Se ha denunciado esta presentación.
Se está descargando tu SlideShare. ×

Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde.pptx

Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Anuncio
Próximo SlideShare
impressionism
impressionism
Cargando en…3
×

Eche un vistazo a continuación

1 de 77 Anuncio

Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde.pptx

Descargar para leer sin conexión

Türk halı sanatının Anadolu Selçuklu'daki izleri ve anadolu selçuklu sanatının açıklamaları, kumaş, halı, kilim, dokumacılık, maden, seramik, cam, minyatür, motif ve özellikleri - Semih Kambur

Türk halı sanatının Anadolu Selçuklu'daki izleri ve anadolu selçuklu sanatının açıklamaları, kumaş, halı, kilim, dokumacılık, maden, seramik, cam, minyatür, motif ve özellikleri - Semih Kambur

Anuncio
Anuncio

Más Contenido Relacionado

Anuncio

Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde.pptx

  1. 1. SEMİH KAMBUR – ANADOLU SELÇUKLU SANATI HALI KUMAŞ CAM MİNYATÜR MADEN
  2. 2. Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Halı ilk olarak Orta Asya da Türk topluluklarının yaşadıkları bölgede büyük bir gelişme göstererek orta doğuya ve İslam dünyasına Türkler tarafından tanıtılmıştır. Halının ilk olarak Orta Asya’da gelişmesinin nedeni göçebe bozkır kültürüne sahip olan Türklerin temel ekonomik kaynağının hayvancılık olmasıdır. Halının ham maddesi genelde koyun yapağıdır.
  3. 3. KUMAŞ SANATI Alaca: Pamuklu ve İpekli alaca olmak üzere ikiye ayrılır ve kadın erkek giysisinde daha çok kullanılmaktadır. Atlas: Daha çok bayan giyimine kullanılan ipekten dokunan sertçe ve parlak bir kumaştır. Attabî: Bağdad'ın Attab mahallesinde dokunduğu için bu adı alan çizgili bir kumaş. Bogası: Isparta, Eğridir, Uluborlu, Burdur civarında üretilen ince pamuklu dokuma. Bokeran/Bukran, Bugan: Muhtemelen adı Buhara şehrinden gelmekte olup, ince pamuktan üretilen sert bir kumaştır. Muş, Mardin, Erzincan yöresinde üretilen bir kumaştır. Marco Polo'ya göre dünyanın en iyi bokeranları Erzincan'da üretilirdi. Çünkü bu insanlar işin ustasıdır. Daha sonraları astar olarak kullanılan kaba bir kumaşa da bu ad verilmiştir Çatma: Eski bir Türk kumaşının adıdır. Genelde nakışlı ve sağlam dokunmuş, kabartma çiçekli, ipek kadifeye denir. Çuha: Daha çok erkek giyiminde kullanılan, yünden dokunan dayanıklı, havlı bir kumaş cinsidir. Diba: Altın ya da gümüş tellerle süslenmiş iri çiçek desenleri ile sık ve kalın dokunmuş ipekli ve renkli kalın atlas ya da tafta türünden değerli bir kumaştır. Dimi: Verevine ve gayet sık dokunmuş, kalın pamuklu bir dokuma olup, Venedik kumaşı olarak bilinir (Gemicilerin içdonu ve gömlekleri dimiden olurdu). Erzencâî: İbn Battûta'nın verdiği bilgiye göre Erzincan'da dokunan bir kumaş cinsi. Gezi: İpek ve İpekle karışık hareli bir kumaş cinsi. Hind Kumaşı: Krem renginde pişmiş ipekle dokunmuş, bürümcüğe benzer bir kumaştır. Hindibârî: Ahmet Eflâkî'nin eserinde geçen ve ferace yapımında kullanılan bir kumaş cinsidir. İpek: İpek ipliğiyle dokunmuş kumaşlara denir. Kemha: Aslı Kemhab olup Farsça'da havı az, renkli ipek kumaş manasındadır. Kadifeye yakın olup altın, gümüş veya parlak tellerle bezenmiş olarak da dokunurdu. Kudusî: Aba gibi sert bir kumaş. Kutnu: İpek ve pamuk karışımından enine yollu, kaba ve kalın dokunan bir kumaştır. Ladikî/Dûngûzlî (Denizli); Ladik'de dokunan altın işlemeli pamuklu elbiselik kumaşa verilen isimdir. İbn Battûta Ladik'de gördüğü bu kumaş için dünyada eşi benzeri yok demektedir. Nah: Sırma işlemeli, ipek elbise için kullanılır. Sof Kumaşı: Tifttik yününden ve keçi kılından (Sof-i Sivasî, Sofî- Ankaraî)dokunan kumaş. Zerbeft: Atkısı ve çözgüsü altın sırmadan olan ve zerbâf veya zerbaft da denir. Ağır ve pahalı bir kumaş olup sultanlara takdim edilirdi.
  4. 4. HALI SANATI İnsanoğlunun günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik hayata geçerek hayvanları evcilleştirmesiyle birlikte dokumacılık sanatı da doğup gelişmiştir. Ancak ilk başlarda saz, kamış ve bitki liflerinden hasır dokumacılığının başladığı, daha sonra düz dokuma tekniklerinin geliştiği ve en son düğümlü halının keşfedildiği anlaşılmaktadır. Dokumacılık ilk başlarda insanoğlunun gereksinimi sonucu doğmuş olsa da daha sonraları gelişip zenginleşerek ihtiyaç olmaktan çok, tüm yaşam biçiminde yer bulan sosyal ve sanatsal bir kimlik olmuştur. Dokumacılığın ilk izleri Anadolu’da görülür. Konya – Çatalhöyük yerleşiminde yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö.7.bin yıla tarihlenen dokuma ağırşakları, iğneler ve yün bükme aletlerinin bulunması, ayrıca dokuma parçacıklarının ele geçmesi dokumacılığın insan hayatında yerini aldığını kanıtlamaktadır. Firig Uygarlığının başkenti olan Gordion kazılarında da M.Ö.8- 7.yüzyıla tarihlenen geometrik desenli yün ve keten dokuma parçaları bulunmuştur. Kayıtlarda ‘Tapetenes’ veya ‘Tapestry’ olarak geçen Firiglerin halı ve kilimleri, dünya sanat tarihinde adından söz ettirmiştir.
  5. 5. Bilinen en eski halı Orta Asya Pazırık Kurganında bulunmuş olan Pazırık Halısı’dır. Halı Orta Asya sanatının gerek üslup gerekse tekniğini en iyi şekilde yansıtır. Pazırık halısı 1 cm kareye 36 ilmek gelecek şekilde çok ince dokunmuştur. Pazırık halısının Türk düğümü tekniği (Gördes düğümü) ile yapılmış olması, Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Ayrıca Türkmen halılarında görülen sekizgen Türkmen gülü nakışının en erken örneği Pazırık halısında görülmektedir. Pazırık Halısı
  6. 6. HALI SANATI Ayrıca M.Ö.1400’lerde Eski Mısır sanatında rastlanan dokuma tezgahı tasviri ve ‘Kopt’ adı verilen düz dokuma örnekleri, Anadolu dışında Mısır’da da dokuma sanatının köklü bir geçmişe sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Yunan kaynaklarında Doğu’nun halıları için ‘Doğu’nun Lüksü’ tabiri kullanılmaktadır. Yunanlı yazar Homeros, M.Ö.9.yüzyılda halıdan bahsetmekte, yine Yunanlı tarihçi ve anı yazarı Xenephon da M.Ö.4.yüzyılda halıdan söz etmektedir. M.Ö.8.yüzyılda Asur fresklerinde de halı tasvirleri görülmektedir. Dünyanın bilinen en eski sağlam halısı ise, Orta Asya’da ‘Pazırık Kurganları’ adı verilen mezarlarda yapılan arkeolojik kazılarla ele geçmiştir. Hun Türklerine ait mezarda ele geçen bu halı, aynı zamanda dünyanın en eski düğümlü halısı olması itibariyle oldukça önem taşır. M.Ö. 5-3. yüzyıllar arasına tarihlenen pazırık halısını kimi araştırmacılar İskitlere; bazı araştırmacılar da Asya Hun Türklerine mal ederler. Pazırık Halısı detay.Pazırık halısı kronolojik olarak hala tartışmalı da olsa; halının yanında ölü bir at ve at arabasının bulunması, kurgana mumyalanmış, dövmeli ölülerin de gömülmesi, gömülme adetleri ve diğer kurganlardan çıkan buluntular göz önünde alındığında, Asya Hunları’na ve MÖ 3 yüzyıla tarihlendiriliyor.
