1. 1
KONU BAŞLIĞI
“ İnsan hayatının gayeleri “
Kaynaklar : 11.Söz
GİRİŞ KONUŞMASI
Bugünkü dersimiz de insanın yaratılış amacı olan gayelerden
bahsedeceğiz . Cenab-ı Hak bizi bu dünyaya ne için göndermiş ? Bu
dünyaya geliş gayemiz nedir ? Bu gayeleri hayatımıza nasıl geçiririz ?
Bu gibi sorulara cevaplar arayacağız .
11.SÖZÜN SONU
Senin hayatının gayelerinin icmâli dokuz emirdir.
Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle,
rahmet-i İlâhiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır
ve küllî şükretmektir.
İnsan Cenab-ı Hakkın ona vermiş olduğu özel donanımlar ile , nedir bu
donanımlar ? Cenab-ı Hak bizi sadece etten ve kemikten yaratmamış ,
duygular var Akıl , fikir , kalp , dil , mide , burun , kulak , ağız ,
mutluluk , üzüntü, ruh , sır , latife vb gibi ve bütün bunların ayrı ayrı
sayısız istekleri ve ihtiyaçları var. Bu isteklerin de terazileri var . İyi
yönde tartabiliriz bunları , kötü yönde de kullanabiliriz . İnsanda irade
var dolayısı ile seçme tercihi var . Eğer kötü yönde kullanacak olursak
insan dünyayı katledecek bir tahribatkâr hale gelebilir . O duyguları ,
latifeleri Allah yönünde kullanabilirsek dünyayı tamir eden , dünyanın
bütün insanlarının ıslahına ve imanına çalışacak surette hakiki bir
imanı elde ederiz . Duygular ya dünyayı mahfedecek surette ya da
dünyayı tekrardan düzeltecek surette çalıştırılabilir. Mesela Hitler ,
Firavun’lara baktığımız zaman çok büyük tahripler , tahribatlar
vermişler demek ki duygularını , kin düşmanlık ve adavet duygularını ,
enaniyet duygularını ters yönde geliştirmişler ve dünyaya acı
çektirecek bir hale döndürmüşler .
2. 2
Birde Peygamber Efendimiz (asm) ‘ a bakın O’ndaki duygularda o
şekilde gelişmiş ki , bütün dünyanın ıslahına çalışıyor . Demek ki
duygular iki çeşitte ilerletilebilir . Bu duygularda bir terazi var diyor .
Tart diyor . Bunları kullanarak bu duyguları terazinin bir kesesine
nimetleri de diğer kesesine koyacak , tartacak ve neticesinde çok
büyük bir şükür kapısını aralayacaktır. Göz bir nimet , kulak bir nimet
, dil bir nimet , mide bir nimet , hayvanların pek çoğu bize bir nimet ,
bitkiler , sebzeler , meyveler elma , patlıcan , domates bunların envaı
nimet , nefes almak nimet , İslam üzere doğmak nimet , şu sohbetlere
gelmek nimet . Bunlar gibi envai çeşit nimetleri üst üste koy bir
keseye , diğer keseye de azalarını ve duygularını koy ve tart ve haline
külli şükret .
Kainatın nizamını tefekkür edecek ve bu nizam da insan olduğu için ,
insanlar içerisinde Müslüman olduğu için şükredecek , meyveleri ,
sebzeleri tadacak ve şükredecek , Sevgiyi tadacak asıl sevilmesi
gerekeni bulunca şükredecek , Bir kıra çıktığı zaman envai çeşit
çiçekleri koklayacak ve şükür edecek , namaz kılacak ve rahatladığı
için şükredecek .
İnsan sadece bunu tefekkür etse , bunu anlasa ve hayatını bu gayeye
göre odaklasa bir ömür şükür eder . Demek ki gayemizin bir tanesi bu
. Tartmak ve şükretmek . Dünyaya geliş sebebimizin bir tanesi ,
vazifelerimizin bir tanesi budur .
