SlideShare una empresa de Scribd logo
1 de 137
Zül fi kâr
TAM METİN
KIRK İKİNCİ YIL ANISINA
ZÜL Fİ KAR
TebDer 1
Zül fi kâr
ETİKET
TEB-DER TOKAT EHLİBEYT DERNEĞİ
EĞİTİM YAYINLARI
ŞİİR SERİSİ
ŞUBAT 2012
SERİ:9060022012236
YAZAR: ERKAN YAZARGAN
DAĞITIM: TEB-YAYIN DAĞITIM
İLETİŞİM TELEFON: +90 535 063 84 23
KİTABIN ADI: ZÜL Fİ KÂR
ADRESİ: TOKAT
SAYFA DÜZENİ: TEB-DER DİZAYN OFİSİ
TebDer 2
Zül fi kâr
WEB ADRESİ: WWW.TEBDER.TR.GG
SAYFA ADEDİ: 546
DAĞITIM ADEDİ: 250.000
SATIŞ BEDELİ: 50TL
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere”
İÇİN İÇİN “Yavrucağıma”
DUA “Tanrıya”
TAHTA MERDİVEN
“Bütünleştiricilere”
SADE “Organik yaşama”
Ş’DEN GİDİŞ “Ş
harfine”
ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya”
BUNDAN “Eleştirilere”
KIYMET “Tarihin zalimine”
PEŞİN ÖDEME “Borçlara”
İTFAİYE “Nükleer bilimciye”
SEN MİSİN “Ümidime”
AH “Zamanında olması gerekene”
HANEDAN “Kılkuyruğa”
212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına”
SAVAŞ “Hiç kimseye”
ZÜL Fİ KÂR “İşe”
KALEMİM “Bekleyene”
ASAF “Farka”
ARI GİBİ “Havada yüzmeye”
TebDer 3
Zül fi kâr
HAYAT ÇARPAR “Miras kalan zulme”
ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve cehalete”
KALICI SEVGİ “Adil hükümdara”
DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete”
BOGO DİRENİŞ ŞARKISI “Essah’a”
O GEÇTİ SEN SOLLADIN “Umer’e”
BUNDAN SONRA
“Geleceğe”
BİZDEN EVRENSELE “İnsana”
SOFUNUN HATASI “Nefese”
DERTLİ HASTALIK “Cesura”
İNKILÂP VE GÜNEŞ “Devrimciye”
KANDIRMACA HAYAT “Katile”
PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama”
SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye”
EVDEN EVE “Manzaraya”
FERYAT “Mayası bozuk süte”
SUÇ MAHALLİ “Vahşete”
TANRININ İZİ “Gülümseyen çocuğa”
TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma”
NAKİT PARA “Masumiyete”
HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara”
VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama”
İÇİNDEN GELEN “Çocuğa”
SEFİL HAYAT “Merhamete”
KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara”
KOREDEN BERİ “NATO’ya”
DELİ ROLÜ “Çaresize”
ÜMMET “Ehlisünnete”
REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete”
GEREK YOK “Aklından geçene”
UPUZUN İKİLİ BİR ANLATIM “Anlamayana”
GİRMEK “Karadeniz kıyılarına”
SIRADANLAŞAN TUHAFLIKLAR “Değişime”
MISIR “Bir çeşit intikama”
İKİ PARÇA “Birleştirmesini bilene”
GENETİK “Filozofun sarığına”
ANASIZ BÜYÜYEN ÇOCUKLAR “Kafka’ya”
TASVİR “Baştan sonuna”
BENDE İSTERİM “Evhamlıya”
TebDer 4
Zül fi kâr
RAHATLADIN ASLINDA “Hıçkırıklara”
ADIM “Yol göstericilere”
FIRLAMALAR “Perilere”
ÇÖL VAHA BİRİMİZ “Denemelere”
VAZGEÇMİŞİM ZATEN “Ardılıma”
SOYGUN İKİNCİ ŞANS “Çalma içgüdüsüne”
CESUR AMA GENÇ “Yola koyulana”
BU İŞ “Çözüm bazen geridedir.”
PÜRİTEN EVİ “Sanata”
ANLAMIYOR ADAM “Boğazdaki tükürüğe”
ŞAİR “Vücudu kaplayan acıya”
MANDELA “Ne güzel renktir siyaha”
TİMOTİ VE STONE “Eski güzel
isimlere”
SÖKÜLÜ YÜREK “Çürümeyen ölüme”
O YAZI “Şifre çözücülere”
YEMEK TARİFİ “Etli pilava”
SEVGİLİ CHRİSTOPHE “Tebessümle ölene”
MUCİZELER “Bakar köre”
ÜŞENGEÇLİK “Tembele”
DENİZ “Balığın korkusuna”
UCUZ YAŞAM “Antalyalı o adama”
YENİ ÇARK “Küçük yeni
dişliye”
YAHUDİ “Üstün olduğunu düşünene”
TATİL ARZUSU “Kenardan bakana”
ŞİİR VE RESİM “Benim bebekliğime”
ÖMÜR VE ZAMAN “Sahnedekilere”
KARAKTER KALMASI “Üreticilere”
DİZİN “Ezelden ebede”
GAZ ODASI “Korkak ölüm yolcusuna”
TebDer 5
Zül fi kâr
ÖNSÖZ
Dokuzuncu şiir kitabımı okuyucu ile paylaşmanın kıvancını yaşıyor,
doğduğum gün gibi soğuk bir zemheride tamamlamayı nasip eden evrensel ve
evren ötesi enerjiye teşekkürlerimi sunuyorum. Okurların algılama biçimlerine,
inanış ve kültürlerine dayanarak ışığı her birinin farklı ve daha parlak
yansıtacakları inancındayım.
Şiiri ilahi bir nefes, sanatsal bir derinlik, topluma bir sunu olarak
gördüğüm günden beri gece veya gündüz bazen tek cümle bazen bir oturuşta
birkaç şiir birden yazdım. İlk yazılarım daha çok ders notları şeklindeydi. Hızlı
yazabilme yeteneğinin verdiği öncelikle, üniversite ve kurs yıllarımda diğer sınıf
arkadaşlarımdan bir adım öndeydim. Gençlere tavsiyem yazı yeteneklerini
geliştirmeleri, yanlarında sürekli kâğıt ve kalem bulundurmalarıdır. Bilgisayar
çağında elektronik yazı araçlarının yaygınlaştığı ve ilerde daha da gelişeceği göz
önüne alınırsa, kâğıt ve kaleme ne gerek olduğu düşünülebilir. Bana inanırsanız
ilham, kâğıttan yansıyarak, kalem aracılığıyla, zihnin çabaları ve yüreğin
kıpırtıları ile harikalar yaratabilmektedir.
“Zül fi kar” kitabıma “Birlik” şiirimle başladım. Diğer bütün şiirlerimde
olduğu gibi ve bana has, bütün her şiire bir ithaf yazma alışkanlığım burada da
devam etmiştir. Her şiirin kendi bütünlüğü ile bir bütünün parçası olduğu fakat
başlı başına bir âlem olduğunu kabul ederim. Dolayısıyla her âlem bir parçaya
hediye edilmelidir düşüncesindeyim. Tartışmaya açık bu konu hakkında da diğer
konularda olduğu gibi iddia ve dayatma yapmam. Herkes istediği gibi
değerlendirmekte özgür olup söz hakkım varsa bu şekilde ifade ediyor ve
sunuyorum.
Birlik şiirimi cetvelin üzerindeki milimetrik çizgilere ithaf ettim çünkü çizgiler o
kadar düzenli ve uzunluğu ölçülmek istenen somut – neredeyse, her şeyi
ölçebilecek özelliktedirler. Sokakta arkadaşlarıyla sokak oyunları oynayan bir
çocuğun hareketleri beni kendi çocukluğuma götürmüş ve o çocukta kendimi
TebDer 6
Zül fi kâr
görerek o anda birkaç yıl birden yaşayarak oyunlarımızı hatırlayıvermiştim.
Daha sonra o çocuğun geleceği, neler yapabileceği ve önemlisi ne gibi sıkıntılar
çekebileceği ok gibi zihnimde dolaşmaya orayı burayı yaralamaya başladı.
Futbol topunun karnına çarpmasıyla çektiği acı ile kıvranması daha sonraki
yıllarda ister istemez çekmek zorunda olduğu duygusal acıları canlandırdı. İçi acı
dolu birinin normal olmadığı, sorunlu olduğu ve sorunluluğundan dolayı
çevresini rahatsız ettiği aklıma geldi. Sevip sevmemede insanın zaten özgür
olmasından dolayı ona hak verdim. Sıkıntıları paylaşmanın kolay olmadığını
biliyorum. Fedakârlık isteyen bu davranış kimseden istenemez. Çocuğun
kendisiyle kendimi özdeşleştirdiğim gibi annesiyle annemi, babasıyla babamı ve
arkadaşlarıyla arkadaşlarımı ve sonunda ona ait olan her şeyi benim olanlarla
özdeşleştirdim. —Sonuç olarak var olanın özdeş olduğu inancındayım. –
kaynaklarımız anneler ve babalar, doğurgan ve üreticiler olmaları bakımından
bir ise yürüdüğümüz yollar hatta tepkilerimiz, inançlarımızda benzeşebilir diye
düşündüm. Dışındakilerin öneminin kaybolması kaynağımız sorusundan sonra
ortaya çıkan bir sonuçtu.
Daha fazla yorucu olmadan ikinci bölüme geçmek istiyorum. Görünen her şeyin
farklılıklarının şekil, renk, ağırlık, ömür ve diğer zaman dilimleri ile ilişkileri bir
birlerine etkileri tamamen olmasa da ortaklaşırlar kanaatine vardım. “Acı”
gerçeğinin hayatın bir gerçeği olduğuna vurgu yaparak şiiri sonuçlandırdım.
Birliğin anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını istedim. Acıların azalmasının
paylaşımlarla güçleneceği ümidindeyim.
Kitabıma aldığım ikinci şiirim “İçin için” de ise yine bir çocuk ama bu defa
kendi öğrencilerimden bir çocuk, ilhamıma aracılık etti. Her gün karşımda durup
beni dinleyen öğrencimi o ana kadar anlayamamıştım. Gözünün altındaki
siyahlık düşünmeme neden oldu. Üzüldüğünü ve üzülmeye devam ettiğini
hissettim. Haftanın ve günün belli bir kısmında birlikte olduğumuz insanların
kendilerine ait, kendilerinin veya yakınlarının oluşturdukları farklı yaşam
alanları olduğunu düşündüm. Kim bilir o yaşam alanlarında neler
yaşanmaktaydı? Ne kadarını bilebilirdik, bilmeli miydik, bu bilginin bize faydası
olur muydu? Gibi sorulardan sonra onu ve dolayısıyla tüm insanları ayrı ayrı,
kendi yaşamlarıyla anlamak isteği kendini gösterdi. Öğrencimle kendi aramdaki
ilişkilerin aslında ne kadar basmakalıp, süre giden, sıradan davranışlar olduğu,
aslında bu tür davranışların tümünün daha içtenlikli olması gerektiğini
düşündüm. Elimden geldiğince yeni tavırlarımın bu şekilde gelişmesi isteğim
arttı. Sorun çözmenin önemli bir uğraş olduğu, ciddi çalışmaların pek çok
sorunu kolaylıkla çözebileceğini biliyordum fakat bundan sonra daha fazla
çözüm öncelikli olmam gerektiğini düşünüyorum.
Üçüncü şiirim “Dua”yı ise tanrıya ithaf edip O’ndan bir takım isteklerde
bulundum. Her inancın veya inançsızlığın kendine göre ritüelleri vardır.
TebDer 7
Zül fi kâr
Ritüellerin nasıl, nerede ve hangi biçimlerde yapıldığının önemi yoktur. Önemli
olan içtenlik ile tüm insanların iyiliği ve bireyin de öz varlığının arınması ve
yücelmesi için yapılıyor olmasıdır. Ellerin birleşip birleşmemesi değiştirilemez
bir kanun değildir elbetteki. Bir başlangıç olması bakımından ellerin
birleştirilmesi, dışardan bakan içinde, duayı işaret eder. Sonrası nasıl devam
ederse etsin, bir anlık veya günler süren niyaz, yücelerin yücesine dokunmak,
sunulmak, yardım dilemek, bir olmak, kendinden vazgeçmek gibi süreçleri
devam ettirirler. Zihnin, beynin ve alnın ortasındaki sinema salonunun ki bu göz
kapalı iken görülebilir, diğer tüm canlılarla bir ağ oluşturarak faaliyet halinde
bulunmak evrende zaten var olan, her zaman olmuş olan ve gelecekte de var
olacak olan gerçekliktir. Geleceğe dair ümitlerimiz ile beslenen, bu günün
zorluklarını aşmamızda yardımcı olan bilinç, vücutta çeşitli kıvranmalara ve
kramplara neden olabilir. Tüm yüreklerin birlikte attığı bir âlem ne de güzeldir.
Bir yerde oturup, birlikte dua ederken, yine birbirlerinin yok olmasını isteyenler
olabilir ki bu da oldukça tuhaftır, hatalıdır, yanlıştır kanaatindeyim. Barışın
hâkim olabilmesi için zihinlerde ve yüreklerde birliğin olması şarttır. Korkuların
esiri olan dolayısıyla başkalarını yok etmesini gerektiğini düşünenler gerçekten
zayıf karakterli, eğitilmesi gereken sorunlu insanlardır. Tüm çabalarını birleştirip
savaş makinesini daha güçlendirenlerin sıkı bir eğitimden geçirilmeleri
gerekmektedir. Bu bölümde son olarak yolsuza yol, pirsize pir ve Allahsıza Allah
dilenmiştir.
“Tahta Merdiven” şiirimde bir öncekilerde olduğu gibi birlik duygusu
çevresinde dönüp dolaşan mesajlarla, etkileri, farklı görüntüler, sesler, akıp
giden hareketlilikler ele alınmıştır. Bir yanı cami bir yanı dernek bir yani özel
yaşam alanları ile kaplı, çocuk yaramazlıkları ile bütünlenmeye çalışılırken
birleştirici unsur olarak merdiven öne sürülmüştür. Daha sonraki bölümde
merdivenin geldiği yer ve nasıl, işlenerek o hale getirildiği ve sağlığını
koruyabilmesi için hiç olmazsa senede bir defa cilalanması gerektiği belirtilirken
aslında o ortamda en önemli unsurun hiçte değer vermediğimiz ayağımızın
altında duran bir şey olabileceği vurgulanmıştır. Yine okuyucumun buradan ne
tür edinimler edindiğini merak etmekle birlikte anlayışlarına, yorumlarına
boyun eğiyorum.
Kitabın beşinci şiiri “Sade”de ise, sade kelimesinin ilk algılanma
biçimlerini birer örnek vererek, başlangıç alarak, sade yaşamın doğayı
algılamamızda yardımcı olacak en güçlü etkilerden birisi olduğuna değindim.
Geçmişe gidip, sade yaşamlardan kesitler alarak günümüze taşımaya ve
günümüzün yaşantıları ile kıyaslamaya denedim. Eski elbiselerin sökülerek yeni
elbiseler yapılması ilgimi çekti. Saç boyamanın anlamı ve gereğinin nedenlerine,
bakışları yoğunlaştırmak istedim. Anne elinin değdiği yerler ve uzun kış
gecelerinin aslında duygu alış verişini ne kadarda saf ve düzgün başardığını oysa
TebDer 8
Zül fi kâr
günümüzde her kesin kendi odasına çekilerek aslında bütünlükten koptuklarını,
geleceğe yönelik planların bireyselleştiğini ve bunun aslında zararlı olduğunu
ortaya koymaya çalıştım. Ayrılmaların zararını ise “girilmez yerler” ve
“birilerinin giremediği yerler” kelimelerimle güçlendirmeye çalıştım. En sonda
ise son olarak görülen ölümün en sade gerçek olduğunu belirterek varlığın ölüm
boyutunu gözler önüne sermeye çalıştım.
“Ş’den Gidiş” ve “Şam’da Yanmış Duvar” şiirlerimde farklı bir sanat
denemesinde bulundum. Kelimelerin aslında harflerden harflerinde seslerden
oluştuğu düşüncesinden hareketle şiir sanatının, bu gün sıralı alfabetik harf
düzeni ile yakın ilişkisini ortaya koymaya çalıştım. “Ş” harfinin en güçlü ve
ayrıcalıklı seslerden birisi olması ve batı dillerinde tek bir harfle belirtilemeyerek
en az iki harfle yazılması ilgimi çekti. Hovarda ünlemelerini örnek vererek
aslında bu harfin gücünü ortaya koymaya çalışırken sanat dünyasında da bir
çeşit hovardalığın var olduğunu vurguladım. Harflerin uyarı levhalarına
benzediklerini, bir araya gelerek yol gösterdiklerini, ifadeyi kolaylaştırdıklarını
ve yazılarak geleceğe kaldıklarını ortaya koydum. Bütün insan etkinliklerinin
sonunda bir yerlerde uyuşmazlıklar ve kavgaların önemli bir yer edindiğini ve
bunun bir tek harf gibi küçücük nedenlerden büyüyerek kaynaklandığını
yazdım. Bir ülkenin kendi içindeki karmaşanın, milyonlarca insanı etkileyen
kavgaların, devlet denilen organizmanın, bir yerlerde kendi vatandaşına ölüm
kusmasına sebep olabilen etmenler üzerinde durdum. Sivil yaşamın kutsallığı ve
istismarın tehlikeleri ile insan yaşamının önemine vurgu yaptım. Aslında
dünyanın neresinde olursa olsun Şam, Bağdat, Tahran veya Tokat, şiirin yazıldığı
o an var olan nefes alış verişler ve bir sonraki saatlere hazırlıklar ortaklaştırıldı.
Diyarbakır’ın kırsalında kara kışta mağarada kıstırılan genç insanların gelecekte
yapabileceği eylemlerin önlenmesi amacıyla teslim olmalarının istenmesi
tuhafıma gittiği kadar, Şam ordusunun kendi halkından birisinin duvarını tank
mermisiyle yıkması da tuhafıma gitti. Mağarada tutsaktan beter yaşam süren
bir gence nasıl -teslim ol- denilebilir ve o duvar nasıl yıkılabilir? Sorularıma
devam edeceğim ki doğru cevaplar ortaya konulsun, çözüm yolları açılsın.
Bağdat’ta meydana gelen pazaryeri patlamaları da ayrıca bağlantılı tuhaflıklar,
dengesizlikler, uyumsuzluklar, olmazlıklar olarak zihnime kazınmıştır. Son olarak
kendime döndüm ve geleceğe miras bırakacağım bu yazımda not düştüğümü ve
bundan sonra yaşanılan tuhaflıkların asla unutulamayacağını, mutlaka bir gün
ortaya çıkacağını göstermeye çalıştım. Her ne kadar birbirimizden uzak ve
habersiz de olsak.
Sekizinci şiirim olan “Bundan” da ise anlatım tarzıma ilişkin çeşitli
eleştirilere cevap vermeye çalıştım. Yazılarımı pervasız, acımasız, sert hatta
yıkıcı ve sonuç vermesi imkânsız bulan bazı edebiyat ve özellikle şiir
eleştirmenleri ile bu algıya sahip okurlara, Zülfikar gerçeği ile cevap vermeye
TebDer 9
Zül fi kâr
çalıştım. Maalesef tarih boyunca şiddet, çeşitli görüntüler ile zorbalığı,
kandırmayı ve hile yöntemlerini kullanarak hüküm sürmüştür. Şiddete karşı
bilinçlenmenin başka yöntemleri olduğu gibi sertliği bir dozda kalmak kaydıyla
kullanmakta yöntemlerden bir tanesidir. Karşı kitle anlama zorluğu çekiyor ve
kendilerini baskı altında hissediyorlarsa onlara “çekinmenize gerek yok,
doğruların peşinden gidin. Hiç olmazsa farklı olan görüşlere de zaman ayırın.”
demek gerekir düşüncesindeyim. Büyük öğretmenlerden öğrendiğimiz -tahta
kılıç kuşanmak- iyilik ve sevgi yolunu tercih etmek elbetteki en tutarlı
yöntemlerdendir. Fakat tarihten edindiğimiz büyük bir tecrübede, ne kadar iyi
niyetli ve sevgi yolunu tercih eden birisi olursanız olun, eninde sonunda terbiye
edilememiş zorbalar katliamlar yapmakta, insanlık onuru ayaklar altına almakta,
en vahşi yöntemlerle halkları dolayısıyla insanlığı katletmektedirler. Son
şiirlerimden “Gaz Odası”nda bu gerçeği ortaya koymaya çalıştım. Bu şiirde esir
alınan Nazi subayı kendini mahkemeye çıkarmak isteyen kurban yakınlarına:
“Nasıl oldu da binlerce kişi, dört acemi asker tarafından, gaz odalarına
sürülebildi?” diye sorar ve kendisi cevap verir: “Çünkü korkaktınız.” Şiddetin
hüküm sürmemesi için korkak olmadığımızı göstermemiz gerekmez mi?
“Kıymet” şiirimde ise kitabın konu akışına göre ağırlaşmaya, sinir uçlarına
dokunmaya, yaralara yaklaşmaya başlayan cümlelere doğru yol alırken, zulüm
kavramı kendi şiirsel bütünlüğü içinde ele alınmaya çalışılmıştır. Değerli olan
nedir? Asıl değer verilmesi gereken nedir? Soruları okuyucunun dikkatine
sunulmuş ve cevaplar aranmaya çalışılmıştır. Beğenmediğimiz veya alışık
olmadığımız, bizi zorlayan, çevremizdeki her şeyle ilişkimizi kısıtlayan ve bizden
fedakalık isteyen gerçeklik mi değerlidir yoksa karşılığı para, makam gibi somut
değerler mi değerlidir? Şair sezimce değerli olan maddi her şeyden daha çok
gelip geçici olmayan, sürekli kalacak olan ve harcamakla kendisinden asla bir
şey kaybetmeyen değerlerdir. Çalışmalar karşılığında uykusuzluk, acı, baskı,
saldırı, hor görülmeler, mumun kendisi yakmasına karşı tatlı ve zevk veren her
şeyin kıyaslanması yapılarak okuyucunun hangisini tercih edecekleri
sorgulanmaya çalışılmıştır. Tarihin büyük insanı Hz. Ali ve Onun yaşam
kesitinden bir tanesi örnek alınarak, “kuyuya bağırmanın” anlamı çözülmeye
çalışılmıştır. En sonda ise bütün bu sıkıntılara dayanamayanlar için vazgeçme,
kendi kabuğuna çekilme, sorunları sorunlularla baş başa bırakma, uğraşmama
yolu gösterilerek olup bitenlerin ve olmaya devam edenlerin gözlenmesi
istenmiştir.
Onuncu şiir “Peşin Ödeme” başlığını taşımaktadır ve borçlara ithaf
edilmiştir. Her şeyin bir karşılığın olduğu, ödemelerin de genellikle para
cinsinden yapıldığı göz önüne alınarak, borcumun olmadığına vurgu yapıyorum.
Borçlu olmamanın insana verdiği huzur ve güvenle yol almanın daha kolay
olduğuna değiniyorum. Minnet duygusunun bir yerde insanı körelttiğini,
TebDer 10
Zül fi kâr
engellediğini düşünüyorum. “Eyvallah etmemek”le, minnet etmemenin aynı
şeyler olduğunu ve bunlarında borçlu olmamaya bağlı olduğunu belirtiyorum.
Pes etmeme konusuna gelince, planı olan herkesin, eline önemli bir tutanak
veriyorum. Eğer planınız veya planlarınız varsa ve eğer planlarınızın erdem
sınıfından şeyler olduğuna inanıyorsanız pes etmemelisiniz. Pes etmek
istemiyorsanız da bütün borçlarınızdan kurtulmalısınız. Önce ödenmesi gereken
borçlarınızı ödeyin daha sonra yola koyulun çünkü yolda kimin başına ne
geleceği bilinmez, dolayısıyla hazırlıklı olmak gereklidir. Daha sonra bir meydan
okuma ile alacaklı olduğunu iddia edenlere “istemeye yüzün varsa iste.”
diyorum.
Yazılarımın tamamına yakınını sanal ortamda paylaşıp yayınladım. Orman
israfına karşı olduğumdan dolayı baskı ve kâğıt kullanmıyorum. Şimdiye kadar
on adedi şiir olmak üzere tarih, dinler tarihi, felsefe, siyaset ve benzeri
konularda otuz iki kitap hazırlayıp, yayınladım. En son şubat ayı kitap
dağıtımlarımla, iki yüz doksan bin kişiye ulaştım. Bütün bunları kâğıt kullanarak
yapmış olsaydım oldukça büyük bir ormana ihtiyacım olacaktı. Mesajım şudur:
bir yerlerden küçük adımlarla başlayın. İlk başlangıçta hatalarınız olacaktır.
Yılgınlığa kapılmayın, devam edin. Zamanla her şey daha mükemmele doğru
evrilecektir. Genellikle çevrenizdekiler sizi anlamak istemez ve eleştirileri ile
ümidinizi kırabilirler. Siz bu eleştirileri enerji olarak kullanın ve daha hızlı,
sağlam adımlarla yolunuzu sürdürün.
“İtfaiye” şiirimde ise o dönemde İran’da gerçekleştirilen bir bilim
adamına yönelik suikast bana ilham vermiştir. Yangına benzettiğim bütün bu
sürtüşmelerin sonunda Gandi’nin dediği gibi: “Göze göz, bütün insanlığı kör
edecektir.” bütün dünyayı yakacaktır. Yangın söndürmeye hazırlıklı itfaiye
kurumları acaba bu yangını söndürebilir mi? İnanmıyorum.
İdarecilerin hatalarının, sonunda halkları mahvettiği, uluslar arası bazı
anlaşmaların geleceği yok ettiği, çıkar merkezli ilişkilerin toplumları kasıp
kavurduğu, iddia sahibi kışkırtıcıların kendi adamlarını bile korumaktan aciz
oldukları, savaş başladıktan sonra durdurmanın imkânsız olduğu ve dolayısıyla
kavgaları başlamadan durdurmak gerektiği gibi konuları işledim. İtfaiyeden
istediğim ise, madem yangın söndürmek için kuruldun, yangın başlamadan
söndürebilirsen işte o zaman itfaiyesin, bana bunu göster.
“Sen misin?” şiirimde ise bütün bu olumsuz olup bitenlerden, geleceği
olumsuzluklar ile kurma girişimlerinden sonra yine içime dönerek, gördüğüm
küçücük bir kız çocuğuna hitap ederek, ümitlerimi besliyorum. Hayatım
boyunca edindiğim kazanımların tamamını ona hazırladığımı, emanetleri
taşıyıcımın o olup olmadığını, eğer o ise bundan çok memnun olacağımı, aslında
bende bulunan emanetlerinde benden öncekilerden bana miras bırakıldığını,
TebDer 11
Zül fi kâr
dolayısıyla görevini tamamlamış bir görevli gibi huzur içinde teslim olacağımı
bildiriyorum.
Sırası gelmişken “Ah” başlıklı şiirimde bütün uğraşılardan sonra ve
literatüre geçmiş “Yazar öldükten sonra doğar” sözünü kınayarak eğer değer
vermek düşüncesindeyseniz ben ölmeden önce değer verin de bende göreyim
hiç olmazsa fikrindeyim. Değerli bir kişinin öldükten sonra anıt mezara alınması,
türbeler yapılması, hakkında projeler yapılması ve benzeri pek çok uygulamalar
tuhafıma gitmiştir. Yaşarken hayatı burnundan gelen o insanlar acaba bu gün
günümüzde, aramızda yaşayan güzel insanlara destek olmamıza örnek
olmamalı mıdır? Merak edilmesi, üzerinde durulması gereken bir konudur
bence: Pir Sultan Abdalı hatırlarım şehrin meydanında yürütülür, elleri
zincirlidir, kıyafeti perişandır ve üstüne üstelik halk tarafından taşlanmaktadır.
Ölüme gider. Şimdilerde ise Onun adına kurumlar, tiyatro sahneleri, kitaplar ve
daha binlerce anıtlar. Birde Yunus gerçeği oldukça etkileyicidir. Yaşadığı
zamanda tanınmayan Yunus ve Onun şiirlerinin nasıl olupta yüz yıllar sonra
yeşerdiği çok ilgimi çekmiştir. Onun değerini şimdi herkes biliyor fakat benim
sorum şudur: zamanın hükümetleri “Yunus’un zındık şiirlerini okuyanın katli
vaciptir.” diye fetvalar vermemiş midir?
Önsöz olarak yazdığım bu metinde sorular sormaktan çok şiirlerime açıklık
getirmem gerekirdi. Önsözün amacı budur. Fakat alışkanlık işte soru sormadan
duramıyorum. Sizde kusuruma bakmayın lütfen.
“Hanedan” şiirim en çok olumsuz eleştiri aldığım şiirlerimden bir
tanesidir. Daha anlayışlı ve geçmişte yaşamış insanlara karşı daha saygılı olmam
istendi. Yazdığımın bir tür saygısızlık olduğu, onların yaşantıları ve şartları ile
alay ettiğim düşünüldü. Oysa ortaya koymaya çalıştığım, ne kadar uzun saltanat
sürerse sürsün ki, saltanat kesinlikle ve kesinlikle İslam kanunlarının tasvip
etmeyip, karşı durulmasını istediği bir kurumdur.- sonunda hesaba çekileceksin.
Bende seni hesaba çekiyor ve bu gün, aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen
halkımın bana verdiği yetki ile sorguluyorum. Saltanat sevdasının özellikle
toplumumuzda açtığı yaralar maalesef bu gün bile kapanabilmiş değildir.
Özellikle Safevi Hanedanına, kılkuyruk tanımlamasını yapmış olmam yakın,
tanıdık bazı çevrelerde eleştirildi. Saygı duyuyor ve eleştirilerini tüm içtenliğimle
karşılıyorum fakat bu tanımlamadan da vazgeçmiyorum. Tarihin belgelerine
dikkatli bakıldığında Osmanoğulları ile Safevi Hanedanı’nın aralarında tek
uzlaştıkları konu:”Türkmen belasının def’i” olmuştur. Bu kavgalarda da yüz
binlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ele alınması gereken tarihi
gerçeklerden bir tanesi de bu konudur. Onun için diyorum ki: ne olursan ol
kendin ol, başkasının kayığını bir zamana kadar çekersin ama adam sonunda
kayığını isteyecektir. Hanedanlar konusunda ilginç olan ve şiirimde de
değindiğim İngiliz hanedanının en parlak isimlerinden Victoria’dır.
TebDer 12
Zül fi kâr
Karşılaştırıldığı zaman doğulu veya batılı hanedanlar arasında fazla fark
olmadığı, entrikalarından, halk cinayetlerine kadar ortaklaştıkları
görülmektedir. Hele günümüzde saltanat isteyenlerin olduğu göz önüne alınırsa
açık ve net konuşmak her zaman en sağlıklı yöntemdir. Ayrıca bu şiir daha
önceki şiir kitaplarımdan biri olan “Bu mu dünya” isimli şiir kitabımda da
yayınlanmıştır.
“212 Lösemi” başlıklı şiirimde ise modern çağda insanlığın sürüklendiği
sürekli kazanma duygusunun ne gibi kötü sonuçlar doğurabildiği, mikro biyoloji
laboratuarlarında üretilen, zararlı olduğu sonradan ortaya çıkan virüs ve bazı
kimyasal bileşimlerin felaketlerine değinilmiştir.
Daha önce yayınlanmış fakat önemi sürdüğü için tekrar yayınında fayda
gördüğüm şiirlerimden bir tanesi de “Savaş” başlıklı şiirimdir. Korkarım bu konu
sürekliliğini daha yıllarca devam ettirecektir.
Kitaba adını veren “Zül fi kar” şiirimde ise, kılıcın keskinliği ile birlikte Zülfikar’ın
daha da keskin ve kendine has eşi benzeri olmayan bir kılıç olduğu
vurgulanmıştır. Kelimeden yola çıkarak aslında kılıcın kendisinde bile çift yorum
olduğu, bununda onun belli başlı özelliklerinin biri olmasının yanı sıra
günümüze ve değerlerimize ışık tutarak, semah felsefesine ulaşılmaya
çalışılmıştır. Hıristiyan dünyada belki de en çok bilinmesine rağmen hiç
uyulmayan bir söz varsa oda İsa peygamberin “Kılıç çekenin sonu kılıçladır.”
sözüdür. Şiirin sonunu bu sözle bağlamamın amacı günümüzden geçmişe
baktığımız ve yorumlamaya çalıştığımızda daha kesin doğrular bulmanın kolay
olduğu vurgulanmıştır.
“Kalemim” şiirimde ise sahip çıkma duygusunun zararlı yönleri ile beklentilerin
boşa çıkmasının nedenleri üzerinde durulmuştur.
“Asaf” isimli şiirim bu kitapta tekrar yayınlama gereği duyduğum
şiirlerden bir tanesidir. Geçmişe, yaşayarak gitmenin kolay ve kazançlı yönlerini
su yüzüne çıkarmaya çalıştığım bu şiirimde sanatsal bir dokunuşu canlandırmak
istedim. Kendisini şiirle birlikte, Süleyman’ın sarayında bulan okurlarımdan
genellikle olumlu eleştiriler aldım. Bütün olup bitenlerin bu şekilde olduğunu
iddia edemem fakat yazdığım o anki hislerimin kesinlikle eksiksiz ve eklentisiz
bu şekilde olduğunu söyleyebilirim. Düşünsenize binlerce yıl öncesinin bir
olayının içindesiniz ve olup bitenleri kendi cisminizle, gözünüzle görerek bu
güne taşıyorsunuz. Söylemek istediğimde büyü ile hakikatin aralarında ne gibi
derin uçurumların olduğunu yaşatarak ortaya koymaktı. Bunda başarılı
olduğumu düşünüyorum. Şiirin tekrar tekrar okunmasında fayda görüyorum.
Mümkünse bu hislerinizi bir şekilde başkalarıyla da paylaşın. Kim bilir, farklı
şeyler görürsünüz ve gördükleriniz günümüze çok daha farklı sanatsal açılımlar
kazandırabilir.
TebDer 13
Zül fi kâr
“Arı Gibi” şiirimde ise arıların doğal yaşamla olan bağı ve bilim adamlarına nasıl
ilham verdikleri ile insana kıyasla güçsüz ve zayıf olan arının bile kendi yaşam
ortamında ne tür çabalarının olduğu, soyu sürdürmek ve üretim için nasıl
uğraştığını örnek gösterdim.
Doktor Alexis Carrel’in bir cümlesini merkezine aldığım “Hayat Çarpar” şiirimde
ise biraz pervasızca ve birazda parmağım gözüne mantığı ile hayatın bazı
gerçeklerini birkaç örnek vererek ortaya koymaya çalıştım. Balkan göçmeni,
Kürt ve Hıristiyan arkadaşlarımdan bu şiirimle ilgili pek çok olumsuz eleştiri
aldım. Anlattıklarımın ilahi adalete uygun olmadığını, tanrının asla böyle bir yol
takip etmediğini, haddimi aştığımı söyleyenler oldu. Ben ise, “Ben bir şairim,
aklıma ne gelirse, dilime ne gelirse onu söyleyenlerden değilim fakat yaşadığım
o an itibariyle gönlüme dolan ne ise onu yazarım. Kendime asla ihanet etmem.
Gönlüme dolanları evirip çevirmem. Eğer sizlere uyup eyyamcı bir yol takip
etmiş olsaydım, önce kedime haksızlık etmiş olurdum. Eğer yargılayacaksanız
ilhamlarımla yargılayın ve kabul etmiyorsanız kabul etmeyin. Hiç kimseye bu
kesinlikle doğrudur, benim söylediğimden başka doğruda yoktur demedim,
diyemem de.”
“Ormana Dönüş” şiirimde ise vahşi, saldırgan, başkalarının emeğiyle
geçinmesine rağmen, haksızlıklarında direten ve bir türlü sırttan inmeyi
düşünmeyen kan emicileri eleştirdim. Seçtiğim kelimeler alabildiğine saftır.
Bunu kesin olarak söyleyebilirim.
“Kalıcı Sevgi” şiirim ise benim şahsen en sevdiğim zaman zaman çevirip tekrar
okuduğum şiirlerimden bir tanesidir. Hükmün ve adaletin kutsal kavramlar
olduğu ve ancak bir aradayken değerli olduklarını işlediğim bu şiirde yaşanmış,
olan ve günümüze miras kalan paha biçilemez değerde bir paylaşım ele
alınmıştır. En sonda sorulan ve okuyucu tarafından cevaplanması istenen
sorunun cevabı herkesin gönlünde var olan bir hikmettir.
“Diri Gömülen” başlıklı şiirimde ise yaşanmış fakat bu defa günümüzde
yaşanmış bir olay ele alınarak, yine çok değerli olduğuna inandığım bir ölçü
ortaya konulmaya çalışılmıştır: kadının yeri. Bu tür şiirlerin kelime uyumları,
hece dizilimleri, ritmik akışla birlikte okuyucu üzerinde nasılda etkili bir elektrik
akımı yarattığı görülmektedir.
Burada açıklığa kavuşturmak istediğim ve önemli bulduğum bir başka tarihi ve
günümüzü aydınlatacak, sorunların kökünü bulmamıza yardımcı olacak bir
bilgiyi paylaşmak istiyorum. Cahiliyet Dönemi olarak adlandırılan Hazreti
Peygamberimizden önceki Arap taassubunun aslında yok olmadığı, bir ağaç gibi
kök salmaya ve kendisini başka çehrelerde, yüzeylerde büyütmeye devam ettiği
acı gerçeğidir. Günümüzde artık vicdan sahibi her araştırmacı ve inanmışın
kabul ettiği fakat bazılarının hala korku ve cehaletle savunmayı sürdükleri
sahabeler, hilafet, imamet, liderlik konularıdır.
TebDer 14
Zül fi kâr
Hazreti Peygamberimizin ömrünün sonlarına doğru yaşanan olaylar ne kadar acı
verici ise günümüze etkileri de bir o kadar acı olmuştur. Tanrı buyruğu ile asla
oyun oynanmamalıdır. “Haktan başkasına boyun eğmeyin.” Hakikati bütün
peygamberlerin ve dolayısıyla dinin kendisidir. Bütün uğraşlar bu uğurdadır.
Kendi aralarında toplanarak ve zorbalıkla ki bu kelimeyi olduğu gibi
kullanıyorum,- hükümet işlerini ellerine geçirenler daha sonra ilk iş olarak hak
sahiplerini baskı altına almaya çalışmış, onları kendi önlerinde bir engel olarak
görmüşlerdir. O günlerden sonrada maalesef günümüze kadar bir türlü doğru
yol bulunamamış, kan gövdeyi götürmüştür. Şiirlerimde özellikle “Umer”
kelimesini kullanarak bahsettiğim kişi herkesin ikinci halife Ömer olarak bildiği
kişidir. Bazı temiz yürekleri incitmemek için böyle yol takip ederek kelimenin
okunuşunu kullandım. Gerçek ise bu kişinin gerçekten tarihin en büyük
zulümlerinden bir dizi zulme önayak olduğudur. Değerli okuyucuların bu gerçek
karşısında telaşa kapılıp dinden çıkma korkusuna kapılmalarına gerek yoktur.
Baştan beri üzerine gitmemin ve ısrar etmemin nedeni başka türlü bir çözüm
bulamadığımdandır. Hakikatler gün ışığı gibi ortadadır. Buradan bir hakaret,