  7. 7. HALI SANATI Pazırık halısından sonra bilinen düğümlü halı örnekleri, Doğu Türkistan’da ele geçen küçük parçalardır. M.S. 3-6. yüzyıllar arasına tarihlenen bu örnekler, yalın geometrik motifleri ve parlak renkleri ile dikkati çekerler. Ayrıca Mısır Fustat’ta ve Irak Samerra’da bulunan, 8-10. yüzyıllar arasına tarihlenen bazı İslami dönemin halı parçaları, Orta Asya’da bulunan halı örnekleri gibi tek argaç üzerine düğümleme tekniği ve geometrik desenleri ile dikkati çeker. Halı sanatındaki bu düğümleme tekniğinin Abbasiler döneminde Orta Asya’dan göç eden Türkler tarafından İslam Dünyasına ve Anadolu’ya taşındığı anlaşılmaktadır. Böylece bu teknik Anadolu Halı sanatının düzenli ve sürekli gelişmesinin en büyük dayanağı olmuştur.
  8. 8. HALI SANATI Anadolu halı sanatının ilk önemli eserleri ise 13 ve 14. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları döneminde Konya, Beyşehir, Aksaray ve Sivas’ta dokunur. Dünyada zamanın en muhteşem halılarının dokunduğu bu dönem, aslında dünya halı sanatının da ilk parlak devri sayılır. Renk ve motif bakımından oldukça göz kamaştırıcı olan Anadolu Selçuklu halılarına anıtsal nitelik kazandıran karakteristik özellik, geniş bordür ve iri kûfi yazı dekorudur. Ayrıca kompozisyonu zengin, aynı rengin farklı tonları bir arada uyumlu bir şekilde uygulanmıştır. İlkin Konya Grubu ( 8 adet ) ile keşfedilen Anadolu Selçuklu halıları, akabinde Beyşehir ( 3 adet ), Fustat ( 7 parça ) ve Sivas ( 5 adet ) grubu ile dünya bilim literatüründe yerini alır.
  9. 9. HALI SANATI Son yıllarda yapılan araştırmalarla keşfedilen, Tibet Grubu olarak nitelenen ve 12-14. yüzyıllar arasına tarihlendirilen 5 adet halının da teknik özellikleri, renk ve dekor bakımından diğer Anadolu Selçuklu halılarıyla ortak karaktere sahip olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bu grubun sipariş üzerine Anadolu’da dokunarak Orta Asya’ya ihraç edildiği düşünülmektedir.
  10. 10. HALI SANATI Anadolu’da Selçuklu halılarının yerini 14.yüzyılın ortasından itibaren hayvan figürlü halılar alır. 14.yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu devletinin zayıflaması ve Anadolu birliğini bozan Moğol istilası, klasik Selçuklu sanatının yanında yeni bir sanat üslubunu doğurur. Kökeni Orta Asya ve Uzak Doğu’ya dayanan hayvan figürlü halılar görülmeye başlanır. Aslında Anadolu Selçukluları döneminden itibaren görülen hayvan figürlü halılar, özellikle 14 ve 15.yüzyıl boyunca yurt dışına ihraç edilmek üzere dokunmuştur. Crivelli, Carpaccio, Ferrara, Lorenzetti, Huguet ve Buonacorso gibi Avrupalı ressamların tablolarında hayvan figürlü halılarla karşılaşıyoruz..
  11. 11. HALI SANATI Anadolu’da 15.yüzyılda Crivelli, Memling, Holbein, Lotto ve Bellini gibi Avrupalı ressamların tablolarında da gördüğümüz geometrik desenli halılar ortaya çıkar. Bu tip halılar, daha çok Batı Anadolu’da görülmekle birlikte Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da da dokunmuşlardır. Anadolu Halı Sanatı’nın ikinci ve en önemli parlak devri, 16.yüzyılda Uşak halıları ile başlar ve 17.yüzyıl boyunca devam eder. Özellikle ‘madalyonlu’ ve ‘yıldızlı’ olarak nitelenen iki ana grupta gelişen Uşak halıları, 16 ve 17.yy. boyunca dünya halı sanatının öncülüğünü yapmıştır. Dünyanın dört bir tarafından sipariş edilen Uşak halıları, Avrupalı ressamların tablolarında da sık sık görülmektedir.
  12. 12. HALI SANATI SELÇUKLU HALILARI 11.yüzyıldan itibaren halı sanatı, Selçuklu Türklerinin hakimiyeti ile ve onlarla birlikte Orta Asya’dan batıya doğru yayılmıştır. Yalnız Büyük Selçuklulardan günümüze hiçbir eser kalmamıştır. Belki de Moğol istilası, Büyük Selçuklularının halı, kilim ve tekstil ürünlerinin yok olmasına sebep olmuştur. Fakat 14-15. yüzyıl minyatürlerinde görülen halı tasvirlerinin, 11-12. yüzyıl Büyük Selçuklularının devrinde olması gereken orijinal halıların örnekleri olduğu düşünülebilir. Minyatürlerdeki halı tasvirlerinde görülen geometrik şekiller ve özellikle kufi yazılı bordürler, Anadolu Selçukluları döneminde dokunan halılar ile devam ettirilmiştir. Bu hususlar, Büyük Selçuklular zamanında yerleşmiş ve geliştirilmiş bir düğümlü halı geleneğinin mevcut olduğunu açıklar. Anadolu Selçukluları zamanından ve 13.yüzyıldan kalan orijinal parçalarla tanıdığımız Selçuklu halı sanatı, devamlı gelişmelerle daha sonraki halı sanatına sağlam bir temel olmuştur.
  13. 13. HALI SANATI Anadolu halı sanatının ilk önemli örnekleri 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları döneminde Konya’da ortaya çıkmıştır. 13 ve 14. yüzyıl boyunca Konya başta olmak üzere Beyşehir, Sivas ve Aksaray’da dokunmuştur. Tümü Gördes düğümü ile dokunan halılar, renk ve dekor bakımından göz kamaştırıcıdır. Renkler az kullanılmış olmasına rağmen aynı rengin farklı tonları bir arada uyumlu bir şekilde uygulanmıştır. Mavi ve kırmızı, halılardaki ana renklerdir. Bezen de sarı ve yeşil renkler kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu halılarının en karakteristik özelliği geniş bordür ve iri kufi yazı dekorudur. Selçuklu halılarına anıtsal bir nitelik kazandırılan bu kufi yazı, başlangıçta uçları ok başı biçiminde üçgenlerle sonlanan katı bir biçimde iken, daha sonra değişimlere uğrayarak 14. yüzyılda örgülü ve çiçekli kufi olarak devam eder. Kufi bordür dışında Selçuklu halılarında baklavalar, sekiz köşeli yıldızlar ve uçları çengelli sekizgenler gibi motifler zemin kompozisyonunu oluşturur. Ana zemini dolduran bu motifler sonsuzluğu ifade edecek şekilde yan yana ve üst üste sıralanmıştır.
  14. 14. HALI SANATI Birçok yazılı kaynakta 13.yüzyılda Konya, Beyşehir, Aksaray ve Sivas’ta dokunan Anadolu Selçuklu halılarından övgüyle bahsedilir. 1271 yılında Anadolu’yu gezen Venedikli tüccar Marco Polo, Türkomanya adını verdiği Sivas ve çevresinde dünyanın en kaliteli ve en güzel halılarının dokunduğunu belirtmektedir. İslam tarihçisi Ebul Fida, 1274 yılında ölen coğrafyacı İbn-i Said’ten naklederken Aksaray’da çok güzel Türkmen halıları dokunup dünyanın her ülkesine ihraç edildiğini ifade etmektedir. 14.yüzyıl başında Anadolu’yu gezen ünlü seyyahlardan İbn-i Batuta da aynı şekilde bu halılardan hayranlıkla bahsederek Mısır, Suriye, Irak, İran, Hindistan ve Çin’e kadar birçok ülkeye ihraç yapıldığını belirtmektedir.
  15. 15. HALI SANATI Anadolu halılarının 13.yüzyıldan itibaren Batı ülkelerine satıldığı kaynaklarda geçmektedir. Ancak Anadolu halılarının markalaşıp Avrupa ressamlarının tablolarında görülmesi 14.yüzyılı bulmuştur. Üstelik Anadolu halılarının Avrupalı aristokratlar için bir prestij simgesi haline gelmesi fazla zaman almamıştır. Anadolu halılarını batıya taşıyanlar Venedikliler olmuştur. 13.yüzyıl başından 15.yüzyıl ortalarına kadar deniz ticaretinde İtalya egemen bir rol almıştır. Bu durum, Avrupa’da İtalya’nın neden Doğu halılarının ilk yayılma bölgesi ve transit merkezi olduğunu yeterince açıklar. İtalya müzeleri ve kiliselerindeki zengin halı koleksiyonları, arşiv kayıtları, İtalyan tablo ve freskleri bu olguyu kanıtlamaktadır.
