islam Bilim ve Teknolojiyi nasıl ele alır konusu üzerine hazırlanmıştır. Kuran'ın manevi tefsiri Risale i Nur metinleri ile birlikte sunulmuştur.
Slaytı ayrıntılı anlamak adına Risale - i Nur / Sözler / 20. Söz okunabilir.
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
İslam Bilim ve Teknoloji
1.
2. Bir zaman bir sultan varmış; servetçe onun pek çok hazineleri vardı. Hem o hazinelerde her çeşit
cevahir, elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem gizli pek acaib defineleri varmış. Hem kemalâtça
sanayi-i garibede pek çok mehareti varmış. Hem hesabsız fünun-u acibeye marifeti, ihatası varmış.
Hem, nihayetsiz ulûm-u bedîaya ilim ve ıttılaı varmış. Her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve
kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca; o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın,
içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem
kendi san'atının hârikalarını, hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin.
3. Sıfat-ı
Kelâm
Beşerin ef’al-i ihtiyariyesini tanzim eder.
Kavanin-i akliyeden ibarettir.
Sıfat-ı İrade
Evamir-i Tekviniye / Şeriat-ı Fıtriye
Bütün kâinatta câri olan kavanin-i
Âdâtullahın muhassalasından ibarettir.
Tabiat denilendir.
Mecmu-u kavanin-i itibariyeden ibarettir.
Sıfat-ı kudretin hâssası olan tesir. Ve
icada mâlik değillerdir.
4. Meselâ: Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'ın bir
mu'cizesi olarak teshir-i havayı beyan eden:
ُحا َو َر َو ٌرْهَش َاه ُُّودُغ َحيِِّالر َْمنيَلُسِل َوٌرْهَش اَه
âyeti; "Hazret-i Süleyman, bir günde havada
tayeran ile iki aylık bir mesafeyi kat'etmiştir" der.
İşte bunda işaret ediyor ki: Beşere yol açıktır ki,
havada böyle bir mesafeyi kat'etsin. Öyle ise ey
beşer! Madem sana yol açıktır. Bu mertebeye
yetiş ve yanaş. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisanıyla
manen diyor: "Ey insan! Bir abdim, heva-i nefsini
terk ettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin
tenbelliğini bırakıp bazı kavanin-i âdetimden
güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz."
Sözler ( 255 )
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11. Herbir kemâlin, herbir ilmin, herbir terakkiyâtın, herbir fennin bir hakikat-i âliyesi var ki, o
hakikat bir ism-i İlâhiye dayanıyor. Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyâtı ve muhtelif
daireleri bulunan o isme dayanmakla, o fen, o kemâlât, o san’at kemalini bulur, hakikat
olur. Yoksa, yarım yamalak bir surette nâkıs bir gölgedir.
Mesela, hendese bir fendir. Onun hakikatı ve nokta-i müntehası,cenabı hakkın ism-i Adl ve
Mukaddir’ine yetişip, hendese aynasında o ismin hakimane cilvelerini haşmetiyle
müşahede etmektir.
Mesela tıp bir fendir hem bir sanattır.Onunda nihayeti ve hakikati, Hakîmi Mutlak’ın Şâfî
ismine dayanıp, eczahane-i kübrâsı olan ru-yi zeminde Rahimane cilvelerini edviyelerde
görmekle, tıp kemalatını bulur, hakikat olur.
Mesela hakikati mevcudattan bahseden hikmetü’l –eşya, cenabı hakkın ism-i Hakîminin
tecelliyat-ı kübrasını müdebbirane, mürebbiyane eşyada, menfaatlarinde ve
maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu hikmet hikmet
olabilir. Yoksa, ya hurafata inkılab eder ve malayaniyat olur veya felsefe-i tabiiye misilli
dalalete yol açar.