2. Anadolu Uygarlıkları içinde en
önemlilerinden olan Hititler'in kökeni hala
tartışmalıdır. Ancak Hititler'in Anadolu'nun
yerli halkı olmayıp dışarıdan geldikleri
kesindir. Hatta Hitit adı da daha sonra
Eski Ahit'e göre uydurulmuş bir isimdir. Hitit
diye andığımız bu halkın kendilerine Nesi
dili konuşan Nesili dediklerini biliyoruz.
3. Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları
Hititler'in Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır. Konuştukları
dil ve ataerkil yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekler
nitelikledir.
Kralın yanında Pankuş adı verilen asillerden oluşan bir de meclis
bulunmaktaydı.
Hitit devlet idaresinin başında Büyük Kral denilen Hitti kralları vardı. Ancak
Hitti krallarının Mısır ve Mezopotamya krallarından ayıran bazı özelliklere
sahiptirler: Mesela Hitti kralları hiçbir zaman tanrı olma(Incernation)
temayülü göstermemişlerdir .Onların ancak Öldükten sonra tanrı
olduklarına inanılırdı. Diğer bir hususta Hitit krallarının Mezoptomya ve
Mısır kralları gibi sürek avı yapmamış olmalarıdır.
Hitit krallarının başlıca görevleri baş rahiplik, baş yargıçlık ve baş
kumandanlık gibi görevleri de vardı.
4. Öte yandan bir başka teori de Hititler'in
Çerkez kökenli olduğu yolundadır. Bu tez
de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve
kültür öğeleri bakımından
desteklenmektedir ve olanaksız
gözükmemektedir. Ancak daha etraflı
araştırma yapılmalıdır. Örneğin Çurey
Hattiler ile Hititler'i yer yer karıştırdığından
ortaya anlaşılması güç ,hatalı teoriler
çıkmış.
5. Hititler'in tarih sahnesinde görülmesi daha
öncelere de dayansa Krallığın MÖ 1660-
1630 yılları arasında hüküm sürmüş I. Hattuşili
tarafından kurulduğu söylenir. Bu konu
belgelere bakıldığında biraz karışıktır, çünkü
Hattuşili de kendinden önce gelen Labarna
ve başşehir Kussara'dan sözetmektedir. Bu
dönem ise oldukça karışıktır çünkü bu
dönemde Anadolu'da yerel krallar hüküm
sürmektedir.
6. İ.Ö.17.yüzyıl sonuna doğru Kuşşaralı bir bey, İç
Anadolunun büyük kesimini egemenliği altına alarak
bir krallık kurdu ve Hattuşa’yı da kendine başkent
yaptı. Kendine de Hattuşlu anlamına gelen Hattuşuli
adını verdi.Ord. Prof.dr. Ekrem Akurgal bu durumu
şöyle özetlemektedir:
" Yazılı kaynaklardan belli olduğuna göre sonuç
olarak diyebiliriz ki, Labarna adlı bir kral Kussara'da
hükümdar olduktan sonra yerine yeğeni Labarna ya
da Tabarna adı ile kral olur. Ancak bu ikinci Labarna,
bir süre sonra idare merkezini , başkent olmaya her
yönden elverişli Hattuşa'ya nakleder. "
7. Hitit dini çok tanrılı bir dindir; panteonun
(tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça
vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin
dinlerinden alınmıştır. Hititler ’de tanrılar, tıpkı
insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu
kadar ruhen de onlarla aynı olup insanlar gibi
yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece
insanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildikleri
zaman hemen intikam almaya, insanları en
acımasız yöntemlerle cezalandırmaya
hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları
birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini
bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
8.
9. Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve
Suriye şehirlerinin çeşitli yerel
panteonlarının zamanla bir araya getirilip
birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit
devletinin başlangıcından îtibâren baş
tanrı, fırtına tanrısı Teşup’tur. Kozmik
dönemi (kâinâtı) sağlayan, krallığı ve
ülkenin düzenini koruyan O'dur. Kral,
efendisi adına ülkeyi yönetir.
10. MÖ 1274 tarihinde II. Ramses ile II.
Muvatalli arasında Kadeş önünde büyük
bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş
Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu
antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses
savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış,
Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.
Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik
ilkesine dayanan en eski antlaşmadır
11. Anadolu'da ilk kez organize devlet kuran
Hititlerin başkenti olan Boğazköy (Hattuşaş),
dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum'a
uzaklığı 82 km'dir. Boğazköy'ün gerçek tarihi
MÖ 1900'den az sonra başlar. Geç Hitit ve Asur
belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy;
Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir
hanedanlığın merkezi idi. MÖ 19. ve 18.
yüzyılda Hitit öncesi'deki dönemde
Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da
konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların
ticaret yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri
bulunmaktaydı.
13. Hitit dini çok tanrılı bir dindi. Bundan
dolayı Hititler kendi ülkelerine “Bin Tanrılı
İl” derlerdi. Kendi tanrılarının yanında
Anadolu’daki diğer uygarlıkların
tanrılarına da taparlardı. Bunun sonucu
olarak Hitit mitolojisinde Sümer, Akad,
Hatti, Hurri, Mitanni, Luvi tanrıları da yer
almış, dolayısıyla Hitit mitolojisi, değişik
türde tanrılardan meydana gelen bir
nitelik kazanmıştır.
14. Hititlerde özgün bir mitolojiden söz etmek
oldukça güçtür. Birçok kavme ait mitolojiler
mevcuttur. Bu mitolojiler başlıca şunlardır:
Hatti kökenli mitolojiler: İlluyanka Hikâyesi,
Kaybolan Tanrı Mitolojisi, Gökten Düşen Ay
Mitolojisi, Kamruşepa Mitolojisi
Hurri kökenli mitolojiler: Kumarbi Efsanesi,
Hedammu Mitosu, Ullikummi Şarkısı, Avcı
Kessi’nin Masalı ve Appu Masalı
Mezopotamya kökenli mitolojiler:
Gılgameş Destanı
15. Geçmiş yıllarda Alalu, gökyüzünde kral idi. Alalu,
tahtta oturuyordu. Ve tanrıların önde geleni, güçlü
Anu, onun hizmetindeydi. Anu, Alalu´nun hizmetinde
çalışıyor, içki servisi yapıyordu.
Alalu gökte dokuz yıldır kraldır. Anu, Alalu´ya karşı
ayaklanır ve onu yenerek yer altına gönderir ve tahta
geçer. Bu kez Kumarbi ona hizmet etmeye başlar.
Anu da dokuz yıl boyunca tahtta kalır. Dokuzuncu
yılda bu kez Kumarbi Anu´ya karşı ayaklanır ve onunla
savaşmaya başlar. Anu, Kumarbi´ye karşı koyamaz,
kaçarBu efsane, Hesiodos’un Theogonia’sını
andıracak biçimde tanrı soylarından bahsetmektedir..
16. Anu, gökyüzüne çıkar, Kumarbi onun arkasından
koşar ve erkeklik organını ısırır. Kumarbi, Anu’nun
erkekliğini yutunca, o sevinir ve yüksek sesle gülmeye
başlar. “Erkekliğimi yuttuğun için kendi kendine
sevinme! Ben sana yük (tohum) yükledim.” der.”İlkini
olarak soylu Fırtına Tanrısı Teşup’a, ikincisini
dayanılmaz Aranzah nehrine ve üçüncüsünü soylu
Tašmišu’ya bıraktım.” der. “Üç dehşet tanrıyı ben sana
bir yük olarak yerleştirdim. Ayrıca iki korkunç tanrıya
daha gebe bıraktım. Öyle olacaksın ki gelip başını
kayalıklara vuracaksın!” Daha sonra Kumarbi saklanıp
ağzındakileri tükürse de, yine de bedeninin çeşitli
yerlerinden çocukların doğmasına engel olamaz.
17. Hitit Mitolojisinde Önemli Tanrılar
Teşup: Fırtına Tanrısı ve Gök tanrısıdır. Sembollerinden biri
boğadır.
Hepat: Hititlerde Arinna'nın güneş tanrıçası’dır. Hititlerde
Kupaba olarak da geçmiştir.
Telipinu: Tarımla uğraşan, tahılların büyümesini sağlayan
ve bereketliliği temsil eden tanrıdır.