sövgü, horlama, dindarların bir kısmı töhmet altına alma gibi bir eğilim doğarsa
bu maniplatör, provakatörlerin suçudur. Hak, sahibine teslim edilmedikçe ne
Müslümanlık ne de dolayısıyla insanlık güzel günler göremeyecektir. Bunu bir
vazife bilirim ve bu gerçeğe göre hareket ederim.
“Bogo Direniş Şarkısı” başlıklı şiirim ise, baş kısmı Bogo’luların bir yerel
şarkısıdır. Danimarka emperyalizmine karşı direnen okyanusun ortasında
küçücük bir adacık olan Bogo halkının gerçek ve etkileyici direnişleri dile
getirilmiştir. Daha sonra ise yöremizde bulunan Essah Mezarlığı ilham alınarak
şiirin akışına devam edilmiştir. Bilindiği üzere bu mezarlık Celali İsyanlarında
katledilen liderlere ait en büyük mezarlıktır. Orada da kırmızı taşlarla yerleri
belirlenmiş, üstü açık yani korunaksız büyükçe bir toprak yığını bulunmaktadır.
Tarihin yine kanlı bu sayfası okuyan herkesi duygulandırır. Varlıklarını korumak
amacındaki Türkmen aşiretlerinin direnişi kanlı bir şekilde bastırılmasına
rağmen, o günlerden sonra zorba saltanat rejimlerine başkaldıran herkesin
ortak adı “Celali” olmuştur. Medrese öğrencilerinden, maaşını alamayan
memurlara kadar hak arayan herkes Celali bayrağını kaldırmış ve yüz elli yıllık
bilfiil ciddi direnişler sonucunda Osmanlı idaresine son verilmiştir. Günümüzde
bile Mısır, Tunus, Yemen ve benzeri yerlerdeki halk hareketlenmelerinin hatta
Avrupa, Amerika, Rusya gibi batı ülkelerindeki yürüyüş ve direnişlerde etkisini
sürdürmektedir. Bu kanıya nasıl vardığımızı soranlara cevabımız bizzat Mısır
direnişini örgütleyenlerin verdikleri isimdir. Kendilerine “hareketinizi ne olarak
adlandırıyorsunuz?” denildiğinde “Güzellik ve güzele doğru” şeklinde cevap
vermişlerdir. Bu tanımlamanın Anadolu’daki karşılığı tam anlamıyla “Celali”dir.
Şiirin sonundaki özlem ve dilek tüm insanlığın özlemidir.
TebDer 15
Zül fi kâr
“O Geçti Sen Solladın” isimli şiirim de “Bogo Direniş Şarkısı” gibi ilk şiir
kitabım olan “Şiirle Semah” kitabımdan alınmış, yinelenmiş şiirler dizisindendir.
Diğerlerine kıyasla uzun sayılabilecek bir şiir olan bu şiir, deneme olara
nitelense de şiir sanatın incelikleri kullanılarak gerçekçi - varoluşçu yeni akımda
olduğu gibi bilinen gerçekleri sıralı, anlaşılır bir düzen içinde okuyucuya
sunmaktadır. En başta din adına ortaya konulan çok ciddi yanlışlıklar, sahte
inanışların zararlı sonuçları ile kimlerin sahtekârlık yolunu tercih ettikleri ve
sebepleri ele alınmıştır. Tarihin diplerinden çekilip alınan ipuçları günümüze
taşınarak bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. Genel olarak okuyucuyu serbest
bırakan ve her türlü değerlendirmeleri okuyucudan bekleyen tarzın akside bu
şiirde önemli bulunan sonuçlara varılmıştır. Karanlık kavramı derinlemesine
incelenmiş, halk önderlerinin bilerek yaptıkları yanlışlıklar ortaya serilmiştir.
Beğenilerek okunan şiirlerden bir tanesidir. Sıkıcı gelmez ve ortalara doğru
sarsmaya başlar, sonuçta ise pes ettirir. Kazanma dürtüsü gütmeyen bu şiirde
sonuç algı biçimlerine göre farklılıklar gösterse de ortak paydalar oldukça
çoktur. Cesurlara çağrı niteliğindeki şiirde farklı olarak Kuran’dan bir ayet
alınmış ve örgü bu temel ile yayılmaya çalışılmıştır. Konu bütünlüğü ve söz
hâkimiyeti bakımından örnek şiirlerden bir tanesidir.
“Bundan Sonra” şiirimde ise buraya kadar anlatılanlardan yola çıkarak
ilerde neler olabileceğine dair ipuçları verilmekte, feryat ve sızlanmaların
sebepleri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Herkesin aslında kendi
programlarını kolaylıkla yapabileceği, yapması gerektiği programlı yaşamın
anlamlı olduğu vurgulanmıştır. İkaz olması bakımından kılıç ve ateş kelimelerine
yoğunlaşılmıştır.
“Bizden Evrensele” başlıklı şiirimde ise farklı olarak evrensel kavramların
kendi aralarında ayrımdan çok birliğe işaret ettiği, ayrımların bilinçsizlikten
kaynaklandığı, ortak değerler etrafında toplanarak hareket etmenin daha
faydalı ve akıllıca olacağı bağnazlığın nasıl bir baş belası olduğu, akan kanın tüm
insanlığın kanı olduğu, bütün acıların anlamsızlaştığı ve “lütfen” aklımızı
başımıza almamız gerektiği işlenmiştir.
Nefese ithaf edilen “Sofunun Hatası” şiirimde hala yaşanan, tarikat ve
dolayısıyla din adına yapılan bariz hatalar alabildiğine saf ve anlaşılır biçimde
göz önüne serilmeye çalışılmıştır.
“Dertli Hastalık” şiirimde ise, bir suçludan yola çıkarak kutsal dini duyguların,
kötüye kullanılması halinde insanı zamanla ne kadar yırtıcı ve vahşi bir hale
sokabileceği gerçeğini anlatmaya çalıştım. Bilge ve bilginlerin sürekli üzerinde
durdukları “inat, cehalet ve zorbalık insanlığın baş belasıdır.” cümlesini
irdeleyerek sonuçta, cesaretle sorunların üzerine gitmemiz gerektiğini, aksi
halde süre gelen hataların süre gideceğini ve sıkıntıların katlanarak
TebDer 16
Zül fi kâr
büyüyeceğini, çocuklarımıza böyle bir miras bırakmak istemediğimizi
açıklamaya çalıştım.
Birçok makaleye örnek olan “İnkılâp ve Güneş” şiirimde ise devrim kavramını
irdelemeye çalıştım. Zulüm ve zulme karşı duruşun nasıl olması gerektiği,
insanlık adına işlenen cinayetleri, gerçek devrimin sürekli olduğunu, devrimin
yıkım ve anarşi olmadığını, insanın fıtratında var olan hürriyet duygusu ile
beslenen devrimin diğer insanlara zarar veremeyeceğini, devrimcinin
fedakârlıklarını anlattım.
“Peşimde Üç Genç” şiirimde ise yaşadığım ve şahit olduğum bazı yaşam
kesitlerini peş peşe ekleyerek sonuca varmaya çalıştım. Yaşamın değeri ile
travmaların topluma etkilerini irdeledim. Dehşet bölgelerinde yaşamın nasıl
şekillenip geliştiğini okuyucuya vermeye çalıştım. Kendi hayatımdan kısa bir
kesiti sunduğum şiir diğerlerinden ayrı değerlendirilmesi gereken birkaç şiirden
bir tanesidir.
“Sekizinci İmparatorluk” şiirimde ise, kendi açık yürekliliğimle, önyargısız bir
biçimde; kapı kapı dolaşıp inançlarını anlatan Yahova Şahitleri ile geçen
konuşmalarımızdan kalan anılar ve değerlendirmeler bütünüdür. Mardin’den
gelen bir hanım ve Kars’tan gelen yaşlı bir amcanın kendi yeni inanç sistemlerini
anlatmaya çalışırken dinleme yeteneklerinin ne denli geliştiğini görünce epey
şeyler öğrenmiştim. Daha sonra konusunda ileri aşamalara geçen bir başka
Türkçe bilen kişi daha sohbetlerimize katıldı. Bu konuşmalar üç hafta kadar
devam etti. En son takıldığımız nokta akıl konusuydu. Akla inanmadıklarını, aklın
bir karanlık olduğunu bu karanlığın uzay boşluğu kadar karanlık ve boş
olduğunu söylediklerinde artık konuşmaların sonu gelmeye başlamıştı. Sekizinci
imparatorluk düşünceleri doğrusu hoşuma gitti. İmparatorluktan pay almak gibi
bir niyetim olmadı ama adaletin hâkim olacağına olan inançları beni sevindirdi.
Amaçlarına bütün dünyaya incili yayarak ve diğer küçük kitapçıkları da
ekleyerek ulaşabilecekleri, bütün enerjilerini bu yönteme harcadıklarını
görmek, bir uğraşıdan öte kullanılmaya açık, bir ucu ticarete, diğer ucu siyasete
dayanan çabalar olarak kaldı bende.
“Feryat” şiirimde ise sütten yola çıkarak türevlerinin nasıl oluştuğu ile
insanlık hareketliliğinin en geniş anlamıyla sonuçta tufana veya cennete gebe
olduğunu vurgulamaya çalıştım. Kendimi alabildiğine saf bir şekilde ortaya
koymamın nedeni ise, bireyin ve benliğin bu aşamada öneminin olmadığı
önemli olanın toplumsal bilinç geliştirmek olduğunu vurgulamaya çalıştım.
Benlik konusunda yanlış anlaşılmaya yol açmamak için tekrar etmeliyim. Bireyin
gelişmesine inancımı sürdürüyorum. Toplumdan önce bireyin hakları ve gelişimi
önceliğimdir. Bireyin bağımsızlık duygusu ile zincirlerinden kurtulması toplumun
kurtuluşu anlamına gelir tabii ki alabildiğine genişlediği zaman.
TebDer 17
Zül fi kâr
Üzerinde fazla durmak istemedim fakat değinmeden geçemeyeceğim. “Suç
Mahalli” başlıklı şiirim vahşete ithaf edilmiştir. Dertli Hastalıkla birlikte
değerlendirilirse yine dönüp dolaşıp dinin kötüye kullanımının acı sonuçları ile
karşılaşırız.
“Tanrının İzi” şiirimde ise “Hikmet Damlaları” isimli şiir kitabımda uzun uzadıya
irdelemeye çalıştığım “tanrıyı tanrının eserlerinde görmek” esasına kısa birkaç
örnekle yeniden değinmeye çalıştım.
“Trenle Dünya Turu” ise farklı bir şekil alıp, tatile çıktığım şiirlerimden bir
tanesidir. Bunu kendim için yazdığımı söyleyebilirim. Öyle bir hayal kurmayı
istemiş ve yanıma da hiç tanımadığım ama şartlarıma uyum sağlayabileceğini
umduğum birisini davet ettim. Umarım bu dünya turu gerçekleşebilir ve
kendimce, kendime bir hediye vermiş olurum. Diğer şiirler kendi aralarında
öncekilerle paralellik gösteren fakat yine bilinen tarzın dışına çıkmayan, bazen
özel bir duygunun dışa vurumu, bazen güncel her hangi bir olayın yorumlanışı,
okuyucuya farklı tatları tattırabilmek arzusunda fakat önemlisi bilgiye değer
veren yazılar şeklinde devam etmektedir. Bilgeliğin bütün sıfatlardan daha
üstün olduğuna inanan, bu yolda kazanım edinmenin daha karlı olacağını
aşılanmaya çalışılır. İddia sahibi değildir.
Okuma yazmayı yeni öğrenen veya şiir konusunda uzman olmuş bir
akademisyende bir anlık duygu esintisi yaratabildiysem mutlu olurum.
Türkçemize olan inancım hiçbir zaman bu günkü kadar güçlü değildir. Batı
dillerinde var olan benzetmelerle boğulmuş, neredeyse bütün kelimeleri
yazıldıklarından farklı anlamlara gelen anlatım tarzları hiçbir zaman ilgimi
çekmemiştir. Zorlama ve dillerinin yetersizliğinden kaynaklanan bu
yöntemlerini kullanmayı hiçbir zaman istemedim. Türkçemizi iyi bilen birileri
açık ve net kelimelerle, başı sonu belli cümleler kurarsalar eminim ki şiir türüne
sadelikle katkı sunmuş olacaklardır. Dilimizin derinliği, kelime hazinesi ve
bünyesinde zaten var olan ritmik ses uyumu şiirseldir. Önemli olan aynı konuları
tekrar ele alıp okuyucuyu sıkmamak, aynı kelimeleri sürekli kullanarak dile
haksızlık etmemek ve şiirin içine mutlaka birkaç damlada olsa hikmet
ekleyebilmektir.
İçten gelen sevgi ve saygılarımla
Erkan Yazargan
23.02.2012
TOKAT
TebDer 18
Zül fi kâr
BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere”
Eskiden sendim çocuk
Senden önce yaşadım, şimdi yaşadıklarını.
İçi acı dolu birini sevemezsin.
Sevemedin doğrusu, haklısın.
Anandan doğup, babandan oldum
İkisinin dışındakilerin önemi yok artık değil mi?
TebDer 19
Zül fi kâr
Arkadaşların arkadaşlarımdı
Birlikte oynadım.
Bala bakan göz sarı, balığı tutan el eldir.
Acıyı çeken yürektir.
Ümidim beyaza, sıcağa, aydınlığa
Hayal kırıklıklarım sevdiklerimizden, ümitlendiklerimizdendir.
Senin
Senden öncekilerin
Olduklarımızın, hepimizin
Bizim doğrusu.
İçlerimiz acı dolu.
19.01.2012
TOKAT
İÇİN İÇİN “Yavrucağıma”
Her gün karşımda duran, dinleyen sen
Anlayamadım.
Derdim, işim -gücüm bir şeyler öğretmekti.
Seni de, dinleyip anlayanlardan
Öğrenmeyi ve öğretmenini sevenlerden
Ayırt etmedim, sevgili öğrencim!
Meğer içinde ne fırtınalar, yangınlar
Çağlayanlar, ateşler iç içe
Anlayamadım.
Göz göze gelip o an
Gözaltındaki yaşı ve karayı görünce
Takıldın zihnime ayrıca
Açıktım oysa kendimce, tüm kapılarımla
TebDer 20
Zül fi kâr
Sıkça tekrar ederdim:
“Başka sorunuz var mı?”
Söyleyemezdin haliyle
O kadar insan içinde – arkadaşlarının arasında
Ama söz artık. Hiç olmazsa
Daha dikkatli bakacağım
Soruları ve sorunlarını çözmeye çalışacağım.
Başkalarının anlamı kalmadı artık
Yavrucağım.
18.01.2012
TOKAT
“Kayıp Kitap kitabından”
DUA “Tanrıya”
Bağışlanmak için birleştirip elleri
Gönül, beyin, alnın ortasından
Göbek altı sızlayan, zorlanan
TebDer 21
Zül fi kâr
Ümitlerdir yaşatan.
Yüreğimize birlik ama tamamımızın
Elimize sevgi, zihnimize açıklık
Aydınlık her yer ama her yere
Barışa güç, savaşa karşı ve silaha karşı
Kötüye zincir, iyi eden
Yolsuza yol, pirsize pir ve
Sensize sen
17.01.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
TAHTA MERDİVEN
“Bütünleştiricilere”
Tahta merdiven
Dayanışma derneği en üst kat,
Cami bodrumda,
Seks kolik kadının dairesi orta katlarda bir yerdedir.
Çocukların üzerinden koşarak çıktığı
Korkuluklarına el sürerek
Bahardan bahara cilalanan merdiven
Birleştirir tüm katları
Üzerinden kimler geçer
TebDer 22
Zül fi kâr
Haliyle kat malikleri
Ve
Misafirler.
Ormanından kesilip
Marangozunda biçildikten sonra
Usta tarafından ve kalfalarınca
Getirilip, çakıldılar oraya.
Merdivenliği katlarındandır
Tahtalığı tabiatından
Tahta merdiven olması ise
Benim koduğum adındandır.
Üstüne basıp geçenleri boş ver!
22.01.2012
TOKAT
SADE “Organik yaşama”
Sade kahve, şekersiz
Sütsüz ve katışıksızdır. Yaşam lükssüzdür.
Olduğundan değil, yokluktandır
Nohuda bağlı akşam konuşmaları.
Canlı müzik, her evde o zamanlar
Gelinler bilmezse, nineler mutlaka
Ud çalmasını bilir.
İnsan yığını değil, kültürlü insanlar
Televizyonun, sinemanın olmadığı o günler
Akşam sohbetleri
Büyükler dinlenir, dinlemek öğrenilir önce
İzin almadan dışarı çıkılamaz
Vaktinden geç gelinemez, sade günler
Saç boyamalardan önce
Eski elbiseleri söküp yeniden dikilen,
Ucuzluk pazarlarında yirmisi on lira çorap şimdi.
Annenin eli her düğümüne değmemiş
Geceler boyu. Boynu kilim motifli
Dört şiş, beş şiş. Maharet işi
Mahallenin her anasından emmek
Kardeş olmak, herkesle maharettir.
Kavgalar, kurtarılmış bölgeler, girilmez
TebDer 23
Zül fi kâr
Sokaklar olmadan.
O partililerin giremediği kahvehaneler
Kapısına ilan: “onlar ve bunlar giremez”
Tarafsız olamaz mısın, herkesi tutamaz mısın?
Çocukluk arkadaşım evcilikten, yakar toptan
Arkadaş kurşunu peki tarafsız?
Çapı belli sade
Sade demir, sade barut
Ölüm
Kalım
Varım sade.
20.01.2012
TOKAT
“Sade Yazılar kitabından”
Ş’DEN GİDİŞ “Ş harfine”
Ş’den gidelim bu defa
Hovardanın arkalardan seslendiği
Uyarması dikkat levhasının yolcuyu
Yol kenarlarına fırlatılmış şişeler
Üflenerek sıcak cama ve boyanan üstüne
Noktası olmayınca yılanı andıran.
TebDer 24
Zül fi kâr
Ş çiçeği: Kokusu Şevval’i hatırlatan
Karadeniz türküleri, yarıda kalan önce
Şeksiz – şüphesiz kendini gösteriveren
Şey demesi başkasının. Tek şey
Adını vermeyi bile kıskanan sevdiğinin
Bir tutam saç saklanan
Heyecanlandıran her zaman, çıplaklık
İlk görmesi, değmesi, el sürmesi, ellemesi
Kulağın yörelerinden geçip gitmesi
Sona yaklaşmak Z’ye doğru T’den önce
Şıkır şıkır tekerlemeler
Zirveye doğru kalan bir adım daha.
16.01.2012
TOKAT
ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya”
Dikkatsiz ev sahibi açık unutmadı doğal gazı
Elektrik bağlantılarının tamamıda sağlamdı.
Tam karşısından duvarın
Tek bir tank mermisi önce yıktı, sonra yaktı
Şehrin, insanların, sivil insanların
Olduğu o yerde
Bir evden bir duvar
Simsiyah, petrol rengi şimdi
Bağdat’ta yıkılmış çarşı
Sabahın kaçı
Araç
Önce yanaşmış duvara
Sonra güçlü bir patlama
İşsizlerin, iş kuyruğunda yakalandığı
On altısının öldüğü, parçalandığı
Diyarbakır’da basılan ev
Sabah olmadan.
TebDer 25
Zül fi kâr
Karakış, dağda, mağarada
Ele geçen dört genç
Teslim olmaları istenen
Tahran’da uykusundan yeni uyanan
Aile babası, ailesinin rızkı için.
Yüzünü yıkayıp, dişini fırçalayan
Tokat’ta ben, elinde kalem
Sol eli defterde, kaymasın diye
Kamburunu çıkarıp yazdı yine.
21.01.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
BUNDAN “Eleştirilere”
Neden bu kadar pervasız
Bu kadar keskin
Yırtıcı, sert ve imkânsızım?
Zülfikar
Başka türlü yollar bulsaydım
TebDer 26
Zül fi kâr
Anne şefkati gibi
Öğretmen sabrı, doktor şifası gibi
Neden be kardeşim?
Anlamıyor adam da ondan
Başka türlü konuşmalar, yazmalar
Ararsan kütüphaneler;
Sevgi yolu, aşk yolu
Letafet - incelik doludur.
Anlamıyor kardeşim
Hepsi bundan.
13.01.2012
TOKAT
“Kayıp Kitap” kitabından
KIYMET “Tarihin zalimine”
Ederi budur. Kov gitsin! Boğ gitsin!
Tatlı değil, acı ve ıstırap vaat ediyor
Kıymeti yok. Değer mi?
Seksen yıllık hayatın ancak on yılı dolu
Gerisi uyku, çocukluk, hastalık
Değer mi on yıla!
Hayatını yaşa nasıl istersen
Bırak konuşmaları, niyazları, kandırmaları
Zorlamaları, dayatmaları
Kurtaracaksa, kaldıysa kurtulacak
Yeni bir esarete kıymet
Kıymetli kardeşim!
Kardeşimin kürkü, yüzüğü, küpesi
Kraliyet hazineleri
Fakir halkın patatesi, tavuğu, yumurtası
Öküzü bir de el konulan
Dediği olacak, ispatı kendisinin
Haklılığını ortaya çıkaracak. Blöf
Kaybetti
Uzun bağırmalar kuyulara
Derdini ciğerinden dökmeler
Vacip olmaktan çıkardım. Olmasaydı
TebDer 27
Zül fi kâr
Hesabı görmeyeceğim
Kim yarattıysa, yaptıysa O görsün
Dert benim derdim değil
Bana ne
Ne hali varsa görsünler, görmezler
Görüp anlamazlar, anlamazdan gelenler
Ne
Halleri
Varsa
Görsünler
Dürdüm defterlerini
İnanmazsan bak çevrene!
04.01.2012
TOKAT
PEŞİN ÖDEME “Borçlara”
TebDer 28
Zül fi kâr
Nakit ödedim. Peşin
Kimseye tek kuruş yok, borcum
Ödedim bedellerin hepsini
Ölünceye kadar bana yeter
Gerisini boş ver
Minnet eder miyim bundan sonra
Eyvallahım olur mu?
Pes eder miyim?
Bırakır mıyım? Asla. Zannetmem
İsteyecek yüzü varsa istesin
Peşin ödedim.
04.01.2012
TOKAT
İTFAİYE “Nükleer bilimciye”
Söndür söndürebilirsen, mahirsen
Eğitimliysen. Ateşten
Korkmuyorsan yangından, ölümden
İtfaiye binası
Belediyenin, diyanetin arkası
Önünde kırmızı kamyonlar, su dolu
Birde kayarak inilen borular
Yanmaz üniforma
Talimatnameler, dünden kalan yarına
Bir çocuğun bilmeyerek tutuşturması
Kibritle oynamalar.
TebDer 29
Zül fi kâr
Yangın var
Savaş çığlıkları ve önceden imzalanmış
Yaparsan Belgeleri.
Yak! Ben söndürürüm
Yolumu bulurum
Güvenliksiz, sokak ortası
“Peykan canı it canı”
Manyetik C4, hem de kumandalı
Daldan toplanan araç parçaları
Koruyamayan, saklayamayan
İtfaiye! Söndür Yangını!
10.01.2012
TOKAT
SEN MİSİN “Ümidime”
Bir umut, bir ışık
Gel yavrum! O sen misin?
Mirasımı bırakacağım
TebDer 30
Zül fi kâr
Bildiklerimi söyleyivereceğim
Emanetlerimi vereceğim
Senden sonrakilere.
Sen misin?
Bence o kadar değerli
Ömrümü verdiğim
Bana da verilen
Senin gibi
Benden öncekilerden
Ta öncelerden
Oldukça önceden
Gelen.
26.11.2011
TOKAT
AH “Zamanında olması gerekene”
Bir demet papatya
Yeşil gövde, beyaz yaprak, sarı ten
Ne tuhaf, kokusunu hatırlamak
İtina ister, suya konulmalı
Koparılmışsa topraktan
Taç olmuşsa başa veya
Keşke hep zamanında olsaydı, kaybetmeden
Ah nenem.
Hocam, pirim, üstadım, öğretmenim
Keşke zamanında, o zaman
Bilseydim kıymetini
Acılarını hiç olmazsa paylaşsaydım
Anladım, anlıyorum, seviyorum deseydim
Yardım etseydim. Dişimle, tırnağımla
Nedendir ölünce kıymete biner insan
Neden bu kadar acımasız, anlayışsızdır dünya!
TebDer 31
Zül fi kâr
Yamalı çarık. Ah!
Yamalı fistan
Ölmeden, yok olmadan
Bağra basılamaz mı?
Acıların en büyüğü aslında
Susuz bırakmak
Açlığa terk etmek
Öyle meşgul, habersiz, gamsız
Keşke zamanında olsaydı her şey.
Öldüm artık.
Artık hiçbir şeyin
Kıymeti yok benim için.
27.11.2011
TOKAT
HANEDAN “Kılkuyruğa”
Elizabet, bilmem kaçıncı
Birincisi olsun o zaman, birinci değilken
Victoria, Victoria iken
Hanedanlara kızlar, oğullar doğurmamışken
Nil’in kaynağı değilken daha
Genç, güzel ve hırslı.
Tahmasb, on yaşından önce
Babası da sağken henüz
Ve tam elli dört yıl
Otururken koltuğa
Kırılamaz bir rekor
Fars vezir, aklına girer
TebDer 32
Zül fi kâr
Unutur kendini Tahmasb
Riyaset sevdası yani liderlik
Emir yağdırmalar sağa, sola
Osman oğullarıyla anlaşma
“Türkmen belasına karşı alınacak tedbirler!”
Göz açtırmamalı bunlara
Dizginlenmeli
Dizginlenilemezlerse
Araya alıp tam anlamıyla
Güzelce bir tepelenmeli
25.11.2011
TOKAT
“Bu mu Dünya kitabından”
212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına”
Bence, kayan yıldız. Dilek tut
Yıldızca kendi yörüngesince
Yörüngece, yolunca gitmek
Adım atmaktan öte
Basmadan bir yerlere
Fırlamak değil, zaten olan
Dönüp dolanan
Bir damla his. Irgalayan. Sarsan
Kaymış yerleri yerine getirmek
Tutturmak veya kırılan kemikleri
İki yüz on iki
İlik, lenf – akkan
Laboratuarda üretilen lösemi.
Tarzım değil. Tutturamam
Açıklık benim yolum
Zorlamayın!
Gereksizdir bence kendini ispat
TebDer 33
Zül fi kâr
Loca kararları değil, denge değil
İki ayağında birer duba
Dubalarsa birbirine bağlı
Çelik gövde durur
Kürek değil, motor yüzdürür
Bulan kim pervaneyi
Rüzgârgülü ne güzel
Papatya toplayan kırdan, çocuklar
Kraliçe tacı birde sarı, yeşilli
Entarisi havalanan dönünce
Değiştirmek olup biteni
25.11.2011
TOKAT
“Sanata İzin kitabından”
TebDer 34
Zül fi kâr
SAVAŞ
Saçları tutuştu önce
Ne kadar çırpındıysa da söndüremedi
Küçücüktü elleri
Anlayamadı
Ne yapacağını bilemedi
Telaşlandı
Kız çocuğu yine, kadın veya adam
İnsan
İlk kez başına geliyordu
Böyle bir şey
Evi yıkıldı. Oyuncakları bozuldu
Toz duman oldu ortalık
Gözüne duman doldu
Çığırdı. Bağırdı. Yandı
Babası gördü sonra
Ezilen annesini
Parçalanmıştı bedeni
Masanın üstünde çiçek
Kırılmıştı.
Kardeşi çıktı dışarı
Baktı
Her yer. Yerle bir olmuştu
Koynuna sakladığı bebeğiyle ölen anne
Organları ortalığa dağılan bir başkası
Uçuşun ruhlar uçuşun!
Durdursanıza insanlar
Ölmeden önce
Yatın sokaklarına, parklarına, meydanlarına şehrin
Kırmızılar sürün yüzünüze, elbisenize
Protesto edin. Ölmeden
Pankartlarınız olsun
“Savaş Cinayettir.”
“Cani! Nasıl öldürdün beni?”
TebDer 35
Zül fi kâr
Gözün doydu mu?
Kokmuş kokona karına
Elmas kakmalı yüzükler, mücevherler
Metresine yeni döşenmiş odalar
Açmak için veya
Koltuğunda kalmak için sonsuza değin
Boyun eğdiğin alçağa
Yaranmak için
Oldu mu?
Kovmuştuk şeytanı gelmemecesine
Çağırdınız geri
17.11.2011
TOKAT
“Bu mu Dünya kitabından”
ZÜL Fİ KAR “İşe”
Zülfikar
Keskin kılıç
Zül çift
Zülfi değil zülfü
Kâr, iş – güç
Fikar farklı figardan
Zülfe gelince bir tutam
Bileğe bak sen
Hatta bileğin sahibine
TebDer 36
Zül fi kâr
Sahibinde içine
Bak bakabilirsen
Kuş ol, rüzgâr ol
Adam olamazsan
Hava ol
Bul onu ve bak
Gözünden içeri derinlere
Kılıcı tutan el
Çeken kılıcı yine kılıçla
Kızma İsa’ya
Zaman bu, olan bu
Önceden dedi diye
17.10.2011
TOKAT
KALEMİM “Bekleyene”
TebDer 37
Zül fi kâr
“Benim Mehdim
Benim Canım” diyen adam
Babasının malı veya
Gömleğim, kalemim, defterim gibi
Fark etmez sevgilisi gibi.
Methiyeler düzüp
Söylüyor ha söylüyor
Benim, benim, benim
Kimsenin değil
Sadece benim
Daha çok beklersin
06.10.2011
TOKAT
ASAF “Farka”
O gün, bende oradaydım
Süleyman’ın sarayında
Karışmıştım kalabalığa
TebDer 38
Zül fi kâr
İzliyordum olup bitenleri
Bilemezdim ki
Bu kadar meşhur olacağını
Büyücüler, tılsımcılar, kâhinler
Vardı o zamanlarda
Sopadan yılan yapan
Soğan kabuğu dumanından
Güvercin, beyaz güvercin uçuran
Karman çormandı her şey
Konuşmalar anlaşılmaz
İstekler bilinmez
İşaretleydi her şey
Açlığı gidermek tek dertti
Bir de susuzluk
Asaf, kısa boylu adam
Sarı işlemeli atkısı sırtından
Önüne doğru uzanan
Etekleri yerde, başında yine sarıdan
Bir tuhaf başlık taşıyan
Güler yüzlü adam
Sizde duydunuz, biliyorsunuz
Belkıs’ın Tahtı’nı
Göz açıp kapayıncaya kadar
Getiririm, getirebilirim diyen
Ve getiren
Karman çormandı
Yeleğinin içinde sakladığı
Beyaz güvercini
Soğan kabuklarını yaktıktan sonra
Kimseye söylemeden
Çıkarıveren ve salıveren
Hokkabaz sandılar Onu
Yılan zaten kile bulanmış, kurumuş toprak
Kaskatı. Sopa gibi!
Hızla yere çarpılınca kırılırdı kil
Yılan başlardı yine sürünmeye
Oysa Asaf
TebDer 39
Zül fi kâr
Hokkabaz değildi
Gizli odalarında tılsımlar bulan
Yeni göz boyamalar
Bağlamalar uyduran.
Belkıs bile şaşa kaldı önce
Kraliçeliğine yediremedi de
“Tıpkısının aynısı
Aynı benim tahtım gibi
Sadece üzerindeki
Minderler farklı”
O gün bende oradaydım
Kalabalığın arasındaydım
Gördüm, olup bitenleri
Duydum tüm konuşulanları
Hemen kapının sağında duran bendim
Hatta sunulan şaraptan da içtim.
Asaf’ın Kitabı
Kuzeninden miras kalan
Kapağında taht olan
Deri kaplanmış, kalın kitap
Kapağı açılınca
Bilmediğim işaretlerle dolu
Ama anladığım
Zihnimde, beynimde benimle konuşan
22.09.2011
TOKAT
TebDer 40
Zül fi kâr
ARI GİBİ “Havada yüzmeye”
Camda gezen arı
Göstermek için kendini
Kanatlarını
Çok hızlı
Çırpıp çıkarınca o vızıltıyı
İğnesini hatırlatır tadana
“Yaklaşma bana
Çalma balımı
Bozma yuvamı
Düzenimi sarsma”
Küçücükte olsa
Bir vuruşluk canı hatta
Söyler söyleyeceğini
Yapar yapacağını
Yakından baktın mı arının gözüne?
TebDer 41
Zül fi kâr
Bizimki gibi değil
Kanatları kol yerine gelse
Ayakları yine ayak
Antenleri de kulak
Peki iğnesi!
Uyuşturan zehri
Balı
Kolonileri
Tüplerin içinde yavruları
Larvaları
Sinek, kuş ve uçak
Uzay gemisi neden gemi
24.08.2011
TOKAT
HAYAT ÇARPAR “Miras Kalan Zulme”
Doktor Alexis Carrel derki:
"Hayat, çoğu zaman suçluyu elinden kaçırır
Fakat suçlunun çocuklarını çarpar."
Filozof Carrel ahlakçı ve modernizme karşıdır
Bu sözü hakkında ciltler dolusu yazılabilir.
Nasıl bir mirastır çocuğu çarpan?
Adalete aykırı değil mi bu?
Dünün devşirmelerinin çocukları
Aynı dün gibi Bosna’da, örneğin
Kuyulara dolduruluyorsa iki yüz elli bin.
Kuşatan Kürt aşiretlerinin çocukları da
Bu gün köylerinde, yok ediliyorsa.
Kışkırtan Ermeni papazların çocukları
TebDer 42
Zül fi kâr
Sürgüne gönderilmişse
Bir milyondan çok helak olmuşsa.
Küfelilerin çocukları, O günden beri
Bu gün hala ve belki sonsuza değin
Kara yüzleriyle kalıp, doğrayacaksa birbirini.
Arabın bu günkü, hali ve dün,
Haçlı Seferlerini yapanların çocukları
Yüz milyona yakın katletmişse yine birbirini
Kendi elleriyle.
İlahi adalet.
Zulmedenler demek ki fark etmediler
Kendilerinden sonra olacakları.
03.06.2011
TOKAT
ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve Cehalete”
Bağıran adam yine ve gürültü yaparak
Sınırlarını zorlayarak
İlgiyi çekmeye çalışırken üzerine
Ne istiyor yine, derdi ne?
Bitmez mi bunun istekleri
TebDer 43
Zül fi kâr
Bağırarak mı alacak istediklerini.
Ülkemde hala
“Kurtlar Vadisi” diye bir dizi
En çok izlenenlerden biri
Mafya olmaya özenen genç
Hürrem olmaya özenen kız
Yani adam öldürmeye, el koymaya
Hayret değil mi?
Katil olmak istiyorum, insanları öldürüp
Bırakmayı öldükleri yere
Üzerine benzin döküp yakmayı ve
Daha nice tuhaflıkları
Örnek alan genç adam
Kabadayı edasıyla dolaşan, konuşan
Kendini ne sanır acaba?
İçine giren nedir, içinden çıkan ne?
Kim yazıyor bu senaryoları
İzleniyor, para kazandırıyor, reklâm alıyor diye
Yılan gözlü, çıyan bakışlı
Tetikçiler lazım mı?
Bozkurdu milletin başına bela eden
Tahta kafalı Türk olmayan Türkçüler
TebDer 44
Zül fi kâr
İnin artık sırtımdan
Çekin tırnaklarınızı derimden
Dişleriniz boynumu acıtıyor
Çöplüklerinize, çukurlarınıza, ormanlarınıza
Gerin dönün!
05.06.2011
TOKAT
KALICI SEVGİ “Adil Hükümdara”
Ali’nin Hükümeti
Medine’de mi nerde?
Yahudi bir kadının ayağında
Süsü, halhalı çalınır
Haber gelir, duyar Ali
Rengi değişir, düşecek gibi olur
Ve der ki:
“Ölürse Ali bu dertten ölür.”
Yani O’nun hükümetinde
Olması bu olayın
TebDer 45
Zül fi kâr
Onun için çok zordur.
Bu günlerde bile sorulur
“Neden bu kadar çok sevilir Ali?”
Hikmetini de sen bul!
06.06.2011
TOKAT
DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete”
Duydun mu, yine bir kız çocuğu?
Bu defa Pakistan, Veziristan’da
Elleri kirli, yüzü soluk, zayıf, sekiz yaşında
Bir deri, bir kemik
Bakışları donuk. Ne yaşadı
O kadarcık yaşında?
Ailesinden aldılar önce – yoksuldular
Din kursu diye kandırdılar
Sonra beline bomba bağladılar, yelekli
Yolculuk var cennete doğru!
Polis noktasına gönderdiler
Attı yeleği çocuk
Koştu polise doğru
—Yalan mı, iftira mı?-
Nasıl duygular içindeyim
Umer’in zulmü devam ediyor hala
Musallat kız çocuğuna.
TebDer 46
Zül fi kâr
İki elimi soksam kendi kaburgalarıma
Kendi ellerimle kendi ciğerlerimi
Alsam, atsam dışarı
Dindirebilir miyim?
Susuzluğumu, söndürebilir miyim?
Ciğer yangınımı.
Lanet, evet
Lanet olsun sana, soyuna
Seni sevene, adını ağzına alana.
Tez gel kıyamet
Acele et!
21.06.2011
TOKAT
TebDer 47
Zül fi kâr
BOGO DİRENİŞ ŞARKISI "Essah'a"
Ölürsem vasiyetimdir
Gömmeyin bedenimi
Karımı Çağırın
İster bağırarak ağlasın
İster sevinerek coşsun
Rahat bırakın onu
Nasıl olsa birini bulur
Teselli eder rahatlatır onu
Silahımı ve beremi oğluma verin
Özgür vatanım için savaşsın
...
Elinde, ayağındaki
Zincirlerini kırsın halkımın
Hürriyet âşıklarına ilham olsun
Bir taş dikin başıma kırmızıdan
El değmemiş bizden bir taş
Torunlarım olursa
Onlarda gelsin, bayram gibi
Şenlikler yapılsın
Aranızdayım, hiç ayrılmamışçasına
Danslar ediyorum sizinle
Belki sizden
Daha da çok sevineceğim
Sizinle
Çocukların sevinç çığlıkları
Göğe yükselsin
Gençler el ele tutsun
Herkes birbirinin gözünün
İçine baksın
Yensin, içilsin
Hoş geldin hürriyet
Hak'tan başkasına
Boyun eğilmesin
Entrikacı zorbanın
TebDer 48
Zül fi kâr
Ağacı kurusun, bir daha
Asla çıkmamacasına
Hakça paylaşım olsun
Açlıktan ölmesin kimse
Kimse hor görmesin diğerini
İnsanlık esas olsun
Kin kurusun, nefret ölsün
Yücelerin yücesine yücelsin
Her nefes, her can
Gözden yaş silinsin
Ölüm, ölsün
Can, sonsuza karışsın.
10.02.2011
TOKAT
"Şeytan İblis idi, üzerine oturduğu yolda adı değişti. —Ben korkarım, sen beni
geçtin- dedi"
"Umer'e"
O GEÇTİ, SEN SOLLADIN
Öyle uyduruk ki dinin, kandırmacalarla dolu
Kendin inandın sonradan
Örümcek ağı temelsiz, askıntı, tuzak ve basit
Aldatma, korkutma, yıldırma
Şüpheler mi yoksa baştan sona?
Söze bak "Onu besleyen ibadetlerdir."
O halde lazım olan, cesaret mi akıl mı?
Yoksa baştan sona diriliş
Bir silkiniş, kendine geliş
Hikâye değil gerçektir;
Kendi kızını kendi elleriyle
Şehrin dışında kumlara
Diri, diri gömer gelir
Nasıl yaşar bir daha bu suçla!
Şeytan demişti ya
"Ben korkarım, sen beni de geçtin."
Sen korkmaz mısın? Korkmazsın.
Pis bir koku, iğrenç, mide bulandırıcı
TebDer 49
Zül fi kâr
Kara bir yüz, çok hasta
Onun derdi başka, dermanı yok ilaçlarda
Kibir değil, kıskançlıklarla dolu bir şey
Nasıl bir dil, söyleyebilir
Cehennemin kenarından çekip alana
"Hasta". Nasıl bir el, bir ayak
O tekmeyi atabilir?
Gizli değil, sakalıda var!
Namazda kılıyor cemaatin önünde
Nasıl bir namaz, bir değil yıllarca
Nefret değil, tiksinti
Kaçmak değil hiç görmemek.
Hak sana neler verdi ey! İnsan
İlk önce aklın, en değerlisi
Sonra vicdanın peygamber gibi
Ve duydun biliyorsun artık
Onlar halife denilen melunlar
En büyük, en adi zalimlermiş
Korkma dinden çıkarım diye
Yüz çevir de yeniden inan!
Bugün yeniden türeyen, üreyen
Çoğalan, artan yeni bitenler
Aynı dalın zıkkım meyveleri
Bilmek yol almak, karanlığı aydınlatmak
Hala yumacaksan gözlerini
Tıkayacaksan kulaklarını
Kaçacaksan ışıktan ve hala
O kubbeli zulüm binasını omuzlarında taşıyacaksan
Taşımasan da, taşıtacaksan
Daha çok beklersin adaleti, cenneti
Ortaçağın zifiri karanlığında
Dünya tepsi iken
Engizisyon aforoz ederken
Kadınları cadılaştırır, erkekleri dinsizleştirirken
Ve şehrin meydanında
