2. “ Caddede yürürken birisine “Kendinizi tanıyor musunuz?” diye sorsanız, size şaşkın şaşkın bakar ve “Ne demek istiyorsun, insan hiç kendisini tanımaz mı?” diye karşılık verir.
3. Hâlbuki aynı kimseye, “Hayatının gayesi ne? Niçin yaşıyorsun?” diye sorsanız, size cevap bulamaz, bocalamaya başlar…
4. Onun bocalaması kendisini tanımama-sındandır. Çünkü kendini tanımak, sadece adını soyadını bilmek değildir…
5. Kendini tanımak, hayatın gayesini bilmek; neci olduğunun, nereden gelip nereye gittiğinin şuuruyla yaşamaktır.
6. Bu bakış açısına göre iki türlü kimlikten söz edebiliriz: 1-Maddi Kimlik 2-Manevi Kimlik
7. Maddi kimlik, cebimizde taşıdığımız nüfus cüzdanımız veya herhangi bir kimlik kartıdır. Bu kimlikte ne tür bilgiler olduğunu herkes bilir.
8. İl ve ilçelerdeki nüfus müdürlükleri, doğan çocukları nüfus kütüğüne kaydedip bu tür kimlikleri çıkarırlar…
9. Manevi kimliğe gelince… O, cepte taşınmaz. Çünkü o, fiziki yönümüzü değil, metafizik yönümüzü açıklayan kimliktir.
11. O, bizim aklımızda, hafızamızda ve kalbimizde bulunması gereken kimliktir. Bu kimliğin insanlara, eğitim yoluyla kazandırılması gerekir.
12. Kimliksiz insan tehlikelidir. Nasıl ki polis, kimlik kontrolü yaptığında kimliği olmayan kimseleri tehlikeli sayıp götürüyor;
13. öyle de, manevi kimlikten mahrum yaşayan insanlar, maddi kimliği olmayanlardan daha tehlikelidirler.
14. Çünkü onlar, rast gele atılmış, hedefsiz bir ok gibidirler ki, kime saplanacağı belli olmaz…
15. Maddi kimlik, sadece doğum ile ölüm arasındaki kısacık hayatı ilgilendiren bazı bilgileri içine alır.
16. Hâlbuki manevi kimliğin bilgileri çok daha geniş bir alanı ilgilendirir. Mesela, “Nereden geliyoruz?” sorusunun cevabı, doğum öncesine ait bir bilgidir. “Nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabı, ölüm sonrasına ait bir bilgidir.
17. “ Niçin yaşıyoruz?” sorusunun cevabı, hayatı bütünüyle açıklayan bir bilgidir. Bu bilgilerden mahrum insan, sonsuz boşluk içinde, hedefsiz ve başıboş yaşamaya mahkûmdur…
18. Böyle bir hayat ise, hem sahibi, hem de çevresindekiler için tehlikelerle doludur…
19. Eski ABD başkanlarından Nixon, “Hayatta en zor şey, gayesiz insanlarla beraber yaşama mecburiyetidir” diyerek, bu gerçeği dile getirmiştir…
20. Manevi kimliğin kontrolünü, mezarda sual melekleri yapacaklar, bu kimliğe sahip olmayanları tutuklayıp hapsedeceklerdir…
21. Yunus Emre, insanın bahsettiğimiz bu iki kimliğini, bir dörtlüğünde ne güzel ifade eder: “ Beni bende demen bende değilim Bir ben vardır bende benden içerü!”
22. Buradaki “ben”lerden biri maddi benlik, diğeri de manevi benliktir ki, âşık Yunus, asıl insanı insan yapan şeyin, bu maddi benliğin altında gizlenmiş manevi benlik olduğunu belirtiyor ve;
23. “ Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” dedikten sonra, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu!..” çağrısını yapıyor.
24. Yine Kaygusuz Abdal, insanı anlatırken; “ Bu âdem dedikleri, El, ayakla baş değil, Âdem manaya derler, Suret ile kaş değil.” diyerek mananın, yani manevi kimliğin önemini belirtmiş oluyor…
25. Biz hem millet, hem de milleti meydana getiren fertler olarak uzun bir zamandır kimlik bunalımı geçiriyoruz. Manevi kimliğimizi kaybetmenin sancılarını çektik ve halen çekiyoruz.
26. İnsanımızın büyük bir kısmı, kendini üstün yapan değerlerden uzaklaşmış, mazisinden kopmuş, gayesizliğe mahkûm olmuş durumdadır...
27. Kendi yürüyüşünü terk etmiş, başkalarını da taklit edememiş, Doğu Kültürü ile Batı Kültürü arasında tam anlamıyla kimliksiz bırakılmıştır…
28. Ama çok şükür ki, artık yavaş da olsa bir arayış başlamıştır. Bu arayış, bir kimlik arayışıdır. İnsanımızın kendi değerlerine, tarihine ve özüne dönüşüdür. İşte bu arayışın ifadesi olan bir şiir:
29. “ Kitaplar, kâğıtlar vermedi bir sır. Aynalar, siz deyin bana ben kimim? Serseri dolaştım bir nice yıldır. Baba bir söz söyle, ana ben kimim?
32. Yine sıradan birer şarkı sözü de olsalar; “ Yıllardır soruyorum, bu soruyu kendime, Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?”
33. “ Beni benden çaldınız, Verin bana beni!” gibi ifadeler, hep bu arayışın tezahürüdür.
34. Sadece bizim ülkemizde değil, bütün dünyada bir arayışın başlamış olduğunu ve bunun neticesi olarak maneviyata dönüşün yaşandığını görüyoruz.
35. Alman Şair Henrich Heine’nin nefis şiiri, dünya gençliğinin kimlik arayışını çok güzel yansıttığı gibi, yine batıda en çok dinlenen bir şarkının sözleri olan şu ifadeler de bu arayışın delilidir:
36. “ Nereye gidiyorum, ırmağı takip ederek; Nereye gidiyorum, martıların izini sürerek; O şey nerede, nerede o kimse, bana söyleyecek:
37. Niçin yaşadığımı ve öldüğümü. Ve acaba hiç bulabilecek miyim: Niçin yaşadığımı ve öldüğümü.”