Hatepinu: Nerik kentinin Fırtına tanrısı ve Zippalanda
kentinin Fırtına tanrısıdır.
Işık tanrısı: Siu
Tahıl ve hububat tanrısı: Halki
At üzerindeki tanrı: Pirwa
Tanrılaştırılmış gün: Siwat
Tanrılaştırılmış gece: İspant
18. Hititler birçok doğa olayını tanrılara
bağlamakta ancak onları, insan şekilli
olarak düşünmekteydiler. Buna göre bir
tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu.
Ancak tanrının gitmesiyle ona bağlı olan
doğa olayları da etkileniyordu.
19. Efsanenin kahramanı Telipinu bir tarım tanrısıdır.
Tohum ekmek, tarla sürmek, sulamak, ürünü
yetiştirmek ve toplamak gibi tarım işleri ile
ilgilidir. Tanrı bir gün o kadar sinirlenir ki fırlar ve
gider. Tanrının gitmesiyle beraber ülkede her
şey değişir. Sıkıntılar başlar:“ Pencereleri sis
doldurdu, evi duman doldurdu. Ocakta
odunlar boğuldu, ağılda koyunlar boğuldu.
Koyun kuzusunu istemedi, inek buzağısını
istemedi.[…] Arpa ve buğday yetişmez oldu,
sığırlar koyunlar ve insanlar gebe kalmadılar,
gebe kalanlar ise doğurmadılar. Dağlar kurudu,
ağaçlar kurudu ve çiçek açmaz oldu; otlaklar
kurudu, kaynaklar kurudu.”
20. Tanrının gidişi o kadar etkili olmuştur ki diğer tanrılar da
bundan etkilenmiş hatta bütün tanrıların katıldıkları bir
ziyafette yiyip içmelerine rağmen açlık ve susuzlukları
geçmemiştir. En sonunda Fırtına tanrısının aklına oğlu
Telipinu gelir ve iyi olan her şeyi alıp götüren Telipinu’yu
yüksek dağlarda araması için kartalı gönderir. Ancak kartal
Telipinu’yu bulamaz. O zaman bütün tanrıların annesi
tanrıça Hannahanna Fırtına tanrısına T elipinu’yu bizzat
aramasını söyler. Ancak fırtına tanrısı da başarılı olamaz.
Hannahanna en sonunda bir arı gönderir. Arı sonunda
tanrıyı bulur ve onu sokarak uyandırır, Telipinu daha da
öfkelenir. En sonunda bir ayin yaparak öfkesini
dindirilmesine karar verilir. Bu işi büyü tanrıçası Kamrusepa
yapar. Sonuçta bu büyü etkili olur. Telipinu’nun öfkesi diner
ve evine döner. Böylece ortaklık yatışır ve eski haline
döner.
21. Bazı yorumcular bu efsanede sözü geçen yılanın
öldürülmesi motifinin, baharın kışı yenmesi şeklinde
yorumlanması gerektiğini belirtmişlerdir. Bütün
kültürlerde hemen hemen tanrının yılanı öldürmesi
motifi bulunmaktadır. Bu mitosun izleri daha sonra
kendini Apollon ya da Saint George mitoslarında da
gösterir. Dev yılan İlluyanka ile Fırtına tanrısının savaşı
ile başlar ve Fırtına tanrısı yenilir. Bunun üzerine Fırtına
tanrısı bütün tanrıları toplar ve yardım ister. Tanrıça
İnara buna bir çözüm düşünür ve bir festival düzenler.
Daha sonra tanrıça Ziggarata şehrine giderek burada
Hupašiia adında bir ölümlü ile anlaşır ve planını
anlatır. Hupasiia, bunu kabul eder.
22. İnara daha sonra süslenerek yılan
İlluianka’nın deliğine gider ve onu
festivale çağırır. Deliğinden çocukları ile
çıkan İlluianka oradaki içkilerin çoğunu
içer ve sarhoş olur, geri dönmek istemez.
Hupasiia yılanı bir ip ile bağlar. Fırtına
tanrısı da İlluianka’yı öldürür. Böylece
Fırtına tanrısının sorunu çözüme bağlanır.