  16. 16. HALI SANATI Venedik tüccarları ile yapılan ticaret anlaşmalarında Anadolu halısı, en önemli ticaret mallarındandı. Batılı saray ve kilise envanterlerinde ve batılı ressamların tablolarında 14.yüzyıldan itibaren Doğu tekstil ve halılarının gittikçe daha çok yer aldığını görmekteyiz. Gerek Tebriz ve Herat minyatürlerinde, gerekse Avrupalı ressamların tablo ve fresklerinde ile bazı Selçuklu dönemi yazmalarında Selçuklu halılarının tasvirleri ile karşılaşıyoruz.
  17. 17. HALI SANATI Örneğin İstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan 13.yüzyıl Makamat minyatüründe Konya Selçuklu halı grubuna benzeyen, karakteristik kufi bordürlü ve geometrik zemin dolgulu bir Selçuklu halısı tasvir edilmiştir. Yine 1304 tarihli Padua Arena kilisesindeki Giotto freskinde bir Selçuklu halısı bariz görülmektedir. 14.yüzyıl başlarına tarihlenen Demotte Şahnamesi yazmasında da kufi bordürlü bir Selçuklu halısı tasvir edilmiştir. Ayrıca Anadolu Selçuklu halılarının değişik örnekleri, 14-15.yüzyıl Kirman, Tebriz ve Herat minyatürlerinde görülmektedir.
  18. 18. HALI SANATI İlkin Konya Grubu ile keşfedilen Anadolu Selçuklu halıları, akabinde Beyşehir, Fustat ve Sivas grubu ile dünya bilim literatüründe yerini alır. Son yıllarda yapılan araştırmalarla keşfedilen ve Tibet Grubu olarak nitelenen halılar, Selçuklu halı sanatına yeni bir vizyon kazandırmıştır. Konya, Beyşehir ve Fustat grubu Selçuklu halılarının teknik ve dekoratif özellikleri ortak bir karaktere sahip olmalarına rağmen detaylarda farklılık gösterirler. Hepsinin Gördes düğümü ile ve sadece yün malzeme kullanılarak yapılmış olmaları, çözgülerin sarımtırak beyaz ve kahverengi, atkıların kırmızı renkte yünden olması teknik benzerlikleridir. Geometrik motifler veya geometrik bir üsluplaşmaya uğramış bitkisel motifler ve özellikle kufi dekor ve geleneği ortak özellikleridir. Bu özellikler, Selçuklu halılarının 14.yüzyıla kadar tarihlendirilebilen sürekliliğini ortaya koymaktadır.
  19. 19. HALI SANATI Konya Grubu Selçuklu Halıları: Dünyada çok az sayıda kalmış olan Anadolu Selçuklu halılarının en önemli ve en anıtsal grubu, Konya Grubu’dur. Bu grup, Konya Alaaddin Camii’nden gelen ve bugün Türk-İslam Eserleri Müzesinde sergilenen 8 adet halıdır. 1905 yılında Alman konsolosu Loytved tarafından keşfedilmiştir. Halılardan üçü bütün, beş adedi parça halindedir. Tümü Gördes düğümü ile dokunmuştur. Argaçlar beyaz, kalın ve sert iki yün iplikten, arışlar da kırmızı ve sert iki yün iplikten bükülmüştür. 10 cm. kareye yaklaşık 840 düğüm düşmektedir. Renk ve dekor bakımından zengindirler. Mavi ve kırmızı, halılardaki ana renklerdir. Zemin rengi genellikle kırmızı ve mavidir. Motiflerde de kırmızı, mavi, sarı ve yeşil renkler kullanılmıştır.
  20. 20. HALI SANATI Konya Grubu Selçuklu Halıları: Çok az renk kullanılmış olmasına rağmen, aynı rengin çeşitli nüanslarıyla büyük bir zenginlik etkisi uyandırılmıştır. Dekorları meydana getiren motifler, baklavalar, sekiz köşeli yıldızlar, uçları çengelli sekizgenler gibi sık görülen sert karakterli geometrik motiflerdir. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş bitki motiflerine de yer verilmiştir. Tüm bu desenler her halıda farklı yerlerde ve Türk bezemesine özgü sonsuzluk ilkesi içinde dokunmuştur. Konya Selçuklu halılarına anıtsal ve karakteristik manzarasını veren özellik, bordürlerindeki iri kûfi yazı kuşağıdır. Selçuklu halılarının karakteristik özelliği olan kûfi yazı dekoru, ilk başlarda uçları ok başını andıran sivri üçgenlerle sonlanarak sert ve arkaik bir karakter çizerken daha geç dönemde çeşitlenerek ve esnekleşerek devam etmiştir. Hatta Selçuklu kûfi yazıdan gelişen bordürler, 17.yüzyıla kadar Anadolu halılarında devam etmiştir. Bu Konya Selçuklu halı grubu, büyük ihtimalle 1220 yıllarında sultan Alaaddin Keykubat tarafından Konya Alaaddin Camisine bağışlanmış olmalıdır.
  21. 21. HALI SANATI Beyşehir Grubu Selçuklu Halıları: Anadolu Selçuklularından kalan ve parça halindeki 3 adet halı, 1930’da R.M. Riefstahl tarafından Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunarak Konya Mevlana Müzesine alınmıştır. Bu üç halı da Konya Selçuklu halılarıyla renk, desen ve teknik açıdan benzer karakterdedir. Beyşehir Eşrefoğlu Camii, 13.yüzyılın sonlarında yapıldığına göre halılar da 13.yüzyıl sonunda dokunmuş olmalıdır. İkisi Konya Etnografya Müzesinde olan halılardan üçüncüsü kayıp iken son yıllarda özel Keir koleksiyonunda bulunarak yayınlanmıştır. Yine Riefstahl tarafından diğer halılarla beraber keşfedilen ve bugün Konya Etnografya Müzesinde sergilenen dördüncü halı, Selçuklu halıları karakterinde olmasına rağmen, 15. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Ancak son yıllarda bu halının da 13-14. yüzyıllar arasında dokunan bir Selçuklu halısı olabileceği bazı araştırmacılar tarafından düşünülmektedir.
  22. 22. HALI SANATI Fustat Grubu Selçuklu Halıları: Konya ve Beyşehir grubunun dışında Mısır Fustat (eski Kahire)’ta küçük parçalar halinde bulunan ve dünyanın değişik müzelerinde sergilenen 7 adet Anadolu Selçuklu halı parçaları vardır. Selçuklu halılarının yün malzeme ve Gördes düğüm tekniğiyle dokunmuşlardır. 1935-36 yıllarında Fustat’ta ele geçen 100 den fazla halı parçalarında bir kısmı Lamm tarafından İsveç’e götürülmüştür. Önemli bir kısmı, Stockholm Milli Müzesinde yer alan halılardan bir grup Kahire İslam Sanatları, başka bir grup New York Metropolitan, bir kısımda Atina Benaki Müzesinde bulunmaktadır. Tanıtılmamış ve yayınlanmamış olan Benaki müzesinde halılar, hala gizemini korumaktadır. İsveç müzelerinde yer alan ve Lamm tarafından yayınlanan 29 parça halı, 13-15. yüzyıllar arasında Anadolu’dan ithal edilmiş halılardır. Bu halılardan 7 parça, araştırmacılar tarafından tanımlanarak, 13. yüzyıl Selçuklu halısı olduğu tespit edilmiştir. 7 adet bu Selçuklu halılarından 6’sı Stockholm National Museum, biri de Göthenburg Röhss Museum’dadır. Eski yazılı kaynaklardan hareketle bazı araştırmacılar, Fustat grubu halılarının Aksaray’da dokunmuş olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadırlar. Anadolu Selçuklu halılarının Venedikliler tarafından Alanya limanı üzerinden Avrupa’ya ve diğer ülkelere ihraç edildiği ve Fustat’ta bulunan halıların da bu dönemden olduğu anlaşılmaktadır. 14. yüzyıl sonlarında kadı Şerafüddin İsa’nın arşivi, bize Anadolu’dan ithal edilmiş halılar hakkında ilginç bilgiler sağlamaktadır. Ayrıca 1341’de Mısır emiri Seyfeddin Kusun’un sarayında Anadolu, Diyarbakır ve Şiraz halıları kayıtlarda yer almaktadır. Yine başka bir kayıtta Mescid’ül Aksa’ya vakfedilen Aksaray halılarından bahsedilir.