İkincisi: Senin fıtratında vaz edilen cihazatın anahtarlarıyla esmâ-i
kudsiye-i İlâhiyenin gizli definelerini açmaktır, Zât-ı Akdesi o esmâ
ile tanımaktır.
Yine bize verilen duygular ve donanımlar terazisi ile o duyguları ve
organları 6 . Söz’de de geçtiği gibi Cenab-ı Hakka satacak ve o
duygular , o organlar bir anahtar hükmüne geçecek ve kainattaki
Allah’ın esmasını , fiillerini , sıfatlarını bizlere tanıtacak kapının
açılmasına vesile olacaklar . Allahu Tealayı o esma ile tanımaktır .
İkinci vazifemiz budur . Bizdeki her cihazla o isimleri tanımak . Akılla ,
gözle , mide ile , dil ile , sevgi duygusu ile , sırlar ile , kalb ile , ruh ile
3. 3
ne kadar cihazımız varsa her biri ile Allah’ın isimlerini anlamaya
çalışmak .
Mesela dil bir cihazattır . Dildeki tad alma duygusu da bir cihazattır .
Kör olsak ağzımıza bir şeftali atsak onun şeftali olduğunu dilimizin
gözü ile görürürüz . Dilin fıtratının cihazatı nedir ? Tadma duygusudur
. Eğer biz önüne gelen her şeyi o ağızdan içeri soksak o zaman dil
gavvad hükmüne geçer her şeyi helal haram demeden mideye
gönderir . Böyle olunca o dil ve o dilin fıtratı olan tatma duygusu
neyin anahtarı olmuş oluyor ? Cehennemin anahtarı olmuş oluyor .
Mesela akıl , aklın fıtratında vaz edilen cihazat nedir ? Fikr etmek ,
tefekkür etmektir . Eğer ben aklımı geçmiş zamandan gelen elemler
ve gelecekteki akıbet korkusu ile düşüncemi geleceğe ve geçmişe
gönderir isem o akıl bana eziyet veren bir konuma düşer .
Demek biz bu duyguları ve organları Allah’ın güzel isimlerini tanımak
için bir araç yapsak o definelerin yani Allah’ın isimlerinin anahtarı olur
. Demek ki ikinci vazifemiz Allah’ı marifetullah ile tanımaya çalışmak .
Üçüncüsü: Şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, esmâ-i
İlâhiyenin sana taktıkları garip san'atlarını ve lâtif cilvelerini bilerek
hayatınla teşhir ve izhar etmektir.
Dünya bir teşhirgah yani Pazar yeri gibi , gelip gitme yeri gibi . Allah’ın
isimlerinin bizlere taktığı garip sanatlar var . Nedir mesela insan
seviniyor , üzülüyor , kızıyor , ağlıyor , gülüyor , sıkılıyor , sinirleniyor ,
mutlu oluyor , hasta oluyor değişik duygular içersinde yaşıyor ve
başımıza gelen olaylardan herkesin ruhunun etkilenmesi çok farklı
oluyor . İşte bunlar Allah’ın isimlerinin mahlukat üzerindeki
tecellileridir. Üzüldüğümde bileceğim ki benim üzerimde o an Allah’ın
bir isminin tecellisi oldu . Başımda bir musibet varsa Allah’ın bir
isminin tecellisi oldu . Ben çok kilo almış isem Allah’ın isminin
tecellisidir . Ben zayıflamış isem Allah’ın bir isminin tecellisidir. Ruhum
daralıyorsa Allah’ın bir isminin tecellisidir. Mutlu oluyorsam Allah’ın
bir isminin tecellisidir .
4. 4
Allah’ın isimlerini hayatımızda kullanmak ve her şeyin O’nun
isimlerinden ibaret olduğunu bilmek ve hayatını buna göre
yönlendirmek .
