3. Zül fi kâr
WEB ADRESİ: WWW.TEBDER.TR.GG
SAYFA ADEDİ: 546
DAĞITIM ADEDİ: 250.000
SATIŞ BEDELİ: 50TL
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere”
İÇİN İÇİN “Yavrucağıma”
DUA “Tanrıya”
TAHTA MERDİVEN
“Bütünleştiricilere”
SADE “Organik yaşama”
Ş’DEN GİDİŞ “Ş
harfine”
ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya”
BUNDAN “Eleştirilere”
KIYMET “Tarihin zalimine”
PEŞİN ÖDEME “Borçlara”
İTFAİYE “Nükleer bilimciye”
SEN MİSİN “Ümidime”
AH “Zamanında olması gerekene”
HANEDAN “Kılkuyruğa”
212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına”
SAVAŞ “Hiç kimseye”
ZÜL Fİ KÂR “İşe”
KALEMİM “Bekleyene”
ASAF “Farka”
ARI GİBİ “Havada yüzmeye”
TebDer 3
4. Zül fi kâr
HAYAT ÇARPAR “Miras kalan zulme”
ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve cehalete”
KALICI SEVGİ “Adil hükümdara”
DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete”
BOGO DİRENİŞ ŞARKISI “Essah’a”
O GEÇTİ SEN SOLLADIN “Umer’e”
BUNDAN SONRA
“Geleceğe”
BİZDEN EVRENSELE “İnsana”
SOFUNUN HATASI “Nefese”
DERTLİ HASTALIK “Cesura”
İNKILÂP VE GÜNEŞ “Devrimciye”
KANDIRMACA HAYAT “Katile”
PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama”
SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye”
EVDEN EVE “Manzaraya”
FERYAT “Mayası bozuk süte”
SUÇ MAHALLİ “Vahşete”
TANRININ İZİ “Gülümseyen çocuğa”
TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma”
NAKİT PARA “Masumiyete”
HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara”
VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama”
İÇİNDEN GELEN “Çocuğa”
SEFİL HAYAT “Merhamete”
KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara”
KOREDEN BERİ “NATO’ya”
DELİ ROLÜ “Çaresize”
ÜMMET “Ehlisünnete”
REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete”
GEREK YOK “Aklından geçene”
UPUZUN İKİLİ BİR ANLATIM “Anlamayana”
GİRMEK “Karadeniz kıyılarına”
SIRADANLAŞAN TUHAFLIKLAR “Değişime”
MISIR “Bir çeşit intikama”
İKİ PARÇA “Birleştirmesini bilene”
GENETİK “Filozofun sarığına”
ANASIZ BÜYÜYEN ÇOCUKLAR “Kafka’ya”
TASVİR “Baştan sonuna”
BENDE İSTERİM “Evhamlıya”
TebDer 4
5. Zül fi kâr
RAHATLADIN ASLINDA “Hıçkırıklara”
ADIM “Yol göstericilere”
FIRLAMALAR “Perilere”
ÇÖL VAHA BİRİMİZ “Denemelere”
VAZGEÇMİŞİM ZATEN “Ardılıma”
SOYGUN İKİNCİ ŞANS “Çalma içgüdüsüne”
CESUR AMA GENÇ “Yola koyulana”
BU İŞ “Çözüm bazen geridedir.”
PÜRİTEN EVİ “Sanata”
ANLAMIYOR ADAM “Boğazdaki tükürüğe”
ŞAİR “Vücudu kaplayan acıya”
MANDELA “Ne güzel renktir siyaha”
TİMOTİ VE STONE “Eski güzel
isimlere”
SÖKÜLÜ YÜREK “Çürümeyen ölüme”
O YAZI “Şifre çözücülere”
YEMEK TARİFİ “Etli pilava”
SEVGİLİ CHRİSTOPHE “Tebessümle ölene”
MUCİZELER “Bakar köre”
ÜŞENGEÇLİK “Tembele”
DENİZ “Balığın korkusuna”
UCUZ YAŞAM “Antalyalı o adama”
YENİ ÇARK “Küçük yeni
dişliye”
YAHUDİ “Üstün olduğunu düşünene”
TATİL ARZUSU “Kenardan bakana”
ŞİİR VE RESİM “Benim bebekliğime”
ÖMÜR VE ZAMAN “Sahnedekilere”
KARAKTER KALMASI “Üreticilere”
DİZİN “Ezelden ebede”
GAZ ODASI “Korkak ölüm yolcusuna”
TebDer 5
6. Zül fi kâr
ÖNSÖZ
Dokuzuncu şiir kitabımı okuyucu ile paylaşmanın kıvancını yaşıyor,
doğduğum gün gibi soğuk bir zemheride tamamlamayı nasip eden evrensel ve
evren ötesi enerjiye teşekkürlerimi sunuyorum. Okurların algılama biçimlerine,
inanış ve kültürlerine dayanarak ışığı her birinin farklı ve daha parlak
yansıtacakları inancındayım.
Şiiri ilahi bir nefes, sanatsal bir derinlik, topluma bir sunu olarak
gördüğüm günden beri gece veya gündüz bazen tek cümle bazen bir oturuşta
birkaç şiir birden yazdım. İlk yazılarım daha çok ders notları şeklindeydi. Hızlı
yazabilme yeteneğinin verdiği öncelikle, üniversite ve kurs yıllarımda diğer sınıf
arkadaşlarımdan bir adım öndeydim. Gençlere tavsiyem yazı yeteneklerini
geliştirmeleri, yanlarında sürekli kâğıt ve kalem bulundurmalarıdır. Bilgisayar
çağında elektronik yazı araçlarının yaygınlaştığı ve ilerde daha da gelişeceği göz
önüne alınırsa, kâğıt ve kaleme ne gerek olduğu düşünülebilir. Bana inanırsanız
ilham, kâğıttan yansıyarak, kalem aracılığıyla, zihnin çabaları ve yüreğin
kıpırtıları ile harikalar yaratabilmektedir.
“Zül fi kar” kitabıma “Birlik” şiirimle başladım. Diğer bütün şiirlerimde
olduğu gibi ve bana has, bütün her şiire bir ithaf yazma alışkanlığım burada da
devam etmiştir. Her şiirin kendi bütünlüğü ile bir bütünün parçası olduğu fakat
başlı başına bir âlem olduğunu kabul ederim. Dolayısıyla her âlem bir parçaya
hediye edilmelidir düşüncesindeyim. Tartışmaya açık bu konu hakkında da diğer
konularda olduğu gibi iddia ve dayatma yapmam. Herkes istediği gibi
değerlendirmekte özgür olup söz hakkım varsa bu şekilde ifade ediyor ve
sunuyorum.
Birlik şiirimi cetvelin üzerindeki milimetrik çizgilere ithaf ettim çünkü çizgiler o
kadar düzenli ve uzunluğu ölçülmek istenen somut – neredeyse, her şeyi
ölçebilecek özelliktedirler. Sokakta arkadaşlarıyla sokak oyunları oynayan bir
çocuğun hareketleri beni kendi çocukluğuma götürmüş ve o çocukta kendimi
TebDer 6
7. Zül fi kâr
görerek o anda birkaç yıl birden yaşayarak oyunlarımızı hatırlayıvermiştim.
Daha sonra o çocuğun geleceği, neler yapabileceği ve önemlisi ne gibi sıkıntılar
çekebileceği ok gibi zihnimde dolaşmaya orayı burayı yaralamaya başladı.
Futbol topunun karnına çarpmasıyla çektiği acı ile kıvranması daha sonraki
yıllarda ister istemez çekmek zorunda olduğu duygusal acıları canlandırdı. İçi acı
dolu birinin normal olmadığı, sorunlu olduğu ve sorunluluğundan dolayı
çevresini rahatsız ettiği aklıma geldi. Sevip sevmemede insanın zaten özgür
olmasından dolayı ona hak verdim. Sıkıntıları paylaşmanın kolay olmadığını
biliyorum. Fedakârlık isteyen bu davranış kimseden istenemez. Çocuğun
kendisiyle kendimi özdeşleştirdiğim gibi annesiyle annemi, babasıyla babamı ve
arkadaşlarıyla arkadaşlarımı ve sonunda ona ait olan her şeyi benim olanlarla
özdeşleştirdim. —Sonuç olarak var olanın özdeş olduğu inancındayım. –
kaynaklarımız anneler ve babalar, doğurgan ve üreticiler olmaları bakımından
bir ise yürüdüğümüz yollar hatta tepkilerimiz, inançlarımızda benzeşebilir diye
düşündüm. Dışındakilerin öneminin kaybolması kaynağımız sorusundan sonra
ortaya çıkan bir sonuçtu.
Daha fazla yorucu olmadan ikinci bölüme geçmek istiyorum. Görünen her şeyin
farklılıklarının şekil, renk, ağırlık, ömür ve diğer zaman dilimleri ile ilişkileri bir
birlerine etkileri tamamen olmasa da ortaklaşırlar kanaatine vardım. “Acı”
gerçeğinin hayatın bir gerçeği olduğuna vurgu yaparak şiiri sonuçlandırdım.
Birliğin anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını istedim. Acıların azalmasının
paylaşımlarla güçleneceği ümidindeyim.
Kitabıma aldığım ikinci şiirim “İçin için” de ise yine bir çocuk ama bu defa
kendi öğrencilerimden bir çocuk, ilhamıma aracılık etti. Her gün karşımda durup
beni dinleyen öğrencimi o ana kadar anlayamamıştım. Gözünün altındaki
siyahlık düşünmeme neden oldu. Üzüldüğünü ve üzülmeye devam ettiğini
hissettim. Haftanın ve günün belli bir kısmında birlikte olduğumuz insanların
kendilerine ait, kendilerinin veya yakınlarının oluşturdukları farklı yaşam
alanları olduğunu düşündüm. Kim bilir o yaşam alanlarında neler
yaşanmaktaydı? Ne kadarını bilebilirdik, bilmeli miydik, bu bilginin bize faydası
olur muydu? Gibi sorulardan sonra onu ve dolayısıyla tüm insanları ayrı ayrı,
kendi yaşamlarıyla anlamak isteği kendini gösterdi. Öğrencimle kendi aramdaki
ilişkilerin aslında ne kadar basmakalıp, süre giden, sıradan davranışlar olduğu,
aslında bu tür davranışların tümünün daha içtenlikli olması gerektiğini
düşündüm. Elimden geldiğince yeni tavırlarımın bu şekilde gelişmesi isteğim
arttı. Sorun çözmenin önemli bir uğraş olduğu, ciddi çalışmaların pek çok
sorunu kolaylıkla çözebileceğini biliyordum fakat bundan sonra daha fazla
çözüm öncelikli olmam gerektiğini düşünüyorum.
Üçüncü şiirim “Dua”yı ise tanrıya ithaf edip O’ndan bir takım isteklerde
bulundum. Her inancın veya inançsızlığın kendine göre ritüelleri vardır.
TebDer 7
8. Zül fi kâr
Ritüellerin nasıl, nerede ve hangi biçimlerde yapıldığının önemi yoktur. Önemli
olan içtenlik ile tüm insanların iyiliği ve bireyin de öz varlığının arınması ve
yücelmesi için yapılıyor olmasıdır. Ellerin birleşip birleşmemesi değiştirilemez
bir kanun değildir elbetteki. Bir başlangıç olması bakımından ellerin
birleştirilmesi, dışardan bakan içinde, duayı işaret eder. Sonrası nasıl devam
ederse etsin, bir anlık veya günler süren niyaz, yücelerin yücesine dokunmak,
sunulmak, yardım dilemek, bir olmak, kendinden vazgeçmek gibi süreçleri
devam ettirirler. Zihnin, beynin ve alnın ortasındaki sinema salonunun ki bu göz
kapalı iken görülebilir, diğer tüm canlılarla bir ağ oluşturarak faaliyet halinde
bulunmak evrende zaten var olan, her zaman olmuş olan ve gelecekte de var
olacak olan gerçekliktir. Geleceğe dair ümitlerimiz ile beslenen, bu günün
zorluklarını aşmamızda yardımcı olan bilinç, vücutta çeşitli kıvranmalara ve
kramplara neden olabilir. Tüm yüreklerin birlikte attığı bir âlem ne de güzeldir.
Bir yerde oturup, birlikte dua ederken, yine birbirlerinin yok olmasını isteyenler
olabilir ki bu da oldukça tuhaftır, hatalıdır, yanlıştır kanaatindeyim. Barışın
hâkim olabilmesi için zihinlerde ve yüreklerde birliğin olması şarttır. Korkuların
esiri olan dolayısıyla başkalarını yok etmesini gerektiğini düşünenler gerçekten
zayıf karakterli, eğitilmesi gereken sorunlu insanlardır. Tüm çabalarını birleştirip
savaş makinesini daha güçlendirenlerin sıkı bir eğitimden geçirilmeleri
gerekmektedir. Bu bölümde son olarak yolsuza yol, pirsize pir ve Allahsıza Allah
dilenmiştir.
“Tahta Merdiven” şiirimde bir öncekilerde olduğu gibi birlik duygusu
çevresinde dönüp dolaşan mesajlarla, etkileri, farklı görüntüler, sesler, akıp
giden hareketlilikler ele alınmıştır. Bir yanı cami bir yanı dernek bir yani özel
yaşam alanları ile kaplı, çocuk yaramazlıkları ile bütünlenmeye çalışılırken
birleştirici unsur olarak merdiven öne sürülmüştür. Daha sonraki bölümde
merdivenin geldiği yer ve nasıl, işlenerek o hale getirildiği ve sağlığını
koruyabilmesi için hiç olmazsa senede bir defa cilalanması gerektiği belirtilirken
aslında o ortamda en önemli unsurun hiçte değer vermediğimiz ayağımızın
altında duran bir şey olabileceği vurgulanmıştır. Yine okuyucumun buradan ne
tür edinimler edindiğini merak etmekle birlikte anlayışlarına, yorumlarına
boyun eğiyorum.
Kitabın beşinci şiiri “Sade”de ise, sade kelimesinin ilk algılanma
biçimlerini birer örnek vererek, başlangıç alarak, sade yaşamın doğayı
algılamamızda yardımcı olacak en güçlü etkilerden birisi olduğuna değindim.
Geçmişe gidip, sade yaşamlardan kesitler alarak günümüze taşımaya ve
günümüzün yaşantıları ile kıyaslamaya denedim. Eski elbiselerin sökülerek yeni
elbiseler yapılması ilgimi çekti. Saç boyamanın anlamı ve gereğinin nedenlerine,
bakışları yoğunlaştırmak istedim. Anne elinin değdiği yerler ve uzun kış
gecelerinin aslında duygu alış verişini ne kadarda saf ve düzgün başardığını oysa
TebDer 8
9. Zül fi kâr
günümüzde her kesin kendi odasına çekilerek aslında bütünlükten koptuklarını,
geleceğe yönelik planların bireyselleştiğini ve bunun aslında zararlı olduğunu
ortaya koymaya çalıştım. Ayrılmaların zararını ise “girilmez yerler” ve
“birilerinin giremediği yerler” kelimelerimle güçlendirmeye çalıştım. En sonda
ise son olarak görülen ölümün en sade gerçek olduğunu belirterek varlığın ölüm
boyutunu gözler önüne sermeye çalıştım.