  23. 23. HALI SANATI Tibet Grubu Selçuklu Halıları: Avrupa resminde Anadolu halılarının görülmesi 14.yüzyılda İtalyan ressamlarla başlar ve eski hayvan figürlü halılar adı ile tanınır. Son yıllarda yapılan araştırmalarla keşfedilen ve Tibet Grubu olarak nitelenen ve 12-14. yüzyıllar arasına tarihlendirilen 5 adet Anadolu Selçuklu halısı tespit edilmiştir. İlk kez Michael Franses, daha sonra da Oktay Aslanapa tarafından yayınlanmıştır. İki adedi New york Metropolitan Müzesinde, biri Kircheim özel koleksiyonda, bir tanesi Eskenazi-Orient Stars koleksiyonu ve bir diğeri de Marie Hacksher - Bruşettine koleksiyonunda yer alan bu halılar, teknik özellikleri, renk ve dekor bakımından diğer Anadolu Selçuklu halılarıyla ortak karaktere sahiptir. Bu nedenle bu grubun sipariş üzerine Anadolu’da dokunarak Orta Asya’ya ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Tibet Budist manastırlarında bulunarak dünya müzeleri ve özel koleksiyonerlere astronomik rakamlarla satılan halılar, esrarengiz desenli, hayvan içinde hayvan figürlerinin işlendiği, ikisi kufi bordürlü, bir tanesinde de ileri derecede stilize edilmiş insan yüzlerinin yer aldığı mitolojik tasvirlerle görülmektedir. Bu Tibet grubu halılar, Anadolu’dan gelmedir. Yünün cinsi, teknik dekor ve renk bakımından Anadolu Selçuklu halıları ile aynı özellikleri gösterir. Yapılan testlere göre bunlar, 13. ortalarındaki tarihlere işaret etmektedir. Camiler için dokunduklarından figürsüz olan Konya, Beyşehir ve Sivas grubu halıları yanında Tibet grubu halıların sipariş üzerine bu garip figürlü yaratıklar kompozisyonu ile hazırlanmış olmalıdır. Sipariş olmadan bu halıların Anadolu’da dokunup Tibet’e gönderilmeleri düşünülemez. Bu grubun keşfedilmesi, Anadolu Selçuklu halıları ile hayvan figürlü halıları arasındaki zincire bir halka eklemiştir.
  24. 24. HALI SANATI Sivas Grubu Selçuklu Halıları: Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde Vakıflar Halı Müzesi’nde de Anadolu Selçuklu halılarının mevcut olduğu kabul edilmektedir. Yeni keşfedilen halılar ışığında bilgi birikimi ve ‘carbon testi’ adı verilen teknik analiz sayesinde dönemsel olarak yerine oturan karakteristik Selçuklu halılarının birbiriyle karşılaştırılarak değerlendirilmesi sonucu yeniden tarihlendirilen ve Anadolu Selçuklu halılarından olduğu kabul edilen 5 adet halı, Anadolu Selçuklu halılarına yeni keşfedilen bir grup olarak literatüre geçmiştir. Bu 5 adet halı Divriği Ulu Camii’nden geldiği için ‘Sivas-Divriği Grubu’ olarak adlandırmak mümkündür. Marco Polo, 13.yüzyılda Anadolu’dan Türkomanya diye bahsederken Sivas ve çevresinde dokunan ve dünyanın en güzel halıları dediği halılardan bahseder.
  25. 25. HALI SANATI Anadolu Selçuklu Dönemi halısı. Konya. 13. yüzyıl.Halı dendiğinde tüm dünyada akla ilk gelen “yaylacı Türkler”di. Tüm Asya’yı kuşatan, özellikle kuzeyde kalan bölgeler içerisinde halının hammaddesi olan yünün elde edildiği küçükbaş hayvanlar, büyük olasılıkla bu bozkır toprakların karakteristik göçebeleri olan Türkler tarafından ehlileştirilmişti.
  26. 26. KUMAŞ SANATI Kumaş, yün, keten, ipek ve pamuk gibi malzemelerden dokunan her türlü materyale verilen genel bir isimdir. İnsan vücudunun örtünme, korunma ve güvenlik ihtiyacını sağladığı için geçmişten günümüze insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır.
  27. 27. KUMAŞ SANATI Kumaşın matem alâmeti olarak kullanılması: Beyaz renk, Türkiye Selçuklu Devleti'nde Abbasi hilafetine (750-1258) olan bağlılığı yansıtması bakımından matem rengi idi. Bu nedenle yas törenlerinde sultanlar beyaz atlas giyerlerdi. Meselâ, babası I. Alâeddîn Keykubad'ın vefatından (1237) sonra sultan ilan edilen II. Gıyaseddîn Keyhüsrev (1237-1246), ertesi gün taziye törenine katılarak beyaz atlas giymiş, bütün emirler ve askerler de elbiselerinin üzerine gaşiye adı verilen beyaz örtüler çekmişti. Ahmet Eflâkî'nin verdiği bilgiye göre de, Konya'da matemliler hindibârî'den hazırlanan bir elbise giyerlerdi.
  28. 28. KUMAŞ SANATI Süsleme Olarak Kullanılması: Sultan I. İzzeddîn Keykavus'un ölümünün (1220) ardından kardeşi I. Alâeddîn Keykubad tahta çıkmak için tutuklu bulunduğu Malatya'dan hareket edip önce Sivas'a oradan Kayseri'ye ve daha sonra da Konya'ya hareket ederek şehre geldiğinde halk yeni sultanı karşılamak için kalenini şerefelerini her türlü yıldızlı ve ipekli kumaşlar ile süslemişti.
  29. 29. KUMAŞ SANATI Mevlana Celâleddîn'in çocukları Baheddîn Velet (7 yaşında) ile Alâeddîn (6 yaşında) Karahisar-ı Devle'de Kale Muhafızı Gevhertaş tarafından sünnet ettirilmiş ve düğün yapılmıştı. Bu tören sırasında yine bütün kale nefis kumaşlar ve silahlarla baştan aşağı süslenmişti. Sultan I. Alâeddîn Keykubad (1220-1237) zamanında Suğdak ele geçirilip tüccarların şikâyeti karşılandıktan sonra kılınacak ilk Cuma namazı için her renkte kıymetli kumaşlarla donanmış (adeta ilkbahar gibi süslenmiş) bir minber yapılmıştı.
  30. 30. KUMAŞ SANATI Hediye ve Rüşvet Olarak Kullanılması: Sultan Rükneddîn II. Süleyman Şah (1196-1204), kendisini öven Zahireddîn Faryabî'nin "nur" redifiyle yazdığı kasideyi okuyunca bu ünlü İranlı şaire altın işlemeli, atlas, pamuklu, sakilatun Attabî, kumaşlarından oluşan elli takım elbiseyi hediye etmişti. Anonim Selçukname'nin kaydına göre ise Fahreddîn Kazvînî (1283) Konya'ya gelince şehrin uluları, onu ziyarete giderken elbiselik kumaş, bal mumu ve kuzu hediye götürdülerse de o kabul etmemiştir. Sultan III. Alâeddîn Keykubad (1298- 1302)'ın Osman Bey'e gönderdiği hediyeler arasında Diba-yi Rumî (Selçuklu Dibası) de yer almaktaydı ve bu kumaş adının Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla kadar kullanıldığı bilinmektedir.
  31. 31. KUMAŞ SANATI Kronolojik olarak Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra Anadolu'ya gelmiş olsa da adı geçen devletin uzantıları ya da devamı niteliğindeki beyliklerin hâkimiyeti sırasında bölgeye gelen İbn Battûta, İzmir'e vardığında oranın hâkimi olan Umur Bey kendisine "kemha" denilen bir tür ipekli kumaştan yapılma iki kat elbise verirken Şeyh İzzeddîn'e de meleff (İtalyanların Amalfi şehrinden alınan bir ad), Mer'azz, Kudusî ve Kemha cinsinden top top kumaş hediye ettiği bilgisini vermektedir. Yine İbn Battûta, Bergama hakkında bilgi verirken buranın hâkiminin kendisine "kudusî"'den yapılmış bir elbise takdim ettiğini, Ayasluk (Selçuk)'tan bahsederken de bölgenin hâkimi olan Aydınoğlu Muhammed'in oğlu Hıdır Bek'in kendisine "nah" adı verilen sırma işlemeli, ipek elbise hediye ettiğini kaydetmektedir.
