4. MAKALE
Herhangi bir konuda bilgi vermek, bir
gerçeği ortaya koymak yeni bir görüş veya
düşünceyi ileri sürmek , ileri sürülen görüş ve
düşünce üzerinde deliller göstererek düşüncenin
doğruluğunu kanıtlamak amacıyla yazılan
gazete ve dergi yazılarıdır.
5. Makelenin temel öğesi düşüncedir.
Hangi konuda olursa olsun makalede ciddi bir
anlatım ve kanıtlama söz konusudur.
Makale bir düşünceyi bir bilgiyi veya bir konuyu
geniş halk kitlelerine duyurmak amacıyla yazılır.
Makale yazarı işlediği konuyu her yönüyle
araştırıp açıklamak ve okuyucuya düşüncelerini
benimsetip onu inandırmak zorundadır.
6. Açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
Makaleler her konuda yazılabilir.
Makaleler niteliklerine göre,edebî makale ve
meslekî makale olmak üzere ikiye ayrılırlar.
7. Makaleler giriş,gelişme ve sonuç bölümünden
oluşur.
Giriş bölümünde,konunun ne olduğu açıklanır.
Gelişme bölümünde,konuyla ilgili görüşler örnekler
aracılığıyla ortaya konulur.
Sonuç bölümünde ise,bir değerlendirme yapılır ve
öneriler sunulur.
8. DİLİN KULLANIMI VE TÜRKÇE
Yunus Emre’nin;
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kesile başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal de bir söz”
Dörtlüğündeki dizelerde söz, yani dilin kullanımı ile ilgili olarak belirttiği düşünceler bu
bakımdan anlamlıdır.Dilin ve dili kullanmanın böylesine önemli olduğu bilinmekteyken acaba
Türk Dili gerektiği oranda bundan nasibini alabilyor mu? Türkçe istenilen ölçüde kurallarına
uygun bir biçimde , doğru olarak kullanılıyor mu? Buna “evet” demek çok güç.
Max Müler’in : “ Türk dilini incelerken , insan zekasının dilde başardığı mucizeyi
görürüz.” Diyor. Türk insanı olarak ,aydınlar olarak bizler dilimizdeki bu mucizeyi göremiyoruz.
MEHMET KAPLAN
9. DENEME
Bir yazarın herhangi bir konu üzerinde kesin
yargılara kurallara varmadan kişisel görüş ve
düşüncelerini iddiasız ve ispatsız olarak içtenlikle
anlattığı metinlerdir. Yani denemenin makaleden ayrılan
en önemli özelliği makalenin aksine yazarın görüş ve
düşüncelerini ispatlama kaygısı taşımamaktır.
10. Denemeler belli bir ilkeye dayanmaz ve kesin kuralları yoktur. Yazar
konu seçiminde , anlatımında , planlamada serbesttir.
Deneme yazarı gözlemlerinden ve deneyimlerinden yararlanarak
düşüncelerini ispata gerek duymadan bence, benim diyeceğim şudur gibi
kişisel duygu ve düşüncelere yer verir, konuşur gibi samimi ve
yapmacıksız ifadeler kullanır.
Hayat,ölüm,aşk,gurbet,sanat,din,ahlak,gelene,siyaset gibi kişiyi veya
toplumu ilgilendiren her konuyu işleyebilir
11. MONTAİGNE
ALIŞKANLIK
“Bir köylü kadın , bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş, sonra
da bunu adet edinmiş, her gün danayı kucağına alıp taşırmış, sonun da buna o
kadar çok alışmış ki dana büyüyüp koskaca öküz olduğu zaman , onu yine
kucağında taşıyabilmiş”. Bu hikayeyi kim uydurduysa alışkanlığın ne büyük
bir güç olduğunu çok iyi anlatmış olacak. Gerçekten de alışkanlık pek yaman
bir hocadır ve hiç şakası yoktur. Yavaş yavaş , sinsi sinsi içimize ilk adımını
atar ; başlangıçta kuzu gibi sevimli , alçak gönüllüdür ama zamanla oraya
yerleşip kökleşti mi, öyle azılı bir yüz takınır ki kendisine gözlerimizi bile
kaldırmaya izin vermez.
12. SOHBET
Sohbet bir konuyu fazla derinleştirmeden
yazarın kişisel görüşlerini karşısındakiyle
konuyormuş gibi hissini verecek şekilde anlattığı
yazıdır.
13. En belirgin özelliği sıcak ve samimi bir anlatımdır. Sohbet türündeki
eserlere söyleyişi adı da verilir.
Sohbert yazıları okuyucuda yazarla sohbet ediyormuş hissini bırakır.
Gerçekten yazar okuyucu karşısına bir arkadaş canlısı gibi çıkan , alçak
gönüllü bir dosttur.
Okuyucuyu inandırmak zorunluluğu yoktur. Yazar tamamen serbesttir,
bu sebeple düşündüklerini rahatlıkla ortaya koyar.
14. BÖREKÇİDE
“ Cenab-ı hak gani gani rahmet eylesin; peder hamur işini pek severdi.
