2. GAGNE DOKUZ ADIM KURALI
Robert Gagné, 1960’lı yıllarda yeni davranışçı akımın temsilcilerinden biri
olarak kabul edilmekle birlikte, sonraki yıllarda bilgiyi işleme kuramcılarının
öncülerinden biri olmuş, davranışçı yaklaşımın ilkeleri ile bilgi işlem süreci
yaklaşımının ilkelerini birleştirmiştir. Gagné öğrenmeyi hem ürün hem de
süreç olarak ele almıştır. Gagné bilgi işlem süreci modeline paralel olarak bir
öğretme modeli geliştirmiştir. Modele göre öğretimin düzenlenmesinde
sırasıyla dokuz basamak yer almalıdır.
3. 1.DİKKATİ ÇEKME: Öğretimin hedefler doğrultusunda gelişmesi için, öncelikle
öğrencinin dikkatinin öğretilecek materyale çekilmesi gerekir.
2.HEDEFTEN HABERDAR ETME: Amacın önceden duyulması, yönetim
mekanizmasını harekete geçirir ve beklentilerin oluşmasına yardımcı olur. Öğrenciyi
konu dışına çıkmaktan kurtarır.
3. ÖN BİLGİLERİ HATIRLATMA: Kazandırılacak davranış, daha önceden
kazanılmış davranışlara bağlıdır. İlgili ön öğrenmelerin öğrenciye hatırlatılması
gerekir. Eksiklikler, yeni öğrenilecek davranışı olumsuz yönde etkiler.
4. 4. MATERYALİ SUNMA: Davranışı her bir öğrenciye kazandırmak için gerekli
araç-gerecin öğrenciye doğru tekniklerle sunulması gerekir. Uyarıcıların
verilmesinde çeşitli örneklerin yer alması ayrıca önem taşır.
5. ÖĞRENMEYE REHBERLİK ETME: Öğretmen, öğrenciye karşılaştırmaları,
anımsama yöntemlerini, örneklemeleri, çalışma durumlarını, grafik ve harita
örgütleyici kullanarak öğrencilere rehberlik etmelidir.
6. DAVRANIŞI ORTAYA ÇIKARMA: Her yeni davranış öğretildikten sonra,
öğrencilerin bu davranışı ne derecede kazandıklarının yoklanması gerekir. Öğretmen
öğrencilere yazılı ve sözel sorular sorarak davranışı ortaya çıkarmaya çalışmalıdır.
5. 7. DÖNÜT VERME: Öğrenci gösterdiği davranışın doğru olduğunu bilirse,
davranışı pekişir ve öğrenmeye karşı güdüsü artar.
8. DEĞERLENDİRME: Öğretme durumunun sonunda her bir öğrencinin istendik
davranışı ne derecede kazandığının belirlenmesi gerekir.
9. KALICILIĞI VE TRANSFERİ SAĞLAMA: Öğrenilenlerin aralıklı olarak
değişik durumlar içinde tekrar edilmesi kalıcılığı artırır. Farklı problem durumları
sunulması da öğrencilerin öğrenilenleri başka alanlara transfer edebilmelerini sağlar.
6. Bir eğitim psikoloğu olan ve öğretim durumları üzerinde çalışan Robert Gagne,
1965 senesinde öğrenme için gerekli olan zihinsel koşullarını belirleyen Dokuz
Öğretim Etkinliğini bilgi işlem modeline dayalı olarak yayınlamıştır. Gagne,
öğrenme için dış koşulların düzenlenmesinin dışında, iç faktörlerin de önemli
olduğunu ve öğrenme sürecinde bu adımlar izlenildiğinde ilgi çekici ve anlamlı bir
öğrenmenin gerçekleşeceğini savunur.
7. ALLAN PAİVİO İKİLİ KODLAMA KURAMI
Allan Paivio (1971) tarafından geliştirilen İkili Kodlama Kuramı, birbirinde yapısal
ve işlevsel yönden farklı iki bilişsel alt-sistemle ilgilidir. İmgelem sistemi sözel
olmayan nesnelerin, sözel sistem ise dile ilişkin olguların bellekte temsili ve
işlenilmesi ile ilgilenirler. Paivio öğrenmede somut kelimelerin hem sözel hem de
imgelem sisteminde temsil edilebilmesi olasılıkları nedeniyle, soyut kelimelere
kıyasla daha avantajlı durumda olduklarını savunmuştur.