“Ş’den Gidiş” ve “Şam’da Yanmış Duvar” şiirlerimde farklı bir sanat
denemesinde bulundum. Kelimelerin aslında harflerden harflerinde seslerden
oluştuğu düşüncesinden hareketle şiir sanatının, bu gün sıralı alfabetik harf
düzeni ile yakın ilişkisini ortaya koymaya çalıştım. “Ş” harfinin en güçlü ve
ayrıcalıklı seslerden birisi olması ve batı dillerinde tek bir harfle belirtilemeyerek
en az iki harfle yazılması ilgimi çekti. Hovarda ünlemelerini örnek vererek
aslında bu harfin gücünü ortaya koymaya çalışırken sanat dünyasında da bir
çeşit hovardalığın var olduğunu vurguladım. Harflerin uyarı levhalarına
benzediklerini, bir araya gelerek yol gösterdiklerini, ifadeyi kolaylaştırdıklarını
ve yazılarak geleceğe kaldıklarını ortaya koydum. Bütün insan etkinliklerinin
sonunda bir yerlerde uyuşmazlıklar ve kavgaların önemli bir yer edindiğini ve
bunun bir tek harf gibi küçücük nedenlerden büyüyerek kaynaklandığını
yazdım. Bir ülkenin kendi içindeki karmaşanın, milyonlarca insanı etkileyen
kavgaların, devlet denilen organizmanın, bir yerlerde kendi vatandaşına ölüm
kusmasına sebep olabilen etmenler üzerinde durdum. Sivil yaşamın kutsallığı ve
istismarın tehlikeleri ile insan yaşamının önemine vurgu yaptım. Aslında
dünyanın neresinde olursa olsun Şam, Bağdat, Tahran veya Tokat, şiirin yazıldığı
o an var olan nefes alış verişler ve bir sonraki saatlere hazırlıklar ortaklaştırıldı.
Diyarbakır’ın kırsalında kara kışta mağarada kıstırılan genç insanların gelecekte
yapabileceği eylemlerin önlenmesi amacıyla teslim olmalarının istenmesi
tuhafıma gittiği kadar, Şam ordusunun kendi halkından birisinin duvarını tank
mermisiyle yıkması da tuhafıma gitti. Mağarada tutsaktan beter yaşam süren
bir gence nasıl -teslim ol- denilebilir ve o duvar nasıl yıkılabilir? Sorularıma
devam edeceğim ki doğru cevaplar ortaya konulsun, çözüm yolları açılsın.
Bağdat’ta meydana gelen pazaryeri patlamaları da ayrıca bağlantılı tuhaflıklar,
dengesizlikler, uyumsuzluklar, olmazlıklar olarak zihnime kazınmıştır. Son olarak
kendime döndüm ve geleceğe miras bırakacağım bu yazımda not düştüğümü ve
bundan sonra yaşanılan tuhaflıkların asla unutulamayacağını, mutlaka bir gün
ortaya çıkacağını göstermeye çalıştım. Her ne kadar birbirimizden uzak ve
habersiz de olsak.
Sekizinci şiirim olan “Bundan” da ise anlatım tarzıma ilişkin çeşitli
eleştirilere cevap vermeye çalıştım. Yazılarımı pervasız, acımasız, sert hatta
yıkıcı ve sonuç vermesi imkânsız bulan bazı edebiyat ve özellikle şiir
eleştirmenleri ile bu algıya sahip okurlara, Zülfikar gerçeği ile cevap vermeye
TebDer 9
10. Zül fi kâr
çalıştım. Maalesef tarih boyunca şiddet, çeşitli görüntüler ile zorbalığı,
kandırmayı ve hile yöntemlerini kullanarak hüküm sürmüştür. Şiddete karşı
bilinçlenmenin başka yöntemleri olduğu gibi sertliği bir dozda kalmak kaydıyla
kullanmakta yöntemlerden bir tanesidir. Karşı kitle anlama zorluğu çekiyor ve
kendilerini baskı altında hissediyorlarsa onlara “çekinmenize gerek yok,
doğruların peşinden gidin. Hiç olmazsa farklı olan görüşlere de zaman ayırın.”
demek gerekir düşüncesindeyim. Büyük öğretmenlerden öğrendiğimiz -tahta
kılıç kuşanmak- iyilik ve sevgi yolunu tercih etmek elbetteki en tutarlı
yöntemlerdendir. Fakat tarihten edindiğimiz büyük bir tecrübede, ne kadar iyi
niyetli ve sevgi yolunu tercih eden birisi olursanız olun, eninde sonunda terbiye
edilememiş zorbalar katliamlar yapmakta, insanlık onuru ayaklar altına almakta,
en vahşi yöntemlerle halkları dolayısıyla insanlığı katletmektedirler. Son
şiirlerimden “Gaz Odası”nda bu gerçeği ortaya koymaya çalıştım. Bu şiirde esir
alınan Nazi subayı kendini mahkemeye çıkarmak isteyen kurban yakınlarına:
“Nasıl oldu da binlerce kişi, dört acemi asker tarafından, gaz odalarına
sürülebildi?” diye sorar ve kendisi cevap verir: “Çünkü korkaktınız.” Şiddetin
hüküm sürmemesi için korkak olmadığımızı göstermemiz gerekmez mi?
“Kıymet” şiirimde ise kitabın konu akışına göre ağırlaşmaya, sinir uçlarına
dokunmaya, yaralara yaklaşmaya başlayan cümlelere doğru yol alırken, zulüm
kavramı kendi şiirsel bütünlüğü içinde ele alınmaya çalışılmıştır. Değerli olan
nedir? Asıl değer verilmesi gereken nedir? Soruları okuyucunun dikkatine
sunulmuş ve cevaplar aranmaya çalışılmıştır. Beğenmediğimiz veya alışık
olmadığımız, bizi zorlayan, çevremizdeki her şeyle ilişkimizi kısıtlayan ve bizden
fedakalık isteyen gerçeklik mi değerlidir yoksa karşılığı para, makam gibi somut
değerler mi değerlidir? Şair sezimce değerli olan maddi her şeyden daha çok
gelip geçici olmayan, sürekli kalacak olan ve harcamakla kendisinden asla bir
şey kaybetmeyen değerlerdir. Çalışmalar karşılığında uykusuzluk, acı, baskı,
saldırı, hor görülmeler, mumun kendisi yakmasına karşı tatlı ve zevk veren her
şeyin kıyaslanması yapılarak okuyucunun hangisini tercih edecekleri
sorgulanmaya çalışılmıştır. Tarihin büyük insanı Hz. Ali ve Onun yaşam
kesitinden bir tanesi örnek alınarak, “kuyuya bağırmanın” anlamı çözülmeye
çalışılmıştır. En sonda ise bütün bu sıkıntılara dayanamayanlar için vazgeçme,
kendi kabuğuna çekilme, sorunları sorunlularla baş başa bırakma, uğraşmama
yolu gösterilerek olup bitenlerin ve olmaya devam edenlerin gözlenmesi
istenmiştir.
Onuncu şiir “Peşin Ödeme” başlığını taşımaktadır ve borçlara ithaf
edilmiştir. Her şeyin bir karşılığın olduğu, ödemelerin de genellikle para
cinsinden yapıldığı göz önüne alınarak, borcumun olmadığına vurgu yapıyorum.
Borçlu olmamanın insana verdiği huzur ve güvenle yol almanın daha kolay
olduğuna değiniyorum. Minnet duygusunun bir yerde insanı körelttiğini,
TebDer 10
11. Zül fi kâr
engellediğini düşünüyorum. “Eyvallah etmemek”le, minnet etmemenin aynı
şeyler olduğunu ve bunlarında borçlu olmamaya bağlı olduğunu belirtiyorum.
Pes etmeme konusuna gelince, planı olan herkesin, eline önemli bir tutanak
veriyorum. Eğer planınız veya planlarınız varsa ve eğer planlarınızın erdem
sınıfından şeyler olduğuna inanıyorsanız pes etmemelisiniz. Pes etmek
istemiyorsanız da bütün borçlarınızdan kurtulmalısınız. Önce ödenmesi gereken
borçlarınızı ödeyin daha sonra yola koyulun çünkü yolda kimin başına ne
geleceği bilinmez, dolayısıyla hazırlıklı olmak gereklidir. Daha sonra bir meydan
okuma ile alacaklı olduğunu iddia edenlere “istemeye yüzün varsa iste.”
diyorum.
Yazılarımın tamamına yakınını sanal ortamda paylaşıp yayınladım. Orman
israfına karşı olduğumdan dolayı baskı ve kâğıt kullanmıyorum. Şimdiye kadar
on adedi şiir olmak üzere tarih, dinler tarihi, felsefe, siyaset ve benzeri
konularda otuz iki kitap hazırlayıp, yayınladım. En son şubat ayı kitap
dağıtımlarımla, iki yüz doksan bin kişiye ulaştım. Bütün bunları kâğıt kullanarak
yapmış olsaydım oldukça büyük bir ormana ihtiyacım olacaktı. Mesajım şudur:
bir yerlerden küçük adımlarla başlayın. İlk başlangıçta hatalarınız olacaktır.
Yılgınlığa kapılmayın, devam edin. Zamanla her şey daha mükemmele doğru
evrilecektir. Genellikle çevrenizdekiler sizi anlamak istemez ve eleştirileri ile
ümidinizi kırabilirler. Siz bu eleştirileri enerji olarak kullanın ve daha hızlı,
sağlam adımlarla yolunuzu sürdürün.
“İtfaiye” şiirimde ise o dönemde İran’da gerçekleştirilen bir bilim
adamına yönelik suikast bana ilham vermiştir. Yangına benzettiğim bütün bu
sürtüşmelerin sonunda Gandi’nin dediği gibi: “Göze göz, bütün insanlığı kör
edecektir.” bütün dünyayı yakacaktır. Yangın söndürmeye hazırlıklı itfaiye
kurumları acaba bu yangını söndürebilir mi? İnanmıyorum.
İdarecilerin hatalarının, sonunda halkları mahvettiği, uluslar arası bazı
anlaşmaların geleceği yok ettiği, çıkar merkezli ilişkilerin toplumları kasıp
kavurduğu, iddia sahibi kışkırtıcıların kendi adamlarını bile korumaktan aciz
oldukları, savaş başladıktan sonra durdurmanın imkânsız olduğu ve dolayısıyla
kavgaları başlamadan durdurmak gerektiği gibi konuları işledim. İtfaiyeden
istediğim ise, madem yangın söndürmek için kuruldun, yangın başlamadan
söndürebilirsen işte o zaman itfaiyesin, bana bunu göster.
“Sen misin?” şiirimde ise bütün bu olumsuz olup bitenlerden, geleceği
olumsuzluklar ile kurma girişimlerinden sonra yine içime dönerek, gördüğüm
küçücük bir kız çocuğuna hitap ederek, ümitlerimi besliyorum. Hayatım
boyunca edindiğim kazanımların tamamını ona hazırladığımı, emanetleri
taşıyıcımın o olup olmadığını, eğer o ise bundan çok memnun olacağımı, aslında
bende bulunan emanetlerinde benden öncekilerden bana miras bırakıldığını,
TebDer 11
12. Zül fi kâr
dolayısıyla görevini tamamlamış bir görevli gibi huzur içinde teslim olacağımı
bildiriyorum.
Sırası gelmişken “Ah” başlıklı şiirimde bütün uğraşılardan sonra ve
literatüre geçmiş “Yazar öldükten sonra doğar” sözünü kınayarak eğer değer
vermek düşüncesindeyseniz ben ölmeden önce değer verin de bende göreyim
hiç olmazsa fikrindeyim. Değerli bir kişinin öldükten sonra anıt mezara alınması,
türbeler yapılması, hakkında projeler yapılması ve benzeri pek çok uygulamalar
tuhafıma gitmiştir. Yaşarken hayatı burnundan gelen o insanlar acaba bu gün
günümüzde, aramızda yaşayan güzel insanlara destek olmamıza örnek
olmamalı mıdır? Merak edilmesi, üzerinde durulması gereken bir konudur
bence: Pir Sultan Abdalı hatırlarım şehrin meydanında yürütülür, elleri
zincirlidir, kıyafeti perişandır ve üstüne üstelik halk tarafından taşlanmaktadır.
Ölüme gider. Şimdilerde ise Onun adına kurumlar, tiyatro sahneleri, kitaplar ve
daha binlerce anıtlar. Birde Yunus gerçeği oldukça etkileyicidir. Yaşadığı
zamanda tanınmayan Yunus ve Onun şiirlerinin nasıl olupta yüz yıllar sonra
yeşerdiği çok ilgimi çekmiştir. Onun değerini şimdi herkes biliyor fakat benim
sorum şudur: zamanın hükümetleri “Yunus’un zındık şiirlerini okuyanın katli
vaciptir.” diye fetvalar vermemiş midir?
Önsöz olarak yazdığım bu metinde sorular sormaktan çok şiirlerime açıklık
getirmem gerekirdi. Önsözün amacı budur. Fakat alışkanlık işte soru sormadan
duramıyorum. Sizde kusuruma bakmayın lütfen.
“Hanedan” şiirim en çok olumsuz eleştiri aldığım şiirlerimden bir
tanesidir. Daha anlayışlı ve geçmişte yaşamış insanlara karşı daha saygılı olmam
istendi. Yazdığımın bir tür saygısızlık olduğu, onların yaşantıları ve şartları ile
alay ettiğim düşünüldü. Oysa ortaya koymaya çalıştığım, ne kadar uzun saltanat
sürerse sürsün ki, saltanat kesinlikle ve kesinlikle İslam kanunlarının tasvip
etmeyip, karşı durulmasını istediği bir kurumdur.- sonunda hesaba çekileceksin.
Bende seni hesaba çekiyor ve bu gün, aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen
halkımın bana verdiği yetki ile sorguluyorum. Saltanat sevdasının özellikle
toplumumuzda açtığı yaralar maalesef bu gün bile kapanabilmiş değildir.
Özellikle Safevi Hanedanına, kılkuyruk tanımlamasını yapmış olmam yakın,
tanıdık bazı çevrelerde eleştirildi. Saygı duyuyor ve eleştirilerini tüm içtenliğimle
karşılıyorum fakat bu tanımlamadan da vazgeçmiyorum. Tarihin belgelerine
dikkatli bakıldığında Osmanoğulları ile Safevi Hanedanı’nın aralarında tek
uzlaştıkları konu:”Türkmen belasının def’i” olmuştur. Bu kavgalarda da yüz
binlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ele alınması gereken tarihi
gerçeklerden bir tanesi de bu konudur. Onun için diyorum ki: ne olursan ol
kendin ol, başkasının kayığını bir zamana kadar çekersin ama adam sonunda
kayığını isteyecektir. Hanedanlar konusunda ilginç olan ve şiirimde de
değindiğim İngiliz hanedanının en parlak isimlerinden Victoria’dır.
TebDer 12
13. Zül fi kâr
Karşılaştırıldığı zaman doğulu veya batılı hanedanlar arasında fazla fark
olmadığı, entrikalarından, halk cinayetlerine kadar ortaklaştıkları
görülmektedir. Hele günümüzde saltanat isteyenlerin olduğu göz önüne alınırsa
açık ve net konuşmak her zaman en sağlıklı yöntemdir. Ayrıca bu şiir daha
önceki şiir kitaplarımdan biri olan “Bu mu dünya” isimli şiir kitabımda da
yayınlanmıştır.
“212 Lösemi” başlıklı şiirimde ise modern çağda insanlığın sürüklendiği
sürekli kazanma duygusunun ne gibi kötü sonuçlar doğurabildiği, mikro biyoloji
laboratuarlarında üretilen, zararlı olduğu sonradan ortaya çıkan virüs ve bazı
kimyasal bileşimlerin felaketlerine değinilmiştir.
