2. GÜZELLİK KAVRAMI
GÜZELLIK NEDİR ?
Güzel denilen değer, bir nesneye yüklenilen, bir
nesne tarafından taşınan değerdir. Bir canlı, bitki ya
da sanat yapıtına güzel denebilir.
Terimsel anlamlarından birkaçı;
- Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık
uyandıran, çirkin karşıtı.
-Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi
uyandıran.
-Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran.
-Görgü kurallarına uygun olan.
3. GÜZELLİK VE ESTETİK
Dünden bu güne Estetik ve Güzellik yan yana
anılan, aynıymış gibi duran iki kavram gibi
görünür.
Bakış açısı her ne olursa olsun, „‟güzellik‟‟ diye
tabir olunan olgu kişi ve zamana göre değişir.
Estetik başlı başına bir derinlik ifade eder.
Buna karşılık ister zaman diyelim isterse başka
etkenlerden söz edelim; iki kelime giriftleşmiş ve
beraberce anılır olmuştur. Bu da bir nevi
mükemmelin tanımını vermektedir.
4. FELSEFE VE GÜZELLİK KAVRAMI
Güzel‟i felsefe objesi olarak ele alan ve onu
sistematik bir biçimde geliştiren ise Platon‟dur.
„Güzel ve iyi aynıdır.‟ der. Daha sonra güzelin
varlıklarda ve olaylarda değil, onlara yansıyan
idealar aleminde, Tanrı katında olduğunu söyler.
İlerleyen yaşlarında ise idealar dünyasından
sıyrılarak güzel kavramının matematiksel
temellere dayandıranların başında gelir.
5. Aristotales de güzelliği Yunanlar‟ın her gün
kullandıkları anlamda kullanır, estetiğin
konusu olarak görmez. Ona göre
güzel, herşeyden önce canlı ve doğal
olmalıdır. Doğa biçimleriyle sanat biçimleri
arasında karşılaştırmaya girmez.
Büyük ve çok küçük olanın güzel olarak
nitelendirilemeyeceğini vurgulamıştır.
6. Plotinos, Belli şeyler özlerinden ötürü güzel
olmayıp, pay alma nedeni ile güzeldirler, bedenler
gibi, diğer bazı şeyler kendi başına
güzeldirler, erdemin özü gereğince güzel olması gibi.
Alman filozoflarından I. Kant, güzeli bir estetik değer
olarak hoş, iyi doğru ve yararlıdan ayırarak tabiat
güzelliği tabiatın bir maddede amacına ulaşmasıdır;
bunun belli kuralları vardır. Sanat güzelliğinde ise
çoğu kez amaç, kural yoktur; hoşa gitme ve ruhtaki
estetik duygu esastır.
7. Fr. Shiller’e göre de güzelliğin bir duyusal
bir de akli yanı vardır.
Güzellik, aklın, duyuların şekillenmesidir.
İnsandaki oyun içtepisi, akıldaki biçim içtepisi
ile duyulardaki yaşama içtepisini güzellik
şeklinde birleştirir.
8. DOĞA GÜZELLİĞİ VE SANAT GÜZELLİĞİ
Natüralistlere göre bir doğa güzelliği vardır ve
bu, sanat için bir model, bir örnek olmalıdır.
Sanat, ancak doğayı taklit (mimeris) edebilir.
Dolayısıyla doğa güzelliği sanat
güzelliğinden önce gelecek ve ona kılavuzluk
edecektir.
Ancak doğa her zaman güzel değildir ve
bazı çirkin ve feci doğa manzaraları sanat
eserlerine yansıtıldığında orada güzel olabilir.
9. Kant, Hegel, Cr Genelde doğa güzelliği
estetik dışı bir şeydir; ama onun hoşa
giden, bize zevk veren yönlerini bir estetik
obje olarak görüyorsak, o doğa parçası
güzeldir.
Yani güzelliğin kaynağı doğa ve madde
dünyası değil, insanın kendi iç dünyasıdır.
oce, Lukacs gibi düşünürlere göre,
10. GÜZELLİĞİN NİTELİKLERİ
Güzelliğin objektif ve subjektif nitelikleri
vardır.
Subjetif nitelikler kişiden kişiye, toplumlara ve
yüzyıllara göre değişebileceği için,kısaca
objektif niteliklerden bahsedilebilir.
11. İÇSEL NİTELİKLER
-Bir eserin güzel olması, onun temsil ettiği
ideyi yansıttığı oranda artar. Güzel bir
şey, idesine, özüne, kavramına uygun olan
şeydir.
