2. GİRİŞ
Uzun yıllar, sorun-neden bağlamı bünyesinde ortaya konmaya çalışılan terörizm-
sosyal faktörler ilişkisi ve bu alanda yapılan sosyolojik çalışmaların, terörizm ile mücadele
alanındaki katkısı yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu tip bilimsel yaklaşımların, bu sorun ile
mücadelede zorunluluk arz ettiğini ise yaşanılan tecrübeler hepimize açık ve net bir şekilde
göstermiştir. Bu anlayış çerçevesinde Türkiye’nin sosyolojik analizi ile sol terörizm
arasındaki ilintiyi açıklamanın ülkemize sağlayacağı yarar hususunda toplumumuzda ortak bir
kanaat halindedir.
TÜRKİYE’NİN SOSYOLOJİK PROFİLİ
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, çağdaş dünyanın tasfiye ettiği düşünce
kalıplarından sıyrılıp bir modernleşme sürecine giren, imparatorluk ardılı olan bir devlette
yaşamını sürdüren Türk toplumu, bu dönemde, sahip olduğu binlerce yıllık geleneği ile
yenidünyanın gerektirdiklerini sentezleme yoluna girmiştir. Ekonomik, kültürel, sosyal
hayatta yaşanan bu dönüşüm ile Türk toplum hayatında büyük değişimler meydana gelmiştir.
Bu dönemde gerçekleştirilen harf devrimi ile birlikte, Latin harfleri, yeni oluşturulmaya
çalışılan Türk ulusu üst kimliğinin benimseyeceği yeni ve öz Türkçenin asli unsuru olarak
kabul edilmiştir.
Bu değişim ile paralel olarak, imparatorluk ardılı olan bir ülkenin, ulus-devlet statüsüne geçişi
için şart olan yeni bir aidiyet formu yaratma gerekliliği üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu
konunun özeti olabilecek slogan ise “Türkiye cumhuriyeti devletine, vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkes Türk’tür” sözü olmuştur. Bu tanımlama, yeni kurulan bir ulus-devlette başat
unsurdur. Farklı etnik kökenlere mensup insanların, bütünleştirici ve kapsayıcı bir üst kimlik
çatısı altında bir araya gelmeleri Türk devletinin temelini teşkil etmiştir. Bu dönemde yaşanan
tüm devrimler, Türk Kültür Devriminin birer argümanı olmuşlardır.
Muhteviyatı bakımından, ekonomik anlamda bir orta-burjuva devrimi olan Anadolu Devrimi,
bu alanda büyük yenilikler getirmiştir. İlk iş olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisine
darbe vuran kapitülasyonlar konusu ele alınmış ve birçok devlete verilmiş olan ekonomik
ayrıcalıklar kaldırılmıştır. Ekonomik bağımsızlığı ana paradigma olarak benimsendiği atılım
sürecinde, devlet destekli milli burjuvazi oluşturulmaya çalışılmış, devletçilik dinamiği ise
yeni Türk Devleti’nin ekonomik sisteminin odak noktası olmuştur. Ancak ekonomik yapının
dinamikleri, 1950 yılı itibari ile bir değişim sürecine girmiştir. Bu yıllardan itibaren milli
Sayfa | 2
3. burjuvazi güçlenmiş ve Türkiye’nin kapitalist dünya ile doğrudan bir entegrasyon sürecine
girdiği gözlemlenmiştir.
1960’larda başlayan kırsaldan kente doğru göç hareketi, orta sınıfın kendi iç dinamiklerini de
derinden etkilemiştir. Özellikle 80’li yılların sonu ve 90’lı yılların başı ile birlikte şehirlere
doğru hızla artan göç dalgası, kentlerde daha kozmopolit bir sosyolojik yapının oluşmasına
zemin hazırlamıştır. Ortaya çıkan bu yeni tablo İbn-i Haldun’un asırlar önce söylediği ve bir
halkın öz kültürünü yansıtan ama şehir hayatına adaptasyon sürecinde sorunlar yaşayan kırsal
kesim kökenli bir kitle ile kendisini şehir hayatının asli unsuru olarak tanımlayan kentli bir
kitlenin ortak yaşam sürecine zemin hazırlamıştır. Bu göç olgusunun, göçmen ve yerli kitleler
için büyük sorunların yaşanmasına yol açtığı görülmüştür. Bu dönemde görülen sorunların
başından gelen gecekondulaşma, çarpık kentleşme ve bunlar ile doğrudan ilintili olan toplum
içinde yabancılaşma bu yıllarda değişen sosyolojik yapının temel sorunları olarak göze
çarpmaktadır.