Hastalandığında Şafi isminin devreye girdiğini bilmek ve yine Şafi
isminden medet istemek . Günah işlediğinde Allah’ın Gaffar , Tevvab
isimleri devreye girecek . Bu isimler günahı , hatayı , sürçmeyi ister ki
mahiyetleri ve o isimlere ihtiyaç ortaya çıksın . Kızdığımda bileceğim
ki Allah’ın Cebbar ismi üzerimde tecelli etti , Giyinip süslendiğimde
bileceğim ki Allah’ın Cemil ismi tecelli etti , Bir soruya cevap
verdiğimde bileceğim ki Allah’ın Hafız , Alim ismi tecelli etti ,
Sohbetlere geliyoruz toplanıyoruz , cemaat oluyoruz Allah’ın Cami
ismi devreye girdi , sonra bu derslere gide gele nurlanmaya başlıyoruz
Allah’ın Latif ismi devreye giriyor .
Yani anlıyoruz ki kainattaki her hadisenin üzerinde Allah’ın isimleri
tecelli ediyor bizde kendimizi geliştirmek için bu isimleri bilip , o
isimlerin üzerimizde tecelli etmesini sağlamamız gerekir. Bu da bizim
hayatımızın üçüncü gayesidir.
Dördüncüsü: Lisan-ı hal ve kalinle Hâlıkının dergâh-ı rububiyetine
ubudiyetini ilân etmektir.
Hal dili ile 1.Söz’de dediği gibi bütün mevcudat lisan-ı hali ile Allah’a
Bismillah der . Mesela kediler ağızları ile Bismillah demezler ama hal
dili ile Bismillah derler . Koyunlar , arılar , kuşlar hep bu şekildedir . Arı
bal yapmakla , inek süt vermekle ubudiyetini ilan eder . İnsan ise
ibadetleri ile , İslam üzere olması ile kulluğunu yerine getirir .
Emrediyor ise namaz kılmak , emrediyor ise oruç tutmak , emrediyor
ise zekat vermek , emrediyor ise yasakladığı şeylerden kaçınmak .
Kur’anın emretmiş olduğu hudutları aşmamak .
Hem duruşunla hem de lisanın ile , duan ile , zikrin ile bu isimleri
tanıdıkça , imanın arttıkça Allah’ın büyüklüğü ve kuşatıcılığı daha çok
bilinecek ve o kudretin karşısında aynı büyüklüğe benzer bir kulluk
eda edilmeye çalışılacak ubudiyet kulluk demektir. Bunu yakalayan bir
insan zaten hayat mahiyetini ve gayesini çözmüş demektir.
5. 5
Beşincisi: Nasıl bir asker, padişahından aldığı türlü türlü nişanları
resmî vakitlerde takıp padişahın nazarında görünmekle onun
iltifâtât-ı âsârını gösterdiği gibi, sen dahi esmâ-i İlâhiyenin
cilvelerinin sana verdikleri letâif-i insaniye murassaâtıyla bilerek
süslenip o Şâhid-i Ezelînin nazar-ı şuhud ve işhâdına görünmektir.
Asker ordunun verdiği nişanları ne yapar koluna takar onbaşı , çavuş ,
yüzbaşı, binbaşı gibi . Bir sporcu aldığı madalyayı boynuna takması
gibi . Padişahın savaş kazanan kumandana şeref nişanı taktığı gibi . Ne
yapacak alacak o nişanı gezecek herkese gösterecek . Allah-u Teala’da
isimlerinin cilvelerinin sana vermiş olduğu letaifler ile . Alacak o
letaiflerden gelen değişimleri takacak süslendirecek ve insanlara
gösterecek . Mesela cömertlik nişanı , tevazu nişanı , yardımseverlik
nişanı , güzel ahlak nişanı , ihlas nişanı gibi nişanları takmak ve
insanlara göstermek . Mesela Cenab-ı Hak bizi hasta eder alır Şafi
isminin nişanını bize takar ve rütbemiz artar . Sen de dersin ki “ evet
Rabbim beni hasta etti şimdi de beni iyileştirecek ve Şafi ismini bana
nişan olarak takacak . “ Demek ki ben iyileştiğim anda Allah bana Şafi
isminin nişanın ı takıyor . Bunun gibi diğer isimler kıyas edilebilir .