O kadar severdi kigün geçirmezdi ;gözlemesinden tut da külbohçası ,altüst
böreği,su böreği, fincan böreği,piruhi,mantı,baklava ,ekmek kadayıfı,
şekerpare,tulumba,hurma yer;her Allah’ın günü yaptırırdı.Mübarek yerdi
de.Bir kere bismillah deyip de çorbadan girişti mi et , dolma,
sebze,zeytinyağlı,paça,talı,tuzlu,pilav demez; hoşafta kaşığı
temizlerdi.Yemekten sonar çubuğu yıkar, sade kahvesini içerdi.Hiç unutmam,
böyle bir kış mevsimiydi. Kar yağmış. Bahçe üstünde asma odadayız .Ortada
lenger mangal tepeleme dolu. Kahve ibriği kenarında. Annem de öksürük
olmuş, ıhlamur kaynatıyordu…”
AHMET RASİM
15. FIKRA (KÖŞE YAZISI)
Bir yazarın daha çok güncel olaylar
üzerindeki görüşlerini, düşüncelerini kanıtlama
amacı gütmeden ve fazla derinliğe kaçmadan
yazdığı günlük gazetelerde yayımlanan
düşünce yazılarıdır. Bu tür yazılara köşe yazısı
adını da veriyoruz.
16. Günübirlik yazılar olan fıkralar toplumsal,
siyasal, kültürel gerçekleri orataya koyma, bu
yolla kamuoyu oluşturmayı amaçlar.
Fıkralarda yalın, yalın olduğu kadar da yoğun
bir anlatım vardır.
17. ÖĞRETMENİM
Onu çok özlüyorum. İçimdeki saygıyla karışık o
korku, hiç eksilmemiş.Bu sutunda her yazdığım yazıya –
Önce- öğretmenim beğenir mi diye bakıyorum. Gramer
hataları ödümü patlatıyor, derhal düzeltiyorum.Noktalama
işaretleri acaba yerinde mi? Son dakika bir daha gözden
geçiriyorum. Hayır, yetmez. Kuru bir kompozisyon
olmaz.İçerik de mühim…Bir mantık dokusu sergilemeye
mecburum. Öğretmenim, bir tutarsızlık görmemeli.Aylık
ve yıllık not ortalamam hiç düşmemeli. Ben aslında tek
kişi için yazarım:Öğretmenim için… Eğer o tamam , iyi
olmuş derse bilirim ki olmuştur.Düğmeye basar, yazıyı
hayata sokarım.
RAUF TAMER
18. ELEŞTİRİ
Bir sanat ,düşünce veya edebiyat eserini her
yönüyle inceleyip tanıtırken , zayıf ve güçlü
yönlerini belirtme ve bir yazarın gerçek
değerini ortaya koyma amacıyla yazılan
yazılara eleştiri denir.
19. Eleştiri, sanat ve edebiyat alanında yol
gösterici yazılardır, ve ayrıntılı inceleme
gerektirir. Önce bir eserin içeriğine ait
özelliklerin üzerinde durulur, daha sonar
çeşitili ölçülere bağlı olarak eleştiri yapılır.
20. Eleştiri, eserlerin yanlızca zayıf, eksik ve
başarısız yönlerini sergilemek için değil onu
bütün yönleriyle değerlendirerek önemini
göstermek amacıyla yazılır.
21. Eleştiri yazılarında hareket noktası
eserdir.Doğrudan doğruya eser eleştirildiği
gibi, bazen o eser hakkında daha önceden
yapılan eleştirinin de eleştirisi yapılır.
22. 8 YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİM İÇİN YAHYA KEMAL
1998, Yahya Kemal’in ölümünün kırkıncı yıldönümü idi.Bu münasebetle
çeşitili etkinlikler düzenlendi, kitaplar yayımlandı. Konur Ertop’ungösterişli kitabı “
Mektepten Memlekete, fotoğraflarla Yahya Kemal’in Yaşam Öyküsü “ yankı
bulmadı edebiyat dünyasında. Bu sessiz kalışın çeşitli nedenleri vardır elbette. Bu
kitabın Yahya Kemal için yeni, farklı bir şey söylemediği düşünülmüş, şairin kırkıncı
ölüm yıldönümünün rantının kullanılmak istendiği akıllara gelmiş olabilir. İyi bir
çalışma değil “ Mektepten Memlekete “. Belki çalışma bile değil .İlkokul ders
kitaplarında Atatürk’ün anlatıldığı parçalar vardı hani, kötü resimlere bezenmiş….
Konur Ertop’un kitabı da onları hatırlatıyor.Gözle görünen ilk fark , benzemenin kötü
resimlerle değil, orijinal fotoğraflarla yapılması. Kimin için hazırlanmış bu kitap ?
Konur Ertop , çalışmasını ciddiye alıp da bir ön söz veya sunuş bile yazmamış.
CAN DOĞAN
23. RÖPORTAJ
Gazete çevresinde gelişen öğreti
metinlerdendir. Tanınmış veya bir alanda
uzmanlaşmış kişilerle yapılan görüşmelerin
anlatıldığı bu görüşmeler de alınan cevapların
aktarıldığı gazete ve dergi yazılarına röportaj
denir.
24. Temelde soru yöntemiyle kurgulanan bi yazı türüdür.
Röportajlarda bir alanda ünlenen kişiye o alanla ilgili sorular
yöneltilir ve bu yolla metin oluşturulur.
Röportajlar karşılıklı yapılabileceği gibi soruların bir
mektupla fazla veya elektronik posta yoluyla iletilmesi
sonucu da gerçekleştirebilinir.