Tüm bu sorunların beraberinde getirdiği, işsizlik ve uyum sorunu gibi birçok sorun ile karşı
karşıya kalan göçmen kitle gençleri, kendileri gibi gelir dağılımındaki ve yaşam standardı
alanındaki eşitsizlik sorununu yaşayan bir kısım yerli kentli genç ile ortak kaderi
paylaşmışlardır.
Türkiye’de, 2000’li yıllar ile birlikte bir çöküş ve tasfiye sürecine giren sol terörizmin,1990’lı
yıllarda yakaladığı ivmenin arka planında büyük oranda bu sorunlar yatmaktadır.
TÜRKİYE’DE SOL DÜŞÜNCENİN TARİHİ VE SOL TERÖR
Türkiye’de, sol hareketlerin tarihi önceli olan Osmanlı İmparatorluğuna kadar uzanır.
İlk defa, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminde, 1911 yılında Selanik’te kutlanan 1
Mayıs İşçi Bayramı, hem ilk sendikal hareket hem de sembolikte olsa Türk toplumunun sol
düşünce ile tanışmasını simgelemektedir. 1911 yılında sol ideolojinin toplum hayatına dâhil
olmasıyla birlikte, bu fikir akımı özellikle aydın ve elit kesimde yaygınlaşarak gelişmiştir. Sol
düşüncenin bu kesimlerden insanların bazılarınca benimsenmesi 10 Eylül 1920 tarihinde Türk
toplumunun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sol organizasyonu olan Türkiye Komünist
Partisi’nin kuruluşunu beraberinde getirmiştir. Bir düşünce adamı olan Mustafa Suphi
önderliğinde kurulan parti, o dönemde toplumdaki yüksek zümrenin bir fikir kulübü işlevinde
olmuştur. Bu yüzden, sol düşüncenin toplum tabanına inmesi hadisesi uzun yıllar sonra
gerçekleşmiştir.
Sayfa | 3
4. 1920 yılından yaklaşık 1960’lı yıllara kadar aydın kesimin hegemonyasında gelişen sol
düşünce, bu dönemde ilk büyük propaganda dönemini yaşamıştır. Özellikle, kültürel alandaki
çalışmalar ile bu fikir akımı kitlelere ulaştırılmaya çalışılmıştır. Birçok edebiyatçı ve düşünce
adamı, eserlerinde ve çalışmalarında sol görüşün temel dinamiklerine yer vermiş ve bunları
halka anlatmayı öngörmüştür. Bu çalışmalarından ötürü birçok edebiyatçı bu dönemde “sol
düşünce propagandası” gerekçesiyle hapis cezalarına çarptırılmıştır. Bu yüzden, sol motifli
edebiyatın(mahpushane edebiyatı) kökleri bu döneme dayanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde sol görüşün ivme kazandığı ve halk nezdinde kabul görmeye
başladığı dönem ise 1960’lı yıllar olmuştur. 1961 yılında Türk Siyasal Hayatına dâhil olan
TİP’in(Türkiye İşçi Partisi), 1965 yılında mecliste temsil hakkı elde etmesi sol kesime yeni
bir soluk getirmiştir. TİP, sol düşünceyi halk tabanına ulaştırmış ve bu kitlelerin sol görüşe
mensup bir şekilde siyasal hayata aktif olarak katılmasında büyük bir rol üstlenmiştir. TİP’in
bu işlevinin izlerini 68 kuşağı gençliği olarak adlandırılan jenerasyonda görmek mümkündür.
Bu dönemde üniversiteler içinde sol görüşlü gençlerin liderliğini üstlenmiş isimler politik
hayatlarına TİP çatısı altında başlamışlardır.
1960’lı yılların sonu Sol’un, üniversite gençliği tarafından temsil edilir hale geldiği dönemdir.