Katrana bulanmış bedenleri
TebDer 50
Zül fi kâr
Yüz binlerce yakarken diri, diri
Öküzün boynuzundayken dünya
Umer omuzlarındayken halkın
Eşek iken, kulakları, kuyruğu
Hatta semerleri çıkmışken
Uyduruk görüşler, düzenler
Evden eve dolaşırken
İktidar, saltanat, hilafet sevdalıları
Bir türlü can vermezken
Evliya olurken iblisler
Gençleri dinamitlerken habisler
Başörtüsü imanın birinci şartı
Sakal Allah'ın partisi
Muaviyeler Allah'ın adamı
Nakil, taklit, ezberse bilgiler
Din sermaye, şeriat yalan
Para tanrı
İhtiras sarmışken
Kanser gibi her yanı
Ve utanmaz tükürüğe alışkın yüzler
Sokak ortasında, alnından
Bir genç kızı öldürürken din adına
Bilim sersemlik, çalınası
Umer şeytanı geçmişken
Sen umeri sollamışken
Zifiri karanlığın tam ortası
03.03.2011
TOKAT
TebDer 51
Zül fi kâr
TebDer 52
Zül fi kâr
BUNDAN SONRA "Geleceğe"
Bütün bunlar ne idi?
Sızlanmalar, dert yanmalar
Feryat, haykırış belki
Dosta sitem, zalime uyarı
Bir gösterme işaret, geçmişten haber
Yaralara bir parmak
Katledilenin yanında durmak
İçine dalmak kan gölünün ve
İlham aldıklarımızı söyledik
Zulüm ağacını gösterdik
İnsanlıktan çıkanı
Çıkarılanı ve hallerini
Davetimizi, beklentimizi
Şiire gerek yokta, anlamıyor peder
Şiirden başka dilden
Şiirin Picasso’su, başka görür dünyayı
Neyi, nasıl, kimlere yazmak
Yurdu yurt yapan sahiplerini
Kandırmaları, tuzakları
Yolu yordamı
Pekiyi bundan sonra
Ateş ve kılıç
Kim ister dünyayı yakmayı
Kim der "kötülük istiyorum."
Herkes kendince
Daha iyi, daha güzel
Daha doğru, daha parlak
Yarınları kuracak.
Çarkları çarpışıyor
Doğru, haklı ile yanlışın
Dişleri ha kırıldı, ha kırılacak
Düzen kuran kim
TebDer 53
Zül fi kâr
Öyledir, böyledir, şöyledir
Binler düşünce söyletir.
Emir vermeli mi?
"Hizaya geç!"
Yoksa tutuşturmalı mı ormanları
Tek, tek evleri dolaşıp
Çocukları toplamalı mı?
Ateşe mi atmalı beğenmediğini
Kovmalı mı sürmeli mi?
Zindanlara mı doldurmalı yoksa
Bir daha görmemeli mi?
Kenara çekilip, oturmak
Ölüm mü beklenmeli yoksa
Ağzını dikip, gözünü yumup
Kulağını mühürlemek
Deliliğe mi vurmak, bir gülücük?
Çamura üflemeli de nasıl?
El sürmeli de nasıl?
Öyle bir yere çık ve bak
Önce kendini gör
Geçmişin bütün detaylarını
Olanı, olduranı
Zihnindeki beyaz nokta
Açılsın artık
Bağsız, bağlantısız bir bağ
Eskiler gönül gözü
Şimdiler modern ilim, yeniçağ
Beğenmiyorsan dostum
Şikâyetin varsa ondan bundan
Kendin kur
Sende yap bir şeyler
Daha iyi daha güzel
Nasılda meyillidir insan
Hemen kavgaya dalmaya
Biraz dursa ve baksa
Kendi bulsa, kendi yapsa
İnan zor değil, önce sıyrılmalı
TebDer 54
Zül fi kâr
Kendine gelmeli
Bakmalı, görmeli, bulmalı
Bir program yapmalı
Programın yoksa
Giriş, gelişme, sonuç
Girdi, işlem, ürün, denet
Bilmiyorsan bir bilene sormalı
Yoksa kılıç!
Yoksa ateş!
10.03.2011
TOKAT
BİZDEN EVRENSELE "İnsana”
"Güneş" derim, ay ve yıldız
"Işık" derim
Yağmur, bulut, hava
Su, örneğin
Suyun dili var mıdır?
Işığın milleti
Köyü, babası yıldızların
Dini var mıdır dağın
Ayırır mı kulları
Bölüştürür mü, paylaştırır mı?
Dinlerin ortak dili
Bir Allah, kana girme, çalma
Yalan söyleme, kandırma
Ahlak her yerde aynı
"İyi insan ol" der. Herkes
"Ama nasıl?"ını sorma. Ol!
Bundan sonra iyileştir
Güzel, temiz, doğru, adil
İnsanın yüzü dönük Hakk'a
Ateşe atmak için beklemiyor ya
Ya bilmez
Ya bilir, çevirir, işine gelmez
Ondan kulun debelenmesi
TebDer 55
Zül fi kâr
Öyle bir yer olsun ki, herkese sığınak
Bir görüş bul ki insanlar eşit
Zenci, sarı, beyaz sadece renk
Kavga, dövüş, hır, gür
Biraz dur!
Bak, düşün, anla, anlamaya çalış
Aç mıdır, bilmez mi, hastamı
Mutlaka var bir derdi.
Kanser midir, verem mi?
Dertlerin dermansızı
Kibir, gurur, haset, riya mı?
Zor mudur, teşhisi tedavi
İsteklerle doluyuz. Olur, olmaz
Bu kalıp, bu arzu bana uyar mı?
Kendimi bulmalıyım
Haddimi bilmeliyim
Yanlışı doğru, pisi temiz
Karayı beyaz yapmalıyım
Başka türlü yollar, eller
Hastalıksız, aydınlık
Arınmış, arı, duru
Vermeli hep el ele
Ama kandırmadan dolandırmadan
İhtiras, kin, nefret olmadan
Farz et başkasın
Kadınsın örneğin, erkeksinde
Yahudi sin, Budist veya ateist
Başka dinden
Engellisin örneğin kör veya dilsiz
Ne fark ederdi senin için
Anladın!
Ortak bir payda var
Fazla uzun değil hayat
Düşünmeler zamansız
Fırsat ele geçmez
O halde
Sende bir damlacık
Ekle evrensele
Sahte değil gerçek
Bende bunu buldum
TebDer 56
Zül fi kâr
Bunu gördüm
Yaptım
Yapıyorum, yapacağım.
Başaracaksın
Başarırsın
Başarmalısın
Kan akmasın yaradan
Önce durdur ve temizle
Sonra sar
İnan bana senin yaran o yara
Hepimiz insansak
O halde, demek ki:
13.03.2011
TOKAT
SOFUNUN HATASI "Nefese"
Günde en az beş bin, zikir çekmelisin
İçindeki canavarı, dizginlemek için.
Peygamber gibi sakal, cüppe
Odunla fırçalamalısın dişini.
Taharet gerekirse, yedi taş
TebDer 57
Zül fi kâr
Nohut, ceviz büyüklüğünde
Tuvaletin alafranga olamaz
İlla çökmelisin.
Arapça okumalısın, anlamasan da
Türkçe söyleme çarpılırsın.
Tarikatından olmayana dokunma
Necis çünkü. Pisliğine bulaşırsın.
Evine alma kimseyi, kendinden başka
Gitmede.
Senin şeyhin bir numara
Ne derse hak sözü
Başkalarına bakma.
Akıl zaten gereksiz
Vicdan lazım değil
Kızını gömebilirsin bahçeye
Namussuz
Lekelendi, kirlendi.
Karayı seversin ne hikmetse
Kara çarşaf, kara sakal.
Neler oluyor dünyada
Bilim nedir
İnsanlık nelerle uğraşıyor
Sende bir şeyler yapabilir misin?
Sana ne lazım.
İçindeki canavar gerçekten var
Vicdansız ve namussuz canavar.
Ama onu sen besledin
Ne dedi peygamber:
"Her varlığın bir gıdası var
Şeytanınki ibadetler."
Anladın mı şimdi neden
Bir türlü kurtulamıyorsun
Hazır sofrayı kurmuşsun
Aklı, vicdanı salmışsın
Başköşeye almışsın
Besliyorsun şeytanı.
Ebu Cehilin sakalı daha gür
Cübbesi daha şaşaalı
TebDer 58
Zül fi kâr
Sen ne kadar değerliysen dostum
İnan bana her insanda o kadar.
Sakın Allah kuluna
Özellikle insana, kem gözle bakma
Hor görme asla.
Hayret belki ama
Hak buyuruyor:
"Nefsine zulmetme, cevherini ben üfledim,
Akıl etmez misin?"
Kurtulmak istiyorsan, azgın nefsinden
Aklını, vicdanını geri çağır ve oku!
Vesselam.
14.03.2011
TOKAT
DERTLİ HASTALIK "Cesura"
İnat, cehalet, zorbalık
İnsanlığın baş belası, şeytanın üç kılıcı
Sabır, bilgi, yumuşaklık, hastalığın ilaçları
Eli kanlı katil
"İslam’da pişmanlık olmaz ki." diyebiliyorsa,
Hem inatçı, hem cahil, hem zorbadır
İflah olmaz, uslanmaz.
Dinden hiçbir şey anlamamış
Peygamberden ders almamış.
İçi zaten zifiri karanlıkmış,
Üzerine bir post giymiş
Adını İslam koymuş, postun içinde kurt
Neden bu hale düştün?
Belli ki beslendiğin
Otlandığın, yemlendiğin, yerlerde sularda mikrop var.
Öyle bir organizmasın ki
Ekmek yerken, herkes gibi
Su içerken veya başka
Nasıl bir mekanizmaysa cinnet, vahşet, facia
Karanlık üretiyor.
Ben derim ki: Senin hazretlerinden,
Eğildiğin zalimlerden kaynaklı
Nehrevanda Harici, Bozokta Kuyucu, Kerbelada kaideci
TebDer 59
Zül fi kâr
Evlere dalar, belinde bombalarla
Nasıl bir lanet, melanet, bulaşmıştır bunlara.
Kangren olmuşsa bacak, kesilir
Bulaşıcı hastalıksa karantina
Veremin ilacı bulundu
Veba, tifo, tifüs kalmadı
Cüzzam silindi, İsa'nın eli olmasa da.
Ya bu mikrop nasıl temizlenecek
Zorbalığın ilacını kim bulacak.
Sabır dersen, oda sabrediyor
Kitap dersen, okuyor. Dua dersen, ediyor.
Bu nasıl baş belası
Namaz kılar, herkesten çok, alnı nasır yarası.
Önce ister, sensiz cuma olmuyor
Sonra keser, yol keser
Çocuk keser, kan keser
Kapısında nalları kana boyanmış
"Bakın bu işarettir,
Bende vardım orada."
Sonra dövünür feryat, figan
Şaka desen, kan var
Gülünç desen, trajedi
Anlaşılır gibi değil
Bu nasıl cemaat, nasıl ümmet
Nasıl bir lanet, nasıl felaket!
Aman bu konulara hiç girmeyelim
Neden efendim?
Fitne çıkmasın, fesat olmasın
Çıkacağı kadar çıkmış kardeşim
Ortaklığın mı var. Hale bak
Yoksa sende mi oradaydın?
Dün söyleme, bugün deme
Ört üstünü kapansın
Da ne zaman açılsın
Hani tövbe, tövbeciler, af dilemek
Özür dilemek, bağışlanmak
Söylensin temizlensin.
TebDer 60
Zül fi kâr
Bin dört yüz yıl oldu, belki fazla
O günlerden sonra
Bak bu günlerde bile
Felaket, cinnet, vahşet, kan, bomba
İnsanlıktan çıkan caniler
Nasılda türüyor, başka dallarda
Hallerde, kılık ve kıyafetlerde
Aç bak, örtüyü kaldır
Aynı kök, aynı hazret!
Kökü kurusun artık
Fitnenin, cinnetin, cinayetin
Korkma kaldır. Allah var.
15.03.2011
TOKAT
İNKILÂP VE GÜNEŞ "Devrimciye"
"Bir türlü anlamıyorum" diyor
Nasıl olurda
Doğranır peygamber soyu,
Daha kokusu dururken
Kızları esir, elleri zincirli ve aç
Akıl alır gibi değil.
Okumadın mı daha dün
On yedi yıl bakıp beslediği
Kendi kızını
TebDer 61
Zül fi kâr
Erkek arkadaşıyla konuşuyor diye
Evinin bahçesine, babasıyla
Yardımlaşıp gömen babayı
Ve kızın ciğerlerinde toprak
Yani ölmemiş diri, diri.
İnanç adına, çuvala koyup
Geçen gün selam verdiği
Komşusunu, yine diri gömüp
Evin tabanına ve tamda
Onun üstünde namaza duranı.
Madem bizden anlamıyorsun!
Spartaküs okuyup izliyorsan,
Direniş, töre, mücadelenin
Nedenlerini hissedebilir
İşte o zaman anlayabilirsin
Celal Baba, Şah Veli
Kalender Çelebi, Zünnun Baba
Daha yüzlercesini
Pir Sultanı anlatmaya ne hacet
Onu herkes tanıdı.
Devrimcilik bir gün değil
Her zaman.
Kargaşa, terör değil amaç
Kulun kula kulluğunu
Yok etmek.
Komünistler yolun yarısında kaldı.
Devrimi yanlış anladı
İnsanı makine sandı
Allah ile savaşa daldı.
Bataklıkta çiçek yetiştirmek,
Nehirleri tersine akıtmak,
Dikene gül aşılamaktır, devrim.
İnsan için diyorsan
İnsana düşman olamazsın
Ölüm mangaları kuramazsın
Adalet diyorsan, herkese adalet
Politbürolar, özel makam araçları
Girilmez! Tatil köyü, yazlıklar
TebDer 62
Zül fi kâr
İşçinin düşünmeye bile vakti yok.
Sınırsız devlet, sınıfsız toplum
Herkes eşit
Ne güzel kelimeler.
Onca fedailik, fedakârlık
Sıkıntı, acı, keder, gam
Gece gündüz çalışmalar,
Sonra
Bir zalimi kovup
Başka zalimler mi gelmeli
Yaşasın mı yeni zalim
Zalimsiz yapamıyor musun?
19.03.2011
TOKAT
KANDIRMACA HAYAT "Katile"
Fötr şapka, yağmurluk, tıraşlı yüz
Parlatılmış cilalı kundura ve kravat
60'ların soğuk savaş mekânlarından biri
Kalın, taştan sütunlu binalar
TebDer 63
Zül fi kâr
Sabah veya alacakaranlık, geceye doğru
Bir şeyler bilen adam
Ceketinin iç cebinde, bir dosya
Bildiniz, bu bir ajan
Birilerinin hesabına çalışan
Gizli bilgiler taşıyan
Cephe haritaları, isim listesi
Ne nerededir, kim kimdir, ne iş yapar
Şifreler, çözümler
Fare, köstebek, sıçan, solucan,
En iyileri fahişelerden
Her yere girip çıkabilen.
Katil örneğin
Derler ki: En iyi katiller
En duygusal olanlardır.
Biriktirdiği kini ile intikam aldığı için
Hele birde alışırsa kan kokusuna - insan kanı
Kimse durduramaz artık
Casus, fahişe ve katil.
Şimdilerde gece görüşlü uydular
Yumurtayı görebilen
Fısıltıyı duyabilen.
Eski ajan: "Karım bile bilmezdi
Yaptığım işleri ölene kadar,
O beni işadamı sanıyordu.
Oysa her gece kiminle yatıyordu?
"Girmediğim kılık mı kaldı
Rezalet anlayacağın.
Aslında yaşayan açık paranoya
Takip ediliyor, dinleniyor
Öldürecekler, çok şey biliyor."
Emeklilik günleri
Sahilinde bir adanın, başka diller ve
Başka yüzden insanlar.
Denize açılmak örneğin
Balık tutmak, kabuk toplamak
Çıtır kızların oyunlarını dürbünlemek balkondan
Komşu emeklilerle akşam sofrası
Soran olursa: "Feleğin sillesi.
TebDer 64
Zül fi kâr
Torunlarıyla eğlenenlerden
Gerçek bir mezar taşı olanlardan değil
Yüzü değiştirildiğinden beri
Oda tanımıyor kendini.
Bazı geceler kâbuslarla uyansa da
Depresyon haplarına bağımlı kalsa da
Cehennemi ensesinde bilse de.
Kahraman, yiğit, delikanlı, vatansever
Ülkücü, devrimci, mücahitti!!!
Kandırıcıların oyununa geldi
Bir çeşit tecavüze uğradı
Kandırıldı.
03.04.2011
TOKAT
PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama”
Oğlum kucağımda, üç yaşında o zaman
Batman’da 19 Mayıs Mahallesine doğru gidiyoruz
Asfaltın solundan bir kaldırımdan
Epey gezdikten sonra yorgun
Günlerden Pazar
Hava açık, tek tük arabalar geçiyor
Kimseyi tanımıyorum
Kimseye selam veremiyorum
Yabancıyım burada.
Beni nereden tanıyorlar
Geçtiğim elektrikçi dükkânından
TebDer 65
Zül fi kâr
Kapının önünden
Kötü bakan adamı hatırlıyorum
Oradan beri en az
Üç yüz metre yürüdüm.
Günün gezisini düşünürken ben
Onlar neler planlamışlardı, amaçları
Korkutmak mı, öldürmek mi?
Bu sokaklarda çok kişi
Vurulmuştu enselerinden
Geçen hafta pastanede
Konuştuğum kamyon şoförü ile patronu
Vurulup atılmış bir kum yığınının yanına.
Ondan önceki hafta, yol üstündeki kitapçı
Taranmış evine giderken.
Elektrik direklerinde bir fotokopi ilan
Yüzü gözü dayaktan patlamış bir adam
“Aranıyor! Tanıyanlar bu numarayı arasın.”
Mezarlığa giderken dönen
Bir kadın, elinden tutan bir oğlan
Benimkisi yaşlarında.
Diğer elinde kitap, gözlerinde yaş
TebDer 66
Zül fi kâr
İki kilo metre var daha mezarlığa.
Sordum söylediler:
“Kocasına âşıktı, kocasını vurdular.
İki sene, her hafta. Kar, kış, yağmurda
Dua okumaya gider.”
Gece on bir, ayak sesleri kaçan
Onlardan önce silah sesleri birkaç el
Sonra polis sirenleri
Mutfağıma saklanan silah
“Burada ya örgüte ya cemaate vereceksin haracı!”
Yan yana iki genç ve
Onların gerisinde sağda bir genç daha
Görsem hatırlarım belki
Yüzlerini.
Benimde tam peşimde.
Döndüm bir an, öylesine bir his
“Bak geri!” der gibi
Sağıma döndüm hafifçe
Soldaki
Belindeki silahı
TebDer 67
Zül fi kâr
Tuttu sağ eliyle.
Onun yanındaki bana bakıyordu.
Kucağımda çocuk
En geride sağdaki
Hepimizi gözlüyordu.
Önüme döndüm, yoluma devam ettim.
Vurmadılar beni.
TOKAT
29.04.2011
SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye”
TebDer 68
Zül fi kâr
Yahova Şahitleri’nden duydum
İsa’nın müjdesi
Yedi zalim imparatorluktan sonra
Kurulacak sekizinci imparatorluk
Adalet Hükümeti
Med-Pers, o gün bilinen tüm toprakları
İnsanları, köyleri işgalinden sonra
Makedonyalı İskender
Ne kadar genç
Demokles ile tanışınca
Vasiyetini değiştiren
Aristo’nun talebesi
“Elimi mezarımın dışında bırakın
Herkes görsün, bir şey götürmüyorum.”
Üçüncü Roma
Doğuda Cengiz
En son şimdi
Anglo – Sakson imparatorluğu
Öngörüye göre
Hepsi zalim, büyük zalim
TebDer 69
Zül fi kâr
İsa’nın çölde kırk günü
Yalnız
Gece soğuk, gündüz kavurucu
Söylenceye göre
Her gün kurtulur İsa
Bir hastalığından, ruhunu sarsan
İlk gün bencilliği
Son gün liderlik sevdasını
Ve gelir Şeytan
“Bütün devletler benim
Emrim altındadır İsa, biliyorsun.
İstersen, hepsini sana veririm.”
Kırk sınavdan sonra
Demek ki bir sınav daha
En son sınav şeytanla.
Düşündü mü acaba İsa?
Kabul etmeyi
Dünyayı yönetmeyi
Orasını bilemiyoruz ama
Yine söylenceye, nakledildiğine göre
İsa’nın cevabı
“Ben göklerin krallığının imparatoruyum.
TebDer 70
Zül fi kâr
Müjde tüm dünyaya dağılınca,
Herkes haberdar olunca
Kurulacaktır
Son ama adil
Göklerin Krallığı.”
İnanalım mı İsa?
03.05.2011
TOKAT
TebDer 71
Zül fi kâr
EVDEN EVE “Manzaraya”
Çocuktum bilmiyorum
Makineli tüfek sesi, G3 mü?
Ama bir takırtı
Babam:
Kamyon taş döküyor oğlum.
Öyle geçti o zaman ama
Sonradan öğrendim.
İki sokak ileride
İlkokul öğretmenimin evinin orada
Hürriyet ile Serdar kardeşlerin
Evlerini taramışlar
Hürriyet ölmüş, Serdar yaralı
Oda çok sonradan öldü. Kalp krizinden
Babaları babam gibi işçiydi. Vanlı
Savaş arkadaşım, babası Kore gazisi
Evlerinde - amiral battı – oynadığımız
Annesi kesip vermişti bana
Bir tepsi içinde iki tavşan
Ama biz ailecek tavşan yemiyoruz!
İşte o Savaş’ın abisi, ismini hatırlamıyorum
Evin arkasında dar bir aralık
Duvara çizilmiş makineli tüfek gibi
Mahiri vurmuşlar Kızıl Köyde, Niksar’da
Adını yazmış şimdi tüfek gibi duvara
Sonra Niksar
Cedit mahallesinde bir ev
İki katlı, bahçesinde ceviz ağacı
Girişte solda bir oda
Karşıda beyaz duvar badana
Üzerine kırmızıyla boyanmış bozkurt
Silvan, başka bir gün ve başka bir ev
Penceresi tel örgülerle kaplı, ikinci kat
TebDer 72
Zül fi kâr
Yemekte ekmek ve az biraz peynir
Kümes için kullandığımız tel örgü
Neden orada pencerede!
Bomba atılırsa içeri, düşmesin diye
Birde babamın unutamadığı anısı
“Tel örgüler vardı. Atlayamadık. Kurtaramadık.
Lisenin bahçesinde çocuğu
Döve döve öldürdüler
Sonra kaçıp gittiler.”
Senaryo değil gerçek bunlar
Hepsi oldu. Yaşandı.
Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Suriye
Düşünemiyorum bile.
08.04.2011
TOKAT
FERYAT “Mayası bozuk süte”
Sütün yoğurda dönmesi
Bir kaşıkçık kendine çeviren
Tıpkısının aynı
Ilık olmazsa bozulur
Ekşi yoğurt vardır birde
Çökelek, ayran, beyaz peynir, kaşar.
Bir gezgin tanımıştım Bosnalı
Bisikletiyle gezen
TebDer 73
Zül fi kâr
Günde bir kilo yoğurt ve bir ekmek.
Kadeh, şarap, kuru ekmek
Etim ve kanım.
Mayalarım seni!
Sütünü yoğurda keserim
Seni kendim yaparım, bilirsin.
Dişin çürüğü, yayılır yavaş yavaş
Sinirlerine gelince, yakar adamın canını
Demirin paslanması
İnsanın bozulması, toplumun çürümesi
Üzümün bile birbirine bakarak
Kararması
Ne hale gelmiş insanlık
Nasıl çürümüş
Protez veya zımpara kurtarır mı?
Canın yanıyor mu, kokusu geliyor mu?
Hani bir köyde, tatlı bir su pınarı
İçeni deli eden.
Sakınan adam, kendini ve çocuklarını
Yasaklayan içilmesinden
Herkes içip delirince
Korunanlara “Deliler” denilince
Dayanamayıp
“Getirin içelim!” diyen.
Çürümeler sardı her yanı
Her şeyi altüst ettiler, ediyorlar
İnatları katmerleşmede
Aydınlığın işareti görülmüyor
Daha kötüye gidiyor
Elli kişilik arkadaş fotoğrafından
Otuzu şehit. Yirmisi kayıp.
Bayrak yakan zavallı, kıla bağlamış imanı
Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var.
Apaydınlık günler ümidimizdi
İyi niyetli, temiz yürekliydik
Saf ve temiz huyluyduk
Sonra Tayland damı nerde
TebDer 74
Zül fi kâr
On yaşında kız çocuklarına
Müptela olan Avrupalı zengin.
Afgan afyonu insanı uçuran
Karısına ve kendisine birlikte
Sevgili arayan adam, ilan veren
Milyonlarca çocuk pornocuları, sübyancılar
Bir katır karşılığı, satın alınan oğlan
Mayına basmış kadın
Parlayan yüzü görülemeyen
Bedduası kabul olmuş
Evinin bir köşesine oturup
Yüzünü duvara çevirsin
Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın.
07.04.2011
TOKAT
SUÇ MAHALLİ “Vahşete”
Evin tabanı
İhbar var
Yöntemler budur. Daha önce hiçbir suçlunun
Suçlu gurubunun yapmadığı, akıllarına gelmeyen
Yapmayı aklına getirmediği, bir yöntem
Evinin tabanına mezar kazmak
Çuvallamış adam, çuvallanmış ölüyü
Henüz ölememiş, domuz bağından
Oraya gömmek
“Hanım, Sen etrafa göz kulak ol!
Çocukları uyar, gelmesinler buraya”
Epey uzun geceler, uğraş günler boyu
Kazacaksın, gömeceksin, örteceksin
Üstüne beton dökeceksin
Epey, uzun iş
Hele birden çoksa, çuvallamış kişiler
Hele üstlerinde ölülerin, cemaat namazı kılınacaksa
“Elhamdü lillahi Rabbil Âlemin
İyyekenağbudu ve iyyekenestein,
Hamdolsun, dindarım.”
TebDer 75
Zül fi kâr
Altım mezarlık tanrım, dualarımı kabul et!
Kameraya alınmış işkenceler
İmzalatılmış itirafnameler
Haraca bağlanmış mü’minler
Münafıklar, ajanlar, kâfirler
Allah’ınız varsa, nasıl bir Allah
Yüreğiniz varsa ne kadar kara
Beyniniz varsa, nasıl çürümüş
Elleriniz titremez mi?
Kimse size “dur!” demez mi?
Allah belanızı versin. Dindarlar! Sürüsü
24.01.2012
TOKAT
TANRININ İZİ “Gülümseyen Çocuğa”
Gülen çocuğun yüzünde görünen
Uçan kuşun uçmasında ve konmasında
Rengârenk bahar çiçeklerinin renklerinde
Üzerlerindeki kelebekte, arıda
Denizin, suyun dalgalarında güneş vurunca.
TebDer 76
Zül fi kâr
Kedinin miyavlamasında – sokak kedisi kirli
Vahşi
Su kıyılarındaki yeşilliklerde
Yaprağı sallayan, görülmeyen rüzgârda
Yere inen sisin arasında
Şafakla doğan güneşin ışıltılarında
Çöl kumlarındaki kıpırtısında, kertenkelenin
Harikalarında hatta insan yapılarının
O çocuğun yüreğine ne kadar çok
Çeşitli tohum ekersen ek
Hangisinin nerede tutup, nasıl yeşereceğini
Bilemezsin, işte tanrının izi
28.01.2012
TOKAT
TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma”
Tıkır mıkır, usul – usul
Gündüzleri penceresinden alabildiğine
Fotoğraflar alarak, doğasına dalarak
Gezmeli tüm dünyayı
Geceleri okumalı, yazmalı veya uyumalı
“Her yol Roma’ya çıkıyorsa”, Oradan başlamalı
Doğuya veya kuzeye doğru
Oradan da daha doğuya
Seksen günde tamamlamaya ne hacet
Zaman sınırlaması olmadan
Mühim olan, her yeri görmek
Bir dost olsa yanımda, kafa dengi
Yabancı dil bilen, sürücü ehliyeti olan
Daha iyi. Planları ben yapmalıyım ama
TebDer 77
Zül fi kâr
Memurlar tanırım
Ömürleri ipotekli. Satın alınmış
Sabah sekiz, akşam beş
Yapamazlar tabii, mümkün değil
Böyle bir gezi
İşsiz güçsüz takımından olmalı o kafa dengi
Tarihin seyrine göre de gidebiliriz
Roma, Atina, Persepolis, Çin
Modern Çağlara da uyabiliriz,
Amerika’nın her eyaleti.
Doğal güzelliklerde olabilir rehberimiz
Kültürel yaşamlar da
Planlanabilir bu gezi
Sen parayı, vizeyi dert etme.
25.01.2012
TOKAT
NAKİT PARA “Masumiyete”
Kredi kartlarından önce yastık altı
Döşek altı, yorgan arası
Kefen parası zor günler için
Fatmagül’ün kendi malı
Kaçık dudakları
Nasırlı ayakları ve ayaklarının arası
Fazlasıyla yer alan sevgilisi, her yerinden
Çalınmış hazinesi yılların
Birine saklanan, hazırlanan ama
TebDer 78
Zül fi kâr
Başkalarınca çalınan
Ayıkken veya sarhoşken, içirilmişken
Damarlarında dolaşırken uyuşukluklar
Umursamazlıklar, vazgeçmişlikler
Boş vermişlikler hatta çoktan razı, cehenneme
Dünya cehenneminden bir an önce
Kurtulmak istercesine.
Yüreğinde duyulan, ölür bir aşk
Nefes alamayan öylece ölü duran.
Vedalara alışık olmayan, yabancı adam
Bu gidişlerin dönüşü olmayacak biliyor musun?
Nakit, capcanlı, peşin
Çalınmış, kaptırılmış, masumiyetler
29.01.2012
TOKAT
HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara”
Hayal kuracaksan büsbüyük olmalı
Tamamen sana ait
Kopyalanmamış, çalınmamış
Hayatının neler getireceğini bilirsin
Hayallerinden
Sağlam bilek, çelik irade
Güçlenmeli fidan rüzgâra, fırtınaya
Kök salabildiğince derinlere
Uzanabildiğince göklere
TebDer 79
Zül fi kâr
Hayallerinde
Ağaç evde, yukardan bakıp yere
Kuşlara ve esintiyle haber göndermek
Haber almak yine onunla
Yağmurunda yıkanıp, güneşinde kurulanmak
Meyvesinden beslenmek doyasıya
Daldan dala atlamak hatta
Mevsimden, hayalden, çağdan çağa
Komşu olmak herkesle
Böcekle beslenen ağaçkakanın tıkırtısını
Dinlemek kızmadan, delirmeden.
Hayal kurmalı insan en büyüğünden
Olgunundan, pişkininden, zirvelerinden
Paylaşmak bir de utanmadan, çekinmeden
02.02.2012
TOKAT
VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama”
O zamanlarda çamur yollar yine
Atlar çekerdi arabaları
Çeliğin gücü bilinmiyordu tam ve petrolün
Türevleri keşfedilmemişti henüz
Krallar, kral severler, sultanlar vardı
“Sultan” şimdi kız adı
“Çok yaşa kralım veya padişahım” denirdi.
Her yer onlarındı.
İstedikleri gibi dağıtırdılar toprağı
Ordular kurar, obalar yakardılar.
Düzen öyleydi. Kanun buydu.
Onur onların altın mahmuzlu çizmelerinin altındaydı
Boyun eğdikçe insan
TebDer 80
Zül fi kâr
Onlar için haykırdıkça insan
Yaltaklanabildikçe insandı insanlar
Düşünmenin, eşitliğin, birliğin sözü edilemezdi
“Birlik” denilince, zorbaya karşı birlik anlaşılırdı önce
Ve uçurulurdu kafalar.
Evlerde çeşme yoktu, pınarlardan taşınırdı sular
Ortalığı bok götürürdü anlayacağın
Kokusu her tarafı sarmış koku
Üç dakika burnun alışması.
Alışmıştı insanlar ona da, bok kokusuna da
Zincire bağlanmışlık, tellere dolanmışlık
Kırk yaşında ölürdü insanlar ortalama
Viva Repuplica
02.02.2012
TOKAT
İÇİNDEN GELEN “Çocuk tazeliğine”
Öpmek geldi içinden kızın
Yanağından küçücük, bir anlık
Öyle ışıl ışıl gözleri ve sıcaklığı çekici
Daha da sokulmak, yakınlaşmak
Çekinmeden, utanmadan, arsızca hatta
Daha konuşmak, öğrenmek, bilmek, tanımak
İstemişti çocuğu.
Ümit beslemek geleceğe belki sonsuza
Sorunsuz yaşamlar
Alabildiğine cesur ve kahramanca
Bir kilim, bir kap, bir dilim ekmek
Öylesine bırakıvermek geridekileri
Kurtulmak, sıyrılmak
TebDer 81
Zül fi kâr
Becerebilir miydi çocuk?
Üzmemeyi, dinlemeyi, anlamayı
Mutlu etmeyi bilir miydi, öğrenir miydi?
Işıl ışıl gözleri
Baştan çıkaran sözleri, ezberlenmiş miydi?
İçinden geldiğince, yüreklice, mertçe
Yoksa birkaç dakika
Kandırmaca
Hayatı söndüren, masumiyeti öldüren
Gazabı ve azabı, kıyamete döndüren
Birkaç dakika mı yoksa?
Bu ışıltılar, fısıltılar
Şehvetten midir, sevgiden mi?
01.02.2012
TOKAT
SEFİL HAYAT “Merhamete”
Yalın ayaklı çocuklar veya yırtık ayakkabılıda olur
Başka ülkenin askerleri sokaklarında, devriye gezen
Çok eskilerden kalma yöntemlerle
Elle ark açılan bahçelerinden
Konuşmadan önce yumruğun hüküm sürdüğü
Barıştan önce savaşın. Kitaptan önce kılıcın
Zaman tüneli diridir.
Binlerce yıl gerilere gidilir
Işık hızından hızlı, moleküllere ayrılmadan
Yüzler hep asık ve kirlidir.
Tutulan ip çürük, yerlerde sürünen aslında ip
Tıraş haramdır.
Öyle korkak, öyle çaresiz
Donakalmış ruhlar aslında
Asılı veya çivilenmiş paslı duvarlara
Gözde fer, havada ışık yanmış kavrulmuş
Tutunabileceği zavallı inancıdır
Olmayan uydurulan.
TebDer 82
Zül fi kâr
Olmasa da, uymasa da oldurulan zorla
Ölmek daha iyidir buralarda yaşamdan
İşkence çekmektense her gün, her an
Ölmek istenip de ölünemeyen yerlerdir
Çıplak ayaklar yerlerdedir.
Yok, olmalı, bu inanç
Kurumalı bu ağaç
Başka çaresi yok, yoklukların
Sefil hayat. İmdat. Feryat
Kimse el veremez sana
Senden başka
Hadi cesaret
Hiç olmazsa çocuklarına merhamet et!
01.02.2012
TOKAT
KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara”
TebDer 83
Zül fi kâr
Kimsen çıkar böylesi fikirler
Kime sunulur, nerelerde oylanır, nasıl kabul görür
Ve sonunda halka, dolayısıyla dünyaya sunulur
Selam dur!
Otuz yıllık devrimin ürettiği sonunda
Kartondan, tenekeden borular
Üstüne belaları çekmesi de cabası halkın.
İran denilince eskiden, Doğu Medeniyeti
Edebiyat, siyaset, köklü tarih ve devlet.
Bilime inanmayıp,
Nükleer enerjiye bel bağlamak
Halkın eskiden de yarısı aç
Eskiden şahların şahı
Şimdilerde mollalar, “Al takke ver külâh”
Utancından yüzünü kapatsa İranlı kadın yeridir.
Karalara bürünmesi de belki bundandır.
Allah vergisi petrol, doğal gaz, madenler
Bedava
Ancak böylesi oyun oynanır bir halka,
Ülkemde de bu düzene özenen özenene
Kadıları hâkim koltuklarında isteyen
Dörde kadar kadınla evlen
On ikisinde evlendir kızı ve kurtul,
Barby bebeklerle baş edemeyen molla
Çanak antenine kadar halkın,
Hatta genç oğlanların saç modellerine
Din adına, kültür adına
Mecliste soruşturma:
Yeterince beceremedin neden?
Gitmeyen bilmez, fotoğraf çekmek bile yasaktır
—Evrensel sinemaya İran sineması katılır
“Halkım barışseverdir.” Yönetmenin fikri.
Din ile insanları bir arada tutmak?
İslam âlemi devrimden sonra, on milyon kurban verdi
Ne anlayan var, ne yola gelen hala
İnada binerse işler
Sonu buralara kadar gelir
TebDer 84
Zül fi kâr
Korkum on milyon İranlı daha ölür,
Nesiller yok olur,
Müzeler soyulur.
Bağnazın sebebine bu defa ne din kalır, ne iman
Saddam’ın heykeline, Kaddafi’nin yüzüne
Saldırıya geçen halk
Mollanın sarığını yerlerde sürür.
Eyvah inkılâp
Eyvah güneş
Eyvah ümit, gelecek.
Güldürün zorbaları, aç gözlüleri, haçlıları!
Siyonistleri, batılıları, para babalarını, papazları
Eyvah insanlık.
04.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
TebDer 85
Zül fi kâr
KOREDEN BERİ “NATO’ya”
Gönüllüler alındı önce, trenlere dolundu
Limanlardan gemiler yola koyuldu
Ellili yıllar
Yolculuk var, savaş var, Kore’ye doğru
O günlerden beri Natoluyuz
Onun içindir tetikçiler, kardeş katilleri
Gladyolar, Ergenekonlar
Yeşil kuşak amerikancı İslam kaleleri
Onun içindir Arap baharları
Halk isyanları.
05.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
DELİ ROLÜ “Çaresize”
Kendi burada ruhu başka yerlerdedir
Bir ayağı buradadır. Eli, diğer ayağı,
Anasının ona verdiği ismi her neyse?
Umurunda olmadan o, kendine başka isimler bulur
Mahirdir.
En meşhurlarından tarihin
Kimi kahraman, kimi peygamber, kimi artist
Her mahalleye, sokağa, köye ortalama
Numunelik en az bir tane serpiştirilmiştir.
TebDer 86
Zül fi kâr
Kendi kendine konuştuğunu düşündüğün aslında
Takılmıştır, kendi dostlarına
Göremediğin, bilemediğin, oralarda bir yerlerde.
Bir de cezai ehliyeti yoktur delinin.
Öğrendikten sonra sırrını delinin
Kurtulmak istiyorsan sende cezadan, beladan
Bu yolu tut kendine
Ne istersen ondan ol
Nasıl istersen öyle, mutlu veya asabi
Dokunulmaz, el sürülmez, görülmez hatta
Gitsin akıllılar
Gelsin deli rolü.
09.02.2012
TOKAT
“Gülümsemeler kitabından”
ÜMMET “Ehlisünnete”
Bir peygamberin tabilerinin toplamının adıdır ümmet
Kitaplara ve söylenceye göre de
Hep birbirinin kardeşidirler.
Birbirinin gözünü oyan
Cehenneme iten bir diğerini
Tarikatlar, cemaatler, mezhepler daha neler,
Kimi kandırır pamuk şeker
Çocukları, bir de nostalji düşkünlerini
Ehlisünnet ve cemaat
Ve rezalet, esaret, cehalet, zillet
Felaket, vahşet, cinnet, cinayet,
Kendisinden başkasını Müslüman saymayan
A’dan Z’ye efendiler. Efendilerin tarikatları
Şiş, deve, çüş, cüppe, sarık, taharet taşı
Entel züppe, rüküş makyajlı başörtülü
TebDer 87
Zül fi kâr
Bir de
Dişiyle sımsıkı çarşafını
Salyalarını ve sümüğünü alabildiğine
Salan kadın
Baştan ayağa kara, kapkara
Vücudun organları hatta her hücresi
Muhtaçsa birbirine hayatta kalmak için.
İnsanca yaşamak
İnsanlığa örnek olmak için
Sağlıklı, gürbüz, güçlü, parlak
Kırışmış yüz, fersiz göz, titrek el
Sarılmış ümmet kendi boğazına
08.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete”
Titrek, telaşlı olmasaydı ama
Çılgın festivaller, yüz binler, gençler
Psikolojik danışmanlar sürekli dolu
Geçinemiyorsanız boşanın
Çocukları bırakın esirgeme kurumlarına
Ha birde Kızıl Haç’ın bebek kutuları
Atmayın yeni doğan bebekleri
Çöpe, kuytularına şehrin
Bırakın bahsedilen o kutulara.
Şimdilerde çocukların çoğu babasız
Hem de anasız artık
Ana adı: Eva, baba adı: Adam
TebDer 88
Zül fi kâr
Çoktur böylesi nüfus kayıtları.
Diskolarında bulan hayatın ritmini
Aşkı, sarhoşluklarında içkinin her türünün
Yetmezse de kokteyller yedili, sekizli.
Otun, uyuşturucunun esiri, bağımlıları
Baş edilemez gençlik, eşcinsellik festivalleri
Özgürlük kaybetmektir kendini
Eşitlik, karıştırmak birbirine her şeyi
Tuzlu, biberli
Ey insanlık yine eyvah
Örnek olmak isterken, neyi ile
Bilmediğimi mi zannediyordunuz.
07.02.2012
TOKAT
“Bu mu dünya kitabından”
GEREK YOK “Aklından geçene”
Kendini sahile atan balinalar ölmek için
Karabataklar ve diğerleri.
Size söyleyen olmadı mı?
Nasıl olsa öleceksin eninde sonunda
Bu kadar acı çekmene gerek yok
Hele kendini vurmana sahillere
Yaşayamazsın sen karada
Senin yerin değil oralar
Atalarından öğrenmedin mi?
TebDer 89
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr
Zül fi kâr