Daha önce yayınlanmış fakat önemi sürdüğü için tekrar yayınında fayda
gördüğüm şiirlerimden bir tanesi de “Savaş” başlıklı şiirimdir. Korkarım bu konu
sürekliliğini daha yıllarca devam ettirecektir.
Kitaba adını veren “Zül fi kar” şiirimde ise, kılıcın keskinliği ile birlikte Zülfikar’ın
daha da keskin ve kendine has eşi benzeri olmayan bir kılıç olduğu
vurgulanmıştır. Kelimeden yola çıkarak aslında kılıcın kendisinde bile çift yorum
olduğu, bununda onun belli başlı özelliklerinin biri olmasının yanı sıra
günümüze ve değerlerimize ışık tutarak, semah felsefesine ulaşılmaya
çalışılmıştır. Hıristiyan dünyada belki de en çok bilinmesine rağmen hiç
uyulmayan bir söz varsa oda İsa peygamberin “Kılıç çekenin sonu kılıçladır.”
sözüdür. Şiirin sonunu bu sözle bağlamamın amacı günümüzden geçmişe
baktığımız ve yorumlamaya çalıştığımızda daha kesin doğrular bulmanın kolay
olduğu vurgulanmıştır.
“Kalemim” şiirimde ise sahip çıkma duygusunun zararlı yönleri ile beklentilerin
boşa çıkmasının nedenleri üzerinde durulmuştur.
“Asaf” isimli şiirim bu kitapta tekrar yayınlama gereği duyduğum
şiirlerden bir tanesidir. Geçmişe, yaşayarak gitmenin kolay ve kazançlı yönlerini
su yüzüne çıkarmaya çalıştığım bu şiirimde sanatsal bir dokunuşu canlandırmak
istedim. Kendisini şiirle birlikte, Süleyman’ın sarayında bulan okurlarımdan
genellikle olumlu eleştiriler aldım. Bütün olup bitenlerin bu şekilde olduğunu
iddia edemem fakat yazdığım o anki hislerimin kesinlikle eksiksiz ve eklentisiz
bu şekilde olduğunu söyleyebilirim. Düşünsenize binlerce yıl öncesinin bir
olayının içindesiniz ve olup bitenleri kendi cisminizle, gözünüzle görerek bu
güne taşıyorsunuz. Söylemek istediğimde büyü ile hakikatin aralarında ne gibi
derin uçurumların olduğunu yaşatarak ortaya koymaktı. Bunda başarılı
olduğumu düşünüyorum. Şiirin tekrar tekrar okunmasında fayda görüyorum.
Mümkünse bu hislerinizi bir şekilde başkalarıyla da paylaşın. Kim bilir, farklı
şeyler görürsünüz ve gördükleriniz günümüze çok daha farklı sanatsal açılımlar
kazandırabilir.
TebDer 13
14. Zül fi kâr
“Arı Gibi” şiirimde ise arıların doğal yaşamla olan bağı ve bilim adamlarına nasıl
ilham verdikleri ile insana kıyasla güçsüz ve zayıf olan arının bile kendi yaşam
ortamında ne tür çabalarının olduğu, soyu sürdürmek ve üretim için nasıl
uğraştığını örnek gösterdim.
Doktor Alexis Carrel’in bir cümlesini merkezine aldığım “Hayat Çarpar” şiirimde
ise biraz pervasızca ve birazda parmağım gözüne mantığı ile hayatın bazı
gerçeklerini birkaç örnek vererek ortaya koymaya çalıştım. Balkan göçmeni,
Kürt ve Hıristiyan arkadaşlarımdan bu şiirimle ilgili pek çok olumsuz eleştiri
aldım. Anlattıklarımın ilahi adalete uygun olmadığını, tanrının asla böyle bir yol
takip etmediğini, haddimi aştığımı söyleyenler oldu. Ben ise, “Ben bir şairim,
aklıma ne gelirse, dilime ne gelirse onu söyleyenlerden değilim fakat yaşadığım
o an itibariyle gönlüme dolan ne ise onu yazarım. Kendime asla ihanet etmem.
Gönlüme dolanları evirip çevirmem. Eğer sizlere uyup eyyamcı bir yol takip
etmiş olsaydım, önce kedime haksızlık etmiş olurdum. Eğer yargılayacaksanız
ilhamlarımla yargılayın ve kabul etmiyorsanız kabul etmeyin. Hiç kimseye bu
kesinlikle doğrudur, benim söylediğimden başka doğruda yoktur demedim,
diyemem de.”
“Ormana Dönüş” şiirimde ise vahşi, saldırgan, başkalarının emeğiyle
geçinmesine rağmen, haksızlıklarında direten ve bir türlü sırttan inmeyi
düşünmeyen kan emicileri eleştirdim. Seçtiğim kelimeler alabildiğine saftır.
Bunu kesin olarak söyleyebilirim.
“Kalıcı Sevgi” şiirim ise benim şahsen en sevdiğim zaman zaman çevirip tekrar
okuduğum şiirlerimden bir tanesidir. Hükmün ve adaletin kutsal kavramlar
olduğu ve ancak bir aradayken değerli olduklarını işlediğim bu şiirde yaşanmış,
olan ve günümüze miras kalan paha biçilemez değerde bir paylaşım ele
alınmıştır. En sonda sorulan ve okuyucu tarafından cevaplanması istenen
sorunun cevabı herkesin gönlünde var olan bir hikmettir.
“Diri Gömülen” başlıklı şiirimde ise yaşanmış fakat bu defa günümüzde
yaşanmış bir olay ele alınarak, yine çok değerli olduğuna inandığım bir ölçü
ortaya konulmaya çalışılmıştır: kadının yeri. Bu tür şiirlerin kelime uyumları,
hece dizilimleri, ritmik akışla birlikte okuyucu üzerinde nasılda etkili bir elektrik
akımı yarattığı görülmektedir.
Burada açıklığa kavuşturmak istediğim ve önemli bulduğum bir başka tarihi ve
günümüzü aydınlatacak, sorunların kökünü bulmamıza yardımcı olacak bir
bilgiyi paylaşmak istiyorum. Cahiliyet Dönemi olarak adlandırılan Hazreti
Peygamberimizden önceki Arap taassubunun aslında yok olmadığı, bir ağaç gibi
kök salmaya ve kendisini başka çehrelerde, yüzeylerde büyütmeye devam ettiği
acı gerçeğidir. Günümüzde artık vicdan sahibi her araştırmacı ve inanmışın
kabul ettiği fakat bazılarının hala korku ve cehaletle savunmayı sürdükleri
sahabeler, hilafet, imamet, liderlik konularıdır.
TebDer 14
15. Zül fi kâr
Hazreti Peygamberimizin ömrünün sonlarına doğru yaşanan olaylar ne kadar acı
verici ise günümüze etkileri de bir o kadar acı olmuştur. Tanrı buyruğu ile asla
oyun oynanmamalıdır. “Haktan başkasına boyun eğmeyin.” Hakikati bütün
peygamberlerin ve dolayısıyla dinin kendisidir. Bütün uğraşlar bu uğurdadır.
Kendi aralarında toplanarak ve zorbalıkla ki bu kelimeyi olduğu gibi
kullanıyorum,- hükümet işlerini ellerine geçirenler daha sonra ilk iş olarak hak
sahiplerini baskı altına almaya çalışmış, onları kendi önlerinde bir engel olarak
görmüşlerdir. O günlerden sonrada maalesef günümüze kadar bir türlü doğru
yol bulunamamış, kan gövdeyi götürmüştür. Şiirlerimde özellikle “Umer”
kelimesini kullanarak bahsettiğim kişi herkesin ikinci halife Ömer olarak bildiği
kişidir. Bazı temiz yürekleri incitmemek için böyle yol takip ederek kelimenin
okunuşunu kullandım. Gerçek ise bu kişinin gerçekten tarihin en büyük
zulümlerinden bir dizi zulme önayak olduğudur. Değerli okuyucuların bu gerçek
karşısında telaşa kapılıp dinden çıkma korkusuna kapılmalarına gerek yoktur.
Baştan beri üzerine gitmemin ve ısrar etmemin nedeni başka türlü bir çözüm
bulamadığımdandır. Hakikatler gün ışığı gibi ortadadır. Buradan bir hakaret,
sövgü, horlama, dindarların bir kısmı töhmet altına alma gibi bir eğilim doğarsa
bu maniplatör, provakatörlerin suçudur. Hak, sahibine teslim edilmedikçe ne
Müslümanlık ne de dolayısıyla insanlık güzel günler göremeyecektir. Bunu bir
vazife bilirim ve bu gerçeğe göre hareket ederim.
“Bogo Direniş Şarkısı” başlıklı şiirim ise, baş kısmı Bogo’luların bir yerel
şarkısıdır. Danimarka emperyalizmine karşı direnen okyanusun ortasında
küçücük bir adacık olan Bogo halkının gerçek ve etkileyici direnişleri dile
getirilmiştir. Daha sonra ise yöremizde bulunan Essah Mezarlığı ilham alınarak
şiirin akışına devam edilmiştir. Bilindiği üzere bu mezarlık Celali İsyanlarında
katledilen liderlere ait en büyük mezarlıktır. Orada da kırmızı taşlarla yerleri
belirlenmiş, üstü açık yani korunaksız büyükçe bir toprak yığını bulunmaktadır.
Tarihin yine kanlı bu sayfası okuyan herkesi duygulandırır. Varlıklarını korumak
amacındaki Türkmen aşiretlerinin direnişi kanlı bir şekilde bastırılmasına
rağmen, o günlerden sonra zorba saltanat rejimlerine başkaldıran herkesin
ortak adı “Celali” olmuştur. Medrese öğrencilerinden, maaşını alamayan
memurlara kadar hak arayan herkes Celali bayrağını kaldırmış ve yüz elli yıllık
bilfiil ciddi direnişler sonucunda Osmanlı idaresine son verilmiştir. Günümüzde
bile Mısır, Tunus, Yemen ve benzeri yerlerdeki halk hareketlenmelerinin hatta
Avrupa, Amerika, Rusya gibi batı ülkelerindeki yürüyüş ve direnişlerde etkisini
sürdürmektedir. Bu kanıya nasıl vardığımızı soranlara cevabımız bizzat Mısır
direnişini örgütleyenlerin verdikleri isimdir. Kendilerine “hareketinizi ne olarak
adlandırıyorsunuz?” denildiğinde “Güzellik ve güzele doğru” şeklinde cevap
vermişlerdir. Bu tanımlamanın Anadolu’daki karşılığı tam anlamıyla “Celali”dir.
Şiirin sonundaki özlem ve dilek tüm insanlığın özlemidir.
TebDer 15
16. Zül fi kâr
“O Geçti Sen Solladın” isimli şiirim de “Bogo Direniş Şarkısı” gibi ilk şiir
kitabım olan “Şiirle Semah” kitabımdan alınmış, yinelenmiş şiirler dizisindendir.
Diğerlerine kıyasla uzun sayılabilecek bir şiir olan bu şiir, deneme olara
nitelense de şiir sanatın incelikleri kullanılarak gerçekçi - varoluşçu yeni akımda
olduğu gibi bilinen gerçekleri sıralı, anlaşılır bir düzen içinde okuyucuya
sunmaktadır. En başta din adına ortaya konulan çok ciddi yanlışlıklar, sahte
inanışların zararlı sonuçları ile kimlerin sahtekârlık yolunu tercih ettikleri ve
sebepleri ele alınmıştır. Tarihin diplerinden çekilip alınan ipuçları günümüze
taşınarak bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. Genel olarak okuyucuyu serbest
bırakan ve her türlü değerlendirmeleri okuyucudan bekleyen tarzın akside bu
şiirde önemli bulunan sonuçlara varılmıştır. Karanlık kavramı derinlemesine
incelenmiş, halk önderlerinin bilerek yaptıkları yanlışlıklar ortaya serilmiştir.
Beğenilerek okunan şiirlerden bir tanesidir. Sıkıcı gelmez ve ortalara doğru
sarsmaya başlar, sonuçta ise pes ettirir. Kazanma dürtüsü gütmeyen bu şiirde
sonuç algı biçimlerine göre farklılıklar gösterse de ortak paydalar oldukça
çoktur. Cesurlara çağrı niteliğindeki şiirde farklı olarak Kuran’dan bir ayet
alınmış ve örgü bu temel ile yayılmaya çalışılmıştır. Konu bütünlüğü ve söz
hâkimiyeti bakımından örnek şiirlerden bir tanesidir.
“Bundan Sonra” şiirimde ise buraya kadar anlatılanlardan yola çıkarak
ilerde neler olabileceğine dair ipuçları verilmekte, feryat ve sızlanmaların
sebepleri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Herkesin aslında kendi
programlarını kolaylıkla yapabileceği, yapması gerektiği programlı yaşamın
anlamlı olduğu vurgulanmıştır. İkaz olması bakımından kılıç ve ateş kelimelerine
yoğunlaşılmıştır.
“Bizden Evrensele” başlıklı şiirimde ise farklı olarak evrensel kavramların
kendi aralarında ayrımdan çok birliğe işaret ettiği, ayrımların bilinçsizlikten
kaynaklandığı, ortak değerler etrafında toplanarak hareket etmenin daha
faydalı ve akıllıca olacağı bağnazlığın nasıl bir baş belası olduğu, akan kanın tüm
insanlığın kanı olduğu, bütün acıların anlamsızlaştığı ve “lütfen” aklımızı
başımıza almamız gerektiği işlenmiştir.
Nefese ithaf edilen “Sofunun Hatası” şiirimde hala yaşanan, tarikat ve
dolayısıyla din adına yapılan bariz hatalar alabildiğine saf ve anlaşılır biçimde
göz önüne serilmeye çalışılmıştır.
“Dertli Hastalık” şiirimde ise, bir suçludan yola çıkarak kutsal dini duyguların,
kötüye kullanılması halinde insanı zamanla ne kadar yırtıcı ve vahşi bir hale
sokabileceği gerçeğini anlatmaya çalıştım. Bilge ve bilginlerin sürekli üzerinde
durdukları “inat, cehalet ve zorbalık insanlığın baş belasıdır.” cümlesini
irdeleyerek sonuçta, cesaretle sorunların üzerine gitmemiz gerektiğini, aksi
halde süre gelen hataların süre gideceğini ve sıkıntıların katlanarak
TebDer 16
17. Zül fi kâr
büyüyeceğini, çocuklarımıza böyle bir miras bırakmak istemediğimizi
açıklamaya çalıştım.
Birçok makaleye örnek olan “İnkılâp ve Güneş” şiirimde ise devrim kavramını
irdelemeye çalıştım. Zulüm ve zulme karşı duruşun nasıl olması gerektiği,
insanlık adına işlenen cinayetleri, gerçek devrimin sürekli olduğunu, devrimin
yıkım ve anarşi olmadığını, insanın fıtratında var olan hürriyet duygusu ile
beslenen devrimin diğer insanlara zarar veremeyeceğini, devrimcinin
fedakârlıklarını anlattım.
“Peşimde Üç Genç” şiirimde ise yaşadığım ve şahit olduğum bazı yaşam
kesitlerini peş peşe ekleyerek sonuca varmaya çalıştım. Yaşamın değeri ile
travmaların topluma etkilerini irdeledim. Dehşet bölgelerinde yaşamın nasıl
şekillenip geliştiğini okuyucuya vermeye çalıştım. Kendi hayatımdan kısa bir
kesiti sunduğum şiir diğerlerinden ayrı değerlendirilmesi gereken birkaç şiirden
bir tanesidir.