Özellikle 1965 yılında kurulan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) ile birlikte sol görüş
üniversite gençliği arasında yayılmaya başlamıştır. Bu fikir kulüplerindeki münazara ve
sunum gibi çeşitli programlarla gençlerin zihinleri sol bilinç ile şekilleniyordu. Üniversite
gençliğinin bu dönemde siyasal yaşama aktif katılımı, gençliği kendi önderlerinin ortaya
çıkmasını sağlamıştır. 68 kuşağı önderleri diye anılan bu isimlerin başında Deniz Gezmiş,
Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gelmekteydi. 12 Mart
Muhtırasına kadar geçen süre içinde sol görüşlü öğrenci kitlelerinin başat unsuru olan bu
isimlerin faaliyetleri ile FKF bünyesinde Dev-Genç (Devrimci Gençlik) isimli adında bir sol
örgüt kuruldu. Sonraları birçok yasadışı örgütü içinden çıkaracak olan bu örgüte bağlı gençler
bu dönemde üniversite işgalleri ve kitlesel gösteriler ile eylem faaliyetlerinde
bulunmaktaydılar.
12 Mart sürecinin ardından, sol hareket büyük darbe almıştır. Sol gençlik önderleri tutuklanıp
mahkûm edilmiş veya güvenlik güçleri ile girilen çatışmalarda ölü veya yaralı olarak ele
geçirilmişlerdir. Ve bu dönemde sol gruplar dağılma sürecine girmiştir.
12 Eylül 1980 İhtilali öncesine kadar geçen yıllar içinde 1978 yılında yeniden yapılanma
sürecine giren sol gruplar bu kez daha uç marjinal bir hale bürünmüş olarak kendini yeniden
Sayfa | 4
5. göstermiştir. Bu dönem ayrıca tam anlamıyla sol terörün manifesto ve örgütlenme dönemidir.
Bu yıllar içerisinde kurulan sol terör grupları şiddet eylemlerini arttırıp karşıt gruplarla
çatışmalara girerek ülkeyi kanlı bir savaşa sürüklemiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu terör
ve anarşi ortamı 12 Eylül 1980 günü ordunun siyasal iktidara el koymasıyla son bulmuştur.
Bu askeri müdahale ile sol hareketler geri dönüşü çok zor olacak ağır bir hasar almıştır. 1980
yılı sonrası girdiği şok ve dağılma sürecinin ardından 1990’lı yılların başından itibaren
tamamen illegaliteyi esas alan sol gruplar, faaliyetlerine yeniden başlamışlardır.
90’lı yılların bitimi ile 2000’li yılların Türkiye’sinde illegal sol grupların yoğun tasfiye süreci
başlamıştır. Günümüze kadar geçen sürede bu gruplar güç ve itibar kaybına uğramış ve
geçmişte yakaladıkları “yasadışı prestiji” kaybetmişlerdir.
TÜRKİYE’DE SOL TERÖRÜN TARİHSEL GELİŞİMİ
Latince “terrero” kökeninden gelen terör kavramı, korku, yıldırma, panik ve dehşete
düşürme gibi anlamları ifade eder. Ülkemizde, 3713 sayılı Terör İle Mücadele Kanunun 1.
Maddesinde yapılan terör tanımında bu unsurlara vurgu yapılmıştır. Cebir ve şiddet yoluyla,
kendini tanıtma veya ifade etme, düzeni değiştirmeye teşebbüs gibi kavramlar ile terör
olgusunu daha da somutlaştırmak mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti, sol terörizm ile yaklaşık 40 yıl önce yaşanan hareketler ile karşı karşıya
gelmiştir. 1968 yılında başlayan kitlesel öğrenci hareketleri, ilk olarak üniversite işgalleri,
boykotlar ve gösteriler bağlamında kendini göstermiş olsa da, Türkiye Devleti sınırları içinde
kurulacak olan ilk sol örgütlerinde kaynaklığını yapmıştır.
68 kuşağı sol görüşlü gençlerin tepkilerini, taleplerini ve isteklerini şiddet yoluyla dile
getirmeyi seçmeleri ile birlikte; 1970 yılında Mahir Çayan’ın önderliğinde THKP-C(Türkiye
Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi), 1971 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan
öncülüğünde THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), 1972 yılında ise İbrahim
Kaypakkaya’nın fikir önderliği ile TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu)
isimlerindeki ilk sol terör örgütleri kurulmuştur. Bu örgütlerin stratejileri ve farklı
fraksiyonlarda olmaları doğrudan doğruya eylem ve davranış biçimlerine yansımıştır.