Mesela ben bir sınava girdim . Ben o sınavda başarı gösterir isem
bileceğim ki Cenab-ı Hak bana Alim isminin ve Hafız isminin nişanını
taktı . Ben sınavı kazanmadım . Allah bana sınavı kazandırdı. Bana
Alim isminin ve Hafız isminin nişanını taktı ve ben bu sınavda başarılı
oldum .
Demek ki insan o isimlerin bir göstergesi oluyor , ayna oluyor o
isimlere .
Altıncısı: Zevilhayat olanların, tezahürât-ı hayatiye denilen,
Hâlıklarına tahiyyatları; ve rumûzât-ı hayatiye denilen, Sânilerine
tesbihatları; ve semerat ve gayât-ı hayatiye denilen, Vâhibül-Hayata
arz-ı ubudiyetlerini bilerek müşahede etmek, tefekkürle görüp
şehadetle göstermektir.
Demek ki hayatı bitecek olanların çünkü ölüm hepimizin üzerine
haktır . Allah’ın karşısında selamlarla , kulluklar ile , tesbihatlar ile
6. 6
yapılan bütün kulluğu ibadetlerin bütününü görüp şahit olarak
göstermektir .
Zihayat yani hayat sahibi olan bir hayvanın ibadeti nedir ? Nasıl Allah’ı
tesbih eder ? Nasıl Allah’a selam verir ? Bir kuş , bir arı , bir aslan , bir
deve , bunun gibi envai cins hayvanlar acaba tek tek incelense her biri
bu vazifeleri nasıl yerine getiriyorlar ? Lisan-ı hali ile bunları nasıl
yapar ?
Zihayat yani hayat sahibi olan bir bitkinin ibadeti nedir ? Nasıl Allah’ı
tesbih eder ? Nasıl Allah’a selam verir ? Bir gül , bir elma ağacı , bir
hurma , bir nergis bunun gibi envai cins bitkiler acaba tek tek
incelense her biri bu vazifeleri nasıl yerine getiriyorlar ? İstidat lisanı
ile nasıl dua ediyorlar ?
Mesela bir meyva ağacının tohumu şöyle dua ediyor . Bana bir yetki
ver Allah’ım bak ben insanlara o yetki ile nasıl meyveler vereceğim .
Konuşmuyor ama istidat lisanı ile dua ediyor sen bana o isimlerinin
nişanlarını tak bak ben nasıl insanlara hizmet edeceğim diyor .
İşte bu tesbihattır , tahiyyattır . Bu onun ubudiyetini gösteriyor .
İşte bizler de şöyle demeliyiz Cenab-ı Allah’a “ Ya Rabbi ! Sen
isimlerini bende öyle bir tecelli ettir ki , bak ben sana nasıl bir kulluk
göstereceğim . Sen beni İslamiyet dairesine öyle bir sok ki ben Sana
nasıl kulluk edeceğim .
İşte bunun gibi kainat üzerinde , kainat kitabında okunmuş olan bütün
varlıkları tefekkür etmek , tefekkür ile görmek , aynelyakin ,
hakkalyakin tasdik etmek sonrada bunu şehadet ile insanlara
göstermek yani tebliğ etmek , anlatmak insanlara . Görmüş
olduğumuz o şeyleri insanlara anlatmak oluyor .