“Sekizinci İmparatorluk” şiirimde ise, kendi açık yürekliliğimle, önyargısız bir
biçimde; kapı kapı dolaşıp inançlarını anlatan Yahova Şahitleri ile geçen
konuşmalarımızdan kalan anılar ve değerlendirmeler bütünüdür. Mardin’den
gelen bir hanım ve Kars’tan gelen yaşlı bir amcanın kendi yeni inanç sistemlerini
anlatmaya çalışırken dinleme yeteneklerinin ne denli geliştiğini görünce epey
şeyler öğrenmiştim. Daha sonra konusunda ileri aşamalara geçen bir başka
Türkçe bilen kişi daha sohbetlerimize katıldı. Bu konuşmalar üç hafta kadar
devam etti. En son takıldığımız nokta akıl konusuydu. Akla inanmadıklarını, aklın
bir karanlık olduğunu bu karanlığın uzay boşluğu kadar karanlık ve boş
olduğunu söylediklerinde artık konuşmaların sonu gelmeye başlamıştı. Sekizinci
imparatorluk düşünceleri doğrusu hoşuma gitti. İmparatorluktan pay almak gibi
bir niyetim olmadı ama adaletin hâkim olacağına olan inançları beni sevindirdi.
Amaçlarına bütün dünyaya incili yayarak ve diğer küçük kitapçıkları da
ekleyerek ulaşabilecekleri, bütün enerjilerini bu yönteme harcadıklarını
görmek, bir uğraşıdan öte kullanılmaya açık, bir ucu ticarete, diğer ucu siyasete
dayanan çabalar olarak kaldı bende.
“Feryat” şiirimde ise sütten yola çıkarak türevlerinin nasıl oluştuğu ile
insanlık hareketliliğinin en geniş anlamıyla sonuçta tufana veya cennete gebe
olduğunu vurgulamaya çalıştım. Kendimi alabildiğine saf bir şekilde ortaya
koymamın nedeni ise, bireyin ve benliğin bu aşamada öneminin olmadığı
önemli olanın toplumsal bilinç geliştirmek olduğunu vurgulamaya çalıştım.
Benlik konusunda yanlış anlaşılmaya yol açmamak için tekrar etmeliyim. Bireyin
gelişmesine inancımı sürdürüyorum. Toplumdan önce bireyin hakları ve gelişimi
önceliğimdir. Bireyin bağımsızlık duygusu ile zincirlerinden kurtulması toplumun
kurtuluşu anlamına gelir tabii ki alabildiğine genişlediği zaman.
TebDer 17
18. Zül fi kâr
Üzerinde fazla durmak istemedim fakat değinmeden geçemeyeceğim. “Suç
Mahalli” başlıklı şiirim vahşete ithaf edilmiştir. Dertli Hastalıkla birlikte
değerlendirilirse yine dönüp dolaşıp dinin kötüye kullanımının acı sonuçları ile
karşılaşırız.
“Tanrının İzi” şiirimde ise “Hikmet Damlaları” isimli şiir kitabımda uzun uzadıya
irdelemeye çalıştığım “tanrıyı tanrının eserlerinde görmek” esasına kısa birkaç
örnekle yeniden değinmeye çalıştım.
“Trenle Dünya Turu” ise farklı bir şekil alıp, tatile çıktığım şiirlerimden bir
tanesidir. Bunu kendim için yazdığımı söyleyebilirim. Öyle bir hayal kurmayı
istemiş ve yanıma da hiç tanımadığım ama şartlarıma uyum sağlayabileceğini
umduğum birisini davet ettim. Umarım bu dünya turu gerçekleşebilir ve
kendimce, kendime bir hediye vermiş olurum. Diğer şiirler kendi aralarında
öncekilerle paralellik gösteren fakat yine bilinen tarzın dışına çıkmayan, bazen
özel bir duygunun dışa vurumu, bazen güncel her hangi bir olayın yorumlanışı,
okuyucuya farklı tatları tattırabilmek arzusunda fakat önemlisi bilgiye değer
veren yazılar şeklinde devam etmektedir. Bilgeliğin bütün sıfatlardan daha
üstün olduğuna inanan, bu yolda kazanım edinmenin daha karlı olacağını
aşılanmaya çalışılır. İddia sahibi değildir.
Okuma yazmayı yeni öğrenen veya şiir konusunda uzman olmuş bir
akademisyende bir anlık duygu esintisi yaratabildiysem mutlu olurum.
Türkçemize olan inancım hiçbir zaman bu günkü kadar güçlü değildir. Batı
dillerinde var olan benzetmelerle boğulmuş, neredeyse bütün kelimeleri
yazıldıklarından farklı anlamlara gelen anlatım tarzları hiçbir zaman ilgimi
çekmemiştir. Zorlama ve dillerinin yetersizliğinden kaynaklanan bu
yöntemlerini kullanmayı hiçbir zaman istemedim. Türkçemizi iyi bilen birileri
açık ve net kelimelerle, başı sonu belli cümleler kurarsalar eminim ki şiir türüne
sadelikle katkı sunmuş olacaklardır. Dilimizin derinliği, kelime hazinesi ve
bünyesinde zaten var olan ritmik ses uyumu şiirseldir. Önemli olan aynı konuları
tekrar ele alıp okuyucuyu sıkmamak, aynı kelimeleri sürekli kullanarak dile
haksızlık etmemek ve şiirin içine mutlaka birkaç damlada olsa hikmet
ekleyebilmektir.
İçten gelen sevgi ve saygılarımla
Erkan Yazargan
23.02.2012
TOKAT
TebDer 18
19. Zül fi kâr
BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere”
Eskiden sendim çocuk
Senden önce yaşadım, şimdi yaşadıklarını.
İçi acı dolu birini sevemezsin.
Sevemedin doğrusu, haklısın.
Anandan doğup, babandan oldum
İkisinin dışındakilerin önemi yok artık değil mi?
TebDer 19
20. Zül fi kâr
Arkadaşların arkadaşlarımdı
Birlikte oynadım.
Bala bakan göz sarı, balığı tutan el eldir.
Acıyı çeken yürektir.
Ümidim beyaza, sıcağa, aydınlığa
Hayal kırıklıklarım sevdiklerimizden, ümitlendiklerimizdendir.
Senin
Senden öncekilerin
Olduklarımızın, hepimizin
Bizim doğrusu.
İçlerimiz acı dolu.
19.01.2012
TOKAT
İÇİN İÇİN “Yavrucağıma”
Her gün karşımda duran, dinleyen sen
Anlayamadım.
Derdim, işim -gücüm bir şeyler öğretmekti.
Seni de, dinleyip anlayanlardan
Öğrenmeyi ve öğretmenini sevenlerden
Ayırt etmedim, sevgili öğrencim!
Meğer içinde ne fırtınalar, yangınlar
Çağlayanlar, ateşler iç içe
Anlayamadım.
Göz göze gelip o an
Gözaltındaki yaşı ve karayı görünce
Takıldın zihnime ayrıca
Açıktım oysa kendimce, tüm kapılarımla
TebDer 20
21. Zül fi kâr
Sıkça tekrar ederdim:
“Başka sorunuz var mı?”
Söyleyemezdin haliyle
O kadar insan içinde – arkadaşlarının arasında
Ama söz artık. Hiç olmazsa
Daha dikkatli bakacağım
Soruları ve sorunlarını çözmeye çalışacağım.
Başkalarının anlamı kalmadı artık
Yavrucağım.
18.01.2012
TOKAT
“Kayıp Kitap kitabından”
DUA “Tanrıya”
Bağışlanmak için birleştirip elleri
Gönül, beyin, alnın ortasından
Göbek altı sızlayan, zorlanan
TebDer 21
22. Zül fi kâr
Ümitlerdir yaşatan.
Yüreğimize birlik ama tamamımızın
Elimize sevgi, zihnimize açıklık
Aydınlık her yer ama her yere
Barışa güç, savaşa karşı ve silaha karşı
Kötüye zincir, iyi eden
Yolsuza yol, pirsize pir ve
Sensize sen
17.01.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
TAHTA MERDİVEN
“Bütünleştiricilere”
Tahta merdiven
Dayanışma derneği en üst kat,
Cami bodrumda,
Seks kolik kadının dairesi orta katlarda bir yerdedir.
Çocukların üzerinden koşarak çıktığı
Korkuluklarına el sürerek
Bahardan bahara cilalanan merdiven
Birleştirir tüm katları
Üzerinden kimler geçer
TebDer 22
23. Zül fi kâr
Haliyle kat malikleri
Ve
Misafirler.
Ormanından kesilip
Marangozunda biçildikten sonra
Usta tarafından ve kalfalarınca
Getirilip, çakıldılar oraya.
Merdivenliği katlarındandır
Tahtalığı tabiatından
Tahta merdiven olması ise
Benim koduğum adındandır.
Üstüne basıp geçenleri boş ver!
22.01.2012
TOKAT
SADE “Organik yaşama”
Sade kahve, şekersiz
Sütsüz ve katışıksızdır. Yaşam lükssüzdür.
Olduğundan değil, yokluktandır
Nohuda bağlı akşam konuşmaları.
Canlı müzik, her evde o zamanlar
Gelinler bilmezse, nineler mutlaka
Ud çalmasını bilir.
İnsan yığını değil, kültürlü insanlar
Televizyonun, sinemanın olmadığı o günler
Akşam sohbetleri
Büyükler dinlenir, dinlemek öğrenilir önce
İzin almadan dışarı çıkılamaz
Vaktinden geç gelinemez, sade günler
Saç boyamalardan önce
Eski elbiseleri söküp yeniden dikilen,
Ucuzluk pazarlarında yirmisi on lira çorap şimdi.
Annenin eli her düğümüne değmemiş
Geceler boyu. Boynu kilim motifli
Dört şiş, beş şiş. Maharet işi
Mahallenin her anasından emmek
Kardeş olmak, herkesle maharettir.
Kavgalar, kurtarılmış bölgeler, girilmez
TebDer 23
24. Zül fi kâr
Sokaklar olmadan.
O partililerin giremediği kahvehaneler
Kapısına ilan: “onlar ve bunlar giremez”
Tarafsız olamaz mısın, herkesi tutamaz mısın?
Çocukluk arkadaşım evcilikten, yakar toptan
Arkadaş kurşunu peki tarafsız?
Çapı belli sade
Sade demir, sade barut
Ölüm
Kalım
Varım sade.
20.01.2012
TOKAT
“Sade Yazılar kitabından”
Ş’DEN GİDİŞ “Ş harfine”
Ş’den gidelim bu defa
Hovardanın arkalardan seslendiği
Uyarması dikkat levhasının yolcuyu
Yol kenarlarına fırlatılmış şişeler
Üflenerek sıcak cama ve boyanan üstüne
Noktası olmayınca yılanı andıran.
TebDer 24
25. Zül fi kâr
Ş çiçeği: Kokusu Şevval’i hatırlatan
Karadeniz türküleri, yarıda kalan önce
Şeksiz – şüphesiz kendini gösteriveren
Şey demesi başkasının. Tek şey
Adını vermeyi bile kıskanan sevdiğinin
Bir tutam saç saklanan
Heyecanlandıran her zaman, çıplaklık
İlk görmesi, değmesi, el sürmesi, ellemesi
Kulağın yörelerinden geçip gitmesi
Sona yaklaşmak Z’ye doğru T’den önce
Şıkır şıkır tekerlemeler
Zirveye doğru kalan bir adım daha.
16.01.2012
TOKAT
ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya”
Dikkatsiz ev sahibi açık unutmadı doğal gazı
Elektrik bağlantılarının tamamıda sağlamdı.
Tam karşısından duvarın
Tek bir tank mermisi önce yıktı, sonra yaktı
Şehrin, insanların, sivil insanların
Olduğu o yerde
Bir evden bir duvar
Simsiyah, petrol rengi şimdi
Bağdat’ta yıkılmış çarşı
Sabahın kaçı
Araç
Önce yanaşmış duvara
Sonra güçlü bir patlama
İşsizlerin, iş kuyruğunda yakalandığı
On altısının öldüğü, parçalandığı
Diyarbakır’da basılan ev
Sabah olmadan.
TebDer 25
26. Zül fi kâr
Karakış, dağda, mağarada
Ele geçen dört genç
Teslim olmaları istenen
Tahran’da uykusundan yeni uyanan
Aile babası, ailesinin rızkı için.
Yüzünü yıkayıp, dişini fırçalayan
Tokat’ta ben, elinde kalem
Sol eli defterde, kaymasın diye
Kamburunu çıkarıp yazdı yine.
21.01.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
BUNDAN “Eleştirilere”
Neden bu kadar pervasız
Bu kadar keskin
Yırtıcı, sert ve imkânsızım?
Zülfikar
Başka türlü yollar bulsaydım
TebDer 26
27. Zül fi kâr
Anne şefkati gibi
Öğretmen sabrı, doktor şifası gibi
Neden be kardeşim?
Anlamıyor adam da ondan
Başka türlü konuşmalar, yazmalar
Ararsan kütüphaneler;
Sevgi yolu, aşk yolu
Letafet - incelik doludur.
Anlamıyor kardeşim
Hepsi bundan.
13.01.2012
TOKAT
“Kayıp Kitap” kitabından
KIYMET “Tarihin zalimine”
Ederi budur. Kov gitsin! Boğ gitsin!
Tatlı değil, acı ve ıstırap vaat ediyor
Kıymeti yok. Değer mi?
Seksen yıllık hayatın ancak on yılı dolu
Gerisi uyku, çocukluk, hastalık
Değer mi on yıla!
Hayatını yaşa nasıl istersen
Bırak konuşmaları, niyazları, kandırmaları
Zorlamaları, dayatmaları
Kurtaracaksa, kaldıysa kurtulacak
Yeni bir esarete kıymet
Kıymetli kardeşim!
Kardeşimin kürkü, yüzüğü, küpesi
Kraliyet hazineleri
Fakir halkın patatesi, tavuğu, yumurtası
Öküzü bir de el konulan
Dediği olacak, ispatı kendisinin
Haklılığını ortaya çıkaracak. Blöf
Kaybetti
Uzun bağırmalar kuyulara
Derdini ciğerinden dökmeler
Vacip olmaktan çıkardım. Olmasaydı
TebDer 27
28. Zül fi kâr
Hesabı görmeyeceğim
Kim yarattıysa, yaptıysa O görsün
Dert benim derdim değil
Bana ne
Ne hali varsa görsünler, görmezler
Görüp anlamazlar, anlamazdan gelenler
Ne
Halleri
Varsa
Görsünler
Dürdüm defterlerini
İnanmazsan bak çevrene!
04.01.2012
TOKAT
PEŞİN ÖDEME “Borçlara”
TebDer 28
29. Zül fi kâr
Nakit ödedim. Peşin
Kimseye tek kuruş yok, borcum
Ödedim bedellerin hepsini
Ölünceye kadar bana yeter
Gerisini boş ver
Minnet eder miyim bundan sonra
Eyvallahım olur mu?
Pes eder miyim?
Bırakır mıyım? Asla. Zannetmem
İsteyecek yüzü varsa istesin
Peşin ödedim.