Örneğin; THKP-C mevcut düzeni oligarşi olarak tanımlayıp şehir gerillası stratejisi ile
kentlerde, bombalama, adam kaçırma, banka soygunu gibi eylem yöntemlerini seçerken,
kendisini Maoist olarak tanımlayıp Mao’nun “kırdan şehre halk savaşı” teorisi yönünde
Sayfa | 5
6. eylemler yapan TİKKO, kırsal alanlarda güvenlik güçlerine saldırı girişimleri şeklinde terör
faaliyetlerinde bulunmuşlardır.
12 Mart 1971 Muhtırası ile birlikte ilk büyük sarsıntısını yaşayan örgütler bu dönemde
yönetici ve lider kadrolarını yitirmiş ve bunun sonucu olarak dağılma dönemini yaşamışlardır.
Buna göre; 30 Mart 1971 günü iki İngiliz teknisyeni kaçırıp Tokat’ın Kızıldere Köyünde
saklanan THKP-C lideri Mahir Çayan güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada ölü ele
geçirilmiş, THKO’nun kurucu liderleri olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan 6
Mayıs 1972 günü idam edilmiş, TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973 günü
cezaevinde hayatını kaybetmiştir.
Bu dönemden sonra 1978’e kadar ezilmişlik ve sessizlik sürecinde olan sol terör örgütleri bu
tarih ile birlikte eskisinden daha kanlı ve şiddetli eylemleri gerçekleştirmeyi başlamışlardır.
Bu yıllarda güç örgütlenme ve eylem potansiyeli yönünden en iyi durumda olan örgüt 1978
yılında kurulan Dev-Sol(Devrimci- Sol) örgütü olmuştur. Gençliğinde bir Dev-Genç üyesi
olan Dursun Karataş öncülüğünde kurulan Dev-Sol, THKP-C çizgisini büyük ölçüde devam
ettirerek, eylem ve strateji yönünden THKP-C ile paralel faaliyetlerde bulunmuştur. Dev-Sol,
1978-80 döneminde kurulan birçok yasadışı örgüt içinde ayrı bir yere sahiptir. Bunun nedeni
12 Eylül 1980 İhtilalinin ardından terör faaliyetlerine devam etmesi olmuştur.12 Eylül ile
birlikte tüm legal ve illegal sol gruplar ağır bir yara alıp adeta soluksuz bırakılmış ve sol
terörizm ağır bir darbe almıştır. 1980 ihtilalinin hemen sonrasında eylemlerine devam eden
Dev-Sol örgütü, askeri yönetim şartlarında da kanlı eylemlerine devam edip 1981 yılında
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mahmut Dikler’i şehit etmiştir. Bu eylem ile başlayan
süreçte, polis şefleri, yargı mensupları, askerler ve diğer kamu görevlileri Dev-Sol’un
hedefinde olmuştur.
Dev-Sol bu terör saldırıları ile 80 sonrası sol terörizm dönemini başlatmıştır. 1990-2000
yılları, sol terörün en etkin olduğu 10 yıllık süreç olmuştur. Bu zaman zarfında sol terörizm
örgütsel yapı olarak daha sistematik ve karışık bir teşkilatlanma modelini benimseyip daha
yoğun propaganda ve eylem faaliyetlerine başlamıştır. 1980 yılı sonrası aflar veya cezalarının
bitimiyle tahliye olan eski örgüt yöneticileri ve mensupları bu yeni dönemde şiddeti ve
propagandayı daha ön planda tutan örgütsel kurumsallaşma dönemini de başlatmışlardır. 90’lı
yılların başında sona eren soğuk savaş dönemi ve komünist bloğun çökmesi ile birlikte
ideolojik ve fikri açıdan öncülerini yitiren sol terör örgütleri kapıldıkları yalnızlık hissinin
etkisiyle artık tam anlamıyla toplum tabanında marjinalize hale gelmiştir. Bu yüzden 90’lı
Sayfa | 6
7. yıllar boyunca özellikle hedef kitle olarak üniversite gençliğini seçen sol terör örgütleri, kendi
yayın organları olan dergiler, bildirilerle birlikte yürüttükleri propaganda çalışmaları ile
gençlerin zihin kontrolü, örgütlerin kendi tabanlarının, yandaşlarının ve milis kuvvetlerinin
yaratılması ayrıca örgüte eleman kazandırma gibi örgütsel kaynakları toplamak
amaçlanmaktaydı. Bu yüzden 90’lı yıllar boyunca sol terör örgütü mensuplarının eğitim
düzeyleri incelendiğinde çoğunun üniversite öğrencisi olduğu görülmektedir.