Bellek destekleme, sınıflandırma, karşılaştırma, çıkarım gibi temel bilişsel
etkinlikler kapsamında yapılan araştırmaların sonuçları ikili kodlama kuramında
öngörülen yapı ve işlevleri kanıtlamaktadır.Bilişsel haritalama, mantık problemleri,
metni anlama, ders çalışma becerilerini geliştirme, dil öğrenmede bellek
destekleyicileri çalışmaları ikili kodlama kuramı desteklemektedir.
8. Kuramın İlkeleri
a- Çoklu Temsil İlkesi: Bir ifadeyi hem sözcüklerle hem de resimlerle açıklamak
yalnızca sözcüklerle açıklamaktan iyidir.
b- Özlülük/Tutarlılık İlkesi: Konu dışı sözcükler, resimler, sesler dahil
edilmediğinde öğrenci daha iyi öğrenmektedir. Çoklu ortam sunuları açık ve özlü
olmalıdır. İlgiyi artırmak veya benzeri amaçlarla, konu ile ilgili olmayan eklemeler
öğrencilerin öğrenmelerini olumsuz yönde etkilemektedir.
c- Kanal İlkesi: Canlandırmanın sözlü anlatımla desteklendiği durumlar,
canlandırmanın yazılı metinle desteklendiği durumlardan daha etkilidir.
d- Aşırılık İlkesi: Canlandırmanın sadece sözlü anlatımla desteklendiği durumlar,
canlandırmanın aynı anda, sözlü anlatım ve yazılı metinle desteklendiği
durumlardan daha etkilidir.
9. e- Birliktelik İlkesi: Bu ilke uzaysal birliktelik ilkesi ve zamansal birliktelik ilkesi
olarak ikiye ayrılmıştır.
1. Uzaysal/konumsal birliktelik ilkesi, birbiriyle ilgili veya birbirine karşılık gelen
sözcük ve resimlerin ekranda veya sayfada yakın sunulduğunda öğrenmenin daha
etkili olacağına işaret eder.
2. Zamansal birliktelik ilkesi ise, birbiriyle ilgili veya birbirine karşılık gelen sözcük
ve resimlerin ardışık olarak değil, eşzamanlı olarak sunulduğunda öğrenmenin
olumlu olarak etkileneceğine işaret etmektedir.
d- Bireysel Farklılıklar İlkesi: Yukarıda sözü edilen ilkeler, konuyu daha az bilenler
ve uzaysal yetenekleri daha yüksek olanlar için daha önemli gözükmektedir.
10. BİLGİYİ İŞLEME KURAMI
Bilişsel öğrenme kuramları, insanın dünyayı anlamada kullandığı zihinsel süreçleri
inceleyen kuramlardır.
Kuramcılar, gözlenilebilen davranışlara ek olarak öğrenenin kafasının içinde olup
bitenlerle, yani içsel yapılarla, süreçlerle ilgilenmektedirler.
Bilgiyi işleme kuramı temel olarak şu dört soruyu yanıtlamaya çalışır
(Senemoğlu,1997; 270 ):
1. Yeni bilgi dışardan nasıl alınmaktadır?.
2. Alınan yeni bilgi nasıl işlenmektedir?.
3. Bilgi uzun süreli nasıl depolanmaktadır?.
4. Depolanan bilgi nasıl geriye getirilip hatırlanmaktadır ?
11. Bilgiyi işleme kuramı iki temel öğe üzerinde durmaktadır. Birincisi üç yapıdan oluşur; duyusal kayıt ,
kısa süreli bellek / çalışan bellek ve uzun süreli bellektir. İkincisi ise bilişsel süreçleri içerir. Bunlar
içsel, zihinsel eylemlerdir ve bilginin bir yapıdan diğerine geçişini sağlarlar.