Más contenido relacionado

La actualidad más candente

K I Z I L D E R I L I L E R
K I Z I L D E R I L I L E RK I Z I L D E R I L I L E R
K I Z I L D E R I L I L E Rguestadb9b
 
Akilah azra kohen pi - Türkçe
Akilah azra kohen   pi - TürkçeAkilah azra kohen   pi - Türkçe
Akilah azra kohen pi - TürkçeAdnan Dan
 
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriCengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriAbdulvahap Kara
 
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesiSelçuk Sarıcı
 
The fault of in our stars
The fault of in our starsThe fault of in our stars
The fault of in our starsarzu26
 
Mesele Dergisi | Sayı 3
Mesele Dergisi | Sayı 3Mesele Dergisi | Sayı 3
Mesele Dergisi | Sayı 3EmreSk8
 
Savaş ve insan
Savaş ve insanSavaş ve insan
Savaş ve insancmacit
 
Redhack12eylul
Redhack12eylulRedhack12eylul
Redhack12eylulRemrem
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 2
Enderun Değer Dergisi Sayı 2Enderun Değer Dergisi Sayı 2
Enderun Değer Dergisi Sayı 2enderunliseleri
 
Lezzetleri kesen ölüm...
Lezzetleri kesen ölüm...Lezzetleri kesen ölüm...
Lezzetleri kesen ölüm...halid şen
 
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

La actualidad más candente (19)

Mektubat
MektubatMektubat
Mektubat
 
K I Z I L D E R I L I L E R
K I Z I L D E R I L I L E RK I Z I L D E R I L I L E R
K I Z I L D E R I L I L E R
 
Akilah azra kohen pi - Türkçe
Akilah azra kohen   pi - TürkçeAkilah azra kohen   pi - Türkçe
Akilah azra kohen pi - Türkçe
 
Kastamonu
KastamonuKastamonu
Kastamonu
 
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan LejyonerleriCengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
Cengiz Dağcı ve Türkistan Lejyonerleri
 
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesi
 
The fault of in our stars
The fault of in our starsThe fault of in our stars
The fault of in our stars
 
Mesele Dergisi | Sayı 3
Mesele Dergisi | Sayı 3Mesele Dergisi | Sayı 3
Mesele Dergisi | Sayı 3
 
Arkadaşlık
ArkadaşlıkArkadaşlık
Arkadaşlık
 
Bedreddin
BedreddinBedreddin
Bedreddin
 
2
22
2
 
Enderun mektebi 14. Sayi
Enderun mektebi 14. SayiEnderun mektebi 14. Sayi
Enderun mektebi 14. Sayi
 
Alevilik'te semah
Alevilik'te semahAlevilik'te semah
Alevilik'te semah
 
Savaş ve insan
Savaş ve insanSavaş ve insan
Savaş ve insan
 
Redhack12eylul
Redhack12eylulRedhack12eylul
Redhack12eylul
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 2
Enderun Değer Dergisi Sayı 2Enderun Değer Dergisi Sayı 2
Enderun Değer Dergisi Sayı 2
 
Lezzetleri kesen ölüm...
Lezzetleri kesen ölüm...Lezzetleri kesen ölüm...
Lezzetleri kesen ölüm...
 