Yedincisi: Senin hayatına verilen cüz'î ilim ve kudret ve irade gibi
sıfat ve hallerinden küçük nümunelerini vahid-i kıyasî ittihaz ile,
Hâlık-ı Zülcelâlin sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini o
7. 7
ölçülerle bilmektir. Meselâ, sen cüz'î iktidarın ve cüz'î ilmin ve cüz'î
iradenle bu haneyi muntazam yaptığından, şu kasr-ı âlemin senin
hanenden büyüklüğü derecesinde şu âlemin ustasını o nisbette
Kadîr, Alîm, Hakîm, Müdebbir bilmek lâzımdır.
Bize verilen ilim , irade , kudret gibi sıfatlardan kıyas ederek , ölçerek
Asıl o sıfatların sahibi olan Cenab-ı Allah’ın sıfatlarını bilmektir .
Mesela sen mimarsın ya da bir inşaat ustasısın bir ev yapıyorsun ve o
ev bittikten sonra o eve bakıp diyorsun ki “ Evet bende bir ev yapma
potansiyeli var “ Oradan şu kainata kafamı kaldırıp baktığım zaman ne
kadar nizamlı ve intizamlı bir ev yapmış Cenab-ı Allah . Şimdi neye
ulaştık kendi fiilinden , kendi ustalığından asıl ustaya ulaştık . Yani
eserden müessire çıktı yapmış olduğu kıyas ile . Kendi ustalığı ile
Cenab-ı Allah’ın ustalığı arasında bir bağ kurarak Cenab-ı Allah’ın
büyüklüğünü görmüş oldu .
Mesela , bir ressam düşünün bir tablo çiziyor cansız görüntüler var
ama çok güzel bir tablo oluyor . Bir kendi çizdiği esere bakıyor sonra
kafasını kaldırıp çizilen asıl manzaraya bakıyor ve diyor ki “ Ne kadar
mükemmel yapılmış bir eser “ “ Ne kadar harika yapılmış bir eser “
Ben ancak bunu bana verilmiş olan yeterli ve kısıtlı istidat ile , yetenek
ile ancak bunu bir çerçeve içerisine koyabilirim . Ama bakın göğe o
bulutları çerçeve etmiş olan , o manzarayı , o denizleri , o dağları , o
ağaçları , o kuşları , o çiçekleri bir manzara eden asıl Sanatkar olan Zat
çok yücedir ve çok kudretlidir . Evet ben yetenekliyim ama benim
yeteneğim asıl yetenek sahibi olan Allah’tan geliyor . “
İşte bunu görmek , bilmek , bunu göstermek yedinci gayemizdir .
Sekizincisi: Şu âlemdeki mevcudatın herbiri kendine mahsus bir dille
Hâlıkının vahdâniyetine ve Sâniinin rububiyetine dair mânevî
sözlerini fehmetmektir.
Bütün yaratılmış olanların Allah’ın birliğine ve Rabliğine karşı söylediği
manevi sözler var demek ki . Canlı ve cansız bütün varlıkların .
8. 8
Vahdaniyet : Allah’ın birliği
Rububiyet : Rablik .
Sanatkar olan Allah’ın sanatını kainatta göstermesi .
Mevcudat : Allah’ın Kendinden gayri yarattığı her şey .
Demek ki bu varlıkların her birinin kendine mahsus bir dili var ve o
diller ile Canab-ı Allah’ın birliğini anlatıyor bizlere . Bir çiçek ayrı
Canab-ı Allah’a vahdaniyet delilleri gösteriyor . Bir böcek Canab-ı
Allah’a ayrı vahdaniyet delilleri gösteriyor . Bir insanın anatomisini
incelediğimiz zaman ayrı vahdaniyetine deliller gösteriyor . Cansız
olan dağlar , taşlar ayrı Canab-ı Hakkın vahdaniyet delillerini bizlere
gösteriyor. Bütün bunlar Allah’ın varlığa birliğine deliller gösterdiği
gibi aynı zamanda sanatında sergiliyorlar . Mesela bir çiçek ayrı
sanatta yaratılmıştır . Bir hayvan ayrı sanatta yaratılmıştır . Bir insan
ayrı sanatta yaratılmıştır . Bir dağ ayrı sanatta yaratılmıştır . Bu
yaratılan mevcudatta ise Cenab-ı Hak’kın ayrı ayrı tecellileri vardır .