90’lı yıllarda yaşanan yeniden inşa ve revizyon sürecinde sol terör örgütleri, ideolojik ve
stratejik açıdan değişime uğramıştır. Buna örnek olarak Dev-Sol’un kurucusu ve lideri olan
Dursun Karataş örgüt içindeki muhalifleri ile yaşadığı fikir ayrılığı sonucu 1994 yılında
DHKP-C’yi (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) kurmuştur. Dev-Sol geleneğini
sürdüren DHKP-C, öncellerinden(THKP-C, DEV-SOL) daha şiddetli ve sansasyonel eylemler
gerçekleştirmiştir. Siyasi propaganda ve silahlı terör grubunun ayrı ayrı çalıştığı bu örgütte
farklı Parti/Cephe şeklinde bir ayrım görülmektedir. Amaçlarını Türkiye devrimi olarak
tanımlayan örgüt mensupları eylem yerlerini, kendi fikir babaları olarak gördükleri Mahir
Çayan’ın şehir gerillası tezine uygun olarak, şehirler olarak belirlemişlerdir. Şehirlerde hücre
tipi yapılanma ile faaliyetler yürüten DHKP-C mensupları, genellikle büyük şehirlerdeki hüre
evlerine yapılan polis baskınlarında çatışmaya girerek ölü olarak ele geçirilmişlerdir.
Genellikle kentlerde canlı bomba ve polis merkezlerine saldırı gibi eylem yöntemlerini seçen
DHKP-C, polislere saldırıyı temel eylem biçimi olarak benimseyip birçok polisimizi şehit
etmiştir. Bunların yanında 1995 yılında yaşanan Gazi Mahallesi olaylarında halkı provoke
eden DHKP-C’nin en ses getiren eylemi ise 1996 yılında gerçekleştirdiği Sabancı Center
suikastı olmuştur. Bunun yanında kırsal alanda da faaliyet gösteren DHKP-C, özellikle Doğu
Karadeniz bölgesinde yapılanma halinde olmuştur. Günümüzde siyasal uzantısı olan
HÖC(Haklar ve Özgürlükler Cephesi) aracılığıyla faaliyetlerine devam eden örgüt, aldığı
büyük darbelerden sonra şimdilerde eski gücüne ulaşma çabası içerisindedir.
Aynı yıllarda yoğun örgüt içi ayrışma yaşayan diğer bir sol terör örgütü olan TİKKO içinden
iki farklı strateji ve sol ideolojinin farklı fraksiyonlarına iki sahip örgüt çıkmıştır. Bunlardan
ilki 1995 yılında kurulan MLKP(Marksist Leninist Komünist Parti) olmuştur. Genelde
şehirlerde “Molotoflu” gösteri şeklinde eylemleri seçen MLKP, PKK’ya verdiği ideolojik
destekten ötürü aynı zamanda bir bölücü örgüttür. TİKKO’nun bir diğer uzantısı olan
TKP/ML(Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist) daha çok TİKKO tarzı kırsal
yapılanma ve eylem biçimini benimsemiştir. Kırsal bölgelerde güvenlik güçleriyle çatışmalara
giren örgüt mensupları, asker ve özel harekât polislerimizin başarılı operasyonları sonucu
Sayfa | 7
8. etkisiz hale getirilmişlerdir.2002 yılında isim değişikliği yaşayarak MKP(Maoist Komünist
Parti) adı altına terör eylemlerine devam eden bu örgüte yönelik, Tunceli, Tokat ve Sivas
bölgesi kırsallarında gerçekleştirilen bu operasyonlarla örgüte büyük darbeler vurulmuştur. En
son,12 Eylül 2006 günü gerçekleştirilen Gaye Operasyonu ile MLKP terör örgütü bitme
noktasına getirilmiştir.