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)
Risale-i nur'da batıni tefsir tehlikesi. kitapçık. turkish (türkçe)
 
Islamda Kardeşlik - 2
Islamda Kardeşlik - 2Islamda Kardeşlik - 2
Islamda Kardeşlik - 2
 

Similar a Zül fi kâr

Yesil peri
Yesil periYesil peri
Yesil periilbergun
 
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.net
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.netDoğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.net
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.netAdnan Dan
 
Siraç Dergi | Sayı 1
Siraç Dergi | Sayı 1Siraç Dergi | Sayı 1
Siraç Dergi | Sayı 1Siraç Dergi
 
Geyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. SayıGeyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. SayıKemalGokcay
 
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"Yasemin Sungur
 
5 sevgi dili garry chapman
5 sevgi dili   garry chapman5 sevgi dili   garry chapman
5 sevgi dili garry chapmanSavaş Erdoğan
 
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yerSavaş Erdoğan
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfAhmet Türkan
 
Yolda Olanlar 1-Erdinç Kutal
Yolda Olanlar 1-Erdinç KutalYolda Olanlar 1-Erdinç Kutal
Yolda Olanlar 1-Erdinç KutalFatih Cetiz
 
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayiMarti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayiYasemin Sungur
 
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netBedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netAdnan Dan
 
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.net
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.netJhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.net
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.netAdnan Dan
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdfAhmet Türkan
 
Kalpte yasamak drunvalo melchizedek
Kalpte yasamak   drunvalo melchizedekKalpte yasamak   drunvalo melchizedek
Kalpte yasamak drunvalo melchizedekMarcus Argan
 

Similar a Zül fi kâr (20)

Hikmet damlalari
Hikmet damlalariHikmet damlalari
Hikmet damlalari
 
Yesil peri
Yesil periYesil peri
Yesil peri
 
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.net
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.netDoğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.net
Doğan Cüceloğlu – İyi Düşün Doğru Karar Ver / horozz.net
 
Siraç Dergi | Sayı 1
Siraç Dergi | Sayı 1Siraç Dergi | Sayı 1
Siraç Dergi | Sayı 1
 
Geyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. SayıGeyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. Sayı
 
şimdiki zaman
şimdiki zamanşimdiki zaman
şimdiki zaman
 
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"
Marti e-Dergisi Aralık2010 "00_sayi"
 
5 sevgi dili garry chapman
5 sevgi dili   garry chapman5 sevgi dili   garry chapman
5 sevgi dili garry chapman
 
Gercekler (dördüncü versiyon)
Gercekler (dördüncü versiyon)Gercekler (dördüncü versiyon)
Gercekler (dördüncü versiyon)
 
Tribal Branding
Tribal BrandingTribal Branding
Tribal Branding
 
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
 
Yolda Olanlar 1-Erdinç Kutal
Yolda Olanlar 1-Erdinç KutalYolda Olanlar 1-Erdinç Kutal
Yolda Olanlar 1-Erdinç Kutal
 
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayiMarti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
 
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netBedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
 
Ataol Dua
Ataol DuaAtaol Dua
Ataol Dua
 
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.net
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.netJhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.net
Jhon Gray - Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten - horozz.net
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 1 .pdf
 
Kalpte yasamak drunvalo melchizedek
Kalpte yasamak   drunvalo melchizedekKalpte yasamak   drunvalo melchizedek
Kalpte yasamak drunvalo melchizedek
 
Stephen King Sadist
Stephen King   SadistStephen King   Sadist
Stephen King Sadist
 

