ne dostuma.
Ayrılıverdim dünyadan,
Daha 43 yaşında.
39. Uygur Yazısı
Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur
alfabesidir.
Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd
alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle
kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir.
Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf
vardır ve harfler genellikle birbirleriyle biti ştirilir.
40. VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk
kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini
Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini
kaybetmedi.
Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden
canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.
41. Bilge Kağan Yazıtı’ndan..
"....... Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye babam hakanı, annem
hatunu yükseltmiş (olan) Tanrı onlara ülke veren Tanrı (kendilerini)
Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye beni o Tanrı hakan olarak
(tahta) oturttu. Muhteş em bir kavmin üzerine hakan olmadım. İ çte
aş sız, dış ta elbisesiz korkak ve zavallı bir kavmin üstüne hükümdar
oldum Küçük kardeş im Kültigin (ve iki ş ad) ile sözle ş tik. Babamızın
ve amcamızın kazandığ ı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti
için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Küçük karde ş im Kültigin ile
iki ş ad ile ölesiye kadar çalış tım.
Bu kadar cehd edip (çalış ıp) müttehit (birlik olan) milleti ate ş , su (yani
vahdetsiz) kılmadım. Ben kendim hakan olduğ umda etraftaki yerlere
varmış olan kavim ölü ve bitik bir halde yayan ve çıplak olarak geri
geldi.
42. Orhun Yazıtları'nın Türk Tarihi Açısından
Önemi
-Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından
yazılmış ilk belgelerdir.
-Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.
-Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere
kullanılmıştır.
-Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir.
-Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.
-Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini
taşırlar.
-Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkan veren,
ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.
-Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen
siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.
43. Başlıca Türk Destanları:
Hunların (Oğ uzların) : Oğ uz Kağ an Destanı
İ skitlerin (Saka) : Alper Tunga Destanı
Göktürklerin : Ergenekon Destanı
Uygurların : Göç ve Türeyiş Destanları
Kırgızların : Manas Destanı
44. BİLİM VE SANAT
Türkler 1 yılı 365 gün 6 l. Sıçan
saat olarak hesaplayarak, 2. Sığ ır
12 Hayvanlı Türk 3. Pars
Takvimini
oluş turmuş lardır. 4. Tavş an
(Türklerin gök bilim ile 5. Ejder
olan ilgilerinin açık bir 6. Yılan
kanıtıdır.) 7. At
8. Koy(un)
9. Biçin=Maymun
10. Tavuk
11. İ t(=köpek)
12. Domuz
45. ALTIN ELBİSELİ ADAM
Uygurlar tahta harflerden
matbaayı ve pamuktan kağıdı
yapmışlardır.
Madencilikte özellikle de
demircilikte ileri gitmişlerdir.
(Kazakistan'ın başkenti Alma
Ata yakınlarında bir kurgandan
çıkarılan "Altın Elbiseli Adam "
Türk maden sanatının ne kadar
geliştiğini gösterir.)
46. Eş ya ve binalarda hayvan
üslûbu denilen, hayvan
figürlerini kullanmış lardır.
Halı, Türklerin Dünya
medeniyetine bir
katkısıdır. (Altaylarda
Pazırık Kurganı'nda
bulunan halı dünyanın en
eski halısıdır. )
47. Tonyukuk: Göçebelik iyidir sakın
yerleşmeyin!
“Türkler’in şehirlerde daha ziyade asker ve idareci olarak ya şadıklarını söylemeliyiz.
Buna hayret etmemelidir. Çünkü Türkler yerleşik hayata geçtikleri, şehirlerde
oturdukları taktirde siyasi hakimiyetlerini kaybedeceklerine, hatta varlıklarını
koruyamayacaklarına inanıyorlardı. Vezir Tonyukuk’un bunu açıkça ifade etti ği
görülmüştü. 11. yüzyılda Göçebe Oğuzlar şehirlerde yaşayan eldaşlarını hor ve
hakir görüyorlar, yani küçümsüyorlar ve bu yüzden onlara Yatuk (tembel) diyorlar,
Yatuklar’a mücadele etmeyen, savaş gücünü yitirmiş insanlar gözüyle bakıyorlardı.
14. yüzyılda Yakındoğu Moğollar’ı arasında, Moğol’un şehirlerde oturmamasıyla
ilgili ‘Cengiz Han’ın yasasına dayandırılan’ kuvvetli bir inanç yaygındı. 15. yüzyılda
Akkoyunlu Devleti kurucusu Kara Yülük Osman Bey’in oğullarına; ‘sakın oturarak
yaşayışa geçmeyiniz, çünkü beylik ve hakimlik yörüklük ve Türkmenlik hayatı
geçirmekle olur’ sözlerini sık sık söylediği bilinir. Buradaki yörüklük ve Türkmenlik
sözleri ile göçebe hayatı kastedilmiştir.”
(Faruk Sümer, Eski Türkler’de Şehircilik, S.18)