Türkiye’deki sol terör örgütleri birbirleriyle yakın ilişki içinde olup çoğu zaman ortak hareket
ettikleri görülmüştür. DHKP-C örgütünün kırsal alanda gerçekleştirdiği eylemler ve ölüm
oruçları, cezaevi isyanları gibi durumlarda TKP/ML örgütü ile ortak hareket etmişlerdir.
Ayrıca çoğu zaman bölücü terör örgütü ile de ittifaklar ve ortak eylem ilişkileri kuran sol terör
örgütleri son olarak 2000 yılında DHKP-C, PKK, TKP/ML örgütlerinin bir arada
gerçekleştirdikleri ölüm orucu eylemlerine karşı yapılan Hayat Dönüş Operasyonunda ağır
yara almışlardır. Bu dönemden sonra sol terörizmde gözlemlenen azalmanın nedeni büyük
oranda Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir döneme girmesi ve polisimizin uzun yıllar mücadele
ettiği örgütlerin örgütsel, ideolojik, stratejik tüm yönlerini iyi analiz edip güçlü istihbarat
sayesinde örgüt mensuplarını eylemden önce etkisiz hale getirmeleridir.
TÜRKİYE’DE SOL TERÖRÜN PSİKO-SOSYAL KÖKLERİ
Birçok sosyolog ve psikologun yaptıkları araştırmalardan çıkan sonuçlar terörizmin
insani boyutuna ilişkin şifreleri ortaya koymuştur. Buna göre, yapılan analiz çalışmalarında
özellikle insanın terörist olmayacağı terörist yapılabileceği vurgulanmıştır. Bu realite
paralelinde ortaya çıkan “Bir insan neden terörizme başvurur ?” sorusunun cevabı, toplum
içinde anlam bulan ve karakter gelişimi toplum tarafından şekillendiren bireyin, sosyo-
ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik durumları incelenerek bulunabilir.
İnsanı terörizme götüren yolda analiz edilmesi gereken ilk unsur sosyo-ekonomik durumdur.
Geçmişten bu yana, insan davranışları üzerinde etkili olmuş en önemli dinamik olan
ekonomik durum bugün de önemini koruyup, geçmişte karşılaşılan örnekleri günümüze tekrar
gözler önüne sermektedir. Bu olguyu somutlaştırmak adına; 90’lı yıllar boyunca sol terör
örgütü mensuplarının sosyo-ekonomik durumları incelendiğinde öğrenilen sonuçlar örnek
olarak gösterilebilir. Bu sonuçlara göre, genellikle toplumdaki orta sınıfın alt kesimi ve dar
gelirli ailelerin çocukları olduğu görülen bu kişiler, yaşam standartlarının diğer kesimlere
oranla düşük olması nedeniyle, sosyo-ekonomik durumun psikolojik duruma etkisini yansıtan
önemli bir örnektir. Özellikle dar gelirli kesime mensup bir insan -bilhassa gençler- içinde
bulunduğu yoksulluk ortamı, geleceğe dair umutsuzluk gibi birçok psikolojik bunalımın
Sayfa | 8
9. çözümünü ne yazık ki sol örgütlerin tuzağına düşerek aramaya çalışmıştır. Göç olgusunun da
bu insanlarda yarattığı kültür şoku ve uyumsuzluk gibi travmaların sol terör örgütleri
tarafından istismar edilmesiyle beraber bu gençler kendilerini birer örgüt mensubu olarak
bulmaktadırlar. Yoksulluğunun kaynağı olarak gelir adaletsizliğini ve toplumun yüksek gelirli
insanlarını gören, ayrıca bu insanlara karşı büyük bir öfke besleyen gençleri, Marksist-
Leninist söylemler ile manipüle eden sol örgütler, bu gençleri eşitsizliğe karşı terörizme
başvurmaya ve savaşmaya çağırmaktadır. Böylece, içinde biriktirdikleri öfkeleri ve daha da
önemlisi kendileri gibi toplumun yüksek zümrelerine tepkili olan diğer insanlar ile aynı
organizasyon içinde yer alan gençler grup dinamiğinin bir parçası olarak kendilerini ifade
aracı olarak sol terör örgütlerini görmüşlerdir.