İşte bunları görüp bu sözleri anlamaktır . Mesela Hak dostları
ağaçların rüzgardan çıkardığı seslerden Allah’ı zikrettiklerini , kedinin
mırmırından Cemil ismini zikrettiğini , kuşların cilvelerinden Kuddüs
ismini zikrettiklerini , yağmurun şıpırtılarından Allah’ın isimlerini , gök
gürültüsünden Allah’ın isimlerini zikrettiklerini duymuşlar inanmayan
Ayetü’l Kübra Risalesi’ni okusun orada görecektir . Birinci Söz’ü
okusun mevcudatın lisan-ı halleri ile Allah’ı nasıl zikrettiklerini orada
görecektir . Kainatın her satırı Cenab-ı Allah’ı anlatmaktadır .
Yaratılmış olan mevcudat kitabının her satırı Cenab-ı Allah’ı
anlatmaktadır . Demek ki her şey bir gaye için yaratılmış , her şeyin
bir gayesi var , bir sözü var , bir lisanı var , bir anlatma şekli var . Bu
sekizinci gaye bize bundan bahsediyor .
Bizim gayemiz neymiş ? Bunları görmek , tefekkür etmek , kat’i olarak
inanmak .
Dokuzuncusu: Acz ve zaafın, fakr ve ihtiyacın ölçüsüyle kudret-i
İlâhiye ve gınâ-yı Rabbâniyenin derecât-ı tecelliyâtını anlamaktır.
9. 9
Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacın envâı miktarınca
taamın lezzeti ve derecatı ve çeşitleri anlaşılır. Onun gibi, sen de
nihayetsiz aczin ve fakrınla, nihayetsiz kudret ve gınâ-yı İlâhiyenin
derecatını fehmetmelisin.
Kendisinden önce gelen sekiz gayeyi görür ve anlar ise insan Cenab-ı
Allah’ın karşısında aciz ve çok zayıf olduğunu anlayacaktır . Çok fakir
olduğunu anlayacaktır . O’na (c.c) ihtiyacı olduğunu anlayacak . Allah
olmadan yaşayamayacağını anlayacak . Allah’ın güç ve kudretinin
derecelerini varlık üzerindeki tecelliyatının derecelerini anlayacak .
Her bir aczi ile , her bir zaafı ile , her bir ihtiyacı ile .
Mesela ; bir bebek daha dünyaya gelmeden neye ihtiyacı varsa
Cenab-ı Hak onu hazır etmiş . Bu da Cenab-ı Hak’kın Rahim isminin
tecelliyatı olmuş oluyor . Bebek doğduğu zaman anne sütü ile
beslenmesi lazım bakıyoruz anne memeleri Rahmet çeşmesine dönüp
kan , yağ bir anda süte dönüşüyor . Bu Allah’ın Rahim isminin küçük
bir derecede tecelliyatıdır . Bebek ben acıktım diyemiyor neden aciz
ve zayıf çünkü . Ama ihtiyacı da nihayetsiz . Cenab-ı Hak kainatta ne
kadar anne var ise insan olsun , hayvan olsun , bitki olsun bunların
yavrularının ihtiyacını gideriyor yavrularının . Allah’ın Rahim isminin
ayrı ayrı tecellisi , hayvanda ne derecede acaba ? İnsanda ne
derecede tecelli ediyor ? Cansız varlıklarda ne derece tecelli ediyor ?