Zül fi kâr

  • 1. Zül fi kâr TAM METİN KIRK İKİNCİ YIL ANISINA ZÜL Fİ KAR TebDer 1
  • 2. Zül fi kâr ETİKET TEB-DER TOKAT EHLİBEYT DERNEĞİ EĞİTİM YAYINLARI ŞİİR SERİSİ ŞUBAT 2012 SERİ:9060022012236 YAZAR: ERKAN YAZARGAN DAĞITIM: TEB-YAYIN DAĞITIM İLETİŞİM TELEFON: +90 535 063 84 23 KİTABIN ADI: ZÜL Fİ KÂR ADRESİ: TOKAT SAYFA DÜZENİ: TEB-DER DİZAYN OFİSİ TebDer 2
  • 3. Zül fi kâr WEB ADRESİ: WWW.TEBDER.TR.GG SAYFA ADEDİ: 546 DAĞITIM ADEDİ: 250.000 SATIŞ BEDELİ: 50TL İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere” İÇİN İÇİN “Yavrucağıma” DUA “Tanrıya” TAHTA MERDİVEN “Bütünleştiricilere” SADE “Organik yaşama” Ş’DEN GİDİŞ “Ş harfine” ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya” BUNDAN “Eleştirilere” KIYMET “Tarihin zalimine” PEŞİN ÖDEME “Borçlara” İTFAİYE “Nükleer bilimciye” SEN MİSİN “Ümidime” AH “Zamanında olması gerekene” HANEDAN “Kılkuyruğa” 212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına” SAVAŞ “Hiç kimseye” ZÜL Fİ KÂR “İşe” KALEMİM “Bekleyene” ASAF “Farka” ARI GİBİ “Havada yüzmeye” TebDer 3
  • 4. Zül fi kâr HAYAT ÇARPAR “Miras kalan zulme” ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve cehalete” KALICI SEVGİ “Adil hükümdara” DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete” BOGO DİRENİŞ ŞARKISI “Essah’a” O GEÇTİ SEN SOLLADIN “Umer’e” BUNDAN SONRA “Geleceğe” BİZDEN EVRENSELE “İnsana” SOFUNUN HATASI “Nefese” DERTLİ HASTALIK “Cesura” İNKILÂP VE GÜNEŞ “Devrimciye” KANDIRMACA HAYAT “Katile” PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama” SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye” EVDEN EVE “Manzaraya” FERYAT “Mayası bozuk süte” SUÇ MAHALLİ “Vahşete” TANRININ İZİ “Gülümseyen çocuğa” TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma” NAKİT PARA “Masumiyete” HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara” VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama” İÇİNDEN GELEN “Çocuğa” SEFİL HAYAT “Merhamete” KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara” KOREDEN BERİ “NATO’ya” DELİ ROLÜ “Çaresize” ÜMMET “Ehlisünnete” REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete” GEREK YOK “Aklından geçene” UPUZUN İKİLİ BİR ANLATIM “Anlamayana” GİRMEK “Karadeniz kıyılarına” SIRADANLAŞAN TUHAFLIKLAR “Değişime” MISIR “Bir çeşit intikama” İKİ PARÇA “Birleştirmesini bilene” GENETİK “Filozofun sarığına” ANASIZ BÜYÜYEN ÇOCUKLAR “Kafka’ya” TASVİR “Baştan sonuna” BENDE İSTERİM “Evhamlıya” TebDer 4
  • 5. Zül fi kâr RAHATLADIN ASLINDA “Hıçkırıklara” ADIM “Yol göstericilere” FIRLAMALAR “Perilere” ÇÖL VAHA BİRİMİZ “Denemelere” VAZGEÇMİŞİM ZATEN “Ardılıma” SOYGUN İKİNCİ ŞANS “Çalma içgüdüsüne” CESUR AMA GENÇ “Yola koyulana” BU İŞ “Çözüm bazen geridedir.” PÜRİTEN EVİ “Sanata” ANLAMIYOR ADAM “Boğazdaki tükürüğe” ŞAİR “Vücudu kaplayan acıya” MANDELA “Ne güzel renktir siyaha” TİMOTİ VE STONE “Eski güzel isimlere” SÖKÜLÜ YÜREK “Çürümeyen ölüme” O YAZI “Şifre çözücülere” YEMEK TARİFİ “Etli pilava” SEVGİLİ CHRİSTOPHE “Tebessümle ölene” MUCİZELER “Bakar köre” ÜŞENGEÇLİK “Tembele” DENİZ “Balığın korkusuna” UCUZ YAŞAM “Antalyalı o adama” YENİ ÇARK “Küçük yeni dişliye” YAHUDİ “Üstün olduğunu düşünene” TATİL ARZUSU “Kenardan bakana” ŞİİR VE RESİM “Benim bebekliğime” ÖMÜR VE ZAMAN “Sahnedekilere” KARAKTER KALMASI “Üreticilere” DİZİN “Ezelden ebede” GAZ ODASI “Korkak ölüm yolcusuna” TebDer 5
  • 6. Zül fi kâr ÖNSÖZ Dokuzuncu şiir kitabımı okuyucu ile paylaşmanın kıvancını yaşıyor, doğduğum gün gibi soğuk bir zemheride tamamlamayı nasip eden evrensel ve evren ötesi enerjiye teşekkürlerimi sunuyorum. Okurların algılama biçimlerine, inanış ve kültürlerine dayanarak ışığı her birinin farklı ve daha parlak yansıtacakları inancındayım. Şiiri ilahi bir nefes, sanatsal bir derinlik, topluma bir sunu olarak gördüğüm günden beri gece veya gündüz bazen tek cümle bazen bir oturuşta birkaç şiir birden yazdım. İlk yazılarım daha çok ders notları şeklindeydi. Hızlı yazabilme yeteneğinin verdiği öncelikle, üniversite ve kurs yıllarımda diğer sınıf arkadaşlarımdan bir adım öndeydim. Gençlere tavsiyem yazı yeteneklerini geliştirmeleri, yanlarında sürekli kâğıt ve kalem bulundurmalarıdır. Bilgisayar çağında elektronik yazı araçlarının yaygınlaştığı ve ilerde daha da gelişeceği göz önüne alınırsa, kâğıt ve kaleme ne gerek olduğu düşünülebilir. Bana inanırsanız ilham, kâğıttan yansıyarak, kalem aracılığıyla, zihnin çabaları ve yüreğin kıpırtıları ile harikalar yaratabilmektedir. “Zül fi kar” kitabıma “Birlik” şiirimle başladım. Diğer bütün şiirlerimde olduğu gibi ve bana has, bütün her şiire bir ithaf yazma alışkanlığım burada da devam etmiştir. Her şiirin kendi bütünlüğü ile bir bütünün parçası olduğu fakat başlı başına bir âlem olduğunu kabul ederim. Dolayısıyla her âlem bir parçaya hediye edilmelidir düşüncesindeyim. Tartışmaya açık bu konu hakkında da diğer konularda olduğu gibi iddia ve dayatma yapmam. Herkes istediği gibi değerlendirmekte özgür olup söz hakkım varsa bu şekilde ifade ediyor ve sunuyorum. Birlik şiirimi cetvelin üzerindeki milimetrik çizgilere ithaf ettim çünkü çizgiler o kadar düzenli ve uzunluğu ölçülmek istenen somut – neredeyse, her şeyi ölçebilecek özelliktedirler. Sokakta arkadaşlarıyla sokak oyunları oynayan bir çocuğun hareketleri beni kendi çocukluğuma götürmüş ve o çocukta kendimi TebDer 6
  • 7. Zül fi kâr görerek o anda birkaç yıl birden yaşayarak oyunlarımızı hatırlayıvermiştim. Daha sonra o çocuğun geleceği, neler yapabileceği ve önemlisi ne gibi sıkıntılar çekebileceği ok gibi zihnimde dolaşmaya orayı burayı yaralamaya başladı. Futbol topunun karnına çarpmasıyla çektiği acı ile kıvranması daha sonraki yıllarda ister istemez çekmek zorunda olduğu duygusal acıları canlandırdı. İçi acı dolu birinin normal olmadığı, sorunlu olduğu ve sorunluluğundan dolayı çevresini rahatsız ettiği aklıma geldi. Sevip sevmemede insanın zaten özgür olmasından dolayı ona hak verdim. Sıkıntıları paylaşmanın kolay olmadığını biliyorum. Fedakârlık isteyen bu davranış kimseden istenemez. Çocuğun kendisiyle kendimi özdeşleştirdiğim gibi annesiyle annemi, babasıyla babamı ve arkadaşlarıyla arkadaşlarımı ve sonunda ona ait olan her şeyi benim olanlarla özdeşleştirdim. —Sonuç olarak var olanın özdeş olduğu inancındayım. – kaynaklarımız anneler ve babalar, doğurgan ve üreticiler olmaları bakımından bir ise yürüdüğümüz yollar hatta tepkilerimiz, inançlarımızda benzeşebilir diye düşündüm. Dışındakilerin öneminin kaybolması kaynağımız sorusundan sonra ortaya çıkan bir sonuçtu. Daha fazla yorucu olmadan ikinci bölüme geçmek istiyorum. Görünen her şeyin farklılıklarının şekil, renk, ağırlık, ömür ve diğer zaman dilimleri ile ilişkileri bir birlerine etkileri tamamen olmasa da ortaklaşırlar kanaatine vardım. “Acı” gerçeğinin hayatın bir gerçeği olduğuna vurgu yaparak şiiri sonuçlandırdım. Birliğin anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını istedim. Acıların azalmasının paylaşımlarla güçleneceği ümidindeyim. Kitabıma aldığım ikinci şiirim “İçin için” de ise yine bir çocuk ama bu defa kendi öğrencilerimden bir çocuk, ilhamıma aracılık etti. Her gün karşımda durup beni dinleyen öğrencimi o ana kadar anlayamamıştım. Gözünün altındaki siyahlık düşünmeme neden oldu. Üzüldüğünü ve üzülmeye devam ettiğini hissettim. Haftanın ve günün belli bir kısmında birlikte olduğumuz insanların kendilerine ait, kendilerinin veya yakınlarının oluşturdukları farklı yaşam alanları olduğunu düşündüm. Kim bilir o yaşam alanlarında neler yaşanmaktaydı? Ne kadarını bilebilirdik, bilmeli miydik, bu bilginin bize faydası olur muydu? Gibi sorulardan sonra onu ve dolayısıyla tüm insanları ayrı ayrı, kendi yaşamlarıyla anlamak isteği kendini gösterdi. Öğrencimle kendi aramdaki ilişkilerin aslında ne kadar basmakalıp, süre giden, sıradan davranışlar olduğu, aslında bu tür davranışların tümünün daha içtenlikli olması gerektiğini düşündüm. Elimden geldiğince yeni tavırlarımın bu şekilde gelişmesi isteğim arttı. Sorun çözmenin önemli bir uğraş olduğu, ciddi çalışmaların pek çok sorunu kolaylıkla çözebileceğini biliyordum fakat bundan sonra daha fazla çözüm öncelikli olmam gerektiğini düşünüyorum. Üçüncü şiirim “Dua”yı ise tanrıya ithaf edip O’ndan bir takım isteklerde bulundum. Her inancın veya inançsızlığın kendine göre ritüelleri vardır. TebDer 7
  • 8. Zül fi kâr Ritüellerin nasıl, nerede ve hangi biçimlerde yapıldığının önemi yoktur. Önemli olan içtenlik ile tüm insanların iyiliği ve bireyin de öz varlığının arınması ve yücelmesi için yapılıyor olmasıdır. Ellerin birleşip birleşmemesi değiştirilemez bir kanun değildir elbetteki. Bir başlangıç olması bakımından ellerin birleştirilmesi, dışardan bakan içinde, duayı işaret eder. Sonrası nasıl devam ederse etsin, bir anlık veya günler süren niyaz, yücelerin yücesine dokunmak, sunulmak, yardım dilemek, bir olmak, kendinden vazgeçmek gibi süreçleri devam ettirirler. Zihnin, beynin ve alnın ortasındaki sinema salonunun ki bu göz kapalı iken görülebilir, diğer tüm canlılarla bir ağ oluşturarak faaliyet halinde bulunmak evrende zaten var olan, her zaman olmuş olan ve gelecekte de var olacak olan gerçekliktir. Geleceğe dair ümitlerimiz ile beslenen, bu günün zorluklarını aşmamızda yardımcı olan bilinç, vücutta çeşitli kıvranmalara ve kramplara neden olabilir. Tüm yüreklerin birlikte attığı bir âlem ne de güzeldir. Bir yerde oturup, birlikte dua ederken, yine birbirlerinin yok olmasını isteyenler olabilir ki bu da oldukça tuhaftır, hatalıdır, yanlıştır kanaatindeyim. Barışın hâkim olabilmesi için zihinlerde ve yüreklerde birliğin olması şarttır. Korkuların esiri olan dolayısıyla başkalarını yok etmesini gerektiğini düşünenler gerçekten zayıf karakterli, eğitilmesi gereken sorunlu insanlardır. Tüm çabalarını birleştirip savaş makinesini daha güçlendirenlerin sıkı bir eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. Bu bölümde son olarak yolsuza yol, pirsize pir ve Allahsıza Allah dilenmiştir. “Tahta Merdiven” şiirimde bir öncekilerde olduğu gibi birlik duygusu çevresinde dönüp dolaşan mesajlarla, etkileri, farklı görüntüler, sesler, akıp giden hareketlilikler ele alınmıştır. Bir yanı cami bir yanı dernek bir yani özel yaşam alanları ile kaplı, çocuk yaramazlıkları ile bütünlenmeye çalışılırken birleştirici unsur olarak merdiven öne sürülmüştür. Daha sonraki bölümde merdivenin geldiği yer ve nasıl, işlenerek o hale getirildiği ve sağlığını koruyabilmesi için hiç olmazsa senede bir defa cilalanması gerektiği belirtilirken aslında o ortamda en önemli unsurun hiçte değer vermediğimiz ayağımızın altında duran bir şey olabileceği vurgulanmıştır. Yine okuyucumun buradan ne tür edinimler edindiğini merak etmekle birlikte anlayışlarına, yorumlarına boyun eğiyorum. Kitabın beşinci şiiri “Sade”de ise, sade kelimesinin ilk algılanma biçimlerini birer örnek vererek, başlangıç alarak, sade yaşamın doğayı algılamamızda yardımcı olacak en güçlü etkilerden birisi olduğuna değindim. Geçmişe gidip, sade yaşamlardan kesitler alarak günümüze taşımaya ve günümüzün yaşantıları ile kıyaslamaya denedim. Eski elbiselerin sökülerek yeni elbiseler yapılması ilgimi çekti. Saç boyamanın anlamı ve gereğinin nedenlerine, bakışları yoğunlaştırmak istedim. Anne elinin değdiği yerler ve uzun kış gecelerinin aslında duygu alış verişini ne kadarda saf ve düzgün başardığını oysa TebDer 8
  • 9. Zül fi kâr günümüzde her kesin kendi odasına çekilerek aslında bütünlükten koptuklarını, geleceğe yönelik planların bireyselleştiğini ve bunun aslında zararlı olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Ayrılmaların zararını ise “girilmez yerler” ve “birilerinin giremediği yerler” kelimelerimle güçlendirmeye çalıştım. En sonda ise son olarak görülen ölümün en sade gerçek olduğunu belirterek varlığın ölüm boyutunu gözler önüne sermeye çalıştım. “Ş’den Gidiş” ve “Şam’da Yanmış Duvar” şiirlerimde farklı bir sanat denemesinde bulundum. Kelimelerin aslında harflerden harflerinde seslerden oluştuğu düşüncesinden hareketle şiir sanatının, bu gün sıralı alfabetik harf düzeni ile yakın ilişkisini ortaya koymaya çalıştım. “Ş” harfinin en güçlü ve ayrıcalıklı seslerden birisi olması ve batı dillerinde tek bir harfle belirtilemeyerek en az iki harfle yazılması ilgimi çekti. Hovarda ünlemelerini örnek vererek aslında bu harfin gücünü ortaya koymaya çalışırken sanat dünyasında da bir çeşit hovardalığın var olduğunu vurguladım. Harflerin uyarı levhalarına benzediklerini, bir araya gelerek yol gösterdiklerini, ifadeyi kolaylaştırdıklarını ve yazılarak geleceğe kaldıklarını ortaya koydum. Bütün insan etkinliklerinin sonunda bir yerlerde uyuşmazlıklar ve kavgaların önemli bir yer edindiğini ve bunun bir tek harf gibi küçücük nedenlerden büyüyerek kaynaklandığını yazdım. Bir ülkenin kendi içindeki karmaşanın, milyonlarca insanı etkileyen kavgaların, devlet denilen organizmanın, bir yerlerde kendi vatandaşına ölüm kusmasına sebep olabilen etmenler üzerinde durdum. Sivil yaşamın kutsallığı ve istismarın tehlikeleri ile insan yaşamının önemine vurgu yaptım. Aslında dünyanın neresinde olursa olsun Şam, Bağdat, Tahran veya Tokat, şiirin yazıldığı o an var olan nefes alış verişler ve bir sonraki saatlere hazırlıklar ortaklaştırıldı. Diyarbakır’ın kırsalında kara kışta mağarada kıstırılan genç insanların gelecekte yapabileceği eylemlerin önlenmesi amacıyla teslim olmalarının istenmesi tuhafıma gittiği kadar, Şam ordusunun kendi halkından birisinin duvarını tank mermisiyle yıkması da tuhafıma gitti. Mağarada tutsaktan beter yaşam süren bir gence nasıl -teslim ol- denilebilir ve o duvar nasıl yıkılabilir? Sorularıma devam edeceğim ki doğru cevaplar ortaya konulsun, çözüm yolları açılsın. Bağdat’ta meydana gelen pazaryeri patlamaları da ayrıca bağlantılı tuhaflıklar, dengesizlikler, uyumsuzluklar, olmazlıklar olarak zihnime kazınmıştır. Son olarak kendime döndüm ve geleceğe miras bırakacağım bu yazımda not düştüğümü ve bundan sonra yaşanılan tuhaflıkların asla unutulamayacağını, mutlaka bir gün ortaya çıkacağını göstermeye çalıştım. Her ne kadar birbirimizden uzak ve habersiz de olsak. Sekizinci şiirim olan “Bundan” da ise anlatım tarzıma ilişkin çeşitli eleştirilere cevap vermeye çalıştım. Yazılarımı pervasız, acımasız, sert hatta yıkıcı ve sonuç vermesi imkânsız bulan bazı edebiyat ve özellikle şiir eleştirmenleri ile bu algıya sahip okurlara, Zülfikar gerçeği ile cevap vermeye TebDer 9
  • 10. Zül fi kâr çalıştım. Maalesef tarih boyunca şiddet, çeşitli görüntüler ile zorbalığı, kandırmayı ve hile yöntemlerini kullanarak hüküm sürmüştür. Şiddete karşı bilinçlenmenin başka yöntemleri olduğu gibi sertliği bir dozda kalmak kaydıyla kullanmakta yöntemlerden bir tanesidir. Karşı kitle anlama zorluğu çekiyor ve kendilerini baskı altında hissediyorlarsa onlara “çekinmenize gerek yok, doğruların peşinden gidin. Hiç olmazsa farklı olan görüşlere de zaman ayırın.” demek gerekir düşüncesindeyim. Büyük öğretmenlerden öğrendiğimiz -tahta kılıç kuşanmak- iyilik ve sevgi yolunu tercih etmek elbetteki en tutarlı yöntemlerdendir. Fakat tarihten edindiğimiz büyük bir tecrübede, ne kadar iyi niyetli ve sevgi yolunu tercih eden birisi olursanız olun, eninde sonunda terbiye edilememiş zorbalar katliamlar yapmakta, insanlık onuru ayaklar altına almakta, en vahşi yöntemlerle halkları dolayısıyla insanlığı katletmektedirler. Son şiirlerimden “Gaz Odası”nda bu gerçeği ortaya koymaya çalıştım. Bu şiirde esir alınan Nazi subayı kendini mahkemeye çıkarmak isteyen kurban yakınlarına: “Nasıl oldu da binlerce kişi, dört acemi asker tarafından, gaz odalarına sürülebildi?” diye sorar ve kendisi cevap verir: “Çünkü korkaktınız.” Şiddetin hüküm sürmemesi için korkak olmadığımızı göstermemiz gerekmez mi? “Kıymet” şiirimde ise kitabın konu akışına göre ağırlaşmaya, sinir uçlarına dokunmaya, yaralara yaklaşmaya başlayan cümlelere doğru yol alırken, zulüm kavramı kendi şiirsel bütünlüğü içinde ele alınmaya çalışılmıştır. Değerli olan nedir? Asıl değer verilmesi gereken nedir? Soruları okuyucunun dikkatine sunulmuş ve cevaplar aranmaya çalışılmıştır. Beğenmediğimiz veya alışık olmadığımız, bizi zorlayan, çevremizdeki her şeyle ilişkimizi kısıtlayan ve bizden fedakalık isteyen gerçeklik mi değerlidir yoksa karşılığı para, makam gibi somut değerler mi değerlidir? Şair sezimce değerli olan maddi her şeyden daha çok gelip geçici olmayan, sürekli kalacak olan ve harcamakla kendisinden asla bir şey kaybetmeyen değerlerdir. Çalışmalar karşılığında uykusuzluk, acı, baskı, saldırı, hor görülmeler, mumun kendisi yakmasına karşı tatlı ve zevk veren her şeyin kıyaslanması yapılarak okuyucunun hangisini tercih edecekleri sorgulanmaya çalışılmıştır. Tarihin büyük insanı Hz. Ali ve Onun yaşam kesitinden bir tanesi örnek alınarak, “kuyuya bağırmanın” anlamı çözülmeye çalışılmıştır. En sonda ise bütün bu sıkıntılara dayanamayanlar için vazgeçme, kendi kabuğuna çekilme, sorunları sorunlularla baş başa bırakma, uğraşmama yolu gösterilerek olup bitenlerin ve olmaya devam edenlerin gözlenmesi istenmiştir. Onuncu şiir “Peşin Ödeme” başlığını taşımaktadır ve borçlara ithaf edilmiştir. Her şeyin bir karşılığın olduğu, ödemelerin de genellikle para cinsinden yapıldığı göz önüne alınarak, borcumun olmadığına vurgu yapıyorum. Borçlu olmamanın insana verdiği huzur ve güvenle yol almanın daha kolay olduğuna değiniyorum. Minnet duygusunun bir yerde insanı körelttiğini, TebDer 10
  • 11. Zül fi kâr engellediğini düşünüyorum. “Eyvallah etmemek”le, minnet etmemenin aynı şeyler olduğunu ve bunlarında borçlu olmamaya bağlı olduğunu belirtiyorum. Pes etmeme konusuna gelince, planı olan herkesin, eline önemli bir tutanak veriyorum. Eğer planınız veya planlarınız varsa ve eğer planlarınızın erdem sınıfından şeyler olduğuna inanıyorsanız pes etmemelisiniz. Pes etmek istemiyorsanız da bütün borçlarınızdan kurtulmalısınız. Önce ödenmesi gereken borçlarınızı ödeyin daha sonra yola koyulun çünkü yolda kimin başına ne geleceği bilinmez, dolayısıyla hazırlıklı olmak gereklidir. Daha sonra bir meydan okuma ile alacaklı olduğunu iddia edenlere “istemeye yüzün varsa iste.” diyorum. Yazılarımın tamamına yakınını sanal ortamda paylaşıp yayınladım. Orman israfına karşı olduğumdan dolayı baskı ve kâğıt kullanmıyorum. Şimdiye kadar on adedi şiir olmak üzere tarih, dinler tarihi, felsefe, siyaset ve benzeri konularda otuz iki kitap hazırlayıp, yayınladım. En son şubat ayı kitap dağıtımlarımla, iki yüz doksan bin kişiye ulaştım. Bütün bunları kâğıt kullanarak yapmış olsaydım oldukça büyük bir ormana ihtiyacım olacaktı. Mesajım şudur: bir yerlerden küçük adımlarla başlayın. İlk başlangıçta hatalarınız olacaktır. Yılgınlığa kapılmayın, devam edin. Zamanla her şey daha mükemmele doğru evrilecektir. Genellikle çevrenizdekiler sizi anlamak istemez ve eleştirileri ile ümidinizi kırabilirler. Siz bu eleştirileri enerji olarak kullanın ve daha hızlı, sağlam adımlarla yolunuzu sürdürün. “İtfaiye” şiirimde ise o dönemde İran’da gerçekleştirilen bir bilim adamına yönelik suikast bana ilham vermiştir. Yangına benzettiğim bütün bu sürtüşmelerin sonunda Gandi’nin dediği gibi: “Göze göz, bütün insanlığı kör edecektir.” bütün dünyayı yakacaktır. Yangın söndürmeye hazırlıklı itfaiye kurumları acaba bu yangını söndürebilir mi? İnanmıyorum. İdarecilerin hatalarının, sonunda halkları mahvettiği, uluslar arası bazı anlaşmaların geleceği yok ettiği, çıkar merkezli ilişkilerin toplumları kasıp kavurduğu, iddia sahibi kışkırtıcıların kendi adamlarını bile korumaktan aciz oldukları, savaş başladıktan sonra durdurmanın imkânsız olduğu ve dolayısıyla kavgaları başlamadan durdurmak gerektiği gibi konuları işledim. İtfaiyeden istediğim ise, madem yangın söndürmek için kuruldun, yangın başlamadan söndürebilirsen işte o zaman itfaiyesin, bana bunu göster. “Sen misin?” şiirimde ise bütün bu olumsuz olup bitenlerden, geleceği olumsuzluklar ile kurma girişimlerinden sonra yine içime dönerek, gördüğüm küçücük bir kız çocuğuna hitap ederek, ümitlerimi besliyorum. Hayatım boyunca edindiğim kazanımların tamamını ona hazırladığımı, emanetleri taşıyıcımın o olup olmadığını, eğer o ise bundan çok memnun olacağımı, aslında bende bulunan emanetlerinde benden öncekilerden bana miras bırakıldığını, TebDer 11
  • 12. Zül fi kâr dolayısıyla görevini tamamlamış bir görevli gibi huzur içinde teslim olacağımı bildiriyorum. Sırası gelmişken “Ah” başlıklı şiirimde bütün uğraşılardan sonra ve literatüre geçmiş “Yazar öldükten sonra doğar” sözünü kınayarak eğer değer vermek düşüncesindeyseniz ben ölmeden önce değer verin de bende göreyim hiç olmazsa fikrindeyim. Değerli bir kişinin öldükten sonra anıt mezara alınması, türbeler yapılması, hakkında projeler yapılması ve benzeri pek çok uygulamalar tuhafıma gitmiştir. Yaşarken hayatı burnundan gelen o insanlar acaba bu gün günümüzde, aramızda yaşayan güzel insanlara destek olmamıza örnek olmamalı mıdır? Merak edilmesi, üzerinde durulması gereken bir konudur bence: Pir Sultan Abdalı hatırlarım şehrin meydanında yürütülür, elleri zincirlidir, kıyafeti perişandır ve üstüne üstelik halk tarafından taşlanmaktadır. Ölüme gider. Şimdilerde ise Onun adına kurumlar, tiyatro sahneleri, kitaplar ve daha binlerce anıtlar. Birde Yunus gerçeği oldukça etkileyicidir. Yaşadığı zamanda tanınmayan Yunus ve Onun şiirlerinin nasıl olupta yüz yıllar sonra yeşerdiği çok ilgimi çekmiştir. Onun değerini şimdi herkes biliyor fakat benim sorum şudur: zamanın hükümetleri “Yunus’un zındık şiirlerini okuyanın katli vaciptir.” diye fetvalar vermemiş midir? Önsöz olarak yazdığım bu metinde sorular sormaktan çok şiirlerime açıklık getirmem gerekirdi. Önsözün amacı budur. Fakat alışkanlık işte soru sormadan duramıyorum. Sizde kusuruma bakmayın lütfen. “Hanedan” şiirim en çok olumsuz eleştiri aldığım şiirlerimden bir tanesidir. Daha anlayışlı ve geçmişte yaşamış insanlara karşı daha saygılı olmam istendi. Yazdığımın bir tür saygısızlık olduğu, onların yaşantıları ve şartları ile alay ettiğim düşünüldü. Oysa ortaya koymaya çalıştığım, ne kadar uzun saltanat sürerse sürsün ki, saltanat kesinlikle ve kesinlikle İslam kanunlarının tasvip etmeyip, karşı durulmasını istediği bir kurumdur.- sonunda hesaba çekileceksin. Bende seni hesaba çekiyor ve bu gün, aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen halkımın bana verdiği yetki ile sorguluyorum. Saltanat sevdasının özellikle toplumumuzda açtığı yaralar maalesef bu gün bile kapanabilmiş değildir. Özellikle Safevi Hanedanına, kılkuyruk tanımlamasını yapmış olmam yakın, tanıdık bazı çevrelerde eleştirildi. Saygı duyuyor ve eleştirilerini tüm içtenliğimle karşılıyorum fakat bu tanımlamadan da vazgeçmiyorum. Tarihin belgelerine dikkatli bakıldığında Osmanoğulları ile Safevi Hanedanı’nın aralarında tek uzlaştıkları konu:”Türkmen belasının def’i” olmuştur. Bu kavgalarda da yüz binlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ele alınması gereken tarihi gerçeklerden bir tanesi de bu konudur. Onun için diyorum ki: ne olursan ol kendin ol, başkasının kayığını bir zamana kadar çekersin ama adam sonunda kayığını isteyecektir. Hanedanlar konusunda ilginç olan ve şiirimde de değindiğim İngiliz hanedanının en parlak isimlerinden Victoria’dır. TebDer 12
  • 13. Zül fi kâr Karşılaştırıldığı zaman doğulu veya batılı hanedanlar arasında fazla fark olmadığı, entrikalarından, halk cinayetlerine kadar ortaklaştıkları görülmektedir. Hele günümüzde saltanat isteyenlerin olduğu göz önüne alınırsa açık ve net konuşmak her zaman en sağlıklı yöntemdir. Ayrıca bu şiir daha önceki şiir kitaplarımdan biri olan “Bu mu dünya” isimli şiir kitabımda da yayınlanmıştır. “212 Lösemi” başlıklı şiirimde ise modern çağda insanlığın sürüklendiği sürekli kazanma duygusunun ne gibi kötü sonuçlar doğurabildiği, mikro biyoloji laboratuarlarında üretilen, zararlı olduğu sonradan ortaya çıkan virüs ve bazı kimyasal bileşimlerin felaketlerine değinilmiştir. Daha önce yayınlanmış fakat önemi sürdüğü için tekrar yayınında fayda gördüğüm şiirlerimden bir tanesi de “Savaş” başlıklı şiirimdir. Korkarım bu konu sürekliliğini daha yıllarca devam ettirecektir. Kitaba adını veren “Zül fi kar” şiirimde ise, kılıcın keskinliği ile birlikte Zülfikar’ın daha da keskin ve kendine has eşi benzeri olmayan bir kılıç olduğu vurgulanmıştır. Kelimeden yola çıkarak aslında kılıcın kendisinde bile çift yorum olduğu, bununda onun belli başlı özelliklerinin biri olmasının yanı sıra günümüze ve değerlerimize ışık tutarak, semah felsefesine ulaşılmaya çalışılmıştır. Hıristiyan dünyada belki de en çok bilinmesine rağmen hiç uyulmayan bir söz varsa oda İsa peygamberin “Kılıç çekenin sonu kılıçladır.” sözüdür. Şiirin sonunu bu sözle bağlamamın amacı günümüzden geçmişe baktığımız ve yorumlamaya çalıştığımızda daha kesin doğrular bulmanın kolay olduğu vurgulanmıştır. “Kalemim” şiirimde ise sahip çıkma duygusunun zararlı yönleri ile beklentilerin boşa çıkmasının nedenleri üzerinde durulmuştur. “Asaf” isimli şiirim bu kitapta tekrar yayınlama gereği duyduğum şiirlerden bir tanesidir. Geçmişe, yaşayarak gitmenin kolay ve kazançlı yönlerini su yüzüne çıkarmaya çalıştığım bu şiirimde sanatsal bir dokunuşu canlandırmak istedim. Kendisini şiirle birlikte, Süleyman’ın sarayında bulan okurlarımdan genellikle olumlu eleştiriler aldım. Bütün olup bitenlerin bu şekilde olduğunu iddia edemem fakat yazdığım o anki hislerimin kesinlikle eksiksiz ve eklentisiz bu şekilde olduğunu söyleyebilirim. Düşünsenize binlerce yıl öncesinin bir olayının içindesiniz ve olup bitenleri kendi cisminizle, gözünüzle görerek bu güne taşıyorsunuz. Söylemek istediğimde büyü ile hakikatin aralarında ne gibi derin uçurumların olduğunu yaşatarak ortaya koymaktı. Bunda başarılı olduğumu düşünüyorum. Şiirin tekrar tekrar okunmasında fayda görüyorum. Mümkünse bu hislerinizi bir şekilde başkalarıyla da paylaşın. Kim bilir, farklı şeyler görürsünüz ve gördükleriniz günümüze çok daha farklı sanatsal açılımlar kazandırabilir. TebDer 13
  • 14. Zül fi kâr “Arı Gibi” şiirimde ise arıların doğal yaşamla olan bağı ve bilim adamlarına nasıl ilham verdikleri ile insana kıyasla güçsüz ve zayıf olan arının bile kendi yaşam ortamında ne tür çabalarının olduğu, soyu sürdürmek ve üretim için nasıl uğraştığını örnek gösterdim. Doktor Alexis Carrel’in bir cümlesini merkezine aldığım “Hayat Çarpar” şiirimde ise biraz pervasızca ve birazda parmağım gözüne mantığı ile hayatın bazı gerçeklerini birkaç örnek vererek ortaya koymaya çalıştım. Balkan göçmeni, Kürt ve Hıristiyan arkadaşlarımdan bu şiirimle ilgili pek çok olumsuz eleştiri aldım. Anlattıklarımın ilahi adalete uygun olmadığını, tanrının asla böyle bir yol takip etmediğini, haddimi aştığımı söyleyenler oldu. Ben ise, “Ben bir şairim, aklıma ne gelirse, dilime ne gelirse onu söyleyenlerden değilim fakat yaşadığım o an itibariyle gönlüme dolan ne ise onu yazarım. Kendime asla ihanet etmem. Gönlüme dolanları evirip çevirmem. Eğer sizlere uyup eyyamcı bir yol takip etmiş olsaydım, önce kedime haksızlık etmiş olurdum. Eğer yargılayacaksanız ilhamlarımla yargılayın ve kabul etmiyorsanız kabul etmeyin. Hiç kimseye bu kesinlikle doğrudur, benim söylediğimden başka doğruda yoktur demedim, diyemem de.” “Ormana Dönüş” şiirimde ise vahşi, saldırgan, başkalarının emeğiyle geçinmesine rağmen, haksızlıklarında direten ve bir türlü sırttan inmeyi düşünmeyen kan emicileri eleştirdim. Seçtiğim kelimeler alabildiğine saftır. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. “Kalıcı Sevgi” şiirim ise benim şahsen en sevdiğim zaman zaman çevirip tekrar okuduğum şiirlerimden bir tanesidir. Hükmün ve adaletin kutsal kavramlar olduğu ve ancak bir aradayken değerli olduklarını işlediğim bu şiirde yaşanmış, olan ve günümüze miras kalan paha biçilemez değerde bir paylaşım ele alınmıştır. En sonda sorulan ve okuyucu tarafından cevaplanması istenen sorunun cevabı herkesin gönlünde var olan bir hikmettir. “Diri Gömülen” başlıklı şiirimde ise yaşanmış fakat bu defa günümüzde yaşanmış bir olay ele alınarak, yine çok değerli olduğuna inandığım bir ölçü ortaya konulmaya çalışılmıştır: kadının yeri. Bu tür şiirlerin kelime uyumları, hece dizilimleri, ritmik akışla birlikte okuyucu üzerinde nasılda etkili bir elektrik akımı yarattığı görülmektedir. Burada açıklığa kavuşturmak istediğim ve önemli bulduğum bir başka tarihi ve günümüzü aydınlatacak, sorunların kökünü bulmamıza yardımcı olacak bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Cahiliyet Dönemi olarak adlandırılan Hazreti Peygamberimizden önceki Arap taassubunun aslında yok olmadığı, bir ağaç gibi kök salmaya ve kendisini başka çehrelerde, yüzeylerde büyütmeye devam ettiği acı gerçeğidir. Günümüzde artık vicdan sahibi her araştırmacı ve inanmışın kabul ettiği fakat bazılarının hala korku ve cehaletle savunmayı sürdükleri sahabeler, hilafet, imamet, liderlik konularıdır. TebDer 14