  32. 32. KUMAŞ SANATI Günümüzde olduğu gibi geçmişte de bazen bir işin gerçekleşmesi, itaat ya da bağlılık sağlamak için de hediye, başka bir ifade ile rüşvet verilirdi. Meselâ, konuyla ilgili olarak İbn Bîbî'deki şu örneği verebiliriz; Türkiye Selçuklu Devlet erkânı tarafından İstanbul'da bir çeşit sürgünde bulunan I. Gıyaseddîn'i ikinci kez saltanata davet ile görevlendirilen Hacib Zekeriya durumu tebliğ edip, Keyhüsrev'in Konya'ya ilerlemesini sağladıktan sonra sultanın çocuklarını beklemek üzere İznik Rum Devleti (1204-1261) sınırları içinde kalmıştı. Çocukların da bir an önce babalarının yanına gidebilmelerini sağlamak için Hacib Zekeriya'nın İznik Rum Devleti görevlilerine topraklar, kıymetli Rum kumaşları vaat ettiği bilinmektedir. Yine I. Alâeddîn Keykubad (1220-1237) babasının ölümünün ardından saltanat için isyan ettiğinde Pervane Zahîreddîn ile ittifak edip Kardeşi I. İzzeddîn (1211- 1220)'e karşı harekete geçmişti. Ancak bu ittifak dağılınca Alâeddîn'in hizmetinden ayrılan Pervane Zahîreddîn İli, Niğde'ye çekilmişti. Zahireddîn İli, şehrin ileri gelenleri ve halkını itaat altına almak için evlerine ve saraylarına altın keseleri ve kumaş parçaları saçmıştı.
  33. 33. KUMAŞ SANATI Bir Çeşit Vergi Olarak Anlaşma Maddelerinde Yer Alması: Bizans İmparatoru III. Aleksios (1195- 1203) ile II. Kılıç Arslan (1155-1192)'ın Ankara ve Çankırı bölgelerinin hâkimi olan oğlu Muhiddîn Mesud arasındaki barış görüşmeleri devam ederken, Muhiddîn derhal 500 gümüş para, daha sonra da yıllık 300 gümüş para ve 7 kapılı Thebes şehrinden sağlanan ipek dokumadan 40 elbiselik ipekli kumaş hediye edilirse barış yapmayı kabul edeceğini belirtiyordu.
  34. 34. KUMAŞ SANATI Sultan I. Gıyaseddîn Keyhüsrev ile ağabeyi Rükneddîn II. Süleyman Şah arasındaki taht mücadelesi sırasında (1196) zor durumda kalan Konya halkı ise Rükneddîn II. Süleyman Şah'a kuşatmayı kaldırması halinde nal-baha ve tazminat vergisi (cebr-i ihracatî) olarak paranın, çeşitli hayvanlar, ayrıca her renkten 300 İstanbulî atlas kumaş, 200 kad (boy) altın işlemeli (zerbafî) elbise, yine her renkte 3.000 gez çuha, her türden 10.000 arşın keten vermeyi teklif etmişlerdi.
  35. 35. KUMAŞ SANATI Simon De Saint Quentin'in tarih belirtmediği, ama muhtemelen Kösedağ Savaşı (1243) ardından Moğollar ile yapılan anlaşmayı kast ederek verdiği bilgiye göre; "Tatarlar Türklerle anlaşma başlattılar ve o zaman Türkler 300 beygir kırmızı ipek kumaş ve başka değerli kumaşlar" vereceklerdi. 1258 yılında Erzincan'da İlhanlılara verilmek üzere 2.000 top altın telli kumaşın dokunduğu ve vezirine (İlhanlı) de çatma kumaşlar hediye edildiği bilinmektedir.
  36. 36. KUMAŞ SANATI Sultan II. İzzeddîn Keykavus (1246-1262) ve Rükneddîn IV. Kılıç Arslan arasındaki bitip tükenmeyen taht mücadeleleri sonucunda Hülagu, 1259 yılında Anadolu'yu iki kardeş arasında pay edince ödenmesi gereken yıllık vergiyi de yeniden belirlemişti. Buna göre; yılda yirmi tümen (200.000 dinar veya 2.000.000 dirhem) para, beş yüz at, beş yüz deve ve elli bin koyunun yanı sıra 500 parça nah ve kemha-yi Antalî (Antalya kemhası), 3.000 kıt'a dime-yi zer-kûb (altın işlemeli dime) kumaş ödenecekti.
  37. 37. KUMAŞ SANATI Anadolu'da Moğollara karşı duyulan hoşnutsuzluğun neticesinde, Pervane Muineddîn ve Sahip Fahreddîn'in Sultan Rükneddîn IV. Kılıç Arslan'ın kızı Selçuk Hatunu gelin olarak İlhanlı sarayına götürmek üzere ülkeden ayrılmasının ardından Hatiroğlu isyanı patlak vermiş (1276) ve kendilerine yardım için Baybars'ın Elbistan'a ulaşmasının ardından isyancılar nüzül ve saçı resmi için vilayetlere fermanlar ve misaller göndererek bir miktar nakit ve bir miktar kumaş hazırlanmasını istemişlerdi.
  38. 38. KUMAŞ SANATI Siyasî ve Ticarî Hayata olan etkisi: Bilindiği üzere kumaşın ham maddelerinden biri olan ipek, Ortaçağ tarihine ve ticaretine damgasını vuran en önemli materyaldir. Bu kadar talep gören bir malın ticaretini yapan tüccarlar dönemin ekonomisinde ve siyasî olaylarında da etkili oluyorlardı. Meselâ, I. Alâeddîn Keykubad tarafından feth edilen Alaiyye/Alanya Kalesi (1221-22) Dizdarı, Kıbrıslı kumaş tüccarlarıyla (bezzâz) bir olup sultana karşı sadakatsizlikte bulunmuştur. Kıbrıslı tüccarların bu duruma müdahale etmesinin en önemli sebebi daha önce kendi kontrollerinde olan Güney Anadolu'daki Antalya/Satalia ve Alaiyye/Alanya/Calanaros limanlarının, Batı Akdeniz ve dolayısıyla da Avrupa (özellikle Katolik Avrupa) ticaretinin adeta bel kemiğini oluşturmasıdır.
  39. 39. KUMAŞ SANATI Bunların dışında Selçuklulara bağlı tüccarlar Sinop'dan gemiye binip Kırım sahillerindeki Suğdak limanında karaya çıktıklarında ticarî eşya olarak yanlarında pamuklular ve ipekliler yer almaktaydı. Yine Anadolu'dan İstanbul ve Avrupa'ya ihraç edilen kumaşlar arasında ipek önemli bir yer tutmaktaydı. Bu ürünlerin bir kısmı Diyarbekir ve Siirt'den karşılanırken bir kısmı da Alaşehir (Philadelpia)'de üretilmekteydi. Özellikle Tebriz'de alıcısının olduğu bilinen Suf-i Sivas (Sivas sof)'ın İran ve Bağdad'a kadar satışı yapılmaktaydı. Sakız adasındaki Cenevizliler, Balat pazarındaki Küçük Asya'nın çeşitli doğal ürünlerini (Safran, susam, bal, balmumu, meşe mazısı, şam üzümleri, Kütahya şapı gibi…) Mısır'a satıp karşılığında başta kumaş olmak üzere sabun, kalay, kurşun alıp Balat pazarında satmaktaydılar. İtalyanlar, Anadolu'da Flandra çuhalarını satın alacak müşteri bulabilirken yine Doğu Avrupa'dan keten, Bağdad'tan da İzmir'e ipek, atlas ve işlemeli kumaşlar geliyordu.
  40. 40. KUMAŞ SANATI İlhanlı hâkimiyetinin Türkiye Selçuklu Devleti üzerinde iyice hissedildiği zamanlarda kumaşın zaman zaman alış verişlerde para yerine kullanıldığı da olmuştur. Çünkü İlhanlı sınırları içinde birçok sultanın parası geçerli idi ve bu durum alış-verişte problem oluşturabiliyordu. Alış verişte para yerine geçecek kadar zamanında önemli bir ticarî meta olan kumaş bazen gasp edilip yağmalanıyordu da. Meselâ, Kösedağ mağlubiyeti ve ardından yaşanan taht kavgaları nedeniyle Türkiye Selçuklu Devleti'nin iyice zayıflaması üzerine Anadolu'daki Moğol hâkimiyeti de iyice artmaya başlayınca halk yönetime karşı sık sık isyan etmeye başlamıştı. İşte 1276 yılında çıkan uç Türkmen isyanları sırasında Antalya'dan gelen bir kervana baskın düzenlenmiş ve Konya'lı tacir Hoca Mecdeddîn'e aid 50.000 dirhem değerindeki kıymetli kumaş gasp edilmişti. Yapılan şikâyet ve Mevlana'nın da araya girmesi ile uç Türkmen Beylerinden Mehmed Bey tarafından tüccarın zararı karşılanmıştır.