Sol terör gruplarının eleman kazanma yöntemlerinde kullandıkları önemli bir argüman da
geçmişe atıf unsurudur. Özellikle geçmişte sol hareketler içinde yer almış ailelerin çocukları
bu yöntemin hedef kitlesi olmuşlardır. Örgütlerin buradan çıkarmaya çalıştıkları husus
intikam kavramıdır. Yakınlarının geçmişte devletin şiddetine maruz kaldığını gerekçe
gösteren gençler, geçmişten ve devletin geçmişteki uygulamalarından intikam alma güdüsüne
sahiplerdir. Bu algı sol örgütler tarafından işlenip geliştirilerek, devletten her türlü şiddet
yoluna başvurularak intikam almaya hazır bir militan yaratılmaktadır.1995 yılında Rüştü
Erdem isimli polis memurunu şehit eden DHKP-C militanı Sibel Yalçın’ın yakınları arasında
işkenceye maruz kaldıklarını iddia eden eski Dev-Sol üyesinin bulunması bu duruma ilişkin
çarpıcı bir örnektir.
SONUÇ:
Sol terör örgütlerinin potansiyel militan olarak görüp kendileri için hedef kitle
konumunda olan ergenlik çağındaki gençlerin durumu da ele alınmalıdır. İçinden geçtikleri
süreçte tüm yönlendirmelere ve etkilere açık olan bu gençlerin bu dönemde sıkça karşılaştığı
sorunlar arasında; kimlik ve karakter arayışı, çevreye ve dış dünyaya karşı tepkili olma ve
agresif ruh hali geniş yer tutmaktadır. Bu sorunların, kendileri için birer kaynak niteliğinde
olduğunu düşünen sol terör grupları gençlerin bu durumundan yaralanıp ilgi ve yönelimlerini
bu örgütlere çevrilmesini amaçlamaktadırlar. Sol örgütlerin uyguladığı yoğun psikolojik
harekât sürecinde, gençlerin, bir gruba aidiyet duyma ihtiyacı, isyankârlık gibi parametreler
üzerinden propaganda faaliyetleri yürüten sol terör örgütlerini kullandığı argümanlar arasında
kitap, dergi, bildiri ve müzik önemli bir yer tutar.
Sayfa | 9
10. Bilhassa, zihnin kontrolünde ve algıların şekillendirilmesinde büyük rolü olan işitme olgusu
ve buna paralel müzik olgusu terör grupları tarafından kendileri lehine iyi biçimde
değerlendirilmiştir. Özellikle 90’lı yıllarda kurulan birçok protest müzik grubu adeta sol terör
örgütlerinin propaganda aracı ve hatta bu örgütlerin “müzikal kanadı” olarak
nitelendirilebilecek işlevde olmuşlardır. Bu müzik gruplarının parçalarında kullandıkları
kavgaya çağıran söylemler, öfke ve düşmanlık, bir amaç uğruna kendini feda etme vurguları
gençlerin güdülenme ve örgütlerin empoze ettikleri düşünceler ile şartlanma evrelerini
yaşamalarına yol açmaktadır. Bu şekilde başlayan ideolojik eğitim süreci ile gençler, önce
sempatizanlığı benimseyip en sonunda örgütler tarafından militan kimliğinin kazandırılması
ile birlikte birçok eylemi yapmaya hazır birer terörist haline dönüşmektedirler. Çoğu, canlı
bomba ve ölüm orucu gibi insanın kendi hayatını hiçe saydığı eylemlerin arka planında bu
şartlanma ve güdülenme süreci yatmaktadır. Ayrıca bu eylemlerde hayatını kaybeden
militanların cesetleri üzerinden yapılan destansı propaganda faaliyetleri bu örgütlerin
psikolojik açıdan kendilerini idame ettirmeleri yönünde önem arz etmektedir.
Ve son olarak ise sol terör örgütlerinin ortaya çıkış sürecini ele aldığımızda, yeni kurulmuş bir
devletin, kuruluş sürecinde ve sonrasında yaşadığı sosyolojik sorunları gerek ekonomik gerek
kültürel gerekse siyasal açıdan çözememesi, sol-terör örgütlerinin en büyük kaynak
noktasıdır.
KAYNAKÇA:
1) İlber ORTAYLI-Türkiye’nin Yakın Tarihi, TİMAŞ YAYINLARI
2) Dünya’dan Örneklerle Terörle Mücadele-USAK YAYINLARI
3) www.wikipedia.com
4) http://www.egm.gov.tr/temuh/index.html (EGM TERÖRLE MÜCADELE DAİRESİ)
Sayfa | 10