  • 15. Zül fi kâr Hazreti Peygamberimizin ömrünün sonlarına doğru yaşanan olaylar ne kadar acı verici ise günümüze etkileri de bir o kadar acı olmuştur. Tanrı buyruğu ile asla oyun oynanmamalıdır. “Haktan başkasına boyun eğmeyin.” Hakikati bütün peygamberlerin ve dolayısıyla dinin kendisidir. Bütün uğraşlar bu uğurdadır. Kendi aralarında toplanarak ve zorbalıkla ki bu kelimeyi olduğu gibi kullanıyorum,- hükümet işlerini ellerine geçirenler daha sonra ilk iş olarak hak sahiplerini baskı altına almaya çalışmış, onları kendi önlerinde bir engel olarak görmüşlerdir. O günlerden sonrada maalesef günümüze kadar bir türlü doğru yol bulunamamış, kan gövdeyi götürmüştür. Şiirlerimde özellikle “Umer” kelimesini kullanarak bahsettiğim kişi herkesin ikinci halife Ömer olarak bildiği kişidir. Bazı temiz yürekleri incitmemek için böyle yol takip ederek kelimenin okunuşunu kullandım. Gerçek ise bu kişinin gerçekten tarihin en büyük zulümlerinden bir dizi zulme önayak olduğudur. Değerli okuyucuların bu gerçek karşısında telaşa kapılıp dinden çıkma korkusuna kapılmalarına gerek yoktur. Baştan beri üzerine gitmemin ve ısrar etmemin nedeni başka türlü bir çözüm bulamadığımdandır. Hakikatler gün ışığı gibi ortadadır. Buradan bir hakaret, sövgü, horlama, dindarların bir kısmı töhmet altına alma gibi bir eğilim doğarsa bu maniplatör, provakatörlerin suçudur. Hak, sahibine teslim edilmedikçe ne Müslümanlık ne de dolayısıyla insanlık güzel günler göremeyecektir. Bunu bir vazife bilirim ve bu gerçeğe göre hareket ederim. “Bogo Direniş Şarkısı” başlıklı şiirim ise, baş kısmı Bogo’luların bir yerel şarkısıdır. Danimarka emperyalizmine karşı direnen okyanusun ortasında küçücük bir adacık olan Bogo halkının gerçek ve etkileyici direnişleri dile getirilmiştir. Daha sonra ise yöremizde bulunan Essah Mezarlığı ilham alınarak şiirin akışına devam edilmiştir. Bilindiği üzere bu mezarlık Celali İsyanlarında katledilen liderlere ait en büyük mezarlıktır. Orada da kırmızı taşlarla yerleri belirlenmiş, üstü açık yani korunaksız büyükçe bir toprak yığını bulunmaktadır. Tarihin yine kanlı bu sayfası okuyan herkesi duygulandırır. Varlıklarını korumak amacındaki Türkmen aşiretlerinin direnişi kanlı bir şekilde bastırılmasına rağmen, o günlerden sonra zorba saltanat rejimlerine başkaldıran herkesin ortak adı “Celali” olmuştur. Medrese öğrencilerinden, maaşını alamayan memurlara kadar hak arayan herkes Celali bayrağını kaldırmış ve yüz elli yıllık bilfiil ciddi direnişler sonucunda Osmanlı idaresine son verilmiştir. Günümüzde bile Mısır, Tunus, Yemen ve benzeri yerlerdeki halk hareketlenmelerinin hatta Avrupa, Amerika, Rusya gibi batı ülkelerindeki yürüyüş ve direnişlerde etkisini sürdürmektedir. Bu kanıya nasıl vardığımızı soranlara cevabımız bizzat Mısır direnişini örgütleyenlerin verdikleri isimdir. Kendilerine “hareketinizi ne olarak adlandırıyorsunuz?” denildiğinde “Güzellik ve güzele doğru” şeklinde cevap vermişlerdir. Bu tanımlamanın Anadolu’daki karşılığı tam anlamıyla “Celali”dir. Şiirin sonundaki özlem ve dilek tüm insanlığın özlemidir. TebDer 15
  • 16. Zül fi kâr “O Geçti Sen Solladın” isimli şiirim de “Bogo Direniş Şarkısı” gibi ilk şiir kitabım olan “Şiirle Semah” kitabımdan alınmış, yinelenmiş şiirler dizisindendir. Diğerlerine kıyasla uzun sayılabilecek bir şiir olan bu şiir, deneme olara nitelense de şiir sanatın incelikleri kullanılarak gerçekçi - varoluşçu yeni akımda olduğu gibi bilinen gerçekleri sıralı, anlaşılır bir düzen içinde okuyucuya sunmaktadır. En başta din adına ortaya konulan çok ciddi yanlışlıklar, sahte inanışların zararlı sonuçları ile kimlerin sahtekârlık yolunu tercih ettikleri ve sebepleri ele alınmıştır. Tarihin diplerinden çekilip alınan ipuçları günümüze taşınarak bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. Genel olarak okuyucuyu serbest bırakan ve her türlü değerlendirmeleri okuyucudan bekleyen tarzın akside bu şiirde önemli bulunan sonuçlara varılmıştır. Karanlık kavramı derinlemesine incelenmiş, halk önderlerinin bilerek yaptıkları yanlışlıklar ortaya serilmiştir. Beğenilerek okunan şiirlerden bir tanesidir. Sıkıcı gelmez ve ortalara doğru sarsmaya başlar, sonuçta ise pes ettirir. Kazanma dürtüsü gütmeyen bu şiirde sonuç algı biçimlerine göre farklılıklar gösterse de ortak paydalar oldukça çoktur. Cesurlara çağrı niteliğindeki şiirde farklı olarak Kuran’dan bir ayet alınmış ve örgü bu temel ile yayılmaya çalışılmıştır. Konu bütünlüğü ve söz hâkimiyeti bakımından örnek şiirlerden bir tanesidir. “Bundan Sonra” şiirimde ise buraya kadar anlatılanlardan yola çıkarak ilerde neler olabileceğine dair ipuçları verilmekte, feryat ve sızlanmaların sebepleri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Herkesin aslında kendi programlarını kolaylıkla yapabileceği, yapması gerektiği programlı yaşamın anlamlı olduğu vurgulanmıştır. İkaz olması bakımından kılıç ve ateş kelimelerine yoğunlaşılmıştır. “Bizden Evrensele” başlıklı şiirimde ise farklı olarak evrensel kavramların kendi aralarında ayrımdan çok birliğe işaret ettiği, ayrımların bilinçsizlikten kaynaklandığı, ortak değerler etrafında toplanarak hareket etmenin daha faydalı ve akıllıca olacağı bağnazlığın nasıl bir baş belası olduğu, akan kanın tüm insanlığın kanı olduğu, bütün acıların anlamsızlaştığı ve “lütfen” aklımızı başımıza almamız gerektiği işlenmiştir. Nefese ithaf edilen “Sofunun Hatası” şiirimde hala yaşanan, tarikat ve dolayısıyla din adına yapılan bariz hatalar alabildiğine saf ve anlaşılır biçimde göz önüne serilmeye çalışılmıştır. “Dertli Hastalık” şiirimde ise, bir suçludan yola çıkarak kutsal dini duyguların, kötüye kullanılması halinde insanı zamanla ne kadar yırtıcı ve vahşi bir hale sokabileceği gerçeğini anlatmaya çalıştım. Bilge ve bilginlerin sürekli üzerinde durdukları “inat, cehalet ve zorbalık insanlığın baş belasıdır.” cümlesini irdeleyerek sonuçta, cesaretle sorunların üzerine gitmemiz gerektiğini, aksi halde süre gelen hataların süre gideceğini ve sıkıntıların katlanarak TebDer 16
  • 17. Zül fi kâr büyüyeceğini, çocuklarımıza böyle bir miras bırakmak istemediğimizi açıklamaya çalıştım. Birçok makaleye örnek olan “İnkılâp ve Güneş” şiirimde ise devrim kavramını irdelemeye çalıştım. Zulüm ve zulme karşı duruşun nasıl olması gerektiği, insanlık adına işlenen cinayetleri, gerçek devrimin sürekli olduğunu, devrimin yıkım ve anarşi olmadığını, insanın fıtratında var olan hürriyet duygusu ile beslenen devrimin diğer insanlara zarar veremeyeceğini, devrimcinin fedakârlıklarını anlattım. “Peşimde Üç Genç” şiirimde ise yaşadığım ve şahit olduğum bazı yaşam kesitlerini peş peşe ekleyerek sonuca varmaya çalıştım. Yaşamın değeri ile travmaların topluma etkilerini irdeledim. Dehşet bölgelerinde yaşamın nasıl şekillenip geliştiğini okuyucuya vermeye çalıştım. Kendi hayatımdan kısa bir kesiti sunduğum şiir diğerlerinden ayrı değerlendirilmesi gereken birkaç şiirden bir tanesidir. “Sekizinci İmparatorluk” şiirimde ise, kendi açık yürekliliğimle, önyargısız bir biçimde; kapı kapı dolaşıp inançlarını anlatan Yahova Şahitleri ile geçen konuşmalarımızdan kalan anılar ve değerlendirmeler bütünüdür. Mardin’den gelen bir hanım ve Kars’tan gelen yaşlı bir amcanın kendi yeni inanç sistemlerini anlatmaya çalışırken dinleme yeteneklerinin ne denli geliştiğini görünce epey şeyler öğrenmiştim. Daha sonra konusunda ileri aşamalara geçen bir başka Türkçe bilen kişi daha sohbetlerimize katıldı. Bu konuşmalar üç hafta kadar devam etti. En son takıldığımız nokta akıl konusuydu. Akla inanmadıklarını, aklın bir karanlık olduğunu bu karanlığın uzay boşluğu kadar karanlık ve boş olduğunu söylediklerinde artık konuşmaların sonu gelmeye başlamıştı. Sekizinci imparatorluk düşünceleri doğrusu hoşuma gitti. İmparatorluktan pay almak gibi bir niyetim olmadı ama adaletin hâkim olacağına olan inançları beni sevindirdi. Amaçlarına bütün dünyaya incili yayarak ve diğer küçük kitapçıkları da ekleyerek ulaşabilecekleri, bütün enerjilerini bu yönteme harcadıklarını görmek, bir uğraşıdan öte kullanılmaya açık, bir ucu ticarete, diğer ucu siyasete dayanan çabalar olarak kaldı bende. “Feryat” şiirimde ise sütten yola çıkarak türevlerinin nasıl oluştuğu ile insanlık hareketliliğinin en geniş anlamıyla sonuçta tufana veya cennete gebe olduğunu vurgulamaya çalıştım. Kendimi alabildiğine saf bir şekilde ortaya koymamın nedeni ise, bireyin ve benliğin bu aşamada öneminin olmadığı önemli olanın toplumsal bilinç geliştirmek olduğunu vurgulamaya çalıştım. Benlik konusunda yanlış anlaşılmaya yol açmamak için tekrar etmeliyim. Bireyin gelişmesine inancımı sürdürüyorum. Toplumdan önce bireyin hakları ve gelişimi önceliğimdir. Bireyin bağımsızlık duygusu ile zincirlerinden kurtulması toplumun kurtuluşu anlamına gelir tabii ki alabildiğine genişlediği zaman. TebDer 17
  • 18. Zül fi kâr Üzerinde fazla durmak istemedim fakat değinmeden geçemeyeceğim. “Suç Mahalli” başlıklı şiirim vahşete ithaf edilmiştir. Dertli Hastalıkla birlikte değerlendirilirse yine dönüp dolaşıp dinin kötüye kullanımının acı sonuçları ile karşılaşırız. “Tanrının İzi” şiirimde ise “Hikmet Damlaları” isimli şiir kitabımda uzun uzadıya irdelemeye çalıştığım “tanrıyı tanrının eserlerinde görmek” esasına kısa birkaç örnekle yeniden değinmeye çalıştım. “Trenle Dünya Turu” ise farklı bir şekil alıp, tatile çıktığım şiirlerimden bir tanesidir. Bunu kendim için yazdığımı söyleyebilirim. Öyle bir hayal kurmayı istemiş ve yanıma da hiç tanımadığım ama şartlarıma uyum sağlayabileceğini umduğum birisini davet ettim. Umarım bu dünya turu gerçekleşebilir ve kendimce, kendime bir hediye vermiş olurum. Diğer şiirler kendi aralarında öncekilerle paralellik gösteren fakat yine bilinen tarzın dışına çıkmayan, bazen özel bir duygunun dışa vurumu, bazen güncel her hangi bir olayın yorumlanışı, okuyucuya farklı tatları tattırabilmek arzusunda fakat önemlisi bilgiye değer veren yazılar şeklinde devam etmektedir. Bilgeliğin bütün sıfatlardan daha üstün olduğuna inanan, bu yolda kazanım edinmenin daha karlı olacağını aşılanmaya çalışılır. İddia sahibi değildir. Okuma yazmayı yeni öğrenen veya şiir konusunda uzman olmuş bir akademisyende bir anlık duygu esintisi yaratabildiysem mutlu olurum. Türkçemize olan inancım hiçbir zaman bu günkü kadar güçlü değildir. Batı dillerinde var olan benzetmelerle boğulmuş, neredeyse bütün kelimeleri yazıldıklarından farklı anlamlara gelen anlatım tarzları hiçbir zaman ilgimi çekmemiştir. Zorlama ve dillerinin yetersizliğinden kaynaklanan bu yöntemlerini kullanmayı hiçbir zaman istemedim. Türkçemizi iyi bilen birileri açık ve net kelimelerle, başı sonu belli cümleler kurarsalar eminim ki şiir türüne sadelikle katkı sunmuş olacaklardır. Dilimizin derinliği, kelime hazinesi ve bünyesinde zaten var olan ritmik ses uyumu şiirseldir. Önemli olan aynı konuları tekrar ele alıp okuyucuyu sıkmamak, aynı kelimeleri sürekli kullanarak dile haksızlık etmemek ve şiirin içine mutlaka birkaç damlada olsa hikmet ekleyebilmektir. İçten gelen sevgi ve saygılarımla Erkan Yazargan 23.02.2012 TOKAT TebDer 18
  • 19. Zül fi kâr BİRLİK “Cetvelin üzerindekilere” Eskiden sendim çocuk Senden önce yaşadım, şimdi yaşadıklarını. İçi acı dolu birini sevemezsin. Sevemedin doğrusu, haklısın. Anandan doğup, babandan oldum İkisinin dışındakilerin önemi yok artık değil mi? TebDer 19
  • 20. Zül fi kâr Arkadaşların arkadaşlarımdı Birlikte oynadım. Bala bakan göz sarı, balığı tutan el eldir. Acıyı çeken yürektir. Ümidim beyaza, sıcağa, aydınlığa Hayal kırıklıklarım sevdiklerimizden, ümitlendiklerimizdendir. Senin Senden öncekilerin Olduklarımızın, hepimizin Bizim doğrusu. İçlerimiz acı dolu. 19.01.2012 TOKAT İÇİN İÇİN “Yavrucağıma” Her gün karşımda duran, dinleyen sen Anlayamadım. Derdim, işim -gücüm bir şeyler öğretmekti. Seni de, dinleyip anlayanlardan Öğrenmeyi ve öğretmenini sevenlerden Ayırt etmedim, sevgili öğrencim! Meğer içinde ne fırtınalar, yangınlar Çağlayanlar, ateşler iç içe Anlayamadım. Göz göze gelip o an Gözaltındaki yaşı ve karayı görünce Takıldın zihnime ayrıca Açıktım oysa kendimce, tüm kapılarımla TebDer 20
  • 21. Zül fi kâr Sıkça tekrar ederdim: “Başka sorunuz var mı?” Söyleyemezdin haliyle O kadar insan içinde – arkadaşlarının arasında Ama söz artık. Hiç olmazsa Daha dikkatli bakacağım Soruları ve sorunlarını çözmeye çalışacağım. Başkalarının anlamı kalmadı artık Yavrucağım. 18.01.2012 TOKAT “Kayıp Kitap kitabından” DUA “Tanrıya” Bağışlanmak için birleştirip elleri Gönül, beyin, alnın ortasından Göbek altı sızlayan, zorlanan TebDer 21
  • 22. Zül fi kâr Ümitlerdir yaşatan. Yüreğimize birlik ama tamamımızın Elimize sevgi, zihnimize açıklık Aydınlık her yer ama her yere Barışa güç, savaşa karşı ve silaha karşı Kötüye zincir, iyi eden Yolsuza yol, pirsize pir ve Sensize sen 17.01.2012 TOKAT “Gülümsemeler kitabından” TAHTA MERDİVEN “Bütünleştiricilere” Tahta merdiven Dayanışma derneği en üst kat, Cami bodrumda, Seks kolik kadının dairesi orta katlarda bir yerdedir. Çocukların üzerinden koşarak çıktığı Korkuluklarına el sürerek Bahardan bahara cilalanan merdiven Birleştirir tüm katları Üzerinden kimler geçer TebDer 22
  • 23. Zül fi kâr Haliyle kat malikleri Ve Misafirler. Ormanından kesilip Marangozunda biçildikten sonra Usta tarafından ve kalfalarınca Getirilip, çakıldılar oraya. Merdivenliği katlarındandır Tahtalığı tabiatından Tahta merdiven olması ise Benim koduğum adındandır. Üstüne basıp geçenleri boş ver! 22.01.2012 TOKAT SADE “Organik yaşama” Sade kahve, şekersiz Sütsüz ve katışıksızdır. Yaşam lükssüzdür. Olduğundan değil, yokluktandır Nohuda bağlı akşam konuşmaları. Canlı müzik, her evde o zamanlar Gelinler bilmezse, nineler mutlaka Ud çalmasını bilir. İnsan yığını değil, kültürlü insanlar Televizyonun, sinemanın olmadığı o günler Akşam sohbetleri Büyükler dinlenir, dinlemek öğrenilir önce İzin almadan dışarı çıkılamaz Vaktinden geç gelinemez, sade günler Saç boyamalardan önce Eski elbiseleri söküp yeniden dikilen, Ucuzluk pazarlarında yirmisi on lira çorap şimdi. Annenin eli her düğümüne değmemiş Geceler boyu. Boynu kilim motifli Dört şiş, beş şiş. Maharet işi Mahallenin her anasından emmek Kardeş olmak, herkesle maharettir. Kavgalar, kurtarılmış bölgeler, girilmez TebDer 23
  • 24. Zül fi kâr Sokaklar olmadan. O partililerin giremediği kahvehaneler Kapısına ilan: “onlar ve bunlar giremez” Tarafsız olamaz mısın, herkesi tutamaz mısın? Çocukluk arkadaşım evcilikten, yakar toptan Arkadaş kurşunu peki tarafsız? Çapı belli sade Sade demir, sade barut Ölüm Kalım Varım sade. 20.01.2012 TOKAT “Sade Yazılar kitabından” Ş’DEN GİDİŞ “Ş harfine” Ş’den gidelim bu defa Hovardanın arkalardan seslendiği Uyarması dikkat levhasının yolcuyu Yol kenarlarına fırlatılmış şişeler Üflenerek sıcak cama ve boyanan üstüne Noktası olmayınca yılanı andıran. TebDer 24
  • 25. Zül fi kâr Ş çiçeği: Kokusu Şevval’i hatırlatan Karadeniz türküleri, yarıda kalan önce Şeksiz – şüphesiz kendini gösteriveren Şey demesi başkasının. Tek şey Adını vermeyi bile kıskanan sevdiğinin Bir tutam saç saklanan Heyecanlandıran her zaman, çıplaklık İlk görmesi, değmesi, el sürmesi, ellemesi Kulağın yörelerinden geçip gitmesi Sona yaklaşmak Z’ye doğru T’den önce Şıkır şıkır tekerlemeler Zirveye doğru kalan bir adım daha. 16.01.2012 TOKAT ŞAM’DA YANMIŞ DUVAR “Yazıya” Dikkatsiz ev sahibi açık unutmadı doğal gazı Elektrik bağlantılarının tamamıda sağlamdı. Tam karşısından duvarın Tek bir tank mermisi önce yıktı, sonra yaktı Şehrin, insanların, sivil insanların Olduğu o yerde Bir evden bir duvar Simsiyah, petrol rengi şimdi Bağdat’ta yıkılmış çarşı Sabahın kaçı Araç Önce yanaşmış duvara Sonra güçlü bir patlama İşsizlerin, iş kuyruğunda yakalandığı On altısının öldüğü, parçalandığı Diyarbakır’da basılan ev Sabah olmadan. TebDer 25
  • 26. Zül fi kâr Karakış, dağda, mağarada Ele geçen dört genç Teslim olmaları istenen Tahran’da uykusundan yeni uyanan Aile babası, ailesinin rızkı için. Yüzünü yıkayıp, dişini fırçalayan Tokat’ta ben, elinde kalem Sol eli defterde, kaymasın diye Kamburunu çıkarıp yazdı yine. 21.01.2012 TOKAT “Gülümsemeler kitabından” BUNDAN “Eleştirilere” Neden bu kadar pervasız Bu kadar keskin Yırtıcı, sert ve imkânsızım? Zülfikar Başka türlü yollar bulsaydım TebDer 26
  • 27. Zül fi kâr Anne şefkati gibi Öğretmen sabrı, doktor şifası gibi Neden be kardeşim? Anlamıyor adam da ondan Başka türlü konuşmalar, yazmalar Ararsan kütüphaneler; Sevgi yolu, aşk yolu Letafet - incelik doludur. Anlamıyor kardeşim Hepsi bundan. 13.01.2012 TOKAT “Kayıp Kitap” kitabından KIYMET “Tarihin zalimine” Ederi budur. Kov gitsin! Boğ gitsin! Tatlı değil, acı ve ıstırap vaat ediyor Kıymeti yok. Değer mi? Seksen yıllık hayatın ancak on yılı dolu Gerisi uyku, çocukluk, hastalık Değer mi on yıla! Hayatını yaşa nasıl istersen Bırak konuşmaları, niyazları, kandırmaları Zorlamaları, dayatmaları Kurtaracaksa, kaldıysa kurtulacak Yeni bir esarete kıymet Kıymetli kardeşim! Kardeşimin kürkü, yüzüğü, küpesi Kraliyet hazineleri Fakir halkın patatesi, tavuğu, yumurtası Öküzü bir de el konulan Dediği olacak, ispatı kendisinin Haklılığını ortaya çıkaracak. Blöf Kaybetti Uzun bağırmalar kuyulara Derdini ciğerinden dökmeler Vacip olmaktan çıkardım. Olmasaydı TebDer 27
  • 28. Zül fi kâr Hesabı görmeyeceğim Kim yarattıysa, yaptıysa O görsün Dert benim derdim değil Bana ne Ne hali varsa görsünler, görmezler Görüp anlamazlar, anlamazdan gelenler Ne Halleri Varsa Görsünler Dürdüm defterlerini İnanmazsan bak çevrene! 04.01.2012 TOKAT PEŞİN ÖDEME “Borçlara” TebDer 28
  • 29. Zül fi kâr Nakit ödedim. Peşin Kimseye tek kuruş yok, borcum Ödedim bedellerin hepsini Ölünceye kadar bana yeter Gerisini boş ver Minnet eder miyim bundan sonra Eyvallahım olur mu? Pes eder miyim? Bırakır mıyım? Asla. Zannetmem İsteyecek yüzü varsa istesin Peşin ödedim. 04.01.2012 TOKAT İTFAİYE “Nükleer bilimciye” Söndür söndürebilirsen, mahirsen Eğitimliysen. Ateşten Korkmuyorsan yangından, ölümden İtfaiye binası Belediyenin, diyanetin arkası Önünde kırmızı kamyonlar, su dolu Birde kayarak inilen borular Yanmaz üniforma Talimatnameler, dünden kalan yarına Bir çocuğun bilmeyerek tutuşturması Kibritle oynamalar. TebDer 29
  • 30. Zül fi kâr Yangın var Savaş çığlıkları ve önceden imzalanmış Yaparsan Belgeleri. Yak! Ben söndürürüm Yolumu bulurum Güvenliksiz, sokak ortası “Peykan canı it canı” Manyetik C4, hem de kumandalı Daldan toplanan araç parçaları Koruyamayan, saklayamayan İtfaiye! Söndür Yangını! 10.01.2012 TOKAT SEN MİSİN “Ümidime” Bir umut, bir ışık Gel yavrum! O sen misin? Mirasımı bırakacağım TebDer 30
  • 31. Zül fi kâr Bildiklerimi söyleyivereceğim Emanetlerimi vereceğim Senden sonrakilere. Sen misin? Bence o kadar değerli Ömrümü verdiğim Bana da verilen Senin gibi Benden öncekilerden Ta öncelerden Oldukça önceden Gelen. 26.11.2011 TOKAT AH “Zamanında olması gerekene” Bir demet papatya Yeşil gövde, beyaz yaprak, sarı ten Ne tuhaf, kokusunu hatırlamak İtina ister, suya konulmalı Koparılmışsa topraktan Taç olmuşsa başa veya Keşke hep zamanında olsaydı, kaybetmeden Ah nenem. Hocam, pirim, üstadım, öğretmenim Keşke zamanında, o zaman Bilseydim kıymetini Acılarını hiç olmazsa paylaşsaydım Anladım, anlıyorum, seviyorum deseydim Yardım etseydim. Dişimle, tırnağımla Nedendir ölünce kıymete biner insan Neden bu kadar acımasız, anlayışsızdır dünya! TebDer 31
  • 32. Zül fi kâr Yamalı çarık. Ah! Yamalı fistan Ölmeden, yok olmadan Bağra basılamaz mı? Acıların en büyüğü aslında Susuz bırakmak Açlığa terk etmek Öyle meşgul, habersiz, gamsız Keşke zamanında olsaydı her şey. Öldüm artık. Artık hiçbir şeyin Kıymeti yok benim için. 27.11.2011 TOKAT HANEDAN “Kılkuyruğa” Elizabet, bilmem kaçıncı Birincisi olsun o zaman, birinci değilken Victoria, Victoria iken Hanedanlara kızlar, oğullar doğurmamışken Nil’in kaynağı değilken daha Genç, güzel ve hırslı. Tahmasb, on yaşından önce Babası da sağken henüz Ve tam elli dört yıl Otururken koltuğa Kırılamaz bir rekor Fars vezir, aklına girer TebDer 32
  • 33. Zül fi kâr Unutur kendini Tahmasb Riyaset sevdası yani liderlik Emir yağdırmalar sağa, sola Osman oğullarıyla anlaşma “Türkmen belasına karşı alınacak tedbirler!” Göz açtırmamalı bunlara Dizginlenmeli Dizginlenilemezlerse Araya alıp tam anlamıyla Güzelce bir tepelenmeli 25.11.2011 TOKAT “Bu mu Dünya kitabından” 212 LÖSEMİ “Yıldız kaymasına” Bence, kayan yıldız. Dilek tut Yıldızca kendi yörüngesince Yörüngece, yolunca gitmek Adım atmaktan öte Basmadan bir yerlere Fırlamak değil, zaten olan Dönüp dolanan Bir damla his. Irgalayan. Sarsan Kaymış yerleri yerine getirmek Tutturmak veya kırılan kemikleri İki yüz on iki İlik, lenf – akkan Laboratuarda üretilen lösemi. Tarzım değil. Tutturamam Açıklık benim yolum Zorlamayın! Gereksizdir bence kendini ispat TebDer 33
  • 34. Zül fi kâr Loca kararları değil, denge değil İki ayağında birer duba Dubalarsa birbirine bağlı Çelik gövde durur Kürek değil, motor yüzdürür Bulan kim pervaneyi Rüzgârgülü ne güzel Papatya toplayan kırdan, çocuklar Kraliçe tacı birde sarı, yeşilli Entarisi havalanan dönünce Değiştirmek olup biteni 25.11.2011 TOKAT “Sanata İzin kitabından” TebDer 34
  • 35. Zül fi kâr SAVAŞ Saçları tutuştu önce Ne kadar çırpındıysa da söndüremedi Küçücüktü elleri Anlayamadı Ne yapacağını bilemedi Telaşlandı Kız çocuğu yine, kadın veya adam İnsan İlk kez başına geliyordu Böyle bir şey Evi yıkıldı. Oyuncakları bozuldu Toz duman oldu ortalık Gözüne duman doldu Çığırdı. Bağırdı. Yandı Babası gördü sonra Ezilen annesini Parçalanmıştı bedeni Masanın üstünde çiçek Kırılmıştı. Kardeşi çıktı dışarı Baktı Her yer. Yerle bir olmuştu Koynuna sakladığı bebeğiyle ölen anne Organları ortalığa dağılan bir başkası Uçuşun ruhlar uçuşun! Durdursanıza insanlar Ölmeden önce Yatın sokaklarına, parklarına, meydanlarına şehrin Kırmızılar sürün yüzünüze, elbisenize Protesto edin. Ölmeden Pankartlarınız olsun “Savaş Cinayettir.” “Cani! Nasıl öldürdün beni?” TebDer 35
  • 36. Zül fi kâr Gözün doydu mu? Kokmuş kokona karına Elmas kakmalı yüzükler, mücevherler Metresine yeni döşenmiş odalar Açmak için veya Koltuğunda kalmak için sonsuza değin Boyun eğdiğin alçağa Yaranmak için Oldu mu? Kovmuştuk şeytanı gelmemecesine Çağırdınız geri 17.11.2011 TOKAT “Bu mu Dünya kitabından” ZÜL Fİ KAR “İşe” Zülfikar Keskin kılıç Zül çift Zülfi değil zülfü Kâr, iş – güç Fikar farklı figardan Zülfe gelince bir tutam Bileğe bak sen Hatta bileğin sahibine TebDer 36
  • 37. Zül fi kâr Sahibinde içine Bak bakabilirsen Kuş ol, rüzgâr ol Adam olamazsan Hava ol Bul onu ve bak Gözünden içeri derinlere Kılıcı tutan el Çeken kılıcı yine kılıçla Kızma İsa’ya Zaman bu, olan bu Önceden dedi diye 17.10.2011 TOKAT KALEMİM “Bekleyene” TebDer 37
  • 38. Zül fi kâr “Benim Mehdim Benim Canım” diyen adam Babasının malı veya Gömleğim, kalemim, defterim gibi Fark etmez sevgilisi gibi. Methiyeler düzüp Söylüyor ha söylüyor Benim, benim, benim Kimsenin değil Sadece benim Daha çok beklersin 06.10.2011 TOKAT ASAF “Farka” O gün, bende oradaydım Süleyman’ın sarayında Karışmıştım kalabalığa TebDer 38
  • 39. Zül fi kâr İzliyordum olup bitenleri Bilemezdim ki Bu kadar meşhur olacağını Büyücüler, tılsımcılar, kâhinler Vardı o zamanlarda Sopadan yılan yapan Soğan kabuğu dumanından Güvercin, beyaz güvercin uçuran Karman çormandı her şey Konuşmalar anlaşılmaz İstekler bilinmez İşaretleydi her şey Açlığı gidermek tek dertti Bir de susuzluk Asaf, kısa boylu adam Sarı işlemeli atkısı sırtından Önüne doğru uzanan Etekleri yerde, başında yine sarıdan Bir tuhaf başlık taşıyan Güler yüzlü adam Sizde duydunuz, biliyorsunuz Belkıs’ın Tahtı’nı Göz açıp kapayıncaya kadar Getiririm, getirebilirim diyen Ve getiren Karman çormandı Yeleğinin içinde sakladığı Beyaz güvercini Soğan kabuklarını yaktıktan sonra Kimseye söylemeden Çıkarıveren ve salıveren Hokkabaz sandılar Onu Yılan zaten kile bulanmış, kurumuş toprak Kaskatı. Sopa gibi! Hızla yere çarpılınca kırılırdı kil Yılan başlardı yine sürünmeye Oysa Asaf TebDer 39
  • 40. Zül fi kâr Hokkabaz değildi Gizli odalarında tılsımlar bulan Yeni göz boyamalar Bağlamalar uyduran. Belkıs bile şaşa kaldı önce Kraliçeliğine yediremedi de “Tıpkısının aynısı Aynı benim tahtım gibi Sadece üzerindeki Minderler farklı” O gün bende oradaydım Kalabalığın arasındaydım Gördüm, olup bitenleri Duydum tüm konuşulanları Hemen kapının sağında duran bendim Hatta sunulan şaraptan da içtim. Asaf’ın Kitabı Kuzeninden miras kalan Kapağında taht olan Deri kaplanmış, kalın kitap Kapağı açılınca Bilmediğim işaretlerle dolu Ama anladığım Zihnimde, beynimde benimle konuşan 22.09.2011 TOKAT TebDer 40
  • 41. Zül fi kâr ARI GİBİ “Havada yüzmeye” Camda gezen arı Göstermek için kendini Kanatlarını Çok hızlı Çırpıp çıkarınca o vızıltıyı İğnesini hatırlatır tadana “Yaklaşma bana Çalma balımı Bozma yuvamı Düzenimi sarsma” Küçücükte olsa Bir vuruşluk canı hatta Söyler söyleyeceğini Yapar yapacağını Yakından baktın mı arının gözüne? TebDer 41
  • 42. Zül fi kâr Bizimki gibi değil Kanatları kol yerine gelse Ayakları yine ayak Antenleri de kulak Peki iğnesi! Uyuşturan zehri Balı Kolonileri Tüplerin içinde yavruları Larvaları Sinek, kuş ve uçak Uzay gemisi neden gemi 24.08.2011 TOKAT HAYAT ÇARPAR “Miras Kalan Zulme” Doktor Alexis Carrel derki: "Hayat, çoğu zaman suçluyu elinden kaçırır Fakat suçlunun çocuklarını çarpar." Filozof Carrel ahlakçı ve modernizme karşıdır Bu sözü hakkında ciltler dolusu yazılabilir. Nasıl bir mirastır çocuğu çarpan? Adalete aykırı değil mi bu? Dünün devşirmelerinin çocukları Aynı dün gibi Bosna’da, örneğin Kuyulara dolduruluyorsa iki yüz elli bin. Kuşatan Kürt aşiretlerinin çocukları da Bu gün köylerinde, yok ediliyorsa. Kışkırtan Ermeni papazların çocukları TebDer 42
  • 43. Zül fi kâr Sürgüne gönderilmişse Bir milyondan çok helak olmuşsa. Küfelilerin çocukları, O günden beri Bu gün hala ve belki sonsuza değin Kara yüzleriyle kalıp, doğrayacaksa birbirini. Arabın bu günkü, hali ve dün, Haçlı Seferlerini yapanların çocukları Yüz milyona yakın katletmişse yine birbirini Kendi elleriyle. İlahi adalet. Zulmedenler demek ki fark etmediler Kendilerinden sonra olacakları. 03.06.2011 TOKAT ORMANA DÖNÜŞ “Vahşet ve Cehalete” Bağıran adam yine ve gürültü yaparak Sınırlarını zorlayarak İlgiyi çekmeye çalışırken üzerine Ne istiyor yine, derdi ne? Bitmez mi bunun istekleri TebDer 43
  • 44. Zül fi kâr Bağırarak mı alacak istediklerini. Ülkemde hala “Kurtlar Vadisi” diye bir dizi En çok izlenenlerden biri Mafya olmaya özenen genç Hürrem olmaya özenen kız Yani adam öldürmeye, el koymaya Hayret değil mi? Katil olmak istiyorum, insanları öldürüp Bırakmayı öldükleri yere Üzerine benzin döküp yakmayı ve Daha nice tuhaflıkları Örnek alan genç adam Kabadayı edasıyla dolaşan, konuşan Kendini ne sanır acaba? İçine giren nedir, içinden çıkan ne? Kim yazıyor bu senaryoları İzleniyor, para kazandırıyor, reklâm alıyor diye Yılan gözlü, çıyan bakışlı Tetikçiler lazım mı? Bozkurdu milletin başına bela eden Tahta kafalı Türk olmayan Türkçüler TebDer 44
  • 45. Zül fi kâr İnin artık sırtımdan Çekin tırnaklarınızı derimden Dişleriniz boynumu acıtıyor Çöplüklerinize, çukurlarınıza, ormanlarınıza Gerin dönün! 05.06.2011 TOKAT KALICI SEVGİ “Adil Hükümdara” Ali’nin Hükümeti Medine’de mi nerde? Yahudi bir kadının ayağında Süsü, halhalı çalınır Haber gelir, duyar Ali Rengi değişir, düşecek gibi olur Ve der ki: “Ölürse Ali bu dertten ölür.” Yani O’nun hükümetinde Olması bu olayın TebDer 45
  • 46. Zül fi kâr Onun için çok zordur. Bu günlerde bile sorulur “Neden bu kadar çok sevilir Ali?” Hikmetini de sen bul! 06.06.2011 TOKAT DİRİ GÖMÜLEN “Kıyamete” Duydun mu, yine bir kız çocuğu? Bu defa Pakistan, Veziristan’da Elleri kirli, yüzü soluk, zayıf, sekiz yaşında Bir deri, bir kemik Bakışları donuk. Ne yaşadı O kadarcık yaşında? Ailesinden aldılar önce – yoksuldular Din kursu diye kandırdılar Sonra beline bomba bağladılar, yelekli Yolculuk var cennete doğru! Polis noktasına gönderdiler Attı yeleği çocuk Koştu polise doğru —Yalan mı, iftira mı?- Nasıl duygular içindeyim Umer’in zulmü devam ediyor hala Musallat kız çocuğuna. TebDer 46
  • 47. Zül fi kâr İki elimi soksam kendi kaburgalarıma Kendi ellerimle kendi ciğerlerimi Alsam, atsam dışarı Dindirebilir miyim? Susuzluğumu, söndürebilir miyim? Ciğer yangınımı. Lanet, evet Lanet olsun sana, soyuna Seni sevene, adını ağzına alana. Tez gel kıyamet Acele et! 21.06.2011 TOKAT TebDer 47
  • 48. Zül fi kâr BOGO DİRENİŞ ŞARKISI "Essah'a" Ölürsem vasiyetimdir Gömmeyin bedenimi Karımı Çağırın İster bağırarak ağlasın İster sevinerek coşsun Rahat bırakın onu Nasıl olsa birini bulur Teselli eder rahatlatır onu Silahımı ve beremi oğluma verin Özgür vatanım için savaşsın ... Elinde, ayağındaki Zincirlerini kırsın halkımın Hürriyet âşıklarına ilham olsun Bir taş dikin başıma kırmızıdan El değmemiş bizden bir taş Torunlarım olursa Onlarda gelsin, bayram gibi Şenlikler yapılsın Aranızdayım, hiç ayrılmamışçasına Danslar ediyorum sizinle Belki sizden Daha da çok sevineceğim Sizinle Çocukların sevinç çığlıkları Göğe yükselsin Gençler el ele tutsun Herkes birbirinin gözünün İçine baksın Yensin, içilsin Hoş geldin hürriyet Hak'tan başkasına Boyun eğilmesin Entrikacı zorbanın TebDer 48
  • 49. Zül fi kâr Ağacı kurusun, bir daha Asla çıkmamacasına Hakça paylaşım olsun Açlıktan ölmesin kimse Kimse hor görmesin diğerini İnsanlık esas olsun Kin kurusun, nefret ölsün Yücelerin yücesine yücelsin Her nefes, her can Gözden yaş silinsin Ölüm, ölsün Can, sonsuza karışsın. 10.02.2011 TOKAT "Şeytan İblis idi, üzerine oturduğu yolda adı değişti. —Ben korkarım, sen beni geçtin- dedi" "Umer'e" O GEÇTİ, SEN SOLLADIN Öyle uyduruk ki dinin, kandırmacalarla dolu Kendin inandın sonradan Örümcek ağı temelsiz, askıntı, tuzak ve basit Aldatma, korkutma, yıldırma Şüpheler mi yoksa baştan sona? Söze bak "Onu besleyen ibadetlerdir." O halde lazım olan, cesaret mi akıl mı? Yoksa baştan sona diriliş Bir silkiniş, kendine geliş Hikâye değil gerçektir; Kendi kızını kendi elleriyle Şehrin dışında kumlara Diri, diri gömer gelir Nasıl yaşar bir daha bu suçla! Şeytan demişti ya "Ben korkarım, sen beni de geçtin." Sen korkmaz mısın? Korkmazsın. Pis bir koku, iğrenç, mide bulandırıcı TebDer 49
  • 50. Zül fi kâr Kara bir yüz, çok hasta Onun derdi başka, dermanı yok ilaçlarda Kibir değil, kıskançlıklarla dolu bir şey Nasıl bir dil, söyleyebilir Cehennemin kenarından çekip alana "Hasta". Nasıl bir el, bir ayak O tekmeyi atabilir? Gizli değil, sakalıda var! Namazda kılıyor cemaatin önünde Nasıl bir namaz, bir değil yıllarca Nefret değil, tiksinti Kaçmak değil hiç görmemek. Hak sana neler verdi ey! İnsan İlk önce aklın, en değerlisi Sonra vicdanın peygamber gibi Ve duydun biliyorsun artık Onlar halife denilen melunlar En büyük, en adi zalimlermiş Korkma dinden çıkarım diye Yüz çevir de yeniden inan! Bugün yeniden türeyen, üreyen Çoğalan, artan yeni bitenler Aynı dalın zıkkım meyveleri Bilmek yol almak, karanlığı aydınlatmak Hala yumacaksan gözlerini Tıkayacaksan kulaklarını Kaçacaksan ışıktan ve hala O kubbeli zulüm binasını omuzlarında taşıyacaksan Taşımasan da, taşıtacaksan Daha çok beklersin adaleti, cenneti Ortaçağın zifiri karanlığında Dünya tepsi iken Engizisyon aforoz ederken Kadınları cadılaştırır, erkekleri dinsizleştirirken Ve şehrin meydanında Katrana bulanmış bedenleri TebDer 50