  41. 41. KUMAŞ SANATI Sonuç: Matemden süslemeye, hediyeyeden vergiye, siyasetten ticarette ki kullanımına dair yukarıda verdiğimiz bilgiler ile üzerinde yaşadığımız toprakları bize kazandıran Türkiye Selçuklu Devleti'nin kültürel, sosyal ve ekonomik hayatına ışık tutmaya çalıştık.
  42. 42. CAM SANATI İnsanın süreklilik yapısı içeren belleği ve birikimiyle oluşan uygarlıkla, doğanın sunduğu maddeye biçim vererek onları işlevsel hale getirmenin eylemi olan teknik gelişimin bir özetidir camın serüveni. Teknik bir ihtiyaç olarak başlayan bu gelişime zamanla duygu, düşünce ve toplumsal değerlerin bir anlatım aracı olmuştur. Anadolu ise bu serüvenin yaşandığı en önemli coğrafyalardan birisidir. Kültürler ve halklar mozaiği olan Anadolu coğrafyasında konumlanmış kültürlerden birisini oluşturmuştur Anadolu Selçukluları. Anadolu Selçuklu siyasal ve kültürel iktidarı beraberinde bir üretim programı da oluşturmuştur.
  43. 43. CAM SANATI Anadolu Selçuklularının kültürel anlamdaki önemli üretimlerinden birisi de zengin bir figüratif uygulama ve değerlendirme alanı yaratmalarıdır. İslam'da figüratif sanatla ilgili birçok değerlendirme yapılabilir. Maalesef birçok alanda olduğu gibi bu alanda da bir bilgi eksikliği ve beraberinde gelen ufku dar analizler atmosferi anlamlandırmada güçlükler oluşturmaktadır. Figüratif ağırlıklı sanatsal atmosfer 8- 13.yy.'lar arasında çok sık kullanılmıştır. Oldukça zengin ve anlam yüklü bu sembolizm ifadeleri Anadolu Selçuklu sanat ve zanaat ortamında sıklıkla kullanılmıştır. Ve bu sembolizm, uygulama aşamasında madenden seramiğe çeşitli malzemeler üzerinde kullanılmıştır.
  44. 44. CAM SANATI Kendine özgü mimari üslup ve malzeme zenginliğine sahip Anadolu Selçukluları küçük sanatlarda da zengin bir üretim meydana getirmişlerdir. Yapılan kazı çalışmalarının yetersizliğinden ve malzemenin hassasiyetinden dolayı Anadolu Selçuklu cam sanatı hakkında oldukça kısıtlı bir bilgiye sahibiz. Küçük sanatlar alanında çalışan uzmanlara kıyasla cam sanatı ve üretimiyle ilgili konular üzerinde inceleme, araştırma yapan bilim insanı sayısının çok az olması bu alandaki yetersizliğin en büyük nedenidir. Bir kısmı yurtdışındaki müzelerde bulunan az sayıda cam buluntu incelenmiş ve gerekli bilgilendirmeleri yapılmıştır. Anadolu Selçuklu Cam Sanatı ile ilgili en aydınlatıcı veriler Beyşehir gölü çevresinde bulunan Kubadabad Sarayı kazı çalışmalarında elde edilmiştir. Diğer bir envanter alanı ise Adıyaman Samsat bölgesidir. Samsat ve Kubadabad kazılarında benzer örnekler tespit edilmiştir.
  45. 45. CAM SANATI Sultan Alâeddin Keykubad'ın yazlık sarayı (1219-37) olan Kubadabad Sarayı kazı çalışmalarında renksiz, kobalt mavisi, yeşil, bordo ve sarı renklerde ince cidarlı cam parçalardan çok miktarda bulunmuştur. Kadeh, şişe, tabak ve benzeri objelere ait olduğu düşünülen bu kırık parçaların nerede üretildiğine dair farklı iddialar vardır. Anadolu Selçuklu cam üretimiyle ilgili en önemli buluntu 1966 yılındaki kazılarda bulunan bir tabaktır. Günümüzde Konya Karatay Müzesinde sergilenen eserin üzerinde bir kitabe bulunmaktadır. Amber renginde, altı düz tabağın II. Gıyaseddin Keyhüsrev için yapıldığı ve kitabesinde ona övgüler sıralandığı tespit edilmiştir. Tabağın ortasında bozulmadan dolayı çok zor fark edilen bitkisel arabesklerle süslü bir rozet, arka yüzde ise palmetlerden oluşan arabesk bir bordür vardır. Kitabedeki yazı üslubu Halep işine benzetildiğinden tabağın burada üretildiği düşünülmektedir.
  46. 46. CAM SANATI Kubadabad Sarayı'ndan bir başka cam buluntu örneği ise alçı şebekeleriyle gömülü halde bulunan kenarları kıvrımlı pencere camlarıdır. Sarı, pembe, yeşil ve kobalt mavisi renklerde üretilmiş ortası kalın, bombeli ve kenarlara gidildikçe incelen pencere camlarıdır. Filgözü ya da crown glass olarak adlandırılan bu camların burada üretildiği düşünülmektedir. Kubadabad Küçük Saray buluntularında ise iki adet kandil ve bir adet sürahi envantere geçirilmiştir. Kırık olarak ele geçirilen bu parçalar tüme yakın olarak birleştirilebilmiştir. Adıyaman ili Samsat kazılarında çoğu geniş ağızlı, gövdesi dibe doğru daralan kadeh parçaları bulunmuştur. İnce cidarlı ve yeşilimsi cam madenle yapılmış, kabaralı bordürlerle çevrelenmişlerdir. Kabaralı bordürlerde altın yaldız işçiliği olduğu düşünülmektedir. Bordürlerde kûfi ve nesih yazıyla sipariş edene veya kullanıcısına övgü ve iyi niyet dilekleri yazılmıştır. Bu bardakların benzer örneklerine Suriye ve Hama'dada rastlanmaktadır.
  47. 47. CAM SANATI Samsat kazılarındaki buluntular arasındaki bir diğer grup ise balık figürlü mineli bardak parçalarıdır. Samsat'da bulunan parçaların bir benzeri olduğu düşünülen ve balıklı bardak olarak adlandırılan eser British Museum'da sergilenmektedir. Masal ve burç hayvanı olarak sembolize edilen bu figür mimaride, seramikte ve cam malzemede kullanılmıştır. Türk-Çin hayvan takviminde bulunan bu figürin balık ve yumurtalarından dolayı bereket ve bolluk simgesi olarak kullanılmış olmalıdır. İbn Bibi aktarımında balık üzerinde duran dünyadan ve balığın merkez alındığı bir anlam boyutundan söz etmektedir. Yurt dışındaki müzelerde bulunan bir başka örnek ise British Museum'da sergilenen avcı figürlü bir cam parçasıdır. Mertlik ve yiğitlik simgesi olarak kullanılan avcı figürü mavi zemin üzerine yaldızla detaylı bir şekilde işlenmiştir.
  48. 48. CAM SANATI Cam sanatı tarihi ve arkeolojisi çalışan bilim insanlarının genel kanısı bu üretimin Suriye kökenli olması noktasındadır. Suriye'de çok sayıda bulunan cam buluntular bölge bölge tasnif edilmiştir. Fakat girişte belirttiğimiz gibi Anadolu coğrafyası henüz net bir tanımlama olanağı vermemektedir. Yapılan araştırmalar cam üretim ve hammadde tedarik işleminin uzun binyıllardan beri süregeldiğini göstermiştir. Bu da beraberinde yoğun bir üretim sağlamıştır. Bir başka tespit ise cam ustaları için yapılmakta ve camcıların gezgin ustalar olduğu sonucuna varılmaktadır. Tüm bu bilgiler beraberinde bir karmaşa da doğurmaktadır. Gerek mimaride gerekse küçük sanatlarda zanaatla sanatı birleştirip ustalık isteyen ürünler ortaya koyan bir kültürün cam üretimi yapmış olması güçlü bir ihtimal olarak değerlendirilmelidir. Kazı çalışmalarının ve bilimsel analizlerin devam etmesi halinde bu olasılığın bir gerçekliğe dönüşeceğini düşünmekteyiz.