Bilgiyi işleme kuramının birinci adımı bireyin duyu organları yolu ile çevreden gelen uyarıcıları
alması ile başlar. Duyusal kayıda gelen bilgilerin çoğu atılır ve bir kısmı da çok kısa bir süre tutularak
algılanır ve tanınır. Duyular dikkat ve algı süreçleri aracılığı ile kısa süreli belleğe geçirilir. Depolama
yetikliği çok sınırlı olan kısa süreli bellek aynı zamanda çalışan bellektir. Çünkü burada bilgi etkindir
ve işlenir. Bilgi bazı süreçlerin yardımı ile uzun süreli belleğe geçer. Kimi psikologlar bilginin uzun
süreli bellekte asla kaybolmadığına inanarak, geri getirilememesinin bilginin yanlış yerleştirilmesine
bağlamaktadırlar (Woolfolk,1993 ). Bilgi, gereksinim olduğunda uzun süreli bellekten araştırılır ve
geri getirilir. Bu işlem bazen bilinçli olarak yapılır, bazen de otomatik olarak. Uzun süreli bellekteki
bilgi, kısa süreli bellekten gelen bilgi ile birleşir.
12. BellekTürleri
1.DUYUSAL KAYIT:
Çevreden gelen uyarıcılar öğrenenin alıcılarını yani duyu organlarını etkiler ve
duyusal kayıt yoluyla sinir sistemine girer. Duyu organların her birine gelen
uyarıcıların ilk algılanmalarından duyusal kayıt sorumludur. Buradaki bilgi, orijinal
uyarıcıyı temsil eden bir yapıdadır. Uyarıcının tam olarak aynısıdır. Bilgi burada
çok kısa kalabilmektedir. Bir ile dört saniye arasında kalış süresi değişmektedir.
Duyusal kayıtın kapasitesi sınırsızdır. Bununla birlikte gelen bilgi anında
işlenmezse, çok hızlı bir şekilde kaybolur. Sadece dikkat edilen sınırlı sayıdaki bilgi
kısa süreli belleğe aktarılabilir. Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe
geçişinde dikkat ve algı süreçleri süzgeçtir.
13. 2. KISA SÜRELİ BELLEK/ İŞLEYEN BELLEK:
Duyusal kayıttan dikkat yoluyla aktarılan bilgileri kısa süreli olarak depolar, bilgi sadeleştirir, anlamlı
hale getirir, uzun süreli belleğe aktarır.
– Her türlü öğrenme bu bellekte gerçekleşir.
– Kapasitesi sınırlıdır.
– Tekrar ve gruplama ile etkinliği arttırılabilir.
3. UZUN SÜRELİ BELLEK:
Kısa süreli bellekten tekrar ve kodlama stratejileriyle kendine aktarılan bilgileri sınırsız süreyle
saklar. Kapasitesi sınırsızdır.
3 temel kısmı var;
a) Anlamsal (Semantik) Bellek : Okulda öğrendiğimiz bilgilerin çoğu bu bellekte toplanır. (Kavram
Kural Genelleme)
b) Anısal (Epizodik) Bellek : Öznel yaşadığımız olayların depolandığı alandır.
c) İşlemsel (Prosedürel) Bellek: Bir şeyin nasıl yapılacağına ilişkin bilgiler bu bellekte depolanır.
14. TERS YÜZ ÖĞRENME MODELİ (FLIPPED
LEARNING)
Geleceğin eğitim modeli olarak kabul edilen Flipped Learning, geleneksel
öğrenmeyi tam tersine çevirmektedir. Geleneksel eğitim sisteminde bilgi, eğitimci
tarafından sınıfta öğrenciye aktarılır, bilginin özümsenmesi aşamasında ise öğrenci
ödevlerle, projelerle baş başa bırakılmaktadır. Flipped Learning modelinde ise,
öğrenciye bilgi aktarımı ders gününden önce akademisyen tarafından hazırlanan
ders videoları ile gerçekleşiyor. Öğrenciler derse gelmeden önce, istediği bir
zamanda ve yerde ders videosunu izlerler, notlar alırlar ve anlamadıkları yerlerle
ilgili sorular hazırlarlar. Sınıfta ise, bilginin özümsenmesi ve yeni bilgilerin
çıkarımına yönelik grup çalışmaları, tartışmalar, problem çözme etkinlikleri, soru-
cevap aktiviteleri gibi öğrencinin aktif katılımını gerektiren aktiviteler
gerçekleştirilir.