  • 51. Zül fi kâr Yüz binlerce yakarken diri, diri Öküzün boynuzundayken dünya Umer omuzlarındayken halkın Eşek iken, kulakları, kuyruğu Hatta semerleri çıkmışken Uyduruk görüşler, düzenler Evden eve dolaşırken İktidar, saltanat, hilafet sevdalıları Bir türlü can vermezken Evliya olurken iblisler Gençleri dinamitlerken habisler Başörtüsü imanın birinci şartı Sakal Allah'ın partisi Muaviyeler Allah'ın adamı Nakil, taklit, ezberse bilgiler Din sermaye, şeriat yalan Para tanrı İhtiras sarmışken Kanser gibi her yanı Ve utanmaz tükürüğe alışkın yüzler Sokak ortasında, alnından Bir genç kızı öldürürken din adına Bilim sersemlik, çalınası Umer şeytanı geçmişken Sen umeri sollamışken Zifiri karanlığın tam ortası 03.03.2011 TOKAT TebDer 51
  • 53. Zül fi kâr BUNDAN SONRA "Geleceğe" Bütün bunlar ne idi? Sızlanmalar, dert yanmalar Feryat, haykırış belki Dosta sitem, zalime uyarı Bir gösterme işaret, geçmişten haber Yaralara bir parmak Katledilenin yanında durmak İçine dalmak kan gölünün ve İlham aldıklarımızı söyledik Zulüm ağacını gösterdik İnsanlıktan çıkanı Çıkarılanı ve hallerini Davetimizi, beklentimizi Şiire gerek yokta, anlamıyor peder Şiirden başka dilden Şiirin Picasso’su, başka görür dünyayı Neyi, nasıl, kimlere yazmak Yurdu yurt yapan sahiplerini Kandırmaları, tuzakları Yolu yordamı Pekiyi bundan sonra Ateş ve kılıç Kim ister dünyayı yakmayı Kim der "kötülük istiyorum." Herkes kendince Daha iyi, daha güzel Daha doğru, daha parlak Yarınları kuracak. Çarkları çarpışıyor Doğru, haklı ile yanlışın Dişleri ha kırıldı, ha kırılacak Düzen kuran kim TebDer 53
  • 54. Zül fi kâr Öyledir, böyledir, şöyledir Binler düşünce söyletir. Emir vermeli mi? "Hizaya geç!" Yoksa tutuşturmalı mı ormanları Tek, tek evleri dolaşıp Çocukları toplamalı mı? Ateşe mi atmalı beğenmediğini Kovmalı mı sürmeli mi? Zindanlara mı doldurmalı yoksa Bir daha görmemeli mi? Kenara çekilip, oturmak Ölüm mü beklenmeli yoksa Ağzını dikip, gözünü yumup Kulağını mühürlemek Deliliğe mi vurmak, bir gülücük? Çamura üflemeli de nasıl? El sürmeli de nasıl? Öyle bir yere çık ve bak Önce kendini gör Geçmişin bütün detaylarını Olanı, olduranı Zihnindeki beyaz nokta Açılsın artık Bağsız, bağlantısız bir bağ Eskiler gönül gözü Şimdiler modern ilim, yeniçağ Beğenmiyorsan dostum Şikâyetin varsa ondan bundan Kendin kur Sende yap bir şeyler Daha iyi daha güzel Nasılda meyillidir insan Hemen kavgaya dalmaya Biraz dursa ve baksa Kendi bulsa, kendi yapsa İnan zor değil, önce sıyrılmalı TebDer 54
  • 55. Zül fi kâr Kendine gelmeli Bakmalı, görmeli, bulmalı Bir program yapmalı Programın yoksa Giriş, gelişme, sonuç Girdi, işlem, ürün, denet Bilmiyorsan bir bilene sormalı Yoksa kılıç! Yoksa ateş! 10.03.2011 TOKAT BİZDEN EVRENSELE "İnsana” "Güneş" derim, ay ve yıldız "Işık" derim Yağmur, bulut, hava Su, örneğin Suyun dili var mıdır? Işığın milleti Köyü, babası yıldızların Dini var mıdır dağın Ayırır mı kulları Bölüştürür mü, paylaştırır mı? Dinlerin ortak dili Bir Allah, kana girme, çalma Yalan söyleme, kandırma Ahlak her yerde aynı "İyi insan ol" der. Herkes "Ama nasıl?"ını sorma. Ol! Bundan sonra iyileştir Güzel, temiz, doğru, adil İnsanın yüzü dönük Hakk'a Ateşe atmak için beklemiyor ya Ya bilmez Ya bilir, çevirir, işine gelmez Ondan kulun debelenmesi TebDer 55
  • 56. Zül fi kâr Öyle bir yer olsun ki, herkese sığınak Bir görüş bul ki insanlar eşit Zenci, sarı, beyaz sadece renk Kavga, dövüş, hır, gür Biraz dur! Bak, düşün, anla, anlamaya çalış Aç mıdır, bilmez mi, hastamı Mutlaka var bir derdi. Kanser midir, verem mi? Dertlerin dermansızı Kibir, gurur, haset, riya mı? Zor mudur, teşhisi tedavi İsteklerle doluyuz. Olur, olmaz Bu kalıp, bu arzu bana uyar mı? Kendimi bulmalıyım Haddimi bilmeliyim Yanlışı doğru, pisi temiz Karayı beyaz yapmalıyım Başka türlü yollar, eller Hastalıksız, aydınlık Arınmış, arı, duru Vermeli hep el ele Ama kandırmadan dolandırmadan İhtiras, kin, nefret olmadan Farz et başkasın Kadınsın örneğin, erkeksinde Yahudi sin, Budist veya ateist Başka dinden Engellisin örneğin kör veya dilsiz Ne fark ederdi senin için Anladın! Ortak bir payda var Fazla uzun değil hayat Düşünmeler zamansız Fırsat ele geçmez O halde Sende bir damlacık Ekle evrensele Sahte değil gerçek Bende bunu buldum TebDer 56
  • 57. Zül fi kâr Bunu gördüm Yaptım Yapıyorum, yapacağım. Başaracaksın Başarırsın Başarmalısın Kan akmasın yaradan Önce durdur ve temizle Sonra sar İnan bana senin yaran o yara Hepimiz insansak O halde, demek ki: 13.03.2011 TOKAT SOFUNUN HATASI "Nefese" Günde en az beş bin, zikir çekmelisin İçindeki canavarı, dizginlemek için. Peygamber gibi sakal, cüppe Odunla fırçalamalısın dişini. Taharet gerekirse, yedi taş TebDer 57
  • 58. Zül fi kâr Nohut, ceviz büyüklüğünde Tuvaletin alafranga olamaz İlla çökmelisin. Arapça okumalısın, anlamasan da Türkçe söyleme çarpılırsın. Tarikatından olmayana dokunma Necis çünkü. Pisliğine bulaşırsın. Evine alma kimseyi, kendinden başka Gitmede. Senin şeyhin bir numara Ne derse hak sözü Başkalarına bakma. Akıl zaten gereksiz Vicdan lazım değil Kızını gömebilirsin bahçeye Namussuz Lekelendi, kirlendi. Karayı seversin ne hikmetse Kara çarşaf, kara sakal. Neler oluyor dünyada Bilim nedir İnsanlık nelerle uğraşıyor Sende bir şeyler yapabilir misin? Sana ne lazım. İçindeki canavar gerçekten var Vicdansız ve namussuz canavar. Ama onu sen besledin Ne dedi peygamber: "Her varlığın bir gıdası var Şeytanınki ibadetler." Anladın mı şimdi neden Bir türlü kurtulamıyorsun Hazır sofrayı kurmuşsun Aklı, vicdanı salmışsın Başköşeye almışsın Besliyorsun şeytanı. Ebu Cehilin sakalı daha gür Cübbesi daha şaşaalı TebDer 58
  • 59. Zül fi kâr Sen ne kadar değerliysen dostum İnan bana her insanda o kadar. Sakın Allah kuluna Özellikle insana, kem gözle bakma Hor görme asla. Hayret belki ama Hak buyuruyor: "Nefsine zulmetme, cevherini ben üfledim, Akıl etmez misin?" Kurtulmak istiyorsan, azgın nefsinden Aklını, vicdanını geri çağır ve oku! Vesselam. 14.03.2011 TOKAT DERTLİ HASTALIK "Cesura" İnat, cehalet, zorbalık İnsanlığın baş belası, şeytanın üç kılıcı Sabır, bilgi, yumuşaklık, hastalığın ilaçları Eli kanlı katil "İslam’da pişmanlık olmaz ki." diyebiliyorsa, Hem inatçı, hem cahil, hem zorbadır İflah olmaz, uslanmaz. Dinden hiçbir şey anlamamış Peygamberden ders almamış. İçi zaten zifiri karanlıkmış, Üzerine bir post giymiş Adını İslam koymuş, postun içinde kurt Neden bu hale düştün? Belli ki beslendiğin Otlandığın, yemlendiğin, yerlerde sularda mikrop var. Öyle bir organizmasın ki Ekmek yerken, herkes gibi Su içerken veya başka Nasıl bir mekanizmaysa cinnet, vahşet, facia Karanlık üretiyor. Ben derim ki: Senin hazretlerinden, Eğildiğin zalimlerden kaynaklı Nehrevanda Harici, Bozokta Kuyucu, Kerbelada kaideci TebDer 59
  • 60. Zül fi kâr Evlere dalar, belinde bombalarla Nasıl bir lanet, melanet, bulaşmıştır bunlara. Kangren olmuşsa bacak, kesilir Bulaşıcı hastalıksa karantina Veremin ilacı bulundu Veba, tifo, tifüs kalmadı Cüzzam silindi, İsa'nın eli olmasa da. Ya bu mikrop nasıl temizlenecek Zorbalığın ilacını kim bulacak. Sabır dersen, oda sabrediyor Kitap dersen, okuyor. Dua dersen, ediyor. Bu nasıl baş belası Namaz kılar, herkesten çok, alnı nasır yarası. Önce ister, sensiz cuma olmuyor Sonra keser, yol keser Çocuk keser, kan keser Kapısında nalları kana boyanmış "Bakın bu işarettir, Bende vardım orada." Sonra dövünür feryat, figan Şaka desen, kan var Gülünç desen, trajedi Anlaşılır gibi değil Bu nasıl cemaat, nasıl ümmet Nasıl bir lanet, nasıl felaket! Aman bu konulara hiç girmeyelim Neden efendim? Fitne çıkmasın, fesat olmasın Çıkacağı kadar çıkmış kardeşim Ortaklığın mı var. Hale bak Yoksa sende mi oradaydın? Dün söyleme, bugün deme Ört üstünü kapansın Da ne zaman açılsın Hani tövbe, tövbeciler, af dilemek Özür dilemek, bağışlanmak Söylensin temizlensin. TebDer 60
  • 61. Zül fi kâr Bin dört yüz yıl oldu, belki fazla O günlerden sonra Bak bu günlerde bile Felaket, cinnet, vahşet, kan, bomba İnsanlıktan çıkan caniler Nasılda türüyor, başka dallarda Hallerde, kılık ve kıyafetlerde Aç bak, örtüyü kaldır Aynı kök, aynı hazret! Kökü kurusun artık Fitnenin, cinnetin, cinayetin Korkma kaldır. Allah var. 15.03.2011 TOKAT İNKILÂP VE GÜNEŞ "Devrimciye" "Bir türlü anlamıyorum" diyor Nasıl olurda Doğranır peygamber soyu, Daha kokusu dururken Kızları esir, elleri zincirli ve aç Akıl alır gibi değil. Okumadın mı daha dün On yedi yıl bakıp beslediği Kendi kızını TebDer 61
  • 62. Zül fi kâr Erkek arkadaşıyla konuşuyor diye Evinin bahçesine, babasıyla Yardımlaşıp gömen babayı Ve kızın ciğerlerinde toprak Yani ölmemiş diri, diri. İnanç adına, çuvala koyup Geçen gün selam verdiği Komşusunu, yine diri gömüp Evin tabanına ve tamda Onun üstünde namaza duranı. Madem bizden anlamıyorsun! Spartaküs okuyup izliyorsan, Direniş, töre, mücadelenin Nedenlerini hissedebilir İşte o zaman anlayabilirsin Celal Baba, Şah Veli Kalender Çelebi, Zünnun Baba Daha yüzlercesini Pir Sultanı anlatmaya ne hacet Onu herkes tanıdı. Devrimcilik bir gün değil Her zaman. Kargaşa, terör değil amaç Kulun kula kulluğunu Yok etmek. Komünistler yolun yarısında kaldı. Devrimi yanlış anladı İnsanı makine sandı Allah ile savaşa daldı. Bataklıkta çiçek yetiştirmek, Nehirleri tersine akıtmak, Dikene gül aşılamaktır, devrim. İnsan için diyorsan İnsana düşman olamazsın Ölüm mangaları kuramazsın Adalet diyorsan, herkese adalet Politbürolar, özel makam araçları Girilmez! Tatil köyü, yazlıklar TebDer 62
  • 63. Zül fi kâr İşçinin düşünmeye bile vakti yok. Sınırsız devlet, sınıfsız toplum Herkes eşit Ne güzel kelimeler. Onca fedailik, fedakârlık Sıkıntı, acı, keder, gam Gece gündüz çalışmalar, Sonra Bir zalimi kovup Başka zalimler mi gelmeli Yaşasın mı yeni zalim Zalimsiz yapamıyor musun? 19.03.2011 TOKAT KANDIRMACA HAYAT "Katile" Fötr şapka, yağmurluk, tıraşlı yüz Parlatılmış cilalı kundura ve kravat 60'ların soğuk savaş mekânlarından biri Kalın, taştan sütunlu binalar TebDer 63
  • 64. Zül fi kâr Sabah veya alacakaranlık, geceye doğru Bir şeyler bilen adam Ceketinin iç cebinde, bir dosya Bildiniz, bu bir ajan Birilerinin hesabına çalışan Gizli bilgiler taşıyan Cephe haritaları, isim listesi Ne nerededir, kim kimdir, ne iş yapar Şifreler, çözümler Fare, köstebek, sıçan, solucan, En iyileri fahişelerden Her yere girip çıkabilen. Katil örneğin Derler ki: En iyi katiller En duygusal olanlardır. Biriktirdiği kini ile intikam aldığı için Hele birde alışırsa kan kokusuna - insan kanı Kimse durduramaz artık Casus, fahişe ve katil. Şimdilerde gece görüşlü uydular Yumurtayı görebilen Fısıltıyı duyabilen. Eski ajan: "Karım bile bilmezdi Yaptığım işleri ölene kadar, O beni işadamı sanıyordu. Oysa her gece kiminle yatıyordu? "Girmediğim kılık mı kaldı Rezalet anlayacağın. Aslında yaşayan açık paranoya Takip ediliyor, dinleniyor Öldürecekler, çok şey biliyor." Emeklilik günleri Sahilinde bir adanın, başka diller ve Başka yüzden insanlar. Denize açılmak örneğin Balık tutmak, kabuk toplamak Çıtır kızların oyunlarını dürbünlemek balkondan Komşu emeklilerle akşam sofrası Soran olursa: "Feleğin sillesi. TebDer 64
  • 65. Zül fi kâr Torunlarıyla eğlenenlerden Gerçek bir mezar taşı olanlardan değil Yüzü değiştirildiğinden beri Oda tanımıyor kendini. Bazı geceler kâbuslarla uyansa da Depresyon haplarına bağımlı kalsa da Cehennemi ensesinde bilse de. Kahraman, yiğit, delikanlı, vatansever Ülkücü, devrimci, mücahitti!!! Kandırıcıların oyununa geldi Bir çeşit tecavüze uğradı Kandırıldı. 03.04.2011 TOKAT PEŞİMDE ÜÇ GENÇ “Yaşama” Oğlum kucağımda, üç yaşında o zaman Batman’da 19 Mayıs Mahallesine doğru gidiyoruz Asfaltın solundan bir kaldırımdan Epey gezdikten sonra yorgun Günlerden Pazar Hava açık, tek tük arabalar geçiyor Kimseyi tanımıyorum Kimseye selam veremiyorum Yabancıyım burada. Beni nereden tanıyorlar Geçtiğim elektrikçi dükkânından TebDer 65
  • 66. Zül fi kâr Kapının önünden Kötü bakan adamı hatırlıyorum Oradan beri en az Üç yüz metre yürüdüm. Günün gezisini düşünürken ben Onlar neler planlamışlardı, amaçları Korkutmak mı, öldürmek mi? Bu sokaklarda çok kişi Vurulmuştu enselerinden Geçen hafta pastanede Konuştuğum kamyon şoförü ile patronu Vurulup atılmış bir kum yığınının yanına. Ondan önceki hafta, yol üstündeki kitapçı Taranmış evine giderken. Elektrik direklerinde bir fotokopi ilan Yüzü gözü dayaktan patlamış bir adam “Aranıyor! Tanıyanlar bu numarayı arasın.” Mezarlığa giderken dönen Bir kadın, elinden tutan bir oğlan Benimkisi yaşlarında. Diğer elinde kitap, gözlerinde yaş TebDer 66
  • 67. Zül fi kâr İki kilo metre var daha mezarlığa. Sordum söylediler: “Kocasına âşıktı, kocasını vurdular. İki sene, her hafta. Kar, kış, yağmurda Dua okumaya gider.” Gece on bir, ayak sesleri kaçan Onlardan önce silah sesleri birkaç el Sonra polis sirenleri Mutfağıma saklanan silah “Burada ya örgüte ya cemaate vereceksin haracı!” Yan yana iki genç ve Onların gerisinde sağda bir genç daha Görsem hatırlarım belki Yüzlerini. Benimde tam peşimde. Döndüm bir an, öylesine bir his “Bak geri!” der gibi Sağıma döndüm hafifçe Soldaki Belindeki silahı TebDer 67
  • 68. Zül fi kâr Tuttu sağ eliyle. Onun yanındaki bana bakıyordu. Kucağımda çocuk En geride sağdaki Hepimizi gözlüyordu. Önüme döndüm, yoluma devam ettim. Vurmadılar beni. TOKAT 29.04.2011 SEKİZİNCİ İMPARATORLUK “Öngörüye” TebDer 68
  • 69. Zül fi kâr Yahova Şahitleri’nden duydum İsa’nın müjdesi Yedi zalim imparatorluktan sonra Kurulacak sekizinci imparatorluk Adalet Hükümeti Med-Pers, o gün bilinen tüm toprakları İnsanları, köyleri işgalinden sonra Makedonyalı İskender Ne kadar genç Demokles ile tanışınca Vasiyetini değiştiren Aristo’nun talebesi “Elimi mezarımın dışında bırakın Herkes görsün, bir şey götürmüyorum.” Üçüncü Roma Doğuda Cengiz En son şimdi Anglo – Sakson imparatorluğu Öngörüye göre Hepsi zalim, büyük zalim TebDer 69
  • 70. Zül fi kâr İsa’nın çölde kırk günü Yalnız Gece soğuk, gündüz kavurucu Söylenceye göre Her gün kurtulur İsa Bir hastalığından, ruhunu sarsan İlk gün bencilliği Son gün liderlik sevdasını Ve gelir Şeytan “Bütün devletler benim Emrim altındadır İsa, biliyorsun. İstersen, hepsini sana veririm.” Kırk sınavdan sonra Demek ki bir sınav daha En son sınav şeytanla. Düşündü mü acaba İsa? Kabul etmeyi Dünyayı yönetmeyi Orasını bilemiyoruz ama Yine söylenceye, nakledildiğine göre İsa’nın cevabı “Ben göklerin krallığının imparatoruyum. TebDer 70
  • 71. Zül fi kâr Müjde tüm dünyaya dağılınca, Herkes haberdar olunca Kurulacaktır Son ama adil Göklerin Krallığı.” İnanalım mı İsa? 03.05.2011 TOKAT TebDer 71
  • 72. Zül fi kâr EVDEN EVE “Manzaraya” Çocuktum bilmiyorum Makineli tüfek sesi, G3 mü? Ama bir takırtı Babam: Kamyon taş döküyor oğlum. Öyle geçti o zaman ama Sonradan öğrendim. İki sokak ileride İlkokul öğretmenimin evinin orada Hürriyet ile Serdar kardeşlerin Evlerini taramışlar Hürriyet ölmüş, Serdar yaralı Oda çok sonradan öldü. Kalp krizinden Babaları babam gibi işçiydi. Vanlı Savaş arkadaşım, babası Kore gazisi Evlerinde - amiral battı – oynadığımız Annesi kesip vermişti bana Bir tepsi içinde iki tavşan Ama biz ailecek tavşan yemiyoruz! İşte o Savaş’ın abisi, ismini hatırlamıyorum Evin arkasında dar bir aralık Duvara çizilmiş makineli tüfek gibi Mahiri vurmuşlar Kızıl Köyde, Niksar’da Adını yazmış şimdi tüfek gibi duvara Sonra Niksar Cedit mahallesinde bir ev İki katlı, bahçesinde ceviz ağacı Girişte solda bir oda Karşıda beyaz duvar badana Üzerine kırmızıyla boyanmış bozkurt Silvan, başka bir gün ve başka bir ev Penceresi tel örgülerle kaplı, ikinci kat TebDer 72
  • 73. Zül fi kâr Yemekte ekmek ve az biraz peynir Kümes için kullandığımız tel örgü Neden orada pencerede! Bomba atılırsa içeri, düşmesin diye Birde babamın unutamadığı anısı “Tel örgüler vardı. Atlayamadık. Kurtaramadık. Lisenin bahçesinde çocuğu Döve döve öldürdüler Sonra kaçıp gittiler.” Senaryo değil gerçek bunlar Hepsi oldu. Yaşandı. Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Suriye Düşünemiyorum bile. 08.04.2011 TOKAT FERYAT “Mayası bozuk süte” Sütün yoğurda dönmesi Bir kaşıkçık kendine çeviren Tıpkısının aynı Ilık olmazsa bozulur Ekşi yoğurt vardır birde Çökelek, ayran, beyaz peynir, kaşar. Bir gezgin tanımıştım Bosnalı Bisikletiyle gezen TebDer 73
  • 74. Zül fi kâr Günde bir kilo yoğurt ve bir ekmek. Kadeh, şarap, kuru ekmek Etim ve kanım. Mayalarım seni! Sütünü yoğurda keserim Seni kendim yaparım, bilirsin. Dişin çürüğü, yayılır yavaş yavaş Sinirlerine gelince, yakar adamın canını Demirin paslanması İnsanın bozulması, toplumun çürümesi Üzümün bile birbirine bakarak Kararması Ne hale gelmiş insanlık Nasıl çürümüş Protez veya zımpara kurtarır mı? Canın yanıyor mu, kokusu geliyor mu? Hani bir köyde, tatlı bir su pınarı İçeni deli eden. Sakınan adam, kendini ve çocuklarını Yasaklayan içilmesinden Herkes içip delirince Korunanlara “Deliler” denilince Dayanamayıp “Getirin içelim!” diyen. Çürümeler sardı her yanı Her şeyi altüst ettiler, ediyorlar İnatları katmerleşmede Aydınlığın işareti görülmüyor Daha kötüye gidiyor Elli kişilik arkadaş fotoğrafından Otuzu şehit. Yirmisi kayıp. Bayrak yakan zavallı, kıla bağlamış imanı Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var. Apaydınlık günler ümidimizdi İyi niyetli, temiz yürekliydik Saf ve temiz huyluyduk Sonra Tayland damı nerde TebDer 74
  • 75. Zül fi kâr On yaşında kız çocuklarına Müptela olan Avrupalı zengin. Afgan afyonu insanı uçuran Karısına ve kendisine birlikte Sevgili arayan adam, ilan veren Milyonlarca çocuk pornocuları, sübyancılar Bir katır karşılığı, satın alınan oğlan Mayına basmış kadın Parlayan yüzü görülemeyen Bedduası kabul olmuş Evinin bir köşesine oturup Yüzünü duvara çevirsin Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın. 07.04.2011 TOKAT SUÇ MAHALLİ “Vahşete” Evin tabanı İhbar var Yöntemler budur. Daha önce hiçbir suçlunun Suçlu gurubunun yapmadığı, akıllarına gelmeyen Yapmayı aklına getirmediği, bir yöntem Evinin tabanına mezar kazmak Çuvallamış adam, çuvallanmış ölüyü Henüz ölememiş, domuz bağından Oraya gömmek “Hanım, Sen etrafa göz kulak ol! Çocukları uyar, gelmesinler buraya” Epey uzun geceler, uğraş günler boyu Kazacaksın, gömeceksin, örteceksin Üstüne beton dökeceksin Epey, uzun iş Hele birden çoksa, çuvallamış kişiler Hele üstlerinde ölülerin, cemaat namazı kılınacaksa “Elhamdü lillahi Rabbil Âlemin İyyekenağbudu ve iyyekenestein, Hamdolsun, dindarım.” TebDer 75
  • 76. Zül fi kâr Altım mezarlık tanrım, dualarımı kabul et! Kameraya alınmış işkenceler İmzalatılmış itirafnameler Haraca bağlanmış mü’minler Münafıklar, ajanlar, kâfirler Allah’ınız varsa, nasıl bir Allah Yüreğiniz varsa ne kadar kara Beyniniz varsa, nasıl çürümüş Elleriniz titremez mi? Kimse size “dur!” demez mi? Allah belanızı versin. Dindarlar! Sürüsü 24.01.2012 TOKAT TANRININ İZİ “Gülümseyen Çocuğa” Gülen çocuğun yüzünde görünen Uçan kuşun uçmasında ve konmasında Rengârenk bahar çiçeklerinin renklerinde Üzerlerindeki kelebekte, arıda Denizin, suyun dalgalarında güneş vurunca. TebDer 76
  • 77. Zül fi kâr Kedinin miyavlamasında – sokak kedisi kirli Vahşi Su kıyılarındaki yeşilliklerde Yaprağı sallayan, görülmeyen rüzgârda Yere inen sisin arasında Şafakla doğan güneşin ışıltılarında Çöl kumlarındaki kıpırtısında, kertenkelenin Harikalarında hatta insan yapılarının O çocuğun yüreğine ne kadar çok Çeşitli tohum ekersen ek Hangisinin nerede tutup, nasıl yeşereceğini Bilemezsin, işte tanrının izi 28.01.2012 TOKAT TRENLE DÜNYA TURU “Müstakbel gezi arkadaşıma” Tıkır mıkır, usul – usul Gündüzleri penceresinden alabildiğine Fotoğraflar alarak, doğasına dalarak Gezmeli tüm dünyayı Geceleri okumalı, yazmalı veya uyumalı “Her yol Roma’ya çıkıyorsa”, Oradan başlamalı Doğuya veya kuzeye doğru Oradan da daha doğuya Seksen günde tamamlamaya ne hacet Zaman sınırlaması olmadan Mühim olan, her yeri görmek Bir dost olsa yanımda, kafa dengi Yabancı dil bilen, sürücü ehliyeti olan Daha iyi. Planları ben yapmalıyım ama TebDer 77
  • 78. Zül fi kâr Memurlar tanırım Ömürleri ipotekli. Satın alınmış Sabah sekiz, akşam beş Yapamazlar tabii, mümkün değil Böyle bir gezi İşsiz güçsüz takımından olmalı o kafa dengi Tarihin seyrine göre de gidebiliriz Roma, Atina, Persepolis, Çin Modern Çağlara da uyabiliriz, Amerika’nın her eyaleti. Doğal güzelliklerde olabilir rehberimiz Kültürel yaşamlar da Planlanabilir bu gezi Sen parayı, vizeyi dert etme. 25.01.2012 TOKAT NAKİT PARA “Masumiyete” Kredi kartlarından önce yastık altı Döşek altı, yorgan arası Kefen parası zor günler için Fatmagül’ün kendi malı Kaçık dudakları Nasırlı ayakları ve ayaklarının arası Fazlasıyla yer alan sevgilisi, her yerinden Çalınmış hazinesi yılların Birine saklanan, hazırlanan ama TebDer 78
  • 79. Zül fi kâr Başkalarınca çalınan Ayıkken veya sarhoşken, içirilmişken Damarlarında dolaşırken uyuşukluklar Umursamazlıklar, vazgeçmişlikler Boş vermişlikler hatta çoktan razı, cehenneme Dünya cehenneminden bir an önce Kurtulmak istercesine. Yüreğinde duyulan, ölür bir aşk Nefes alamayan öylece ölü duran. Vedalara alışık olmayan, yabancı adam Bu gidişlerin dönüşü olmayacak biliyor musun? Nakit, capcanlı, peşin Çalınmış, kaptırılmış, masumiyetler 29.01.2012 TOKAT HAYAL KURMAK “Çekinmeden paylaşımlara” Hayal kuracaksan büsbüyük olmalı Tamamen sana ait Kopyalanmamış, çalınmamış Hayatının neler getireceğini bilirsin Hayallerinden Sağlam bilek, çelik irade Güçlenmeli fidan rüzgâra, fırtınaya Kök salabildiğince derinlere Uzanabildiğince göklere TebDer 79
  • 80. Zül fi kâr Hayallerinde Ağaç evde, yukardan bakıp yere Kuşlara ve esintiyle haber göndermek Haber almak yine onunla Yağmurunda yıkanıp, güneşinde kurulanmak Meyvesinden beslenmek doyasıya Daldan dala atlamak hatta Mevsimden, hayalden, çağdan çağa Komşu olmak herkesle Böcekle beslenen ağaçkakanın tıkırtısını Dinlemek kızmadan, delirmeden. Hayal kurmalı insan en büyüğünden Olgunundan, pişkininden, zirvelerinden Paylaşmak bir de utanmadan, çekinmeden 02.02.2012 TOKAT VİVA REPUPLİKA “İnsanca yaşama” O zamanlarda çamur yollar yine Atlar çekerdi arabaları Çeliğin gücü bilinmiyordu tam ve petrolün Türevleri keşfedilmemişti henüz Krallar, kral severler, sultanlar vardı “Sultan” şimdi kız adı “Çok yaşa kralım veya padişahım” denirdi. Her yer onlarındı. İstedikleri gibi dağıtırdılar toprağı Ordular kurar, obalar yakardılar. Düzen öyleydi. Kanun buydu. Onur onların altın mahmuzlu çizmelerinin altındaydı Boyun eğdikçe insan TebDer 80
  • 81. Zül fi kâr Onlar için haykırdıkça insan Yaltaklanabildikçe insandı insanlar Düşünmenin, eşitliğin, birliğin sözü edilemezdi “Birlik” denilince, zorbaya karşı birlik anlaşılırdı önce Ve uçurulurdu kafalar. Evlerde çeşme yoktu, pınarlardan taşınırdı sular Ortalığı bok götürürdü anlayacağın Kokusu her tarafı sarmış koku Üç dakika burnun alışması. Alışmıştı insanlar ona da, bok kokusuna da Zincire bağlanmışlık, tellere dolanmışlık Kırk yaşında ölürdü insanlar ortalama Viva Repuplica 02.02.2012 TOKAT İÇİNDEN GELEN “Çocuk tazeliğine” Öpmek geldi içinden kızın Yanağından küçücük, bir anlık Öyle ışıl ışıl gözleri ve sıcaklığı çekici Daha da sokulmak, yakınlaşmak Çekinmeden, utanmadan, arsızca hatta Daha konuşmak, öğrenmek, bilmek, tanımak İstemişti çocuğu. Ümit beslemek geleceğe belki sonsuza Sorunsuz yaşamlar Alabildiğine cesur ve kahramanca Bir kilim, bir kap, bir dilim ekmek Öylesine bırakıvermek geridekileri Kurtulmak, sıyrılmak TebDer 81
  • 82. Zül fi kâr Becerebilir miydi çocuk? Üzmemeyi, dinlemeyi, anlamayı Mutlu etmeyi bilir miydi, öğrenir miydi? Işıl ışıl gözleri Baştan çıkaran sözleri, ezberlenmiş miydi? İçinden geldiğince, yüreklice, mertçe Yoksa birkaç dakika Kandırmaca Hayatı söndüren, masumiyeti öldüren Gazabı ve azabı, kıyamete döndüren Birkaç dakika mı yoksa? Bu ışıltılar, fısıltılar Şehvetten midir, sevgiden mi? 01.02.2012 TOKAT SEFİL HAYAT “Merhamete” Yalın ayaklı çocuklar veya yırtık ayakkabılıda olur Başka ülkenin askerleri sokaklarında, devriye gezen Çok eskilerden kalma yöntemlerle Elle ark açılan bahçelerinden Konuşmadan önce yumruğun hüküm sürdüğü Barıştan önce savaşın. Kitaptan önce kılıcın Zaman tüneli diridir. Binlerce yıl gerilere gidilir Işık hızından hızlı, moleküllere ayrılmadan Yüzler hep asık ve kirlidir. Tutulan ip çürük, yerlerde sürünen aslında ip Tıraş haramdır. Öyle korkak, öyle çaresiz Donakalmış ruhlar aslında Asılı veya çivilenmiş paslı duvarlara Gözde fer, havada ışık yanmış kavrulmuş Tutunabileceği zavallı inancıdır Olmayan uydurulan. TebDer 82
  • 83. Zül fi kâr Olmasa da, uymasa da oldurulan zorla Ölmek daha iyidir buralarda yaşamdan İşkence çekmektense her gün, her an Ölmek istenip de ölünemeyen yerlerdir Çıplak ayaklar yerlerdedir. Yok, olmalı, bu inanç Kurumalı bu ağaç Başka çaresi yok, yoklukların Sefil hayat. İmdat. Feryat Kimse el veremez sana Senden başka Hadi cesaret Hiç olmazsa çocuklarına merhamet et! 01.02.2012 TOKAT KARTON HUMEYNİ “Tenekeden borulara” TebDer 83
  • 84. Zül fi kâr Kimsen çıkar böylesi fikirler Kime sunulur, nerelerde oylanır, nasıl kabul görür Ve sonunda halka, dolayısıyla dünyaya sunulur Selam dur! Otuz yıllık devrimin ürettiği sonunda Kartondan, tenekeden borular Üstüne belaları çekmesi de cabası halkın. İran denilince eskiden, Doğu Medeniyeti Edebiyat, siyaset, köklü tarih ve devlet. Bilime inanmayıp, Nükleer enerjiye bel bağlamak Halkın eskiden de yarısı aç Eskiden şahların şahı Şimdilerde mollalar, “Al takke ver külâh” Utancından yüzünü kapatsa İranlı kadın yeridir. Karalara bürünmesi de belki bundandır. Allah vergisi petrol, doğal gaz, madenler Bedava Ancak böylesi oyun oynanır bir halka, Ülkemde de bu düzene özenen özenene Kadıları hâkim koltuklarında isteyen Dörde kadar kadınla evlen On ikisinde evlendir kızı ve kurtul, Barby bebeklerle baş edemeyen molla Çanak antenine kadar halkın, Hatta genç oğlanların saç modellerine Din adına, kültür adına Mecliste soruşturma: Yeterince beceremedin neden? Gitmeyen bilmez, fotoğraf çekmek bile yasaktır —Evrensel sinemaya İran sineması katılır “Halkım barışseverdir.” Yönetmenin fikri. Din ile insanları bir arada tutmak? İslam âlemi devrimden sonra, on milyon kurban verdi Ne anlayan var, ne yola gelen hala İnada binerse işler Sonu buralara kadar gelir TebDer 84
  • 85. Zül fi kâr Korkum on milyon İranlı daha ölür, Nesiller yok olur, Müzeler soyulur. Bağnazın sebebine bu defa ne din kalır, ne iman Saddam’ın heykeline, Kaddafi’nin yüzüne Saldırıya geçen halk Mollanın sarığını yerlerde sürür. Eyvah inkılâp Eyvah güneş Eyvah ümit, gelecek. Güldürün zorbaları, aç gözlüleri, haçlıları! Siyonistleri, batılıları, para babalarını, papazları Eyvah insanlık. 04.02.2012 TOKAT “Bu mu dünya kitabından” TebDer 85
  • 86. Zül fi kâr KOREDEN BERİ “NATO’ya” Gönüllüler alındı önce, trenlere dolundu Limanlardan gemiler yola koyuldu Ellili yıllar Yolculuk var, savaş var, Kore’ye doğru O günlerden beri Natoluyuz Onun içindir tetikçiler, kardeş katilleri Gladyolar, Ergenekonlar Yeşil kuşak amerikancı İslam kaleleri Onun içindir Arap baharları Halk isyanları. 05.02.2012 TOKAT “Bu mu dünya kitabından” DELİ ROLÜ “Çaresize” Kendi burada ruhu başka yerlerdedir Bir ayağı buradadır. Eli, diğer ayağı, Anasının ona verdiği ismi her neyse? Umurunda olmadan o, kendine başka isimler bulur Mahirdir. En meşhurlarından tarihin Kimi kahraman, kimi peygamber, kimi artist Her mahalleye, sokağa, köye ortalama Numunelik en az bir tane serpiştirilmiştir. TebDer 86
  • 87. Zül fi kâr Kendi kendine konuştuğunu düşündüğün aslında Takılmıştır, kendi dostlarına Göremediğin, bilemediğin, oralarda bir yerlerde. Bir de cezai ehliyeti yoktur delinin. Öğrendikten sonra sırrını delinin Kurtulmak istiyorsan sende cezadan, beladan Bu yolu tut kendine Ne istersen ondan ol Nasıl istersen öyle, mutlu veya asabi Dokunulmaz, el sürülmez, görülmez hatta Gitsin akıllılar Gelsin deli rolü. 09.02.2012 TOKAT “Gülümsemeler kitabından” ÜMMET “Ehlisünnete” Bir peygamberin tabilerinin toplamının adıdır ümmet Kitaplara ve söylenceye göre de Hep birbirinin kardeşidirler. Birbirinin gözünü oyan Cehenneme iten bir diğerini Tarikatlar, cemaatler, mezhepler daha neler, Kimi kandırır pamuk şeker Çocukları, bir de nostalji düşkünlerini Ehlisünnet ve cemaat Ve rezalet, esaret, cehalet, zillet Felaket, vahşet, cinnet, cinayet, Kendisinden başkasını Müslüman saymayan A’dan Z’ye efendiler. Efendilerin tarikatları Şiş, deve, çüş, cüppe, sarık, taharet taşı Entel züppe, rüküş makyajlı başörtülü TebDer 87
  • 88. Zül fi kâr Bir de Dişiyle sımsıkı çarşafını Salyalarını ve sümüğünü alabildiğine Salan kadın Baştan ayağa kara, kapkara Vücudun organları hatta her hücresi Muhtaçsa birbirine hayatta kalmak için. İnsanca yaşamak İnsanlığa örnek olmak için Sağlıklı, gürbüz, güçlü, parlak Kırışmış yüz, fersiz göz, titrek el Sarılmış ümmet kendi boğazına 08.02.2012 TOKAT “Bu mu dünya kitabından” REZİL BATILI YAŞAM “Medeniyete” Titrek, telaşlı olmasaydı ama Çılgın festivaller, yüz binler, gençler Psikolojik danışmanlar sürekli dolu Geçinemiyorsanız boşanın Çocukları bırakın esirgeme kurumlarına Ha birde Kızıl Haç’ın bebek kutuları Atmayın yeni doğan bebekleri Çöpe, kuytularına şehrin Bırakın bahsedilen o kutulara. Şimdilerde çocukların çoğu babasız Hem de anasız artık Ana adı: Eva, baba adı: Adam TebDer 88
  • 89. Zül fi kâr Çoktur böylesi nüfus kayıtları. Diskolarında bulan hayatın ritmini Aşkı, sarhoşluklarında içkinin her türünün Yetmezse de kokteyller yedili, sekizli. Otun, uyuşturucunun esiri, bağımlıları Baş edilemez gençlik, eşcinsellik festivalleri Özgürlük kaybetmektir kendini Eşitlik, karıştırmak birbirine her şeyi Tuzlu, biberli Ey insanlık yine eyvah Örnek olmak isterken, neyi ile Bilmediğimi mi zannediyordunuz. 07.02.2012 TOKAT “Bu mu dünya kitabından” GEREK YOK “Aklından geçene” Kendini sahile atan balinalar ölmek için Karabataklar ve diğerleri. Size söyleyen olmadı mı? Nasıl olsa öleceksin eninde sonunda Bu kadar acı çekmene gerek yok Hele kendini vurmana sahillere Yaşayamazsın sen karada Senin yerin değil oralar Atalarından öğrenmedin mi? TebDer 89