  49. 49. Minyatür
  50. 50. Minyatür
  51. 51. Minyatür
  52. 52. Minyatür Selçukluların Anadolu'ya gelmeden belli bir resim stili geliştirdiklerini, el sanatlarının çeşitli dallarında, özellikle fresk, seramik ve çinide yer alan figürler göstermektedir. Bu figürlerde benzer üslubu sürdüren saray yaşantısı ve inançlarıyla ilgili zengin bir konu programı sunulmaktadır. Türkistan'dan Anadolu'ya VIII. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar uzanan geniş bir zaman diliminde el sanatlarının çeşitli dallarında karşılaşılan resim stilinin paralellerini minyatürlerde eksiksiz olarak izleyemiyoruz. Orhon vadisinde hüküm süren, Dokuz Oğuz Türklerinden Uygurların minyatürlerinde, Gazne ve Büyük Selçuklu figür sanatında görülen ortak resim programında, uzun saçlı, dolgun yanaklı, ufak ağızlı, ince burunlu, çekik gözlü ve kaşlı bir yüz şeması, figürlerin renkli kaftanlar giymesi ve saray soylularının bağdaş kurarak oturması belirgin özelliklerdir. Bugüne kalan Anadolu Selçuk minyatürleri çok azdır. El sanatlarındeki resim bolluğu mevcut olması gereken minyatürlerin yok olduğuna, Moğol akınlarında yakıldığına işaret eder. Topkapı Sarayı'nda bulunan tarihlendirilmemiş, Farsça yazılmış, 71 minyatüre sahip olan (hazine 841) Varka ve Gülşah Mesnevisi, Selçuklu minyatür sanatı için gerçek bir hazinedir. Yedinci yüzyılda yaşamış bir Arap şairinin hikayesini konu alan eser ilk kez XI. yüzyılda Gazneli Sultan Mahmud'a takdim edilmiştir. Topkapı Müzesi'ndeki Varka ve Gülşah yazması bilinen ilk minyatürlü örnektir ve XIII. yüzyıla tarihlenebilir. Nerede yapıldıkları tartışmalı olan minyatürlerin, Kemal Özergin'in araştırmaları sonucu Azerbaycan'da Khoy kentinden gelerek önce Kastamonu'ya sonra da Konya'ya yerleşen Abd-al Mumin bin Mohammed tarafından yapıldıkları kabul edilmektedir.
  53. 53. Minyatür Acıklı bir aşk hikayesini konu alan Varka ve Gülşah Mesnevisi'nde konuların çoğu resmedilmiştir. Hikayeye göre, Beni Şeybe kabilesinden dillere destan güzellikteki Gülşah ile yiğit Varka birbirine aşıktır. Evlenecekleri gün Gülşah komşu kabilenin kendisine aşık reisi tarafından kaçırılır. Bunun sonucu çeşitli savaşlar mücadeleler olur, sonunda aşıklar biribirine kavuşur.
  54. 54. Minyatür Minyatürler metin içinde frizler halinde yerleştirilmiş, ince bir çerçeve içine alınmıştır. Kırmızı, mavi ve siyah renkler kullanılmıştır. Konular özetli olarak, hareketli ve canlı şekilde anlatılmıştır. İnsan figürleri iki boyutlu şematik şekilde, hayvanlar daha gerçekci bir uslupla canlandırılmıştır. Figürlerin etrafında dekoratif şekilde tabiatı canlandıran soyut göl, ağaç, çiçek ve nar dalları, tavuk, horoz, ejder, tavşan, tilki, at, kedi tasvirleri görülür. Varka ve Gülşah minyatürleri Selçuk Devri saray hayatını, göçebe çadır yaşantısını, geleneklerini, eğlencelerini gömülme adetlerini, kıyafetlerini, doğaya verilen önemi yansıtan bir vesika olarak değerlendirilebilir. Burada Türk, Orta Asya, Hint ve Çin etkili unsurlar Selçuklu figür sanatı sentezi ile yoğrulmuştur.
  55. 55. Minyatür Anadolu Selçuklularına ait Bizans etkisinde kalan minyatürler de yapıldığı görülmektedir. Paris Milli Kütüphanesi'nde bulunan (bibl. Nat. Persan 174) Nasr El Sivasi'nin tezkeresine ait minyatürler karışık üsluplarıyla dikkati çekerler. Kayseri ve Aksaray'da 1272-73 yıllarında yapılan bu minyatürler Selçuk Sultanı III. Gıyaseddin Keyhusrev'e ithaf edilmiştir. Yazar Seistan'dan gelip Sivas'a yerleşmiştir. 146 sayfalık neshi yazılı minyatürlü kitap üç bölümdür. Birinci bölümde yazar bütün İslam aleminde seyahat ettiğini, astroloji, tılsımlı bilgiler ve büyücülükle uğraştığını yazar. İkinci bölüm Kitab Daka'ik El Haka'ik (hakikatın ayrıntılarının kitabı) 1271 de Aksaray'da yazılmıştır. Burada yazar Nasr El-Din'in adı geçer. Mu'nis Al- Havarid adını alan üçüncü bölümün yazarı Nasr ElRammal El-Sati El-Sivasi'dir. 1271 yılında Kayseri'de yazılmış ve aynı kişi tarafından minyatürlenmiştir. Figürler primitif stilde yapılmış, astrolojik tasvirler, büyü sahneleri hilkat garibeleri, çok kafalı ve kollu melekler, hayali kuşlar vb. canlandırılmıştır. Minyatürler değişik ve benzerleri olmayan örnekler olarak dikkati çekerler. Selçuklu Devri Konyası'nda büyük olasılıkla bugüne kalmayan daha başka minyatürler de yapılmıştır. Mevlana Celaleddin Rumi (ö. 1273) Mesnevisi'nde, şeytanın Allah tarafından yaratılışını anlatırken bazı resimlerden söz eder. Bunlar XIII. yüzyıl ortalarında Konya'da bulunan minyatürler olmalıdır.
  56. 56. Minyatür El Cezeri tarafından yazılan ve resmedilen "Otomata" olarak isimlendirilen mekanik ve otomatik aletlerin bilimini, işletmesini öğreten "Kitab Fi Ma'rifat El-Hiyel El- Hendesiye" isimli Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki kitabın minyatürleri de Artuklu Devri'nin ilginç örnekleridir (III. Ahmet, 3472). Eser Artuklu Emiri Nasreddin Mahmud'un emriyle (1200-1222) Diyarbakır'da (Amida) yazılmıştır. Cezeri 25 yıl Artuklu hanedanına hizmet etmiştir. Otomata Arşimed'in ve Yunan alimlerinin mekanik keşiflerinden ilham alır. Eserde altı bölümde 50 otomatik aletin yapımı anlatılır. 179 yaprak halindeki eserde her alet resimle etraflı şekilde anlatılır. Minyatürlerdeki figürler yuvarlak yüzleri, uzun saçları ve kaftanlarıyla Selçuklu üslubunu yansıtır. Resimler çerçevesiz olarak metnin içine dağıtılmıştır. Bunlar çeşitli otomatik saatler, hayvan ve insan biçimli içki kapları, sürahiler, havuzlar, su aletleri, saray kapısı, kilitler, kapı sürgüleridir. Otomata'nın çeşitli müzelere dağılmış, farklı devirlerde yapılan 14 Arapça kopyası vardır.
  57. 57. Minyatür Kısıtlı sayıdaki örneklerin gösterdiği gibi, bugüne kalan ve Anadolu'da yapıldığı kabul edilen minyatürler devrin minyatür üslubuna uymaktadır. İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'nde, Ayasofya ve Süleymaniye Kütüphanelerinde, XII-XIII. yüzyıl geç Abbasi Devri eseri olarak tanıtılan ve çeşitli yayınlarda "Bağdat okulu" minyatürleri olarak adlandırılan, Anadolu Selçuklularına ait olmamakla birlikte Selçuklu üslubuna sahip minyatürler vardır. Bu eserler Suriye ve Irak'taki Selçuklu minyatür stilinin uzantısıdır. Aynı gruba giren bazı minyayürler de dış müze ve koleksiyonlarda bulunmaktadır. Bazen aynı albüme ait minyatürlerin farklı müze ve koleksiyonlara dağıldığı görülür.
  58. 58. Maden Sanatı Büyük Selçukluların İran, Atabek döneminin Suriye ve Mezopotamya'da varlığı bilinen zengin madeni eserleriyle kıyaslandığında, Anadolu örnekleri çok azdır. Anadolu'da bulunmuş Selçuklu altın ve gümüş eserleri konusunda ilk çarpıcı örnekler Malazgirt kazılarında ele geçmiştir. Çeşitli mücevher parçaları, dönemin yazılı kaynaklarını bize aktaran İbni Bibi ve İbni Batuta'nın bahsettiği altın, gümüş tabak ve çanakların da varlığına işaret eder. Güney Rusya'da, Kırım'da ve Kuzey Kafkasya'da ele geçen, XIII-XIV. yüzyıllara tarihlenen mezar kazıları buluntuları arasında Selçuklulara ait olduğu kabul edilen, altın ve gümüş kadehler, süslü kemer parçaları bunların komşu ülkelere de ihrac edildiklerini gösterir. Londra'da British Museum'da benzeri bulunan, muhtemelen Diyarbakır'da yapılmış Artuklulara ait altın yaldızlı gümüş kemer tokası parçaları çift başlı kartal, çift sfenks ve grifon kabartmaları ile Selçuklu taş işçiliğinde ve el sanatlarında rastladığımız figür stilini yansıtır.