Karnımız çok aç mesela su bir gıdadır ama karnımızın doymasına
yetmez . Doymamız için gıdanın derecesi yükselmesi lazım . Ekmek ,
yanına bir pilav , salata , tatlı gibi gıda dereceleri yükseldikçe
doymamız artar ve o gıdaların lezzetini aç kalınca daha iyi anlarız .
Ramazan’da aç kalıyoruz akşam her zaman yediğimiz çorba çok güzel
geliyor neden ihtiyaç var , uzak kalmışsın ve o çorbanın değer
derecesi artıyor . Ardından bir de sulu yemek , pilav ya da makarna
yedik bir de tatlı yedik bütün o yiyeceklerin ayrı ayrı kıymetleri ve
lezzetleri anlaşılır . Mesela bir ay boyunca sadece patates yesek bıkar
ve vücut istemez artık çünkü vücudun vitamine , proteine ,
karbonhidrata da ihtiyacı var . Patates sadece potasyum yükler .
Hastalanırız bu sefer . Ama aç kalmasak o nimetleri her gün yesek
10. 10
dereceleri pek anlaşılmaz . Aynen öyle de biz aciz kaldıkça , Allah’ın
isimlerinin kıymetlerini ve derecelerini anlayacağız . Rahim ismi bizi
doyurmuyacak ardından Rahman ismini arayacağız , Hayy ismini
arayacağız bunun gibi isimlerin derecelerini anlayacağız .
Nasıl vücudumuzun değişik ihtiyaçlara gıdalara ihtiyacı var ise
ruhumuzunda Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının bizi sarmasına ihtiyacı
vardır . Allah’ın affetmesine ihtiyacımız var. Çünkü aciziz , fakiriz Allah
lutfetmez ise bizler cennete giremeyiz , rızasına nail olamayız .
Dokuzuncu gayemiz de bu olmuş oluyor .
İşte, senin hayatının gayeleri, icmâlen, bunlar gibi emirlerdir.
Rabbim inşallah bu gayeler ile hayatımıza yön verenlerden eylesin .
Hem gayedir , hem emirdir bunlar . Bu dokuz emri insan yerine
getirmekle mükelleftir . Allah bu dokuz emiri bize soracak ötede .
“ Ey kulum ! “ diyecek “ sen bu dokuz emiri , hayatının gayesi olan bu
dokuz emiri niye yapmadın ? ” Geçen derste bahsettiğimiz insanın
vazifeleri olan “ iman-ı billahı , marifetullahı , muhabbetullahı , zevk-i
ruhaniyi , ihsanı neden yapmadın ? Neden araştırmadın bunları . Ben
seni bunları araştırman , bulman için bu dünyaya gönderdim . Bu
gayeleri yerine getirmen için seni bu dünya üzerine gönderdim . “
Diyecek .
Risale-i Nur bize ne kadar güzel öğretiyor . Üstad’ımızdan Allah razı
olsun . Dokuz gaye burada var , dört tane de bir de ihsanı ekler isek
beş tane de 20 .Mektup Mukaddeme’de var . 14 tane gaye ve
vazifemiz var .
İmanın gayeleri , imanın mertebeleri , insanın hayatının gayeleri
bunlar yoksa insan insan olmaktan çıkıyor . Hayvan dahi olamıyor .
Hayvanın dahi altına düşüyor . Bu 14 gaye ve vazife bizde varsa
11. 11
insanız . İnsanlığımızın değeri artıyor . Alay-ı iliyyine doğru gidiyoruz .
Yoksa esfel-i safiline düşme ihtimali var .
Rabbimiz inşallah bizi o gayeler ile gayelenenlerden eylesin . Rabbim
bizi inşallah hakiki iman edenlerden eylesin . İman-ı billahla ,
marifetullahla , muhabbetullahla , zevk-i ruhani ile , ihsan makamı ile
şereflendirsin .
“Amin vel’l hamdulillahirabbil alemin. “
“ Rızâen Lillâhi Teâle’l – Fatiha ”