04.01.2012
TOKAT
İTFAİYE “Nükleer bilimciye”
Söndür söndürebilirsen, mahirsen
Eğitimliysen. Ateşten
Korkmuyorsan yangından, ölümden
İtfaiye binası
Belediyenin, diyanetin arkası
Önünde kırmızı kamyonlar, su dolu
Birde kayarak inilen borular
Yanmaz üniforma
Talimatnameler, dünden kalan yarına
Bir çocuğun bilmeyerek tutuşturması
Kibritle oynamalar.
TebDer 29
30. Zül fi kâr
Yangın var
Savaş çığlıkları ve önceden imzalanmış
Yaparsan Belgeleri.
Yak! Ben söndürürüm
Yolumu bulurum
Güvenliksiz, sokak ortası
“Peykan canı it canı”
Manyetik C4, hem de kumandalı
Daldan toplanan araç parçaları
Koruyamayan, saklayamayan
İtfaiye! Söndür Yangını!
10.01.2012
TOKAT
SEN MİSİN “Ümidime”
Bir umut, bir ışık
Gel yavrum! O sen misin?
Mirasımı bırakacağım
TebDer 30
31. Zül fi kâr
Bildiklerimi söyleyivereceğim
Emanetlerimi vereceğim
Senden sonrakilere.
Sen misin?
Bence o kadar değerli
Ömrümü verdiğim
Bana da verilen
Senin gibi
Benden öncekilerden
Ta öncelerden
Oldukça önceden
Gelen.
26.11.2011
TOKAT
AH “Zamanında olması gerekene”
Bir demet papatya
Yeşil gövde, beyaz yaprak, sarı ten
Ne tuhaf, kokusunu hatırlamak
İtina ister, suya konulmalı
Koparılmışsa topraktan
Taç olmuşsa başa veya
Keşke hep zamanında olsaydı, kaybetmeden
Ah nenem.
Hocam, pirim, üstadım, öğretmenim
Keşke zamanında, o zaman
Bilseydim kıymetini
Acılarını hiç olmazsa paylaşsaydım
Anladım, anlıyorum, seviyorum deseydim
Yardım etseydim. Dişimle, tırnağımla
Nedendir ölünce kıymete biner insan
Neden bu kadar acımasız, anlayışsızdır dünya!
TebDer 31
32. Zül fi kâr
Yamalı çarık. Ah!
Yamalı fistan
Ölmeden, yok olmadan
Bağra basılamaz mı?
Acıların en büyüğü aslında
Susuz bırakmak
Açlığa terk etmek
Öyle meşgul, habersiz, gamsız
Keşke zamanında olsaydı her şey.
Öldüm artık.
Artık hiçbir şeyin
Kıymeti yok benim için.
27.11.2011
TOKAT
HANEDAN “Kılkuyruğa”
Elizabet, bilmem kaçıncı
Birincisi olsun o zaman, birinci değilken
Victoria, Victoria iken
Hanedanlara kızlar, oğullar doğurmamışken
Nil’in kaynağı değilken daha
Genç, güzel ve hırslı.
Tahmasb, on yaşından önce
Babası da sağken henüz
Ve tam elli dört yıl
Otururken koltuğa
Kırılamaz bir rekor
Fars vezir, aklına girer
TebDer 32
33. Zül fi kâr
Unutur kendini Tahmasb
Riyaset sevdası yani liderlik
Emir yağdırmalar sağa, sola
Osman oğullarıyla anlaşma
“Türkmen belasına karşı alınacak tedbirler!”
Göz açtırmamalı bunlara
Dizginlenmeli
Dizginlenilemezlerse
Araya alıp tam anlamıyla
Güzelce bir tepelenmeli
25.11.2011
TOKAT
“Bu mu Dünya kitabından”
212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına”
Bence, kayan yıldız. Dilek tut
Yıldızca kendi yörüngesince
Yörüngece, yolunca gitmek
Adım atmaktan öte
Basmadan bir yerlere
Fırlamak değil, zaten olan
Dönüp dolanan
Bir damla his. Irgalayan. Sarsan
Kaymış yerleri yerine getirmek
Tutturmak veya kırılan kemikleri
İki yüz on iki
İlik, lenf – akkan
Laboratuarda üretilen lösemi.
Tarzım değil. Tutturamam
Açıklık benim yolum
Zorlamayın!
Gereksizdir bence kendini ispat
TebDer 33
34. Zül fi kâr
Loca kararları değil, denge değil
İki ayağında birer duba
Dubalarsa birbirine bağlı
Çelik gövde durur
Kürek değil, motor yüzdürür
Bulan kim pervaneyi
Rüzgârgülü ne güzel
Papatya toplayan kırdan, çocuklar
Kraliçe tacı birde sarı, yeşilli
Entarisi havalanan dönünce
Değiştirmek olup biteni
25.11.2011
TOKAT
“Sanata İzin kitabından”
TebDer 34
35. Zül fi kâr
SAVAŞ
Saçları tutuştu önce
Ne kadar çırpındıysa da söndüremedi
Küçücüktü elleri
Anlayamadı
Ne yapacağını bilemedi
Telaşlandı
Kız çocuğu yine, kadın veya adam
İnsan
İlk kez başına geliyordu
Böyle bir şey
Evi yıkıldı. Oyuncakları bozuldu
Toz duman oldu ortalık
Gözüne duman doldu
Çığırdı. Bağırdı. Yandı
Babası gördü sonra
Ezilen annesini
Parçalanmıştı bedeni
Masanın üstünde çiçek
Kırılmıştı.
Kardeşi çıktı dışarı
Baktı
Her yer. Yerle bir olmuştu
Koynuna sakladığı bebeğiyle ölen anne
Organları ortalığa dağılan bir başkası
Uçuşun ruhlar uçuşun!
Durdursanıza insanlar
Ölmeden önce
Yatın sokaklarına, parklarına, meydanlarına şehrin
Kırmızılar sürün yüzünüze, elbisenize
Protesto edin. Ölmeden
Pankartlarınız olsun
“Savaş Cinayettir.”
“Cani! Nasıl öldürdün beni?”
TebDer 35
36. Zül fi kâr
Gözün doydu mu?
Kokmuş kokona karına
Elmas kakmalı yüzükler, mücevherler
Metresine yeni döşenmiş odalar
Açmak için veya
Koltuğunda kalmak için sonsuza değin
Boyun eğdiğin alçağa
Yaranmak için
Oldu mu?
Kovmuştuk şeytanı gelmemecesine
Çağırdınız geri
17.11.2011
TOKAT
“Bu mu Dünya kitabından”
ZÜL Fİ KAR “İşe”
Zülfikar
Keskin kılıç
Zül çift
Zülfi değil zülfü
Kâr, iş – güç
Fikar farklı figardan
Zülfe gelince bir tutam
Bileğe bak sen
Hatta bileğin sahibine
TebDer 36
37. Zül fi kâr
Sahibinde içine
Bak bakabilirsen
Kuş ol, rüzgâr ol
Adam olamazsan
Hava ol
Bul onu ve bak
Gözünden içeri derinlere
Kılıcı tutan el
Çeken kılıcı yine kılıçla
Kızma İsa’ya
Zaman bu, olan bu
Önceden dedi diye
17.10.2011
TOKAT
KALEMİM “Bekleyene”
TebDer 37
38. Zül fi kâr
“Benim Mehdim
Benim Canım” diyen adam
Babasının malı veya
Gömleğim, kalemim, defterim gibi
Fark etmez sevgilisi gibi.
Methiyeler düzüp
Söylüyor ha söylüyor
Benim, benim, benim
Kimsenin değil
Sadece benim
Daha çok beklersin
06.10.2011
TOKAT
ASAF “Farka”
O gün, bende oradaydım
Süleyman’ın sarayında
Karışmıştım kalabalığa
TebDer 38
39. Zül fi kâr
İzliyordum olup bitenleri
Bilemezdim ki
Bu kadar meşhur olacağını
Büyücüler, tılsımcılar, kâhinler
Vardı o zamanlarda
Sopadan yılan yapan
Soğan kabuğu dumanından
Güvercin, beyaz güvercin uçuran
Karman çormandı her şey
Konuşmalar anlaşılmaz
İstekler bilinmez
İşaretleydi her şey
Açlığı gidermek tek dertti
Bir de susuzluk
Asaf, kısa boylu adam
Sarı işlemeli atkısı sırtından
Önüne doğru uzanan
Etekleri yerde, başında yine sarıdan
Bir tuhaf başlık taşıyan
Güler yüzlü adam
Sizde duydunuz, biliyorsunuz
Belkıs’ın Tahtı’nı
Göz açıp kapayıncaya kadar
Getiririm, getirebilirim diyen
Ve getiren
Karman çormandı
Yeleğinin içinde sakladığı
Beyaz güvercini
Soğan kabuklarını yaktıktan sonra
Kimseye söylemeden
Çıkarıveren ve salıveren
Hokkabaz sandılar Onu
Yılan zaten kile bulanmış, kurumuş toprak
Kaskatı. Sopa gibi!
Hızla yere çarpılınca kırılırdı kil
Yılan başlardı yine sürünmeye
Oysa Asaf
TebDer 39
40. Zül fi kâr
Hokkabaz değildi
Gizli odalarında tılsımlar bulan
Yeni göz boyamalar
Bağlamalar uyduran.
Belkıs bile şaşa kaldı önce
Kraliçeliğine yediremedi de
“Tıpkısının aynısı
Aynı benim tahtım gibi
Sadece üzerindeki
Minderler farklı”
O gün bende oradaydım
Kalabalığın arasındaydım
Gördüm, olup bitenleri
Duydum tüm konuşulanları
Hemen kapının sağında duran bendim
Hatta sunulan şaraptan da içtim.
Asaf’ın Kitabı
Kuzeninden miras kalan
Kapağında taht olan
Deri kaplanmış, kalın kitap
Kapağı açılınca
Bilmediğim işaretlerle dolu
Ama anladığım
Zihnimde, beynimde benimle konuşan
22.09.2011
TOKAT
TebDer 40
41. Zül fi kâr
ARI GİBİ “Havada yüzmeye”
Camda gezen arı
Göstermek için kendini
Kanatlarını
Çok hızlı
Çırpıp çıkarınca o vızıltıyı
İğnesini hatırlatır tadana
“Yaklaşma bana
Çalma balımı
Bozma yuvamı
Düzenimi sarsma”
Küçücükte olsa
Bir vuruşluk canı hatta
Söyler söyleyeceğini
Yapar yapacağını
Yakından baktın mı arının gözüne?
TebDer 41
42. Zül fi kâr
Bizimki gibi değil
Kanatları kol yerine gelse
Ayakları yine ayak
Antenleri de kulak
Peki iğnesi!
Uyuşturan zehri
Balı
Kolonileri
Tüplerin içinde yavruları
Larvaları
Sinek, kuş ve uçak
Uzay gemisi neden gemi
24.08.2011
TOKAT
HAYAT ÇARPAR “Miras Kalan Zulme”
Doktor Alexis Carrel derki:
"Hayat, çoğu zaman suçluyu elinden kaçırır
Fakat suçlunun çocuklarını çarpar."
Filozof Carrel ahlakçı ve modernizme karşıdır
Bu sözü hakkında ciltler dolusu yazılabilir.
Nasıl bir mirastır çocuğu çarpan?
Adalete aykırı değil mi bu?
Dünün devşirmelerinin çocukları
Aynı dün gibi Bosna’da, örneğin
Kuyulara dolduruluyorsa iki yüz elli bin.
Kuşatan Kürt aşiretlerinin çocukları da
Bu gün köylerinde, yok ediliyorsa.
Kışkırtan Ermeni papazların çocukları
TebDer 42
43. Zül fi kâr
Sürgüne gönderilmişse
Bir milyondan çok helak olmuşsa.
Küfelilerin çocukları, O günden beri
Bu gün hala ve belki sonsuza değin
Kara yüzleriyle kalıp, doğrayacaksa birbirini.
Arabın bu günkü, hali ve dün,
Haçlı Seferlerini yapanların çocukları
Yüz milyona yakın katletmişse yine birbirini
Kendi elleriyle.
İlahi adalet.
Zulmedenler demek ki fark etmediler
Kendilerinden sonra olacakları.
03.06.2011
TOKAT
ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve Cehalete”
Bağıran adam yine ve gürültü yaparak
Sınırlarını zorlayarak
İlgiyi çekmeye çalışırken üzerine
Ne istiyor yine, derdi ne?
Bitmez mi bunun istekleri
TebDer 43
44. Zül fi kâr
Bağırarak mı alacak istediklerini.
Ülkemde hala
“Kurtlar Vadisi” diye bir dizi
En çok izlenenlerden biri
Mafya olmaya özenen genç
Hürrem olmaya özenen kız
Yani adam öldürmeye, el koymaya
Hayret değil mi?
Katil olmak istiyorum, insanları öldürüp
Bırakmayı öldükleri yere
Üzerine benzin döküp yakmayı ve
Daha nice tuhaflıkları
Örnek alan genç adam
Kabadayı edasıyla dolaşan, konuşan
Kendini ne sanır acaba?
İçine giren nedir, içinden çıkan ne?
Kim yazıyor bu senaryoları
İzleniyor, para kazandırıyor, reklâm alıyor diye
Yılan gözlü, çıyan bakışlı
Tetikçiler lazım mı?
Bozkurdu milletin başına bela eden
Tahta kafalı Türk olmayan Türkçüler
TebDer 44
45. Zül fi kâr
İnin artık sırtımdan
Çekin tırnaklarınızı derimden
Dişleriniz boynumu acıtıyor
Çöplüklerinize, çukurlarınıza, ormanlarınıza
Gerin dönün!
05.06.2011
TOKAT
KALICI SEVGİ “Adil Hükümdara”
Ali’nin Hükümeti
Medine’de mi nerde?
Yahudi bir kadının ayağında
Süsü, halhalı çalınır
Haber gelir, duyar Ali
Rengi değişir, düşecek gibi olur
Ve der ki:
“Ölürse Ali bu dertten ölür.”
Yani O’nun hükümetinde
Olması bu olayın
TebDer 45
46. Zül fi kâr
Onun için çok zordur.
Bu günlerde bile sorulur
“Neden bu kadar çok sevilir Ali?”
Hikmetini de sen bul!
06.06.2011
TOKAT
DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete”
Duydun mu, yine bir kız çocuğu?
Bu defa Pakistan, Veziristan’da
Elleri kirli, yüzü soluk, zayıf, sekiz yaşında
Bir deri, bir kemik
Bakışları donuk. Ne yaşadı
O kadarcık yaşında?
Ailesinden aldılar önce – yoksuldular
Din kursu diye kandırdılar
Sonra beline bomba bağladılar, yelekli
Yolculuk var cennete doğru!
Polis noktasına gönderdiler
Attı yeleği çocuk
Koştu polise doğru
—Yalan mı, iftira mı?-
Nasıl duygular içindeyim
Umer’in zulmü devam ediyor hala
Musallat kız çocuğuna.
TebDer 46
47. Zül fi kâr
İki elimi soksam kendi kaburgalarıma
Kendi ellerimle kendi ciğerlerimi
Alsam, atsam dışarı
Dindirebilir miyim?
Susuzluğumu, söndürebilir miyim?
Ciğer yangınımı.
Lanet, evet
Lanet olsun sana, soyuna
Seni sevene, adını ağzına alana.
Tez gel kıyamet
Acele et!
21.06.2011
TOKAT
TebDer 47
48. Zül fi kâr
BOGO DİRENİŞ ŞARKISI "Essah'a"
Ölürsem vasiyetimdir
Gömmeyin bedenimi
Karımı Çağırın
İster bağırarak ağlasın
İster sevinerek coşsun
Rahat bırakın onu
Nasıl olsa birini bulur
Teselli eder rahatlatır onu
Silahımı ve beremi oğluma verin
Özgür vatanım için savaşsın
...