- Güzel eser, temsil ettiği şeyin tipine bir
bütün olarak uygun olmalıdır. Yetkin
olmayan, tam olmayan şeyler güzel değildir.
12. DIŞSAL – BİÇİMSEL NİTELİKLER
- Orantı ve Simetri
Özellikle güzelliğin matematik olarak
belirlenmesi sırasında karşımıza çıkan ilk
orantıdır. Güzel, unsurların orantılı olarak
birleşmesidir. Orantısız şey güzel olamaz.
Orantıya bağlı olan güzelliğin bir başka niteliği
simetridir. Güzel olan bir bütünün parçaları
arasında ölçüye dayalı bir düzen vardır.
Doğadaki güzellik büyük ölçüde simetriye
bağlıdır.
13. UYUM (HARMONİ)
Bütün güzellikler için, parçaların uyumlu
birleşmesi önemlidir. Hem hareketli hem de
hareketsiz bütünlerde uyum önemlidir. Zaten
uyum olmaz ise güzellik de kalmaz, bütün
de.
Evrende herşey çok ve karmaşık gibi
görünür. Ama çoklukta birlik sağlanınca bir
uyum, bir güç, bir güzellik ortaya çıkar.
14. GÜNÜMÜZDE GÜZELLİK VE DAYATILAN GÜZELLİK
Her döneme özgü ayrı güzel tanımlaması olmuştur.
1920‟li yıllarda kusursuz kadın etine dolgun iken
sonrasında küçük göğüs ve kalçası olmayan erkeksi
vücut hatları olanlara güzel denildi.
1960‟lı yıllar ise bembeyaz bir cilt iri dikkat çekici göz ve
dudaklar güzellik kavramını şekillendiridi.
1970‟lerde ise ince bel geniş kalça kalın kaşlar güzelilk de
belirleyici oldu.
1980‟lere gelindiğinde ise ihtişamlı denilecek kadar
abartılı makyaj ve kabarık saçlar.
1990‟larda ise güzellik kavramının daha minimalize
olduğunu gözlemlemekteyiz
15. Doğaya ters olmasına rağmen artık her daim
kadınlardan genç ve güzel kalması beklenilir
oldu.
Kozmetik, zayıflama ilaçları, diyetler, güzellik
merkezleri, estetik cerrahi bu isteğin yerine
getirilebilmesi için epey gelişti ve ekonomide
iyi bir pazar oluşturdu.
16. Basın-yayın devamlı özendirilen kişiler sunuyor.
Filmlerde özel seçilmiş genç ve güzel bayanlar
oynatılıyor.
Aslında genel kabul gören güzellik algısı
zamana göre değişiyor. Çeşitli dönemlerde
birbirine zıt güzellik algıları gelişmiş. Mesela
İspanyol paça ve kütük topuklu ayakkabıların
içinde insanlar bir zamanlar harika göründüğünü
düşünürmüş. Şimdi komik bulunuyor.
17. Bir yandan da basın-yayın bilinçaltına değişen, yani
“güzel kadının zayıf kadın” olduğu yeni güzellik algısını
yerleştirdi. Artık zayıflık moda akımlarına, toplumsal
algılara ve sanata yön verir oldu.
Yakın tarihimizde güzellik, moda ve Hollywood ile
belirlenen bir ölçü haline geldi.
Sadece Amerika ve Avrupa‟da değil, bütün dünyada
kadınlar ve erkekler sinema endüstrisinin ve onun
yarattığı popüler kültürün etkisiyle kendilerini şekillemeye
başladılar. Magazin yayınları bu kültürün vazgeçilmez
taşıyıcıları oldu.
18. DOVE markası 2006 senesinde „‟güzellik anlayışları‟‟
üzerine bir sosyal sorumluluk projesi geliştirmiştir.
Moda dünyasının direttiği güzellik anlayışını takip
eden, 15 yaşından 60 yaşına kadar, dünya kadın
nüfusunun üçte ikisini oluşturan milyonlarca
kadın, görünümlerinden hoşnutsuz olduğu ortaya
çıkmıştı.
Bu kadınlar kendilerinden memnun olmadıkları için
okula gitmek, işe gitmek, erkek arkadaşı ile buluşmak
ve hatta doktora gitmek gibi temel yaşam
faaliyetlerinden kaçınıyorlar.
19. Güzellik kavramını kalıplaşmış klişelerden
kurtarmak ve gerçek güzelliğin tanımını yeniden
yapmak isteyen Dove'un amacı;
Genç kızların vücutlarıyla ilgili kaygılarından
vazgeçerek kendilerini 'güzel' hissetmelerini
sağlamak, kadınların basmakalıp güzellik
kavramlarının peşinden koşmaktansa, kendi
güzelliklerini anlamalarını ve kendilerine güvenli
bireyler olmalarına yardımcı olmak.