  59. 59. Maden Sanatı Anadolu maden işçiliğinin özellikle Güneydoğu Anadolu'da Artuklu bölgesinde ve Konya'da yoğunlaştığı dikkati çeker. Tunç, pirinç, çelik ve bakırdan yapılan eserlerde farklı işleme ve süsleme teknikleri kullanılmıştır. Dövme tekniği ile yapılan ve delik işi ile süslenen eserlere örnek olarak Beyşehir Eşrefoğlu Camii'nde bulunmuş, bugün Ankara Etnoğrafya Müzesi'nde serginlenen, kitabesinde 1280 yılında Konya'da Nusaybinli Ali İbn Muhammed tarafından yapıldığı belirtilen tunç kandili gösterebiliriz (env. 7591). Kandil, üzerindeki heykel karakterindeki boğa başları, girift rumi bezeme, neshi yazılı kitabe ile Selçuklu Devri'ne ait en önemli eserlerden biridir. Kopenhag David Koleksiyonu'nda bulunan ve XII. yüzyıl başında Konya'da yapıldığı sanılan çiçekli kufi ayet yazısı ile süslü bir tunç kandille (env. 17/1970), XIII. yüzyılın ortalarından olduğu sanılan, Konya Mevlana Müzesi'nde bulunan, tavus, arslan, kartal, deve ve tavşan figürleriyle bezeli pirinçten küre şeklindeki (env. 399) buhurdan, aynı teknik yapım özelliklerini gösteren değerli nadir örneklerdir. Üstü piramit biçimli, kuş kafesine benzer, delik işi ve dövmeli, büyük ihtimalle Konya yapımı olması gereken, Mevlâna Müzesi'nde bulunan tunç kandil (env. 400) çiçek rozetleri, ejder çifti, ejder başı kuyruklu arslan ve çift başlı kartal figürleriyle diğer örneklerde olduğu gibi, Anadolu Selçuklu figür sembolizmini yansıtmaktadır. Kandilin kitabesinden Hasan İbn Ali el Mevlevi isimli bir usta tarafından yapıldığını öğreniyoruz.
  60. 60. Maden Sanatı Bezeme üslubuna göre kandilin XIII. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yapıldığı sanılmaktadır. Bütün bu örneklerde ay-güneş, gece-gündüz, aydınlık-karanlık gibi, ışık sembolizmi ile ilgili kartal, arslan, sfenkse karşı boğa, tavşan, ejder figürlerini görmekteyiz. Çift başlı kartalın aynı zamanda Selçukluların arması olarak kalelerde ve paralarda yer aldığını biliyoruz Dökümle elde edilen kabartmalarla süslü tunç eserlerin sayısı fazladır. Aynalar, kapı tokmakları, havanlar, dirhemler, taht süsleri genelinde sembolik anlamı olan kabartma insan ve hayvan fügürleriyle bezenmiştir. Çoğu on iki burcu ve yedi gezegeni temsil eden kabartmalı figürlerle bezeli ve dış müze ve koleksiyonlarda yer alan aynaların Artuklulara ait olduğu dikkati çeker. Bugün Kopenhag David Koleksiyonu'nda bulunan (eskiden Öttingen- VVallerstein Koleksiyonu'nda), kitabesinde Ebul Fadl Artuk Şah'ın adı geçen, burç ve gezegen tasvirlerinin ortasında açık kanatlı kartalın yer aldığı ayna XIII. yüzyılın ortalarından tipik bir örnektir.
  61. 61. Maden Sanatı Dökümle yapılmış tunç eserler arasında en bol olanları çoğu Diyarbakır'da ele geçen, müzelerimizde silindir, sekiz veya on kenarlı örnekleri bulunan, ağır ve masif havanlardır. Kabartma hayvan figürleri, rozetler veya damla gibi kabartmalarla bezenmişlerdir. Kabartma yarım ve tam palmetlerle süslü, ortası halka şeklinde delikli yuvarlak dirhemlere de müze ve koleksiyonlarda bol olarak rastlanır. Selçuklu kapı tokmakları, kolay taşınıp sökülebildikleri için bugüne birkaç örnekle kalmışlardır. Cizre Ulu Camii'ne ait, biri Kopenhag David Koleksiyonu'nda, diğeri İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan kıvrık gövdeli iki ejder figürü arasında arslan başının yer aldığı tokmaklarda, arslan-ejder karşıtlığı ile ışık-karanlık gibi iki zıt prensibin mücadelesi tekrarlanmaktadır. Diyarbakır Müzesi'nden çalınan ve bugün Kopenhag David Koleksiyonu'nda bulunan ejder kuyruklu tunç sfenks heykelciği Artuklu bölgesinin bir başka ilginç figürlü örneğidir.
  62. 62. Maden Sanatı Dökümle yapılan tunç eserlerin bazıları Kahire Harari Koleksiyonu'nda bulunan tunç mangalda olduğu gibi, delik işi ile süslenmiştir. Yan yüzlerinde ajur gibi işlenmiş soyut arslan-ejder mücadelesinin verildiği mangal yine Güneydoğu Anadolu'dandır. Dökümle birlikte bezemenin kazıma ile işlendiği tunç eserler Diyarbakır bölgesine ait davullarda görülür. İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ndeki davullarda helezoni bitkisel bir sarmaşığın üzerini dolanan ejder ve insan başlı kufi kitabe bordürü büyük zevk ve ustalık ürünüdür. İran'da Büyük Selçulularda yaygın olan dövme eserlerin kakma ile bezendiği örnekler Anadolu'da enderdir. İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde, Artuklu bölgesinde XIII. yüzyılın ortalarında yapıldığı kabul edilen gümüş ve altın kakmalı pirinç ibriği kakma işçiliği için örnek gösterebiliriz (env. 102). İbrik üzerinde taht, av, eğlence, polo oyunu ve Hıristiyan aziz figürlerine yer verilmiştir.
  63. 63. Maden Sanatı İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan (env. 2/1792) altın kakmalı çelik ayna, Artuklu bölgesinden bildiğimiz tek çelik örnektir. Ayna ortasında yer alan, şahinle avlanan avcının etrafını dolanan av hayvanları, karşılıklı ejderler, ava uğur getiren grifon gibi doğa üstü yaratıklar Selçuklu saray süslemelerinden tanıdığımız resim programına paraleldir. Innsbruck Ferdinandeum Müze si'nde bulunan, Bizans'ta yaygın olan mineleme tekniği ile yapılmış ve kitabesinde Artuklu Hasankeyf Meliki Sökmenoğlu Rükneddin Davud'un adı geçen (1114-1144) yayvan tas, devrinin tek mine işçiliği örneğidir. Kabın ortasında, Bizans sanatında görülen, Büyük İskender'in grifonlar tarafından göğe yükselişinin temsil edildiği sahne, Selçuklulardan tanığımız, madalyonlar içinde yer alan kartal, arslan, boğa, grifon vb. figürleriyle kuşatılmıştır. İki kültürün karmasını veren ilginç bir eserdir. Yukarıda kısaca değindiğimiz eserlerin gösterdiği gibi, Selçuklu maden sanatı malzeme, teknik, süsleme programı ve etki alanları açısından çeşitlilik göstermektedir. Dayanıklı malzemesi nedeniyle yok olmayan bu ürünlerin çeşitli dünya müzelerine ve koleksiyonlarına dağılarak bugüne uzanması sevindiricidir
  64. 64. KAYNAKÇA - ÖZGÜMÜŞ,Üzlifat, Anadolu Camcılığı, Pera Yayıncılık,İst 2000. ARIK, Rüçhan, Kubad Abad, Türkiye İş Bankası Yayınları,İst 2000. FİGEN PAPAGAN, Anadolu selçuklu Dönemi süslemelerinin günümüz resim ve seramik sanatı bağlamında yorumlanması 2018 Akar, A. ve Keskiner, C. (1978). Türk Süsleme Sanatında Desen Ve Motif. İstanbul: Tercüman Sanat Ve Kültür Yayınları. Aksu, H. (1992). Anadolu Selçuklu tezhip Sanatı ve Osmanlı Tezhip sanatının Mukayesesi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel El Sanatları, Tezhip programı, İstanbul. Alp, Ö. (2009). Orta Asya’dan Anadolu’ya Kültürel Sembollere Giriş. Ankara: Eflatun Yayınevi.

×