Elinde, ayağındaki
Zincirlerini kırsın halkımın
Hürriyet âşıklarına ilham olsun
Bir taş dikin başıma kırmızıdan
El değmemiş bizden bir taş
Torunlarım olursa
Onlarda gelsin, bayram gibi
Şenlikler yapılsın
Aranızdayım, hiç ayrılmamışçasına
Danslar ediyorum sizinle
Belki sizden
Daha da çok sevineceğim
Sizinle
Çocukların sevinç çığlıkları
Göğe yükselsin
Gençler el ele tutsun
Herkes birbirinin gözünün
İçine baksın
Yensin, içilsin
Hoş geldin hürriyet
Hak'tan başkasına
Boyun eğilmesin
Entrikacı zorbanın
TebDer 48
49. Zül fi kâr
Ağacı kurusun, bir daha
Asla çıkmamacasına
Hakça paylaşım olsun
Açlıktan ölmesin kimse
Kimse hor görmesin diğerini
İnsanlık esas olsun
Kin kurusun, nefret ölsün
Yücelerin yücesine yücelsin
Her nefes, her can
Gözden yaş silinsin
Ölüm, ölsün
Can, sonsuza karışsın.
10.02.2011
TOKAT
"Şeytan İblis idi, üzerine oturduğu yolda adı değişti. —Ben korkarım, sen beni
geçtin- dedi"
"Umer'e"
O GEÇTİ, SEN SOLLADIN
Öyle uyduruk ki dinin, kandırmacalarla dolu
Kendin inandın sonradan
Örümcek ağı temelsiz, askıntı, tuzak ve basit
Aldatma, korkutma, yıldırma
Şüpheler mi yoksa baştan sona?
Söze bak "Onu besleyen ibadetlerdir."
O halde lazım olan, cesaret mi akıl mı?
Yoksa baştan sona diriliş
Bir silkiniş, kendine geliş
Hikâye değil gerçektir;
Kendi kızını kendi elleriyle
Şehrin dışında kumlara
Diri, diri gömer gelir
Nasıl yaşar bir daha bu suçla!
Şeytan demişti ya
"Ben korkarım, sen beni de geçtin."
Sen korkmaz mısın? Korkmazsın.
Pis bir koku, iğrenç, mide bulandırıcı
TebDer 49
50. Zül fi kâr
Kara bir yüz, çok hasta
Onun derdi başka, dermanı yok ilaçlarda
Kibir değil, kıskançlıklarla dolu bir şey
Nasıl bir dil, söyleyebilir
Cehennemin kenarından çekip alana
"Hasta". Nasıl bir el, bir ayak
O tekmeyi atabilir?
Gizli değil, sakalıda var!
Namazda kılıyor cemaatin önünde
Nasıl bir namaz, bir değil yıllarca
Nefret değil, tiksinti
Kaçmak değil hiç görmemek.
Hak sana neler verdi ey! İnsan
İlk önce aklın, en değerlisi
Sonra vicdanın peygamber gibi
Ve duydun biliyorsun artık
Onlar halife denilen melunlar
En büyük, en adi zalimlermiş
Korkma dinden çıkarım diye
Yüz çevir de yeniden inan!
Bugün yeniden türeyen, üreyen
Çoğalan, artan yeni bitenler
Aynı dalın zıkkım meyveleri
Bilmek yol almak, karanlığı aydınlatmak
Hala yumacaksan gözlerini
Tıkayacaksan kulaklarını
Kaçacaksan ışıktan ve hala
O kubbeli zulüm binasını omuzlarında taşıyacaksan
Taşımasan da, taşıtacaksan
Daha çok beklersin adaleti, cenneti
Ortaçağın zifiri karanlığında
Dünya tepsi iken
Engizisyon aforoz ederken
Kadınları cadılaştırır, erkekleri dinsizleştirirken
Ve şehrin meydanında
Katrana bulanmış bedenleri
TebDer 50
51. Zül fi kâr
Yüz binlerce yakarken diri, diri
Öküzün boynuzundayken dünya
Umer omuzlarındayken halkın
Eşek iken, kulakları, kuyruğu
Hatta semerleri çıkmışken
Uyduruk görüşler, düzenler
Evden eve dolaşırken
İktidar, saltanat, hilafet sevdalıları
Bir türlü can vermezken
Evliya olurken iblisler
Gençleri dinamitlerken habisler
Başörtüsü imanın birinci şartı
Sakal Allah'ın partisi
Muaviyeler Allah'ın adamı
Nakil, taklit, ezberse bilgiler
Din sermaye, şeriat yalan
Para tanrı
İhtiras sarmışken
Kanser gibi her yanı
Ve utanmaz tükürüğe alışkın yüzler
Sokak ortasında, alnından
Bir genç kızı öldürürken din adına
Bilim sersemlik, çalınası
Umer şeytanı geçmişken
Sen umeri sollamışken
Zifiri karanlığın tam ortası
03.03.2011
TOKAT
TebDer 51
53. Zül fi kâr
BUNDAN SONRA "Geleceğe"
Bütün bunlar ne idi?
Sızlanmalar, dert yanmalar
Feryat, haykırış belki
Dosta sitem, zalime uyarı
Bir gösterme işaret, geçmişten haber
Yaralara bir parmak
Katledilenin yanında durmak
İçine dalmak kan gölünün ve
İlham aldıklarımızı söyledik
Zulüm ağacını gösterdik
İnsanlıktan çıkanı
Çıkarılanı ve hallerini
Davetimizi, beklentimizi
Şiire gerek yokta, anlamıyor peder
Şiirden başka dilden
Şiirin Picasso’su, başka görür dünyayı
Neyi, nasıl, kimlere yazmak
Yurdu yurt yapan sahiplerini
Kandırmaları, tuzakları
Yolu yordamı
Pekiyi bundan sonra
Ateş ve kılıç
Kim ister dünyayı yakmayı
Kim der "kötülük istiyorum."
Herkes kendince
Daha iyi, daha güzel
Daha doğru, daha parlak
Yarınları kuracak.
Çarkları çarpışıyor
Doğru, haklı ile yanlışın
Dişleri ha kırıldı, ha kırılacak
Düzen kuran kim
TebDer 53
54. Zül fi kâr
Öyledir, böyledir, şöyledir
Binler düşünce söyletir.
Emir vermeli mi?
"Hizaya geç!"
Yoksa tutuşturmalı mı ormanları
Tek, tek evleri dolaşıp
Çocukları toplamalı mı?
Ateşe mi atmalı beğenmediğini
Kovmalı mı sürmeli mi?
Zindanlara mı doldurmalı yoksa
Bir daha görmemeli mi?
Kenara çekilip, oturmak
Ölüm mü beklenmeli yoksa
Ağzını dikip, gözünü yumup
Kulağını mühürlemek
Deliliğe mi vurmak, bir gülücük?
Çamura üflemeli de nasıl?
El sürmeli de nasıl?
Öyle bir yere çık ve bak
Önce kendini gör
Geçmişin bütün detaylarını
Olanı, olduranı
Zihnindeki beyaz nokta
Açılsın artık
Bağsız, bağlantısız bir bağ
Eskiler gönül gözü
Şimdiler modern ilim, yeniçağ
Beğenmiyorsan dostum
Şikâyetin varsa ondan bundan
Kendin kur
Sende yap bir şeyler
Daha iyi daha güzel
Nasılda meyillidir insan
Hemen kavgaya dalmaya
Biraz dursa ve baksa
Kendi bulsa, kendi yapsa
İnan zor değil, önce sıyrılmalı
TebDer 54
55. Zül fi kâr
Kendine gelmeli
Bakmalı, görmeli, bulmalı
Bir program yapmalı
Programın yoksa
Giriş, gelişme, sonuç
Girdi, işlem, ürün, denet
Bilmiyorsan bir bilene sormalı
Yoksa kılıç!
Yoksa ateş!
10.03.2011
TOKAT
BİZDEN EVRENSELE "İnsana”
"Güneş" derim, ay ve yıldız
"Işık" derim
Yağmur, bulut, hava
Su, örneğin
Suyun dili var mıdır?
Işığın milleti
Köyü, babası yıldızların
Dini var mıdır dağın
Ayırır mı kulları
Bölüştürür mü, paylaştırır mı?
Dinlerin ortak dili
Bir Allah, kana girme, çalma
Yalan söyleme, kandırma
Ahlak her yerde aynı
"İyi insan ol" der. Herkes
"Ama nasıl?"ını sorma. Ol!
Bundan sonra iyileştir
Güzel, temiz, doğru, adil
İnsanın yüzü dönük Hakk'a
Ateşe atmak için beklemiyor ya
Ya bilmez
Ya bilir, çevirir, işine gelmez
Ondan kulun debelenmesi
TebDer 55
56. Zül fi kâr
Öyle bir yer olsun ki, herkese sığınak
Bir görüş bul ki insanlar eşit
Zenci, sarı, beyaz sadece renk
Kavga, dövüş, hır, gür
Biraz dur!
Bak, düşün, anla, anlamaya çalış
Aç mıdır, bilmez mi, hastamı
Mutlaka var bir derdi.
Kanser midir, verem mi?
Dertlerin dermansızı
Kibir, gurur, haset, riya mı?
Zor mudur, teşhisi tedavi
İsteklerle doluyuz. Olur, olmaz
Bu kalıp, bu arzu bana uyar mı?
Kendimi bulmalıyım
Haddimi bilmeliyim
Yanlışı doğru, pisi temiz
Karayı beyaz yapmalıyım
Başka türlü yollar, eller
Hastalıksız, aydınlık
Arınmış, arı, duru
Vermeli hep el ele
Ama kandırmadan dolandırmadan
İhtiras, kin, nefret olmadan
Farz et başkasın
Kadınsın örneğin, erkeksinde
Yahudi sin, Budist veya ateist
Başka dinden
Engellisin örneğin kör veya dilsiz
Ne fark ederdi senin için
Anladın!
Ortak bir payda var
Fazla uzun değil hayat
Düşünmeler zamansız
Fırsat ele geçmez
O halde
Sende bir damlacık
Ekle evrensele
Sahte değil gerçek
Bende bunu buldum
TebDer 56
57. Zül fi kâr
Bunu gördüm
Yaptım
Yapıyorum, yapacağım.
Başaracaksın
Başarırsın
Başarmalısın
Kan akmasın yaradan
Önce durdur ve temizle
Sonra sar
İnan bana senin yaran o yara
Hepimiz insansak
O halde, demek ki:
13.03.2011
TOKAT
SOFUNUN HATASI "Nefese"
Günde en az beş bin, zikir çekmelisin
İçindeki canavarı, dizginlemek için.
Peygamber gibi sakal, cüppe
Odunla fırçalamalısın dişini.
Taharet gerekirse, yedi taş
TebDer 57
58. Zül fi kâr
Nohut, ceviz büyüklüğünde
Tuvaletin alafranga olamaz
İlla çökmelisin.
Arapça okumalısın, anlamasan da
Türkçe söyleme çarpılırsın.
Tarikatından olmayana dokunma
Necis çünkü. Pisliğine bulaşırsın.
Evine alma kimseyi, kendinden başka
Gitmede.
Senin şeyhin bir numara
Ne derse hak sözü
Başkalarına bakma.
Akıl zaten gereksiz
Vicdan lazım değil
Kızını gömebilirsin bahçeye
Namussuz
Lekelendi, kirlendi.
Karayı seversin ne hikmetse
Kara çarşaf, kara sakal.
Neler oluyor dünyada
Bilim nedir
İnsanlık nelerle uğraşıyor
Sende bir şeyler yapabilir misin?
Sana ne lazım.
İçindeki canavar gerçekten var
Vicdansız ve namussuz canavar.
Ama onu sen besledin
Ne dedi peygamber:
"Her varlığın bir gıdası var
Şeytanınki ibadetler."
Anladın mı şimdi neden
Bir türlü kurtulamıyorsun
Hazır sofrayı kurmuşsun
Aklı, vicdanı salmışsın
Başköşeye almışsın
Besliyorsun şeytanı.
Ebu Cehilin sakalı daha gür
Cübbesi daha şaşaalı
TebDer 58
59. Zül fi kâr
Sen ne kadar değerliysen dostum
İnan bana her insanda o kadar.
Sakın Allah kuluna
Özellikle insana, kem gözle bakma
Hor görme asla.
Hayret belki ama
Hak buyuruyor:
"Nefsine zulmetme, cevherini ben üfledim,
Akıl etmez misin?"
Kurtulmak istiyorsan, azgın nefsinden
Aklını, vicdanını geri çağır ve oku!
Vesselam.
14.03.2011
TOKAT
DERTLİ HASTALIK "Cesura"
İnat, cehalet, zorbalık
İnsanlığın baş belası, şeytanın üç kılıcı
Sabır, bilgi, yumuşaklık, hastalığın ilaçları
Eli kanlı katil
"İslam’da pişmanlık olmaz ki." diyebiliyorsa,
Hem inatçı, hem cahil, hem zorbadır
İflah olmaz, uslanmaz.
Dinden hiçbir şey anlamamış
Peygamberden ders almamış.
İçi zaten zifiri karanlıkmış,
Üzerine bir post giymiş
Adını İslam koymuş, postun içinde kurt
Neden bu hale düştün?
Belli ki beslendiğin
Otlandığın, yemlendiğin, yerlerde sularda mikrop var.
Öyle bir organizmasın ki
Ekmek yerken, herkes gibi
Su içerken veya başka
Nasıl bir mekanizmaysa cinnet, vahşet, facia
Karanlık üretiyor.
Ben derim ki: Senin hazretlerinden,
Eğildiğin zalimlerden kaynaklı
Nehrevanda Harici, Bozokta Kuyucu, Kerbelada kaideci
TebDer 59
60. Zül fi kâr
Evlere dalar, belinde bombalarla
Nasıl bir lanet, melanet, bulaşmıştır bunlara.
Kangren olmuşsa bacak, kesilir
Bulaşıcı hastalıksa karantina
Veremin ilacı bulundu
Veba, tifo, tifüs kalmadı
Cüzzam silindi, İsa'nın eli olmasa da.
Ya bu mikrop nasıl temizlenecek
Zorbalığın ilacını kim bulacak.
Sabır dersen, oda sabrediyor
Kitap dersen, okuyor. Dua dersen, ediyor.
Bu nasıl baş belası
Namaz kılar, herkesten çok, alnı nasır yarası.
Önce ister, sensiz cuma olmuyor
Sonra keser, yol keser
Çocuk keser, kan keser
Kapısında nalları kana boyanmış
"Bakın bu işarettir,
Bende vardım orada."
Sonra dövünür feryat, figan
Şaka desen, kan var
Gülünç desen, trajedi
Anlaşılır gibi değil
Bu nasıl cemaat, nasıl ümmet
Nasıl bir lanet, nasıl felaket!
Aman bu konulara hiç girmeyelim
Neden efendim?
Fitne çıkmasın, fesat olmasın
Çıkacağı kadar çıkmış kardeşim
Ortaklığın mı var. Hale bak
Yoksa sende mi oradaydın?
Dün söyleme, bugün deme
Ört üstünü kapansın
Da ne zaman açılsın
Hani tövbe, tövbeciler, af dilemek
Özür dilemek, bağışlanmak
Söylensin temizlensin.