20. Kendi güzelliklerinin, dayatılan beden
sınırlarından çok daha fazlasını içerdiğini
düşünenler her geçen gün artıyor.
Güzelliğin dışarıdan değil içeriden geldiği
bilincine varmış, kendi
mutluluklarını, iyiliklerini, özgüvenlerini diğer
bir deyişle kadın olarak varlıklarını
kendilerince ortaya koymanın da bir güzellik
olduğuna inanan birçok kadın var.
21. ÇİRKİNLİK VE TARİHİ
UMBERTO ECO’DAN ÇİRKİNLİĞİN ARKEOLOJİSİ
Günahla Genişleyen Çirkin Kavramı
Eco, antik dönemdeki güzellik kavramının ideal
olana, ahlakî olana yönelik olduğunu
belirtip, Antik Yunan‟daki şiddet kavramının da
çirkinler arasında olduğunu söylemiştir.
Hristiyanlığın yayılması ve başta İsa‟nın çilesi ve
İsa‟ya yapılan zulümler olmak
üzere, günah, şer, cehennem, şeytan ve
kıyamet kavramları dolayısıyla sanat tarihinde
işlenen çirkinin dinsel etkiyle değişimini
aktarıyor.
22. „‟Canavarlar Geliyor‟‟
Mitolojideki Medusa veya üç başlı köpek
tasvirleri yetersiz gelmeye başlamış birbirinden
korkunç, zalim, biçimsiz canavarlar çirkin
kavramı içinde yerini almaya başlamışlardı.
Öyle ki, onların çirkinliğine hayran
kalıp, “mükemmel çirkin”in güzelliğini idrak
etmeye başlıyordu insanoğlu.
Umberto Eco bu durumu, sonsuzun estetiği
olarak tanımladıktan sonra, canavarların ahlaki
yönden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
23. Çirkin Özgürlüğü
Ortaçağ‟ın sonlarına doğru dinsel çirkin tanımlamaları
yavaş yavaş sosyal alana kayıp, artık çirkinlik, gülünç
ve müstehcenliği de yanına almaya başlamıştır.
Öyle ki, köylü tasvirlerinde soytarılar, çirkin
köylüler, dinsel taşlamalarda yer alan tasvirler
aracılığıyla çirkinlik, basit halkın, köylünün kaderi
olmaya başlamıştır.
24. Rönesans‟la birlikte bu kötülükleri bir şölene
döndürmeyi ilk uygulayan Rabelais olmuştur
Gargantua ve Pantagruel‟inde
müstehcen, kaba, hoyrat üslubun artık
avamın, köylünün dili olmaktan çıkıp sarayın da dili
olduğunu göstermiştir.
Rönesans ressamı Pieter Bruegel köylünün hayatını
tüm kabalığı (aslında doğallığı) ile
verirken, çirkinliği, müstehcenliği eksiksiz ve aynı
zamanda, beğenilir bir halde resmetmiştir.
25. Çirkin ve Kadın
Antik çağdan modern akımlara kadar kadın karşıtı bir
gelenekle beraber kadın çirkinliği yine günahkarlıkla
bir tutulmaya başlanmıştı.
Dinsel etkiyle beraber, çirkinlikler, iç kötülükleri ve
zararlı baştan çıkarma güçleri kadın ile yansıtılmaya
başlanmıştı.
Kadın görüntüsü güzel olarak verilse de yüzyıllar
boyunca mutlaka çirkin bir varlık olarak ele alındığı
görülmüştür.
26. Çirkin Karizması
Başta romantizm olmak üzere diğer modern çağ sanat anlayışları
ile beraber filozoflar da güzellik ile beraber çirkinlik kavramlarını
eniden sorgulamaya başladılar.
Romantizm çirkinliğin felsefesini yeniden kaleme alırken, modern
akımlar artık “çirkin”lik durumunu olduğu gibi hattâ güzel olanın
içindeki çirkinliği de bütün “çıplaklığı” ile gösterme anlayışına
girdiler.
Günümüze biraz daha yaklaşınca artık değer yargıları
değişmiş, plastik sanatlardan, görsel sanatlara, gündelik hayattan
daha birçok alana çirkinlik şekil değiştirdiği gibi “çirkin karizması”
denen yeni bir maske ile, çirkinler pazarlanabilir hale gelmişti.
Sahnelerde, giyim tarzında, resimlerde, heykellerde çirkin olarak
adlandırılan unsurlar rahatlıkla kullanılır oluyordu.