TebDer 60
61. Zül fi kâr
Bin dört yüz yıl oldu, belki fazla
O günlerden sonra
Bak bu günlerde bile
Felaket, cinnet, vahşet, kan, bomba
İnsanlıktan çıkan caniler
Nasılda türüyor, başka dallarda
Hallerde, kılık ve kıyafetlerde
Aç bak, örtüyü kaldır
Aynı kök, aynı hazret!
Kökü kurusun artık
Fitnenin, cinnetin, cinayetin
Korkma kaldır. Allah var.
15.03.2011
TOKAT
İNKILÂP VE GÜNEŞ "Devrimciye"
"Bir türlü anlamıyorum" diyor
Nasıl olurda
Doğranır peygamber soyu,
Daha kokusu dururken
Kızları esir, elleri zincirli ve aç
Akıl alır gibi değil.
Okumadın mı daha dün
On yedi yıl bakıp beslediği
Kendi kızını
TebDer 61
62. Zül fi kâr
Erkek arkadaşıyla konuşuyor diye
Evinin bahçesine, babasıyla
Yardımlaşıp gömen babayı
Ve kızın ciğerlerinde toprak
Yani ölmemiş diri, diri.
İnanç adına, çuvala koyup
Geçen gün selam verdiği
Komşusunu, yine diri gömüp
Evin tabanına ve tamda
Onun üstünde namaza duranı.
Madem bizden anlamıyorsun!
Spartaküs okuyup izliyorsan,
Direniş, töre, mücadelenin
Nedenlerini hissedebilir
İşte o zaman anlayabilirsin
Celal Baba, Şah Veli
Kalender Çelebi, Zünnun Baba
Daha yüzlercesini
Pir Sultanı anlatmaya ne hacet
Onu herkes tanıdı.
Devrimcilik bir gün değil
Her zaman.
Kargaşa, terör değil amaç
Kulun kula kulluğunu
Yok etmek.
Komünistler yolun yarısında kaldı.
Devrimi yanlış anladı
İnsanı makine sandı
Allah ile savaşa daldı.
Bataklıkta çiçek yetiştirmek,
Nehirleri tersine akıtmak,
Dikene gül aşılamaktır, devrim.
İnsan için diyorsan
İnsana düşman olamazsın
Ölüm mangaları kuramazsın
Adalet diyorsan, herkese adalet
Politbürolar, özel makam araçları
Girilmez! Tatil köyü, yazlıklar
TebDer 62
63. Zül fi kâr
İşçinin düşünmeye bile vakti yok.
Sınırsız devlet, sınıfsız toplum
Herkes eşit
Ne güzel kelimeler.
Onca fedailik, fedakârlık
Sıkıntı, acı, keder, gam
Gece gündüz çalışmalar,
Sonra
Bir zalimi kovup
Başka zalimler mi gelmeli
Yaşasın mı yeni zalim
Zalimsiz yapamıyor musun?
19.03.2011
TOKAT
KANDIRMACA HAYAT "Katile"
Fötr şapka, yağmurluk, tıraşlı yüz
Parlatılmış cilalı kundura ve kravat
60'ların soğuk savaş mekânlarından biri
Kalın, taştan sütunlu binalar
TebDer 63
64. Zül fi kâr
Sabah veya alacakaranlık, geceye doğru
Bir şeyler bilen adam
Ceketinin iç cebinde, bir dosya
Bildiniz, bu bir ajan
Birilerinin hesabına çalışan
Gizli bilgiler taşıyan
Cephe haritaları, isim listesi
Ne nerededir, kim kimdir, ne iş yapar
Şifreler, çözümler
Fare, köstebek, sıçan, solucan,
En iyileri fahişelerden
Her yere girip çıkabilen.
Katil örneğin
Derler ki: En iyi katiller
En duygusal olanlardır.
Biriktirdiği kini ile intikam aldığı için
Hele birde alışırsa kan kokusuna - insan kanı
Kimse durduramaz artık
Casus, fahişe ve katil.
Şimdilerde gece görüşlü uydular
Yumurtayı görebilen
Fısıltıyı duyabilen.
Eski ajan: "Karım bile bilmezdi
Yaptığım işleri ölene kadar,
O beni işadamı sanıyordu.
Oysa her gece kiminle yatıyordu?
"Girmediğim kılık mı kaldı
Rezalet anlayacağın.
Aslında yaşayan açık paranoya
Takip ediliyor, dinleniyor
Öldürecekler, çok şey biliyor."
Emeklilik günleri
Sahilinde bir adanın, başka diller ve
Başka yüzden insanlar.
Denize açılmak örneğin
Balık tutmak, kabuk toplamak
Çıtır kızların oyunlarını dürbünlemek balkondan
Komşu emeklilerle akşam sofrası
Soran olursa: "Feleğin sillesi.
TebDer 64
65. Zül fi kâr
Torunlarıyla eğlenenlerden
Gerçek bir mezar taşı olanlardan değil
Yüzü değiştirildiğinden beri
Oda tanımıyor kendini.
Bazı geceler kâbuslarla uyansa da
Depresyon haplarına bağımlı kalsa da
Cehennemi ensesinde bilse de.
Kahraman, yiğit, delikanlı, vatansever
Ülkücü, devrimci, mücahitti!!!
Kandırıcıların oyununa geldi
Bir çeşit tecavüze uğradı
Kandırıldı.
03.04.2011
TOKAT
PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama”
Oğlum kucağımda, üç yaşında o zaman
Batman’da 19 Mayıs Mahallesine doğru gidiyoruz
Asfaltın solundan bir kaldırımdan
Epey gezdikten sonra yorgun
Günlerden Pazar
Hava açık, tek tük arabalar geçiyor
Kimseyi tanımıyorum
Kimseye selam veremiyorum
Yabancıyım burada.
Beni nereden tanıyorlar
Geçtiğim elektrikçi dükkânından
TebDer 65
66. Zül fi kâr
Kapının önünden
Kötü bakan adamı hatırlıyorum
Oradan beri en az
Üç yüz metre yürüdüm.
Günün gezisini düşünürken ben
Onlar neler planlamışlardı, amaçları
Korkutmak mı, öldürmek mi?
Bu sokaklarda çok kişi
Vurulmuştu enselerinden
Geçen hafta pastanede
Konuştuğum kamyon şoförü ile patronu
Vurulup atılmış bir kum yığınının yanına.
Ondan önceki hafta, yol üstündeki kitapçı
Taranmış evine giderken.
Elektrik direklerinde bir fotokopi ilan
Yüzü gözü dayaktan patlamış bir adam
“Aranıyor! Tanıyanlar bu numarayı arasın.”
Mezarlığa giderken dönen
Bir kadın, elinden tutan bir oğlan
Benimkisi yaşlarında.
Diğer elinde kitap, gözlerinde yaş
TebDer 66
67. Zül fi kâr
İki kilo metre var daha mezarlığa.
Sordum söylediler:
“Kocasına âşıktı, kocasını vurdular.
İki sene, her hafta. Kar, kış, yağmurda
Dua okumaya gider.”
Gece on bir, ayak sesleri kaçan
Onlardan önce silah sesleri birkaç el
Sonra polis sirenleri
Mutfağıma saklanan silah
“Burada ya örgüte ya cemaate vereceksin haracı!”
Yan yana iki genç ve
Onların gerisinde sağda bir genç daha
Görsem hatırlarım belki
Yüzlerini.
Benimde tam peşimde.
Döndüm bir an, öylesine bir his
“Bak geri!” der gibi
Sağıma döndüm hafifçe
Soldaki
Belindeki silahı
TebDer 67
68. Zül fi kâr
Tuttu sağ eliyle.
Onun yanındaki bana bakıyordu.
Kucağımda çocuk
En geride sağdaki
Hepimizi gözlüyordu.
Önüme döndüm, yoluma devam ettim.
Vurmadılar beni.
TOKAT
29.04.2011
SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye”
TebDer 68
69. Zül fi kâr
Yahova Şahitleri’nden duydum
İsa’nın müjdesi
Yedi zalim imparatorluktan sonra
Kurulacak sekizinci imparatorluk
Adalet Hükümeti
Med-Pers, o gün bilinen tüm toprakları
İnsanları, köyleri işgalinden sonra
Makedonyalı İskender
Ne kadar genç
Demokles ile tanışınca
Vasiyetini değiştiren
Aristo’nun talebesi
“Elimi mezarımın dışında bırakın
Herkes görsün, bir şey götürmüyorum.”
Üçüncü Roma
Doğuda Cengiz
En son şimdi
Anglo – Sakson imparatorluğu
Öngörüye göre
Hepsi zalim, büyük zalim
TebDer 69
70. Zül fi kâr
İsa’nın çölde kırk günü
Yalnız
Gece soğuk, gündüz kavurucu
Söylenceye göre
Her gün kurtulur İsa
Bir hastalığından, ruhunu sarsan
İlk gün bencilliği
Son gün liderlik sevdasını
Ve gelir Şeytan
“Bütün devletler benim
Emrim altındadır İsa, biliyorsun.
İstersen, hepsini sana veririm.”
Kırk sınavdan sonra
Demek ki bir sınav daha
En son sınav şeytanla.
Düşündü mü acaba İsa?
Kabul etmeyi
Dünyayı yönetmeyi
Orasını bilemiyoruz ama
Yine söylenceye, nakledildiğine göre
İsa’nın cevabı
“Ben göklerin krallığının imparatoruyum.
TebDer 70
71. Zül fi kâr
Müjde tüm dünyaya dağılınca,
Herkes haberdar olunca
Kurulacaktır
Son ama adil
Göklerin Krallığı.”
İnanalım mı İsa?
03.05.2011
TOKAT
TebDer 71
72. Zül fi kâr
EVDEN EVE “Manzaraya”
Çocuktum bilmiyorum
Makineli tüfek sesi, G3 mü?
Ama bir takırtı
Babam:
Kamyon taş döküyor oğlum.
Öyle geçti o zaman ama
Sonradan öğrendim.
İki sokak ileride
İlkokul öğretmenimin evinin orada
Hürriyet ile Serdar kardeşlerin
Evlerini taramışlar
Hürriyet ölmüş, Serdar yaralı
Oda çok sonradan öldü. Kalp krizinden
Babaları babam gibi işçiydi. Vanlı
Savaş arkadaşım, babası Kore gazisi
Evlerinde - amiral battı – oynadığımız
Annesi kesip vermişti bana
Bir tepsi içinde iki tavşan
Ama biz ailecek tavşan yemiyoruz!
İşte o Savaş’ın abisi, ismini hatırlamıyorum
Evin arkasında dar bir aralık
Duvara çizilmiş makineli tüfek gibi
Mahiri vurmuşlar Kızıl Köyde, Niksar’da
Adını yazmış şimdi tüfek gibi duvara
Sonra Niksar
Cedit mahallesinde bir ev
İki katlı, bahçesinde ceviz ağacı
Girişte solda bir oda
Karşıda beyaz duvar badana
Üzerine kırmızıyla boyanmış bozkurt
Silvan, başka bir gün ve başka bir ev
Penceresi tel örgülerle kaplı, ikinci kat
TebDer 72
73. Zül fi kâr
Yemekte ekmek ve az biraz peynir
Kümes için kullandığımız tel örgü
Neden orada pencerede!
Bomba atılırsa içeri, düşmesin diye
Birde babamın unutamadığı anısı
“Tel örgüler vardı. Atlayamadık. Kurtaramadık.
Lisenin bahçesinde çocuğu
Döve döve öldürdüler
Sonra kaçıp gittiler.”
Senaryo değil gerçek bunlar
Hepsi oldu. Yaşandı.
Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Suriye
Düşünemiyorum bile.
08.04.2011
TOKAT
FERYAT “Mayası bozuk süte”
Sütün yoğurda dönmesi
Bir kaşıkçık kendine çeviren
Tıpkısının aynı
Ilık olmazsa bozulur
Ekşi yoğurt vardır birde
Çökelek, ayran, beyaz peynir, kaşar.
Bir gezgin tanımıştım Bosnalı
Bisikletiyle gezen
TebDer 73
74. Zül fi kâr
Günde bir kilo yoğurt ve bir ekmek.
Kadeh, şarap, kuru ekmek
Etim ve kanım.
Mayalarım seni!
Sütünü yoğurda keserim
Seni kendim yaparım, bilirsin.
Dişin çürüğü, yayılır yavaş yavaş
Sinirlerine gelince, yakar adamın canını
Demirin paslanması
İnsanın bozulması, toplumun çürümesi
Üzümün bile birbirine bakarak
Kararması
Ne hale gelmiş insanlık
Nasıl çürümüş
Protez veya zımpara kurtarır mı?
Canın yanıyor mu, kokusu geliyor mu?
Hani bir köyde, tatlı bir su pınarı
İçeni deli eden.
Sakınan adam, kendini ve çocuklarını
Yasaklayan içilmesinden
Herkes içip delirince
Korunanlara “Deliler” denilince
Dayanamayıp
“Getirin içelim!” diyen.
Çürümeler sardı her yanı
Her şeyi altüst ettiler, ediyorlar
İnatları katmerleşmede
Aydınlığın işareti görülmüyor
Daha kötüye gidiyor
Elli kişilik arkadaş fotoğrafından
Otuzu şehit. Yirmisi kayıp.
Bayrak yakan zavallı, kıla bağlamış imanı
Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var.
Apaydınlık günler ümidimizdi
İyi niyetli, temiz yürekliydik
Saf ve temiz huyluyduk
Sonra Tayland damı nerde
TebDer 74
75. Zül fi kâr
On yaşında kız çocuklarına
Müptela olan Avrupalı zengin.
Afgan afyonu insanı uçuran
Karısına ve kendisine birlikte
Sevgili arayan adam, ilan veren
Milyonlarca çocuk pornocuları, sübyancılar
Bir katır karşılığı, satın alınan oğlan
Mayına basmış kadın
Parlayan yüzü görülemeyen
Bedduası kabul olmuş
Evinin bir köşesine oturup
Yüzünü duvara çevirsin
Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın.
07.04.2011
TOKAT
SUÇ MAHALLİ “Vahşete”
Evin tabanı
İhbar var
Yöntemler budur. Daha önce hiçbir suçlunun
Suçlu gurubunun yapmadığı, akıllarına gelmeyen
Yapmayı aklına getirmediği, bir yöntem
Evinin tabanına mezar kazmak
Çuvallamış adam, çuvallanmış ölüyü
Henüz ölememiş, domuz bağından
Oraya gömmek
“Hanım, Sen etrafa göz kulak ol!
Çocukları uyar, gelmesinler buraya”
Epey uzun geceler, uğraş günler boyu
Kazacaksın, gömeceksin, örteceksin
Üstüne beton dökeceksin
Epey, uzun iş
Hele birden çoksa, çuvallamış kişiler
Hele üstlerinde ölülerin, cemaat namazı kılınacaksa
“Elhamdü lillahi Rabbil Âlemin
İyyekenağbudu ve iyyekenestein,
Hamdolsun, dindarım.”
TebDer 75
76. Zül fi kâr
Altım mezarlık tanrım, dualarımı kabul et!
Kameraya alınmış işkenceler
İmzalatılmış itirafnameler
Haraca bağlanmış mü’minler
Münafıklar, ajanlar, kâfirler
Allah’ınız varsa, nasıl bir Allah
Yüreğiniz varsa ne kadar kara
Beyniniz varsa, nasıl çürümüş
Elleriniz titremez mi?
Kimse size “dur!” demez mi?
Allah belanızı versin. Dindarlar! Sürüsü
24.01.2012
TOKAT
TANRININ İZİ “Gülümseyen Çocuğa”
Gülen çocuğun yüzünde görünen
Uçan kuşun uçmasında ve konmasında
Rengârenk bahar çiçeklerinin renklerinde
Üzerlerindeki kelebekte, arıda
Denizin, suyun dalgalarında güneş vurunca.
TebDer 76
77. Zül fi kâr
Kedinin miyavlamasında – sokak kedisi kirli
Vahşi
Su kıyılarındaki yeşilliklerde
Yaprağı sallayan, görülmeyen rüzgârda
Yere inen sisin arasında
Şafakla doğan güneşin ışıltılarında
Çöl kumlarındaki kıpırtısında, kertenkelenin
Harikalarında hatta insan yapılarının
O çocuğun yüreğine ne kadar çok
Çeşitli tohum ekersen ek
Hangisinin nerede tutup, nasıl yeşereceğini
Bilemezsin, işte tanrının izi
28.01.2012
TOKAT
TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma”
Tıkır mıkır, usul – usul
Gündüzleri penceresinden alabildiğine
Fotoğraflar alarak, doğasına dalarak
Gezmeli tüm dünyayı
Geceleri okumalı, yazmalı veya uyumalı
“Her yol Roma’ya çıkıyorsa”, Oradan başlamalı
Doğuya veya kuzeye doğru
Oradan da daha doğuya
Seksen günde tamamlamaya ne hacet
Zaman sınırlaması olmadan
Mühim olan, her yeri görmek
Bir dost olsa yanımda, kafa dengi
Yabancı dil bilen, sürücü ehliyeti olan
Daha iyi. Planları ben yapmalıyım ama
TebDer 77
78. Zül fi kâr
Memurlar tanırım
Ömürleri ipotekli. Satın alınmış
Sabah sekiz, akşam beş
Yapamazlar tabii, mümkün değil
Böyle bir gezi
İşsiz güçsüz takımından olmalı o kafa dengi
Tarihin seyrine göre de gidebiliriz
Roma, Atina, Persepolis, Çin
Modern Çağlara da uyabiliriz,
Amerika’nın her eyaleti.
Doğal güzelliklerde olabilir rehberimiz
Kültürel yaşamlar da
Planlanabilir bu gezi
Sen parayı, vizeyi dert etme.
25.01.2012
TOKAT
NAKİT PARA “Masumiyete”
Kredi kartlarından önce yastık altı
Döşek altı, yorgan arası
Kefen parası zor günler için
Fatmagül’ün kendi malı
Kaçık dudakları
Nasırlı ayakları ve ayaklarının arası
Fazlasıyla yer alan sevgilisi, her yerinden
Çalınmış hazinesi yılların
Birine saklanan, hazırlanan ama
TebDer 78
79. Zül fi kâr
Başkalarınca çalınan
Ayıkken veya sarhoşken, içirilmişken
Damarlarında dolaşırken uyuşukluklar
Umursamazlıklar, vazgeçmişlikler
Boş vermişlikler hatta çoktan razı, cehenneme
Dünya cehenneminden bir an önce
Kurtulmak istercesine.
Yüreğinde duyulan, ölür bir aşk
Nefes alamayan öylece ölü duran.
Vedalara alışık olmayan, yabancı adam
Bu gidişlerin dönüşü olmayacak biliyor musun?
Nakit, capcanlı, peşin
Çalınmış, kaptırılmış, masumiyetler
29.01.2012
TOKAT
HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara”
Hayal kuracaksan büsbüyük olmalı
Tamamen sana ait
Kopyalanmamış, çalınmamış
Hayatının neler getireceğini bilirsin
Hayallerinden
Sağlam bilek, çelik irade
Güçlenmeli fidan rüzgâra, fırtınaya
Kök salabildiğince derinlere
Uzanabildiğince göklere
TebDer 79
80. Zül fi kâr
Hayallerinde
Ağaç evde, yukardan bakıp yere
Kuşlara ve esintiyle haber göndermek
Haber almak yine onunla
Yağmurunda yıkanıp, güneşinde kurulanmak
Meyvesinden beslenmek doyasıya
Daldan dala atlamak hatta
Mevsimden, hayalden, çağdan çağa
Komşu olmak herkesle
Böcekle beslenen ağaçkakanın tıkırtısını
Dinlemek kızmadan, delirmeden.
Hayal kurmalı insan en büyüğünden
Olgunundan, pişkininden, zirvelerinden
Paylaşmak bir de utanmadan, çekinmeden
02.02.2012
TOKAT
VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama”
O zamanlarda çamur yollar yine
Atlar çekerdi arabaları
Çeliğin gücü bilinmiyordu tam ve petrolün
Türevleri keşfedilmemişti henüz
Krallar, kral severler, sultanlar vardı
“Sultan” şimdi kız adı
“Çok yaşa kralım veya padişahım” denirdi.
Her yer onlarındı.
İstedikleri gibi dağıtırdılar toprağı
Ordular kurar, obalar yakardılar.
Düzen öyleydi. Kanun buydu.
Onur onların altın mahmuzlu çizmelerinin altındaydı
Boyun eğdikçe insan
TebDer 80
81. Zül fi kâr
Onlar için haykırdıkça insan
Yaltaklanabildikçe insandı insanlar
Düşünmenin, eşitliğin, birliğin sözü edilemezdi
“Birlik” denilince, zorbaya karşı birlik anlaşılırdı önce
Ve uçurulurdu kafalar.
Evlerde çeşme yoktu, pınarlardan taşınırdı sular
Ortalığı bok götürürdü anlayacağın
Kokusu her tarafı sarmış koku
Üç dakika burnun alışması.
Alışmıştı insanlar ona da, bok kokusuna da
Zincire bağlanmışlık, tellere dolanmışlık
Kırk yaşında ölürdü insanlar ortalama
Viva Repuplica
02.02.2012
TOKAT
İÇİNDEN GELEN “Çocuk tazeliğine”
Öpmek geldi içinden kızın
Yanağından küçücük, bir anlık
Öyle ışıl ışıl gözleri ve sıcaklığı çekici
Daha da sokulmak, yakınlaşmak
Çekinmeden, utanmadan, arsızca hatta
Daha konuşmak, öğrenmek, bilmek, tanımak
İstemişti çocuğu.
Ümit beslemek geleceğe belki sonsuza
Sorunsuz yaşamlar
Alabildiğine cesur ve kahramanca
Bir kilim, bir kap, bir dilim ekmek
Öylesine bırakıvermek geridekileri
Kurtulmak, sıyrılmak
TebDer 81
82. Zül fi kâr
Becerebilir miydi çocuk?
Üzmemeyi, dinlemeyi, anlamayı
Mutlu etmeyi bilir miydi, öğrenir miydi?
Işıl ışıl gözleri
Baştan çıkaran sözleri, ezberlenmiş miydi?
İçinden geldiğince, yüreklice, mertçe
Yoksa birkaç dakika
Kandırmaca
Hayatı söndüren, masumiyeti öldüren
Gazabı ve azabı, kıyamete döndüren
Birkaç dakika mı yoksa?
Bu ışıltılar, fısıltılar
Şehvetten midir, sevgiden mi?
01.02.2012
TOKAT
SEFİL HAYAT “Merhamete”
Yalın ayaklı çocuklar veya yırtık ayakkabılıda olur
Başka ülkenin askerleri sokaklarında, devriye gezen
Çok eskilerden kalma yöntemlerle
Elle ark açılan bahçelerinden
Konuşmadan önce yumruğun hüküm sürdüğü
Barıştan önce savaşın. Kitaptan önce kılıcın
Zaman tüneli diridir.
Binlerce yıl gerilere gidilir
Işık hızından hızlı, moleküllere ayrılmadan
Yüzler hep asık ve kirlidir.
Tutulan ip çürük, yerlerde sürünen aslında ip
Tıraş haramdır.
Öyle korkak, öyle çaresiz
Donakalmış ruhlar aslında
Asılı veya çivilenmiş paslı duvarlara
Gözde fer, havada ışık yanmış kavrulmuş
Tutunabileceği zavallı inancıdır
Olmayan uydurulan.
TebDer 82
83. Zül fi kâr
Olmasa da, uymasa da oldurulan zorla
Ölmek daha iyidir buralarda yaşamdan
İşkence çekmektense her gün, her an
Ölmek istenip de ölünemeyen yerlerdir
Çıplak ayaklar yerlerdedir.
Yok, olmalı, bu inanç
Kurumalı bu ağaç
Başka çaresi yok, yoklukların
Sefil hayat. İmdat. Feryat
Kimse el veremez sana
Senden başka
Hadi cesaret
Hiç olmazsa çocuklarına merhamet et!
01.02.2012
TOKAT
KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara”
TebDer 83
84. Zül fi kâr
Kimsen çıkar böylesi fikirler
Kime sunulur, nerelerde oylanır, nasıl kabul görür
Ve sonunda halka, dolayısıyla dünyaya sunulur
Selam dur!
Otuz yıllık devrimin ürettiği sonunda
Kartondan, tenekeden borular
Üstüne belaları çekmesi de cabası halkın.
İran denilince eskiden, Doğu Medeniyeti
Edebiyat, siyaset, köklü tarih ve devlet.
Bilime inanmayıp,
Nükleer enerjiye bel bağlamak
Halkın eskiden de yarısı aç
Eskiden şahların şahı
Şimdilerde mollalar, “Al takke ver külâh”
Utancından yüzünü kapatsa İranlı kadın yeridir.
Karalara bürünmesi de belki bundandır.
Allah vergisi petrol, doğal gaz, madenler
Bedava
Ancak böylesi oyun oynanır bir halka,
Ülkemde de bu düzene özenen özenene
Kadıları hâkim koltuklarında isteyen
Dörde kadar kadınla evlen
On ikisinde evlendir kızı ve kurtul,
Barby bebeklerle baş edemeyen molla
Çanak antenine kadar halkın,
Hatta genç oğlanların saç modellerine
Din adına, kültür adına
Mecliste soruşturma:
Yeterince beceremedin neden?
Gitmeyen bilmez, fotoğraf çekmek bile yasaktır
—Evrensel sinemaya İran sineması katılır
“Halkım barışseverdir.” Yönetmenin fikri.
Din ile insanları bir arada tutmak?
İslam âlemi devrimden sonra, on milyon kurban verdi
Ne anlayan var, ne yola gelen hala
İnada binerse işler
Sonu buralara kadar gelir
TebDer 84
85. Zül fi kâr
Korkum on milyon İranlı daha ölür,
Nesiller yok olur,
Müzeler soyulur.
Bağnazın sebebine bu defa ne din kalır, ne iman
Saddam’ın heykeline, Kaddafi’nin yüzüne
Saldırıya geçen halk
Mollanın sarığını yerlerde sürür.
Eyvah inkılâp
Eyvah güneş
Eyvah ümit, gelecek.
Güldürün zorbaları, aç gözlüleri, haçlıları!
Siyonistleri, batılıları, para babalarını, papazları
Eyvah insanlık.
04.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
TebDer 85
86. Zül fi kâr
KOREDEN BERİ “NATO’ya”
Gönüllüler alındı önce, trenlere dolundu
Limanlardan gemiler yola koyuldu
Ellili yıllar
Yolculuk var, savaş var, Kore’ye doğru
O günlerden beri Natoluyuz
Onun içindir tetikçiler, kardeş katilleri
Gladyolar, Ergenekonlar
Yeşil kuşak amerikancı İslam kaleleri
Onun içindir Arap baharları
Halk isyanları.
05.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
DELİ ROLÜ “Çaresize”
Kendi burada ruhu başka yerlerdedir
Bir ayağı buradadır. Eli, diğer ayağı,
Anasının ona verdiği ismi her neyse?
Umurunda olmadan o, kendine başka isimler bulur
Mahirdir.
En meşhurlarından tarihin
Kimi kahraman, kimi peygamber, kimi artist
Her mahalleye, sokağa, köye ortalama
Numunelik en az bir tane serpiştirilmiştir.
TebDer 86
87. Zül fi kâr
Kendi kendine konuştuğunu düşündüğün aslında
Takılmıştır, kendi dostlarına
Göremediğin, bilemediğin, oralarda bir yerlerde.
Bir de cezai ehliyeti yoktur delinin.
Öğrendikten sonra sırrını delinin
Kurtulmak istiyorsan sende cezadan, beladan
Bu yolu tut kendine
Ne istersen ondan ol
Nasıl istersen öyle, mutlu veya asabi
Dokunulmaz, el sürülmez, görülmez hatta
Gitsin akıllılar
Gelsin deli rolü.
09.02.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
ÜMMET “Ehlisünnete”
Bir peygamberin tabilerinin toplamının adıdır ümmet
Kitaplara ve söylenceye göre de
Hep birbirinin kardeşidirler.
Birbirinin gözünü oyan
Cehenneme iten bir diğerini
Tarikatlar, cemaatler, mezhepler daha neler,
Kimi kandırır pamuk şeker
Çocukları, bir de nostalji düşkünlerini
Ehlisünnet ve cemaat
Ve rezalet, esaret, cehalet, zillet
Felaket, vahşet, cinnet, cinayet,
Kendisinden başkasını Müslüman saymayan
A’dan Z’ye efendiler. Efendilerin tarikatları
Şiş, deve, çüş, cüppe, sarık, taharet taşı
Entel züppe, rüküş makyajlı başörtülü
TebDer 87
88. Zül fi kâr
Bir de
Dişiyle sımsıkı çarşafını
Salyalarını ve sümüğünü alabildiğine
Salan kadın
Baştan ayağa kara, kapkara
Vücudun organları hatta her hücresi
Muhtaçsa birbirine hayatta kalmak için.
İnsanca yaşamak
İnsanlığa örnek olmak için
Sağlıklı, gürbüz, güçlü, parlak
Kırışmış yüz, fersiz göz, titrek el
Sarılmış ümmet kendi boğazına
08.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete”
Titrek, telaşlı olmasaydı ama
Çılgın festivaller, yüz binler, gençler
Psikolojik danışmanlar sürekli dolu
Geçinemiyorsanız boşanın
Çocukları bırakın esirgeme kurumlarına
Ha birde Kızıl Haç’ın bebek kutuları
Atmayın yeni doğan bebekleri
Çöpe, kuytularına şehrin
Bırakın bahsedilen o kutulara.
Şimdilerde çocukların çoğu babasız
Hem de anasız artık
Ana adı: Eva, baba adı: Adam
TebDer 88
89. Zül fi kâr
Çoktur böylesi nüfus kayıtları.
Diskolarında bulan hayatın ritmini
Aşkı, sarhoşluklarında içkinin her türünün
Yetmezse de kokteyller yedili, sekizli.
Otun, uyuşturucunun esiri, bağımlıları
Baş edilemez gençlik, eşcinsellik festivalleri
Özgürlük kaybetmektir kendini
Eşitlik, karıştırmak birbirine her şeyi
Tuzlu, biberli
Ey insanlık yine eyvah
Örnek olmak isterken, neyi ile
Bilmediğimi mi zannediyordunuz.
07.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
GEREK YOK “Aklından geçene”
Kendini sahile atan balinalar ölmek için
Karabataklar ve diğerleri.
Size söyleyen olmadı mı?
Nasıl olsa öleceksin eninde sonunda
Bu kadar acı çekmene gerek yok
Hele kendini vurmana sahillere
Yaşayamazsın sen karada
Senin yerin değil oralar
Atalarından öğrenmedin mi?
TebDer 89